04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 TEMMUZ 1995 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Sıvas'ın Sonu' Ve Öleld Sıvas"ZEKİCOŞKUN 2 Temmuz-Sıvas dosyasını artık kapat- mak gerekiyor. Basınıyla televizyonuyla, hukuksal-si- yasal dosyalanyla, ölüleriyle. onlar adına hazırlanmış ya da başlığında "Sıvas" adı- nı taşıyan, olaylan konu alan kitaplarla epey kabank bır "2 Temmuz-Sıvas" arşivi var. Ama Türkiye, 2 Temmuz'un içinden, gerçekliğinden çıkabilmiş değil. Burada bir tuhaflık var. Onun için de bu dosyayı kapatmak gerekiyor! Ahmet Kutsi Tecer'e soyadını verdi- ren Tecer Dağı'nın olduğu şehir, "Orda bir köy var uzakta" söylemıne vesile olan, bır dönem "ozanlar diyan" diye anı- lan şehir ancak ozanlannı reddettikten, on- lar adına dıkılen anıtı yerlerde sürükleyip paramparça ettıkten, dört yüzyıl önce asıl- mış bir ozanın adına düzenlenen etkinlik- Ieri bir küfiir gibi karşıladıktan. anma için şehre gelenleri ateşe verdikten, yaktıktan sonra gûndeme geliyor... Tuhaflıİc -ve yan- gın ve trajedi- biraz da burada. Tuhaflık sü- rüyor. Yanmızda yörenizde Saatli Marif Takvimi varsa bugünkü yaprağa; 2 Tem- muz 1995, Pazar gûnüne bakın. "Sıvas'ta Madımak Oteli yandı" notuyla karşılaşır- -sınız. Araya biraz mesafe koyun, diyelim üç beş yıl. Bu notu okudunuz. Ne oldu? Belki bir kaza, belki tarihi bır yer olan Ma- dımak Oteli kazaen -belki de eskiliğınden- yanmış. Başka bir anlamı, çağnşımı, ifa- tlesi var mı bu notun? Ya da aynı üç beş yıllık mesafesini ko- ruyarak diyelim ki 6 Temmuz 1993 tarih- li bir gazetede. Cengiz Çandar imzalı bir köşe yazısını ve şu satırlan okuyorsunuz: "Ankara'da bugünkü cenazenin (2 Tem- muz'da Sıvas'ta yakılanlann cenazelerin- "den söz ediliyor -ZC) kontrolden çıkma- hıası için, büyük bir Islam karşıtı mey- -dan okumaya dönüşmemesi için ne ge- rekirse yapılmalıdır. (...) Eğer bugünkü cenaze tipik İaıklık-müslümanlık' kar- .şıtlığı formatına oturtulur ve müslü- jnanları provoke edecek ber türlü du- rum yaratılırsa. bunun bu kez mutlaka 'kanlı bir rövanşı' gelir." Bunlar olduğu ve somut hiçbir karşılığı bulunmadığı için, herkes kendi ölüsüne yandığı için, yangın devlet katında ve "ka- muoyu oluştunıcular" arasında, onlann uzantısındada sivıl; sokaktakı ınsanın zih- ninde "tahrik" gibi tuhaf bır meşruiyet bulduğu için "2 Temmuz-Sıvas" dosyası kapanmalıdır. Kapanmalıdır ve ötekı Sıvas dosyası açılmalıdır. Olay'ın ötesinde, olay yerine... şehre bakmak gerekiyor galiba. Ben bunu öne- riyorum ve kendi payıma denıyorum. Çünkü yaşadığımız yer(ler)e yakından bakmadıkça, oranın gerçekliğini ınceleme- dikçe, tartışmadıkça daha çok yangınlar ^yaşayacağız. Üstelik artık Sıvas gibi "taş- ra"ya gıtmeye de gerek kalmaz, "merke- 'zin taşrası" da yangın yerine döner; lstan- bul'da Gazi Mahallesi'nde, Ümraniye'de yaşananlargibı... Bir şehre bakmak , Bir şehre -Sıvas'a- çok farklı gözlerle yaklaşılabilir. En başta, bizde örneği yok denecek kadar az olan "şehir sosyolojisi" yönünden bakılabilir. Bence Sıvas bunu "hak eder ve bu işe girişecekler fazlasıyla zengin, fazlasıyla renkli bir manzarayla karşılaşırlar. Aynı durum tanhçiler için de, siyasetbilimciler, kültür araştırmacılan için de geçerli. Bir de şehre ve oradaki hayata, hayatla- raklasik disipluılerin dışından bakmak var. Bizde bunun bılebildiğim en yetkin öme- ğinı Ahmet Hamdi Tanpınar gerçekleş- tirmiş, Beş Şehır'le. Bana öyle geliyor kı, hangı bilgi ve yazı disiplininden olursa ol- sun, bir şehre bakacaklar için Tanpınar hem rehber, hem engeldır. Rehberliği fazlaca açıklamaya gerek yok, yapıt ortada. Baktığı şehirlerin ruhu- na tarih, kültür -ve kendisimn sıkca kullan- dığı terimle- "estet" bileşıminden nüfuz edişiyle, bunu aynı derinlık ve lezzetle ifa- de ettiği dil'iyle, şehirlerin dışında da bak- asmıyla televizyonuyla, hukuksal-siyasal dosyalanyla, ölüleriyle, onlar adına hazırlanmış ya da başlığında "Sıvas" adını taşıyan, olaylan konu alan kitaplarla epey kabank bir "2 Temmuz Sıvas" arşivi var. Ama Türkiye, 2 Temmuz'un içinden, gerçekliğinden çıkabilmiş değil. Burada bir tuhaflık var. Onun için de bu dosyayı kapatmak gerekiyor! tığı her yerde, her şeyde hep peşınde oldu- ğu "terkip"çilığiyle Tanpınar ve yapm, tam bır rehberdır. Aynı nedenler, bugün şehre bakan ve ba- kacaklar için engel gibidir. En başta, Tan- pınar'ın baktığı "şehir" artık yok! (Şehir- ler değil, şehir diyorum. Çünkü o, yukan- da da söylendiği gibi "terkip"çidir. Her yerde adeta tek bir şehrin, onu oluşturan medenıyetin ayn ayn izlerinı bulur ve o iz- lerden, "her şehrin toprağının hususi- yetlerinden" giderek ayn ayn şehırlerin profılini çizer.) Bu nedenle de Beş Şehiriz- leğınden giderek bugünün olgusunu, "şe- hir" olmayan şehirlerini kavramak, ifade- lendirmek pek mümkün değil. Ashnda, Tanpınar da artık yok olanlann ardından yazmıştır. Kendi deyimiyle "Beş Şehir'in asıl konusu hayatımızda kaybolan şeylenn ardından duyulan üzüntû ve yeni- ye karşı beslenen iştiyaktır." Tanpınar ve kuşağının "iştiyak"ı; "yeniye karşı" özle- mi vardı. Bugünün şehırlerinde "yeni" olan her şey oradakiler ve oraya bakanlar için istem dışı, birer ürküntü kaynağı gibi gö- rünüyor. Dolayısıyla bugünün "şehir" olmayan, şehirlikten çıkmış şehirlerini çözümlemek, anlamlandırmak, anlatmak zor... Belki de yenı bir "terkip"çılık ve "iştiyak" gereki- yor. O da henüz -en azından benım için- yok. Ama, şehırlerde yaşananlar, bilgimiz - ufkumuz yetersiz de olsa bizleri oraya bakmaya zorluyor. Şehre bakmak, biraz da "gönfil gö- zü"nü, yine Tanpınar'ı anarsam, oraya "bir kalp adamı olarak yaklaşmayı" gerekti- rir. Bu coğrafyada yaşayan ınsanlar olarak heT ne kadar hepimizin "hüviyef'inde bır yönüyle "Sıvas"lar bulunsa da, Sıvas do- ğumlular bile -ve özellikle- yangın sonra- o şehre karşı kalplennı, gönül göz- lerinı kapattı. Biraz da bu kapanışa karşı bakmak gerekır terkedilmiş yerlere. şehir- lere! Gönül gözü önemlidir: baktığı yerde çıplak gözün ya da "disiplin'lı bakışın gö- remeyeceklenni görür. Sıvas'a o gözle ba- kan ve tesadüf Tanpınar'ın ızinden giden, adıyla bile ona nazire olarak kaleme alınan bir yapıt var A. Turan Alkan'm Altıncı Şehir'i. Ama ben, pek -ya da sadece- gö- nül gözüyle yaklaşamıyorum şehre. Çün- kü gönül gözü, adı üstünde, âşıklıktır. Âşıklar biraz da ve genellikle görmek is- tediklerini görürler. Oysa bugün şehir biz- lere pek böyle bir şans tanımıyor. Tersine, şehrin gösterdikleri ürküntü ve- rici de olsa, dayatıîanı anlamaya zorlanıyo- ruz. Oysa anlayışla karşılamak değil; an- lamak ve aşmak zorundayız. O halde kaybolan şehırden çok bugün- kü şehre bakmalıyız, gönül gözünü yitir- meden. Sıvas âşığı değilse de Sıvaslı aşıklar çok- tur. En ünlüsü ve bilinen en eskisi Pir Sul- tan (Abdal) . Aradakileratlanırsacumhu- riyet döneminde "âşık geleneginin son halkalan" olarak Aşık Veysel ve Ali tz- zet (Özkan) çıkar karşımıza. Son demler- deyse Muhİis Akarsu'yu, Hasret Gfilte- kin'i anmak gerekir. Ama bugün şehirde sanki bütün bu miras ateşe veriliyor. Pir Şultan da. Muhtis Akarsu da. Hasret de... Âşık Nesimi de, Edibe Sulari de! Şehir sesıni yitiriyor. "Âşıklar diyan" artık "5lü ozanlar şehri" olarak anılıyor. Bunlan atlayarak ya da sadece bunlarla bakılamaz şehre. Pir Sultan XVI. yüzyılda asılmıştı. Bırakalım kimliğini, ne yapıp ne ettiğini sırf "Sıvas ellerinde sazım çalınır" dizesiyle şehir halkının dilinde yaşayan. yıllarca onlann övüncü olan Pir Sultan neden 1990'lann ortalannda ödeşilmesi, öç alınması gere- ken bir kimliğe dönüşüyor şehirde? Ona bakmak 2 Temmuz'u aydınlatabilir belki de, Öte yandan, Pir Sultan'dan önceki yüz- yılın hemen başında; 1400'de şehir Ti- mur'un gazabına uğramış, ateşe verilmiş- ti. Bugünkü yangınm kökleri oralara dek uzanabilir mi? Derken 10 IV ve III. yüz- yıllarda ateşe tapanlann iktidan, bölgeye Kapadokya adını veren Persler çıkar kar- şınıza Sıvas'ta. Nedir bu "ilahi ateş"? Ve başka şeyler: Örneğin Selçuklular döneminde sultan saraylannın bulunuşu, şehrin Konya'nın yanı sıra devlet merkezi oluşu, Selçuklu'nun dağılmasından sonra Sıvas'ın Kadı Burhanettin yönetiminde "şehir-devlet" kimliğine sahip olması, Ve- nedikliler'in XIII. yüzyılda ticari konsolos- luk kuracaklan kadar önemli bir merkez oluşu... Timur'un yangınından, Osmanlı egemenliğinden itibaren şehre, yerel salta- nata, onunla birlikte üretilmış düşünsel- kültürel değerlere ilişkin her şeyin perde perde solması... Pir Sultan'ın asıldığı XVI. yüzyılda Anadolu'nun, Sıvas mer- kez olmak üzere adeta bir içsavaşa sahne olması... Bugün hem Sıvas, hem büyük şe- hirler için bir travma haline gelen göçlerin -dahadoğrusu Sıvas'tan kaçışın- yine XVI. yüzyılda, bugünküyle aynı boyutlarda ya- şandığı, XVII. yüzyıldan XX. yüzyıla dek şehrin de devletle birlikte cançekiştiği, "Cumhuriyet'in temelleri'nin Mustafa Kemal'in deyimiyle "burada ahldığı", yeni devletin kuruluş sürecınde; Kongre sırasında ona evsahipliği yapan şehirde dinsel muhalefetin harekete geçtiği... He- men ardından Kürt bağımsızlık hareketi- 293 89 78 (3H»T) BEYOGLU ELKIMAGES SINEMASI Tel: 251 32 40 SİNEMA YA2ARLARININ SEÇTİĞİ YILIN EN İYİ 10 F1LMI [BUGUN] URGAYÖN: ISIKITA MIKHALKOV 12.15-14.30-16.45-19.00-21.15 [YARIN] ÜÇ RENIJ Vaşam ıle Ölüm Araspndakı Seçım YAfiMURDAN ÖNCE"Before The Raın" Yabıu Bcyo9u Pcra Sinemasmda 251 32 «0 -. 1 7. HAFTA malıdir MlLCHO MANCHEVSKI GMG01RE RADE KATBIN COLIN SERBEDZIJA CAKTUDGE YAĞMURDAN ÖNCE Suskı,nHjk yemını etmış genç Keşiş Kırıl Makedonyada Ortaçağ'dan kalma brr manastırda yaşamaktad'' Daglarn arasında dış dünyayla tlışkısı olmayan manastınn jutm yaşantısı, genç bır Arnavu <ıa olan Zannıra'nın geltşıyte bozulur S'lahlı bır grup akrabasını öldurmekle suçladıkları kızın peşıne duşmuştûr Kırıl. ustlerıne haber vefmeden kızı i (Saklar Londra'dakı ışlek bır fotograf ajansında resım edıtöaı' ' , ( olan Anne habef fotograflarmda hergün savaşın dehşetryle 1 > yüz yûze gelmektedır Kocası ile ıdealıst ve hayalperest 4 ( <, savaş fotogralçısı sevgılısı Alexander arasında bocalayan Anne'ın ıkılemıne Londra dakı bır restoranda çıkan anlaşmazlıkla tra;ik bır rjoyut ektenn Bızçok ülkede ' > .nsan'a'in yaşadıgı acılai göruntutemış oian. Pulıtzet ödullu i > Alexaider anayııfdu Makedonya'ya dönmek ıster Barış f . yanlısı bu ıdealıst. çocbkluk yıllarını geçırdıgı köye giderek ' ı akrabalannı zıyarel eder Ana burada da hcşgorüsuzlüge ve * I , Karoeşın kardeşı oidurdugu acmasız bır savaşa taniK ûıan ^ > ^ A!exander'ın kadefi Kırıl ve Zamıra'nınkıyle kesışecekîır i ^ Gerçe^ten gorûlmesı gereken bırlılm Kaçırmayın 1 ^ * ^M\ ^U^ ^^L ^^L ^n\ ^M^ ^n\ ^n\ ^^L ^^k .^^k ^^k ^^k .^^^ .^^k ^n\ ^n\ "* \kban S a S at Galerisi Akbank'tan Kültür Sanat ilanlarınız için: 293 89 78 (3 hat) Akbank. 1995-1996 dbnuminOc ck- sanatçüannıızı yurdumuzun (.v^ıtli kentlerirKİcki Akbank Sarut Galenlen'nde M;rgı a^maya eserlerini halkımıza sunmaya çagınyor. Akbank'ın sanatçılanmıza tanıdıgı bu olanaktan yararlanmak için. • Kısa özgeçmişınızi • Ögrenim dururnunuzu • Daha once açtıgınız veya katıldıgınız sergileri • Açık adresınızı. varsa telefon numaranızı • Sergınizı Akbank'ın hangı Sanat Galerisi'nde, ne zaman açmak istedıginizi belirten bir dılekçe • Bir adet fotografmız ve • Eserlerinizden en az üç adedinin 9 x 13 renkli fotografı ile birlikte. 1 Agustos 1995 Sah gunune kadar Akbank TJV.Ş. Umum Müdürhigû Kültür Sanat Hizmetleri Müdürhığü Sabancı Center 80745, 4. Levent / istanbul adresıne baş\xırmanız gerekiyor. Başvurular seçici kurul tarafından degerlendırilerek. sergı açması uygun göriılen sanatçılara Akbank ın hangı Sanat Galerisi'nde ve ne zaman sergı açabilecegı yazılı olarak bıldınlecektır. Sergı açma talepleri karşılanamayan sanatçılann gönderdikleri belgeler kendılerine iade edıletcktir. Sanatçının açacagı sergınin davetiye ve kokteyl masrafı Bankamızca kaı>ılanır. Sanatçı sergisini bulundugu kent dı»ındakı bır Akbank Sanat Galerisi'nde açacaksj. davetiye \e kokteyl gıderlenne ek olarak, eMîrlerin nakli, sıgonası. sergiden vanra yenne gönderilmesi ve sergi açılısında bulunacak sanatçının yol ma.sraflan da Bankamızca karşılanacaktır. Satılan eserlenn geliri tümüyle sanatçıya aıttir Yukarıda yazılı tum hızmetler, Bankamız usul ve esaslan dahılinde yapdacaklır. Akbank Sanat Galerilerinm sergı donemi her yıl Ekim başından Mayıs sonuna kadar sürmektedır. A k b a n k S a n a t G a l e r i l e r t : • Adana • Adapazan • Ankara (Çankaya. Farabı Kızılay) • Bıırsa • Çorltı • Çorıım • Dentzlı • Divarhakır 'Ofis> • Elazıg • Eskışebtr (Kûpn'ıbaşı I • Isparla • hlanhul tBahanye. Bebek Bevierbeyi) • lzmır IKonak) • Ordıı • Trabzon nin yine orada; Koçgiri bölgesinde ayak- lanma boyutu aldığı... Tek parti dönemin- de Sıvas1 ın ekonomik, ideolojik, siyasal, bütün cepheleriyle devletin "pilot" uygu- lama alanlanndan biri olduğu... Türki- ye'nin şu ya da bu düzeyde kapıtalizmle ta- nıştığı 1950'lerden itibaren şehrin yeniden düşüşe geçtiği... 1960'lann ikinci yansın- da Alevi siyasal hareketinin -ve partisinin; TBP'nin- en güçlü tabanı Sıvas'ta buldu- ğu, 1970'lerden itibaren Sünni siyasal ha- reketinin -ve partisinin- de en sağlam, en ıstikrarlı tabana yine orada sahip olduğu... Mıllıyetçi hareketin en örgütçü ve en ma- neviyatçı -Müslüman- tabanı da, kadroyu da burada bulması...! Bütün bunlarla birlikte ve bütün bunlar- dan bağımsız şehrin-şehirlilerin kimliği? Yaşanü ve yansımalan Bır şehre bakarken her düzeydeki hayat kesiti kuru tarihsel, siyasal, sosyolojik "ve- ri"den daha aydınlaöcıdır. Bunun için ta- nıklıklara, yaşanmışlıklara. kaynaklara ge- reksinim var. Sıvas'a ilişkin görece zengin sayılabile- cek "folklor" kaynakçası var. Ancak bu müzik ağırlıklı bir "folklor". Onun ötesin- de dügün, doğum vb adetler-görenekler boyutu çıkıyor kaynaklardan. Bunlar he- men tümüyle tasfıye olsa da şehir içinde bile bölgeden bölgeye, topluluktan toplu- luğa farkhlıklar gösterir. Yine zengin bir yöresel dille, deyimlerle karşılaşırsıruz. Bu btr "iç-dU"dir, deşıfre edilmesi gerekır. Yazınsal ürünler de şehre bakış için ve- nmli kaynaklardır. Özellikle bizimld gibi "olgusal gerçeklik"le biçımlenmiş yazın ürünleri, konu ettıklen yerin hayatıyla ıl- gili epey zengin malzeme içerir. Ama mo- dern zamanlann pek nüfuz edemedığı Sıvas'ta, halk şiirinin zenginliği kadar mo- dern şiirin ve diğer modern anlatı türlen- nin yoksulluğu dikkat çekici. Yine de örneğin Faal Hûsnü'nün tü- müyle şehırdeki gözlemlerinın ürünü Top- rak Ana'daki (ve hatta Sıvaslı Kannca'dâ- ki) şiirlerine, Orhan Kemal'in Bereketli Topraklar Ustündeki "Suvaz'ın köylü- ğünden" Çukurova'ya inmiş gurbetçılere, Bedri Rahmi'nin Tezek adlı gezi notlan- na. Mehmet Kemal'in Sürgün Alayı'na, Sabahattin Ali'nın Ses öyküsüne (şu Döndüm daldan düşen kuru yaprağa" dizesiyle başlayan meşhur Leylim Ley tür- küsünün kaynağıdır ve Sıvaslı bır yol işçi- sıni anlaür). daha yakınlarda Mustafa Ba- lel'in öykülerine, özellikle Peygamber Çi- çeği (bır parça da Asmalı Pencere) roma- nına. ve tabii ki Hasan Hüseyin'ın o gür, hırçın erkeksi sesli şiırlerine bakılabilir... "öteki Sıvas'M görmek için. Tanıklıklardan söz etmiştim. Şehrin ya- kın geçmişine yönelik olarak şunlan din- leyebilirsiniz: Adeta bir akrabalık biçimi taşıyan mahalleHiikten-komş,uluktan söz edılir size. Veresiye alışveriş edilen, ayn- ca da ani gereksinimler için borç para alı- nan bakkaldan, esnaftan, tek toplu eğlen- cemerkezi niteligindeki sinemalardan, yaz akşamlannın dondurmalı, semaverli ya da gazozlu ve de mutlaka konserli Kale Park Gazinosu'ndan, yine yaz aylannın tatil ye- ri "çennik"lerden, tören edasında ve mut- laka biraz da eğlence havası taşıyan ha- mam seferlerinden, lıseli aşklanndan, at- lannı ya da kuşlannı evinden, eşinden, ço- cuğundan çok seven adamlardan, 4 Ey- lül'lerde ve Cumhuriyet bayramlannda Hükümet Meydanı'na kurulan "zafer tak"lanndan, şehirahalasinin tuhafbiriçe- rinciyle izlediği fener alaylanndan, aynı sıralarda kurulan panayırlardan, karaku- cak güreşlerden, lstasyon'un görmüş ge- çirmiş havasından, ve onca yoksulluğa. yoksunluğa karşın şehir ahalisinin yine tu- haf bir biçimde kendi kendisine yeter gö- rünümünden, dünyaya-hayata tepeden ba- kışlanndan ve daha birçok şeyden söz edi- lir. Bunlardan sözedilebilir ve şehirdeki ha- yatla, şehirlinin kimliğiyle ilgili ipuçlan verebilir. O kadar eski de değil, 20-25 yıl öncesinin manzaralandır bunlar. Aradaki süre çok az da olsa, müthiş bir hızla "tarih"e gömülmüş manzaralar. O arkaık görün- tülenn şehnn şimdiki günde- minde izi, yeri niye yok diye sorarsınız. Bütün bunlarla açılacak olan dosya sonuçta bir "kay- bettiklerimiz" dosyasıdır. KaybettikJerimızi anmak yet- mez. O nedenle de kayıplar- dan yangına kadar neden ve nasıl geldik sorusunun yanı- tını araştınrsınız. Belki buradan şehre ve kendimize yeniden bakmayı deneyebiliriz. Şehre bakarken oradaki külleri görmekten kaçamaz- sınız. Pir Sultan'ı emeğiyle de anan Asım Bezirci'yi, "Biri mutlaka vardır/ Zon- guldak'ta, Sıvas'ta,/ Yakın- da ya da uzakta/ Binlerce baca arasında/ Dumanı le- kesiz biri" dizelerini yazan ve Sıvas'ta dumanla boğulan Metin Altıok'u... görmeden olmaz. 2 Temmuz'un ardından "Sıvas semalarında Sırp tayyareleri"nın görünüp gö- rünmeyeceğini soran, çok, çok önceleri "Ey yangınlar artığı! Her yangmdan arta kalan bir şey, her yangın- dan arta kalan gerçek şey çoğalt beni.". dizelerini yazmış, ama 2 Temmuz yangınından sonra "Mület olarak tslami bir kararlılık gösterememenin cezasını çekiyoruz" satırla- rını da yazmış şairi de anma- dan olmaz. Belki bütün bunlarla devşi- rilecek, yeniden düzen- lenecek olan "dosya" 2 Tem- muz'dan, onun utancından çıkmamıza yardımcı olabilir. AKBANKS a n a t ı n , S a n a t ç ı n ı n Y a n ı n d a (*tletişim Yaymları 'ndan çıkacak olan Zeld Coşkun 'un hazıriadıp AlevUerSünniler ve öteki Sıvas adlı kilabın "Bir Şehre Bakmak " başlıklı sumışyazısından alınmışhr.) PENALTI MEMET BAYDUR Çehov'un Defterleri "Ne yazık, korkunç olan iskeletler değil artık. Asıl korkutucu olan benim onlardan korkmuyor olmam." Definesandığı gibi bir kitap: "Anton Çehov'un Def- terieri." Kansı, bu büyük yazann ölümünden sonra yazı masasının üstünde bulmuş. Kapaklannda elya- zısıyla "Temalar, Düşünceler, Notlar, Parçalar" yazı- yormuş. Sevgili doktoaın gözlemleri! Göndermeler, ipuçlan, göz kırpmalar, dalga geçmeler, uzun akşam yemeklerinden - sofra sohbetlerınden anımsadıkla- n, sokakta, kahvede, tramvayda duyduğu konuşma kınntılan, hayat ve ış (oyun yazmak) üstüne düşün- celer. Bazen bir sayfa uzunluğunda, bazen bir tek sözcükten oluşan notlar. Yüz kırk artı sayfayı bir solukta okuyor insan. Bu büyük yazann dünyasına giriyorsunuz bir perde ara- lığından. Alabildiğine ciddi, alabildiğine alaycı. 01- gun bir bilim adamı, yaramaz bır çocuk, külyutmaz bir gözlemci. Romantik olmaktan korkmayan ama duygusal olanı da gözünü kırpmadan ti'ye alan bir in- san sarrafı. Çehov'un oyunlannı ve hikâyelerini bu denli önemli kılan temel tavnn bütün anahtarlannı buluyorsunuz bu defterlerin içinde. On altıncı sayfadan üç alıntı yapalım. "Monako Prensi'nin rulet masası varsa, suçlular gönül rahatlığıyla kumar oynayabilirier." "Ivan (Çehov'un kardeşi) aşk üstüne felsefeyapa- biliyor ama âşık olamıyor bir türlü." "Hamlet neden ölmüş kişilerin hayaJeti üstüne ta- kıyor kafasını? Hayat çok daha kori<unç hayaletlerie dolu!" • Çehov'un Defterieri'ni okurken güzel, biraz korku- tucu, ürpertici bir duygu sarıyor insanı. Bir mikros- kop ile karşı karşryasınız. Alçakgönüllü amayanılmaz bir insan-mercek sanki. Istediğiniz kadar babalanın, horozlanıp kabarın okur olarak ya da tam tersini se- çip içinizden, sessizce gülümseyerek yaklaşın yaz- dıklanna, bu mikroskobun gözleminden kaçamıyor- sunuz. O öykülerin neden olağanüstü, o oyunlann ne- den tüyler ürpertici güzellikte olduğunu daha iyi an- lıyor insan bu defterleri okurken. Benzer duygulan Sait Faik'i ya da Tomris Uyar'ı, Oğuz Atay'ı ya da Latrfe Tekin'i okurken de duyumsamaz mıyız? Bir jestten, bir göz kırpışından, yanm kalmış bir cümle- den derin ve yüzyıllık geçerli bir anlam çıkarma ye- teneği... "Içinde hiçbir şey yoktu, okul günlerinin anılann- dan başka." Ortaokul, lise günlerinde takılıp kalmış, sürekli o günlerden söz açan insanlar tanımadınız mı? Bugünün acısını, ağırlığını taşıyamadıklan için bu acıyı ve ağırlığı sağlıklı bır ironiyle kuşatamadık- lan için okul günlerinin haylaz havasını acıklı, patetik bir özlemle hayatlannın merkezine yerieştirmiş in- sanlar tanımadınız mı? "İçinde hiçbir şey yoktu, okul günlerinin anılanndan başka." • 1892-1904 arasında tutmuş bu defterleri Anton Çehov.Çeşitli sayfalardan rasgele alıntılar yapalım. "Milli Bilim yoktur. Milli Çarpım Cetveli de yoktur. Milli olan artık bilim değildir." Darwin'e inanan siya- setçilerimizin sayısı kaçtır? Biyoloji bilimi mi önemli- dir, ilahiyat ilimi mi? Milli bir çarpım cetveline inanan- lann sayısı artınca, iki kere iki kaç eder? Bilimin öne- mini yitirdiği toplumlarda milli olana bağlılık nasıl ar- tıyor görüyoruz bugün ülkemizde. "Birprofesörün görüşü: Aslolan Shakespeare de- ğil, Shakespeare hakkında söylenenler." Bu iki satı- nn hemen ardından şunları yazmış defterine Anton Çehov: "Aşk, dostluk, saygı değil insanlan birieşti- ren, bir şeye karşı duyulan ortak nefret." Dönüp oku- yorum bu cümleyi yeniden. • Hep iç karartıcı değil elbette Çehov'un notlan. Mi- zah yüklü satıriar da var. "Bıyıksız bir adam, bıyıklı bir kadın gibidir." Bunu yazıp bırakmış böylece. Şimdi bu cümle, bıyık taraftan mı sizce, yoksa bryık karşıtı mı? "Birkadının gönlünü biröpücükle kazanamayan adam, yumrukla hiçbir zaman kazanamayacak- tır. "Kaynağı belirsiz bir istatistiğe göre ülkemizde üç milyon kadın her gün sistematik olarak dayak yiyor- muş. Yumrukla kazanmaya çalışıyor erkeklerimiz ka- dınlann ilgisini. Korkuyorlar kadınlardan çeşitli ne- denlerden ötürü. Onlan anlıyorum, öpüşmek kolay iş değildir. Ama denemeye değer doğrusu! "lyi olana tahammül edebiliriz, ancak kötü olanın çekiciliğine ise dayanamayız." Çehov, iki saatlik bir oyunun anahtannı veriyor san- ki burada. Sonra otuz sekizinci sayfada enfes bir sa- tır daha: "Çarşaf yerine-kirti masa örtüleri." Nedenini bilmiyorum, Çehov'un Defterieri'ni okur- ken hep "bir şey" anyormuşum duygusuna kapıldı- ğımı fark ettim. Sonunda kitabın seksen sekizinci sayfasında buldum, farkına varmadan aradığım sa- tırlan. Şöyle yazmış: "Kendimizi değerlendirirken kendimizi beğenirken Avrupalıyız, ama kültürümüz ve tavnmız Asyalı." 23.ULUŞLARARASI İSTANBUL MÜZİK FESTtVALİ BUGÜN: Atatiirk Kültür Merkezi Konscr Saionu: 19.00 Julian Erkoç (piyano), Bahar Biricik (keman), Cengiz Saym (bariton) YARIN: Atatiirk Kültür Merkezi Konser Saionu: 19.00 Karolin Ölçer (viyolonsel), Yonca Özkan (arp), Yaylı Çalgılar Dörtlüsü Ayaİrini Müzesi: 19.00 The King's Consort GENÇ ETKİNLİK^TE BUGÜN Etkinlikler, TÜYAP Sergi Sarayı'nda gerçekleştir- iliyor. 12.30-13.00 Bikliriler: "Beden Üzerine"/lsmet Emre Işık, "Sansür"/Genco Gülan, Alican Yaraş (yer 75-A) 13.00-14.15 Kısa Filmler: Kara Film/Tarkan Kaynar, Julia Sax/Serdar Pehli- vanoğlu, Lopsus/Mustafa Altıoklar (yer: A Katı K.on- ferans Saionu) 13.30-14.30 Performans: Son Hiç Olmadı/Nur Akalın, Ümit Özsoy (yer: 38-B) 14.30-15.00 Performans: Oktay Korunan, Sefa Çeliksap (yer: 7-B) 15.00-15.30 Performans: Son Hiç Olmadı/Nur Akalın, Ümit Öz- soy, Kaan Osmancık (yer:38-B) 15.30-17.00 Konsen Kaçan Keçi/Oğuz Küçükberber ve arkadaşlan (yer. 51-A Konser Alanı) 17.00-17.30 Gösteri: Rahatsız mısınız?/Murat Ipek (yer: B Katı Konferans Saionu) 18.15-20.00 Tryatro: Deneme Sahnesi/Yılmaz Ankan (yer: A Katı Konferans Saionu) 19.00-19.15 Performans: "ÜçGEN"/Nadi GüleT, Betül Kızılok, Yaşar N.Eyüboğlu (yer: 40-A)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle