28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 TEMMUZ 1995 PAZAR 14 KULTUR Atıf Yılmaz, Sinema Vakfı için "Kazandibi, Tavukgöğsü" adlı filminin çekimlerini sürdürüyor Dört duvar arasındald aşk öyküsüPELİN ÖZER Sinema Vakfi'nın ilk projesi için vakfın üyesi yönetmenler çalışmalannı sürdürüyor. Sevgi üzerine 20 dakikalık fılmler çeken yönetmenler sinemanın zor günler yaşadığı günlerde bir dayanışma örneği gösteriyorlar. Oyuncusundan yönetmenine hiç kimsenin maddi karşılık gözetmeksizin çalıştığı bu fılmlerden elde edilen gelirler de Türk sinemasının canlandınlması için vakfin havuzunda toplanacak. Bugüne dek Ömer Kavur. Banş Pirhasan, Erden Kıral ve Ali Özgenfürk fılmlenni tamamladı. Irfan Tözüm ise bu hafta motor dıyecek. Bu kısa filmler, 5'er filmlik iki paket halinde sinema salonlannda ve televizyon kanallannda gösterime girecek. Ardından vakıf, uzun metrajlı sinema projelerine ve ılk filmini gerçekleştirecek olan genç yönetmenlere yüzde 30 oranında vereceğı destekle çalışmalannı sürdürecek. Atıf Yılmaz da bugünlerde, üyesı olduğu Sinema Vakfı için "Kazandibi, Tavukgöğsü "adlı filminin çekimlerini sürdürüyor. Güçlü bır kadroyla yola çıkan Yılmaz, Türkan Şoray ve AB Puyrazoğlu gıbı ıkı başanh oyuncuyu bir araya getirerek seyircilere hoş bır sürpriz yapıyor. llk kez birlikte kamera karşısına geçen sanatçılar Mecidiyeköy'de kendi halinde bir apartman dairesinde geçen kendi halinde bir aşk öyküsünün kahramanlan. Zeynep Avcı'nın "Nfisafir" adlı öyküsünden sinemaya uyarlanan filmde Alı Poyrazoğlu'nun deyımıyle " Her gün sokakta göriip dc fazla dikkarimizi çekmeyen iki insanın yaşadığı. hiç dikkat çekmeyen bir odanın dört duvan arasında kalan bir aşk hikayesi" anlatılıyor. Ashnda zeynep Avcı'nın dramatik bir hikayesi olan "Misafir"i içinde hafif mizah olan duygusal bir komediye dönüştürdüklerini ve adını da "Kazandibi, Tavukgöğsü" olarak değiştirdiklerini söylüyor Atıf Yılmaz. Yönetmen, Türkan Şoray ve Ali Poyrazoğlu gibi iki başanlı oyuncuyu bir araya getirerek seyircilere hoş bir sürpriz yapıyor. dramatik bir hıkâye olan "Misafir"i içinde hafif mızah olan duygusal bir komediye dönüştürdüklerini ve adını da "Kazandibi, Tavukgöğsü" olarak değıştırdiklenni söylüyor Atıf Yılmaz. Kocası ölen bir kadının, ev bulamayan kocasının eskı bır arkadaşını pansıyoner olarak evine alması ve aralannda gelişen aşk öyküsü anlatılıyor filmde. Çekimler sırasında işine olan bağlılığıyla dikkati çeken Türkan Şoray, senaryoyu ve canlandırdığı karakteri çok sevdiğini söylüyor: "Çok hoş, naif bir aşk hikâyesL Benim canlandırdığım karakter de çok sevimli, neşeli. hayata bağlı, en kötii koşullarda bfle kendine umut ışığı bulabilen, en küçük şeylerden murluluk yaratan bir karakter. Büyük bir zevkle başladım filnıe. Zaten Atıf Yılmaz çok başanlı filmkr yapıyor. Yönetmeninizle anlaşnğınız zaman sorunun büyük bir kısmı kendiliğinden halledUmiş oluyor zaten." Alı Poyrazoğlu'nun çok yetenekli ve büyük bir oyuncu olduğunu söyleyen Şoray, Türk sınemasında üretimin çok az olduğu bir dönemde Sinema Vakfi'nin çabalannın çok olumlu olduğunu vurguluyor. Şoray, çekimlerden sonra Erendiz Atasü'nün "Kadınlar da Vardır" adlı öyküsünü çekmek üzere beşinci kez kamera arkasına geçecek. İki kadının dayanışmasını konu alan filmde, oyunculuk yanı ağır bastığından, rol almayı da planlıyor. Bu filmin ardından da sırada yine Zeynep Avcı'nın "OrkideT 'adlı öyküsünden Atıf Yılmaz'ın sinemaya aktaracağı bir filmde rol alacak sanatçı. Çekimlerden önce derin bir araştırmaya giren Alı Poyrazoğlu bu filmde canlandırdığı karakterin mesleğini değıştirmiş. Öyküde gümrük memuru olduğu belirtilen filme itiraz eden Poyrazoğlu, sonunda adamın mesleğini sahaf olarak değıştirmiş. Poyrazoğlu, Türk sinemasına yeniden bir ivme getirmek için tasarlanmış bu projeye katkıda bulunmaktan, Atıf Yılmaz ve Türkan Şoray'la çalışmaktan duyduğu mutluluğu dile getiriyor: u Anf Yılmaz'la daha önce çalışmıştım ama Türkan Şoray'la ilk defa çalışıyorum. Onunla çalışmak çok zevkli. O çok usta bir oyuncu mesleğini çok iyi biliyor, tekniği sağlam, çalışkan. lyi bir elektrik çıkryor ondan. Antenlerimiz buluştu. İlk andan itibaren çok keyifli bir çahşma oldu. tlerde de beraber çalışmayı plaıüryoruz. Hatta tiyatro yapacağjz. Ataf Yümaz'dan çikü bu fUdr." Istanbul De\ let Opera \e Balesi. festivalde 'Nabucco' operasuu sahneledi. Aspendos, opera e ısddadıve baleyl HANDAN ŞENKÖKEN Nejat Eczacıbaşı'nı anımsadım Aspendos gecelennde. tzmır Festivali'nin ilk yıllannda Efes Antik Tiyatro'yu dolduran binlerce kişi, kilometrelerce süren araç kuyruğu ve dinmeyen alkışlarla süren coşkuyu da özlemle andım. Nejat Bey ne çok isterdi, Efes, Aspendos ve Bergama gibi antik tiyatrolarda böyle çoksesli, evrensel, ışıltılı geceleri. Bu yıl da ikıncisi gerçekleştirilen Aspendos Opera ve Bale Festivali'nin açılışında ve bitimindeki gösterilerle, yine aynı coşkuya tanık olduk. Yabancı ve yerli turistlerin yanı sıra yöre halkı da katılmıştı bu festivale. Oysa ne Joan Baez. ne Zülfü LivaneK, ne Sting. ne de İbrahim Tatlıses'ti izlenen. Ama çoluğunu çocuğunu ahp, minderini, kılimını, yiyecek sepetini. torbasını yüklenerek taş basamaklara kurulan yöre halkı da, en az şık paketler içindeki kumanyalan ellerinde tiyatrodan güçlükle girebilen yabancı turistler gibi heyecanlı ve meraklıydı. 15 günde yaklaşık 90 bin izleyid Her gösteriyi sonuna dek izlediklen gıbi- çok azı sabırsız sayılabilirdi- yerli yersiz her an alkışlama, beğenilerini özgürce gösterme olanağına sahiptiler. Coşkulanna katılmamak olası değildi, öyle yürekten geliyordu ki... Bu olağanüstü mekânda her birini yaklaşık 10 bin kişinin izlediği gösterilerde- bizim katıldıklanmız Aida, Nabucco ve Carmina Burana- ay ışığına dinmeyen alkışlarla sürekli çakan flaşlann ışıltısının da eklendiği üç gece boyunca operanın ve balenin büyüsünü keyifle ızlemenin mutluluğunu yaşadık. Nedense Aspendos'ta gösteriyi kimin yanda bırakıp gittigi tartışılmadıgı gibi, opera sevenler ya da sevmeyenler aynmı da hiç yaşanmadı. Bu coşkuyu yaşarken çok değil, sezon başında TBMM'de opera ve balenin bütçesı tartışıhrken söylenenleri anımsadık. Geçen günlerde de 29 köyün suyuyla opera ve balenin bütçesini kıyaslayan Refah partilileri de. Bir dakika içinde kabul edilen önergeyle, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü'nün 44 milyarlık prodüksiyon bütçesi nasıl sıfirlanıvermişti... Ardından Istanbul Belediye Başkanı'nın balenin insanı belden aşağısıyla ilgilendirdiği" görüşü yoğun tepki toplamıştı. Yine de tüm sezonu -AKM onanmı gerekçesiyle- kapalı geçiren tstanbul Devlet Opera ve Balesi, yepyeni prodüksiyonlarla son iki ayda seyirci rekoru kırmıştı. Ve yaşanan onca sıkmtıya, umarsızlığa ve kızgınlığa karşın, bu göriiştekilere en güzel yanıttı Aspendos Opera ve Bale Festivali. Olanaksızlıklar içinde yaratılan bu festivalde yeralan 9 etkinlıği 15 günde yaklaşık 90 bin kişi izledi. Bu sayıya da ancak sezon boyunca Ankara'daki 600 kişihk Büyük Tiyatro Salonu'nda gerçekleştinlen 150 etkınlikle ulaşılabilıniyordu. Anımsadığım sadece Nejat Eczacıbaşı değildi elbette Aspendos'ta. Doğrusu -kim ne gerekçe gösterirse göstersin- açılış gecesi Aida'yı Rengim Göknten'in yönetmesini dilerdim. En azından onun da bu gecekı coşkuyu paylaşabilmesini. Belleksiz bir toplum olmamız herhalde değerbilirliğimize de yansımıştı. 2.Aspendos Opera ve Bale Festivali'nin açılışına, bu festivali yaratan o zamankı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Rengim Gökmen ve ICültür Bakanı Fikri Sağların çağrılmaması düşündürücüydü Kendi kültürünü yaratan, çağdaş ve ulusal benliğini arayan bir Türkiye'yı gözler önüne sermek için Batı'ya açılmamız gerektiğini savunan Rengim Gökmen'in en önemli iki icraatıydı; Aspendos Opera ve Bale Festivali ile Opera ve Bale Sanatlannı Geliştirme Vakfı. Festival, Rengim Gökmen döneminde başlatılmış, 5 Nisan Kararlan'ndan sonra yapılabilmesi güçleşmesine karşın, ikinci yıl, vakıf sayesinde ve Başbakanlık Tanıtma Fonu'nun katkılanyla gerçekleşebilmişti. Kışın Istanbul Devlet Opera ve Balesi'nin 'Turandor' ile Danimarka turnesindeki gerçekten büyük başansına tanık olurken, yazın Aspendos'ta - bu kez kendi ülkemizde çok sayıda yabancı ızleyici toplayarak- dört kentin, Istanbul, Ankara, Izmir ve Mersin opera ve balesiyle aynı duyguyu. o kıvancı yaşadık. Her türlü engellemeye, bulanık duşünceye karşın, Devlet Opera ve Bale Genel Müdürü Hasan Hüseyin Akbulut'un da belirttiği gibi, bu, sanatın 'çağdaşlığı. birleştiriciliği veevrenseDiği'ydi. Kapanış gecesınde Carl OrfTun görkemli Carmina Burana Oratoryosu'nu yine açılıştaki gibi akın akın gelen binlerce insanla, alkış ve flaş yağmuru altında anlatılması gerçekten güç bir mutlulukla dinledık. Galiba bu mutluluğu arttıran da giderek çoğalan umuttu. Yanımda oturan, son yıllarda opera ve baleyi günlük yaşamın bir parçasına ve alışkanlığa dönüştüren ıstanbul Devlet Opera ve Balesi Yönetmeni ve Müdürü Yekta Kara'ya sevinçle baktım, onun ve onun gibilerin 'içlerindeki sesi hep dinlemesini' yürekten diledim. Asaf Koçak Karikatür Yanşması'nın sonuçlan Karikatür dergisinde Acıh temmuzgenegehttçIII Kültür Servisi - Aylık mızah dergı- sı "Karikatür"ün temmuz sayısında Sıvas olaylan ve Asaf Koçak Karika- tür Yanşması'nın sonuçlan ağırlıklı olarak,ele alınıyor. Asaf Koçak anısına düzenlenen ya- nşmada ödül kazanan Hakan Demir- ci (Büyük Ödül), Murat Sayın, Aşkın A. Oğlu, Kadir Doğruer'in (Başarı Ödülü) yapıtlart sergileniyor. 290 ki- şinin 630 eserle katıldığı yanşmada, Turhan Selcuk, Ali Ulvi Ersoy, Mengü ErteL, Tonuç Yaşar. Femıh Doğan, Er- doğan Başol ve Metin Peker jün ola- rak görev aldı. Yanşmada Ozcan Ça- hşkan'ın karikatürü de Jüri Özel Ödü- lü'ne değer görüldü. Konunun serbest olduğu yanşmaya katılan karikatürleri kapsayan albüm, önümüzdeki günlerde tüm katılımcı- lara gönderilecek. Sıvas olaylanna ilışkin karikatürle- rin ağırlıklı olarak yer aldığı derginin sunuş yazısı şu sözlerle başlıyor. "Acv- b temmuz gene geidi çatü. Hem de ne çaüş! Biz Asaf Koçak'ı, Metin Altı- ok'u,Behçet Aysan'ı,Nesimi Çimen'i, Hasret Gültekin'i, Asım Bezirci'yi, Muhlıs Akarsu'yu ve diğer canlan an- maya hazuianıfken DGM, gerekçeli karannı Vargıtay 'a sundu. Mahkeme- nin söyledigine göre Sıvas bölgesinde faaliyet gösteren dinci örgüt yokmuş Id, sanıklar böyle bir örgütün adamla- n olarak Madimak'ı yaknuş ohunlar- mış. Vakıcılar rastianö sonucu bir ara- ya gelmiş oluyx>rlarmış. Sıvas sokakla- nnda ikisi birbiıierine rastlamışlar. Camide rastiamış olsalar ne yazarmış. Birbirlerine demişler ki, 'Yahu ıyı kı sana rastladım. gel şurada bir otel var, yakahm da bir se>Tedelim!' HaydioU muşlar iki kişi, sonra da bir üçüncüye rastlamışlar. ona da demişler ki,"Yahu bız ışte böyle böyle...' Haydi o takıt- maz mı peşlerine." "Maksat Muhabbet", sayfasında Hasan Uysal "Nöbetçi Yalancı Şahit" başlıklı yazısında şunlan söylüyor: u G«lişmelere bakbkça, sahtekârlann, namussuzlann, her dönemin adamla- nnın bu dönemde de bir anda el üstü- ne gelişlerine tanık oldukça, her yıl ol- duğu gibi unıuüu başladığınuz yıL da- ha ortasına gelirken giderek bekkdiği- miz güzel duygular kınlmaya başladı. Hek ki Tiirkiye'ye ilişkin gerçek ra- kamlar bir bir eiimize geçtikçe... 60 mDyonluk kocaman bir ülkede küçü- cük bir pastanın variığını görunce... Küçücük pastayı: ister komünizm adı- na, ister faşizm adına. ister sosyal de\- let, ister liberalimı. isterseniz vahşi ka- pitalizm adına dağınn ne fark eder?" Bülent Okutan, "Bayokuryazarçi- zer"adlı sayfasında "Sen Gittiginden Beri HicbirŞey Degişmedi"başl ıklı ya- zısına şu sözlerle başlamış: "Demokrasiye olan inancımız var oMukça, yazarak ve çizerek mücadete- mi/j sürdüreceğiz. Bclki bizim için de ayırdıklan bir kutu kibrit, bir bidon benzinleri vardır. Ancak iyi bDiriz ki, güneş balçıkla sı\7inmaz sevgili dos- tum. Sen gittiginden beri hiçbir şey de- ğişmedi derken şunlan vurguluyorum. Sen varken de bu ülkenin başbakanı, halkını enayi yerine koyuyor ve gözü- nün içine baka baka paîavra anyordu. Sen gittiginden beri de bir haşkası ay- nı pembe geleneği sürdürüyor." Oku- tan. kısa yazısını ıse "Velhasıl dostum sen gittiginden beri hiçbirşey değişme- di. Kar yine kışın yağıyor, erik ağaçla- nnın çiçekleri yine nisanda açıyor. Ha, sosyal dcmokratlan sorarsan analan ile babalannın gölgesinde geçinip gidi- yorlar. Eyiler, eyiler—" sözleriyle nok- talıyor. LemıtÇantek, "Çizgi Roman Serü- veni" sayfasında "Gu-gu-'uı Hikâye- a"ni anlatıyor okurlara. Yener Çak- mak ıse "Şair Yusuf Ziya Ortaç Nasıl Mizahçı Oİdu?" sorusuna yanıt anyor. Dergıde aynca Turhan Selçuk, Ah- met Erkanlı, Kadir Cengiz, Yener Çak- mak, Bülent Karaköse, Ali Ulvi Ersoy, Cumhur Gazioğlu. Murat Ozmenek, Hkabi Dcmirci, Dinçer Pilgir, Erol Öz- demir, Murteza Albayrak, İsmet Lok- man, Faruk Karaçay, Oğuz Gürel, Al- tan Ozeskicı, Metin Peker, Mustafa Bfl- gin, Birol Çün, Canol Kocagöz, Hüse- yin Çakmak. Uğur Pamuk, N'ecati Abacı. MehmetTevüm ve AH FuatSü- er'in de karikatürlen yer aliyor. KÖŞEBENT ENİS BATUR Tersin İzlenimleri Yaz ayları geldiğinde, sıcaktan bunalan insanlan- mız sahillere akınlar düzenleniyor. Ege'de ve güney- de, Marmara veKaradenızkryılarında, sonsuzbirtu- rizm imparatorluğu yayılıyor nicedır: Oteller, motel- ler, pansiyonlar bir yanda, tatil köyleri ve siteleri bir yanda, adım başı bir "tes/s"le karşılaşılıyor. Belki de bu nedenle, herkes Mersin'e giderken bir avuç in- san "atternatif gezi"\er düzenliyor. Dağ yürüyüşleri, bisiklet gezileri, ören turlan ile ilgili duyurular göze çarpiyor gazetelerde. Açıkçası, deniz kıyısına yöne- len mahşere bakılırsa, yabana atılamayacak bir se- çenek. Bu dürtüyle, geçenlerde, bir hafta sonu Istan- bul'dan uzaklaştım, yıllardır gitmediğim Safranbo- lu'ya uzandım. Yolda, korunmaya alınmış Anadolu evleriyle ilgili nedensiz bir sıkıntı kapladı içimi. Ken- te vardığımda rahatladım: Hâlâ korunuyordu bu özel bölge. Safranbolu, yakınlarda il olan Karabük ile nere- deyse birteşmek üzere: İki kent birbirlerine doğru yürüyor sankı, yakında, tıpkı Atina ile Pire gibi kay- naşacaklar besbelli. Demir-Çelik fabrikasıyla başlıyor Karabük: Yorgun, sanayi devrimini anıştıran bir kütle fabrika. Zola'nın "Germinan fırlıyor insan aklına. Sinemacı olsaydım etrafından aynlamazdım sanısına kapıldım, geçer- ken. Karabük'le Safranbolu arasındakı birkaç kilomet- relik alan üzennde hummalı bir inşaat çabası göze çarpıyor. Dört-beş katlı apartmanlar peşpeşe, nere- deyse üst üste, çevredeki yemyeşil tepelerle çeliş- mek istercesıne, usul usul bir betonarme orman oluş- turuyortar. Sonra eski Safranbolu başlıyor: Üç tepenin arası- na sokulan vadiye serpilmiş görkemli evlerin, do- ğayla yetkin bir uyum sağladığı görülüyor. Tıpkı do- ğal çevresiyle bir tutulmak için renk değiştiren, üze- rindeki taşın bir parçasına dönüşen bukalemunlar gi- bi. Safranbolu evleri yalnızca miman özelliklerinin öz- günlüğü, yapılaşma bağlamında işlevsellik/estetik dengesini mutlak biçimde gerçekleştirdikleri için bü- yülüymüşçesine durmuyorlar Bir o kadar da çevre- lerini koruduklannı, onunla bütünleştikterini fark edi- yoruz hemen. Kentin eski camileri bu dokuyu ta- mamlıyor, tek göze batan, yeni yapılan bir cami za- ten, bu bünyenin içinde. Safranbolu'nun çarşısı, insanı hepten zaman tü- neline sokuyor. Küçümen, basık tavanlı, özgün gö- rünümü korunmuş onlarca dükkânın kusursuz bir petek düzeni içinde kentin merkezinde yayılışı, en hafifinden hayranlık uyandınyor. Çarşıda hem safran satılıyor, hem 'lazer ışıklı spor ayakkabı'\ar\. Bu yel- paze çarşının dokusunu bozmuyor gene de. Kültür Bakanlığı'nın restorasyon çalışmaları önem- li bir atılım getirmış Safranbolu'ya- Bır caddesine Çe- lik Gülersoy'un adını vererek o yalnız savaşçıyı da se- lamlamış kent. Zaten çoğulcu bır yaklaşım egemen kente: Bir yanda İsmet Paşa Mahallesi, bır başka yanda Celal Bayar Caddesi. Biliyorsunuz, çogu yer- de, bir ismin yerine bir başkasını koyma yanlışına düşmeyi yeglıyorlar. Safranbolu'nun, her şeye karşın, daha fazla yatı- nma gereksinmesi var. Yangın geçiren eski hükümet konağı, olağanüstü bır yapı sözgelimi; ne yapıp edip onanlmalı. Kent; geceleri, yeterince ve olması gerek- tiğı biçimde aydınlatılmıyor, bu da göze batan eksik- liklerden bıri. Gene de Safranbolu, kelimenin tam anlamıyla bir yüz akı. Anadolu mimarisinin bu doğal müzesi, yiti- rilmiş bır uygarlığın sessiz, mahzun sözcüsü olarak orada bekliyor. Askerliğimi Çankın'da yaptığım için biliyorum: Kastamonu'da, Gerede'de, başka yerleş- me yeriennde tek tük örnekleri kalan bu evler bizi suçlamayı sürdürüyorlar: Yeni ınşaatlarımıza, apart- man ve evlerimize dükkân ve çarşılanmıza bakıp: Bir miras ancak bu kadar kolaylıkla ve sorumsuzluk- la çarçur edilebilir. Biz Tersin'e gidiyoruz. Antalya'da Sıvas etkinlikleri • Kültür Servisi- Antalya Gazipaşa Halkevleri, 2 Temmuz Sivas katliamının yıldönümü nedeniyle 1-15 temmuz tarihleri arasında bır etkinlik düzenledi. Etkinlik süresince sürekli kitap sergisi açık olacak. 2 temmuzda "Sıvas Gecesi" düzenlenecek. 8 temmuzda Fikret Otyam kıtap ımzalayacak ve ızleyicilerle söyleşecek. 11 temmuzda Pir Sultan Abdal Dernegi üyesi Nedim Şah Hüseyinoğlu'nun söyleşisinin yer alacağı etkinlik, 15 temmuzda Ferhat Tunç'un konseriyle sona erecek. PROMOSYONDA BÜYÜK DEVRİM AKŞAM, TELEVİZYONLARI VEREBİLECEK Mİ? HER OKURA BIR TELEVİZYON VERME FIKRINI PROMOSYONA DONUŞTURÜP UYGULAMAYA KOYAN AKŞAM GAZETESI, BİR MİLYON SATIŞI GEÇTİ ŞIMDI MILYONLAR BU SORUYU SORUYOR AKŞAM. TELEVİZYONLARI VEREBİLECEK MI? MEHMET ALI ILICAKTAN NOKTA'YA ÇARPICIAÇIKLAMALAR.. "DEVLET MEMURUYUM, ÖYLEYSE KONUŞURUM" MENZIRINKULLANDIĞI KONUŞMAHAKKINI DİĞER MEMURLAR DA ISTIYOR IMESUT YILMATDAN ANAPA YENİ VtTRİN TEŞKİLAT, GENEL MERKEZINOKTAYA DEĞERLENDIRDİ... KASTAMONITNUN MAKUS TAÜHİ DEĞİŞİYOR CANDAROĞULLARI'NIN TORUNLARINA BECERİKÜ BİR VALİ STAÜNİN AMANSIZ TAKİBİNDE GEÇEN BEŞ YIL TROÇKI'YI OLÛMDEN KURTARAN ADA BALIKÇISI BILAL ERTÜRK NOKTAYA KONUŞTU • Yl VANİSTANTN .MvDEMZ DFK1 TEHUKHU HESAPLARI • I>.\R.\NI\ GOZl KOR OLMV BAKANLAR Ml'SLCĞl'N BV>INDAKI Bf ROKRATIAMN KAPNM \1RSKFN U T R ' • \D\L\RDA RRTINA ONCF.SI SK\sIZUK Kaş 'ta tatilfırsatı Villa Mata Hotel** Bütçenize uygun, denize sıfır, deniz ve orman manzaralı, rüyalar beldesi Kaş'ta, Tatil fırsatını kaçırmaym. 2 kişi oda/kahvalh 1.200.000.- Ayrmtılı bilgi için 0212 293 5311 /Istanbul 0242 836 23 00 /Kaş Okay Temiz & Romanlar (CflMeL işbirliğiyle) 4-5 Temmuz 1995 (Yalnız iki gece) HAYAL Kahvesi ÇııiuÂluI Rez. Td: (0216) 413 68 80/81 Isünye'den ücreuız motorservisi vardır. KÜÇÜKÇEKMECE BÎ- RtJVCl ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞ1 1993/1706 esas Davacı Malıye Hazınesı ve- kılı Av. Ayfer Kılıç tarafından davalılar Safıye Canbazoğlu, Selıme Aktaş, Hasan Çakırca, Cemıl Çakırca ve Sınırlı So- rumlu Taşıyıcılar Kooperatıfı aleyhıne ıkame olunan tapu ıp- talı ve tescıl davasının yapılan duruşmalannda.Davalılardan Hasan Çakarca'ya teblıgat yapı- lamamış. zabıta tahkıkatına rağ- men de adresı tespıt edılemedı- ğınden davalı Hasan Çakır- ca'nın duruşmanın yapılacağı 19.9 1995 saat 10 00'da bızzat duıuşmaya gelmesıne veya ken- dısını brr vekılle temsıl ettmp dıyeceklennı ve delıllennı ıb- raz etmesı, aksı takdırde HUMK'nın değışık 377 ve mü- teakıp maddelen gereğınce du- ruşmanın yokluğunda yapı laca- ğı ve sonuçlandınlacağı ılan olunur. 23.6.1995 Basm- 29760
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle