04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 TEMMUZ 1995 PAZAR 10 PAZAR Y4ZILARI En ilkeli insanlar ölümsüz olanlardır MOSKOVA llkeler mi, yaşam mı? Silahlar rehinelerin beynine dayanmış. Talepler sıralanıyor. Ama karşı taraftaki çatık kaşlı adamlar 'ödûn' vermiyor: - Biz kimseyi dcvietie böyle konuşturmayız. Varsın masum insanlar da öfeün. Ama teröristieri cezasız btrakmayız. Ilkelerimiz var bizünL Ve iki lcez yaylım ateşi açıyorlar ilkeleriyle masum insanlara. Sonra gerillalann dediği oluyor. Kalan rehineler de salıveriliyor. Olay hala tartışilıyor Rusya'da. Koskoca devlet böyle zayif düşürûlür mü? tlkeler böyle iki paralık edilir mi? Çatık kaşlı adamlann, rehinelerin arasında akrabalan da, yûreklerinde bir sıcaklık da yok. Yalnızca köle gibi sadık olduklan ilkeleri var. llkeler... Bu sözcük beni gerilere, 10-15 yıl öncesine götürüyor. llkeler adına fiziksel olarak zarar vermedim kimseye; ama ben de vurgundum 'ilkeli olmak' idealıne. Kolaydı o zaman yaşamak. Sihirli değnegımız vardı. Onunla her şeyi açıklar ve değiştirirdik. Kitaplardan okumuştuk. Ve güvendiğimiz ağabeylerimiz anlatmıştı. Bir olay mı olmuştu, ya da bir karar mı vermek gerekiyordu; zor da olsa, kolay sayılırdı. Çünkü ilkelerimiz vardı. Ve hep güçlüydük. Ilkelenmıze olan inancımızdan kaynaklanıyordu gücümüz. Yaşamı seviyorduk gerçi. Ama ömrümüzü adadığımız ilkelere daha fazla bağlıydık. Sorularla değil yanıtJarla yaşamanın aldatıcı coşkusunu duyumsuyorduk o yıllarda. O zamanlara göre akıllandığımı düşündüğüm son yıllarda ise sık sık çaresiz kalıyorum karşıma çıkan sorularönünde. Duyarlı olmanın bed'elinin sıkıntılar, hatta mutsuzluk olduğu böyle bir dünyada, artık kendim gibi ilkelere de güvenmiyorum sonuna kadar. Her şeyi fazlasıyla yalınlaştırmaya çalışan ilkelerden çok, karmakanşık, ürkûtücü ve güzel olan yaşama saygı duyuyorum. Düzenli, disiplinli, tutarlı tavırlar hoşuma gidiyor. Ama ilkelerine kör bir inançla, fanatiklik derecesinde bağlı olan insanlar beni korkutuyor. Onlan cesetler kadar katı ve soğuk buluyomm. 'MükemmeP insanlarla bir araya gelmek keyif vermiyor bana. Onlann yanında kendimi zayıf hıssettiğimden değil (hatta galiba tersi yönde duygulanm). 'Yeryüzü tannlan'nı sıkıcı bulduğumdan. Sizi bilmem, ama benim yalan söylediğim, kaba davrandığım, arkadaşlanma haksızhk ettiğim, kadınlanmı aldattığım, rüşvet verdigim, kavga ettiğim, sövdüğüm oldu. Matah bir şeymiş gibi övmüyorum bu kusurlanmı. Ama onlan ışlediğimden dolayı da kendime duyduğum saygıdan, onurumdan vazgeçecek değil im. Okurlann da 'Bak ne kötü şeyler yapmış bir adamın yazısıııı okîıyonnuşum meğer!' diyerek beni terk edecegini sanmıyorum. Çünkü bu yazıyı okuyanlann da benim gibi ölümlil sıradan insanlar olduklannı umuyorum. Ama bir gün biri çıkar da. 'fani' olmadığıma inandınrsa beni. o zaman bütün kusurlanmdan annıp 'ideaT olacağım. Söz! Çatlaklar artıyor STOCKHOLM 29 haziranda Stockholm'dekı belediye otobüsleri, saat 07.00-09.00 arası durdu. Bu grev, Isveç'teki genel huzursuzluğun, genel göstergesiydi. """~~~"~~"~ Aynı günlerde bazı büyük finncılar da grev yapmıştı; daha önce de pilotlar. En huzursuz sektör ise sağlık sektörü. Buradaki toplusözleşmeler, şimdilik yaz sonuna dek ertelendi. Ne var ki belediyelerin, olağanüstü kemerleri sıkma politikası, hastane yöneticilerini ve porsenelini_ çıldırtacak dereceyi buldu. Olkenin en ünlü hastanelerinden Karoiinska'nın başhekimi, bu ay sonu bitecek olan sözleşmesıni uzatmayacağını açıkladı. Başhekim, "Bu koşullar altında. yasalann getirdiği halka en iyi hizmeti verme sonunluluğunu taşiyamavacağun için bu karan akiını" dedı Gerçek anlamıyla özel hastanenin olmadığı. GÜRHAN UÇKAN ama deviet sübvansiyonuyla hasta kabul eden özel kliniklerin bulunduğu bu ülkede halk, bunca yıldır bol vergi öder, sesini çıkarmazdı. Şimdi ••^-•^"••^•~ ise durum farklı. Yaşlı hastalar -ki çoğunluktalar- kâr getirici olmadıklan, tam tersi, çok masraf çıkardıklan içın 'cazip'değtller. Bu durum, şimdiki sosyal demokrat hükümet sırasında da değişmedi. Birbirleriyle rekabet ederek 'müşteri' çekecek olan hastaneler, bir o. bir bu kliniğini kapattığı için birbirlerine hasta göndermeye başladılar. Hastanın, müşteri kabul edildiği yerde, müşteri istenmezse para nereden kazanılacak? Çok acil kabul edilmeyen ameliyatlar için birkaç yıl önce, 1 -2 aya inmiş olan bekleme süresi, 2 yıla çıktı bile. Hastanelerin hali, sosyal demokrat refah ülkesinin haline döndü yani; dökülüyor. Tarihi köteğin 180. yıldönümülngilizlerin Fransızlara attığı en büyük köteğin 180. yıldönümü sessiz sedasız geçiştirildi. Napolyon'un nihayet yenildiği ünlü Waterloo Savaşı'nın yıldönümüydü geçen hafla. Ingiltere'de bu konuda çıt çıkmadı. Sadece VVaterloo kahramanı VVellington Dükü'nün ünlü evindeki restorasyon bitirildi ve halkın ziyaretine açıldı. O kadar. Gazetelerde "Nasıl da yendikti" diye yazılar yoktu. Kraliçe "Yendik, yine yeneriz" gibilerden laflar etmedi. Sokaklardan bando mızıka geçmedi. Başbakan konuşmadı. Zaten kendi derdindeydi. Hatta kendi Waterloosu'na doğru gidiyordu parti içinde. Parti içi muhalefet, onu Napolyon'dan beter etmeye hazırianıyordu. Onun için 180. yıldönümünü ancak tarihciler andı. Uzmanlık dergilerinde okunmaz türden makaleler çıktı. Çünkü Fransızlan VVaterloo'da çok kötü yenmenin bugün için anlamı kalmamıştı artık. Sürüp giden bir kan davası olmayınca, eski zaferleri ya da yenilgileri anmanın pratik bir yaran da yok. Ingilizlerle Fransızlar Avrupa Birliği içinde sürekli hırlaşsalar da yan yanalar. 180 yıl önce birbirini öldüren iki ulus, şimdi Bosna'da omuzdaşlar. Londra'nın haftalık kent kültürü dergisi Time Out, Wellington Paşa'nın evinin çok şatafatlı bir şekilde restore edilmesini LONDRA EDÎPEMIL ÖYMEN '•romantizm" diye niteledi. Ve şöyle yazdı: "Romantizm, olgunlaşmamış uluslann, kendi ulusal kimliklerini tanımlamalan için yararlıdır. lngilizler için olabilecek en romantik şey imparatorluktu. Napolyon da romantikti. Ama artık ikisi de yok." Yani demeğe getirdi ki artık ulusal kJmlikleri romantizmle tanımlama devri geçmiştir. Ama kimin için geçmiştir? Herhalde bu, Avrupa Birliği'ndeki bir kısım ülke için söylenebilir. Ana çekirdeği oluşturan Almanya, Fransa ve Benelüks için. Ya geri kalanlar? Örneğin trlanda, ulusal kimlik sorunun çözebilmiş değil. Üzerine tngiltere'nin gölgesi düşüyor. Yunanistan hele hiç çözebilecek gibi değil. Paranoya ile histeri arasında gidip gelen bir tuhaf psikolojik vaka. ltalya desen, kuzeyi ayn güneyi ayn telden çalan bir tuhaf saz. Portekız, bin yıldır tekil ülke olarak yaşamanın övüncünü taşıyor. Ama onlar da Avrupa'nm kenanna sıkışmış olmanın, Avrupa kültürûne katkılannın azhğının ezikligi içinde. Avrupa'da tutunamayıp denizlere açılıp taa Çin'e Uzakdoğu'ya Latin Amerika'ya gitmişler. Oralarda izleri güçlü. Avrupa'daki izleri ise soluk. Avrupa'nm yeni üyeleri ise bir başka alem. Avusturya, koca bir imparatorluğun tortusu. Almanlarla kanştınlmaktan ötürü son derece sıkkın. Aynı dilden ayn uluslar çıkmış. Bunu herkes anlasın istiyor. Avrupa'da bile siyasi, ekonomik, ticari birliğe rağmen sönmeyen romantizm ve ulusal kimlik arayışına, gitgide yenileri eklenecek. Romanya da başvurdu üyelik için. Bu diyarlar bana dargeldi Bebekleri getiren onlar, bize uzak diyariara yolculukları çağrıştıran onlar, havada leylek görsem diye gökyüzüne baktıran onlar...Bize umutları, yeni başlangiçlan simgeleyen bu kuşlarınsa tüm güçleri kanatlarında. Sıkıldıklarında, daraldıklannda, 'buraların havası bana yaramaz artık' dediklerinde açıyoriar görkemli kanatlannı uzakJara uçuyorlar. Bu yaz Polonya'da \uva yapması beklenen 80 bin leylek de şimdilik Varşova'nın sokak lambalarını ziyaret ederek başkentte ısınma turiarı atıyorlar. Bugün 2 Temmuz 'Kaptan, uflıkta yeşillikgöründü!'Bilge yazanmız Melih Cevdet Anday Stockholm ve Malmö, Ahmet Taner Kışlalı ise New York, Washington gezileTİndeki yeşil, yemyeşil renkJeri dile gerirdiler. UnuttuJdan tek veriyi de ben tamamlayayım. Konuyu etken kılan yağmurun ne süreden beri devam ettiğini unuttum. Güneş arada bir gözükse de amacına ulaşamıyor. Kaloriferler hâlâ yanıyor. Hatta bin metreye kadar kar bile düştü. Sözümona haziranı yanladık. Ortalık onlannda betimledikleri gibi zümrüt yeşili. Köylüler (toprak ve hayvanla uğraşanlar anlamında) otlann birinci kesimini yaptılar. Kent dışına çıktığınızda sağlı sollu tarlalann içinde bir, bir buçuk metre çapında toparlak beyaz naylonlar görürseniz kafanızı yormayın. Bu büyük boyutlu yasük biçimler, köylülerin hayvanlanna kış için biçtikleri otları doldurduklan torbalardır. Yağmur ve arada sırada yüzünü gösteren güneş oldukça daha kaç kez kesecekler ve depolayacaklardır. Hani bastonu diksen dal budak salar, yeşerir örneği hava koşullannda yaşıyoruz. Şimdi olan renk cümbüşü yetmezmiş gibi sivri akıllı tsviçreliler yeni bir gösteriye soyundular. Gölün güney ucundaki Uluslararası Rapperswil Teknik Okulu tanm öğrencileri bir fırmanm jiletlik çakıl taşıma teknesinde "ParkJar cennetin yeryüzündeki küçûk örnekleridir* A. f n özdeyişini uyguladılar. '!' ';, Cenneti yansıtan Nuh'un teknesi bü "" aralar Zürih-Enge nhümmda halka açık bağlı duruyor. Gençler başlarındaki hocalanyla kâğıttan kaplan olmadıklannı, kentin dûzeni dışındaki küçük beldelerde yapılaşmaya özen gösterilmesinin, doğaya uyurn için planlama kafası, elemeği gerekliliğini vurgulama bilincini sergiliyoriar. Teknenin göbeğinde küçük, seyrek bir Akçaağaç korusu yetiştirilmiş. Gölgeledığı çakıl alandaki çahlık, otlar bitek topraklar neler fişkırabileceğini ZURIH DOĞAN ABAUOĞLV yansıtıyor. Kent gürültüsü ve insan yığınlannda yiten kişinin gökle toprak (burada su) arasında kendısini bulmastna yardımcı ortamı yaratan örneğimiz Zürıh Gölü kıyısınca konaklamasmı sürdürecek. Her gelenin yakınına, yandaşlanna sunduğumuz (sunulan demiyorum, sesimizi çıkarmadığımızdan eyleme ortak olduğumuz) yeşil alanlanmız küçüldükçe kendimizden de bir şeyler yitirdiğimizi, en aza indirdiğimizi bilsek... Bizi bizden azaltan yöneticilere "dur" desek... Büyüklerini kurtarrruşız gibi küçük beldeleri de il yaparak kentleşmenin eksilerini yaygınlaşürma çabasının salt oy avcılığı için kotanldığının bilincine varsak... Yoksa gemicilerin: "kara göründü" diye bağırdıklan gibi bizde: "Çevrende yeşülik" diye yırtınacağımız günler uzakta olmasa gerek. Ve "yap, işlet, devret" modeline uygun yukandaki örneği Isviçre'den getirip Boğaz'da her iskeleye çekerek öğrencilere beton grisinden başka renkler göstermek zorunda kalacağımızı algılayamıyor muyuz? Boşuna nefes tüketme, böyle bir girişimi bile yine kendilerine yontarlar, ne bileyim; 864 rakımlı tepeye, Çankaya'ya çıkaramayacaklanna göre tekneyi Yeniköy kıyılanna mı bağlarlar diyorsunuz? Veya tasanrru "Bandırma Vapunı" boyutlanna abartıp istedikJeri 100 fazla üye sayısıyla 550 evlik TBMM oturumlannı taşıyacak yeni ortamı mı yaratıriar? Sivas Katliamı'nın İkinci Yılı Testival mevsimi' tam gaz Asım Be^irci. Hasret Gültekin. Sertan Doaan, Behcet Avsan. Mehmet Atay.Yeş I > _ »..«....._ limÖzkan Serpil Şe nan Yılmaz Kaya, Nur Muhüs Mübibe A rat Giindüz Alan, Han Ahmet Öz ammer Çi kıs Çakır. Kaya: Erdal Asaf Koçak kan, İnci lem Şahin, Sivri, Uğur hergül Ateşl 2 Temmuz 1993 günü Sivas'ta insanlarımızı alev alev yakan çağdışı bir anlayış ve tutum, bu- gün ülkemizi ele geçirmek için tüm gücüyle atağa kalkmıştır. • TBMM, bu çağdışı anlayış ve tutumun baskısı altına sokul- muştur. • TC'nin rejimi de bu çağdışı anla- yış ve tutumun saldırısı ile karşı karşıyadır. • 1923 Devrimi'nin kurduğu TC'nin çağdaş demokrasi doğrultusun- da sonsuza dek yaşaması için, bu çağdışı anlayış ve tutumun soluğu kesilmelidir. • İki yıl önce bugün katledilen 37 insanımızı yürekten anıyor, çağ- daş demokrasinin temeli olan laik yaşam için halkımızın el ele vermesini diliyoruz. nay.Ke Menekşe can Şahin. Akarsu, karsu, Mu Ahmet dan Metin, yurt, Mu çek. Bel Koray Ayrancı, Huri Öz- Türk Öz- Yasemin Kaynar. Se Suitan Ağ Danimarka'da eskiden festival dendi miydi, kentin hafif dışında yeşil bir alan, bu alana kurulu yüzlerce çadır, bu çadırlarda birlikte -mümkünse çıplak- yatan hippiler, feministler, komünistler ve dahi anarşistier akla gelirdi. Festivallerin ana mönüsünü rock konserleri, üstsüz kızlar, bira ve esrar oluşrururdu. Feministlerin, komünistlerin ve dahi anarşistlenn modası geçti, ama festivallerinki geçmedi. Aksine şimdi festival modası başladı. Her şeyin enflasyonu olur da festivallerin olmaz mı? Danimarka'da bu yaz tam 177 müzik festivali düzenleniyor. Danimarka Müzik Enformasyon Merkezi'nin festival rehberine göre Danimarka artık bir festivaller ülkesL' Aslında işin gerçeği, festival enflasyonu değil, festival kavramı enflasyonu olduğu. Rehbere göre bilmem ne müzesindeki yaz konserleri de bilmem neredeki balık panayın da müzik festivali. Ne de olsa festival sözcüğünün ayn bir havası var. Yani kısacası şimdi birden fazla faaliyet içeren eğlentinin başma ya da sonuna bir festival ekleniyor. Her kentin, her kasabanın belediye kültür komisyonu 'bir tane de bizhn oisun' anlayışı içinde mutlaka bir festival düzenliyor. Eskiden hippilerle solculann gittiği festivallerin dışında bir de kasaba panayırlan vardı. Bu panayırlann ortasına bir lunapark kurulur, çevreye satıcılar tezgâh açarlar, alcşamlan da yerel ya da bölgesel müzisyenler konserler verirdi. Işte şimdi bu panayırlann hemen hemen hepsinin adı festival. Lunapark belki yine kuruluyor, ama kasaba halkı akşamlan artık sadece ikinci sınıf yerel müzisyenlerle yetinmiyor, programda mutlaka tarunmış bir ya da birkaç grup KOPENHAC FERRUH YILMAZ bulunuyor. Hele kasabanın kültür komisyonu biraz eksantnkse programa caz gruplan da ekleniyor. Panayırdan festivale geçiş, sadece Danimarka'ya özgû bir olgu değil aslına bakılırsa. Türkiye'de de aynı eğilim yaşaruyor. Yerel gazeteler, festival haberleriyle dolu: Kiraz festivali, kayısı festivali, deve festivali... Türkiye'de de artık kasaba ve ilçeler yerel müzisyenlerle yetinmiyor, mutlaka ülke çapında tamnmış bir ismi programda görmek istiyor. Hele bir de söz konusu kasabanın belediye başkanı bırazcık mürekkep yalamışsa festivale ünlü yazarlar ve şairler de davet ediliyor. Danimarka'da kiraz yetişmiyor. Buna karşılık Danimarka'nın 'Usknmnı FestivaK' var. Danimarka'nın en güzel festivali, en eskı festivali, en temiz festivali, en rahat festivali, en büyük festivali, en tanınmış festivali var- Şimdilik en ucuz festivali yok. O da yakında olur inşallah. Danimarka'da festival tanımlamasındaki enflasyon, festival programlannda da kendini gösteriyor. Festival rehberi, televizyon kanallannı ya da süpermarket raflannı andınyor. Televizyon kanallannın da süpermarketlerin de, festivallerin de adlan farklı, ama içerikleri aynı. Danimarka'nın önde gelen müzik gruplannm isimlerini, festival programlannın birçoğunda görmek mümkün. Festival rehberine çamur attım, ama yiğidi öldüreyım, hakkını yemeyeyim: Rehberde, genel eğilimin dışında ve çizginin çok üstünde festivaller de var. Kuzey Avrupa'nm en büyük rock festivali 'Roskflde Festrvaü'. bu yıl yine 90 bin gence. sadece Danimarka'nın ya da Avrupa'nm değil, dünyanm en ünlü rakçılanru dinlermeye hazırlanıyor. Kopcnhag Caz Festivali' programına yine dünyanın en « ünlü cazcılannı dahil etti. Tönderyeki 'Folk Müziği 3 Festivali', bu civarlann en iyi folk müziği festivalleri i arasında sayılıyor. Kopenhag'daki 'Dancin City' yine ilginç isimleri bir araya getiriyor. Her ne kadar eski panayırlar şimdi festival olduysa da festival sayısının yüzde 99 oranında azaldığı karanlık ve uzun kış aylanndan sonra sokak eglentilerinin hepsi, çizgisi ve düzeyi ne olursa olsun hoş geldi, sefa geldi. Mavi Akdeniz'in güzelim kentleri TEL AVIV baba, Gülender Akça; Gülsüm Karababa, Karina Cuanna, Nesimi Çimen NEŞE ÖNEN ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME DERNEĞİ GENEL MERKEZ ve Tüm ŞUBELER Bir sabah, gün henüz şafaklan ağmadan, gecenin karanlığına aydınlandığında gözlerimi kendi ülkemde açtığımı ayrunsadım. Sam yelinin deniz kabuklanndan binlercesine dokunarak nefesime taşıdığı koku, Marmara Denizi'nin yosun kukusuna hiç benzemiyordu. Yatağımdan bir adım ucuma uzanıp penceremden lstanbul'un kalabalık çehrelerine ürkek bakışlar fırlatmaya alışık gözlerim, engin bir maviliğin ortasına saplamp kalınca ister istemez ayıldım. Denizin mavisi, gökyüzünün mavi beyazına kanat takmış plaj sakinlerine uzun gün batımlan taşıyordu ve deniz kabuklanna takılıp gelen sam yelinin kokusu. Akdeniz'in med-cezir sevdasına tutulmuş, kıyılanndan kopmuş bir esintiydi. Yedi aydır Tel Avıv'de her sabah buna benzer duygularla uyanıyorum. Burası, toz zerresi kadar küçük kum taneciklerinin sahillerine sonsuz serpildiği nefis bir Akdeniz kenti. Tıpkı benim ülkemin mavi Akdeniz kentleri gibi. Yine de her doğa parçasının kendine özgü toprağı, iklim ve kokusu o dokuyu dâha gizemli kılıyor. Bu yüzden olsa gerek, yılda iki milyon turistin ziyaret ettiği Israil'de halk, farklı diyarlann egzotizmine yelken açmak istediğinde ilk sıralarda Türkiye göze çarpıyor. Turizm acentelerinın verdiği rakamlara göre Türkiye'ye gelmek isteyen tsraillilerin sayısı, her yıl yüzde otuz oranında artıyor. Ülkemizin coğrafi zenginliklerinden, arkeolojik bölgelerinden, enfes yemeklerinden Israil'de de övgüyle bahsediliyor, ama asıl iki neden var ki Türkiye, Israilliler için eşsiz bir yer. Birincisi, Türk insanının misavirperverliği, ikincisi de Türkiye'nin ucuzluğu. Avrupalı turistin aksine Türkiye, Isra.il halkı için son derece güvenli bir ülke. Terörle ilgili en ufak bir çekinceleri bile yok. Varsa yoksa dillerinde, Türklerin sıcak kanhlığı ve bol ikramı. Özellikle gittikleri her yerde hiçbir karşılık beklemeden ve sebepsizce yapılan çay, kahve ikramlan, lsraillileri şaşkına çeviriyor. Türkiye'yi ziyaret eden bir Israilli arkadaşım bu durumdan o kadar etkilenımiş kı "Otobüsle çıküğmı turlarda her molada bir dükkâna daiıp, hiçbir şe> saün almadan çayımı, kahvemi k-iyordum" diyecek kadar bu işin esprisini yapabiliyor. Olkelerine dönen Israilliler, Türk insanının efendiliğini anlatmak için özel bir deyim kullanıyorlar. Nerede Türkiye'den söz edildiğini duysalar, "Türkiye'ye gittim, gördüm, insanlan çok 'nehmad' (efendO" şeklinde tek bir kelimeyle Türk insanını özetliyorlar. Türkiye'ye bir kez giden ve Türkiye'yi iliklerine kadar yaşayan lsraillı turist, bu kez para unsurunu dahi arka planlara atarak dığer sezon da Türkiye'ye gitmenin tasanlannı yapıyor. Çünkü Akdeniz kimliğinin bu en cana yakın ve neşeli tipleriyle bir arada bulunmaktan çok hoşlanıyor, çünkü Türklerin eğlenme biçimlerinden çok keyif duyuyor, çünkü Türk insanının doğallığında çekici bir tılsım yakalıyor. Inanın bir lsraillı turist, bundan daha fazlasını istemez.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle