Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 AĞUSTOS 1995 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
ALLECRO EVtN tLYASOĞLU
Ekrandakî notalarBir kocaman orkestra. Tüm çalgıcılar
herzamanki yerlerinde oturuyorlar.
Orkestranın şefi de herzamanki
noktasından topluluğu yönetiyor.
Ancak nota sehpalannm ûstünde
geleneksel partisyonlaryok. Aynı
notayı okuyacak gruplann nota
sehpalanna birer bilgisayar ekranı
yerleştirilmiş. Her bir ekranın
köşesinde ise orkestra şefi görüntüde.
Bir yanda notalar akarken, bir yanda
şefin en ince anlatımını izleyebiliyorlar
ekrandan.
Bu fotoğraf, Oracle adlı bir bilgisayar
dergisınin son sayısının kapağı. Konu,
orkestra düzeninin bilgisayar
dünyasında kullanımı üstüne. Aklınız
kapaktaki fotoğrafa takılıyor. Belki de
ekranda akan notalar dünyanın belli bir
nota kitaplığından anında sağlanıyor.
Belli merkezlere üyelikle bu hak
alınıyor!
Öte yanda, bugün nice yapıtı nota
getırtememek, notaya yayın hakkı
ödeyememek sorunu yüzünden bizim
orkestralanmız bir türlü çalamaz. Her
yıl orkestralanmızın bütçesindeki
"tenfödeme ödentisi son derece
yetersiz kalır. Kimi notalann
fotokopisi okunamayacak kadar soluk
gelir. Şef ve orkestra artık programdan
çıkartamayacaklan bu yapıtı son
dakikalarda okunaklı duruma getirme
savaşı verirler. Ya da kimi partiler yine
son dakikada eksik çıkar; yerine elde
bulunan, dinleyicinin yılda bir kaç kez
duymaya alışık olduğu bir başka yapıt
çalınır.
Bir de Türk bestecilerinın yapıtlan her
yıl orkestralanmızın tartışmalı
konusudur. Aslında onlara (eğer
SACEM gibi merkezi bir örgüte bağlı
değillerse) avuç avuç yayın hakkı
ödenmez. Hele ki, mutlaka yapıtının
çalınmasından kıvanç duyacak bir dolu
bestecimiz bu konuya değinmez bile!
Orkestraya sunacağı notalann
partilerini çoğaltmak, okunaklı yazmak
ve yetiştirebilmek telaşındadır. Neyse
ki gücü yetenler bilgisayar edinmeye
O
rkestra
üyelerinin
nota
sehpalanna birer
bilgisayar ekranı
yerleştirilmiş. Her
bir ekranın
köşesinde ise
orkestra şefi
görüntüde. Bir
yanda notalar
akarken, bir yanda
şefin en ince
anlatımını
izleyebiliyorlar
ekrandan.
başladı. böylece doğru. okunaklı ve
olaganüstû hızla notalar yazılıp
çoğalabiliyor
Şefi ekranda izlemek
Barok dönemle. 17.yüzyıl ortalannda
güçlenmeye başlayan çalgısal
topluluklar, önceleri köşede oturan bir
klavsencinin (basso continuo)
yönlendirmesiyle çalarlarmış.
Onsekizinci yüzyılın ortalannda
yapıtlann, annonik dokusu
sağlamlaşınca bu sürekli bas akorlannı
rutarak tempo veren klavsenciye de
artık gereksinim kalmamış. Zaten
orkestra üyelerinin de sayısı arttıkça
köşedeki klavseni izlemek, duymak
ondan tempo almak iyice güçleşmiş.
Böylece orkestranın önûnde, herkesin
görebileceği bir konumda bir
yönetmen. orkestranın şefi çıkmış
ortaya. Şefler önceleri bando
yönetenler gibi, sırtlan topluluğa
dönük, yüzleri dinleyiciden tarafa
bakarak yönetirlermiş. Sonradan klasik
ve romantik yapıtlarda şefin görevi
yalnız tempoyu vurmaktan öte bir işle\'
kazanınca, topluluğa yüzlerini dönerek
yönetmeye başlamışlar. Bugün şefın
gözûndeİci ışık. bedenindeki elektrik
onun karizmasını tanıtıyor. Yüz
sanatçıyı aşan sahnelerde şefi
izleyebilmek, sezebilmek de orkestra
üyelerinin becerisi. Ne de olsa kendi
partilerini doğru çalıp. kendi
ustalıklannı, müzikal anlatımlannı
sergilerken, orkestranın tümleşmesine
de katkılannı şefi izleyerek
gerçekleştirirler. lşte bilgisayar
dünyasınm da orkestra yapısındaki
bireysel yorumun genel amaçla
tümleşmesine ilgi duyması çok ilginç.
'Yeni yalnızlıklar'...' Yeni beraberlikler'...
MURAT SES
LINZ- Son yıllann en ilginç konusu
sanınm, dünyanın giderek bir "küresei
köy" olması... Bu olgunun beraberinde
getırdiğı, 'BaO süzgeclerinden geçmiş'
bilgi çoklugu (kimıleri bu bollugu
'bilgi seli' olarak tanımlıyoriar),
bilgisayar ağlanndaki trafiğin
yoğunlaşması. insanlan bir yandan
'Birinci Dünya' gibi düşünmeye
koşullandınrken, diğer yandan
elektronik aygıtlar, toplumun
bireylerini giderek bir tûr 'yeni
yalnızhğa'' itmekteler... tlk olguyu daha
önceki yazılanmda. elimden
geldiğınce irdelemeye çalışmıştım.
Ozellikle, Linz'deki'*Are Electronica"
etkınliklen bağlamında, 'bilgi
otoyolu'nun egemenleri kımler olacak?
Birinci Dünya'nın dışındaki ülkeler, bu
yollarda ayaklan takılmadan nasıl
gidecekler
0
Bu sorulan sormuştum.
'Yeni yalnızkk' kavramı kimi sanatçı
tarafından bir tür yeni estetik olarak
yorumlanmaya başlanmıştı çok kısa bir
dönem önce... Daha önceleri, konuyla
ilgilinenler bılirler, başta ünlü Talking
Heads'in şarkıcısı David Byrne ve
multi-medya sanatçısı Laurie
Anderson olmak üzere bir dizi sanatçı,
ABD'nin reklam bombardımanı
koşullannda, fotokopi aygıtından
çıkmış gibi görünen ve düşünen tek tip
insan simgeleri üzerinde
yoğunlaşıyorlar ve bu gelişmeyi işitsel-
görsel temelde eleştiriyoriardı... Daha
sonraki dönemde Djam Caret, Maırve
Sidesh«w rüründe gruplar, tınılanyla bu
olguyu işitsel açıdan ele alıyorlardı.
Anımsayabildığim kadan ile, 80'li
yıllann sonunda. 9O'lı yıllann başında
'Cyberpunk' yaklaşımlan da (geniş
aniamda Gibson'ın Neuromancer adlı
gelecekbilimsel romanından
etkilenerek) müzikte şu anda usuma
gelen Skinn> Puppy. Manufacture,
Severe Heads. Ministy gibi gmplarla
öne çıkmıştı Cyberpunk akımı o
dönemde 'korkutucu bir geleceğin
müziksel izdüşümlen" olarak
algılanmıştı. .\rnold
Schwarzenegger'ın fılmlerindeki
ortamlar ve konular, ileri-teknoloji
desteklı olarak, bu korkulanm, şiddetin
ve ürkütücü geleceğin Hollyvvood'daki
tecirnsel yankılanydı. Müzik
baglamında bakıldığında, önce
'Unplugged' karşı tezi gündeme
gelırken. melez çözümler (akustik-
elektronık) ya da melez izienimli
aşta ünlü Talking Heads'in şarkıcısı David Byrne(solda) ve multi-medya
sanatçısı Laurie Anderson(sağda) olmak üzere bir dizi sanatçı, ABD'nin
reklam bombardımanı koşullannda, fotokopi aygıtından çıkmış gibi
görünen ve düşünen tek tip insan simgeleri üzerinde yoğunlaşıyorlar ve
bu gelişmeyi işitsel-görsel temelde eleştiriyoriardı.
(elektronik ama akustik algılamalı)
çözümler piyasaya egemen oldu.
(..aman bu noktada bu işi en iyi bilen
'babalar'dan Grateful Dead'i
unutmayalım. zaten Twüight Zone'un
giriş müziği unutulacak gibi değil...)
Ürkütücü elektronik, 'gothic' ya da
'ambience-noir' hafıf bir gerileme
gösterirken, film dünyasında romantik
bir akımın işaretleri ile birlikte müzikte
de, teknolojinin demokratikleşmesinin
getirdiği 'yeni tür beraberlikler'
gündeme geldi son zamanlarda...
Projenin 'okyanus-aşın' boyutu
1995'te San Diego'Iu sanatçı JeffHaD
(Keope) bilgisayar ağı yardımı ile
ABD'nin çeşitli eyaletlerinde yaşayan,
yalnızca ekran tanışıklığı üzerine
kurulu 'ses getiren' bir çalışma yaptı.
Keope and Friends adlı compact-disk,
kendi rüründe ilklerden biri olmanın
yanı sıra. başka koşullarda karşı
karşıya gelmesi olanaksız insanlann
teknoloji yolu ile bir araya gelmelenne,
yepyeni arkadaşlıklann doğmasına
neden oldu. Giderek yüzyüzede
geldiler ve yeni çağın olanaklannın
yanı sıra birbirleriyle 'geleneksel yolla"
da görüşüyorlar artık.
Bir tür yeni çağ mekrup arkadaşlığı ve
onu izleyen yakınlıklar gibi bir şey...
Bu arada, ben. Tan ve diöer altı ABDIi
sanatçı JeffHall'un 1996-97'de
bitirilmesinı planladığı yeni projesinin
'okyanııs-aşırr boyutu olacağız...
Bizim tanışmamız da 'Yüksek
Teknoloji' kanalı ile olmuştu:
geleneksel iletişimi içererek sürüyor.
Jeff Hall'un bir Cezari tutkunu
olduğunu vurgulamak isterim.
Automaton ve yeni albümün
tanıtımlannda her zaman altını
çizdiğiniz. "uygarhğın zaman ve
sınırlardan bağunsız beraberliği"
kavramı, giderek tek-merkezli kültür
yaklaşımlanndan hoşlanmayan.
kendileri dışındaki kültür
yaklaşımlanna bir tür
'*engizisyon''uygulamak isteyen
çevreleri reddeden aydmlann
sempatilerini kazanıyor.
Ne de olsa bugünkü 'Avnıpa
kükürü'nde Endülüs Çeviri
Okullan"nııı oynadığı rol tüm dünyaca
bilinmekte. Ortaçağı aydınlatan bir
İbni Rüşd,tını kuramcısı Farabi,
otomasyon kuramcısı Cezari,
algoritmanın babası Harizmîve
diğerlerı en azından geleneksel olarak
Ban'nın saygm ansiklopedilerindeki ve
yüksekokul kitaplanndaki yerlerini
korumaktalar. Gelecek kez bu konuya
biraz daha girelim mi? Ne dersiniz?
Gelelim birkaç gündür Avusturya'da
gündemde olan ilginç konulara:
Kadınlann toplumsal konumlanndan
sorumlu sosyal demokrat bayan bakan,
erkeklerin yasa zoruyla ev işlerine
(temizlikten alışverişe değin) "el
vermelerini'" ve bunun gereğinde
"boşanma gerekçesP olarak geçerli
olmasını sağlayacak bir yasa önerisi
getirdi. Bu haberi duyunca. usuma
yıllarca önce Newsweek'tekı bir
söyleşi geldi. Devrim sonrasında,
Burkina Faso'daki (eski Yukan Volta)
erkekler de. ev işlerinde eşlerine
yardımcı olmayı, bu türden işleri
geleneksel olarak "aşağılık'" olarak
nıteledıklennden reddediyorlardı. Bu
nedenle hanımlareğirim'yurt hizmeti
vb. konulardan zorunlu olarak uzakta
kaldıklanndan, 'sayın bay'iar bu
bağlamda devleti başlanna
aldıklanndan oldukça zor (!) durumda
kalmışlardı...
Avusturya'da, koalisyon ortağı ılımlı
sağ Avusturya Halk Partisi'nden
anında. "erkekleri koruyan" tepkiler
geldi. Konunun sonucunu merakla
bekliyoruz (Bu arada. Avusturya'da
"Araba SürüciUeri Partisi" olduğunu,
örneğin hız kısıtlaması gibi konulara
karşı olduklannı biliyor muydunuz?)
Gündemdeki ilginç konu. geçen
yazımda değindiğim. insani açıdan
türlü olumsuzluklan içeren, tatsız ve
acımasız "Yabancılar Yasası"ve bu
bağlamdaki geleneksel "kendinden
farklı olana hoşgörüsüzlük" öğelenni
içeren ulusal anlayış. (Ulusal
anlayışsızlık desek daha bir yerinde
olacak galiba..)
Viyana'daki "lnstitut für Höhere
Srudien" (Yüksek Araştırmalar
Enstitüsü), yaptığı araştırmalar
sonucunda. Avusturya'ya yabancılarla
(ozellikle konuk emekçilerle) olan
ilişkileri açısindan, Avnıpa çapında en
kötü kanıeyi verdi... Burada işin güzel
yanı başlıyor: Yetkililer. siyasal
kaygıyla olsun, "Avnıpa'daki
imaj"kaygısıyla olsun, son hızla
değişiklikler saglama yoluna eiriyorlar.
"YeşüTer" ya da "Liberal Forûm" gibi
muhalefet partileri bu tür yanlışlıklan
"usanmadan"gündeme getiriyorlar...
Belki de bizim her nedense bir türlü
edinemediğimız niteliklerden biri:
Hatalanndan öğrenmek— tşini iyi
bilen. alıcılannın tepkilerinden neyi
satabileceklerini öğrenen akıllı
'Marketing' adamlan gibi...
Herkes sevdiğinin desibelîne razı!
Kültür Servisi- Bulutsuzluk Özleırü
geçen cumartesi gecesi yine çok sayı-
da hayranının karşısına çıktı Beyoğ-
lu"adaki Ha\ al Kahvesi 'nde. Bu gece-
nin öteki haftalardan farkı. gürültü
kontrol aletınin ses sistemine takılma-
sıydı. Pek önemsemediler. Programa
her zamankı gibi- ses ısınsın diye- yu-
mu^ak baladtürü şarkılarla başladı Bu-
lutsuzluk Özlemi. Tam şarkının "Ha-
yır Hayır" isımli nakaratı söylenirken,
mikrofonun sesi otomatik olarak -90
desvibeli aştığı için- alet tarafından ke-
sildlı. Böylece Bulutsuzluk Özlemi,
Şârlanın ortasında kala kaldı! Beş da-
kilca sonra -kontrol aleti düzeldiğinde-
tarrı programa başlarken yine mikro-
fotnlır kesildi. Kısacası program rezil
oldLu. Programi izlemek için para verip
gir«eıler sinırlenirken, grup üyelerinin
de xnorali bozuldu. Sonunda Bulutsuz-
luk- Dzlemi. kendi gitar ampflikatörü-
ne mikrofomı takarak dunımu idare
edLf, programı tamamlamaya çalıştı.
Bulutsuzluk Özlemi'nin solisti Ne-
jat Yavaşogullan bu uygulamaya tep-
ki spstererek." Böyle kaü bir biçimde
sûrerse, bu, tstanbul'daki canb müzik
yapılan yerlerin dumura uğramasına,
bir çok gencin müzisyen olarak yetişe-
menıesine, nıüzisycnlerin parasız kal-
masuıa ve renksiz bir kentin oluşması-
na neden olacaktır" diyor
Yavaşogullan, 90 desibel'in çok ko-
lay aşılabilecek bir frekans olduğunu
vurgulayarak, kuvvetli bir alkışın bile
bu desibeli geçtiğini belirtiyor. Kapa-
lı mekanda dışanya hiç bir sesin sız-
madığı bir yerde, üstelik herkesin se-
çimini isteyerek yaptığı ve kapıda gi-
rerken para verdiği. sevdiği grubun
'desibeline raa iken' ilgililenn neden
bu insanlann 'kulak sağbğVnı bu den-
li düşündüklerini merak eden Yavaşo-
gullan sonıyor: 'Çok düşünceliler ise
niye T.C. vatandaşlannm tümüne sağ-
lık sigortası yapmryoriar?'
Çalıştıklan 'baıİar'ın öyle eski Ye-
şilçam filmlerindekı gibi 'kötü işlerin
döndüğü pavyonlar' olmadığını belir-
ten Yavaşogullan, buralarda müzisyen-
ler yetiştiğine değiniyor:
"Bövle baıiar. 2000 yüına doğru de-
ğişik bir buluşma ve müzikdinleme ola-
nağı sağlayan sosyal niteliği olan yerler.
Buralardan son yıllarda bir çok mü-
zisyen yetişti. Bugün bir gitarist, davul-
cu, solist vb. ararsanız bu insanlan ora-
larda görebilirsiniz. Müzisyenler bu
barlarda seyirci karşısında sahne per-
formansını geliştirmektedir. Türki-
ye'de son yıllarda gelişen müziğin alt
yapısını buralardan yetişen müzisyen-
ler oluşturmaktadır. Ve bu insanlar ek-
mek paralannı da buralardan kazan-
makta. Ögrenci ise okul harçlığını çı-
kartarak, müzik aletini yenilemekte-
dir. "
Nejat Yavaşogullan. yabancı müzis-
yenlerle de ilişki kurmada bu mekan-
lann yararlı oldugundan söz ederek.
iki yıl önce Bob Geldofun Bulutsuz-
luk Özlemi'ni izlemeye Hayal Kahve-
si'ne geldiğini anımsatıyor. Bob Gel-
dofun bu tanışmada. Istanbul'u çok
beğendiğini, canlı müzik yapılan rock
barlann bir kentin en güzel müzik et-
kinliğini oluşturduğunu. böyle yerlerin
lstanbul'u evrensel bir kent olma özel-
liğı kazandırdığını söylediğini ak-
tanyor.
ÜÜDÜŞÜNCEYE SAYGI
MEMET FUAT
Geleceği Okumak
llhan Mimaroğlu nun New York'u anlatan yazıla-
rını okurken bana hep ilerde ülkemde neler olacağı-
nı okuyormuşum gibi gelir.
Geçen çarşamba gene Aziz Nesin'lik şeyler anla-
tıyordu. Mafyanın, daha doğrusu, küçüklü büyüklü
mafyaların, ";sf;77da/T7"yaratmaktaki olağanüstü ba-
şarılan insanın gözlerini yaşartıyor...
Dünyanın dört bucağından gelmiş iş bilmez garip-
leri inşaat işçisi diye çalıştırmak ne güzel bir buluş...
Gerçi usta işçiler gibi iş çıkaramazlar. ama düşük üc-
ret verirsiniz, o onu karşılar... Böylece de iş bilmez
garipler aç kalmamış olur...
İlerde yaşlanınca, torunlannızı çevrenize toplar an-
latırsınız, "Ben sokaklarda kalmış, yoksul, çaresizin-
sanlara az mı babalık ettim," dersiniz.
Az şey mi!.. Anamalcılığın tadı burada!..
Yalnız bu kadarla da kalmıyor, girişimciliğinizle yok-
tan iş var ediyorsunuz...
Ne güzel anlatıyor ilhan Mimaroğlu:
"Kazıyorlar. Aylardır, yıllardır kazıyoriar. Kazıyorlar,
örtüyoriar, gene kazıyorlar. Kazılıp örtülmeyen, örtül-
dükten sonra gene kazılmayan, gene örtülüp yeni
baştan kazılmayan sokak, cadde, kaldınm, park kal-
madı. Kazdıklannı örttüklerinde doğru dürüst ört-
meyi de beceremiyohar." (Cumhuriyet, 26 Temmuz
1995)
New York'tan yazıyor da, bizim buralan anlatır gi-
bi...
Kepçeler, delgiler bir yana, şimdi bir de asfaltı bı-
çak gibi kesen makineler çıktı.
Biz bu işlere aklı ermeyenler yıllardır merak eder,
sorarız birbirimize:
Bir sokaktan nelerin geçecegi (elektnk, gaz, temiz
su, pis su, telefon, TV, vb) yeraltına hangi kanalların
döşenmesi gerektiği önceden bellidir. Bir sokak ka-
zıldığında hepsinin birlikte yapılması daha uygun ol-
mazmı?
Bütün altyapısı bir kazıda ele alınırsa o sokağı uzun
süre bir daha kazmak gerekmez.
Ayrıca neyin nereden geçirilecegi de birlikte karar-
laştırılır. Şimdi hepsi üst üste, biri yapılırken, öbürü
bozuluyor.
Ayrı kuruluşlar, ödenekler ellerine ayrı zamanlarda
gelir, gereksinimler ayrı zamanlarda belirir, planlar
değişiktir. Bilenler biliyor olamayacağını...
Peki, aralarında bir eşgüdüm kurulamaz mı?
Kurulamazmış. Astarı yüzünden pahalıya gelinmiş
o işin. Gene en uygunu, en ucuzu, böyle gelen kaz-
sın, giden kazsınmış. Eşgüdüm filan derken kıpırda-
namaz duruma gelinirmiş.
Biliyorsunuz, bir merkezden yönetilmek, hele plan
program çok tehlikelidir. Oynamaya gelmez...
Aynca bu gelen kazsın, giden kazsının "istihdam"a
dönük bir yanı da söz konusu. Ülkenin dört bucağın-
dan gelmiş iş bilmez gariplere iş çıkmış oluyor.
Yavaş yavaş da New York'a, o görkemli kente doğ-
ru yükseliyor muyuz?
Haydi, geleceğimizi okuyalım llhan Mimaroğ-
lu'ndan, bakalım ilerde ne güzellikler yaşayacağız:
"Çimento mafyası başlıca mafyalardan biriyse de
daha birçoğu var: Çimen kırpma mafyası, çöp fop-
lama mafyası, pencere değiştirme mafyası...
Pencere değiştirme mafyası mı? Gökdelenli New
York'un pencere sayısını düşünebiliyor musunuz?
Pencere değiştireceğiz diye bizim evin de kapısı-
nadayandılar. Katlandık. Temiz işçilik beklemiyorduk,
ama hiç olmazsa eski dingildek pencerelerin yerine
yenileri takılacaktı. Çok geçmeden kötü işçiliğin ne
denli kötü olduğu anlaşıldı. Gündelikçi kadın cam-
lan silerken pencerelerden biri yennden çıktı. Yakı-
nında olup eteğine yapışmasaydık kadıncağız elin-
de pencereyle dokuzuncu kattan asağı kaldırımı boy-
layacaktı.
Ertesi aydan başlayarak ev sahibi, 'Pencereler de-
ğiştirildi,' diye kirayı arttırdı. Pencere değiştirme maf-
yasının haracına aydan aya bizim de katkımız var
şimdi."
Işçilikteki aksaklık bir yana, yaklaşım olağanüstü,
sizi sizden fazla düşünüyortar: Pencereleriniz eski-
miştir, değiştirilmeleri gerek...
Tüketimciye göz yaşartıcı bir ilgi... Tanımadığı, bil-
mediği bir insanın bile pencereleri eskimiş bir evde
oturmasına adamın gönlü elvermiyor...
Dünya küreselleştı, minicik oldu, bir ucundan ses-
lendin mi öbür ucundan duyuluyor. ABD anamalcılı-
ğının bütün bu yaratıcılıkları çok yakında bize de ge-
lir. Girişimcilerimiz pencere değiştirmenin toplumsal
önemini anlayıp iş bilmez gariplerimize "ıstihdam"
yaratma yolunda her türlü özveriye katlanırlar...
Tamuk Prenses' mahkeme
önünde
Kültür Servisi - Sel Yayıncılık tarafından yayınlanan
Fransız yazar Jeanne Cordelier'in "Pamuk Prensesin
Ölümü" isimli kitap yasalara, geleneklere, kamunun
ahlak anlayışına ters düştüğü kamu ahlakmı ınciteceği
düşüncesiyle Başbakanlık Muzır Kurulu tarafından
poşette satılmasına karar verilmesinin ardından bugün
mahkeme önüne çıkıyor. Sel Yayıncılık tarafından
yapılan açıklamada, yazann aile içi cinsel tacizi hoş
göstermediği. bu sapkın eğilimi övmedigı,
desteklemediği. konunun cinsellik boyutunu ön plana
çıkarmadığr, tersine aile ıçinde büyüklerin cinsel
tacizinden savunmasız küçüklen korumak düşüncesini
savunduğu vurgulandı. Bu mantığın, küçük çocuklann
yakınlanndaki erkekıer tarafından maruz bırakıldıklan
cinsel istismann, gizli kaldığı sürece kamu ahlakını
incitmeyeceği sonucunu beraberinde getirdiğini
sa\Tanan Sel Yayıncılık, aydınlardan ve bilinçli her
vatandaştan bu mantık ve ölçülerle kitaplara ceza
biçen anlayışın kınanması için destek istedi.
Şeytı Bedrettin Destanı Efes'te
StLÇUK (AA) - Nâzım Hikmet'in "Şeyh Bedrettin
Destanı", 5 ağustos cumartesi günü Efes Antik
Tiyatro'da sahnelenecek. Tuncel Kurtiz'in özgün
yorumuyla tiyatroseverlerin beğenisine sunulacak
oyunda, aynı zamanda oyunun müzik çalışmalannı da
yapan caz sanatçısı Sema rol alacak. Oyunun müziğini
ise Sema ve Taksim Grubu seslendirecek.
Organizasyonunu Kudaş Kitabevi'nin gerçekleştirdiği
etkınlıkten sağlanan gelirin bir bölümü Efes 2000
Vakfı"na bırakılacak.
Rock yıMaları, Şişman Kediler
listesinde
LONDRA (AA) - Ingiltere'de yapılan bir araştırmaya
göre ünlü rock yıldızlan Phil Collins. Elton John ve
Eric Clapton yılda 20 milyon dolardan (900 milyar
TL) fazla kazanarak Şişman Kediler listesine girdiler.
Independent gazetesinin bir araştırma şirketinin
verilerine dayanarak yaptığı habere göre listede ilk
sırayı 49.3 milyon dolarla Grand Prix yanşı
organizatörü Bernie Ecclestone alıyor. lkinci sırada ise
Phil Collins 35.7 milyon dolarla yerini alıyor. Ünlü
müzisyenler Sting. Mark Knopfler ve kompozitör
Andrew Lloyd Webber de listede ılk yirmiye gınyorlar.