Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 19 TEMMUZ 1995 ÇARŞAMBA
HABERLER
Teras toplantılarında Alevilik tartışması
Laik devletin dini olmazDr.Erdal
Atabek: Be-
nim için çok
hoş bir meclis
doğrusu. Çok
da öğrerici be-
nim için. Olay
değişik boyut-
lanyla ortaya
konuyor. De-
min konuşan
EmelHanım. 'Bu yaşam biçimi banauy-
gun geten bir yaşam biçimi ve ben onu ya-
şamunda bir model olarak kabul ettim
çoknnıthryıun' dediler ki. bu çok önem-
li. Çünkü bu yaşam biçimini cemaat dı-
şından benimseyebilmek bılinçli bir
davranıştır. Burada söz konusu edilen
Alevilik, bir cemaat kültûrüdiir ve arka-
daşımızın ifade ettiği gibi bir inançtır.
Temelinde inanç olduğu için kurallan
vardır, inanç olduğu için tabulan vardır.
Cemaat kültürü elbetteki kendisi için
kendisinde var olan bir ekseni kullana-
caktır, o ekseni kullanmak zorundadır.
Öyle bir eksenle kendisini var edecek
eksen, bir siyaset ûzerine kurulamaz.
Arkadaşımız belki onu ifade etti. Yani
burada siyasi beklenti, siyasi oluşum.
siyasi bir dokulaşma cemaat için o ne-
denle çok kolay değil. Belki çelişkıler
orada görülüyor. Bu eksen ulusal çizgi-
yi de aşar, ulusal çizginin de dışındadır
cemaat olarak. Dünyay'a bakıyoruz bu-
rada Alevilerin bir özelliği Sünni çoğun-
luğun içinde var olmalandır. var olmak
zorunda kalmalandır. O yûzden kendi-
ni var etme, kendisine sosyal ittifaklar.
sosyal gûçlerin ortaklığını zorunlu kıl-
mıştır. Bugün de, muhtemelen gelecek-
te de... Bu kültürü eğitim alanında, ör-
gütlenme alanında, politik alanda geniş-
letebilmek için şimdi ben öyle görüyo-
rum ki, daha modern bir örgütlenmeye
gidiyorlar. Çünkü kendi geleneksel ör-
gütlenmeleri var, dedeleri var, meclisle-
ri varama tabii bu örgütlenmenin dışın-
da şimdi başkanlar, başkan yardımcıla-
n, federasyon gibi bir cemaat kültürün-
de var olmayan terimlerle yeni bir örgüt-
lenmeye gidiliyor. O da bu toplum için-
de bugün ve gelecekte de var olmak. ge-
nişlemek ve etkin olmak ihtiyacından
kaynaklanryor. Ha.. şimdi dünyada dine
yeniden dönüş oldu, cemaat kültürüne,
milliyetçiliğe yeniden dönüş oldu. Onu
demin arkadaşımız çok güzel ifade etti.
Ortak ideolojileretkisini kaybettiği za-
man geleneksel ideolojilere dönülür,
sosyoloji kuralı bu, dine ve milliyetçili-
ğe dönülür. Türkiye'de bu hareketin so-
nuçlan görülüyof. Tabıi Türkiye'de di-
ne dönüs Islama ve Sünni lslama dönüş
şeklinde gerçekleştiğinden -çünkü ege-
men olan Sünniliktir- ondan ayn kültür-
ler de kendini var etmek için mücadele
etmek zorundalaTdu. Bu mücadelenin
platformu kendiliğinden laikliktir. Her
inancm ya da inançsızlığın birlikte ya-
şayabileceği ortamı sağlamak, gelece-
ğe bakışımızdaki bütün paralellikleri
bir araya getirmek zorundayız. Bu para-
lelliklerin her bazda. her alanda ve her
ölçekte aranması gerekli.
Arif Sağ (Alevi Temsilciler Meclisi
Genel Başkan Yardımcısı): Bu günü çok
önemsiyorum. Bu toplantı, tarihimizde
bizi meşru kılacak önemli asama. Çün-
kü Alevilik adıyla yola çıkan bir sivil
toplum örgütlenmesine çok ciddi katkı-
larda bulunan bir basın organının bizle-
ri merak etmesi ve dinlemesi beni heye-
canlandırdı.İlhan Selçukkonuşmasında
muziplik olsun diye mi bilmiyorum, bi-
ze 'Ben Aleviııin zenginini severim' ta-
nımlamasını açmamızı istedi. Bizim için
ne ifade ettiğini sordu. Bence yanlış ad-
rese sordu. Çünkü o sorunun muhatabı
biz olmamalıyız. Çünkü bizde zengin
de var yoksul da.
Emekçi de var, sermaye birikimi olan
da. îkinci üzerinde durmak istediğim
A L
HAREı
DUNUl
MİYASE 1
E
51
LK
V
1TİN
IGU)
NUR
J
(İN
M
3
• 'Bu devlet Diyanet Işleri Başkanhğı'nı
kaldırmıyorsa bize de temsil hakkı verilsin'
düşüncesi büyûk bir gaflettir. Çünkü bu devlet
seni bir inanç grubu olarak bile görmüyor. Bir
meşrep, bir tarikat olarak tanımlıyor. Böyle bir
bakış açısı Diyanet'te temsil hakkı verse de
asimilasyonun ta kendisidir. Amaç laik bir
toplumda Diyanet'i meşrulaştırmak. Laik bir
toplumda böyle bir kurumun yeri yok, olma-
malı. Devletin dini olmaz, olursa o devlet laik
bir toplum olmaz.
AleviHğin güncd sonınlan Cıunhuruetin dü/tnlediği teras toplanülannda Alevi temsilcileriyle tarûşıldı
konu, demin Erdal Atabek, zorunlu din
derslerinin kaldmlmasını. kaldınlmı-
yorsa da Sünniliğin dışuıda inançlann da
ders kitaplanna konması gerektiğini
söyledi. Bence meseleyi bu şeldlde ge-
tirip koymak yanlış ve bir o kadar da
tehlikeli. Laiklik mücadelesi veren de-
mokrasiye inanmış toplumun önde ge-
len insanlan
olan bizleT zo-
runlu din ders-
lerini meşru
kılacak bu tür
tehlikeli lafla-
n etmemeliyiz
diye düşünü-
yorum. 'Zo-
nınlu din
derslerinin
kalkmasıgere-
kir ama, ya devlet kaldırmazsa' sorusu-
nun yanıfı aynıdır. Zorunlu din dersleri-
nin kalkmasını tekrar tekrar istemeliyiz.
Çünkü bizi bu noktaya çekmek istiyor-
lar. Diyanet tşleri Başkanlığı konumu
söz konusu edildiğinde bizi yine aynı
eksen etrafında toplamak istiyorlar. 'Bu
devlet Diyanet İşleri BaşkanlığTnı kal-
dırmıyorsa bize de temsil hakkı veril-
sin'düşüncesi büyük bir gaflettir. Çün-
kü bu devlet seni bir inanç grubu olarak
bile görmüyor. Bir meşrep, bir tarikat
olarak tanımlıyor. Böyle bir bakış açısı
Diyanet'te temsil hakkı verse de asimi-
lasyonun ta kendisidir. Amaç laik bir
toplumda Diyanet'i meşrulaştırmak. La-
ik bir toplumda böyle bir kurumun yeri
yok, olmamah. Devletin dini olmaz,
olursa o devlet laik bir toplum olmaz.
Alevi Temsilcileri Meclisi olarak bu
oyuna gelmemek niyetindeyiz ve bu
oyuna toplumumuzun getirilmemesi
için de direneceğiz.
Bugüne kadar bizim önümüze şöyle
bir tablo kondu. Işte demokrasi, cumhu-
riyet, işçi sınıfının çıkarlan, laik toplum
ve demokrasinin bütün kurum ve kural-
lanyla işlemesi için Alevi toplumuna iş
düşüyor. Teminat olarak biz gösteriliyo-
ruz. Çeşitli ittifak arayışlan var ve bu
arayış içinde olan bütün ilerici kurum ve
kuruluşlar Alevileri yanında görmek is-
tiyor. Başlangıçta bu tablo doğruymuş
gibi görünüyor. Fakat Türkiye'nin bu-
günkü koşullannda pek de doğru bir fo-
toğraf değil aslında. Çünkü bu bir hesap
meselesi. Türkiye'de büyük bir işçi smı-
findan söz etmek mümkün değil. Türki-
ye'de zaten azinlıkta olan ve metropol-
lere sıkışıp kalmış bir işçi sınıfının yüz-
de 80'i sağ eğilimli. Bu bizim gerçeği-
miz. Acı ama.. gerçek. Bunun yanında
Alevi toplumunun yüzde 9O'ı da sol eği-
limli. Dolayısıyla Türkiye'deki aydın-
lanma hareketine katkıda bulunma adı-
na, Türkiye'deki bozuk sistemle müca-
dele etme adına dünlerde sosyalist ha-
reket adına, kendini, evlatlannı, malını,
canını esirgememiş olan ve bütün bu
olaylann içerisinde topyekûn saf tutan
bu toplum olmuş yalnızca. Bunlan söy-
lerken demokratık mücadeleden kopuk,
tek başına, sırf kendi hareketinin başa-
nsını düşünen, egoistbiryapılanmadü-
şünmemek lazım elbette. Ama ortada
var olan bir gerçek de var. çünkü dünle-
re kadar Türkiye'deki Alevi toplumu
adına kararlan. Alevilerin ne yapması
gerekliği konusunda kararlan hep bizim
dışımızdakiler verdi. Alevilere söz hak-
kı tanınmadı. Solun 1968'den baslayıp
bugünlere gelen mücadele tarihinde hep
katkı sunan, fedakârlık yapan Alevi top-
lumu bir boşlukta kaldı. Köklerinden
kopanldı. Bunu bir yerleri karalamak
için söylemiyorum, bir gerçeği vurgula-
mak için belirtiyorum. Alevilerin zaman
zaman kendi içinde örgütlendiği dönem-
ler oldu. O zaman da cem yaparlardı,
dedeleri ile oturup sohbet ederlerdi, yol
erkân bilirlerdi, kendi iç hukuklannı ya-
ratmışlardı, birtakım gelenekleri vardı.
Sanılıyor ki bu gelenekler, bu yol kural-
lan sadece kentleşme nedeniyle yıkıldı.
Hayır, yanlış. Solun biraz da yanlış ba-
kış açısı yıktı bu geleneği. Alevilik bü-
tün ilerici, çağdaş dinamiklere sahip ol-
masına ve tasavvufun o insanı ön plana
çıkaran anlayışını bugüne taşımasına
karşın, mücadele arkadaşlanmız, mütte-
fiklerimiz tarafından sadece katı kural-
lan içeren dini bir yorum olarak algılan-
dı. Bu algılama nedeniyledir ki bizden
kimliğimizi, inancımızı yadsımamız,
ikinci plana itmemiz istendi. Oysa bizim
bu kimliğimiz verdiğimiz, demokrasi
mücadelemize, sınıf mücadelemize en-
gel değildi. Yüzde doksan sol düşünce-
ye yürekten bağh bu toplum, bu yakla-
şımın etkisinde kaldı. Dedelerimizi kov-
duk, analanmızın, babalanmızın ceme
girmesini engellemeye kalkışük, kına-
dık, alay ettik, hatta ağır laflar ettik. Ale-
vi gençleri kendi geleneklerini, kendi
din büyüklerini, dedelerini, yol kuralla-
nnı reddederken, Sünni devrimci arka-
daşlanmız imamlara, babalannın ana-
lannın oruç tutmasına, hacca gitmesine,
camiye gidip namaz kılmalanna itiraz
etmediler, bizim gibi engellemediler.
Biz toplumu hangi smıfa, hangi statüye
sokarsak sokalım, AJevi iki türlü ezili-
yor. Bir sınıfımızdan dolayı, toplumun
alt kesimlerinde yer almamız nedeniyle
eziliyoruz, bir de AJevi kimliğimizden
dolayı eziliyoruz. Ama Sünni kökenli
arkadaşlanmız sadece sınıflanndan do-
layı eziliyor olabilir. Kimliğinden dola-
yı ezilmesi mümkün değil. Devletin res-
mi ideolojisi o kimliği koruyor, kolluyor
çünkü. Bu açıdan gelinen nokta, örgüt-
lenme ihtiyacı, klasik sınıf örgütlenme-
sinden aynlır. Tabandan gelen bir baskı
ve istem nedeniyle bu örgütlenmeler var
oldu. Eğer biz sonınlan aşamazsak. bu
işi istenılen noktaya taşıyamazsak, taban
bizi aşarak başka kadrolan kendi içinden
çıkanr.
Selçuk: Şimdi dostlar, ben bu Arif
Sağ'ı sadece iyi saz çalar sanırdım. Me-
ğer iyi de konuşuyormuş. Bu yeteneği-
ne de burada tanık olmaktan mutluyum.
Sazını sabaha kadar dinlediğim çok ol-
muştur, sözünü kesmeseydi onu da sa-
baha kadar dinlerdim. Gördüm ki, bu
Alevi örgütlenmesini taban önüne kat-
mış götürüyor. Bize de pay ayınn. Tür-
kiye Birlik Partisi bana milletvekili
adaylığı önerdi. Kaç yıhydı Miyase, sen
yazmıştın kitabında?
tlknur 1977 Genel Seçimleri'nde tl-
han Abi
Selçuk: Evet, doğru. 27 Mayıs kültür
devriminin verdiği özgürlükler içinde
birdenbire insanlarböyle sola doğru açı-
lınca, nasıl ki 1923 Aydınlanma devri-
minde itici güç Alevilerolduysa, 27 Ma-
yıs devriminde de birdenbire sol hareke-
tin önüne çıktılar. Demin Arif Sağ da
söyledi. Çünkü gerçekten de Batfda,
hatta dünyada böyle bir inanç, böyle bir
yaşam biçimi yok. HeleheleBektaşilik
dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Çağla-
n delip gelen bir ışık gibi parlayan bu
kültürü ben okudukça hem hayran hem
şaşakalmışımdır. Yalnız 12 Eylül'e ge-
lindiğinde birdenbire bir Türk-lslam
sentezi çıktı ortaya. İyi güzel de hangi
tslam? Elbette ki Sünni tslam. O zaman
Cumhuriyet gazetesi olarak dedık ki, biz
bu işe bir el atalım. 1989'da 12Eylül'ün
uzantısı olan iktidann devleti Sünnileş-
tirmesine karşı çıkış olarak 'Alevilik' ko-
nusunda dizi yazılara başladık. Inkârcı
bir zihniyete karşı gelişti bu. Burada iki
önemli nokta var. Birincisi gazetemizin
bir öncülük görevi var, ikincisi gazete
olarak laiklik mücadelesinde Alevilerin
desteğine gereksinme duymuşuz demek
ki... Bu zaten cumhuriyet tarihinin de-
ğişmez kuralıdır. O zaman tiraj birden-
bire ikiye katlandı. Bu, toplumun için-
deki bir potansiyeli, bir dinamizmi gös-
terij;ordu. Sonra iş belli bir noktaya gel-
di. Orgütler kuruldu, geceler, paneller,
toplantılaryapıldı.
Almanyalara davet edildik, gittik.
Şimdi bu toplantılardan birinde bir anım
aklıma geldı. Alevi dedelerin beni bağış-
layacağını umarak anlatacağım. Alman-
ya'da sağolsun dostlar bizi iyi ağırladı.
Toplantıya giderken bizi bir arabaya al-
dılar, dedeleri de bir minibüse aldılar.
Biz toplantıya zamanında gelip yetiştik.
Dedelerin bindiği minibüsün lastiği pat-
lamış ve yolda kalmışlar. Onlar o ne-
denle gelemedi. Ben de dedim ki:
Arabasının lastiği patlayan Alevi dedesi
yolda kalır.
Sürecek
DÜZELTME
Dünkü bölümde Reha Çamuroğ-
lu'nun konuşması içinde geçen Fransız
yazar GiliesKepel'in adı yanlış dizilmiş-
tir. Düzeltir özür dileriz. Bu arada Reha
Çamuroğlu, konuşmasında kullandığı
"benfan iktidanmda'" sözünden kendile-
rine "sıcak bakan ya da baskı gücunden
etldlenen bir iktidan" kastettiğini vur-
gulayarak yanlış anlaşılmaması için söz-
cüğü düzelttiğini belirtti.
G L O B A L POLİTtKÜLTÜR
ERGİN YILDIZOĞLU
Globalleşme, Ulusal
Devlet ve İnsan Hakları
Ekonomik ve politik gelişmeleri anlamakta anah-
tar kavram haline geldi globalleşme ve giderek özel-
likle "sosyalizm çöktükten sonra" geleceğin yeni is-
mi, tarihin önünde durulamaz akışının yönü, adeta ye-
ni ütopya olarak karşımıza çıktı.
Globalleşme, uzak yakın tüm politik-ekonomik
coğrafyalann birbirine bağlandığı kültürlerin kaynaş-
tığı, ekonomik olanın politik-ideolojik, yerel (dar gö-
rüşlü) olana egemen olduğu bir gelecek. Bu global-
leşme senaryosunu destekleyen üç tane de varsa-
yım var. Bunlardan birincisi, globalleşmenin ülkeler
arasında bir benzeşme getirdiğini ve dolayısıyta Ba-
tı'da içsel olarak var olan demokrasi ve insan hakla-
rının giderek genel normlar olarak yaygınlaşacağını
ima ediyor.
İkincisi, ekonomik olanın, doğal, nötrvedeğeryar-
gılanndan annmış olduğu, serbest rekabetin ise gi-
derek refah ve demokrasi, insan haklanna saygıda bir
yaygınlaşmaya doğru açıldığını varsayarak birincisi-
ni destekliyor, Üçüncüsü, piyasalann gücünün ulu-
sal devletin gücüne galabe çaldığını, dolayısıyla glo-
balleşme tannsı önünde herkesin eşitlendiğini tespit
ediyor. Böylece bu yüzyılın başından beri kullanagel-
diğimiz emperyalizm kavramı, ister istemez bulanık-
laşıyor, devletler üstü bir global piyasaya atıfla eriti-
lip yok ediliyor. Ekonominin son tahlilde belirleyici ol-
duğunu, sermayenin ise giderek uluslararasılaştığını
zaten öğrenmiş olduğumuz için, ilk bakışta bu senar-
yo bize de çok mantıksız gelmiyor.
Işte bu üç varsayıma dikkatle baktığımızda hemen
"İlk bakış yanıltıcıdır" deyişi aklımıza geliyor. önce
globalleşmenin genel bir eğilim olmaktan ziyade ma-
li sermayenin üretimden bağımsızlaşmasının bir rfa-
desi olduğunu fark ediyoruz. Mali sermayenin üretim-
den bağımsızlaşmasının ebediyyen devam etmeye-
ceğini, bu durumun kriz dönemlerine art bir olgu ol-
duğunu ise tarih ve ekonomi bilgimiz bize gösterdi-
ği için, geleceğin globalleşme ütopyasında ifadeedi-
lenden farklı olması gerektiği sonucuna ulaşıyoruz.
Sonra globalleşme sürecinde bazı ulusal devletle-
rin etkisinin azalmadığını, aksine giderek arttığını gö-
rüyoruz. Dünya ekonomisinin kurumsal çerçevesini
belirieyen Yediler Grubu bile zaman zaman ABD. Al-
manya ve Japnoya'dan oluşan bir "üçler grvbu"na
kadar daralabiliyor.
ABD ve Japonya, bir ticaret savaşını göze alıyor ve
arkasından, beraberce otomotivden fotoğraf filmle-
rine kadar birçok piyasanın nasıl işleyeceğine karar
veriyoriar. Çin ve ABD arasındaki anlaşmazlık artar-
ken bu sürtüşmeyi istismar eden Almanya, ekono-
mik avantajlar elde ediyor.
Avrupa Biriiği içinde kaynakları nasıl dağılacağı, e-
sas olarak Fransa ve Almanya arasındaki pazarlıkla-
ra bağlı kalıyor.
Meksika krizi patladığında ABD kollan sıvayıp kur-
tarma işlemine girişiyor. Bu arada globalleşme tann-
sı karşısında tüm devletlerin eşit olmadığını da görü-
yoruz. Güçlü devletler kendi ekonomilerini sıkı sıkıya
denetlerken daha zayıf ülkelerin uluslararası serma-
ye hareketlerine. dış ticarete karşı tümden koruma-
sız olduğu görülüyor. Açlık ve yoksulluk içinde kıvra-
nan Afrika ülkelerine kaynak bulunamazken Türkiye,
bir mali krize girdiğinde kredi musluklan hemen ka-
panırken Meksika, hemen 50 milyar dolariık kurtar-
ma yardımı alabiliyor. Güçlü ülkeler ellerindeki kay-
naklan ve bu arada uluslararası fonları kontrol eden
kurumlan kendi düzenlerini dayatmak için kullanıyor-
lar.
Tıcari ve politik imtiyazlar söz konusu olduğunda
gelişmiş ülkeler, hemen demokrasiden ve insan hak-
lanndan vazgeçiyorlar. Cezayir, Fransa'nın baskısı ile
IMF yardımı almaya devam ediyor. Almanya, birkaç
ihale için Çin'in kendine özgü bir insan haklan anla-
yışı olabileceğini hemen kabul ediveriyor; ABD hü-
kümeti ise ticaret ile insan haklan tartışmasını, rahat-
lıkla birbirinden ayınyor. Bu arada "Globalleşme, kül-
türieri birbirine yaklaştıracak" derken ırkçıhk, bölge-
cilik, bağımsız devlet kurmak için aynlma eğilimleri,
dini ve etnik savaşlar globalleşen dünyanın her ye-
rinde mantar gibi bitiyor.
Giderek "tüm ideolojilerin yok olduğu bir dünya-
nın ifadesi olarak sunulan globalleşmenin" bizza*
kendisinin gerçekte ne kadar ideolojik bir kavram ol-
duğunu, uluslararası kapitalist ekonominin ve hiye-
rarşik politik sistemin (eski adıyla emperyalizmin) içi-
ne düşmeye başladığı barbarlığın üzerini örtmenin
"moda" biçimi olduğunu görüyoruz.
Demirel'i ziyaret ettiler:
Aleviler: Zorunlu
din dersi kalksın
ANKARA (Cumhuriyet
Bürosn) - Cumhurbaşkanı
Stoleyman Demirel, Alevi
temsilcilerine, dile getir-
dikleri sorunlara itiraz et-
menin insani açıdan ola-
naksız olduğunu belirterek
"Siz. yasal yoDardan müca-
deknizi verin, ben yanınız-
dayun" dedi. Alevi-Bekta-
şi Temsilcileri Meclisi
(ABTM) Yürütme Kurulu
da Cumhurbaşkanı'ndan,
zorunlu din dersinin kaldı-
nlmasını, Diyanet İşleri
Başkanüğj'nın özerk yapı-
ya kavuşturubnasını ve Is-
tanbul Gaziosmanpaşa'da
yaşanan olaylara ilişkin
gerçekçi bilgilerin kamu-
oyuna açıklanmasını iste-
diler.
Demirel, ABTM Yürüt-
me Kurulu Başkanı AB Rı-
za Gülçiçekile kurul üyele-
rini dün Çankaya Köş-
kü'nde kabul etti. Cum-
hurbaşkanı'na, sorunlannı
içeren yazılı bir metin ve-
ren ABTM yöneticileri,
demokratikleşme, insan
haklan ve düşünce özgür-
lüğü ile ilgili yasal deği-
şikliklerin ertelenmesinin
ve toplumun ırk ve din te-
melinde gruplaşmasmın
giderek bir iç kavga nedeni
olmasından endişe duy-
duklannı söylediler. Biri-
ken Alevi-Bektaşi sorunla-
nnın sürekli ertelenmesi-
nin de bir insanlık dramı
haline geldiğini savunan
ABTM yöneticileri, "Öde-
diğimiz vergilerin dinsel
yapılannıada ve şeriat ku-
nımlaşmasında kullanıl-
masından derin bir rahat-
sızlık duyuyoruz. Bundan
sonraki seçimlerde o> kul-
lanmamızın \aran olup oJ-
tnayacağını tartışma nok-
tasına geliyoru/. Demokra-
tik ve insani sorunlanmıza
çözüm bulunmadığı tak-
dirde, sonınlanmızı ulusla-
rarası platforma taşıyaca-
ğH" görüşünü dile getirdi-
ler. ABTM yöneticileri, si-
yasi iktidann ve güvenlik
güçlerinin eksik ve yanlı
tutumlan yüzünden isten-
meyen üzücü sonuçlar or-
taya çıktığını da belirterek,
iç banşı tehdit eden tehli-
kelerin önlenmesi için
Cumhurbaşkanı ve hükü-
metin gerekli bütün ön-
lemleri ahnasuıı istedikle-
rini söylediler.
Demirel, Aleviler'in dile
getirdiği sorunların orta-
dan kaldınlması gerektiği-
ni vurgulayarak "Bunun
mücadelesini vermelisiniz.
Sorunlarınız konusunda
hakhsınız, bunlara itiraz et-
mek, insani açıdan müm-
kün değil. Siz yasal yollar-
dan mücadelenizi verin,
ben yanınızdayım" diye
konuştu.
Mihri Belli, sosyalist hareketin gelecekteki stratejisiyle bugünkü stratejisinde özde farklılık bulunmadığını söylüyor:
Sosyalist model çoğulculıığa dayaıunah
- Bundan sonra Türki-
ye'de Marksist sol nasıl bir
strateji izlemeli?
Evvelallah bir şeyler ola-
cak. Bu yolda muazzam bir
susuzluk, istem \r
zx. CHP, ta-
nhi fonksiyonunutamamla-
mıştır. Dünyada sosyal de-
mokrasi tamamlamıştır.
CHP kendi geleneklerine ta-
mamen ters düşmüştür. Tür-
keş'in desteklediği, Tansu
ÇiDer'in başbakanlık ettiği
bir iktidarda koltuk sevda-
sıyla durmakta, her geçen
gün erimektedir ve adam
olacağı da yoktur.
- Sosyal demokrasiden ay-
n olarak sosyalist hareketin
stratejisi ne olmalı?
Sosyalist hareketin gele-
cekteki stratejisiyle bugün-
kü stratejisinde özde farklı-
lıklar olmuyor. Problemler
değişir tabii. Fakat bugün
güncel sorunlar vardır.
Bu ülkede bir kirli savaş
vardır Buna çözüm getir-
mek lazım, politik çözüm
getirmek lazım. tkincisi, bu
ülkede bir kadın sorunu, in-
san haklan ihlali sorunu var,
kayıplar ülkesi. savaşın so-
nucu iki bin küsur köy ya
yakılrmş, ya yıkılmış vazi-
yette. Üç milyona yakın in-
san zorla göç ettirilmiş. Bu
ne büyük utanç, memleket
için, Türkiye için. Ben
1930'larda da yurtdışına
Tij o za-
Üçüıman Üçüncü
Dünya ülke-
leriyasömür-
geydi, ya ya-
n-sömürgey-
di, Türkiye
tek bağımsız
ülkeydi. Mus-
tafa Kemal
vardı. vatan-
severdi, ba-
ğımsızlıkçıy-
dı. Dışanda
onun için bir
saygınlıkkazanmıştık. Ama
servetini Amerika'da sakla-
yan bir başbakan gidip CHn-
ton'ın elini sıktığı zaman,
biliyor Clinton bunun cebin-
de Amerikan pasaportu taşı-
dığını.
Ona göre muamele görü-
yor, Türkiye de ona göre
muamele görüyor. Onun
için dışanda Türk'üm dedi-
ğin zaman başın dik, saygı
görürdün, şimdi maalesef
öyle değil. Dünyaya borçlu.
enflasyonu yüzde 150'ye
varmış, aman beni de güm-
rük birliğine alın diye yal va-
ran ve devamlı kovulan bir
Türkiye...
Buna karşı mücadele ge-
rek. Bu da sosyalistlerin gö-
revi. Sosyalizm elbette ide-
al hedef, ama evvela demok-
rasiyi kuralım, bağımsızlı-
ğımızı, saygınlığımızı kaza-
• Problemler değişir tabii. Fakat bugün
güncel sorunlar vardır. Bu ülkede bir
kirli savaş vardır. Buna çözüm getirmek
lazım, politik çözüm getirmek lazım.
ikincisi, bu ülkede bir kadın sorunu,
insan haklan ihlali sorunu var, kayıplar
ülkesi, savaşın sonucu iki bin küsur köy
ya yakılmış, ya yıkılmış vaziyette. Üç
milyona yakın insan zorla göç ettirilmiş.
Bu ne büyük utanç, memleket için,
Türkiye için.
Dünyada veTürkiye'de sosyalizmin gelecegi
SOSYALİSTLER
TARTIŞIYOR
nalım. Mesele bu.
- Geleceğe dönük olarak
sosyalist harekette ne yapd-
malı? Bugünkü hareketlerin
şansı varmı?
Şunu iyice anlayahm.
dünyada devrimleroldu, bü-
yük Fransız Devrimi, 48
devrimleri. Paris Komünü.
büyük Ekim Devrimi...
Bunlann hepsi bizim ilham
kaynağımız. Ekim Devrimi.
insanlığın önünde yeni
ufuklar açmıştır.
Ama o zaman getirilen
çözümler belli bir aşamada
kalmış olabilir. Mesela tek
parti dönemi. Bizde bütün
muhalefet partıleri hep o tek
partiden çıkmıştır. Bugün
komünizmin baş düşmanla-
n da Bolşevik Partisi'nden
çıkmıştır. Tek parti düzeni.
işçi sınıfının hegemonyası-
nı gerçekleştiren organı ol-
muyor. O
halde pluralizm, çoğulcu
sistem. Ben diyorum ki,
burjuvazi, egemenliğini ço-
ğulcu sistemde sürdürebil-
diğine göre burjuvaziden
çok daha güçlü olan işçi sı-
nıfı ve emekçiler, kendi dü-
zenlerini çoğulcu sistemde
niye sürdüremesinler?
- Sürdürebüeceklerini gö-
rüyor musunuz?
Tabii görüyorum. Özel-
likle Doğu Avrupa'da, Sov-
yetler'de gördüğümüz deği-
şikliklerden sonra. Yehsin'in
bir sözüyle kapattığı parti-
nin 15 milyon üyesi vardı ve
gık çıkmadı. Eğer sen parti-
yi temiz tutmak istiyorsan,
bırak emekçi dışı güçler
kendi alanlannda kendileri
örgütlensinler. Yani plura-
lizm, yani çoğulculuk.
- Orgüt modeli, parti mo-
deii üzerinde de tartısmalar
Tabii ki demokratik sant-
ralizm her zamanki ilkedir,
yalnız uygulanmak şartıyla.
Hiçbirparti, yönetimsiz ola-
maz. Ama o yönetici kadro-
yu taban denetlemeli ve ta-
ban, partinin sahibi olduğu-
nun bilincinde olmalı. Yani
hakiki sosyalistlerolmalı. O
zaman herkes haddini bilir.
- Sosyal demokrat partile-
rin bfaiesebUeceğini -SHP ile
CHP birieştL DSP var-ya da
birieşmeseler de tek başına
mücadelede başarüı olabile-
ceğinidüşünüyor musunuz?
Sol nasıl sol ki. en faşist
partilerin desteklediği ikti-
dardadır. Şimdi olan şudur;
Kurtuluş Savaşı'nın ürünü
olan bir CHP vardı ve birin-
ci vasfı istiklalcilikti. Bu, 2.
Dünya Savaşı'na kadar sür-
dü. Daha sonra o
niteliğini yitir-
meye başladı.
Birdedevletçilik
tarafı vardı. Dev-
letçilik, olumlu
işlevler yerine
getirmiştir. 30'lu
yıllarda biz ya-
bancı şirketleri
devletleştıriyor-
duk ve bayram
ediyorduk. Bi-
zim için devlet-
çilik oydu. Şimdi
tabii ki çok önemli bir şey,
özelleştirme modası var.
Tıpkı laiklikte olduğu gi-
bi o da bir tuzak. Özelleştir-
meye hayır mı, evet mi? Ne
hayır. ne evet. Özelleştirme
olsun da burjuvazi daha da
zengin olsun diyecek deği-
liz. Ama statüko devam et-
sin, onu da istemiyoruz.
Özelleştirme konusunda
yeni parti girişiminden bir
arkadaşın tahlilinden yarar-
landım. Doğrudan doğruya
çalışan insanlar arasında ör-
gütlenip bir banka desteği
de sağlayarak ihalelere gir-
mek ve emekçilerin vadeli
olarak ödemek şartıyla ken-
dilerinm sahıp çıkması. Ko-
operatif birimleri yaratmak
yolunda bir mücadele ver-
mek. Bütün mesele başı
dik, saygın bir Türkiye'yi
yaratmada. Gümrük biriiği
de konuşulabilir. ama saygı-
değer bir ülke olarak. Ba-
ğımsızlıkçıyız, ama dünya-
ya küsüz demek değil bu.
-1996'da ya da daha önce-
ki yapüacak bir seçim için
sosyalist hareket ve partile-
rin güçbirliği yapmasını des-
tekler misiniz, size göre ya-
pabiliricr mi?
Tabii desteklerim.
Yapabilirler. zemini vardır.
Seçim için de olabilir, on-
dan önce de gerçekleşebilir.
Legal-illegal hepsinin on-
ayını alabilirse önemli bir
güç olarak çıkar sosyalist
hareket. Bugün bu Refah
Partisi'nin foyasmı ortaya
çıkaran ve samimi olarak
emekçi halkın derdine deva
arayan bir parti olarak seçim
kampanyası yürüterek
önemli sonuçlar âhnır
kamsındayım ve bu müm-
kündür.
YDH'nin tstanbul il bi-
nasını işgalınde Boyner'in
tavnnı çok ayıpladım. Polisi
haklı çıkarması, kaç paralık
yeni demokrasi olduğunu
gösteriyor.
Yeniliği meniliği yok bu
işin, bildiğimiz eskisi. Hal-
kın dışında bir hareket bu,
halkın mücadelesinin dışın-
da bir hareket. Bunu bilelim.
Sürecek