01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 TEMMUZ 1995 ÇARŞAMBA 12 DIZIYAZI Yılmaz savaşçılarIdarenin sürekli baskısı altında çalışmak zorunda kalan "yılmaz savaşçılar" ya da "yılmaz polisler" bir yandan halkın rahat ve huzurunu sağlamak, kanunsuzluklara engel olmak için çalışırlarken bir yandan da, menfaatlerini her şeyin üstünde tutan memurlarla idarecilere karşı mücadele vermek zorunda kaldılar. Ben ve benim gibiler, hep dürüst çalışmanın bedelini ödedik. Biz hiçbir zaman önemli, etkili mevkilere getirilmedik. Kazara gelenlere de hiç fırsaj: verilmedi. EMEKLİ POLİS NURHAN VARU'NIN ANILARI Yayına hazırlayan: Cetin Yiğenoğlu Nurhan ve Münir Varlı çifti, 1989 yazinda Kırklareli'ne atanmışlardı. Yüz binlerce soydaşın Bulgaristan'dan akın akın Türkiye'ye geldiği gün- lerde gitmişlerdi Kırklareli'ne. Kırklareli'nde il içi atamada da Pınarhisar ilçesine verilmişlerdi. Göç dolayısıyla dönemin olağanüstü koşullannda kiralık ev bülmakta güçlük çekince Kaymakam Ramazan Aksu. lojmanda boş bulunan bir daireyi Varlı çiftine verir. Nurhan, sürgûn bir tayinle geldikleri Kırklare- li'nde önce *kaderdaşlan"nı arar. Tanıdık iki ki- şinin Kırklareli'nde olduğunu öğrenir. Bunlardan biri Kayseri'de kendisini taciz ettiği için "Mat- kap" lakaplı sıkıyönetim komutanı tarafından sûrgüne gönderilen Selamettin Saydam'dır. Eski- şehir'de ihraç edilmesine yol açan Kemal Kur- tul'un kuzeni Selamettin Saydam. Öbür tanıdığı da sevgili ablasi. meslektaşı, kaderdaşı Kadriye Bilgili'dir. Nurhan, Kadriye Ablasını Emniyet Ge- nel Müdürlüğü'nde çahşırken tanımıştır. Kitaplara, fılmlere konu olmuştu, Kadriye Ab- lanın yaşarru. 12 Mart'ta Yıldınm Bölgede Sevgi Soysal ve Behice Boran gibi insanlarla tutuklu bulunduğunda o zaman 3 yaşında bulunan oğlu Banş da annesiyle birlikte zorunlu tutsakhğı ya- şamıştı. Barış'ın babası o sıralar askerdeymiş. Yıllar sonra Banş'ın tstanbul Konservatuvan'nda öğrenci olduğunu öğrendim. Sanınm şimdi sanat yaşamını bir yerlerde sürdürüyordur. Eskjdost Kadriye Abla, o yıllarda bir yandan çalışıyor, bir yandan da Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümünde okuyordu. Çok mert, dürüst, çalış- kan, dogru bildiğinden şaşmayan, fikirlerini açık- ça söyleyen bir insan olduğu için o da benim gibi çok ezildi, sürüldü, ama yılmadı. Kırklareli'ne ta- yin edildiğimde Kırklareli Emniyet Müdürlüğü Arşiv Şubesi'nde çalışan Kadriye Abla tayin yazı- mı görünce bir türlü inanamamış. Eşimle Perso- nel Şube'ye geldiğimizi duyunca görevli arkadaşa telefon ederek bir dostumuzun bizi Arşiv Şube'de beklediğini söylemesini istemiş. Arşive indiği- mizde beni görünce kendisini tanıyıp tanımadığı- mı sordu. On yedi yıl aradan sonra karşılaşıyor- duk. Nasıl unuturdum Kadriye Ablayi. Hiç unut- mamıştım ki tanımakta zorluk çekeydim. O gece onlarda kaldık. Bizi görünce eşi Neşet ağabey de çok sevinmişti. Birkaç yıl sonra tayin olduğum lskenderun'a geldikten sonra Kadriye Abla sürgün edıldiği Niğde'den telefonla aradı. Telefonda Niğde'de ol- duğunu, artık emekli olacağım söyledi. Yine aile- sini parçalamişlardi. Eşi Kırklareli'nde, çocuklan Istanbul'da, kendisi Niğde'deydi. Daha sonra Em- niyet Bülteni'nden emekli olduğunu, Istanbul'a yerleştiğini öğrendim. Cezaevi, sürgün ve baskı- lar Kadriye Abla'nın okulunu bitirmesine. aşama yapmasına engel oldu. Benim gibi polis başladı, polis bitirdi. Zaten bir yıldız verip amir yapsalar- dı, ikinci yıldızı hiçbir zaman vermezlerdi. Tıpkı eşime yapıldığı gibi... 1980 yılında Komiser Yar- dimcısı olan eşım Münir Varlı on iki yıl bu rütbe- de tutuldu. Tam emekli olmaya karar verdiği sıra- da iki rütbe daha vererek başkomiserliğe yükselt- tiler. Ama artık çok geçti, eşim emekjiliği seçmiş- ti. Ben, Kadriye Abla gibi polislere "yılmaz sa- vaşçılar*' adını uygun görüyorum. Kadriye Abla'yı tanıdığım y/ıllarda tanımıştım Orhan Unüvar ağabeyle Sırrı Ozak arkadaşı. Or- han Ünüvar Ağabey Polis Akademisi mezunuydu. Pol-Der Başkanlığı yaptığı için açılan soruştur- malar sonucu verilen meslekten ihraç da dahil öbür cezalann iptali için tam yırmi bir dava aç- mıştı. Mesleğe tekrar geri dönüşünün uzun süre- bileceği (belki de mümkün olmadığını düşündü- mışlardı. Hapse girmeden önce gözaltındayken meslektaşlannın işkence tezgâhından geçmişti. Sım Özak da Polis Akademisi mezunuydu. O da açtığı davalan kazandı ve Komiser Yardımcısı rütbesiyle Sinop'ta göreve başladı. Daha sonra Si- nop'ta Asayiş Şube Müdürlüğü yaptı. Ancak onun üzerindekı oyunlar da bitmedi. Bir gün sabı- kalı bir hırsıza tokat attığı gerekçesiyle "adiyen mücssir fiil" suçundan ceza alarak emekliliğine üç ay kala meslekten ilişiği kesildi. tdarenin sürekli baskısı altında çalışmak zorun- da kalan bu "'yılmaz savaşçılar" ya da "yılmaz polisler" bir yandan halkın rahat ve huzurunu sağlamak, kanunsuzluklara engel olmak için çalı- şırlarken bir yandan da, menfaatlerini her şeyin Nurhan Varlı (solda), çok sevdiği kader arkadaşı Kadriye aUası ile birlikte. ğü) için Atatürk Bulvan üzerinde Emniyet Genel Müdürlüğü'ne çok yakın bir yerde bir büro aç- mıştı. Kendisini 10 Aralık'ta ihraç ettiklerinden bürosunun kapısına 10 rakamının yazıyla "on"unu, aralıkın da "Ar"ını alarak "ON AR" levhasını asmıştı. Eskişehir'de ihraç edildikten sonra açtığım davayı kazanınca iptal karannı uy- gulatma işlerini takip amacıyla geldiğim Anka- ra'da Kızılay'da karşılaşmıştım Orhan Ünüvar Ağabeyle. Bürosuna gittiğimde ne göreyim, bi- zim işten atılmış, ceza verilmiş, sürgûne gönderil- miş ne kadar arkadaşımız varsa hepsi oradaydı. Daha sonra her Ankara'ya gidişimde işımi "mes- ken" tuttuğum bu "karargâh"tan takip ederdim. _ Orhan Ağabeyin bürosunda tanımıştım Sırrı Özak arkadaşı. O da Pol-Der'li olmanın faturasını çok ağır ödemişti. Anlattığına göre, onu sadece meslekten atmakla yetınmemişler, bir de hapse at- üstünde tutan memurlarla idarecilere karşı müca- dele vermek zorunda kaldılar. Ben ve benim gibi- ler, hep dürüst çalışmanın bedelini ödedik. Biz hiçbir zaman önemli, etkili mevkilere getirilme- dik. Kazara gelenlere de hiç fırsat verilmedi. Hep pasifıze edildiler. Aramızdan bazılan kişiliğinden ödün verip saf değıştirince ihya oldular Bize hiç 90 puanlık sicil verilmedi. lhtisas kurslanna gön- derilmedik. Parası bol işlerde çalıştınlmadık. Bu- ralar hep kişiliksiz. dalkavuk yapıdakilere başını eğme yeteneğine göre ulufe gibi dağıtilır. Dikbaş- lılara da 59 puanlık sicil kasten verilir. Hiçbir haklı nedene dayanmadan verilen bu sicilleri mahkemelerin bozacağı bilinerek verilir. Kafası çalışan memur gider mahkeme karanyla hakkını alır ama, bu kez iş işten geçmiştir. Alacağı para pula dönmüştür. Şu ölümlü dünyada zaman ken- disini de çok yıpratmıştır. Hiçbir zaman okuyan, araştıran, hak ve haklının peşinde memurlar sevil- mez bu teşkilatta. Bu tür memurlar için sicil boz- ma, sebepsiz sürgün edilme. yetkiler kötüye kul- lanılarak başa bin türlü iş açma silahı 'Demok- les'in kılıcı gibi' başlannın üzerindedir. Bu tür memurlar ya nifakçıhkla ya isyancılıkla ya da moda siyasal söylemine uygun (Örneğin benim bir dönem komünistlikle bir dönem PKK'lilikle suçlanmam gibi) suçlamalarda bulunurlar. Baba mesleği yirmi üç yıllık meslek hayatımda dikkati- mi çeken bir başka olgu da polislik mesleğinin babadan oğula geçmesidir. Genellikle amir sını- fında olanlann çocuklan önce koleje, sonra aka- demiye giderek yetkili makamlara gelmektedir. Polislik bazılan için babadan oğula geçen saltanat gibidir. Aralannda istisnalar olsa bile 'baba salta- natı'ndan yararlanan pek çok 'oğul'un hiç yorul- madan, zorlanıp zahmet etmeden, tavsiye ve tor- pillerle bu mesleğin merdivenlerini hızla çıktıkla- n bilinen bir gerçektir." Yönetimde boşlufc Doğarsa Haktan, haklıdan yana olan Kayma- kam Ramazan Aksu, Varlı 'lar Pınarhisar'a atan- dıktan kısa süre sonra ilçenin egemerderince gö- revden aldınlır. Yerine gelen genç kaymakam da kısa süre sonra Ingilizce kursu için Londra'ya gi- dince yerine Mahmut Eliş adında bastığı yeri bil- meyen yirmi beş yaşlannda bir maiyet memuru vekâleten verilir. Emniyet Amirliği'ne de Raci Kösre, adında bir emniyet amiri atanır. Bu arada askerlik şube başkanlığını da genç bir teğmen yü- rütmektedir. Kaymakam vekiliyle teğmen genç ve bekâr. Başkomiser evli ve üç çocuklu ama, üçü de aynı tarikatın müridi, kadın, kız düşkünüdürler. Bundan sonraki gelişmeler Nurhan'ın Hatay'a (lskenderun) sürgününe dek uzanacaktır: "Pınar- hisar'ın bu üç önemli yöneticisinin işi gücü kadın kız peşinde gezmektı. O sıralar Türkiye'ye yeni gelen Rumen kadın- larla olmadık yerlerde uygunsuz biçimde görü- nürlerdi. Alkollü vaziyette Kırklareli Anadolu Li- sesi öğrencilerinin uğrak yeri kafeye giderek kü- ç_ük yaştaki kızlan baştan çıkarmaya çalışırlardı. Uç kafadann bu yapısı Pınarhisarlılan çok rahat- sız ediyordu. Dönemin DYP tlçe Başkanı- emekli bir emniyet amirinin oğlu- Musa Özel halkın bu konudaki muhalefetinin sözcülüğünü yapıyordu. Başkomiser bu yüzden Pınarhisarlılara, Musa Özel'e, halkla iyi ilişkiler içinde olan (aralannda benim de olduğum) polislere adeta düşman ol- muştu.Beni kalemden almış, gruba vermişti. Bazı günler gündüz, bazı günler gece nöbet rutuyor- dum. 12.00-24.00 mesaisinde çalışıyordum. 10 Nisan Polis Günü kutlandığında ben gece nöbet- çisiydim. Başkomiser Raci Kösre o gün uzun sü- redir 'karakola düş.ürmeye' uğraştığı DYP tlçe Başkanı Musa Özel'i karakolun karşısındaki saat- çi dükkanında kıstırmış. Yarın: Mumcu'yu anma toplantısı Fehmi Koru, Türkiye'yi mi ABD'yi mi koruyor? M EMİN DEĞER Fehmi Koru "Düşünce Ozgürlüğü ve Çıkmazı" adlı çalışmamda, Amerikan Gizlı Belgelerinde Türkiye'de Islamcı Akımlar adlı bir yapıta yazdığı "Tak- dim" yazısından yaptığım alıntılar ve de- ğerlendirmelere çok kızmış olmalı kı 6 temmuz günü, polemik yazılannı yazdığı Taha Kıvanç'ın köşesinde, kendi biçe- miyle saldırmış! Onun beni nitelemeleri- ne yanıt verecek degilım. Çünkü ABD'ye övgüler düzen bir kişinin, Kemalist bir kişiyı nasıl değerlendireceğı bellidir ve geçersizdir. Kaldı ki bu konuda polemığe gırmeyi de doğru bulmuyorum. Değındi- ği yanlışlardan biri dışındakıler dizgi yanlışıdır. Tek yanlış Sabri Sayan'nın so- yadıyla ılgilidır. Sayar olarak yazmak be- nim kusurumdur. Özür dilerim. Ancak eğer bir ciddı tartışmada işin özünü sap- tırmak istiyorsanız, özünde haksızsanız, ancak Fehmi Koru gibi biçimsel şeyleri öne alırsınız, hem de v-urgulayarak! Hele bir addaki bir harf yanlışını bile abartı- yorsanız, özünde haksızsınız demektir. Bu bağlamda, benimle ilgili iki konuyu sadece düzeltmekle yetineceğim. Ben 12 Mart'ta emekli edilmedim, ıs- teğimle emekli oldum. Çünkü 1971 30 ağustosunda albay rütbesini alacaktım, rütbemi aldırn, 14 eylül günü emekliliği- mi istedim. Bu bir, ikincisi, benim bugü- ne değin dört yapıtım yayımlandı. 'Dü- şünce özgüriüğü Çıkmazı' beşinci çalış- mam. Bundan önceki yapıtımın adı da 'Oltadaki Balık Türkiye'dir. Beni dikkat- sizlik ve 'cehl-i mürekkep' olmakla suç- layan Koru, yapıtımın adını neden yanlış yazmış dersiniz? Ön ve arka kapağında 32 punto harflerle yazılan Oltadalci Balık Türkiye adının 'Oltaya Takılan Balık Türkiye' olarak hem de başkasının harf yanlışlannı cehılle suçlarken yazmak, do- ğal bir yanlışlık olarak kabul edilmeli mi- dır bılemiyorum. Işin ozu Kısa bir bölümü, Cumhurıyet'te ya- yımlanan "Düşünce Özgüriüğü Çıkmazı' adlı yapıtım için belge tararken, Fehmi Koru'yu kızdıran belgeyle karşılaştım. Bu belgeleri birlikte değerlendirirken, içi- ne itıldiğimız 12 Eylül sisteminin. Cum- hunyet'in temelindeki dinamiklerden ko- puşla birlikte, bağımsızhğımızı ipotek et- tiğimiz ABD'nin tuzağına düşüşün sonu- cu olduğuna ilişkin görüşüm doğrulanmış oldu. Böylece yalnız ekonomimiz, siya- samız değıl, düşüncemızin ve dahası din- sel alanımızın bile ABD'ce düzenlendiği- ni sınırlandıgını belgelemiş oldum. Bun- lann bir bölümü öteden beri biliniyordu. Ama Koru'nun önsözünü yazdığı yapıtla, öteki dünyamızın da ABD'nin ılgi alanı içine sokulduğunu görünce şaşmadım de- sem yalan olur. Beni asıl şaşırtanın. ulu- sumuzun manevi yaşamının bile ABD'nin çıkarlanna' endekslenmesi ol- duğunu söylemeliyim! Koru'nun Fuller'in sağduyulu yaklaşı- mıyla ele alındığını söylediği, Arnenkan Gızli Belgelerinde Türkiye'de Islamcı Akımlar'ı inceleyen Prof. Sabri Saya- n'nın hazırlayıp ABD'ye sunduğu rapor- da ABD çıkarlannın nasıl öne alındığını örnekleyeîim: "lslami uyanış Türkiye'deki ABD çı- karianna şimdilik bir tehdit oluşrurmu- yor. Islama hareket ABD çıkarlanna doğ- rudan tahdit oluşturmamakla birlikte ka- muoyu üzerinde ilişkileri (etkileri olma- lı/E.*Değer) ve ABD'nin Doğu Akde- niz'deki stratcjik çıkarlan açısından prob- lemler yaradyor. İslamcı ideolojinin ana teması Batı aİeyhtarlığı. (Rapor syf. 88)» Eğer kısa dönemde Islam faktörü Türk dış politikasında daha önemli rol cnnama- ya başiarsa. bu gelişme bölgedeki ABD çı- karlan üzerinde de ters etki yapacaktır. (syf. 89)... Siyasi güç fundamentalist bir hükümetin eline geçerse, ABD, Türki- ye'deki güvenlik çıkarlannı korumakta zorluk çekecektir. (syf. 90)... ABD'nin çı- karian en iyi ve ihtiyadı ve gürültüsüz po- litikalatia konınabilir. İslamın bugünkü rolüyle ilgili olaylann sonuçlannı etkileye- cek her rürlü açık girişim. ABD çıkarlan açısından olumsuz sonuçlar doğurabilir. ABD hükümeti, politikalannı çizerken, Türkiye'dcki laik hükümet btçimini des- tekJemekie. Islamcı güçlerte açıkça y ü/Jeş- mekten kaçınmak arasındaki ince yoldan yürümelidir." (syf. - ^ — — - ^ 93) Ve uzun bir sıra- lamayla "ABD çı- kariannın en iyi şe- kUde koruyacak po- litik seçenekler" (syf: 92) sıralandık- tan sonra şu önemli ek sunuluyor: "İs- lamcı hareketin ıhm- —^^~^—^^^— lı üyeleriyie gayn resmi ve ihtiyatlı temas- larda bulunmak fay dah olabiBr." (syf. 94) tşte Fehmi Koru'nun övdüğü ve sapta- malardan bir demet!. Ama ülkesının en önemli sorununun çözümünü bir başka ülkenin çıkarlanna endekslemenin bir adı vardır. Bu unutulmamalıydı! • Bu yapıt ve değerlendınlmesi benim çalışmam için elbet çok önemlidı. Biz sa- nıyorduk ki, ,\BD salt bizım siyasamızı. ekonomimizı yönlendırmektedir. Doğru- su ben önce ıçenğine göz attığım yapıtta- ki çalışmanın ABD'nin çıkarlannın öne alındığını gördüğümde. çok şaşırdım. Kimdı bunu hazırlayan? Çünkü üzerinde kimin yapıtı olduğu bellı değildi. Önsö- züne ilkten bakmamıştım. Bundan sonra okumaya başladığım önsöz, şu tümceyle başlıyordu: ".. Sfipergüç olmanın da bir raconu var. Kanatlannın altında rurruğun-" ülkelerde olup bitenlerden. hatta meydana gelecek muhtemel geuşmelerden haberdar olman şart Süperlerin bir hesap hatası yapması büyûk itibar kaybına yol açıyor." Nesnel bir değerlendirme gibi göründü. Bir bakı- ma doğruydu söyledikleri. Okumayı sûr- dürdüğümde, ilk sözleri değerlendirirken ivecen olduğumu gördüm! Ve "Takdim" yazısını okudukça, ilk değerlendirmemde yanıldığım anladım. O da ne, Fehmi Koru hiç beklemediğim bir övgü içindeydi, -içtenlikle söylüyo- rum, böyle bir övgü beklemiyordum- yal- nız övgü de değil, Amerika'yı aklama ça- basındaydı. Okudukça şaşkınlığım arttı. Birlikte okuyalım Fehmi Koru'yu: Şeytanm avukati Sovyetler'in Afganistan olayındaki ba- şansızlığını örnekledıkten sonra. "ABD, böyle büyük bir hesap hatası yapmadı" dıyor \e*"Amerika'nın başamı nereden kaynaklanıyor" sorusunu yanıtlıyor. Çok sevıniyor Koru. ABD'nin yanlış yapma- dığına! "Başannın sebeplerinin en başında, sa- hip olduğu bilgi birikiminin geldiği mu- hakkak. ABD ilgi alanına giren her ülke- deki gelişmeleri çok yakından izliyor. hiç- bir şeyi tesadüfe bırakmamaya gayret edi- yor. Bir nefes alıyor ve •'Yalnız" dıye sür- dürüyor. "... resmi ajanı olan diplomatian aracdığıyla değil. o ülkeleri yakından taıu- yan, hatta onlardan olan bir uzmanlar or- dusunu' besleyerek neler olup bittiğini öğ- renmeye çahşıyor." Bu sözleri ne yorumlamaya ve ne de aynca değerlendirmeye gerek var mı? Koru bakın daha neler dıyor: "Amerika'da üniversiteîcrle hükümet arasında. başka yerlerde karşılaşılandan • Fehmi Koru, gerçekte ABD'yi korurken, ülkesine zarar verip yerrnediğini düşünmemiş bile! Çünkü o Atatürk cumhuriyetinin dirliğini istemez, bu cumhuriyet laiktir ve laiklik dınsizliktir yalanını yayar durur. Onun gazetesinde Atatürk'ün fotoğrafı bile yayımlanamaz. Atatürk'ün Ingilizlerin izniyle Anadolu'ya geçtiğini yazar. daha yakın ilişkiler bulunuyor. Bilimsel yaklaşınıı zorunlu gördüğü, (bilimsel gö- rüntü vermek ıstediği, ya da çıkarlannı koruyacak'E.Değer) uzun vadeli hesaplar yapılması gerektiğinc inarıdığı alanlarda, hükümetin kollan üniversiteye uzanıyor, ya oradaki öğretim üyesini içine çekerek, ya da istediği araşûrmayi ünrversiteye iha- le ederek. varmayı amaçladığı sonucu ger- çekleştiriyor.-'... büyük de\let olmak, ileri- ye yönelik planlan bulunmak. araşörma- lar yapılmasını gerektirir. ABD'nin yapö- ğı da bu._ Savıınma Bakanbğı ya da CIA, belli konulann araştırümasını o alanda uzmanlaşmış bir kurumdan isteyebiliyor. Think Tank (Bilgi Deposu) adıyla anılan bu kurumlar, ya bir üniversiteye, ya da vakfa bağlı olarak çalışıyorlar. Rand Cor- poration bunlardan biridir."-5 Bir kez daha okuyalım şu nedenlerden birinı: "Büyük devlet olmak, ileriye (dün- yayı sömürgeleştirmeye/E.D.)yönelik planlan bulunmak araşörmalar yapılma- sını gerektirir." Araştırma merkezlerine bılgiler nasıl geliyor dersiniz? Önce resmi ajanlanyla, sonra o ülkelerin Amerikan görüşünü be- nimsemiş ınsanlanndan.. Peki nasıl hazırlanmış bu rapor? Ko- ru'dan öğrenelim: "CIA'de üstlendiği önemli görevkrden emekli olduktan son- ra RAND Kurumu'nun başına araşürma- cı olarak geçen Graham Fuller'in genel sommluluğu altında yürütülen bir dizi araşürmalardan biri"ymış.. bu rapor! ay- nca "Projenin sonımlusu G. Fuller'le ya- pümış bir konuşma' yer alıyor. FuUer'in sağduyulu yakla^ımı. muhtemelen. Boğa- riçi f nrversitesi Oğretim Üyesi olan rapo- run yazan 7 Prof. Sbri Sayan'nın incele- mesine de yansunış." tyi mi? Şimdi düşünelim. Bu rapor Türkiye'nin laik düzenini Islamcı bir sis- temle nasıl bağdaştınlacağının ipuçlannı bir başka ülkeye veriyor. Niçin? O ülke- nin çıkarlan için ya bızım ülkemizin çı- karlan? Son yıllarda bir tek Kemalist gö- rüş dışmda, her kesimin laıkhğe saldınşı- nın nereden kaynaklandığı anlaşılmıyor mu? Şu Islamcı kesim gerçekten rüştüne kavuşamadı gıtti. Çünkü aklını kendisi için kullanamıyor! Koru, bu konuda ABD'yı neden haklı buluyor ve bu tür ça- lışmalan bir süper gücün çıkarlannı ko- rumak ıçın yapması gerektiğini neden ya- zıyordu? Koru'nun bu düşüncesi beni şa- şırttı. Okumayı sürdürdüm neler yoktu ki ABD'nin savunulması babında!.. Ben de bu önsözü ABD'nin bizim gibi ülkelerde- ki çalışmalannın amaç ve kapsamına ka- nıt olarak değerlendirdim. Fehmi Koru iş- te bu değerlendirmeye mi kızmıştı? Yok- sa ülkesinin çıkarlanm ABD'nin çıkarlarıyla eşdeğer görülmesine değinilmesinden mi go- cunmu^tu anlayama- dım? Ozetle, Fehmi Koru, gerçekte ABD'yi korurken, ülkesine za- rar verip vermediğini düşünmemiş bile! Çün- miş bir uzmanın başkanlığında hazırlattı- ğı, tslami Hareket konusunu işleyen bu dizinin tümü parayı veren Amerikan ma- kamının rafında tozlanacak yerde, tıpkı elinizde tuttuğunuz Türkiye bölümü gibi günyüzü görebilse daha iyi olurdu! Peki bu belge gerçekte nedir? Bir Amerikan belgesi mi. değil mi? kü o Atatürk cumhuriyetinin dirliğini is- temez, bu cumhuriyet laiktir ve laiklik dınsizliktir yalanını yayar durur. Onun gazetesinde Atatürk'ün fotoğrafı bile ya- yımlanamaz. Atatürk'ün lngilizlenn iz- nıyle Anadolu'ya geçtiğini yazar. Fehmi Koru neden kızmış olmalı dersi- niz? Bunun için mi, ya da benim ABD'ye karşı tutum ve davramşım için mi? Öyle ya, ABD'yi Türkiye Cumhuriyeti'nden daha çok koruyan Koru, ABD karşıtlan- na da kızabilir! Cehlimizden tutun da dü- zey düşüklüğüne değin uzatır işi. Şu so- ruya yanıt arayalun. Bir kişi kim olursa, hangi yer ve düzeyde olursa olsun, yur- duyla ılgıli temel bir konuda. başka ülke- lerin çıkarlarını öne çıkarabılir, ya da böyle bir konuya övgü düzebilir mi? Başkalanna değer biçebilmek için kişi- nin önce kendi yerinı bilmesi gerekir el- bet. Az kalsın unutuyordum. "Amerikan Gizli Belgelerinde Türkiye'deki Islamcı Akünlar" gerçekte Prof. Dr. Sabri Saya- n'nın araştırmalarına dayalı rapordan başka bir şey değil! Sanınm Prof. Sayan bu raporun bır ör- neğinı önce Türk makamlanna vermış ol- malı. Koru'ya göre, "Yakından izleyenlcr tarafından uzmanlanna" kıyamet büyü- cülen" lakabı takılan RAND Corporati- on'un Graham Fuller gibi CIA'de yetiş- 1) Hani son yıllarda sık sık dile gelen ılımlı Islam demek ki ABD nin projesi. Ama sanınm Fuller 'in sağduyulu yaklasımıyla ve kathla- rıyla hazırlanan raporun önerisinden esinle- nilmiş. ABD 'ye bile ahl veren öğretim üyele- rimizle övünebiliriz.. 2) Buradaki çarpıcı nokta. bır yurttaşımı- zm, ülkesinin emperyalizmın kanatlannın al- tında olmasım yalnız benımsemekle kalmayıp, bunun savunuculuğunu yapmasıydı. 3) Bu ordunun erlen kimlerdir, nasıl yetiş- tirilirler. Bunu bir CIA raporundan öğrene- lim. Bissel raporundan: Bissel bir CIA mensu- budur CIA nin çalısma yöntemini belirleyen bır rapor hazırlar. Rapora göre özetle: CIA, ABD'nin çıkarlan için baska ülkelerde faali- yette bulunurken ajan kullamr. En iyi ve güve- nilir ajan da o ülkenin yurttaşlanndan yetisti- rilır Bunun için "...Birleşik Amerika doktri- nine inandmlan ve eğıtilen o ülkelerin yurt- taşlanndan daha fazla yararlamlmalıdır. Bu kisiler zamanla Amenkalı personel kadar gü- venilir ve sadık olabilir... Yabancı ülkelerin yurttaşlanna ideallerimiz anlatılarak, eğitile- rek ve devamlı bir iş önerilerek casusluga atılmalan için özendirilebilirler. Amerika'ya sadık kalmalan sağlanabilir." (Attıla llhan / Batı nin Deli Gömleği-s.81) 4) Koru, Massachusetts Institute of Tecno- logy e bağlı Uluslararası Araştırma Merke- zi nin bilimsel araştırma yaptığım, benim bu- nu bilmediğimi yazıyor. Ben bir başka üniver- sitenin onun okuduğu Harvard Üniversite- si nin Uluslararası Araştırma Merkezi 'nin bir çalışmasını bilıyorum. CIA Kontr-Gerilla ve Türkiye adlı yapıtımın ana kaynağı olan ve CIA de görevli Galula 'nın bu merkez adına yaptığı bir yapıt bu Bizim gibi ülkelerdeki sosyal uyamşı, dahası Ulusal Kurtuluş Sa- vaşlanm ayaklanma olarak niteleyen bir ya- pıt F. Koru bu açıklamayı bu yazidan alacağı biigiyle değerlendirdiğınde nelerı bılip bılme- diğim konusunda aydınlanacaktır 5) Amerikan Gizli Belgelerinde Türki- ye'de Islamcı Akımlar'a F Koru nun yazdığı takdim yazısı s. 8/9 6) Ufuk Güldemır in yaptığı ve 26 Şubat 1990 da yayımlanmış konuşması. Ki, Fuller bukonuşmada, "Mustafa KemaV'aı düşünce- leri zamanla silinecektir... Atatürk'ün dü- şünceleri, çağı için son derece güçlü düşün- celerdi, ama onun sayesinde yaratılmış olan bugünün kendisine entelektüel güven duyan güçlü Türkiye'si, artık ulusal kimliğini, yö- rüngesini, dünyadaki rolünü hatta Islam 'ün günlükyaşamdakiyeriniyen'ıden düşünebil- mektedir'' diyordu. Koru. Fuller m bu konuş- masına göndermede bulunuyor Bu konuşma "bir yabancı tarafından yapılmış en sağdu- yulu bir saptama'' imiş. 7) Eğer Koru gibi kavram ve sözcüklerle oynamak gerekirse, bellidir ki araştırmacı bir profesör rapor yazmaz, konulan değerlendirir ve araştırmacı diye anılır. eğer yazar dersek, o zaman bu raporun başkalarınca hazırlandı- ğı. dahası Fuller in kathlanyla yazıldığı gibi bır değerlendirmeye gidilebilir Koru 'nun yaptığı belkı de eskılenn deyimiyle zaafi telıf anlatış eksıkliği- olmalı. POLİTİKA VE ÖTESİ MEHMED KEMAL Hacı Pasaportu... Gazeteyi açtım, Tuluî Sönmez'in öldüğünü ya- zıyordu. Sayın eşi bir ilanla ölümü dostlanna du- yuruyordu. Biraz sonra televizyon Aziz Nesin'in ölüm haberini verdi. Gazetede de yoktu. Oysa bir aün önce Murat Tuncay'ı gömmüştük; Üsküdar, Iskele Camisi'nden cenazeyi kaldırmıştık. Rrfat llgaz, iki yıl önce ölmüştü. Gazetede oğlu Aydın'ın duyurusu vardı. Ölümde, Aziz'le bir gün vardı aralannda. Sağken ikisi, birbiıieriyle, bir iki gün arayla çekişmezler miydi? Sen yazdın, ben yazdım; sen götürdün, ben getirdim. Büyük ya- zariar kaprisli olur. Aziz Nesin'i nasıl tanıdım, Acılı Kuşak'tan oku- yalım, şöyle yazmışım: Yargıç sordu: "Aziz Nesin'i tanır mısın?" "Adını tanınm, yüz yüze hiç gelmedim." "Cumartesi neredeydin?" "Hangi cumartesi?" "Geçen cumartesi..." Düşünmeye başladım: Ben geçen cumartesi neredeydim? Öğleye kadar alaydaydım. Söyle- dim. : "öğleden sonra.." : "Çarşıya çıktım." ; "Çarşıda ne yaptın?" ; "Zari kâğıt aldım, mektup yazdım." ; "Sonra." "Tavla oynadım." "Hangi kahvede?" "Bahçeli kahvede." "Orada Aziz Nesin'/ görmedin mi?" • "Aziz Nesin lskenderun'da mıydı?" "Evet Bahçeli Kahve'de." "Kahvede de olsa tanımıyorduk ki..." "Hele hele..." "Gerçekten tanımam." Yargıç odada dönmeye başladı. Kendi kendine konuşur gibi: "Demek tanımazsın?" "Tanımam." \ "Hiç görmedin?" "Gönnedim." Elindeki kâıdı evirdi, çevirdi: "Bak ne yazıyor: 'Aziz Nesin'le Bahçeli Kah- ve'de konuştular' diye yazıyor. Ne yapacağız şim- di?" Birkaç şey daha sorduktan sonra baktı ki ben Aziz'i tanımıyorum. , ! Tutukevine götürdüler. Birkaç gazete aldırdım. Gazetelerde şunlar yazı- lıydı: "Aziz Nesin, hacı pasaportuyla Iskende- run'dan yurtdışına kaçarken yakalandı, Istanbul'a getirildi." Haberi okuduktan sonra anladım. Gerçekten Aziz de ben de aynı kahvede imişiz ama, birbiri- mizi tanımadığımız için görüşmemiştik. Aziz Ne- sin, olayı bütün açıklığıyla anlatmış, beni de ken- dini de aklamıştı. Aziz Nesin'le ilk tanışmamız uzaktan uzağa böyle maceralı olmuş, ama ikimiz de bundan ha- berli değilmişiz. Sonra Aziz Nesin'le birbirimizi çok gördük. Nasıl görmüşüm, nasıl tanışmışım şimdi pek çıkaramı- yorum. Ama Aziz'e bu öyküyü anlattığımı, karşılıklı gülüştüğümüzü anımsıyorum. Aziz'le birçok anı- mız var. Hem de kazalı, belalı anılar. Çoğunu da yazmışımdır. Ben yazdığım gibi o da yazmıştır. "Bize pasaport vermiyorlardı, hacılara veriyor- lardı. Ben de hacı pasaportu istedim, verdiler. Sonra smırda farkına vardılar, geri aldılar" diye anlattı bu öyküyü. Aziz dışan hacı olarak çıkama- dı. Bu yazıyı verdim. Bu kez sevgili Mehmet Ali Aybar'ın ölüm haberi geldi. Ölüm, hüzün buralar- da kol geziyor. B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDANSAĞA: 1/ Padişahlann tahtaçıktıklan za- man askere, ule- _ ma ve devlet bü- *- yüklerine verdik- leri bahşiş. 2/ Uzak... Yerleşmiş 4 ilke ya da yasaya uygun durum. 3/ Yumurta ve ir- 6 mikle yapılan bir tür tatlı... Anadolu halklannın en eski ana tannçası. 4/ Süzgeç, kevgir. 5/ Bağışlama... Gösteriş, fiya- ka... Bricte sanzatunun kısa yazılışı. 6/"Çokönemli kişi" anlamında uluslararası kı- saltma... Avuç içi. II ABD'nin bir eyaleti... Konut. 8/ Adana ve Hatay yöresinde görülen özel bir yüzey şekli... Tatlı sularda yaşayan yırtıcı bir balık. 9/ Adın başka bır sözcükle ilgi kurmak üzere aldığı ek... Gönül, yürek. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/Ucu demirli, uzun cirit değneği. 21 Yapay reçine verniği ve tutkalı üretiminde kullanılan billursu toz... Derinliği ay- nı olan sığ su alanı. 3/ Bir resmi sulandınlmış renklerle bo- yama ya da gölgeleme bıçimi... Kasaplık hayvanlann kesil- miş ayağı. 41 Bilecen... İçine başka bir sıvı kanştınlmamış içki. 5/ Geçimsizlik, anlaşmazlık. 67 Bir adın ya da sözcü- ğün baş harfı. 7/ "Hayır" anlamında kullanılan sözcük... Bestelenmiş her tür şiire Batı'da verilen ad. 8/Kakım, gelin- cik gibi hayvanlann bol tüylü ve beyaz postu... Anadolu'da kuruhnuş eski uygarhL 9/ Uydurma söz, palavra. Kurucu üyemiz MEHMET ALI AYBAR'ı kaybettik. Başsapğı dileriz. T Ü R TARIH H 1 y VAK C FJ V
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle