28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 TEMMUZ 1995 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 ALLEGRO EVİN İLYASOĞLU Festival, Haydn görkemiyle sona erdi23. tstanbul Mûzik Festivali'nde izle- yebıldığim son etkinlikler Amerikan Ba- le Tiyatrosu'nun temsili. The WaDace Collection ve Avusturya-Macaristan Haydn Orkestrası'nın Philarmonıa koro- suyla sundııklan Haydn'ın 'Mevsmler Oratoryosu' oldu. Böylece bu yılki fes- tival de Haydn ile noktalandı. Amerikan BaleTiyatrosu'nda her şey- den önce dikkatımizi çeken, program kı- tapçığında yer alan kadronun tanıtımı idi: Mütevelli heyeti, herbiryapıtta eme- ği geçen piyanistler, çalıştıncılar, mü- dürler, marangozlar, elektrikçiler, peru- ka ve gardrop sorumlulan, makyözler, • fızyoterapıst, ortopedi danışmam, mali müdür, seyahat acentesi, masajcı gibi bir balc temsilınde alışageldiğimiz teknik kadronun dışında neredeyse yüzden faz- la isim sayılıp dökülmüştü. Anlaşılan böylesi büyük prodüksiyonlarda her bir aynntınm titizhkle üstûnde durulması içın her konudaki sorumlunun bilinme- sinde yarar var. Böylece yalnız koreog- rafin. mûzik yönetmeninin ya da sahne- de kendini gösteren ışık, dekor düzeni ve ef AdamFischer yönetiminde Avusturya-Macaristan HaÇ'dn Orkestrası ve şef John Gibbons yönetimindeki The Philarmonia Korosu'nun işbirliği ile seslendirilen Haydn'nın "Mevsimler Oratoryosu" görkemli bir yorumla 23. festivali noktaladı. sanatçılann ötesindeki gızli kahramanlar da açıklanmış oluyor. Britten'in, Hinde- mith'in ve Çaykovski'nin müziği ile öz- leşmiş çağdaş koreografılerde bale ve dans kavTammda eski ile yeniyi birleşti- ren bir sentez izledik. Bir de gerçek or- kestra eşliği olsaydı tadına doyum olma- yacakü Amerikan Bale Tiyatrosu temsil- lerinin. Ancak bugünkü ekonomik ko- şullarda böylesi bir orkestra ve şef getir- tebilmek kimbilir ne kadaryüklü bir bût- çegerektirirdi! The \Vallace Collection festivalın en esprili, izleyiciye en hoş zaman geçirten dinletisıni sundu. John VVallace Türkçe açıklamalanyla dinleyiciyi alıp tarihin derinliklerine götürdü. Bazen yorumcu- lar müziği dinletmeden konuşmaya bas- layınca dınleyici. çalacaklan müziğin ni- teliği konusunda kaygıya düşer. Walla- ce Collection'ın üyeleri ise hem konusup hem gösteri yapıp hem de nitelikli mü- zık sundular; aynca çalgılannın ve ilkel yapıdaki trompetlerin de ustası oldukla- nnı gösterdiler. Programdaki Tûrk esinli Michael Haydn (Joseph değil) Mozart, LuD>' ve Beetnoven'in yapıtlannın 7 trompet ve vurma çalgılara uyarlanmış şeklıni din- ledik. Barok'tan klasiğe birkahramanlık serüveni ve de keyifli olduğunca aydın- latıcı bir konserdi. Şef Adam Fischer yönetiminde Avns- turya-Macaristan Haydn Orkestrası ve şef John Gibbons yönetimindeki The Philarmonia Korosu'nun ışbirliği ile ses- lendınlen Haydn'nm "Mevsimler Ora- toryosu" görkemli bir yorumla 23. fes- tivali noktaladı. Haydn'ın büyük bir sen- foni ustası olduğunu kanıtlayan Mevsım- ler. aynı zamanda vokal müziğin de in- celiklerini sergiliyor. Şef Fischer, doğa- nın dört mevsimini resimlerken orkest- rasının dramatik efektlenne özen göster- dı. Dünyasal coşkuyu yansıttığı kadar, yaşammın sonuna gelmiş huzurlu bir m- sanın (Haydn'ın) doğaya şükranını da gi- zemli bir yorumla yansıttı. Baştan sona doğanın dört mevsimdeki değişimını an- latırken, Haydn'ın bu son yapıtıyla ro- mantik döneme kapılan açtığını duyabıl- dik. Solıstlenn net ve dramatik yorum- lan, koronun son derece dengeli ve coş- ku dolu katılımı, orkestra içindekı solo- lann özellikle öne çıkartılması bu yoru- mu Istanbul Festivalı'nın tanhine gör- kemli bir dinletı olarak sundu. Gelecek yıllarda yine bu tür korolu-solistli or- kestra yapıtlanna yer verilmesini, Stra- vinsky'nin KraJ Oedipus'u ya da Brit- ten'in Savaş Requiem'ı gibı bu türde ya- zılmış çağdaş örneklerin de festival kap- samında tanıtılmasını dileriz. 23. festivalin ardından Kültür festival len dünyanın her yerin- de yerel yönetimlerden ve devletten des- tek bulurken, tstanbul Festivali, kendi sponsor olanaklan ile kendini kurtarmış durumda. 22 yıllık görkemli etkinlikler dizisiyle kıyaslanınca gerçekten kırpıl- mış, küçülmüş bir festival programı çık- tı bu yıl karşımıza. Nejat Bey'in ölümüy- le denk düşen ekonomik kriz, festıvalin kımlık değiştirmesı gıbi bir tehlike do- gurdu. Ancak bu yılki festival biletleri- nın yurtdışında satılması, festivalın ılk kez gerçek uluslararası özelliğine kavuş- tuğunun müjdecısıydı. Her etkinlığın önemlı bir sponsor bul- ması ve tıklım tıklım dolu salonlardakı nitelikli gösteriler. bütün 'negatiF yakla- şımlann yanıtı oldu. Nedense bu yıl mü- zıkle doğrudan ilgisi olsun olmasın bir- çok köşe yazan, festivali kjyasıya eleş- tırmeyi kendine bir hak tanıdı. Neler tep- kı görmedi ki' Istanbul Kültür ve Sanat Vakfi'nın ana festivalınin müzık olması gerekirken beş, ayn festival etkinhğıne bölünmesiyle bütçenin müzikten alındı- ğı, bu nedenle etkınlık sayısının azaldı- ğı söylendi. (Yöneticilerden öğrendiği- mize göre her ayn başlık kendi bütçesi- nı karşılamakta, yine en yüklü festival olarak bütçenin yüzde 35'ı müziğe aynl- makta imış ) New York Filarmoni Orkestrası'nın solist getirmeyışi hayretle karşılandı. Oysa şef Kurt Masur,tüm Avrupa turne- sini sadece orkestrasının zengin senfoni zıyafetını duyurmak üzere hazırlamıştı, solistlere eşlıketmek değildı amacı. "Saraydan KJZ Kaçırma Operası'"nın uzunluğiı, dekoru. kostümü vs tümüyle olumsuz eleştinlere hedef oldu. Oysa Sir Mackerras'ın Saraydan KJZ Kaçırma an- layışı sanatçmın her zamanki 'özüne bağ- hhk' ılkesinden farklı de|ildi. Eserlerin ilk yazıldığı şekline bağlı kalmak, partisyonda yazan bir notayı şancılara okutmak. bestecının öngördü- ğü her yinelemeyı yapmak Mackerras'ın bugüne kadar yönettiği her temsilde ge- çerliydi. Rejisör Laing, bütünlüğü boz- mamak amacıyla ilk iki perde arasında aralık vermeyınce ızleyicilerin birkısmı sıkılıp temsili terk ettıler. Bir singspiel özelliğınde yazılmış olan Saraydan Kız Kaçırma'nın tearrikal yönü ortaya çıka- nldı, böylece epeydir unuttuğumuz 'Operanın içinde tiyatro da vardır' özel- liğini anrmsamış olduk. Oyuncular (özellikle Peter Rose, Peter Bronden ve Linda Khchen) şarkı söyleme ustalıkla- nnın yanı sıra tiyatro oyunculuğunu da başardılar. Rejisör Aıdan Lang, genış bır alanı kullanabilmiş ve oyunu sarayın do- ğal bir parçası haline getirerek dekorun özgünlüğünü bozmamaya özen göster- mişti. Hiçbirteknikaçıklamayapmadan 'kötü' damgası vuran yazarianmızın bu yaıgılan aydın sorumluluğuna sığmıyor. Ne bekliyorlardi da neye göre 'kötû' damgasmı vurdular? Kötü olan koro mu, orkestra mı, şancılarla çalgı topluluğu- nun anlaşmazlığı mı, rejinin, ışığın soru- nu muydu? Bir köşe yazanmız da American Bale Tiyatrosu'nun temsilinde orkestra olma- dığı için dansçılann ayak seslerinden ya- kınmış. Herhalde kendisı ilk kez bir can- lı bale gösterisi izliyordu ve orkestrayi da bir gürültü makinesı olarak düşünüyor- du. Gençlere aynlan konserlenn 'müsa- mere' havasınm festivalın saygınlığını zedeleyebileceğinden söz etmiştik. Bu N ejat Bey'in ölümüyle denk düşen ekonomik kriz, festivalin kimlik değiştirmesi gibi bir tehlike doğurdu. Ancak bu yılki festival biletlerinin yurtdışında satılması, festivalin ilk kez gerçek uluslararası özelliğine kavuştuğunun müjdecisiydi. konserier için çok fazla talep olduğunu, böylebirçözümgetirildiğiniaçıkladılar. Dileğimiz, gelecek yıl festival gençlik köşesine yalnız Istanbul'dan değil, Tür- kiye genelinden seçim yapılması ve yi- ne festivalin düzeyinin gözetilmesi. Geleneksel müzik topluluklannın ar- tık özenle seçilmeleri, daha nitelikli, ay- ncalıklı, kendine özgü kişiliği olan prog- ramlar sunmalan gerekıyor. Her yıl ken- dine bir yenilik katmadan seyirci karşı- sına çıkan korolar veya yenilik kataca- ğım diye kendi konusu, uzmanhk dalı olmayan müzik türlerinden program der- leyenler, belli bir kurulun denetinıi altın- da seçilmeli kanısındayız. Bıletlerin pahalı olduğu yakınması hep gündemdekı konudur. New York'a gitseniz American Ballet Theater'ı aca- babirkebap fiyatınaizleyebilirmisiniz? Başucumuza kadar gelen bu büyük top- luluklan, Kurt Masur, Sir Charies Mac- kerrasgibi şefleri, yurtdışında izlemeye kalktınız mı ciddi biryatınmı gözden çı- karmanız gerekir. Bizler nedense kebap- çıda bir yemekte harcayabildiğimizi New Yoık Filarmoni'yi dinlemeye eşde- ğer göremiyoruz. 23. festivalden izbırakan, festivali taç- landıran en önemli etkinlik Tokyo Yayh Çalgılar Kuvarteti oldu. Böylesi nitelik- li oda müziği topluluklannın arttınlma- sı da başlıca dileklenmiz arasında. Kurt Masur yönetimindekı New York Filar- moni Orkestrası'nın ikinci konserindeki VVebern, Barber ve Mahler'ın yapıtlan da neyse ki hangı çağda yaşadığımızı fark ettiren tek programdı. Nejat Bey'in festivalinı Nejat Bey'in anısı adına en düzeyli haliyle yaşatmak yalnız vakıf yöneticilerinin ya da Ecza- cıbaşı ailesinın değil, toplumumuzdaki her aydının görevi Yazarlann da, dinle- yicilerin de, sanatçılann da, sponsorla- nnda! DÜŞÜNCEYE SAYGI MEMET FUAT Aybap'ın Sorusu İki çocuk düşünün, sözümona biıiikte oynuyoriar, ama daha güçlüce olanı oyuncaklara hep el koyu- yor, öbürünü oynatmıyor. Aralannda bır çekişme, giderek bir kavga çıkarsa, kavgayı kim yaratmış olur? Oyuncaklara el koyup öbürünü oynatmayan mı, yoksa ben de oynamak istiyorum diye kavga etme- ye başlayan mı? Bıliyorum, şimdi kafanızda şu soru belirmiştir: "Oyuncaklar kimin ? " "Oyuncaklaroynatılmayan çocuğun..." demek var, ama bence bu hiç önemli değil... Oyuncaklar kimın olursa olsun bu kavgayı yaratan, onlan paylaşmak istemeyen, arkadaşını oynatmak is- temeyen çocuktur... Yaşamın çocuk oyunu olmadığını biliyorum, o bir ölüm kalım savaşı... Kavgası da, kavgayı yaratanı da bambaşka... Işçilerimiz, memurlarımız sokaklara dökülüyorlar, düzeni korumak için örgütlenmış devlet güçleriyle çatışryorlar, tartaklanıyor, coplanıyor, tutuklanıyor, iş- kence görüyor, hatta yok oluyorlar... Kim yaratıyor bu kavgayı? Işçilerimiz, memurlanmız kavga etmeyi çok mu se- viyortar? Tartaklanmak, coplanmak, tutuklanmak, iş- kence görmek hoşlanna mı gidiyor? Bana sorarsanız, kavgayı yaratan hep o oyuncak- lara el koyup arkadaşını oynatmak istemeyen ço- cuk... Kanlı devrimlere de ezilenler yol açmıyor. Bütün devrimlerin sorumlusu ezenler, sömürenler, her şeye el koyarak çaresizlik içinde bıraktıklan insanlara ölü- mü göze aldıranlardır... Proletarya dıktatörlüğünü sonu gelmez bir kıyım aracına dönüştüren de, gene kentsoylulann direniş- leri, sömürüyü gen getirmek için sonuna kadar kar- şı koyuşlarıdır. Oysa toplumsalcılık demokrasiden, özgürlükler- den, ınsan haklanndan ayn düşünülemez. Ne adına olursa olsun, hiçbir baskı düzeninin insanlara mutlu- luk getiremeyeceği açık bır gerçektir. Ülkemizde bu görüşü savunan toplumsalcılann en etkilisi Mehmet Ali Aybar oldu. Tutarlı, ilkeli yaklaşımlanyla, olaylan yorumlarken duruma göre değişen ölçütler kullanmayışıyla her za- man bir bilim adamı görünümündeydi. özellikle Sovyetler Bırliği'nin 1968'de Çekoslovak- ya olaylannı bastınşına karşı takındığı tavırla, güler yüzlü toplumsalcılık görüşünün gündemde en öne alınmasını sağlamıştı. Giriştiği tartışmalann sonucunda ise, 1969'da ge- nel başkanlıktan, 1971 'de de basarılanna büyük kat- kıda bulunduğu Türkiye işçi Partisi'nden istifa etmek zorunda kaldı. Üstünden yirmi yıl kadar bir süre geçmeden Sov- yetler Birltği'nde yaşananlar Mehmet Ali Aybar'ın sa- vunduğu görüşün doğruluğunu kanıtladı. Baskı yoluyla sağlanan başanlann toplumsalcılığı benimsetmeyeyetmedıği, özel iyeliği kaldırmaklasö- mürünün sona ermediği, halklar arasında yakınlaş- manın sağlanamadığı görüldü. Toplumsalcıltğa silahlı kavga yoluyla gidilebilece- ğine inanan, bu amaçla terör batağına saplananlar, yetmiş yıllık unutulmaz bir deneyımden sonra, bugün gene de var. Sonu gelmeyeceği görülmüş bir sava- şıma büyük bir özveriyle yaşamlannı koyuyorlar. Oysa halkın olurunu almadan, demokrasiye yas- lanmadan, özgüriüklen, insan haklannı tanımadan, kimsenin bir yerden bir yere gidemeyeceği o kadar açık kı... "Toplumsalcılık bıtti", diyenlere, Mehmet Ali Ay- bar'ın sorduğu kısacık bir soru vardı: "Sömürü bitti mi?" Insanın insanı sömürmesi bitmeden toplumsalcı- lık nasıl biter!.. Sömürüye dayalı anamalcı düzen sona ermedik- çe sömürüsüz bir dünya özlemı hep yaşayacaktır... MBUL BUYUKSfHIR BEl.EDlYESt ŞEHIR TIYATROLARI RUMELİHİSARI YAZ OYUNU: KÜLTÜRLERARASİ - SINIfUR ÖTESİ! Tarık Günersel / Sandro Mrevlishvilir f f y -| - « • • • -| ^ i # - | 1 * ^ T a r ı k G ü n e r s e l ' Sandro Mrevlishvili Teknolojının demokratikleşmesı... ALTINPOST • MLRATSES LTNZ - Geçenlerde yazdığım yazılar- danbirindeYeniÇağ(NewAge)olgusun- dan söz etmiş ve bu olgunun çeşıth alan- lardaki izdüşümünü irdelemeye çalış- ıruştım. Daha sonrakı bir yazı hâberde de yaklaşık on altı yıldır yaşadığim kent Linz'in en önemli etkinliğı olan Ars Electronka festıvalüıin felsefesini. tarih- çesini, içeriğini ve kişisel yapıtlanma olan etkilenni kapsayan bazı bilgilen ak- tarmıştım. Son günlerde mektup veya faks yo- luyla bana ulaşan, bu konulara gerçek- ten ilgi duyan dostlar. biraz da güncel mûzikler bağlamında, "synthesizer"ın ve -etektronikmüziğin'" geçmişıne, dün- den bugüne vanşına ve günümüzdeki yetkin ömeklerine ilişkin bir yazı bekle- diklerini ifade ettiler. Sağolsunlar.. Ba- na ulaşanlann bırkısmı da Automaton'la başlattığım 'üçteme'nin ikinci ayağını, • oglum Tan Ses'in çalışmalanna da yer verdiğim yeni albümümü sordu. Eh kı- s a zamanda gazetemize bu konuda bazı ' seMndıricı haberler ulaştıracağım. î Gelelım bekledığımiz synthesizer - etektronik müzik - popükr sanat ılişki- lenne: llkkez tmıkolajlan'ndan 'somut naüzik'ten (musique concrete), Vange- lis'in Oscar kazanan fılm müziği 'Cha- rltfsofFire'a uzanan çizgiye baktığımız- dua belirlı bir uçurumun varlığını ve ay- a i dönenıde bu uçurumun üzerinden 'pap' dünyasma doğru bir 'estetik sıçra- m ' görüyoruz. Teknolojınin bu alandaki ilk aşaması s-ayılabilecek dönemde, başka deyişle • 2.0'li yıllarda Theremin (1924) veMar- • tvaot (1928), konser verilebilecek nite- • likteki ilk elektrofon sazlan kullanırlar. Buolgu l<)0O'lüyıllaradoğru(1895) ilk '«iektronik org'u gerçekleştiren Ameri- kcdı CahiD'in çalışmalannın uzantısı sa- yılabilir. Bu ilk elektrofon saz, devasa bir şeydir. Dinleme bağlantısı olarak te- lefon aygıtından yararlanır (Daha da ge- rilere gidildiğinde, 18. yüzyılda Çek asıl- lı bilim adamı, yıldmmsavan bulan Pro- kopDKiş'in bu konularda çalışmış oldu- ğu söylenir). Bilgisayann gelişmesine benzer bir çizgi gösterir synthesizer'ın gelişmesi: Baştaîa aygıt azmanlan giderek küçü- lürken işlevsel güçleri artar durur... kendi biçemlerinde 'klasik' ve 'rock' uy- gulamalannda kullanırlar. Bu arada Tan- gerine Dream, Klaus Schulze, Kraftvverk ve diğer Alman bireşımcılen müziğe ye- nı boyutlar kazandınrlar. Bu arada ilk kullanımlarda yeni sazın verdıği coşku ve kuramsal olanaklannın sonsuzluğu, giderek yerini her konuda olduğu gibi bir tür 'akhn başına gelmesi' sürecine bı- rakır. Geçmiş yeniden değerlendirilir; ör- neğın Beach Boys, albümlerinde There- lar, Erich von Daniken'ın savlannı, uçan daire olaylannı, 2001 filmini, aynı Fılm- deki bağımsızlaşan ve uzay aracının yö- netıminı ele geçiren bilgisayan, çeşitli sanat dallanndaki gizemsel etkilerin yo- ğunluğunu. elektroniğin giderek artan kullanımını anımsarlar. Burada, benzer konularda orgun synthesizer'ın olanaklannı/teknik sınır- lannı zorlayarak seslendirmeye çalıştı- ğım Ağn Dağı Efsanesi (1970-71) ve ilk T eksesli synthesizer yıllar içinde çoksesli bir konuma yükselir: 'MIDI devrimi' ile de bir noktadan birden çok sazın kontrol edilebileceği bir aşamaya erişir. Ilk kez ağır ve atmosferik bir ritimle Pink Floyd, öncüler arasındaki yerini alır. Teksesli synthesizer yıllar içinde çok- sesli bir konuma yükselir: 'MIDI devri- mi' ile de bir noktadan birden çok sazın kontrol edilebileceği bir aşamaya erişir. tlk kez ağır ve atmosferik bir ritimle Pink Floyd, öncüler arasındaki yerini alır. VVendy Carios (Moog'la çaldığı Svvitc- hed on Bach), Tomita, Rick \Vakeman (Yes) ve Keith Emerson yeni olanaklan. minvOT'tan yararlanır (Good Vıbrations). Hitcbcock'un ünlü fılmi 'Kuşlar'm müzigının elektronik olduğu, yeni ku- şaklar tarafindan keşfedılir ve ünlü Al- man sanatçısı, büyük usta Oskar Sala birkaç konser verir 'Trautonium'uyla... Synthesizer, kurgu-bilım fılmlennde ko- nularaboyut getırecek konuma gelır. Ay- nı dönemleri yaşamış olan bizim kuşak- solo deneyimım olan Fasul>-a Dişli Adam (1975) çalışmalanmdan söz etmeden ge- çemeyeceğım: Ağn Dağı Efsanesı'nde evrensel inanç ve söylencelerde ortak tutan' konusu ele alınmıştı. Fasulya Diş- lı Adam'da hem synthesizer kullanımı söz konusu ıdi hem de konusal açısmdan Yunt Dagı'nda asırlardır sürüp gelen Ho- pi Kızıldenlilerinin söylenceleriyle ko- şutluklar bulduğum, benzer bir Anado- lu halkbilimsel ve görsel öğesinin gün- deme getirilmesi... (Belki bugün ınanı- lacak gibi değil, bu tür çalışmalar Tür- kiye'de listelere girebilirdi. O günleri ya- şamış olanlar bilirler.) 90'lı yıllara doğru uzanan süreçte Ste- ven Spfelberg, yapıtı 'Ctose Encounters of the Third Kind'da, uzayhlarla karşı karşıya gelişte iyı niyetli, hoşgörü dolu bir iletişim aracı olan synthesizer, dığer bır ortamda 'ses bombası' olarak yok et- me görevi alacaktır. Bu arada öncülüğunü Brian Eno'nun yaptığı 'ambiente' (ortam) müziği gele- neksel bağlamda ezgi, tartım ve aımoni- yı ortadan kaldınr. 'Ortam müziği'nde de yoğun bir şekilde synthesizer'dan ya- rarlanılmaktadır. Bu anlamda gelişime koşut yaygınlaş- ma/'ucuzlama, 'teknolojinindemokratîk- leşmesi' olgusunu getirir ve bır tür ürün bolluğu kendini gösterir. Aşın tecimsel- lik ve müzik sanayisinin giderek dinle- yicinin gerisinde kaknası, başka seçe- neklerin aranması sürecini tetikler. Bu kez 'bağunsız' (independent) üretimler başlar. 'Bağunsız sanatçı' hareketiyle tür- lerbirbirleriyle uzlaşırlar ve böylece ön- yargılardan annmış bir 'biçemler uyuş- ması' gündeme gelir. Sevgjli okurlar, bu dönemde artık kla- sik, Batı dışı en azcı (minimalist), en çokçu (maximalist), rock, ortam (ambi- ente) müzikleri, her tür elektronik tı- nı/tekno öğeleri, trans ve sessizlik olmak üzere her şey bir araya gelebiliyor Işte Orb, Ozric Tentacles, OrbitaL- Yeni Çağ (new age) sanatçısı Çayiüjvs- ki'den Ravd'den etkılenip doğadaki tı- nılardan elektronik bireşimlere kadar her şeyden yararlanıyor, hem de estetik bir bütünlük içinde... Her şeyin bu anlamda gelişmesi dile- ğiyle... Yönetim ve Sahne Tasarımı: Çetin İpekkaya / Sandro Mrevlishvili TİFLİS ŞEHİR TİYATROSU'NUN (METEKHI) KATIUMIYLA 25-26-27-28 Temmuz Saat: 21.30 Biletler; Harbiye (240 77 20) Kadıkoy (349 04 63) Gişelerimizde ve Rumelihisarı Gişesinde satılmaktadır. Tam 40.000 TL; İndirimli 20.000 TL. Jazz Time KONSERLER DIZISI ASIA MINORÇRŞ.-PER.-CUMA 200 KIŞILIK ISTANBUL MEYHANESI Her Pazar Brunch Rez. Tel: (0216) 413 68 80/81 İstıme dcn iıcretsı: nıotor servisi vardır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle