28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 TEMMUZ 1995 ÇARŞAMBA HABERLER Teras toplantılarında Alevilik tartışması Laik devletin dini olmazDr.Erdal Atabek: Be- nim için çok hoş bir meclis doğrusu. Çok da öğrerici be- nim için. Olay değişik boyut- lanyla ortaya konuyor. De- min konuşan EmelHanım. 'Bu yaşam biçimi banauy- gun geten bir yaşam biçimi ve ben onu ya- şamunda bir model olarak kabul ettim çoknnıthryıun' dediler ki. bu çok önem- li. Çünkü bu yaşam biçimini cemaat dı- şından benimseyebilmek bılinçli bir davranıştır. Burada söz konusu edilen Alevilik, bir cemaat kültûrüdiir ve arka- daşımızın ifade ettiği gibi bir inançtır. Temelinde inanç olduğu için kurallan vardır, inanç olduğu için tabulan vardır. Cemaat kültürü elbetteki kendisi için kendisinde var olan bir ekseni kullana- caktır, o ekseni kullanmak zorundadır. Öyle bir eksenle kendisini var edecek eksen, bir siyaset ûzerine kurulamaz. Arkadaşımız belki onu ifade etti. Yani burada siyasi beklenti, siyasi oluşum. siyasi bir dokulaşma cemaat için o ne- denle çok kolay değil. Belki çelişkıler orada görülüyor. Bu eksen ulusal çizgi- yi de aşar, ulusal çizginin de dışındadır cemaat olarak. Dünyay'a bakıyoruz bu- rada Alevilerin bir özelliği Sünni çoğun- luğun içinde var olmalandır. var olmak zorunda kalmalandır. O yûzden kendi- ni var etme, kendisine sosyal ittifaklar. sosyal gûçlerin ortaklığını zorunlu kıl- mıştır. Bugün de, muhtemelen gelecek- te de... Bu kültürü eğitim alanında, ör- gütlenme alanında, politik alanda geniş- letebilmek için şimdi ben öyle görüyo- rum ki, daha modern bir örgütlenmeye gidiyorlar. Çünkü kendi geleneksel ör- gütlenmeleri var, dedeleri var, meclisle- ri varama tabii bu örgütlenmenin dışın- da şimdi başkanlar, başkan yardımcıla- n, federasyon gibi bir cemaat kültürün- de var olmayan terimlerle yeni bir örgüt- lenmeye gidiliyor. O da bu toplum için- de bugün ve gelecekte de var olmak. ge- nişlemek ve etkin olmak ihtiyacından kaynaklanryor. Ha.. şimdi dünyada dine yeniden dönüş oldu, cemaat kültürüne, milliyetçiliğe yeniden dönüş oldu. Onu demin arkadaşımız çok güzel ifade etti. Ortak ideolojileretkisini kaybettiği za- man geleneksel ideolojilere dönülür, sosyoloji kuralı bu, dine ve milliyetçili- ğe dönülür. Türkiye'de bu hareketin so- nuçlan görülüyof. Tabıi Türkiye'de di- ne dönüs Islama ve Sünni lslama dönüş şeklinde gerçekleştiğinden -çünkü ege- men olan Sünniliktir- ondan ayn kültür- ler de kendini var etmek için mücadele etmek zorundalaTdu. Bu mücadelenin platformu kendiliğinden laikliktir. Her inancm ya da inançsızlığın birlikte ya- şayabileceği ortamı sağlamak, gelece- ğe bakışımızdaki bütün paralellikleri bir araya getirmek zorundayız. Bu para- lelliklerin her bazda. her alanda ve her ölçekte aranması gerekli. Arif Sağ (Alevi Temsilciler Meclisi Genel Başkan Yardımcısı): Bu günü çok önemsiyorum. Bu toplantı, tarihimizde bizi meşru kılacak önemli asama. Çün- kü Alevilik adıyla yola çıkan bir sivil toplum örgütlenmesine çok ciddi katkı- larda bulunan bir basın organının bizle- ri merak etmesi ve dinlemesi beni heye- canlandırdı.İlhan Selçukkonuşmasında muziplik olsun diye mi bilmiyorum, bi- ze 'Ben Aleviııin zenginini severim' ta- nımlamasını açmamızı istedi. Bizim için ne ifade ettiğini sordu. Bence yanlış ad- rese sordu. Çünkü o sorunun muhatabı biz olmamalıyız. Çünkü bizde zengin de var yoksul da. Emekçi de var, sermaye birikimi olan da. îkinci üzerinde durmak istediğim A L HAREı DUNUl MİYASE 1 E 51 LK V 1TİN IGU) NUR J (İN M 3 • 'Bu devlet Diyanet Işleri Başkanhğı'nı kaldırmıyorsa bize de temsil hakkı verilsin' düşüncesi büyûk bir gaflettir. Çünkü bu devlet seni bir inanç grubu olarak bile görmüyor. Bir meşrep, bir tarikat olarak tanımlıyor. Böyle bir bakış açısı Diyanet'te temsil hakkı verse de asimilasyonun ta kendisidir. Amaç laik bir toplumda Diyanet'i meşrulaştırmak. Laik bir toplumda böyle bir kurumun yeri yok, olma- malı. Devletin dini olmaz, olursa o devlet laik bir toplum olmaz. AleviHğin güncd sonınlan Cıunhuruetin dü/tnlediği teras toplanülannda Alevi temsilcileriyle tarûşıldı konu, demin Erdal Atabek, zorunlu din derslerinin kaldmlmasını. kaldınlmı- yorsa da Sünniliğin dışuıda inançlann da ders kitaplanna konması gerektiğini söyledi. Bence meseleyi bu şeldlde ge- tirip koymak yanlış ve bir o kadar da tehlikeli. Laiklik mücadelesi veren de- mokrasiye inanmış toplumun önde ge- len insanlan olan bizleT zo- runlu din ders- lerini meşru kılacak bu tür tehlikeli lafla- n etmemeliyiz diye düşünü- yorum. 'Zo- nınlu din derslerinin kalkmasıgere- kir ama, ya devlet kaldırmazsa' sorusu- nun yanıfı aynıdır. Zorunlu din dersleri- nin kalkmasını tekrar tekrar istemeliyiz. Çünkü bizi bu noktaya çekmek istiyor- lar. Diyanet tşleri Başkanlığı konumu söz konusu edildiğinde bizi yine aynı eksen etrafında toplamak istiyorlar. 'Bu devlet Diyanet İşleri BaşkanlığTnı kal- dırmıyorsa bize de temsil hakkı veril- sin'düşüncesi büyük bir gaflettir. Çün- kü bu devlet seni bir inanç grubu olarak bile görmüyor. Bir meşrep, bir tarikat olarak tanımlıyor. Böyle bir bakış açısı Diyanet'te temsil hakkı verse de asimi- lasyonun ta kendisidir. Amaç laik bir toplumda Diyanet'i meşrulaştırmak. La- ik bir toplumda böyle bir kurumun yeri yok, olmamah. Devletin dini olmaz, olursa o devlet laik bir toplum olmaz. Alevi Temsilcileri Meclisi olarak bu oyuna gelmemek niyetindeyiz ve bu oyuna toplumumuzun getirilmemesi için de direneceğiz. Bugüne kadar bizim önümüze şöyle bir tablo kondu. Işte demokrasi, cumhu- riyet, işçi sınıfının çıkarlan, laik toplum ve demokrasinin bütün kurum ve kural- lanyla işlemesi için Alevi toplumuna iş düşüyor. Teminat olarak biz gösteriliyo- ruz. Çeşitli ittifak arayışlan var ve bu arayış içinde olan bütün ilerici kurum ve kuruluşlar Alevileri yanında görmek is- tiyor. Başlangıçta bu tablo doğruymuş gibi görünüyor. Fakat Türkiye'nin bu- günkü koşullannda pek de doğru bir fo- toğraf değil aslında. Çünkü bu bir hesap meselesi. Türkiye'de büyük bir işçi smı- findan söz etmek mümkün değil. Türki- ye'de zaten azinlıkta olan ve metropol- lere sıkışıp kalmış bir işçi sınıfının yüz- de 80'i sağ eğilimli. Bu bizim gerçeği- miz. Acı ama.. gerçek. Bunun yanında Alevi toplumunun yüzde 9O'ı da sol eği- limli. Dolayısıyla Türkiye'deki aydın- lanma hareketine katkıda bulunma adı- na, Türkiye'deki bozuk sistemle müca- dele etme adına dünlerde sosyalist ha- reket adına, kendini, evlatlannı, malını, canını esirgememiş olan ve bütün bu olaylann içerisinde topyekûn saf tutan bu toplum olmuş yalnızca. Bunlan söy- lerken demokratık mücadeleden kopuk, tek başına, sırf kendi hareketinin başa- nsını düşünen, egoistbiryapılanmadü- şünmemek lazım elbette. Ama ortada var olan bir gerçek de var. çünkü dünle- re kadar Türkiye'deki Alevi toplumu adına kararlan. Alevilerin ne yapması gerekliği konusunda kararlan hep bizim dışımızdakiler verdi. Alevilere söz hak- kı tanınmadı. Solun 1968'den baslayıp bugünlere gelen mücadele tarihinde hep katkı sunan, fedakârlık yapan Alevi top- lumu bir boşlukta kaldı. Köklerinden kopanldı. Bunu bir yerleri karalamak için söylemiyorum, bir gerçeği vurgula- mak için belirtiyorum. Alevilerin zaman zaman kendi içinde örgütlendiği dönem- ler oldu. O zaman da cem yaparlardı, dedeleri ile oturup sohbet ederlerdi, yol erkân bilirlerdi, kendi iç hukuklannı ya- ratmışlardı, birtakım gelenekleri vardı. Sanılıyor ki bu gelenekler, bu yol kural- lan sadece kentleşme nedeniyle yıkıldı. Hayır, yanlış. Solun biraz da yanlış ba- kış açısı yıktı bu geleneği. Alevilik bü- tün ilerici, çağdaş dinamiklere sahip ol- masına ve tasavvufun o insanı ön plana çıkaran anlayışını bugüne taşımasına karşın, mücadele arkadaşlanmız, mütte- fiklerimiz tarafından sadece katı kural- lan içeren dini bir yorum olarak algılan- dı. Bu algılama nedeniyledir ki bizden kimliğimizi, inancımızı yadsımamız, ikinci plana itmemiz istendi. Oysa bizim bu kimliğimiz verdiğimiz, demokrasi mücadelemize, sınıf mücadelemize en- gel değildi. Yüzde doksan sol düşünce- ye yürekten bağh bu toplum, bu yakla- şımın etkisinde kaldı. Dedelerimizi kov- duk, analanmızın, babalanmızın ceme girmesini engellemeye kalkışük, kına- dık, alay ettik, hatta ağır laflar ettik. Ale- vi gençleri kendi geleneklerini, kendi din büyüklerini, dedelerini, yol kuralla- nnı reddederken, Sünni devrimci arka- daşlanmız imamlara, babalannın ana- lannın oruç tutmasına, hacca gitmesine, camiye gidip namaz kılmalanna itiraz etmediler, bizim gibi engellemediler. Biz toplumu hangi smıfa, hangi statüye sokarsak sokalım, AJevi iki türlü ezili- yor. Bir sınıfımızdan dolayı, toplumun alt kesimlerinde yer almamız nedeniyle eziliyoruz, bir de AJevi kimliğimizden dolayı eziliyoruz. Ama Sünni kökenli arkadaşlanmız sadece sınıflanndan do- layı eziliyor olabilir. Kimliğinden dola- yı ezilmesi mümkün değil. Devletin res- mi ideolojisi o kimliği koruyor, kolluyor çünkü. Bu açıdan gelinen nokta, örgüt- lenme ihtiyacı, klasik sınıf örgütlenme- sinden aynlır. Tabandan gelen bir baskı ve istem nedeniyle bu örgütlenmeler var oldu. Eğer biz sonınlan aşamazsak. bu işi istenılen noktaya taşıyamazsak, taban bizi aşarak başka kadrolan kendi içinden çıkanr. Selçuk: Şimdi dostlar, ben bu Arif Sağ'ı sadece iyi saz çalar sanırdım. Me- ğer iyi de konuşuyormuş. Bu yeteneği- ne de burada tanık olmaktan mutluyum. Sazını sabaha kadar dinlediğim çok ol- muştur, sözünü kesmeseydi onu da sa- baha kadar dinlerdim. Gördüm ki, bu Alevi örgütlenmesini taban önüne kat- mış götürüyor. Bize de pay ayınn. Tür- kiye Birlik Partisi bana milletvekili adaylığı önerdi. Kaç yıhydı Miyase, sen yazmıştın kitabında? tlknur 1977 Genel Seçimleri'nde tl- han Abi Selçuk: Evet, doğru. 27 Mayıs kültür devriminin verdiği özgürlükler içinde birdenbire insanlarböyle sola doğru açı- lınca, nasıl ki 1923 Aydınlanma devri- minde itici güç Alevilerolduysa, 27 Ma- yıs devriminde de birdenbire sol hareke- tin önüne çıktılar. Demin Arif Sağ da söyledi. Çünkü gerçekten de Batfda, hatta dünyada böyle bir inanç, böyle bir yaşam biçimi yok. HeleheleBektaşilik dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Çağla- n delip gelen bir ışık gibi parlayan bu kültürü ben okudukça hem hayran hem şaşakalmışımdır. Yalnız 12 Eylül'e ge- lindiğinde birdenbire bir Türk-lslam sentezi çıktı ortaya. İyi güzel de hangi tslam? Elbette ki Sünni tslam. O zaman Cumhuriyet gazetesi olarak dedık ki, biz bu işe bir el atalım. 1989'da 12Eylül'ün uzantısı olan iktidann devleti Sünnileş- tirmesine karşı çıkış olarak 'Alevilik' ko- nusunda dizi yazılara başladık. Inkârcı bir zihniyete karşı gelişti bu. Burada iki önemli nokta var. Birincisi gazetemizin bir öncülük görevi var, ikincisi gazete olarak laiklik mücadelesinde Alevilerin desteğine gereksinme duymuşuz demek ki... Bu zaten cumhuriyet tarihinin de- ğişmez kuralıdır. O zaman tiraj birden- bire ikiye katlandı. Bu, toplumun için- deki bir potansiyeli, bir dinamizmi gös- terij;ordu. Sonra iş belli bir noktaya gel- di. Orgütler kuruldu, geceler, paneller, toplantılaryapıldı. Almanyalara davet edildik, gittik. Şimdi bu toplantılardan birinde bir anım aklıma geldı. Alevi dedelerin beni bağış- layacağını umarak anlatacağım. Alman- ya'da sağolsun dostlar bizi iyi ağırladı. Toplantıya giderken bizi bir arabaya al- dılar, dedeleri de bir minibüse aldılar. Biz toplantıya zamanında gelip yetiştik. Dedelerin bindiği minibüsün lastiği pat- lamış ve yolda kalmışlar. Onlar o ne- denle gelemedi. Ben de dedim ki: Arabasının lastiği patlayan Alevi dedesi yolda kalır. Sürecek DÜZELTME Dünkü bölümde Reha Çamuroğ- lu'nun konuşması içinde geçen Fransız yazar GiliesKepel'in adı yanlış dizilmiş- tir. Düzeltir özür dileriz. Bu arada Reha Çamuroğlu, konuşmasında kullandığı "benfan iktidanmda'" sözünden kendile- rine "sıcak bakan ya da baskı gücunden etldlenen bir iktidan" kastettiğini vur- gulayarak yanlış anlaşılmaması için söz- cüğü düzelttiğini belirtti. G L O B A L POLİTtKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Globalleşme, Ulusal Devlet ve İnsan Hakları Ekonomik ve politik gelişmeleri anlamakta anah- tar kavram haline geldi globalleşme ve giderek özel- likle "sosyalizm çöktükten sonra" geleceğin yeni is- mi, tarihin önünde durulamaz akışının yönü, adeta ye- ni ütopya olarak karşımıza çıktı. Globalleşme, uzak yakın tüm politik-ekonomik coğrafyalann birbirine bağlandığı kültürlerin kaynaş- tığı, ekonomik olanın politik-ideolojik, yerel (dar gö- rüşlü) olana egemen olduğu bir gelecek. Bu global- leşme senaryosunu destekleyen üç tane de varsa- yım var. Bunlardan birincisi, globalleşmenin ülkeler arasında bir benzeşme getirdiğini ve dolayısıyta Ba- tı'da içsel olarak var olan demokrasi ve insan hakla- rının giderek genel normlar olarak yaygınlaşacağını ima ediyor. İkincisi, ekonomik olanın, doğal, nötrvedeğeryar- gılanndan annmış olduğu, serbest rekabetin ise gi- derek refah ve demokrasi, insan haklanna saygıda bir yaygınlaşmaya doğru açıldığını varsayarak birincisi- ni destekliyor, Üçüncüsü, piyasalann gücünün ulu- sal devletin gücüne galabe çaldığını, dolayısıyla glo- balleşme tannsı önünde herkesin eşitlendiğini tespit ediyor. Böylece bu yüzyılın başından beri kullanagel- diğimiz emperyalizm kavramı, ister istemez bulanık- laşıyor, devletler üstü bir global piyasaya atıfla eriti- lip yok ediliyor. Ekonominin son tahlilde belirleyici ol- duğunu, sermayenin ise giderek uluslararasılaştığını zaten öğrenmiş olduğumuz için, ilk bakışta bu senar- yo bize de çok mantıksız gelmiyor. Işte bu üç varsayıma dikkatle baktığımızda hemen "İlk bakış yanıltıcıdır" deyişi aklımıza geliyor. önce globalleşmenin genel bir eğilim olmaktan ziyade ma- li sermayenin üretimden bağımsızlaşmasının bir rfa- desi olduğunu fark ediyoruz. Mali sermayenin üretim- den bağımsızlaşmasının ebediyyen devam etmeye- ceğini, bu durumun kriz dönemlerine art bir olgu ol- duğunu ise tarih ve ekonomi bilgimiz bize gösterdi- ği için, geleceğin globalleşme ütopyasında ifadeedi- lenden farklı olması gerektiği sonucuna ulaşıyoruz. Sonra globalleşme sürecinde bazı ulusal devletle- rin etkisinin azalmadığını, aksine giderek arttığını gö- rüyoruz. Dünya ekonomisinin kurumsal çerçevesini belirieyen Yediler Grubu bile zaman zaman ABD. Al- manya ve Japnoya'dan oluşan bir "üçler grvbu"na kadar daralabiliyor. ABD ve Japonya, bir ticaret savaşını göze alıyor ve arkasından, beraberce otomotivden fotoğraf filmle- rine kadar birçok piyasanın nasıl işleyeceğine karar veriyoriar. Çin ve ABD arasındaki anlaşmazlık artar- ken bu sürtüşmeyi istismar eden Almanya, ekono- mik avantajlar elde ediyor. Avrupa Biriiği içinde kaynakları nasıl dağılacağı, e- sas olarak Fransa ve Almanya arasındaki pazarlıkla- ra bağlı kalıyor. Meksika krizi patladığında ABD kollan sıvayıp kur- tarma işlemine girişiyor. Bu arada globalleşme tann- sı karşısında tüm devletlerin eşit olmadığını da görü- yoruz. Güçlü devletler kendi ekonomilerini sıkı sıkıya denetlerken daha zayıf ülkelerin uluslararası serma- ye hareketlerine. dış ticarete karşı tümden koruma- sız olduğu görülüyor. Açlık ve yoksulluk içinde kıvra- nan Afrika ülkelerine kaynak bulunamazken Türkiye, bir mali krize girdiğinde kredi musluklan hemen ka- panırken Meksika, hemen 50 milyar dolariık kurtar- ma yardımı alabiliyor. Güçlü ülkeler ellerindeki kay- naklan ve bu arada uluslararası fonları kontrol eden kurumlan kendi düzenlerini dayatmak için kullanıyor- lar. Tıcari ve politik imtiyazlar söz konusu olduğunda gelişmiş ülkeler, hemen demokrasiden ve insan hak- lanndan vazgeçiyorlar. Cezayir, Fransa'nın baskısı ile IMF yardımı almaya devam ediyor. Almanya, birkaç ihale için Çin'in kendine özgü bir insan haklan anla- yışı olabileceğini hemen kabul ediveriyor; ABD hü- kümeti ise ticaret ile insan haklan tartışmasını, rahat- lıkla birbirinden ayınyor. Bu arada "Globalleşme, kül- türieri birbirine yaklaştıracak" derken ırkçıhk, bölge- cilik, bağımsız devlet kurmak için aynlma eğilimleri, dini ve etnik savaşlar globalleşen dünyanın her ye- rinde mantar gibi bitiyor. Giderek "tüm ideolojilerin yok olduğu bir dünya- nın ifadesi olarak sunulan globalleşmenin" bizza* kendisinin gerçekte ne kadar ideolojik bir kavram ol- duğunu, uluslararası kapitalist ekonominin ve hiye- rarşik politik sistemin (eski adıyla emperyalizmin) içi- ne düşmeye başladığı barbarlığın üzerini örtmenin "moda" biçimi olduğunu görüyoruz. Demirel'i ziyaret ettiler: Aleviler: Zorunlu din dersi kalksın ANKARA (Cumhuriyet Bürosn) - Cumhurbaşkanı Stoleyman Demirel, Alevi temsilcilerine, dile getir- dikleri sorunlara itiraz et- menin insani açıdan ola- naksız olduğunu belirterek "Siz. yasal yoDardan müca- deknizi verin, ben yanınız- dayun" dedi. Alevi-Bekta- şi Temsilcileri Meclisi (ABTM) Yürütme Kurulu da Cumhurbaşkanı'ndan, zorunlu din dersinin kaldı- nlmasını, Diyanet İşleri Başkanüğj'nın özerk yapı- ya kavuşturubnasını ve Is- tanbul Gaziosmanpaşa'da yaşanan olaylara ilişkin gerçekçi bilgilerin kamu- oyuna açıklanmasını iste- diler. Demirel, ABTM Yürüt- me Kurulu Başkanı AB Rı- za Gülçiçekile kurul üyele- rini dün Çankaya Köş- kü'nde kabul etti. Cum- hurbaşkanı'na, sorunlannı içeren yazılı bir metin ve- ren ABTM yöneticileri, demokratikleşme, insan haklan ve düşünce özgür- lüğü ile ilgili yasal deği- şikliklerin ertelenmesinin ve toplumun ırk ve din te- melinde gruplaşmasmın giderek bir iç kavga nedeni olmasından endişe duy- duklannı söylediler. Biri- ken Alevi-Bektaşi sorunla- nnın sürekli ertelenmesi- nin de bir insanlık dramı haline geldiğini savunan ABTM yöneticileri, "Öde- diğimiz vergilerin dinsel yapılannıada ve şeriat ku- nımlaşmasında kullanıl- masından derin bir rahat- sızlık duyuyoruz. Bundan sonraki seçimlerde o> kul- lanmamızın \aran olup oJ- tnayacağını tartışma nok- tasına geliyoru/. Demokra- tik ve insani sorunlanmıza çözüm bulunmadığı tak- dirde, sonınlanmızı ulusla- rarası platforma taşıyaca- ğH" görüşünü dile getirdi- ler. ABTM yöneticileri, si- yasi iktidann ve güvenlik güçlerinin eksik ve yanlı tutumlan yüzünden isten- meyen üzücü sonuçlar or- taya çıktığını da belirterek, iç banşı tehdit eden tehli- kelerin önlenmesi için Cumhurbaşkanı ve hükü- metin gerekli bütün ön- lemleri ahnasuıı istedikle- rini söylediler. Demirel, Aleviler'in dile getirdiği sorunların orta- dan kaldınlması gerektiği- ni vurgulayarak "Bunun mücadelesini vermelisiniz. Sorunlarınız konusunda hakhsınız, bunlara itiraz et- mek, insani açıdan müm- kün değil. Siz yasal yollar- dan mücadelenizi verin, ben yanınızdayım" diye konuştu. Mihri Belli, sosyalist hareketin gelecekteki stratejisiyle bugünkü stratejisinde özde farklılık bulunmadığını söylüyor: Sosyalist model çoğulculıığa dayaıunah - Bundan sonra Türki- ye'de Marksist sol nasıl bir strateji izlemeli? Evvelallah bir şeyler ola- cak. Bu yolda muazzam bir susuzluk, istem \r zx. CHP, ta- nhi fonksiyonunutamamla- mıştır. Dünyada sosyal de- mokrasi tamamlamıştır. CHP kendi geleneklerine ta- mamen ters düşmüştür. Tür- keş'in desteklediği, Tansu ÇiDer'in başbakanlık ettiği bir iktidarda koltuk sevda- sıyla durmakta, her geçen gün erimektedir ve adam olacağı da yoktur. - Sosyal demokrasiden ay- n olarak sosyalist hareketin stratejisi ne olmalı? Sosyalist hareketin gele- cekteki stratejisiyle bugün- kü stratejisinde özde farklı- lıklar olmuyor. Problemler değişir tabii. Fakat bugün güncel sorunlar vardır. Bu ülkede bir kirli savaş vardır Buna çözüm getir- mek lazım, politik çözüm getirmek lazım. tkincisi, bu ülkede bir kadın sorunu, in- san haklan ihlali sorunu var, kayıplar ülkesi. savaşın so- nucu iki bin küsur köy ya yakılrmş, ya yıkılmış vazi- yette. Üç milyona yakın in- san zorla göç ettirilmiş. Bu ne büyük utanç, memleket için, Türkiye için. Ben 1930'larda da yurtdışına Tij o za- Üçüıman Üçüncü Dünya ülke- leriyasömür- geydi, ya ya- n-sömürgey- di, Türkiye tek bağımsız ülkeydi. Mus- tafa Kemal vardı. vatan- severdi, ba- ğımsızlıkçıy- dı. Dışanda onun için bir saygınlıkkazanmıştık. Ama servetini Amerika'da sakla- yan bir başbakan gidip CHn- ton'ın elini sıktığı zaman, biliyor Clinton bunun cebin- de Amerikan pasaportu taşı- dığını. Ona göre muamele görü- yor, Türkiye de ona göre muamele görüyor. Onun için dışanda Türk'üm dedi- ğin zaman başın dik, saygı görürdün, şimdi maalesef öyle değil. Dünyaya borçlu. enflasyonu yüzde 150'ye varmış, aman beni de güm- rük birliğine alın diye yal va- ran ve devamlı kovulan bir Türkiye... Buna karşı mücadele ge- rek. Bu da sosyalistlerin gö- revi. Sosyalizm elbette ide- al hedef, ama evvela demok- rasiyi kuralım, bağımsızlı- ğımızı, saygınlığımızı kaza- • Problemler değişir tabii. Fakat bugün güncel sorunlar vardır. Bu ülkede bir kirli savaş vardır. Buna çözüm getirmek lazım, politik çözüm getirmek lazım. ikincisi, bu ülkede bir kadın sorunu, insan haklan ihlali sorunu var, kayıplar ülkesi, savaşın sonucu iki bin küsur köy ya yakılmış, ya yıkılmış vaziyette. Üç milyona yakın insan zorla göç ettirilmiş. Bu ne büyük utanç, memleket için, Türkiye için. Dünyada veTürkiye'de sosyalizmin gelecegi SOSYALİSTLER TARTIŞIYOR nalım. Mesele bu. - Geleceğe dönük olarak sosyalist harekette ne yapd- malı? Bugünkü hareketlerin şansı varmı? Şunu iyice anlayahm. dünyada devrimleroldu, bü- yük Fransız Devrimi, 48 devrimleri. Paris Komünü. büyük Ekim Devrimi... Bunlann hepsi bizim ilham kaynağımız. Ekim Devrimi. insanlığın önünde yeni ufuklar açmıştır. Ama o zaman getirilen çözümler belli bir aşamada kalmış olabilir. Mesela tek parti dönemi. Bizde bütün muhalefet partıleri hep o tek partiden çıkmıştır. Bugün komünizmin baş düşmanla- n da Bolşevik Partisi'nden çıkmıştır. Tek parti düzeni. işçi sınıfının hegemonyası- nı gerçekleştiren organı ol- muyor. O halde pluralizm, çoğulcu sistem. Ben diyorum ki, burjuvazi, egemenliğini ço- ğulcu sistemde sürdürebil- diğine göre burjuvaziden çok daha güçlü olan işçi sı- nıfı ve emekçiler, kendi dü- zenlerini çoğulcu sistemde niye sürdüremesinler? - Sürdürebüeceklerini gö- rüyor musunuz? Tabii görüyorum. Özel- likle Doğu Avrupa'da, Sov- yetler'de gördüğümüz deği- şikliklerden sonra. Yehsin'in bir sözüyle kapattığı parti- nin 15 milyon üyesi vardı ve gık çıkmadı. Eğer sen parti- yi temiz tutmak istiyorsan, bırak emekçi dışı güçler kendi alanlannda kendileri örgütlensinler. Yani plura- lizm, yani çoğulculuk. - Orgüt modeli, parti mo- deii üzerinde de tartısmalar Tabii ki demokratik sant- ralizm her zamanki ilkedir, yalnız uygulanmak şartıyla. Hiçbirparti, yönetimsiz ola- maz. Ama o yönetici kadro- yu taban denetlemeli ve ta- ban, partinin sahibi olduğu- nun bilincinde olmalı. Yani hakiki sosyalistlerolmalı. O zaman herkes haddini bilir. - Sosyal demokrat partile- rin bfaiesebUeceğini -SHP ile CHP birieştL DSP var-ya da birieşmeseler de tek başına mücadelede başarüı olabile- ceğinidüşünüyor musunuz? Sol nasıl sol ki. en faşist partilerin desteklediği ikti- dardadır. Şimdi olan şudur; Kurtuluş Savaşı'nın ürünü olan bir CHP vardı ve birin- ci vasfı istiklalcilikti. Bu, 2. Dünya Savaşı'na kadar sür- dü. Daha sonra o niteliğini yitir- meye başladı. Birdedevletçilik tarafı vardı. Dev- letçilik, olumlu işlevler yerine getirmiştir. 30'lu yıllarda biz ya- bancı şirketleri devletleştıriyor- duk ve bayram ediyorduk. Bi- zim için devlet- çilik oydu. Şimdi tabii ki çok önemli bir şey, özelleştirme modası var. Tıpkı laiklikte olduğu gi- bi o da bir tuzak. Özelleştir- meye hayır mı, evet mi? Ne hayır. ne evet. Özelleştirme olsun da burjuvazi daha da zengin olsun diyecek deği- liz. Ama statüko devam et- sin, onu da istemiyoruz. Özelleştirme konusunda yeni parti girişiminden bir arkadaşın tahlilinden yarar- landım. Doğrudan doğruya çalışan insanlar arasında ör- gütlenip bir banka desteği de sağlayarak ihalelere gir- mek ve emekçilerin vadeli olarak ödemek şartıyla ken- dilerinm sahıp çıkması. Ko- operatif birimleri yaratmak yolunda bir mücadele ver- mek. Bütün mesele başı dik, saygın bir Türkiye'yi yaratmada. Gümrük biriiği de konuşulabilir. ama saygı- değer bir ülke olarak. Ba- ğımsızlıkçıyız, ama dünya- ya küsüz demek değil bu. -1996'da ya da daha önce- ki yapüacak bir seçim için sosyalist hareket ve partile- rin güçbirliği yapmasını des- tekler misiniz, size göre ya- pabiliricr mi? Tabii desteklerim. Yapabilirler. zemini vardır. Seçim için de olabilir, on- dan önce de gerçekleşebilir. Legal-illegal hepsinin on- ayını alabilirse önemli bir güç olarak çıkar sosyalist hareket. Bugün bu Refah Partisi'nin foyasmı ortaya çıkaran ve samimi olarak emekçi halkın derdine deva arayan bir parti olarak seçim kampanyası yürüterek önemli sonuçlar âhnır kamsındayım ve bu müm- kündür. YDH'nin tstanbul il bi- nasını işgalınde Boyner'in tavnnı çok ayıpladım. Polisi haklı çıkarması, kaç paralık yeni demokrasi olduğunu gösteriyor. Yeniliği meniliği yok bu işin, bildiğimiz eskisi. Hal- kın dışında bir hareket bu, halkın mücadelesinin dışın- da bir hareket. Bunu bilelim. Sürecek
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle