Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13 TEMMUZ 1995 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR - 15
UYGARLIKLARIN İZİNDE. OKTAY EKİNCI
fetanbuFu
Kız Kulesiz
seyre tıııek..
S
adece
çay-kahve
ve pasta
ikramı
yapılacağı savıyla
tam 1 milyon
dolar gözden
çıkanlarak
kiralanan Kız
Kulesi, Istanbul'u
sevgili simgesiyle
birlikte
seyretmenin ne
denli anlamlı
olduğunu
göremeyen
duygusuzlara
'ayncalıklı olma
keyfinin'
pazarlandığı
'klas' bir rant
tesisine mi
dönüşecek?..
P
aris'in tarihsel kimlığını
koruyabilmesi sayesinde
nam salan o çarpıcı kent
estetiğine gönülden bağlı
Fransızlann, Eyfel kulesi
için dile getirdikleri zarif bir eleştin
vardır. 19. yüzyıla ait bır mühendislik
harikası denilebilecek yüksek çelık
kuleyi, yine bir mimarhk ve sanat
tarihi müzesi sayılabilecek sevgili
kentlerine hâlâ yakıştıramayan
Parisliler, geleneksel nezaketlenni
sûrdürerek şu ilginç soruyu yöneltirler:
"Paris, acaba nedcn. en güzel şekOde
Eyfd'den göriinür?.."
Sorunun yanıtı da zaten yıne bunu
soran tanıfından verilir ve anlamlı bır
gûlümsemeyle aslında en ağır eleştiri
de Eyfel'e yöneltilmiş olur:
"Çünkü oraya çıkıp Paris'e
bakağınızda, EyfeTi göremezsiniz de
ondan_."
Bu sözü ınce, ama özü kalın soru ve
yanıtı, bızını Istanbulumuzun Kız
Kulesi'ne yakıştırmaya kalkışırsak,
kuşkusuz şöyle çevirmemız gerekecek'
"- tstanbul, acaba en çirkin nereden
görünür?_"
" Kız Kulesi'nden. Çönkü oradan
tstanbul'a bakbğuuzda, Kız Kulesi'ni
göremezsiniz de ondan-."
Gerçekten Kız Kulesi, İstanbul içm
yüzlerce yıldır üretilen sayısız
gravûrde, resimde, desende, fotoğrafta,
şiirde ve yine vaktiyle Istanbul'un
güzelliklerini aşk öykülerine fon yapan
duyguiu sıyah-beyaz fllmlerde boşuna
yer almadı. tstanbul, tarih boyunca Kız
Kulesi'yle güzeldı ve Kız Kulesi de
elbette sevgili kentiyle o denli
çekiciydi, o denli "flham kaynağıydı".
Şimdi, bu eşsiz birlikteliğin ne anlama
geldiğini ve hem tstanbul için, hem de
Kız Kulesi için neMyük aşk olduğunu
kavrayamayacak kadar duyarsız ve
"maganda" bir bencillık ıçerisinde
olanlar. Turizm Bakanlığı'nın bu
"ünik" (dünyada tek, eşı olmayan)
kültür ve sanat mirasını kafeterya
yapılmak üzere 49 yillığına kiraya
vermesini sevinç çığlıkJan atarak
alkışlıyorlar.
Bakanla yaptıklan telefon görüşmesi
için sırada beklerken, Turizm
Bakanlığı santralındakı teypten
dinlediklen VTvakli'yi pek beğenen bu
alkış ekibinin köşe yazarlan, bu kez
aynı Vıvaldı'yı yine Bakan'la birlikte
"Kız Kulesi'nde kahve içerek"
dinlemenin kendılerine büyük keyif
vereceğini söylüyorlar.
Oysa, Kız Kulesi'ne sadece yeme-içme
ve eğlenme için ve üstelik Kız
Kulesi'nin güzelliğini de orada hiç
algılamadan gideceklerine, o keyfi
Salacak sahilinde tatmalannı ve yine
Kız Kulesi'ni tse tanhine ve
temizliğine yakışır bır "sanatve şiir
mûzesi"olarak Istanbul'a armağan
etmelerini önercn duyarlı çevreleri ise
"venilikJere karşı olmakla" suçluyorlar.
Evet. Günümüzde "ayncalıklı olmak",
gerçekten yenı bir kavram.
Gûzellikleri toplumla ve kentle
paylaşmak yerine "hep bana, hep
bana" dıyenler, giderek sankı egemen
kültürü ve egemen polıtikayı da
belirliyor gibiler.
Örneğin bır doğa cennetıne "Aman, ne
güzel" dedikten sonra. oranın
korunması yerine binalarla doldurup
ıçine edılmesını sağlayip. ardından
"doğadan vararianmak"' şeklindc
pazarlayanlar, müşteri olarak da zaten
bu binalara mılyarlar vermeyi
"ayncalıklı yeşil yaşam"
adına kabul eden sonradan görmeleri
buluyorlar.
Benzer şekilde, sivil (ya da parasız)
yaşamlannda belediye otobüslerinde
inim inim inlerlerken. ulaşımda metro
yenne otoyol ve köprü peşinde
koşanlara veryansın edenler, şimdiki
resmi (ya da paralı) yaşamlannda
eskort eşlifindeki makam arabalannda
dolaşırlarken, 3. köprü yenne raylı tüp
geçitı savunanlar ıçın. "Bunlar da hâlâ
o eski kafada kalmış zavalb dinozorlar"
şeklınde konuşuyorlar.
Şimdı de Kız Kulesi gibi denizin
ortasındaki küçük ve zarif bir anıtsal
binada, kimbılir kaç liraya satılacak
olan kahveyi (ya da çantasında gizlice
götüreceği küçük şişedekı viskiyi),
"Kuz Kıılesiz Istanbul'a" karşı içme
ayncalığına kavuşmak isteyenler,
Kule'yi kiralayan Classis Otel'in sahibi
Hamoğlu Holding'in bir an önce
buradakı "efsanevi kafeteryayı"
hızmete açmasını bekliyorlar.
Eğer bu kültürel erozyona dayalı
özelleştirmenin sonucunda Kız
Kulesi'nin tarihine ve Istanbul'la olan
duygusal bağlanna yakışır bir sanat ve
şiir müzesi olma isteği gerçekleşemez
ise, 1 milyon dolar ödemeyı taahhüt
ederek bu özgün güzelliğı ele
geçirenlerin tanıtım broşürlerir.de
yazacaklan sloganlan şimdiden okur
gibi oluyorum:
"Boğaziçi'nin ortasında. sadece
tstanbul ve siz, sanki bin yülık bir
gemide >a da se>gilinizJe küçük bir
adada gibisiniz..."
Nasıl; çok çekici ve çok ayncalıklı
değil mi? Yüz milyonlarca liralık
kırayı belki de yüz katıyla çıkaracak
birçok özel "turistik" tarifeden, gidip
orada "keyifli saatfer" yaşamaya
değmez mi?
Umutliirmıızm
son yapragı...
O
Henry'nin,
yanılmıyorsam
adı "Son
Yaprak" olan
öyküsünü belki de yeni
genç kuşak bilmiyordur.
Anımsadığım kadanyla,
yaşama gûcünü
penceresinın karşısındaki
bir ağacın yapraklanna
bağlayan hasta bir genç
kız, sonbaharda yapraklar
teker teker dökülmeye
başlayınca, gün gelir
artık pencereden
bakmaya çekinir olur.
Ne var ki koca ağaçta
sonunda tek bir yaprak
kalmış ve o "direnen"
tek yaprak, genç kızın
yaşamını sürdürmesinde
en gûçlü desteğini
oluşrurmuştur. Ama bir
sabah,
ne yazık ki o son
yaprağın da dalında
olmıdığınıgörûr...
Netfcndir bilmem, son
zamınlardaki "Kız
Kulesi'ni ne yapalım"
tartı>malannda hep bu
öykiyû anımsar oldum.
Galba, o da tstanbul'a
ilişkn kınbuş
umulanmızın son
yapragı olsa gerek. Her
sabarı istanbul'un
herhangi bır yerinden ona
baknamız. bakmasak ve
görnesek bile onun o
yer<fe durduğunu
bilrremiz, belki de bu
kentn geleceğine dönük
umulanmızın her şeye
karşn sürrresinde -biz
hiç krkmdı olmasak da-
katkda bubnuyor...
Şöy e bir dişûnün. Bir
sal>aı evinızden
çıkrt^ınızdı, birileri size
" K J ; Kules de artık
yolc' derse ne
yapjrsınız?
Çelk Güle-soy, tstanbul
Ansklopecsi'ndeki Kız
Kıılsi madiesi için
yazdığı makaleyi, son
yıtlan da belgelemek
amacıyla şöyle bitiriyor:
" 1990'lar başında bir
grup aydm, edebiyatçı ve
grafiker, Kule ile
ilgilenerek şiir günleri
gibi çeşıtli etkınlılder
düzenlemeye
başlamışlardır."
Eğer Gülersoy bu
maddeyi şimdilerde
yazsaydı, belki de şu
paragrafı da ekleyecekti:
"Bu ilgi üzerine rant
çevrelerinin dikatini
çeken ve iştahını
kabartan Kız Kulesi,
sonunda şairlerin ve
sanatçılann elinden
alındı, kültürel faaliyetter
yerine ticari amaçlar için
kullanılmak üzere kiraya
verildi."
Son cümteyi ise -eğer
izin verirse- ben
tamamlayayım:
"Böylece Istanbul'un. bir
rant tesisi için belki de en
son akla geîebilecek, iki
kıta arasındaki tek
güzelliği ve sevimli
simgesi de, giderek
duygusuzlukla kaplanan
yeni bir keyif kültürünün
şımank müsterilerine
teslim edildi..."
Afiyet olsun "yenilikçi"
beyler ve bayanlar.
Siz orada, denizin
ortasında yiyip içerken,
biz de Salacak sahilinden
Kız Kulesi'ne ve
tstanbul'a bakıp, bu iki
sevgiliyi hiç değilse yine
görsel olarak
birbirlerinden ayırmamış
olmanın huzurunu
yaşayacağız. Ama siz,
dört bir yantnıza
baksanız bile Kuz
Kulesi'ni göremeyince,
"son yaprağınızı" da
yitirmiş olmanın
burulduğunu
hissetmeyecek misiniz?..
Ona hep efsaneler yakıştınldı
Şairler Kız Kulesi'ni "şiir cumhuriyeti" ilan edince. tacuier birdenbire harekete
geçtiler ve bu dırygu dohı simgeden bile rant elde edebilmek için kültür mirasını
turizm alanı ilan ettiler._
K
ız Kulesi, aslında
gerçekten bin yılı
aşkın yaşı boyun-
ca tarihin hemen
herçağını "Istanbul'a hizmet
etmek için" yaşadı. Asya ve
Avrupa kıtası arasındaki eşsiz
güzelhk olan ve sevgili Do-
ğan Kuban'ın deyişiyle aslın-
da bir "su 08110" olarak gö-
nilmesi gereken Boğaziçi'nın
hemen ginşinde. yine o eşsiz
zarafeti yüzünden kendisıne
duyguiu efsaneler yakıştınl-
dı. Salacak kıyılanndan ba-
kılınca arkasındakı tarihi ts-
tanbul silueti. sanki hep daha
bir anlamlı, daha bir etkileyi-
ci oldu. Beyoğlu'ndan, Gala-
ta'dan ya da Topkapı Sara-
yı'ndan bakıjınca da bu kez
arkasındakı Osküdar yamaç-
lannın kent kımliğıni tamam-
layan bir deniz heykeli gibi
algılandı.
Hakkındaki efsanelerden
birine göre, Çanakkale Boğa-
zı'ndaki Sestos'ta bulunan
Afrodit Mabedi rahibclerin-
den güzel Hero'nun manastı-
n, arasında Kız Kulesi'nin
bulundugu adacıktaydı. Ses-
tos'un komşu yerleşmesı olan
Abidos'un yakışıklı delikan-
lısı Leandrosise Hero'yaâşık
olmuş ve sonunda "Kız Ku-
lesi'nde beklediğini'' öğren-
mışti. Ne çare ki Leandros
sevgılisine kavuşmak için de-
nızi yüzerek geçmeye çalışır-
ken rüzgârda Kule'deki fene-
ri söndünnüş ve Hero gece-
nin karanlığında, o gece saba-
ha dek kıyıda boşuna bekle-
mişti. Çünkü yönünü şaşıran
delikanlı, sonunda dalgalara
>enik düşmüştü...
Bir başka söylenceye göre
ise Kız Kulesi, padişahlann
güzel kızlannı "kem gözler-
den uzak" bir yere saklama-
lan için de kullanıldı. Kimbi-
lir, o kızlar da sevgılileri için
orada ne düşler kurdular. He-
le bunlardan en ünlüsü, bir
gün kendisine gönderilen
üzüm sepeti içine gizlenmiş
yılan tarafindan sokulup öl-
dürülünce, Kız Kulesi sadece
o talihsız prensesın değıl, bü-
tün İstanbul halkınm duygu-
lanyla ölümsüzleşti.
Evet. Aslında Kız Kule-
si'nin en büyük aşkı tstan-
bul'du ve o hep tstanbul'a
hizmet etti. Kimi belgelerde,
t.Ö. 400'lerde burada bir tür
"gümrük binast" bulundugu
ve Istanbul'a gelen gemilerin
buradan denetlendıği bılgisi
yer alır. Kimi kaynaklarda da
Bizans'ın yardımma gelen
Atinah Amiral Hares'in eşi
öldüğünde, yine burada inşa
edilen bir sunak içerisine gö-
müldüğünden söz edilir.
Zamanımızdan neredeyse
2400 yıl öncesine ait bu bil-
giler çok kesin olmasa bile,
Usküdar açıklanndaki bu
adacığın yine bir o kadar yıl-
dır tstanbul kültürü içinde
önemlı yeri olduğunu göste-
riyor.
Nitekim 12. yüzyıldan bil-
giler aktaran tarihçi Niketas,
Bizans tmparatoru L Komne-
nos'un burada yaprırdığı kü-
çük kaleden sonra, adacığın
adının da kale anlamına gelen
"Arcla" olduğunu kaydedi-
yor. Çelik Gülersov, Kız Ku-
lesi'yle ilgili olarak İstanbul
Ansiklopedisi'ndeki maddeyi
kaleme alırken, imparator
Komnenos'un ikinci bir ka-
leyi de Sarayburnu civannda
yaptınp, Kız Kulesi'nin ye-
rindeki kaleyle arasına bir de
zincir çekerek tstanbul'a ve
Boğaziçi'ne denizden girişi
denetim alhna aldığını anla-
tıyor. Zaten, ilerleyen çağlar-
da da Kız Kulesi genellikle
hep askeri amaçlarla kullanı-
lıyor ve stratejık önemi nede-
niyle de hemen hiç boş ve
metruk kalmıyor.
Kız Kulesi'ne son yüzyıl-
lardakı gravürlerde rastlanan
miman zarafetını veren ba-
rok kubbesinı sanat tanhçile-
ri D. Mahmut dönemine ya-
kıştınrlar. Kulenin en "yakı-
şıksız" kullanılışı ise bu zen-
gin tarihine rağmen ne yazık
ki 20. yüzyıhn şu son çeyre-
ğine rastlar ve 198O'lı yıllar-
da Deniz Yollan tşletme-
si'nin "siyanür deposu" ola-
rak sözüm ona değerlendiri-
lir.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Bir Vasiyetin
Değerlendipilmesi...
Aziz Nesin'in metni açıklanan vasiyeti, aslında ya-
şamının bir özeti olarak değerlendirilmek gerekir. Bü-
tün yaşamını ve savaşımlannı tutartılık, karartılık ve di-
renme gibi, hem bir araya getirilmesi, hem de tek tek
gerçekleştirilmesı çok guç üç nıteliğin temelineoturt-
muş olan Nesin'in geride bıraktığı vasiyet, hiçbiray-
nntısı gözardı edilmeksizin ve onu kaleme alanın ya-
şamı boyunca ilke bıldiği gerçekçiliğin ışığında yo-
rumlandığı takdirde bu düşünce insanının ve özgür-
lük sevdalısının içinde yaşadığı toplumu, bu arada
genelde insanoğlunu bütün yönleriyle ne kadar iyi ta-
nımış olduğu iyice belırgınleşecektir.
Aziz Nesin gömüldüğü yerin -kendi saptadığı ya-
kınlannın dışında- bilinmemesini, bir ziyaret mahalli
olmamasını, bu yerin Nesin Vakfı'nda yaşayan ço-
cuklann oyun bahçesi olmasını istemiştir. Bu istek-
ten yansıyan anlam, hiç kuşkusuz yalnızca toprak-
tan gelenin toprağa gideceğı düşüncesinin vurgulan-
masıyla, ruhun ayrılışından sonra geriye kalan bede-
nin bütünüyle doğaya, yağmura, rüzgâra, çiçek ko-
kularına kanşması dileğiyle sınıriı değildir. Bu nokta-
da kendineözgü bır bılgenin, ilerde bir "ziyaretgâh'a
maddı bir "simge"ye dönüşmeyi, düşünce ve ideal-
lerinin sonrasızlığı bağlamında ciddi bir sınıriama, bir
indirgeme ya da bır engel olarak görmesi söz konu-
sudur.
Eylemleriyle ve düşünceleriyle yaşamını sürekli iş-
levsel kılma peşinde olmuş bir insanın, yeryüzü ya-
şamı son bulduktan sonra, zamanın akışı ıçersinde
yalnızca belirfenmiş bır avuç toprağın başında yıldö-
nümlen nedeniyle düzenlenen bır ntüel konusu olma-
ya daha sağlığında başkaldırması, ancak bir tutarlı-
lığın soylu belırtisi dıye değerlendirilebilir.
Aziz Nesin, hiç kuşkusuz yine yukardaki nedenler-
le, ölümünün ardından anma toplantılannın düzen-
lenmemesini de vasiyet etmıştir. Bu vasiyetin anlamı
da yorumu gereksinmeyecek kadar açıktır: Satt anıl-
mak, bir insana ilişkin her şeyin kaçınılmaz biçimde
geçmiş zamana dönüştürülmesiyle eşanlamlıdır. He-
le bizimkisi gibi, anmayla yetınme'nin genelde bir za-
manlar yaşamış olanların düşüncelerini bugünün ya-
şamına yansıtmaya ve bugünlerde eyleme dönüştür-
meye yeğlendiği bir toplumda, Nesin'in bu yoldaki
vasiyeti daha bir anlam kazanmaktadır.
Aziz Nesin, gömüleceği gün vakıf çocuklartnın ora-
dan uzaklaştınlmasını vasiyet etmiştir. Bu vasiyetin
anlamı da hiç kuşkusuz o çocukları ölüm düşünce-
sinden uzak tutmak, onlan olümün olmadığı yanılsa-
masıyla yetiştirmek değildir. Asıl amaç, çocuk yaş-
taki insanlara ölümü, yaşamın doğal bir devamı, do-
ğanın değişmez yasası olarak, başka deyişle ger-
çekçi bir çerçeve ıçersinde tanıtmak, bu görünümü
gömmetörenlerinin olası duygusallığıyla bozmaktan
kaçınmaktır, bu anlayış bağlamında ölüm, neyadsın-
ması ne de kimi "erken" görüntüleriyle çocuklann
dünyasını sonrasız karartması gereken bır olaydır...
Bence Aziz Nesin'in vasiyeti, ancak yukarda sayı-
lan noktalar yeterince ve soğukkanlılıkla göz önün-
de tutulduğu takdirde, nasıl olması gerekiyorsa, öy-
le anlamlandırılabilecek bir vasiyettir. Ve bir ölüm ne-.
deniyle duyulan acı ne denli büyük olursa olsun, bu'
acıdan temellenecek duygusallık ne denli yoğunla-
şırsa yoğunlaşsın, yapılması gereken bütün bunlara
karşın bir vasiyette odaklaşan dileklerin yerine geti-
rilmesi için en büyük özenin gösterilmesidir.
Aziz Nesin'in vasiyeti için ise böyle bir özen, ne ya-
zık ki göstenlmemıştir. Yazanmızın toprağa verilişinin
hemen ertesi günü istanbul'daki Atatürk Kültür Mer-
kezi'nde düzenlenen toplantı, düzenleyicilerce ve
medyaca nasıl adlandınlırsa adlandınlsın, Nesin'in
vasiyetinde açıkça yapılmamasını öngördüğü türden
birtoplantıdır, Aziz Nesin'in cenazesi toprağa verilir-
ken vakrftan uzaklaştınlmasını istediği çocuklann
böyle bir toplantıda sahneye çıkanlmalan ise kanım-
ca söz konusu vasiyete gösterilen dikkatsızliğı daha
da pekiştirmiştir. Salondaki bu görüntü, izleyicilerin
duygusallığını daha da yoğunlaştırmış olabilir, ama
aynı görüntünün, vakıftaki çocuklann arkasından
üzülmemeleri için vasiyetinde önlem alan Nesin'in
manevi vartığı için bir mutluluk kaynağı olduğunu
söyleyebilmek, ne yazık ki mümkün değildir.
Acaba bir anı'ya ve manevi mirasa gösterilmesi
gereken asıl duyarlık hangisidir: Anlık duygusaliıklar-
la, vasiyetlerde dile gelen istekleri atlamak mı yoksa
bu ıstekler üzerinde soğukkanlılıkla durmak mı?
Kanımca değerlendirilmesi ve tartışılması gerekli
bir soru...
McCartney'den let It Be'
• Kültür Servisi- Eskı Beatles üyelerinden Paul
McCartney, Afnka'daki açlar ıçın düzenlenen Live Aid
konserinin 10. yıldönümünü kullamak için hazırlanan
bir radyo programına konuk oluyor. Program BBC'nin
4.kanalında 15 Temmuz'da yaymlanacak. Londra
Wembley Stadyumu'nda venlen konseri 1.5 milyar TV
izleyicisi izledi, toplanan para ise 50 milyon poundu
buldu. Paul McCartney, radyo programında konserin
görkemınden bahsederek. yüzbınleri bulan seyirciyle
birlikte 'Let It Be'yı nasıl söylediğını anlatacak.
Konser sırasında bozulan mikrofona rağmen seyircinin
parçaya devam etmesi Mc Cartney'i çok
duygulandırmıştı Sanatçı, altı yıl aradan sonra ilk kez
bu programda canlı olarak 'Let It Be'yi söyleyecek.
McCartney'yi buna ikna eden Lıve Aid konserinin
organızatörü Bob Geldof oldu.
Bunuel'm üntü filmi ABD'de
gösteriliyor
• KüMr Servisi- Venedik Festivali'nde Altın Aslan'ı
kazanmış, 1960'lann ünlü Bunuel filmi "Belle du
Jour"- (Gündüz Güzeli-1967), Martin Scorsesse'nin
elden geçinp restore ettığı yeni versiyonu ile Amerikan
seyircisine sunuluyor. Başroldeki Catherine Deneuve'ü
üne kavuşturmuş ve daha önce Kuzey Amerika'da hiç
gösterilmemiş olan bu Luis Bunuel başyapıtı, 30
Hazıran'dan itibaren New York ve Los Angeles başta
olmak üzere tüm ABD kentlerinde vizyona girdi.
Dagıtım şirketi ise, ne yapıp edıp "Gündüz Güzeli" nin
gösterim haklannı filmin ünlü yapımcısı Robert -
Raymond Hakım kardeşlenn mırasçılanndan alan
Miramax
Atita Özen'in karHcatüp ahümü
• Kültür Servisi - Bırleşmiş Milletler örgütü
tarafindan 1995 yılının "Hoşgörü Yılı" ilan
edilmesınin ardından Anadolu Ünıversitesi öğretım
üyesı Yrd. Doç. Atıla Özer bu doğrultuda
"Çizgimizah" adlı bir karikatur albümü yayınladı.
Hoşgörünün yaşamın heralanında gerekli olduğunu
ifade eden Özer, özellikle karıkatür için bu konunun
vazgeçilmez olduğunu vurguladı. Adla Özer
Japonya'da bu yıl düzenlenen "Işık" konulu Okhotsk
Uluslararası Kankatür Yanşması'nda özel ödül
kazanmıştı.