29 Mart 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 OCAK 1996 SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Her akşam bir savaşür tiyatro*.. İDT, RonaldHanvood'ımyazdığı, Arsen Giirzap 'ınyönettiği 'Giydirici 'yi bııgünden başlayamk Taksim Sahnesi'nde sahneliyor TANERGEZER istanbul Devlet Tıyatrosu'nda Arsen Gürzap'ın yönetiminde sahnelenmeye başlayan "Giydirici". izleyenleri perde arkasına, tiyatro çalışanlannın dünvasına götürüy or. Popşarkıcılannın hangı burçtan olduğu. hangi yemekleri sevdiği. şu sıralar kimlerie birlikte olduğu bilmir. Ya da bir polıtikacının pazarda alişvcriş yapması dakıkalarca televizyon ekraniarını îşgal eder. Va tıyatrocular? Bıletinizı alıp i,\cak \e rahat salonlarda oyunlan izhyoaız. Eğlenivor. üzülüyor. düşünüyoruz. Sahnede oyunculan görüyor. onlan alkişlıyoruz. Pekı ooyunun kaç kişinın çabasıyla \e nasıl bır çalışmayla karşımıza çıklığını bilıyor muy uz? Işte. yenilenen Taksim Sahnesi"nde sahnelenen **Gi\dirici"adlı oyun. izleyiciye bunlan gösterecek Tiyatronun adsız kahramanlannı. bir oyunu ortaya çıkarmak ıçin \erilen mücadeleyi. yani tiyatronun "mutfağınr göreceğız "Gi\diricrovununda. Prömıyerını bu akşam yapacak olan "Giydirici", Arsen Gürzap'ın ılk rejisı. Oyunda. Erdoğan Göze. Haluk Kurdoğlu. Sera> Gözler. Işıl Yücesoy. Bengisu Müftüoğlu,ÖzgürErkekli,Oktay Korunan. \ala Önengüt, Mithat Dcınokan ve Işıl Yücesoy oynuyorlar Dekorunu Ethem Özbora'ntn gerçekleştırdığı. kostümlerını Serpil Tezean'ın hazırladığı oyunun işiklamasını Yüksel Aymaz yapıyor. Ronald Harwood'un yazdığı "Giydirici". tkınci DünyaSavaşıyıllarında Ingıltere'de ünlü bir Shakespeare oyuncusu ile onun giydiricısı arasındaki ilışkilen. bombalar altında tıyatro yapmanın güçlüğünü ve bir oyuncunun her şeye rağmen sahneye çıkma mücadelesıni anlatıyor. ALINTILAR TAHSİN YÜCEL Tiyatronun iç dünyasını ilk defa bu kadar gerçek bir şekilde izleyicinin kaışısına çıkaran *Gi\dirici'de Haluk Kurdoğlu. Seray Gözler, Erdoğan Göze ve Işıl Yüceso> başlıca rolleri paylaşıvor. (Fotoğraf: KAAN SAGANAk) ğün oyıınculuk kadar hoşuna gıttiğını. keyiflı geldiğinı soylüvor. Tabii. herzaman oyuncu olma şansı. hiçbir zaınan sahneden kopmayacağı duşuncesi de onun ıçın bırguvencebiranlamda. "Reji öy lesine hoş bir iletişim ki... Sahney e gelen herkese biitün birikiminizi. biitiin donanımını/ı aktanp en iyisini yapma çabası içinegiriyorsunuz. Bildiklcrinizi kendinize saklamıyorsunuz." O> unculuktan farkı \c Gurzap'a güzel gelen yanı. rejıdekı paylaşım Oyuncuların hergelişme aşaması farklı bir mutluluk. farklı bir keyıf yaşatıyorGürzap'a. Yıne de bu tekst kendisine çok çekici geldığı ıçın rejıyi kabul ettığini. bu donanımda bir tekst geldiğı zaman tekrar kabul edebileceğini. ama herhangı bir tekst önerilırse yapmayacağını belirtiyor. büyük birözveriylepayla^ırlar. hergece sahnedeki oyuncuya yardım edebilmek ıçın büyük bir sa\asım \enrler Gürzap da onların önemıııı söy le belırtıyor: "Kuliste herhangı bir sorun olduğunda mümkündeğildir herhangi birinin 'Bubenım ışım değıl" demesi. Milimetrik bir durumdur sahno. Bir bonıha zanıanında patlamadığındaolay birmüsamereyedönüşeceği için kondü\ it o anda o hombay ı patlatmak için çaba sarf eder. Ya da aksesu\arcı o akse$u\arı o anda oluşturmakiçin." Bu ınsanların kışılıklerı çatisma ıçıne gırebilir: ama perde açıldığı an tiyatro ıçın büyük bir öz\eri gösterirler Gürzap a göre. Ve doğru olan da bu: "Çatışmalar olmasına rağmen perdenin açılması için mücadele M'rnıck." iyatronun adsız kahramanlannı, bir oyunu ortaya çıkarmak için verilen mücadeleyi, yani tiyatronun "mutfağinı" göreceğiz "Giydirici" oyununda. 'Giydirici "nin yönetmeni Arsen Gürzap için bu kadar çekici olmasının nedeni, gördüğü oyunlar arasında tiyatronun mutfağını en yoğun ve en doğru anlatan oyun olması. Yani savaşı. "Tiyatro bir savaştır. Tiyatroda her akşam bir savaş vardır'" diyor Arsen Gürzap. insanlan daha yakından tanımak istediğinı belirtiyor: "Bu da böyle bir gizliliği keşfetmek \e meselenin ne olduğunu daha iy i ka\ ratmak açısından iziey iciye çok çekici gelecek. Neler oluyormuş arkada benım bilmediğim. Bu gözle bakayım artık tıyatroya' diyecek belkL" Oyunun kadrosu, Gürzap'ın ilginç ve ho$ duygular yaşamasına neden oluyor. Kadroda pcrfbrmansları tartışılmayan Erdoğan Göze, Haluk Kurdoğlu, Işıl Yücesoy gıbi deneyımli oyuncuların yanı sıra. bir kısmı Gürzap'ın öğrencisi olan çok genç oyuncularda \ar. "Onlar sanki sizin çocuklannız. Onlann yaptığı her şeyden siz sorumlusunuz. Onlann başanlı olması için her şey i yapıyorsunuz. Artık sizin için isimleri değil. çocuklannız psikolojisi ağir basmaya başlıyor. O yüzden ben hepsini başanlı huluyorum. Kat ettikleriyolu,nerede^başlay^pnereyege^ diklerini biliy orum. Herkesin bütün performansını ortaya koyduğu çok keyifli bir çalışma olduğu için de ayn bir zevki yaşıyorum."Hazırlıklartamamlanmıştır artık: "Perde açılınca seyircilerle karşı karşıya gelir aktör. Ruhunu açmak zamanıdır. Cömertçe açacaksın ruhunu, sanat gücünü göstereceksin. Sırtmda eleştirmenlerin kırbaçları şaklayacak. Dayanacaksın, direneceksin. Günlerce, haftalarca. aylarca. Yıllar boyu. Acımasız zamana göğüs gereceksin. Zirveve tırmanacaksın." r Genelleme Genelleme yaygın olduğu kadar da kaba ve haksız bir edimdir. Bir yurttaşın ona buna dirsek atarak geçişini tüm ulusa mal ederek "Bu millet adam olmaz" diyenler ancak sinırlendirir bizi: Gerçeğe birlik ve tümlük vereyim derken. derınden yaralarlar onu, tanınmaz duruma getırirler. Değişmece (eğretileme, düzdeğişmece, vb.) genellemeye benzemez, gerçeği tanınmaz duruma getırmek şöyle dursun, daha bir sezdirir bize, hatta gerçeği "eski eğretılemelerın kaf//aş/m/"diye tanımlayan Nietzsche'ye ınanacak olursak, sezdirmekten de öteye geçtiğı, onu somutlaştırdığını, elle tutulacak ölçüde cısimleştirdiğıni bile söyleyebiliriz. Örneğin ınsan yaşamınm dört mevsimi ve güzle gelen hüzün katılaşmış eğretilemelerden başka nedir? Ne var ki bu küçük örnek bile, değışmecenın de bir gerçeği biçimlendirme bıçimı olduğunu. dolayısıyla bir genelıeme egilimı içerdığinı gösteriyor bize. Gerçek de bu: Ortak (ya da ortak olduğu varsayılan) bir özellikten yola çıkılarak bir canlıyı, bir nesneye ya da başka bir canlıya benzetmek de bir tür genellemedir, bir alanın terimini bambaşka bir alana taşıyarak gözüpek kişiyi "arslan", uysal kişiyi "kuzu" diye nitelemek de. Her iki durumda da belırli niteliklerı yaygınlaştınr, yaygınlaştırdığımız ölçüde de değiştiririz, örneğin insansa/ı hayvansala, hayvansalı ınsansala dönüştürürüz. Bu durumda olsa olsa değişmecenin daha ince ve daha ölçülü genelleme biçımı olduğunu söyleyebiliriz. Ama kaba bıçımlerı ne denli ıtici olursa olsun, genelleme de insan düşüncesının ve/ya da insan imgelemının ana eklemlenimlerınden biri olarak yasallık kazanır böylece. Kimi yazarlann hem bıçim, hem içerik düz'eminde, benzetiyle genelleme arasındakı bu ilişkiden beklenmedik etkiler saglamaları da bunu doğrular. Örneğin Konrad Lorenz de bu ışin en seçkin ustalanndan biridır. Bu ünlü bilim adamı yıllar önce Fransızcasından okuduğum Dâs Sogenannte Böse (Saldırganhk) adlı yapıtının bir başından bir başına, ıki yönelimi birbirinden ayıran, ama gene bu özelliği nedeniyie aynı zamanda birbirine en çok yaklaştıran incecik çizgi üzerinde yol alır. Usta bir yazar, ölçülü bilim adamıdır, insanbilimcilikle suçlanmaktan korkarak ölçüyü kaçırmamaya özen gösterir, insanla hayvan (hem de insandan en uzak olanları: balıklar, fareler, kazlar) arasındakı karşıthğı sık sık ve önemle vurgular: hayvanlann sinir sisteminin insanınkınden farklı olduğunu, beyinlerinin bizimki gibi çalışmadığını, arada nitel bir farklılık bulunduğunu kesinler. Gene de tüm yapıt insanla hayvan arasında belli koşutluklar kurmak, hayvanı betimleyerek ınsanı göstermek için yazılmış gibi bir izlenım uyandırır okurda. Kitabın altbaşlığı ("Kötülüğün doğabilimı") hem kendi içinde bir değişmece, hem hayvandan ınsana doğru gelen bir genellemedir, tüm bölümlerı de benzer genellemeler içeren değişmecelerle dolup taşar. Örneğin kazların "aş/c"ından, "karılar"\r\6an, "dulyada boşanmış kazlardan, dişi kazın erkek kazın "önerilerini olumlu karşılaması "ndan söz eder Lorenz, tutkun erkek kazın gösterisinı meşın ceketlı bıçkın deSkanhnın gösterışine benzetir. Daha da ilerrye giderek, kazlann insansal niteliğinı vurgulayan meslektaşlannın tanıklığına başvurur. Daha da önemlisı. "insanlan tanıdıktan sonra, hayvanları sevmeye başladım" diyen insansevmezin tutumuna karşı çıkarak. hayvanlan gerçekten tanıyan kışilerin ınsanın benzersiz ırasını anlayabilecek düzeye ulaşmış kişiler olduğunu kesinler. Söylemekbilefazla, "insanınbenzersizırası'ndan söz etmek, benzerliği sınırlamak, değişmeceyı genellemenin sınınnda durdurmaktır. Konrad Lorenz de bu ölçülülüğü her zaman gösterir. Ancak bir özelliği daha vardır: kendisi sınırda kalırken, okuru hep bu sının aşmaya, değişmeceden genellemeye geçmeye yöneltir. Deneyimlerimden biliyorum bunu: kitabı yeni okuduğum günlerde dul kalıp yeniden "eşlenen" kazlann "insansı' öyküsü beni öylesine etkilemışti ki karşıt örneklerin varlığını bile bile ikinci evliliklerin ınsanlarda da hiçbir zaman ilk evlilik ölçüsünde sağlam ve sürekli olmadığma, olamayacağına ınanmıştım. Lorenz'in Erich von Holst'un "vairon" balıklan üzerinde yaptığı deney konusunda anlattıklarıysa, edimi bu denli hor görmeme karşın, o gün bugün ikide bir genellemeye yöneltir beni. "Vairon" (Türkçesini bulamadım) akarsularda, toplu biçimdeyaşayan bir küçük balıktürüdür. Van Holst, bu küçük balıklardan birinin beyninin arka yanını (bu balıklarda sürünün birlığini sağlayan tepkılerın bulunduğu bölümü) kesip alır. Balık, işlemden sonra tıpkı öbür türdeşleri gibi yüzüp beslenir gene. Tek ayrım. canı isteyinceyoldaşlarından aynlmakta hiçbir sakınca görmemesi, bir yöne yöneldiğinde geri dönüp türdeşlerinin arkasından gelip gelmediğine bakmaması, gelmemelerine karşın, sürüye katılmamasıdır. Ancak hangi nedenle olursa olsun, herhangi bir yöne yöneldiği zaman tüm sürü arkasından gelir ve beynı alınmış balık sürünün tartışılmaz önderı olup çıkar. Hepsi budur. Ama ben şöyle böyle yırmı yıldır, kalantor sürülerinin bir küçük balığın ardından koşup durduklannı gördüğüm her seferde bunu doğanın yaptığı bir budama işleminin kaçınılmaz sonucu olarak değerlendirmeye yönelırim. Oysaşu "Ö77cter"sözcüğü biryana, Konrad Lorenz hiç de böyle bir genelleme esinlemez bize, olayı anlatmakla yetinir. yoksa tele\izyondaki sa\aşın mı daha önemli olduğu \önünde\di. Bu bana u\gungetenbiraçı. "Dı^ırıda bir savaş \ar: aınj. içerıdekı sa\a^ da onun kadar oııemiı' diie \aklaştrm \e tiyatro sma^ının ne olduğunu anlatmaya çalıştım." Kadro Ja bu yoruma tanıamen katılınca. oyunda. Londra bombalanırken sahneye çıkmaya çalışan oyuncunun oynayabılmesava^ı\egıydırıcısınınkıj}ilığınde tiyatronun adsız neferlen, yani bütün zorluklanyla, bütün yönleriyle tiyatro gözler önüne senlmiş. "Nedir insanlara bombalar altında Oyunun iç ıçe geçmiş yönleri. sürprizsahneye çıkma giicü \eren şey " dıy e sorleri \ar. Bir yandan tiyatronun mutfağıduğumuzda. "tiyatronun piri**ni anlatına gırerken. oyunun ıçiııde bir tıyatro yor Gürzap. perde açıldığı anda oynama başyapitı olan "Kral Lear"la da kafşilagücü \eren enerjıy ı. "Tarihteoyuncular şacağız. \ardir: felç olduğu hakle sahnede y iirii"Grydirici", Arsen Gürzap'ın ilk rejıy ebilen. böbrek taşı düşürdüğii halde sahsı. Başlangıçta soğuk baktığı reıısörlüğe. nede oynayabilen. en yakınını gömüp o Gürzap'ı razı eden şey oyunun güzelliğı 'İçerdeki savaş da dışardaki gece sahnede y er alan bir y ığın oy uncuy olmuş Tiyatronun kendısını. nıutfağını savaş kadar önemli* ladoludur tiyatro tarihhcgünümii/dede anlatan bir oyun olduğu ıçın çekıcı gelOyunun Arsen Gürzap için bu kadar böyledir. Bunlan bütün riyatrocular bilir. miş "Giydirici". "Oyunu okuduğum zaçekici olmasının nedeni. gördüğü oyun bu oyun sayesinde de izleyiciler öğreneman çok ortak noktalar buldum kendimkırarasinda tıyatronun mutfağım en vo cek."" le.tiyatro üzerinedüşüncelerimle" diyor. "Giydirici", bir oyunu ortaya çıkaran ğun ve en doğru anlatan oyun olması "Tiirk tiyatrosunda bu roi için bu kadar \anı sa\aşı "Tiyatro bir sa\aşrır. Tiyat buyük bir mekanızmanın aynntılarını doğru bir ikili olamaz" diye tanımladığı roda her akşam bir sa\aş \ardir" diyor gösteriyor izleyıciye. Sahnede oyuncuHaluk Kurdoğlu \ e Erdoğan Göze gibi Gürzap \e \ Aes Montand'ın ızlediğı bir nun arkasında bir yığın ııefer \ ardır oyuikı değerli oyuncunun bulunması da Gürfilminı anlatıyor. Bir kankoca kahvaltı nun ortaya çıkmasını sağlayan. Bunlar zap'ın karannı etkileyen faktörlerden biederken tele\iz>onda Vıetnam Sava isımsız neferlerdir Bir oyundan bahseri olmuş. ^Tııın gorüntülerı \ardır. "Yönetmenin dildiğınde onların adı anılmaz genellıkBu oyun sayesinde başladığı rejisörlüydklaşımı kankoca arasındaki savaşın mı le. Ovsa tı\atronun büvüsünü onlarda Mutfağın isimsiz neferieri Sahne arka.sının. mutfağın bu isimsiz neterlcrını "Mükemmeli oluşturan detaylar" olarak tanımlıyor. onlar olmasa bir oyunun oyun lıalıne gelmeyeceğini >öy lüyor. ama. yönetmen dahil herkesin çabasıııın sahnede oynayan aktöre hizmet ıçin olduğuna da dikkatı çekiyor Gürzap \e bıınun hıç unutulnıaması gerektığini belırtıyor. Tiyatronun ıç dünyasını ılk defa bu kadar gerçek bırs.ekilde iz/eyicinin karşısina çıkaran oyun. Arsen Gurzap'a göre izleyıcinın hem hos,una gıdecek hem de onlara yararh olacak. Insanlann tanıdığı t : 1 VI Nobel ödüllü şair Joseph Brodksy öldü Kültür Senisi 1987 Nobel Edebiyat Ödülü sahıbi Rus asıllı ABD \atandası şair Joseph Brodsky dün Nevv York'taöldü. Rustelevızyonu. 56yaşındaki Brodsky'nin bir süredir kalp hastası olduğunu \e ölüme uykuda yakalandığını açıkladı. Lenıngradlı bir Yahudı aılenin çocuğu olan Brodsky. 'uyumsuz' lise yıllarında felsefeye duyduğu ılgıyı 1958 yılından itıbaren edebiyata yöneltti. Şıirserü\eninin ılk döneminı kapsayan şıirler politık bir ıçerik taşımadığı halde; 'pornografik ve Sovyet karşıtı' olduğu gerekçesiyle 1964 y ılında tutuklanarak 5 yıl sürecek ülke içi sürgüne göndenldi. Bu sırada toplu şiırlerı A\ rupa ülkelerinde yay ımlanmaya başladı. Sürgünde olduğu süre ıçerisinde Lehçe\e Ingilizce öğrenen Brodsky. John Donne \e Czeslaw Milozs gibı şairlen Rusçaya çe\ ırdı. Batılı aydınların oluşturduğu kamuoyu baskısı nedeniyie. sürgüne gönderilmesinden 18ay sonra Rus yetkılilerce Leningrad'a dönmesıne ızın \ enlen Brodsky "nin kitapları iilkesinden çok. Batı'da yayımlandı. Rusyetkihlen ise basta Anna Ahmatova olmak üzere Rusya'nın önde gelen saırlerinındikkatıni çekmeyi başaran Brodsky'nin sadece Ingilizceden yaptığı şiırçe\ irılerinin Rusya'da yayımlanmasına ızın verdi. 1972yılındaantiSovyet propagandası yaptığı gerekçesiyle Rusya'yı terk etmeye zorlanan Brodsky. ABD'ye göç ettı \e 1977'de bu ülkenın vatandaşlığına geçtı. Çeşıtli ünı\ersıtelerde öğretim görevlisi olarak çalışan Brodsky. 1978'de Yale Oniversitesi fahn doktoru ümanına \e Amerikan Sanat \e Bilim Akademısi üyelığine değer görülmüştü. Joseph Brodsky nin "A Stop In the Deserf. "To Lrania", "Verses on the Death of T. S. Eliot'. ve Democracj * gibi yapıtlan vardı. Marguerite Duras. Joyce Carcl Oates. MargueriteNourcenar. Octavio Paz, Sandor Ueöres, Andrey Voznesenskigibi adaylann arasında sıynlıp 1987 Nobel Edebiyat Ödülü'nün sahibi olan olan Joseph Brodsky. Nobel'i almasında dönemin Glasnost politikalannın etkili olduğuna daır hararetli bir tartışmanın başlamasina da neden olmuştu. Ünlü şair ise. ödüle ılişkın. "Biraz \'ahudiyim. biraz Rusum ve biraz da Hıristiyanını. Fakat nihayet dejenerasyona uğramış kötü bir Yahudiy im" diyordu. Ödiıl. onun ıçın büyük; ama ınsanlık ıçın küçük biradımdı Şıırlerinde vatanhasretinidilegetiren Brodsky. bir gün ülkesine gerı döneceğini umut cdiyor ve bu özlemı bir şiirinde "Vasilievsky AdasınaölmeyegeP dizeleriyle anlatıyordu. Brodsky, Nevv York Times Magazıne'e \ erdiği demeçte de vatanına ılışkin duy gularını şöy le dile getirmiştı: "Rusya benim evim. Yaşamımın en önemli dönemi orada geçti. Bu yiizden ülkeme ve insanlarıma çok ' şey borçluy um." Petro AhncKİovar, bu kez 9 hmıutsıız aşk la güldürüyor Kültür Servisi Ispanya'nın Bunuel'den sonra en büyük yönetmeni olarak göstenlen Pedro Almodovar'ın son filmi "Sırnmın Çiçegi*" Avrupa sınemalannda bu hafta içinde göstenme girdi. Yönetmen. ınsanları şaşırtma isteğıni. Ispanyollann ortak takıntılanyla seks. anne sevgısi. din ve yemek birleştırerek kendi anlatımını oluşturuyor: Almodovarvari. 198Ü yılında neredeyse sıfır bütçelı filmi "Pepi, Luci, Bom y otras chicas del monton"ın bas^nsından sonra. Ispanya'da kendi halinde biryönetmenken bırden dünya çapında üne kavuşan ve yenı bir yönetmenler kuşağinın temsilcisi olarak ortaya çıkan Pedro Almodovar. "Arzunun kanunu", "Sinir Kri/inin Eşiğindeki Kadınlar", "Bağla BenP, "Kika" gibi filmlerle sinema dünyasında kendine sağlam bir yer edindı. Fılmlerinin ortak özelliği olarak seks \e mizah dıkkati çektı ılk planda Ikisinı bir araya getirmesi ise felaket olarak nıtelendmldı. Örneğin bir fılmınde tecav üz sahnesi o kadar uzun sürmüştii ki kurban sıkılıp alışveriş hakkında diişiinmeye başlamıştı "Bu filmleri şimdi çeksem yine aynı şekilde yapardım. Eksiklikler \ar, ama. hepsi benim bir parçam" diyor Almodovar. kendisinı tanıtan ilk filmlen hakkında. O günlere oranla daha olgun olan yönetmenin 1993 yapınıı filmi "Kika". kendi deyişiyle "İspanyol basını tarafindan linç edildi. Amerika'da sansüre uğradı, Goya sinema ödüUeri tarafindan ihmal edildi" ve onun ıçin balayının bıtmesıne neden oldu. Almodovar. bu tür eleştirılerden oldukça etkileniyor Okumak ıstemıyor. ama okuyor. "Keşke yazar oisaydım. ^azarken her şey i unuturum. Ailemi bile." Böyle söy lüyor ama, aılesı gazetelerden okuyup filme aktardıklanm oluyor" diyor. "Yani hepsi gerçek. Bu olay lan kendi mantığıma göre yeniden kurguluyorum. ama sonuçta gerçeklere dayanıyorlar." "Sımmın Çiçegi'"'. Almodovar"ın öteki filmlerinden oldukça farklı. "Bunu bilerek yaptim. Bu benim için yeni bir vönelimin başlangıcı mı biliyorum ama, filmlerimin bundan sonra bir değişim geçireceğinden eminim. Kendimi yinelemekten çok korkuyorum, bu nedenle dörtbeş tane çok farklı film yapacağım, hem birbiıierinden çok farklı hem de geçmişte yaptığım filmlerden." "Sırnmın Çiçeği" de Almodovar'ın öteki filmleri gibi. otobiyografik öğeler taşıyor. Ama bu film, belki de en otobiyografik filmi: "Filmdeanlattığım karaktere kendimi çok yakın hissettim. Onunla en yoğun olarak özdeşleştiğim alan ise, kökleri, ailesi. Neredeyse benim kendi ailemin portresi çiziliyor filmde. Aynca film. sevgilisi tarafindan terk edilen bir kadının öy küsünü anlatıyor ki bu da bana çok yakm geliyor filmin ana temalanndan biri de yalnızlık duygusu." Filmi Nevv York Film Festivalı'ne katılırken Almodovar da Ingiliz gerilim yazan Ruth Rendeil'ın romanı "LKe Ffcsh*1ten uyarlayacağı film için çalışmalarını sürdürüyor. Almodovar. romanı oldukça değiştirmiş ve Ispanya'ya taşımış. Sebebi ise oldukça ilginç: "Filmde bir yığın iğrenç insan var ve saçma sapan şeyler yapıyoıiar. İnsanlann benim yaptığım bir filmden sonra İngilizler hakkında kötü şeyler düşünmesini istemiyorum." Bu arada Almodovar'la uzun bir söyleşinin ve filmleriyle ilgili ayrıntılı bilginin yer aldığı "Almodovar by Almodovar" adlı kitap da Ingiltere'de geçen günlerde yayımlandı. Boğaziçi Üniversitesi'nde imza günleri Kültür Servisi Boğaziçi fjniversitesi Kitabev i şubat ayından itıbaren ımza günleri düzenhyor. 15 şubat perşembe günü saat 14.30'da gerçekleştirilecek ılk imza gününde okurlar Doç. Dr. Jak Deleon ve Türkiye'de ilk kez kitapkaset yapımını ıjerçekleştıren Tuna Egemen'le bir araya gelecekler. Boğaziçi Üniversitesi Kitabevi'nin 1996 yılı içerisTnde düzenlenecek olan diğerfaaliyetleri arasında semıner ve konferanslar. özel başhklı toplu kitap sersjilen öğrencılere dönük çeşitlı söyleşiler cibi etkinbkler ver alıyor. unutulacak gibı değil. Kardeşı. yapımcılığını üstlenirken. annesi de hemen her filnıınde rol alryor. Son zamanlarda İspanya'da oldukça eleştırilen Almodovar. fılmlerinin Ispanya dışında daha çok ılgı gördüğü dıışüncesınde. "En İspanyol filmim "Matador* bile dışarda daha çok iş vaptı." San Sebastıan Filın Festıvalı'ne katıldığı "Sırnmın Çiçeği" filmi onun bu düşüncesinı doğruluyor. Film. festivaldeolay oldu. Genç kızlar da ona. Keanu Ree\es'den bile çok ilgı gösterdıler "Sırrımın Çiçeği". vazdığı aşk romanlanyla son derece başanlı bir yazar, ama yaşamı yazdığı romanlara benzemedığı ıçın aynı zamanda son derecede yalnız olan 40 yaşlannda bir kadının öyküsünü anlatıyor. Filmin kahramanı Leo. Almodovar'ın "Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar" filmınden beri süren, yalnız ve bağımsız kadın takıntısının uzantısı. Son derece komik olmasına karşın, aslında umutsuz aşk temasını işleyen, duygusal bir film "Sırrımın Çiçeği." "Ama izleyenler sürekli gülüyor" diyor Almodovar. "İnsanlar benim filmlerimde. uy uşturucu. seks \e rock and roll görmeye alışık. Gülmeyi umuyorlar, bu y üzden gülüyorlar." Nevv Norker dcrgisinın eskı eleştirmenlerinden Pauline Kael'in "insani yüzlü. mutlu yuzlü bir Godard" olarak tanımladığı Almodovar. "Filmlerimdekien çılgın olay lar, genellikie CRR'de Kent Orkestrası konseri Kültür Servisi Istanb^ Büyükşehır Belediyesı Kent Orkestrası bugün saat 1^.30'daCemal Reşıt Rey Konser Salonu'nda bir konser veriyor. 26 Aralık 1989 yıhnda kurulan ve 41 kisıden oluşan orkestranın konser programlan geııeihkie ikı bölümden oluşuyor Bınncı bölumde klasık eserlere yer veren orkestra ikıncı bölümde kendi sanatçılanndan oluşan BıcBand topluluğu ıle pop ve cazyapıtlannı yorumluyorraynca ülkemızın \e dunyanın tınlü sanatçılarıyla programlarında birlikte oluyor. Proaramlannı özellıkle populantesı olan eserlerr|en 0 | u s t u r a n orkestra. bazı eserlerden bolümlen ısejenjden aranje ediyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle