Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2 TEMMUZ 1995 PAZAR
10 PAZAR Y4ZILARI
En ilkeli insanlar
ölümsüz olanlardır
MOSKOVA
llkeler mi, yaşam
mı? Silahlar
rehinelerin beynine
dayanmış. Talepler
sıralanıyor. Ama
karşı taraftaki çatık
kaşlı adamlar
'ödûn' vermiyor: -
Biz kimseyi dcvietie
böyle
konuşturmayız. Varsın masum
insanlar da öfeün. Ama teröristieri
cezasız btrakmayız. Ilkelerimiz var
bizünL Ve iki lcez yaylım ateşi
açıyorlar ilkeleriyle masum
insanlara. Sonra gerillalann dediği
oluyor. Kalan rehineler de
salıveriliyor. Olay hala tartışilıyor
Rusya'da. Koskoca devlet böyle
zayif düşürûlür mü? tlkeler böyle iki
paralık edilir mi? Çatık kaşlı
adamlann, rehinelerin arasında
akrabalan da, yûreklerinde bir
sıcaklık da yok. Yalnızca köle gibi
sadık olduklan ilkeleri var. llkeler...
Bu sözcük beni gerilere, 10-15 yıl
öncesine götürüyor. llkeler adına
fiziksel olarak zarar vermedim
kimseye; ama ben de vurgundum
'ilkeli olmak' idealıne. Kolaydı o
zaman yaşamak. Sihirli değnegımız
vardı. Onunla her şeyi açıklar ve
değiştirirdik. Kitaplardan
okumuştuk. Ve güvendiğimiz
ağabeylerimiz anlatmıştı. Bir olay
mı olmuştu, ya da bir karar mı
vermek gerekiyordu; zor da olsa,
kolay sayılırdı. Çünkü ilkelerimiz
vardı. Ve hep güçlüydük.
Ilkelenmıze olan inancımızdan
kaynaklanıyordu gücümüz. Yaşamı
seviyorduk gerçi. Ama ömrümüzü
adadığımız ilkelere daha fazla
bağlıydık. Sorularla değil yanıtJarla
yaşamanın aldatıcı coşkusunu
duyumsuyorduk o yıllarda. O
zamanlara göre akıllandığımı
düşündüğüm son
yıllarda ise sık sık
çaresiz kalıyorum
karşıma çıkan
sorularönünde.
Duyarlı olmanın
bed'elinin sıkıntılar,
hatta mutsuzluk
olduğu böyle bir
dünyada, artık
kendim gibi ilkelere de
güvenmiyorum sonuna kadar. Her
şeyi fazlasıyla yalınlaştırmaya
çalışan ilkelerden çok, karmakanşık,
ürkûtücü ve güzel olan yaşama saygı
duyuyorum. Düzenli, disiplinli,
tutarlı tavırlar hoşuma gidiyor. Ama
ilkelerine kör bir inançla, fanatiklik
derecesinde bağlı olan insanlar beni
korkutuyor. Onlan cesetler kadar
katı ve soğuk buluyomm.
'MükemmeP insanlarla bir araya
gelmek keyif vermiyor bana.
Onlann yanında kendimi zayıf
hıssettiğimden değil (hatta galiba
tersi yönde duygulanm). 'Yeryüzü
tannlan'nı sıkıcı bulduğumdan. Sizi
bilmem, ama benim yalan
söylediğim, kaba davrandığım,
arkadaşlanma haksızhk ettiğim,
kadınlanmı aldattığım, rüşvet
verdigim, kavga ettiğim, sövdüğüm
oldu. Matah bir şeymiş gibi
övmüyorum bu kusurlanmı. Ama
onlan ışlediğimden dolayı da
kendime duyduğum saygıdan,
onurumdan vazgeçecek değil im.
Okurlann da 'Bak ne kötü şeyler
yapmış bir adamın yazısıııı
okîıyonnuşum meğer!' diyerek beni
terk edecegini sanmıyorum. Çünkü
bu yazıyı okuyanlann da benim gibi
ölümlil sıradan insanlar olduklannı
umuyorum. Ama bir gün biri çıkar
da. 'fani' olmadığıma inandınrsa
beni. o zaman bütün kusurlanmdan
annıp 'ideaT olacağım. Söz!
Çatlaklar artıyor
STOCKHOLM
29 haziranda
Stockholm'dekı
belediye
otobüsleri, saat
07.00-09.00 arası
durdu. Bu grev,
Isveç'teki genel
huzursuzluğun,
genel
göstergesiydi. """~~~"~~"~
Aynı günlerde bazı büyük finncılar
da grev yapmıştı; daha önce de
pilotlar. En huzursuz sektör ise
sağlık sektörü. Buradaki
toplusözleşmeler, şimdilik yaz
sonuna dek ertelendi. Ne var ki
belediyelerin, olağanüstü kemerleri
sıkma politikası, hastane
yöneticilerini ve porsenelini_
çıldırtacak dereceyi buldu. Olkenin
en ünlü hastanelerinden
Karoiinska'nın başhekimi, bu ay
sonu bitecek olan sözleşmesıni
uzatmayacağını açıkladı. Başhekim,
"Bu koşullar altında. yasalann
getirdiği halka en iyi hizmeti verme
sonunluluğunu taşiyamavacağun
için bu karan akiını" dedı Gerçek
anlamıyla özel hastanenin olmadığı.
GÜRHAN
UÇKAN
ama deviet
sübvansiyonuyla
hasta kabul eden
özel kliniklerin
bulunduğu bu
ülkede halk, bunca
yıldır bol vergi
öder, sesini
çıkarmazdı. Şimdi
••^-•^"••^•~ ise durum farklı.
Yaşlı hastalar -ki çoğunluktalar- kâr
getirici olmadıklan, tam tersi, çok
masraf çıkardıklan içın
'cazip'değtller. Bu durum, şimdiki
sosyal demokrat hükümet sırasında
da değişmedi. Birbirleriyle rekabet
ederek 'müşteri' çekecek olan
hastaneler, bir o. bir bu kliniğini
kapattığı için birbirlerine hasta
göndermeye başladılar. Hastanın,
müşteri kabul edildiği yerde,
müşteri istenmezse para nereden
kazanılacak? Çok acil kabul
edilmeyen ameliyatlar için birkaç
yıl önce, 1 -2 aya inmiş olan
bekleme süresi, 2 yıla çıktı bile.
Hastanelerin hali, sosyal demokrat
refah ülkesinin haline döndü yani;
dökülüyor.
Tarihi köteğin 180. yıldönümülngilizlerin Fransızlara attığı en
büyük köteğin 180. yıldönümü
sessiz sedasız geçiştirildi.
Napolyon'un nihayet yenildiği ünlü
Waterloo Savaşı'nın yıldönümüydü
geçen hafla. Ingiltere'de bu konuda
çıt çıkmadı. Sadece VVaterloo
kahramanı VVellington Dükü'nün
ünlü evindeki restorasyon bitirildi
ve halkın ziyaretine açıldı. O kadar.
Gazetelerde "Nasıl da yendikti"
diye yazılar yoktu. Kraliçe
"Yendik, yine yeneriz" gibilerden
laflar etmedi. Sokaklardan bando
mızıka geçmedi. Başbakan
konuşmadı. Zaten kendi
derdindeydi. Hatta kendi
Waterloosu'na doğru gidiyordu
parti içinde. Parti içi muhalefet, onu
Napolyon'dan beter etmeye
hazırianıyordu. Onun için 180.
yıldönümünü ancak tarihciler andı.
Uzmanlık dergilerinde okunmaz
türden makaleler çıktı.
Çünkü Fransızlan VVaterloo'da çok
kötü yenmenin bugün için anlamı
kalmamıştı artık. Sürüp giden bir
kan davası olmayınca, eski zaferleri
ya da yenilgileri anmanın pratik bir
yaran da yok. Ingilizlerle Fransızlar
Avrupa Birliği içinde sürekli
hırlaşsalar da yan yanalar. 180 yıl
önce birbirini öldüren iki ulus,
şimdi Bosna'da omuzdaşlar.
Londra'nın haftalık kent kültürü
dergisi Time Out, Wellington
Paşa'nın evinin çok şatafatlı bir
şekilde restore edilmesini
LONDRA
EDÎPEMIL
ÖYMEN
'•romantizm" diye niteledi. Ve
şöyle yazdı: "Romantizm,
olgunlaşmamış uluslann, kendi
ulusal kimliklerini tanımlamalan
için yararlıdır. lngilizler için
olabilecek en romantik şey
imparatorluktu. Napolyon da
romantikti. Ama artık ikisi de yok."
Yani demeğe getirdi ki artık ulusal
kJmlikleri romantizmle tanımlama
devri geçmiştir. Ama kimin için
geçmiştir? Herhalde bu, Avrupa
Birliği'ndeki bir kısım ülke için
söylenebilir. Ana çekirdeği
oluşturan Almanya, Fransa ve
Benelüks için. Ya geri kalanlar?
Örneğin trlanda, ulusal kimlik
sorunun çözebilmiş değil. Üzerine
tngiltere'nin gölgesi düşüyor.
Yunanistan hele hiç çözebilecek
gibi değil. Paranoya ile histeri
arasında gidip gelen bir tuhaf
psikolojik vaka. ltalya desen,
kuzeyi ayn güneyi ayn telden çalan
bir tuhaf saz. Portekız, bin yıldır
tekil ülke olarak yaşamanın
övüncünü taşıyor. Ama onlar da
Avrupa'nm kenanna sıkışmış
olmanın, Avrupa kültürûne
katkılannın azhğının ezikligi
içinde. Avrupa'da tutunamayıp
denizlere açılıp taa Çin'e
Uzakdoğu'ya Latin Amerika'ya
gitmişler. Oralarda izleri güçlü.
Avrupa'daki izleri ise soluk.
Avrupa'nm yeni üyeleri ise bir
başka alem. Avusturya, koca bir
imparatorluğun tortusu. Almanlarla
kanştınlmaktan ötürü son derece
sıkkın.
Aynı dilden ayn uluslar çıkmış.
Bunu herkes anlasın istiyor.
Avrupa'da bile siyasi, ekonomik,
ticari birliğe rağmen sönmeyen
romantizm ve ulusal kimlik
arayışına, gitgide yenileri
eklenecek. Romanya da başvurdu
üyelik için.
Bu diyarlar bana dargeldi
Bebekleri getiren onlar, bize uzak diyariara
yolculukları çağrıştıran onlar, havada leylek
görsem diye gökyüzüne baktıran onlar...Bize
umutları, yeni başlangiçlan simgeleyen bu
kuşlarınsa tüm güçleri kanatlarında.
Sıkıldıklarında, daraldıklannda, 'buraların
havası bana yaramaz artık' dediklerinde
açıyoriar görkemli kanatlannı uzakJara
uçuyorlar. Bu yaz Polonya'da \uva yapması
beklenen 80 bin leylek de şimdilik
Varşova'nın sokak lambalarını ziyaret
ederek başkentte ısınma turiarı atıyorlar.
Bugün 2 Temmuz
'Kaptan, uflıkta
yeşillikgöründü!'Bilge yazanmız Melih Cevdet Anday
Stockholm ve Malmö, Ahmet Taner
Kışlalı ise New York, Washington
gezileTİndeki yeşil, yemyeşil renkJeri dile
gerirdiler. UnuttuJdan tek veriyi de ben
tamamlayayım. Konuyu etken kılan
yağmurun ne süreden beri devam ettiğini
unuttum.
Güneş arada bir gözükse de amacına
ulaşamıyor. Kaloriferler hâlâ yanıyor.
Hatta bin metreye kadar kar bile düştü.
Sözümona haziranı yanladık.
Ortalık onlannda betimledikleri gibi
zümrüt yeşili. Köylüler (toprak ve
hayvanla uğraşanlar anlamında) otlann
birinci kesimini yaptılar. Kent dışına
çıktığınızda sağlı sollu tarlalann içinde
bir, bir buçuk metre çapında toparlak
beyaz naylonlar görürseniz kafanızı
yormayın.
Bu büyük boyutlu yasük biçimler,
köylülerin hayvanlanna kış için biçtikleri
otları doldurduklan torbalardır. Yağmur
ve arada sırada yüzünü gösteren güneş
oldukça daha kaç kez kesecekler ve
depolayacaklardır. Hani bastonu diksen
dal budak salar, yeşerir örneği hava
koşullannda yaşıyoruz.
Şimdi olan renk cümbüşü yetmezmiş
gibi sivri akıllı tsviçreliler yeni bir
gösteriye soyundular.
Gölün güney ucundaki Uluslararası
Rapperswil Teknik Okulu tanm
öğrencileri bir fırmanm jiletlik çakıl
taşıma teknesinde "ParkJar cennetin
yeryüzündeki küçûk örnekleridir* A. f n
özdeyişini uyguladılar. '!' ';,
Cenneti yansıtan Nuh'un teknesi bü ""
aralar Zürih-Enge nhümmda halka açık
bağlı duruyor.
Gençler başlarındaki hocalanyla kâğıttan
kaplan olmadıklannı, kentin dûzeni
dışındaki küçük beldelerde yapılaşmaya
özen gösterilmesinin, doğaya uyurn için
planlama kafası, elemeği gerekliliğini
vurgulama bilincini sergiliyoriar.
Teknenin göbeğinde küçük, seyrek bir
Akçaağaç korusu yetiştirilmiş.
Gölgeledığı çakıl alandaki çahlık, otlar
bitek topraklar neler fişkırabileceğini
ZURIH
DOĞAN
ABAUOĞLV
yansıtıyor.
Kent gürültüsü ve insan yığınlannda
yiten kişinin gökle toprak (burada su)
arasında kendısini bulmastna yardımcı
ortamı yaratan örneğimiz Zürıh Gölü
kıyısınca konaklamasmı sürdürecek.
Her gelenin yakınına, yandaşlanna
sunduğumuz (sunulan demiyorum,
sesimizi çıkarmadığımızdan eyleme
ortak olduğumuz) yeşil alanlanmız
küçüldükçe kendimizden de bir şeyler
yitirdiğimizi, en aza indirdiğimizi
bilsek...
Bizi bizden azaltan yöneticilere "dur"
desek... Büyüklerini kurtarrruşız gibi
küçük beldeleri de il yaparak
kentleşmenin eksilerini yaygınlaşürma
çabasının salt oy avcılığı için
kotanldığının bilincine varsak...
Yoksa gemicilerin: "kara göründü" diye
bağırdıklan gibi bizde: "Çevrende
yeşülik" diye yırtınacağımız günler
uzakta olmasa gerek. Ve "yap, işlet,
devret" modeline uygun yukandaki
örneği Isviçre'den getirip Boğaz'da her
iskeleye çekerek öğrencilere beton
grisinden başka renkler göstermek
zorunda kalacağımızı algılayamıyor
muyuz?
Boşuna nefes tüketme, böyle bir girişimi
bile yine kendilerine yontarlar, ne
bileyim; 864 rakımlı tepeye, Çankaya'ya
çıkaramayacaklanna göre tekneyi
Yeniköy kıyılanna mı bağlarlar
diyorsunuz?
Veya tasanrru "Bandırma Vapunı"
boyutlanna abartıp istedikJeri 100 fazla
üye sayısıyla 550 evlik TBMM
oturumlannı taşıyacak yeni ortamı mı
yaratıriar?
Sivas Katliamı'nın İkinci Yılı
Testival mevsimi' tam gaz
Asım Be^irci. Hasret Gültekin. Sertan Doaan, Behcet Avsan. Mehmet
Atay.Yeş I > _ »..«....._ limÖzkan
Serpil Şe
nan Yılmaz
Kaya, Nur
Muhüs
Mübibe A
rat Giindüz
Alan, Han
Ahmet Öz
ammer Çi
kıs Çakır.
Kaya:
Erdal
Asaf Koçak
kan, İnci
lem Şahin,
Sivri, Uğur
hergül Ateşl
2 Temmuz 1993 günü Sivas'ta
insanlarımızı alev alev yakan
çağdışı bir anlayış ve tutum, bu-
gün ülkemizi ele geçirmek için
tüm gücüyle atağa kalkmıştır.
• TBMM, bu çağdışı anlayış ve
tutumun baskısı altına sokul-
muştur.
• TC'nin rejimi de bu çağdışı anla-
yış ve tutumun saldırısı ile karşı
karşıyadır.
• 1923 Devrimi'nin kurduğu TC'nin
çağdaş demokrasi doğrultusun-
da sonsuza dek yaşaması için,
bu çağdışı anlayış ve tutumun
soluğu kesilmelidir.
• İki yıl önce bugün katledilen 37
insanımızı yürekten anıyor, çağ-
daş demokrasinin temeli olan
laik yaşam için halkımızın el ele
vermesini diliyoruz.
nay.Ke
Menekşe
can Şahin.
Akarsu,
karsu, Mu
Ahmet
dan Metin,
yurt, Mu
çek. Bel
Koray
Ayrancı,
Huri Öz-
Türk Öz-
Yasemin
Kaynar. Se
Suitan Ağ
Danimarka'da eskiden festival
dendi miydi, kentin hafif
dışında yeşil bir alan, bu alana
kurulu yüzlerce çadır, bu
çadırlarda birlikte -mümkünse
çıplak- yatan hippiler,
feministler, komünistler ve
dahi anarşistier akla gelirdi.
Festivallerin ana mönüsünü
rock konserleri, üstsüz kızlar,
bira ve esrar oluşrururdu.
Feministlerin, komünistlerin
ve dahi anarşistlenn modası
geçti, ama festivallerinki
geçmedi. Aksine şimdi festival
modası başladı.
Her şeyin enflasyonu olur da
festivallerin olmaz mı?
Danimarka'da bu yaz tam 177
müzik festivali düzenleniyor.
Danimarka Müzik
Enformasyon Merkezi'nin
festival rehberine göre
Danimarka artık bir festivaller
ülkesL' Aslında işin gerçeği,
festival enflasyonu değil,
festival kavramı enflasyonu
olduğu. Rehbere göre bilmem
ne müzesindeki yaz konserleri
de bilmem neredeki balık
panayın da müzik festivali. Ne
de olsa festival sözcüğünün
ayn bir havası var. Yani
kısacası şimdi birden fazla
faaliyet içeren eğlentinin
başma ya da sonuna bir
festival ekleniyor. Her kentin,
her kasabanın belediye kültür
komisyonu 'bir tane de bizhn
oisun' anlayışı içinde mutlaka
bir festival düzenliyor.
Eskiden hippilerle solculann
gittiği festivallerin dışında bir
de kasaba panayırlan vardı.
Bu panayırlann ortasına bir
lunapark kurulur, çevreye
satıcılar tezgâh açarlar,
alcşamlan da yerel ya da
bölgesel müzisyenler
konserler verirdi. Işte şimdi
bu panayırlann hemen hemen
hepsinin adı festival. Lunapark
belki yine kuruluyor, ama
kasaba halkı akşamlan artık
sadece ikinci sınıf yerel
müzisyenlerle yetinmiyor,
programda mutlaka tarunmış
bir ya da birkaç grup
KOPENHAC
FERRUH
YILMAZ
bulunuyor. Hele kasabanın
kültür komisyonu biraz
eksantnkse programa caz
gruplan da ekleniyor.
Panayırdan festivale geçiş,
sadece Danimarka'ya özgû bir
olgu değil aslına bakılırsa.
Türkiye'de de aynı eğilim
yaşaruyor. Yerel gazeteler,
festival haberleriyle dolu:
Kiraz festivali, kayısı festivali,
deve festivali... Türkiye'de de
artık kasaba ve ilçeler yerel
müzisyenlerle yetinmiyor,
mutlaka ülke çapında tamnmış
bir ismi programda görmek
istiyor. Hele bir de söz konusu
kasabanın belediye başkanı
bırazcık mürekkep yalamışsa
festivale ünlü yazarlar ve
şairler de davet ediliyor.
Danimarka'da kiraz
yetişmiyor. Buna karşılık
Danimarka'nın 'Usknmnı
FestivaK' var. Danimarka'nın
en güzel festivali, en eskı
festivali, en temiz festivali, en
rahat festivali, en büyük
festivali, en tanınmış festivali
var- Şimdilik en ucuz festivali
yok. O da yakında olur
inşallah. Danimarka'da festival
tanımlamasındaki enflasyon,
festival programlannda da
kendini gösteriyor. Festival
rehberi, televizyon kanallannı
ya da süpermarket raflannı
andınyor. Televizyon
kanallannın da
süpermarketlerin de,
festivallerin de adlan farklı,
ama içerikleri aynı.
Danimarka'nın önde gelen
müzik gruplannm isimlerini,
festival programlannın
birçoğunda görmek mümkün.
Festival rehberine çamur
attım, ama yiğidi öldüreyım,
hakkını yemeyeyim:
Rehberde, genel eğilimin
dışında ve çizginin çok
üstünde festivaller de var.
Kuzey Avrupa'nm en büyük
rock festivali 'Roskflde
Festrvaü'. bu yıl yine 90 bin
gence. sadece Danimarka'nın
ya da Avrupa'nm değil,
dünyanm en ünlü rakçılanru
dinlermeye hazırlanıyor.
Kopcnhag Caz Festivali'
programına yine dünyanın en «
ünlü cazcılannı dahil etti.
Tönderyeki 'Folk Müziği 3
Festivali', bu civarlann en iyi
folk müziği festivalleri i
arasında sayılıyor.
Kopenhag'daki 'Dancin City'
yine ilginç isimleri bir araya
getiriyor.
Her ne kadar eski panayırlar
şimdi festival olduysa da
festival sayısının yüzde 99
oranında azaldığı karanlık ve
uzun kış aylanndan sonra
sokak eglentilerinin hepsi,
çizgisi ve düzeyi ne olursa
olsun hoş geldi, sefa geldi.
Mavi Akdeniz'in güzelim kentleri
TEL AVIV
baba, Gülender Akça;
Gülsüm Karababa, Karina Cuanna, Nesimi Çimen
NEŞE
ÖNEN
ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME
DERNEĞİ GENEL MERKEZ
ve Tüm ŞUBELER
Bir sabah, gün henüz şafaklan
ağmadan, gecenin karanlığına
aydınlandığında gözlerimi kendi
ülkemde açtığımı ayrunsadım. Sam
yelinin deniz kabuklanndan
binlercesine dokunarak nefesime
taşıdığı koku, Marmara Denizi'nin
yosun kukusuna hiç benzemiyordu.
Yatağımdan bir adım ucuma uzanıp
penceremden lstanbul'un kalabalık
çehrelerine ürkek bakışlar fırlatmaya
alışık gözlerim, engin bir maviliğin
ortasına saplamp kalınca ister istemez
ayıldım.
Denizin mavisi, gökyüzünün mavi
beyazına kanat takmış plaj sakinlerine
uzun gün batımlan taşıyordu ve deniz
kabuklanna takılıp gelen sam yelinin
kokusu. Akdeniz'in med-cezir
sevdasına tutulmuş, kıyılanndan
kopmuş bir esintiydi. Yedi aydır Tel
Avıv'de her sabah buna benzer
duygularla uyanıyorum. Burası, toz
zerresi kadar küçük kum
taneciklerinin sahillerine sonsuz
serpildiği nefis bir Akdeniz kenti.
Tıpkı benim ülkemin mavi Akdeniz
kentleri gibi. Yine de her doğa
parçasının kendine özgü toprağı, iklim
ve kokusu o dokuyu dâha gizemli
kılıyor.
Bu yüzden olsa gerek, yılda iki milyon
turistin ziyaret ettiği Israil'de halk,
farklı diyarlann egzotizmine yelken
açmak istediğinde ilk sıralarda
Türkiye göze çarpıyor. Turizm
acentelerinın verdiği rakamlara göre
Türkiye'ye gelmek isteyen tsraillilerin
sayısı, her yıl yüzde otuz oranında
artıyor. Ülkemizin coğrafi
zenginliklerinden, arkeolojik
bölgelerinden, enfes yemeklerinden
Israil'de de övgüyle bahsediliyor, ama
asıl iki neden var ki Türkiye, Israilliler
için eşsiz bir yer. Birincisi, Türk
insanının misavirperverliği, ikincisi de
Türkiye'nin ucuzluğu. Avrupalı
turistin aksine Türkiye, Isra.il halkı
için son derece güvenli bir ülke.
Terörle ilgili en ufak bir çekinceleri
bile yok.
Varsa yoksa dillerinde, Türklerin sıcak
kanhlığı ve bol ikramı. Özellikle
gittikleri her yerde hiçbir karşılık
beklemeden ve sebepsizce yapılan çay,
kahve ikramlan, lsraillileri şaşkına
çeviriyor.
Türkiye'yi ziyaret eden bir Israilli
arkadaşım bu durumdan o kadar
etkilenımiş kı "Otobüsle çıküğmı
turlarda her molada bir dükkâna
daiıp, hiçbir şe> saün almadan çayımı,
kahvemi k-iyordum" diyecek kadar bu
işin esprisini yapabiliyor. Olkelerine
dönen Israilliler, Türk insanının
efendiliğini anlatmak için özel bir
deyim kullanıyorlar. Nerede
Türkiye'den söz edildiğini duysalar,
"Türkiye'ye gittim, gördüm, insanlan
çok 'nehmad' (efendO" şeklinde tek
bir kelimeyle Türk insanını
özetliyorlar. Türkiye'ye bir kez giden
ve Türkiye'yi iliklerine kadar yaşayan
lsraillı turist, bu kez para unsurunu
dahi arka planlara atarak dığer sezon
da Türkiye'ye gitmenin tasanlannı
yapıyor.
Çünkü Akdeniz kimliğinin bu en cana
yakın ve neşeli tipleriyle bir arada
bulunmaktan çok hoşlanıyor, çünkü
Türklerin eğlenme biçimlerinden çok
keyif duyuyor, çünkü Türk insanının
doğallığında çekici bir tılsım
yakalıyor.
Inanın bir lsraillı turist, bundan daha
fazlasını istemez.