Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19 TEMMUZ 1995 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
ALLEGRO EVİN İLYASOĞLU
Festival, Haydn görkemiyle sona erdi23. tstanbul Mûzik Festivali'nde izle-
yebıldığim son etkinlikler Amerikan Ba-
le Tiyatrosu'nun temsili. The WaDace
Collection ve Avusturya-Macaristan
Haydn Orkestrası'nın Philarmonıa koro-
suyla sundııklan Haydn'ın 'Mevsmler
Oratoryosu' oldu. Böylece bu yılki fes-
tival de Haydn ile noktalandı.
Amerikan BaleTiyatrosu'nda her şey-
den önce dikkatımizi çeken, program kı-
tapçığında yer alan kadronun tanıtımı
idi: Mütevelli heyeti, herbiryapıtta eme-
ği geçen piyanistler, çalıştıncılar, mü-
dürler, marangozlar, elektrikçiler, peru-
ka ve gardrop sorumlulan, makyözler,
• fızyoterapıst, ortopedi danışmam, mali
müdür, seyahat acentesi, masajcı gibi bir
balc temsilınde alışageldiğimiz teknik
kadronun dışında neredeyse yüzden faz-
la isim sayılıp dökülmüştü. Anlaşılan
böylesi büyük prodüksiyonlarda her bir
aynntınm titizhkle üstûnde durulması
içın her konudaki sorumlunun bilinme-
sinde yarar var. Böylece yalnız koreog-
rafin. mûzik yönetmeninin ya da sahne-
de kendini gösteren ışık, dekor düzeni ve
ef AdamFischer
yönetiminde
Avusturya-Macaristan
HaÇ'dn Orkestrası ve şef
John Gibbons yönetimindeki
The Philarmonia
Korosu'nun işbirliği ile
seslendirilen Haydn'nın
"Mevsimler Oratoryosu"
görkemli bir yorumla 23.
festivali noktaladı.
sanatçılann ötesindeki gızli kahramanlar
da açıklanmış oluyor. Britten'in, Hinde-
mith'in ve Çaykovski'nin müziği ile öz-
leşmiş çağdaş koreografılerde bale ve
dans kavTammda eski ile yeniyi birleşti-
ren bir sentez izledik. Bir de gerçek or-
kestra eşliği olsaydı tadına doyum olma-
yacakü Amerikan Bale Tiyatrosu temsil-
lerinin. Ancak bugünkü ekonomik ko-
şullarda böylesi bir orkestra ve şef getir-
tebilmek kimbilir ne kadaryüklü bir bût-
çegerektirirdi!
The \Vallace Collection festivalın en
esprili, izleyiciye en hoş zaman geçirten
dinletisıni sundu. John VVallace Türkçe
açıklamalanyla dinleyiciyi alıp tarihin
derinliklerine götürdü. Bazen yorumcu-
lar müziği dinletmeden konuşmaya bas-
layınca dınleyici. çalacaklan müziğin ni-
teliği konusunda kaygıya düşer. Walla-
ce Collection'ın üyeleri ise hem konusup
hem gösteri yapıp hem de nitelikli mü-
zık sundular; aynca çalgılannın ve ilkel
yapıdaki trompetlerin de ustası oldukla-
nnı gösterdiler.
Programdaki Tûrk esinli Michael
Haydn (Joseph değil) Mozart, LuD>' ve
Beetnoven'in yapıtlannın 7 trompet ve
vurma çalgılara uyarlanmış şeklıni din-
ledik. Barok'tan klasiğe birkahramanlık
serüveni ve de keyifli olduğunca aydın-
latıcı bir konserdi.
Şef Adam Fischer yönetiminde Avns-
turya-Macaristan Haydn Orkestrası ve
şef John Gibbons yönetimindeki The
Philarmonia Korosu'nun ışbirliği ile ses-
lendınlen Haydn'nm "Mevsimler Ora-
toryosu" görkemli bir yorumla 23. fes-
tivali noktaladı. Haydn'ın büyük bir sen-
foni ustası olduğunu kanıtlayan Mevsım-
ler. aynı zamanda vokal müziğin de in-
celiklerini sergiliyor. Şef Fischer, doğa-
nın dört mevsimini resimlerken orkest-
rasının dramatik efektlenne özen göster-
dı. Dünyasal coşkuyu yansıttığı kadar,
yaşammın sonuna gelmiş huzurlu bir m-
sanın (Haydn'ın) doğaya şükranını da gi-
zemli bir yorumla yansıttı. Baştan sona
doğanın dört mevsimdeki değişimını an-
latırken, Haydn'ın bu son yapıtıyla ro-
mantik döneme kapılan açtığını duyabıl-
dik. Solıstlenn net ve dramatik yorum-
lan, koronun son derece dengeli ve coş-
ku dolu katılımı, orkestra içindekı solo-
lann özellikle öne çıkartılması bu yoru-
mu Istanbul Festivalı'nın tanhine gör-
kemli bir dinletı olarak sundu. Gelecek
yıllarda yine bu tür korolu-solistli or-
kestra yapıtlanna yer verilmesini, Stra-
vinsky'nin KraJ Oedipus'u ya da Brit-
ten'in Savaş Requiem'ı gibı bu türde ya-
zılmış çağdaş örneklerin de festival kap-
samında tanıtılmasını dileriz.
23. festivalin ardından
Kültür festival len dünyanın her yerin-
de yerel yönetimlerden ve devletten des-
tek bulurken, tstanbul Festivali, kendi
sponsor olanaklan ile kendini kurtarmış
durumda. 22 yıllık görkemli etkinlikler
dizisiyle kıyaslanınca gerçekten kırpıl-
mış, küçülmüş bir festival programı çık-
tı bu yıl karşımıza. Nejat Bey'in ölümüy-
le denk düşen ekonomik kriz, festıvalin
kımlık değiştirmesı gıbi bir tehlike do-
gurdu. Ancak bu yılki festival biletleri-
nın yurtdışında satılması, festivalın ılk
kez gerçek uluslararası özelliğine kavuş-
tuğunun müjdecısıydı.
Her etkinlığın önemlı bir sponsor bul-
ması ve tıklım tıklım dolu salonlardakı
nitelikli gösteriler. bütün 'negatiF yakla-
şımlann yanıtı oldu. Nedense bu yıl mü-
zıkle doğrudan ilgisi olsun olmasın bir-
çok köşe yazan, festivali kjyasıya eleş-
tırmeyi kendine bir hak tanıdı. Neler tep-
kı görmedi ki' Istanbul Kültür ve Sanat
Vakfi'nın ana festivalınin müzık olması
gerekirken beş, ayn festival etkinhğıne
bölünmesiyle bütçenin müzikten alındı-
ğı, bu nedenle etkınlık sayısının azaldı-
ğı söylendi. (Yöneticilerden öğrendiği-
mize göre her ayn başlık kendi bütçesi-
nı karşılamakta, yine en yüklü festival
olarak bütçenin yüzde 35'ı müziğe aynl-
makta imış )
New York Filarmoni Orkestrası'nın
solist getirmeyışi hayretle karşılandı.
Oysa şef Kurt Masur,tüm Avrupa turne-
sini sadece orkestrasının zengin senfoni
zıyafetını duyurmak üzere hazırlamıştı,
solistlere eşlıketmek değildı amacı.
"Saraydan KJZ Kaçırma Operası'"nın
uzunluğiı, dekoru. kostümü vs tümüyle
olumsuz eleştinlere hedef oldu. Oysa Sir
Mackerras'ın Saraydan KJZ Kaçırma an-
layışı sanatçmın her zamanki 'özüne bağ-
hhk' ılkesinden farklı de|ildi.
Eserlerin ilk yazıldığı şekline bağlı
kalmak, partisyonda yazan bir notayı
şancılara okutmak. bestecının öngördü-
ğü her yinelemeyı yapmak Mackerras'ın
bugüne kadar yönettiği her temsilde ge-
çerliydi. Rejisör Laing, bütünlüğü boz-
mamak amacıyla ilk iki perde arasında
aralık vermeyınce ızleyicilerin birkısmı
sıkılıp temsili terk ettıler. Bir singspiel
özelliğınde yazılmış olan Saraydan Kız
Kaçırma'nın tearrikal yönü ortaya çıka-
nldı, böylece epeydir unuttuğumuz
'Operanın içinde tiyatro da vardır' özel-
liğini anrmsamış olduk. Oyuncular
(özellikle Peter Rose, Peter Bronden ve
Linda Khchen) şarkı söyleme ustalıkla-
nnın yanı sıra tiyatro oyunculuğunu da
başardılar. Rejisör Aıdan Lang, genış bır
alanı kullanabilmiş ve oyunu sarayın do-
ğal bir parçası haline getirerek dekorun
özgünlüğünü bozmamaya özen göster-
mişti. Hiçbirteknikaçıklamayapmadan
'kötü' damgası vuran yazarianmızın bu
yaıgılan aydın sorumluluğuna sığmıyor.
Ne bekliyorlardi da neye göre 'kötû'
damgasmı vurdular? Kötü olan koro mu,
orkestra mı, şancılarla çalgı topluluğu-
nun anlaşmazlığı mı, rejinin, ışığın soru-
nu muydu?
Bir köşe yazanmız da American Bale
Tiyatrosu'nun temsilinde orkestra olma-
dığı için dansçılann ayak seslerinden ya-
kınmış. Herhalde kendisı ilk kez bir can-
lı bale gösterisi izliyordu ve orkestrayi da
bir gürültü makinesı olarak düşünüyor-
du.
Gençlere aynlan konserlenn 'müsa-
mere' havasınm festivalın saygınlığını
zedeleyebileceğinden söz etmiştik. Bu
N
ejat Bey'in
ölümüyle denk
düşen ekonomik
kriz, festivalin kimlik
değiştirmesi gibi bir tehlike
doğurdu. Ancak bu yılki
festival biletlerinin
yurtdışında satılması,
festivalin ilk kez gerçek
uluslararası özelliğine
kavuştuğunun müjdecisiydi.
konserier için çok fazla talep olduğunu,
böylebirçözümgetirildiğiniaçıkladılar.
Dileğimiz, gelecek yıl festival gençlik
köşesine yalnız Istanbul'dan değil, Tür-
kiye genelinden seçim yapılması ve yi-
ne festivalin düzeyinin gözetilmesi.
Geleneksel müzik topluluklannın ar-
tık özenle seçilmeleri, daha nitelikli, ay-
ncalıklı, kendine özgü kişiliği olan prog-
ramlar sunmalan gerekıyor. Her yıl ken-
dine bir yenilik katmadan seyirci karşı-
sına çıkan korolar veya yenilik kataca-
ğım diye kendi konusu, uzmanhk dalı
olmayan müzik türlerinden program der-
leyenler, belli bir kurulun denetinıi altın-
da seçilmeli kanısındayız.
Bıletlerin pahalı olduğu yakınması
hep gündemdekı konudur. New York'a
gitseniz American Ballet Theater'ı aca-
babirkebap fiyatınaizleyebilirmisiniz?
Başucumuza kadar gelen bu büyük top-
luluklan, Kurt Masur, Sir Charies Mac-
kerrasgibi şefleri, yurtdışında izlemeye
kalktınız mı ciddi biryatınmı gözden çı-
karmanız gerekir. Bizler nedense kebap-
çıda bir yemekte harcayabildiğimizi
New Yoık Filarmoni'yi dinlemeye eşde-
ğer göremiyoruz.
23. festivalden izbırakan, festivali taç-
landıran en önemli etkinlik Tokyo Yayh
Çalgılar Kuvarteti oldu. Böylesi nitelik-
li oda müziği topluluklannın arttınlma-
sı da başlıca dileklenmiz arasında. Kurt
Masur yönetimindekı New York Filar-
moni Orkestrası'nın ikinci konserindeki
VVebern, Barber ve Mahler'ın yapıtlan
da neyse ki hangı çağda yaşadığımızı
fark ettiren tek programdı.
Nejat Bey'in festivalinı Nejat Bey'in
anısı adına en düzeyli haliyle yaşatmak
yalnız vakıf yöneticilerinin ya da Ecza-
cıbaşı ailesinın değil, toplumumuzdaki
her aydının görevi Yazarlann da, dinle-
yicilerin de, sanatçılann da, sponsorla-
nnda!
DÜŞÜNCEYE SAYGI
MEMET FUAT
Aybap'ın Sorusu
İki çocuk düşünün, sözümona biıiikte oynuyoriar,
ama daha güçlüce olanı oyuncaklara hep el koyu-
yor, öbürünü oynatmıyor.
Aralannda bır çekişme, giderek bir kavga çıkarsa,
kavgayı kim yaratmış olur?
Oyuncaklara el koyup öbürünü oynatmayan mı,
yoksa ben de oynamak istiyorum diye kavga etme-
ye başlayan mı?
Bıliyorum, şimdi kafanızda şu soru belirmiştir:
"Oyuncaklar kimin ? "
"Oyuncaklaroynatılmayan çocuğun..." demek var,
ama bence bu hiç önemli değil...
Oyuncaklar kimın olursa olsun bu kavgayı yaratan,
onlan paylaşmak istemeyen, arkadaşını oynatmak is-
temeyen çocuktur...
Yaşamın çocuk oyunu olmadığını biliyorum, o bir
ölüm kalım savaşı... Kavgası da, kavgayı yaratanı da
bambaşka...
Işçilerimiz, memurlarımız sokaklara dökülüyorlar,
düzeni korumak için örgütlenmış devlet güçleriyle
çatışryorlar, tartaklanıyor, coplanıyor, tutuklanıyor, iş-
kence görüyor, hatta yok oluyorlar...
Kim yaratıyor bu kavgayı?
Işçilerimiz, memurlanmız kavga etmeyi çok mu se-
viyortar? Tartaklanmak, coplanmak, tutuklanmak, iş-
kence görmek hoşlanna mı gidiyor?
Bana sorarsanız, kavgayı yaratan hep o oyuncak-
lara el koyup arkadaşını oynatmak istemeyen ço-
cuk...
Kanlı devrimlere de ezilenler yol açmıyor. Bütün
devrimlerin sorumlusu ezenler, sömürenler, her şeye
el koyarak çaresizlik içinde bıraktıklan insanlara ölü-
mü göze aldıranlardır...
Proletarya dıktatörlüğünü sonu gelmez bir kıyım
aracına dönüştüren de, gene kentsoylulann direniş-
leri, sömürüyü gen getirmek için sonuna kadar kar-
şı koyuşlarıdır.
Oysa toplumsalcılık demokrasiden, özgürlükler-
den, ınsan haklanndan ayn düşünülemez. Ne adına
olursa olsun, hiçbir baskı düzeninin insanlara mutlu-
luk getiremeyeceği açık bır gerçektir.
Ülkemizde bu görüşü savunan toplumsalcılann en
etkilisi Mehmet Ali Aybar oldu.
Tutarlı, ilkeli yaklaşımlanyla, olaylan yorumlarken
duruma göre değişen ölçütler kullanmayışıyla her za-
man bir bilim adamı görünümündeydi.
özellikle Sovyetler Bırliği'nin 1968'de Çekoslovak-
ya olaylannı bastınşına karşı takındığı tavırla, güler
yüzlü toplumsalcılık görüşünün gündemde en öne
alınmasını sağlamıştı.
Giriştiği tartışmalann sonucunda ise, 1969'da ge-
nel başkanlıktan, 1971 'de de basarılanna büyük kat-
kıda bulunduğu Türkiye işçi Partisi'nden istifa etmek
zorunda kaldı.
Üstünden yirmi yıl kadar bir süre geçmeden Sov-
yetler Birltği'nde yaşananlar Mehmet Ali Aybar'ın sa-
vunduğu görüşün doğruluğunu kanıtladı.
Baskı yoluyla sağlanan başanlann toplumsalcılığı
benimsetmeyeyetmedıği, özel iyeliği kaldırmaklasö-
mürünün sona ermediği, halklar arasında yakınlaş-
manın sağlanamadığı görüldü.
Toplumsalcıltğa silahlı kavga yoluyla gidilebilece-
ğine inanan, bu amaçla terör batağına saplananlar,
yetmiş yıllık unutulmaz bir deneyımden sonra, bugün
gene de var. Sonu gelmeyeceği görülmüş bir sava-
şıma büyük bir özveriyle yaşamlannı koyuyorlar.
Oysa halkın olurunu almadan, demokrasiye yas-
lanmadan, özgüriüklen, insan haklannı tanımadan,
kimsenin bir yerden bir yere gidemeyeceği o kadar
açık kı...
"Toplumsalcılık bıtti", diyenlere, Mehmet Ali Ay-
bar'ın sorduğu kısacık bir soru vardı: "Sömürü bitti
mi?"
Insanın insanı sömürmesi bitmeden toplumsalcı-
lık nasıl biter!..
Sömürüye dayalı anamalcı düzen sona ermedik-
çe sömürüsüz bir dünya özlemı hep yaşayacaktır...
MBUL BUYUKSfHIR BEl.EDlYESt
ŞEHIR TIYATROLARI
RUMELİHİSARI YAZ OYUNU:
KÜLTÜRLERARASİ - SINIfUR ÖTESİ!
Tarık Günersel / Sandro Mrevlishvilir f f y -| - « • • • -| ^ i
# -
| 1 * ^
T a r ı k G ü n e r s e l
' Sandro Mrevlishvili
Teknolojının demokratikleşmesı... ALTINPOST
• MLRATSES
LTNZ - Geçenlerde yazdığım yazılar-
danbirindeYeniÇağ(NewAge)olgusun-
dan söz etmiş ve bu olgunun çeşıth alan-
lardaki izdüşümünü irdelemeye çalış-
ıruştım. Daha sonrakı bir yazı hâberde de
yaklaşık on altı yıldır yaşadığim kent
Linz'in en önemli etkinliğı olan Ars
Electronka festıvalüıin felsefesini. tarih-
çesini, içeriğini ve kişisel yapıtlanma
olan etkilenni kapsayan bazı bilgilen ak-
tarmıştım.
Son günlerde mektup veya faks yo-
luyla bana ulaşan, bu konulara gerçek-
ten ilgi duyan dostlar. biraz da güncel
mûzikler bağlamında, "synthesizer"ın
ve -etektronikmüziğin'" geçmişıne, dün-
den bugüne vanşına ve günümüzdeki
yetkin ömeklerine ilişkin bir yazı bekle-
diklerini ifade ettiler. Sağolsunlar.. Ba-
na ulaşanlann bırkısmı da Automaton'la
başlattığım 'üçteme'nin ikinci ayağını,
• oglum Tan Ses'in çalışmalanna da yer
verdiğim yeni albümümü sordu. Eh kı-
s a zamanda gazetemize bu konuda bazı
' seMndıricı haberler ulaştıracağım.
î Gelelım bekledığımiz synthesizer -
etektronik müzik - popükr sanat ılişki-
lenne: llkkez tmıkolajlan'ndan 'somut
naüzik'ten (musique concrete), Vange-
lis'in Oscar kazanan fılm müziği 'Cha-
rltfsofFire'a uzanan çizgiye baktığımız-
dua belirlı bir uçurumun varlığını ve ay-
a i dönenıde bu uçurumun üzerinden
'pap' dünyasma doğru bir 'estetik sıçra-
m ' görüyoruz.
Teknolojınin bu alandaki ilk aşaması
s-ayılabilecek dönemde, başka deyişle
• 2.0'li yıllarda Theremin (1924) veMar-
• tvaot (1928), konser verilebilecek nite-
• likteki ilk elektrofon sazlan kullanırlar.
Buolgu l<)0O'lüyıllaradoğru(1895) ilk
'«iektronik org'u gerçekleştiren Ameri-
kcdı CahiD'in çalışmalannın uzantısı sa-
yılabilir. Bu ilk elektrofon saz, devasa
bir şeydir. Dinleme bağlantısı olarak te-
lefon aygıtından yararlanır (Daha da ge-
rilere gidildiğinde, 18. yüzyılda Çek asıl-
lı bilim adamı, yıldmmsavan bulan Pro-
kopDKiş'in bu konularda çalışmış oldu-
ğu söylenir).
Bilgisayann gelişmesine benzer bir
çizgi gösterir synthesizer'ın gelişmesi:
Baştaîa aygıt azmanlan giderek küçü-
lürken işlevsel güçleri artar durur...
kendi biçemlerinde 'klasik' ve 'rock' uy-
gulamalannda kullanırlar. Bu arada Tan-
gerine Dream, Klaus Schulze, Kraftvverk
ve diğer Alman bireşımcılen müziğe ye-
nı boyutlar kazandınrlar. Bu arada ilk
kullanımlarda yeni sazın verdıği coşku
ve kuramsal olanaklannın sonsuzluğu,
giderek yerini her konuda olduğu gibi
bir tür 'akhn başına gelmesi' sürecine bı-
rakır. Geçmiş yeniden değerlendirilir; ör-
neğın Beach Boys, albümlerinde There-
lar, Erich von Daniken'ın savlannı, uçan
daire olaylannı, 2001 filmini, aynı Fılm-
deki bağımsızlaşan ve uzay aracının yö-
netıminı ele geçiren bilgisayan, çeşitli
sanat dallanndaki gizemsel etkilerin yo-
ğunluğunu. elektroniğin giderek artan
kullanımını anımsarlar.
Burada, benzer konularda orgun
synthesizer'ın olanaklannı/teknik sınır-
lannı zorlayarak seslendirmeye çalıştı-
ğım Ağn Dağı Efsanesi (1970-71) ve ilk
T
eksesli synthesizer yıllar içinde çoksesli bir konuma yükselir: 'MIDI devrimi'
ile de bir noktadan birden çok sazın kontrol edilebileceği bir aşamaya erişir.
Ilk kez ağır ve atmosferik bir ritimle Pink Floyd, öncüler arasındaki yerini alır.
Teksesli synthesizer yıllar içinde çok-
sesli bir konuma yükselir: 'MIDI devri-
mi' ile de bir noktadan birden çok sazın
kontrol edilebileceği bir aşamaya erişir.
tlk kez ağır ve atmosferik bir ritimle Pink
Floyd, öncüler arasındaki yerini alır.
VVendy Carios (Moog'la çaldığı Svvitc-
hed on Bach), Tomita, Rick \Vakeman
(Yes) ve Keith Emerson yeni olanaklan.
minvOT'tan yararlanır (Good Vıbrations).
Hitcbcock'un ünlü fılmi 'Kuşlar'm
müzigının elektronik olduğu, yeni ku-
şaklar tarafindan keşfedılir ve ünlü Al-
man sanatçısı, büyük usta Oskar Sala
birkaç konser verir 'Trautonium'uyla...
Synthesizer, kurgu-bilım fılmlennde ko-
nularaboyut getırecek konuma gelır. Ay-
nı dönemleri yaşamış olan bizim kuşak-
solo deneyimım olan Fasul>-a Dişli Adam
(1975) çalışmalanmdan söz etmeden ge-
çemeyeceğım: Ağn Dağı Efsanesı'nde
evrensel inanç ve söylencelerde ortak
tutan' konusu ele alınmıştı. Fasulya Diş-
lı Adam'da hem synthesizer kullanımı
söz konusu ıdi hem de konusal açısmdan
Yunt Dagı'nda asırlardır sürüp gelen Ho-
pi Kızıldenlilerinin söylenceleriyle ko-
şutluklar bulduğum, benzer bir Anado-
lu halkbilimsel ve görsel öğesinin gün-
deme getirilmesi... (Belki bugün ınanı-
lacak gibi değil, bu tür çalışmalar Tür-
kiye'de listelere girebilirdi. O günleri ya-
şamış olanlar bilirler.)
90'lı yıllara doğru uzanan süreçte Ste-
ven Spfelberg, yapıtı 'Ctose Encounters
of the Third Kind'da, uzayhlarla karşı
karşıya gelişte iyı niyetli, hoşgörü dolu
bir iletişim aracı olan synthesizer, dığer
bır ortamda 'ses bombası' olarak yok et-
me görevi alacaktır.
Bu arada öncülüğunü Brian Eno'nun
yaptığı 'ambiente' (ortam) müziği gele-
neksel bağlamda ezgi, tartım ve aımoni-
yı ortadan kaldınr. 'Ortam müziği'nde
de yoğun bir şekilde synthesizer'dan ya-
rarlanılmaktadır.
Bu anlamda gelişime koşut yaygınlaş-
ma/'ucuzlama, 'teknolojinindemokratîk-
leşmesi' olgusunu getirir ve bır tür ürün
bolluğu kendini gösterir. Aşın tecimsel-
lik ve müzik sanayisinin giderek dinle-
yicinin gerisinde kaknası, başka seçe-
neklerin aranması sürecini tetikler. Bu
kez 'bağunsız' (independent) üretimler
başlar. 'Bağunsız sanatçı' hareketiyle tür-
lerbirbirleriyle uzlaşırlar ve böylece ön-
yargılardan annmış bir 'biçemler uyuş-
ması' gündeme gelir.
Sevgjli okurlar, bu dönemde artık kla-
sik, Batı dışı en azcı (minimalist), en
çokçu (maximalist), rock, ortam (ambi-
ente) müzikleri, her tür elektronik tı-
nı/tekno öğeleri, trans ve sessizlik olmak
üzere her şey bir araya gelebiliyor Işte
Orb, Ozric Tentacles, OrbitaL-
Yeni Çağ (new age) sanatçısı Çayiüjvs-
ki'den Ravd'den etkılenip doğadaki tı-
nılardan elektronik bireşimlere kadar her
şeyden yararlanıyor, hem de estetik bir
bütünlük içinde...
Her şeyin bu anlamda gelişmesi dile-
ğiyle...
Yönetim ve Sahne Tasarımı:
Çetin İpekkaya / Sandro Mrevlishvili
TİFLİS ŞEHİR TİYATROSU'NUN
(METEKHI) KATIUMIYLA
25-26-27-28 Temmuz Saat: 21.30
Biletler; Harbiye (240 77 20) Kadıkoy (349 04 63)
Gişelerimizde ve Rumelihisarı Gişesinde
satılmaktadır.
Tam 40.000 TL; İndirimli 20.000 TL.
Jazz Time
KONSERLER DIZISI
ASIA
MINORÇRŞ.-PER.-CUMA
200 KIŞILIK ISTANBUL MEYHANESI
Her Pazar Brunch
Rez. Tel: (0216) 413 68 80/81
İstıme dcn iıcretsı: nıotor servisi vardır.