Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 12 TEMMUZ 1995 ÇARŞAMBA
12 DIZIYAZI
Yılmaz savaşçılarIdarenin sürekli baskısı altında çalışmak zorunda kalan "yılmaz savaşçılar" ya da "yılmaz polisler"
bir yandan halkın rahat ve huzurunu sağlamak, kanunsuzluklara engel olmak için çalışırlarken bir
yandan da, menfaatlerini her şeyin üstünde tutan memurlarla idarecilere karşı mücadele vermek
zorunda kaldılar. Ben ve benim gibiler, hep dürüst çalışmanın bedelini ödedik. Biz hiçbir zaman
önemli, etkili mevkilere getirilmedik. Kazara gelenlere de hiç fırsaj: verilmedi.
EMEKLİ POLİS NURHAN VARU'NIN ANILARI
Yayına hazırlayan: Cetin Yiğenoğlu
Nurhan ve Münir Varlı çifti, 1989 yazinda
Kırklareli'ne atanmışlardı. Yüz binlerce soydaşın
Bulgaristan'dan akın akın Türkiye'ye geldiği gün-
lerde gitmişlerdi Kırklareli'ne. Kırklareli'nde il
içi atamada da Pınarhisar ilçesine verilmişlerdi.
Göç dolayısıyla dönemin olağanüstü koşullannda
kiralık ev bülmakta güçlük çekince Kaymakam
Ramazan Aksu. lojmanda boş bulunan bir daireyi
Varlı çiftine verir.
Nurhan, sürgûn bir tayinle geldikleri Kırklare-
li'nde önce *kaderdaşlan"nı arar. Tanıdık iki ki-
şinin Kırklareli'nde olduğunu öğrenir. Bunlardan
biri Kayseri'de kendisini taciz ettiği için "Mat-
kap" lakaplı sıkıyönetim komutanı tarafından
sûrgüne gönderilen Selamettin Saydam'dır. Eski-
şehir'de ihraç edilmesine yol açan Kemal Kur-
tul'un kuzeni Selamettin Saydam. Öbür tanıdığı
da sevgili ablasi. meslektaşı, kaderdaşı Kadriye
Bilgili'dir. Nurhan, Kadriye Ablasını Emniyet Ge-
nel Müdürlüğü'nde çahşırken tanımıştır.
Kitaplara, fılmlere konu olmuştu, Kadriye Ab-
lanın yaşarru. 12 Mart'ta Yıldınm Bölgede Sevgi
Soysal ve Behice Boran gibi insanlarla tutuklu
bulunduğunda o zaman 3 yaşında bulunan oğlu
Banş da annesiyle birlikte zorunlu tutsakhğı ya-
şamıştı. Barış'ın babası o sıralar askerdeymiş.
Yıllar sonra Banş'ın tstanbul Konservatuvan'nda
öğrenci olduğunu öğrendim. Sanınm şimdi sanat
yaşamını bir yerlerde sürdürüyordur.
Eskjdost
Kadriye Abla, o yıllarda bir yandan çalışıyor,
bir yandan da Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro
Bölümünde okuyordu. Çok mert, dürüst, çalış-
kan, dogru bildiğinden şaşmayan, fikirlerini açık-
ça söyleyen bir insan olduğu için o da benim gibi
çok ezildi, sürüldü, ama yılmadı. Kırklareli'ne ta-
yin edildiğimde Kırklareli Emniyet Müdürlüğü
Arşiv Şubesi'nde çalışan Kadriye Abla tayin yazı-
mı görünce bir türlü inanamamış. Eşimle Perso-
nel Şube'ye geldiğimizi duyunca görevli arkadaşa
telefon ederek bir dostumuzun bizi Arşiv Şube'de
beklediğini söylemesini istemiş. Arşive indiği-
mizde beni görünce kendisini tanıyıp tanımadığı-
mı sordu. On yedi yıl aradan sonra karşılaşıyor-
duk. Nasıl unuturdum Kadriye Ablayi. Hiç unut-
mamıştım ki tanımakta zorluk çekeydim. O gece
onlarda kaldık. Bizi görünce eşi Neşet ağabey de
çok sevinmişti.
Birkaç yıl sonra tayin olduğum lskenderun'a
geldikten sonra Kadriye Abla sürgün edıldiği
Niğde'den telefonla aradı. Telefonda Niğde'de ol-
duğunu, artık emekli olacağım söyledi. Yine aile-
sini parçalamişlardi. Eşi Kırklareli'nde, çocuklan
Istanbul'da, kendisi Niğde'deydi. Daha sonra Em-
niyet Bülteni'nden emekli olduğunu, Istanbul'a
yerleştiğini öğrendim. Cezaevi, sürgün ve baskı-
lar Kadriye Abla'nın okulunu bitirmesine. aşama
yapmasına engel oldu. Benim gibi polis başladı,
polis bitirdi. Zaten bir yıldız verip amir yapsalar-
dı, ikinci yıldızı hiçbir zaman vermezlerdi. Tıpkı
eşime yapıldığı gibi... 1980 yılında Komiser Yar-
dimcısı olan eşım Münir Varlı on iki yıl bu rütbe-
de tutuldu. Tam emekli olmaya karar verdiği sıra-
da iki rütbe daha vererek başkomiserliğe yükselt-
tiler. Ama artık çok geçti, eşim emekjiliği seçmiş-
ti. Ben, Kadriye Abla gibi polislere "yılmaz sa-
vaşçılar*' adını uygun görüyorum.
Kadriye Abla'yı tanıdığım y/ıllarda tanımıştım
Orhan Unüvar ağabeyle Sırrı Ozak arkadaşı. Or-
han Ünüvar Ağabey Polis Akademisi mezunuydu.
Pol-Der Başkanlığı yaptığı için açılan soruştur-
malar sonucu verilen meslekten ihraç da dahil
öbür cezalann iptali için tam yırmi bir dava aç-
mıştı. Mesleğe tekrar geri dönüşünün uzun süre-
bileceği (belki de mümkün olmadığını düşündü-
mışlardı. Hapse girmeden önce gözaltındayken
meslektaşlannın işkence tezgâhından geçmişti.
Sım Özak da Polis Akademisi mezunuydu. O da
açtığı davalan kazandı ve Komiser Yardımcısı
rütbesiyle Sinop'ta göreve başladı. Daha sonra Si-
nop'ta Asayiş Şube Müdürlüğü yaptı. Ancak
onun üzerindekı oyunlar da bitmedi. Bir gün sabı-
kalı bir hırsıza tokat attığı gerekçesiyle "adiyen
mücssir fiil" suçundan ceza alarak emekliliğine
üç ay kala meslekten ilişiği kesildi.
tdarenin sürekli baskısı altında çalışmak zorun-
da kalan bu "'yılmaz savaşçılar" ya da "yılmaz
polisler" bir yandan halkın rahat ve huzurunu
sağlamak, kanunsuzluklara engel olmak için çalı-
şırlarken bir yandan da, menfaatlerini her şeyin
Nurhan Varlı (solda), çok sevdiği kader arkadaşı Kadriye aUası ile birlikte.
ğü) için Atatürk Bulvan üzerinde Emniyet Genel
Müdürlüğü'ne çok yakın bir yerde bir büro aç-
mıştı. Kendisini 10 Aralık'ta ihraç ettiklerinden
bürosunun kapısına 10 rakamının yazıyla
"on"unu, aralıkın da "Ar"ını alarak "ON AR"
levhasını asmıştı. Eskişehir'de ihraç edildikten
sonra açtığım davayı kazanınca iptal karannı uy-
gulatma işlerini takip amacıyla geldiğim Anka-
ra'da Kızılay'da karşılaşmıştım Orhan Ünüvar
Ağabeyle. Bürosuna gittiğimde ne göreyim, bi-
zim işten atılmış, ceza verilmiş, sürgûne gönderil-
miş ne kadar arkadaşımız varsa hepsi oradaydı.
Daha sonra her Ankara'ya gidişimde işımi "mes-
ken" tuttuğum bu "karargâh"tan takip ederdim.
_ Orhan Ağabeyin bürosunda tanımıştım Sırrı
Özak arkadaşı. O da Pol-Der'li olmanın faturasını
çok ağır ödemişti. Anlattığına göre, onu sadece
meslekten atmakla yetınmemişler, bir de hapse at-
üstünde tutan memurlarla idarecilere karşı müca-
dele vermek zorunda kaldılar. Ben ve benim gibi-
ler, hep dürüst çalışmanın bedelini ödedik. Biz
hiçbir zaman önemli, etkili mevkilere getirilme-
dik. Kazara gelenlere de hiç fırsat verilmedi. Hep
pasifıze edildiler. Aramızdan bazılan kişiliğinden
ödün verip saf değıştirince ihya oldular Bize hiç
90 puanlık sicil verilmedi. lhtisas kurslanna gön-
derilmedik. Parası bol işlerde çalıştınlmadık. Bu-
ralar hep kişiliksiz. dalkavuk yapıdakilere başını
eğme yeteneğine göre ulufe gibi dağıtilır. Dikbaş-
lılara da 59 puanlık sicil kasten verilir. Hiçbir
haklı nedene dayanmadan verilen bu sicilleri
mahkemelerin bozacağı bilinerek verilir. Kafası
çalışan memur gider mahkeme karanyla hakkını
alır ama, bu kez iş işten geçmiştir. Alacağı para
pula dönmüştür. Şu ölümlü dünyada zaman ken-
disini de çok yıpratmıştır. Hiçbir zaman okuyan,
araştıran, hak ve haklının peşinde memurlar sevil-
mez bu teşkilatta. Bu tür memurlar için sicil boz-
ma, sebepsiz sürgün edilme. yetkiler kötüye kul-
lanılarak başa bin türlü iş açma silahı 'Demok-
les'in kılıcı gibi' başlannın üzerindedir. Bu tür
memurlar ya nifakçıhkla ya isyancılıkla ya da
moda siyasal söylemine uygun (Örneğin benim
bir dönem komünistlikle bir dönem PKK'lilikle
suçlanmam gibi) suçlamalarda bulunurlar. Baba
mesleği yirmi üç yıllık meslek hayatımda dikkati-
mi çeken bir başka olgu da polislik mesleğinin
babadan oğula geçmesidir. Genellikle amir sını-
fında olanlann çocuklan önce koleje, sonra aka-
demiye giderek yetkili makamlara gelmektedir.
Polislik bazılan için babadan oğula geçen saltanat
gibidir. Aralannda istisnalar olsa bile 'baba salta-
natı'ndan yararlanan pek çok 'oğul'un hiç yorul-
madan, zorlanıp zahmet etmeden, tavsiye ve tor-
pillerle bu mesleğin merdivenlerini hızla çıktıkla-
n bilinen bir gerçektir."
Yönetimde boşlufc
Doğarsa Haktan, haklıdan yana olan Kayma-
kam Ramazan Aksu, Varlı 'lar Pınarhisar'a atan-
dıktan kısa süre sonra ilçenin egemerderince gö-
revden aldınlır. Yerine gelen genç kaymakam da
kısa süre sonra Ingilizce kursu için Londra'ya gi-
dince yerine Mahmut Eliş adında bastığı yeri bil-
meyen yirmi beş yaşlannda bir maiyet memuru
vekâleten verilir. Emniyet Amirliği'ne de Raci
Kösre, adında bir emniyet amiri atanır. Bu arada
askerlik şube başkanlığını da genç bir teğmen yü-
rütmektedir. Kaymakam vekiliyle teğmen genç ve
bekâr. Başkomiser evli ve üç çocuklu ama, üçü de
aynı tarikatın müridi, kadın, kız düşkünüdürler.
Bundan sonraki gelişmeler Nurhan'ın Hatay'a
(lskenderun) sürgününe dek uzanacaktır: "Pınar-
hisar'ın bu üç önemli yöneticisinin işi gücü kadın
kız peşinde gezmektı.
O sıralar Türkiye'ye yeni gelen Rumen kadın-
larla olmadık yerlerde uygunsuz biçimde görü-
nürlerdi. Alkollü vaziyette Kırklareli Anadolu Li-
sesi öğrencilerinin uğrak yeri kafeye giderek kü-
ç_ük yaştaki kızlan baştan çıkarmaya çalışırlardı.
Uç kafadann bu yapısı Pınarhisarlılan çok rahat-
sız ediyordu. Dönemin DYP tlçe Başkanı- emekli
bir emniyet amirinin oğlu- Musa Özel halkın bu
konudaki muhalefetinin sözcülüğünü yapıyordu.
Başkomiser bu yüzden Pınarhisarlılara, Musa
Özel'e, halkla iyi ilişkiler içinde olan (aralannda
benim de olduğum) polislere adeta düşman ol-
muştu.Beni kalemden almış, gruba vermişti. Bazı
günler gündüz, bazı günler gece nöbet rutuyor-
dum. 12.00-24.00 mesaisinde çalışıyordum. 10
Nisan Polis Günü kutlandığında ben gece nöbet-
çisiydim. Başkomiser Raci Kösre o gün uzun sü-
redir 'karakola düş.ürmeye' uğraştığı DYP tlçe
Başkanı Musa Özel'i karakolun karşısındaki saat-
çi dükkanında kıstırmış.
Yarın: Mumcu'yu anma toplantısı
Fehmi Koru, Türkiye'yi mi ABD'yi mi koruyor?
M EMİN DEĞER
Fehmi Koru "Düşünce Ozgürlüğü ve
Çıkmazı" adlı çalışmamda, Amerikan
Gizlı Belgelerinde Türkiye'de Islamcı
Akımlar adlı bir yapıta yazdığı "Tak-
dim" yazısından yaptığım alıntılar ve de-
ğerlendirmelere çok kızmış olmalı kı 6
temmuz günü, polemik yazılannı yazdığı
Taha Kıvanç'ın köşesinde, kendi biçe-
miyle saldırmış! Onun beni nitelemeleri-
ne yanıt verecek degilım. Çünkü ABD'ye
övgüler düzen bir kişinin, Kemalist bir
kişiyı nasıl değerlendireceğı bellidir ve
geçersizdir. Kaldı ki bu konuda polemığe
gırmeyi de doğru bulmuyorum. Değındi-
ği yanlışlardan biri dışındakıler dizgi
yanlışıdır. Tek yanlış Sabri Sayan'nın so-
yadıyla ılgilidır. Sayar olarak yazmak be-
nim kusurumdur. Özür dilerim. Ancak
eğer bir ciddı tartışmada işin özünü sap-
tırmak istiyorsanız, özünde haksızsanız,
ancak Fehmi Koru gibi biçimsel şeyleri
öne alırsınız, hem de v-urgulayarak! Hele
bir addaki bir harf yanlışını bile abartı-
yorsanız, özünde haksızsınız demektir.
Bu bağlamda, benimle ilgili iki konuyu
sadece düzeltmekle yetineceğim.
Ben 12 Mart'ta emekli edilmedim, ıs-
teğimle emekli oldum. Çünkü 1971 30
ağustosunda albay rütbesini alacaktım,
rütbemi aldırn, 14 eylül günü emekliliği-
mi istedim. Bu bir, ikincisi, benim bugü-
ne değin dört yapıtım yayımlandı. 'Dü-
şünce özgüriüğü Çıkmazı' beşinci çalış-
mam. Bundan önceki yapıtımın adı da
'Oltadaki Balık Türkiye'dir. Beni dikkat-
sizlik ve 'cehl-i mürekkep' olmakla suç-
layan Koru, yapıtımın adını neden yanlış
yazmış dersiniz? Ön ve arka kapağında
32 punto harflerle yazılan Oltadalci Balık
Türkiye adının 'Oltaya Takılan Balık
Türkiye' olarak hem de başkasının harf
yanlışlannı cehılle suçlarken yazmak, do-
ğal bir yanlışlık olarak kabul edilmeli mi-
dır bılemiyorum.
Işin ozu
Kısa bir bölümü, Cumhurıyet'te ya-
yımlanan "Düşünce Özgüriüğü Çıkmazı'
adlı yapıtım için belge tararken, Fehmi
Koru'yu kızdıran belgeyle karşılaştım.
Bu belgeleri birlikte değerlendirirken, içi-
ne itıldiğimız 12 Eylül sisteminin. Cum-
hunyet'in temelindeki dinamiklerden ko-
puşla birlikte, bağımsızhğımızı ipotek et-
tiğimiz ABD'nin tuzağına düşüşün sonu-
cu olduğuna ilişkin görüşüm doğrulanmış
oldu. Böylece yalnız ekonomimiz, siya-
samız değıl, düşüncemızin ve dahası din-
sel alanımızın bile ABD'ce düzenlendiği-
ni sınırlandıgını belgelemiş oldum. Bun-
lann bir bölümü öteden beri biliniyordu.
Ama Koru'nun önsözünü yazdığı yapıtla,
öteki dünyamızın da ABD'nin ılgi alanı
içine sokulduğunu görünce şaşmadım de-
sem yalan olur. Beni asıl şaşırtanın. ulu-
sumuzun manevi yaşamının bile
ABD'nin çıkarlanna' endekslenmesi ol-
duğunu söylemeliyim!
Koru'nun Fuller'in sağduyulu yaklaşı-
mıyla ele alındığını söylediği, Arnenkan
Gızli Belgelerinde Türkiye'de Islamcı
Akımlar'ı inceleyen Prof. Sabri Saya-
n'nın hazırlayıp ABD'ye sunduğu rapor-
da ABD çıkarlannın nasıl öne alındığını
örnekleyeîim:
"lslami uyanış Türkiye'deki ABD çı-
karianna şimdilik bir tehdit oluşrurmu-
yor. Islama hareket ABD çıkarlanna doğ-
rudan tahdit oluşturmamakla birlikte ka-
muoyu üzerinde ilişkileri (etkileri olma-
lı/E.*Değer) ve ABD'nin Doğu Akde-
niz'deki stratcjik çıkarlan açısından prob-
lemler yaradyor. İslamcı ideolojinin ana
teması Batı aİeyhtarlığı. (Rapor syf. 88)»
Eğer kısa dönemde Islam faktörü Türk
dış politikasında daha önemli rol cnnama-
ya başiarsa. bu gelişme bölgedeki ABD çı-
karlan üzerinde de ters etki yapacaktır.
(syf. 89)... Siyasi güç fundamentalist bir
hükümetin eline geçerse, ABD, Türki-
ye'deki güvenlik çıkarlannı korumakta
zorluk çekecektir. (syf. 90)... ABD'nin çı-
karian en iyi ve ihtiyadı ve gürültüsüz po-
litikalatia konınabilir. İslamın bugünkü
rolüyle ilgili olaylann sonuçlannı etkileye-
cek her rürlü açık girişim. ABD çıkarlan
açısından olumsuz sonuçlar doğurabilir.
ABD hükümeti, politikalannı çizerken,
Türkiye'dcki laik hükümet btçimini des-
tekJemekie. Islamcı güçlerte açıkça y ü/Jeş-
mekten kaçınmak arasındaki ince yoldan
yürümelidir." (syf. - ^ — — - ^
93) Ve uzun bir sıra-
lamayla "ABD çı-
kariannın en iyi şe-
kUde koruyacak po-
litik seçenekler"
(syf: 92) sıralandık-
tan sonra şu önemli
ek sunuluyor: "İs-
lamcı hareketin ıhm- —^^~^—^^^—
lı üyeleriyie gayn resmi ve ihtiyatlı temas-
larda bulunmak fay dah olabiBr." (syf. 94)
tşte Fehmi Koru'nun övdüğü ve sapta-
malardan bir demet!. Ama ülkesının en
önemli sorununun çözümünü bir başka
ülkenin çıkarlanna endekslemenin bir adı
vardır. Bu unutulmamalıydı! •
Bu yapıt ve değerlendınlmesi benim
çalışmam için elbet çok önemlidı. Biz sa-
nıyorduk ki, ,\BD salt bizım siyasamızı.
ekonomimizı yönlendırmektedir. Doğru-
su ben önce ıçenğine göz attığım yapıtta-
ki çalışmanın ABD'nin çıkarlannın öne
alındığını gördüğümde. çok şaşırdım.
Kimdı bunu hazırlayan? Çünkü üzerinde
kimin yapıtı olduğu bellı değildi. Önsö-
züne ilkten bakmamıştım. Bundan sonra
okumaya başladığım önsöz, şu tümceyle
başlıyordu:
".. Sfipergüç olmanın da bir raconu var.
Kanatlannın altında rurruğun-" ülkelerde
olup bitenlerden. hatta meydana gelecek
muhtemel geuşmelerden haberdar olman
şart Süperlerin bir hesap hatası yapması
büyûk itibar kaybına yol açıyor." Nesnel
bir değerlendirme gibi göründü. Bir bakı-
ma doğruydu söyledikleri. Okumayı sûr-
dürdüğümde, ilk sözleri değerlendirirken
ivecen olduğumu gördüm!
Ve "Takdim" yazısını okudukça, ilk
değerlendirmemde yanıldığım anladım.
O da ne, Fehmi Koru hiç beklemediğim
bir övgü içindeydi, -içtenlikle söylüyo-
rum, böyle bir övgü beklemiyordum- yal-
nız övgü de değil, Amerika'yı aklama ça-
basındaydı. Okudukça şaşkınlığım arttı.
Birlikte okuyalım Fehmi Koru'yu:
Şeytanm avukati
Sovyetler'in Afganistan olayındaki ba-
şansızlığını örnekledıkten sonra. "ABD,
böyle büyük bir hesap hatası yapmadı"
dıyor \e*"Amerika'nın başamı nereden
kaynaklanıyor" sorusunu yanıtlıyor. Çok
sevıniyor Koru. ABD'nin yanlış yapma-
dığına!
"Başannın sebeplerinin en başında, sa-
hip olduğu bilgi birikiminin geldiği mu-
hakkak. ABD ilgi alanına giren her ülke-
deki gelişmeleri çok yakından izliyor. hiç-
bir şeyi tesadüfe bırakmamaya gayret edi-
yor. Bir nefes alıyor ve •'Yalnız" dıye sür-
dürüyor. "... resmi ajanı olan diplomatian
aracdığıyla değil. o ülkeleri yakından taıu-
yan, hatta onlardan olan bir uzmanlar or-
dusunu' besleyerek neler olup bittiğini öğ-
renmeye çahşıyor."
Bu sözleri ne yorumlamaya ve ne de
aynca değerlendirmeye gerek var mı?
Koru bakın daha neler dıyor:
"Amerika'da üniversiteîcrle hükümet
arasında. başka yerlerde karşılaşılandan
• Fehmi Koru, gerçekte ABD'yi korurken, ülkesine zarar
verip yerrnediğini düşünmemiş bile! Çünkü o Atatürk
cumhuriyetinin dirliğini istemez, bu cumhuriyet laiktir ve
laiklik dınsizliktir yalanını yayar durur. Onun gazetesinde
Atatürk'ün fotoğrafı bile yayımlanamaz. Atatürk'ün
Ingilizlerin izniyle Anadolu'ya geçtiğini yazar.
daha yakın ilişkiler bulunuyor. Bilimsel
yaklaşınıı zorunlu gördüğü, (bilimsel gö-
rüntü vermek ıstediği, ya da çıkarlannı
koruyacak'E.Değer) uzun vadeli hesaplar
yapılması gerektiğinc inarıdığı alanlarda,
hükümetin kollan üniversiteye uzanıyor,
ya oradaki öğretim üyesini içine çekerek,
ya da istediği araşûrmayi ünrversiteye iha-
le ederek. varmayı amaçladığı sonucu ger-
çekleştiriyor.-'... büyük de\let olmak, ileri-
ye yönelik planlan bulunmak. araşörma-
lar yapılmasını gerektirir. ABD'nin yapö-
ğı da bu._ Savıınma Bakanbğı ya da CIA,
belli konulann araştırümasını o alanda
uzmanlaşmış bir kurumdan isteyebiliyor.
Think Tank (Bilgi Deposu) adıyla anılan
bu kurumlar, ya bir üniversiteye, ya da
vakfa bağlı olarak çalışıyorlar. Rand Cor-
poration bunlardan biridir."-5
Bir kez daha okuyalım şu nedenlerden
birinı: "Büyük devlet olmak, ileriye (dün-
yayı sömürgeleştirmeye/E.D.)yönelik
planlan bulunmak araşörmalar yapılma-
sını gerektirir."
Araştırma merkezlerine bılgiler nasıl
geliyor dersiniz? Önce resmi ajanlanyla,
sonra o ülkelerin Amerikan görüşünü be-
nimsemiş ınsanlanndan..
Peki nasıl hazırlanmış bu rapor? Ko-
ru'dan öğrenelim: "CIA'de üstlendiği
önemli görevkrden emekli olduktan son-
ra RAND Kurumu'nun başına araşürma-
cı olarak geçen Graham Fuller'in genel
sommluluğu altında yürütülen bir dizi
araşürmalardan biri"ymış.. bu rapor! ay-
nca "Projenin sonımlusu G. Fuller'le ya-
pümış bir konuşma' yer alıyor. FuUer'in
sağduyulu yakla^ımı. muhtemelen. Boğa-
riçi f nrversitesi Oğretim Üyesi olan rapo-
run yazan
7
Prof. Sbri Sayan'nın incele-
mesine de yansunış."
tyi mi? Şimdi düşünelim. Bu rapor
Türkiye'nin laik düzenini Islamcı bir sis-
temle nasıl bağdaştınlacağının ipuçlannı
bir başka ülkeye veriyor. Niçin? O ülke-
nin çıkarlan için ya bızım ülkemizin çı-
karlan? Son yıllarda bir tek Kemalist gö-
rüş dışmda, her kesimin laıkhğe saldınşı-
nın nereden kaynaklandığı anlaşılmıyor
mu? Şu Islamcı kesim gerçekten rüştüne
kavuşamadı gıtti. Çünkü aklını kendisi
için kullanamıyor! Koru, bu konuda
ABD'yı neden haklı buluyor ve bu tür ça-
lışmalan bir süper gücün çıkarlannı ko-
rumak ıçın yapması gerektiğini neden ya-
zıyordu? Koru'nun bu düşüncesi beni şa-
şırttı. Okumayı sürdürdüm neler yoktu ki
ABD'nin savunulması babında!.. Ben de
bu önsözü ABD'nin bizim gibi ülkelerde-
ki çalışmalannın amaç ve kapsamına ka-
nıt olarak değerlendirdim. Fehmi Koru iş-
te bu değerlendirmeye mi kızmıştı? Yok-
sa ülkesinin çıkarlanm
ABD'nin çıkarlarıyla
eşdeğer görülmesine
değinilmesinden mi go-
cunmu^tu anlayama-
dım? Ozetle, Fehmi
Koru, gerçekte ABD'yi
korurken, ülkesine za-
rar verip vermediğini
düşünmemiş bile! Çün-
miş bir uzmanın başkanlığında hazırlattı-
ğı, tslami Hareket konusunu işleyen bu
dizinin tümü parayı veren Amerikan ma-
kamının rafında tozlanacak yerde, tıpkı
elinizde tuttuğunuz Türkiye bölümü gibi
günyüzü görebilse daha iyi olurdu!
Peki bu belge gerçekte nedir? Bir
Amerikan belgesi mi. değil mi?
kü o Atatürk cumhuriyetinin dirliğini is-
temez, bu cumhuriyet laiktir ve laiklik
dınsizliktir yalanını yayar durur. Onun
gazetesinde Atatürk'ün fotoğrafı bile ya-
yımlanamaz. Atatürk'ün lngilizlenn iz-
nıyle Anadolu'ya geçtiğini yazar.
Fehmi Koru neden kızmış olmalı dersi-
niz? Bunun için mi, ya da benim ABD'ye
karşı tutum ve davramşım için mi? Öyle
ya, ABD'yi Türkiye Cumhuriyeti'nden
daha çok koruyan Koru, ABD karşıtlan-
na da kızabilir! Cehlimizden tutun da dü-
zey düşüklüğüne değin uzatır işi. Şu so-
ruya yanıt arayalun. Bir kişi kim olursa,
hangi yer ve düzeyde olursa olsun, yur-
duyla ılgıli temel bir konuda. başka ülke-
lerin çıkarlarını öne çıkarabılir, ya da
böyle bir konuya övgü düzebilir mi?
Başkalanna değer biçebilmek için kişi-
nin önce kendi yerinı bilmesi gerekir el-
bet. Az kalsın unutuyordum. "Amerikan
Gizli Belgelerinde Türkiye'deki Islamcı
Akünlar" gerçekte Prof. Dr. Sabri Saya-
n'nın araştırmalarına dayalı rapordan
başka bir şey değil!
Sanınm Prof. Sayan bu raporun bır ör-
neğinı önce Türk makamlanna vermış ol-
malı. Koru'ya göre, "Yakından izleyenlcr
tarafından uzmanlanna" kıyamet büyü-
cülen" lakabı takılan RAND Corporati-
on'un Graham Fuller gibi CIA'de yetiş-
1) Hani son yıllarda sık sık dile gelen ılımlı
Islam demek ki ABD nin projesi. Ama sanınm
Fuller 'in sağduyulu yaklasımıyla ve kathla-
rıyla hazırlanan raporun önerisinden esinle-
nilmiş. ABD 'ye bile ahl veren öğretim üyele-
rimizle övünebiliriz..
2) Buradaki çarpıcı nokta. bır yurttaşımı-
zm, ülkesinin emperyalizmın kanatlannın al-
tında olmasım yalnız benımsemekle kalmayıp,
bunun savunuculuğunu yapmasıydı.
3) Bu ordunun erlen kimlerdir, nasıl yetiş-
tirilirler. Bunu bir CIA raporundan öğrene-
lim. Bissel raporundan: Bissel bir CIA mensu-
budur CIA nin çalısma yöntemini belirleyen
bır rapor hazırlar. Rapora göre özetle: CIA,
ABD'nin çıkarlan için baska ülkelerde faali-
yette bulunurken ajan kullamr. En iyi ve güve-
nilir ajan da o ülkenin yurttaşlanndan yetisti-
rilır Bunun için "...Birleşik Amerika doktri-
nine inandmlan ve eğıtilen o ülkelerin yurt-
taşlanndan daha fazla yararlamlmalıdır. Bu
kisiler zamanla Amenkalı personel kadar gü-
venilir ve sadık olabilir... Yabancı ülkelerin
yurttaşlanna ideallerimiz anlatılarak, eğitile-
rek ve devamlı bir iş önerilerek casusluga
atılmalan için özendirilebilirler. Amerika'ya
sadık kalmalan sağlanabilir." (Attıla llhan /
Batı nin Deli Gömleği-s.81)
4) Koru, Massachusetts Institute of Tecno-
logy e bağlı Uluslararası Araştırma Merke-
zi nin bilimsel araştırma yaptığım, benim bu-
nu bilmediğimi yazıyor. Ben bir başka üniver-
sitenin onun okuduğu Harvard Üniversite-
si nin Uluslararası Araştırma Merkezi 'nin bir
çalışmasını bilıyorum. CIA Kontr-Gerilla ve
Türkiye adlı yapıtımın ana kaynağı olan ve
CIA de görevli Galula 'nın bu merkez adına
yaptığı bir yapıt bu Bizim gibi ülkelerdeki
sosyal uyamşı, dahası Ulusal Kurtuluş Sa-
vaşlanm ayaklanma olarak niteleyen bir ya-
pıt F. Koru bu açıklamayı bu yazidan alacağı
biigiyle değerlendirdiğınde nelerı bılip bılme-
diğim konusunda aydınlanacaktır
5) Amerikan Gizli Belgelerinde Türki-
ye'de Islamcı Akımlar'a F Koru nun yazdığı
takdim yazısı s. 8/9
6) Ufuk Güldemır in yaptığı ve 26 Şubat
1990 da yayımlanmış konuşması. Ki, Fuller
bukonuşmada, "Mustafa KemaV'aı düşünce-
leri zamanla silinecektir... Atatürk'ün dü-
şünceleri, çağı için son derece güçlü düşün-
celerdi, ama onun sayesinde yaratılmış olan
bugünün kendisine entelektüel güven duyan
güçlü Türkiye'si, artık ulusal kimliğini, yö-
rüngesini, dünyadaki rolünü hatta Islam 'ün
günlükyaşamdakiyeriniyen'ıden düşünebil-
mektedir'' diyordu. Koru. Fuller m bu konuş-
masına göndermede bulunuyor Bu konuşma
"bir yabancı tarafından yapılmış en sağdu-
yulu bir saptama'' imiş.
7) Eğer Koru gibi kavram ve sözcüklerle
oynamak gerekirse, bellidir ki araştırmacı bir
profesör rapor yazmaz, konulan değerlendirir
ve araştırmacı diye anılır. eğer yazar dersek,
o zaman bu raporun başkalarınca hazırlandı-
ğı. dahası Fuller in kathlanyla yazıldığı gibi
bır değerlendirmeye gidilebilir Koru 'nun
yaptığı belkı de eskılenn deyimiyle zaafi telıf
anlatış eksıkliği- olmalı.
POLİTİKA VE ÖTESİ
MEHMED KEMAL
Hacı Pasaportu...
Gazeteyi açtım, Tuluî Sönmez'in öldüğünü ya-
zıyordu. Sayın eşi bir ilanla ölümü dostlanna du-
yuruyordu. Biraz sonra televizyon Aziz Nesin'in
ölüm haberini verdi. Gazetede de yoktu. Oysa bir
aün önce Murat Tuncay'ı gömmüştük; Üsküdar,
Iskele Camisi'nden cenazeyi kaldırmıştık.
Rrfat llgaz, iki yıl önce ölmüştü. Gazetede oğlu
Aydın'ın duyurusu vardı. Ölümde, Aziz'le bir gün
vardı aralannda. Sağken ikisi, birbiıieriyle, bir iki
gün arayla çekişmezler miydi? Sen yazdın, ben
yazdım; sen götürdün, ben getirdim. Büyük ya-
zariar kaprisli olur.
Aziz Nesin'i nasıl tanıdım, Acılı Kuşak'tan oku-
yalım, şöyle yazmışım:
Yargıç sordu:
"Aziz Nesin'i tanır mısın?"
"Adını tanınm, yüz yüze hiç gelmedim."
"Cumartesi neredeydin?"
"Hangi cumartesi?"
"Geçen cumartesi..."
Düşünmeye başladım: Ben geçen cumartesi
neredeydim? Öğleye kadar alaydaydım. Söyle-
dim. :
"öğleden sonra.." :
"Çarşıya çıktım." ;
"Çarşıda ne yaptın?" ;
"Zari kâğıt aldım, mektup yazdım." ;
"Sonra."
"Tavla oynadım."
"Hangi kahvede?"
"Bahçeli kahvede."
"Orada Aziz Nesin'/ görmedin mi?" •
"Aziz Nesin lskenderun'da mıydı?"
"Evet Bahçeli Kahve'de."
"Kahvede de olsa tanımıyorduk ki..."
"Hele hele..."
"Gerçekten tanımam."
Yargıç odada dönmeye başladı. Kendi kendine
konuşur gibi:
"Demek tanımazsın?"
"Tanımam." \
"Hiç görmedin?"
"Gönnedim."
Elindeki kâıdı evirdi, çevirdi:
"Bak ne yazıyor: 'Aziz Nesin'le Bahçeli Kah-
ve'de konuştular' diye yazıyor. Ne yapacağız şim-
di?"
Birkaç şey daha sorduktan sonra baktı ki ben
Aziz'i tanımıyorum. ,
!
Tutukevine götürdüler.
Birkaç gazete aldırdım. Gazetelerde şunlar yazı-
lıydı: "Aziz Nesin, hacı pasaportuyla Iskende-
run'dan yurtdışına kaçarken yakalandı, Istanbul'a
getirildi."
Haberi okuduktan sonra anladım. Gerçekten
Aziz de ben de aynı kahvede imişiz ama, birbiri-
mizi tanımadığımız için görüşmemiştik. Aziz Ne-
sin, olayı bütün açıklığıyla anlatmış, beni de ken-
dini de aklamıştı.
Aziz Nesin'le ilk tanışmamız uzaktan uzağa
böyle maceralı olmuş, ama ikimiz de bundan ha-
berli değilmişiz.
Sonra Aziz Nesin'le birbirimizi çok gördük. Nasıl
görmüşüm, nasıl tanışmışım şimdi pek çıkaramı-
yorum. Ama Aziz'e bu öyküyü anlattığımı, karşılıklı
gülüştüğümüzü anımsıyorum. Aziz'le birçok anı-
mız var. Hem de kazalı, belalı anılar. Çoğunu da
yazmışımdır. Ben yazdığım gibi o da yazmıştır.
"Bize pasaport vermiyorlardı, hacılara veriyor-
lardı. Ben de hacı pasaportu istedim, verdiler.
Sonra smırda farkına vardılar, geri aldılar" diye
anlattı bu öyküyü. Aziz dışan hacı olarak çıkama-
dı.
Bu yazıyı verdim. Bu kez sevgili Mehmet Ali
Aybar'ın ölüm haberi geldi. Ölüm, hüzün buralar-
da kol geziyor.
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
SOLDANSAĞA:
1/ Padişahlann
tahtaçıktıklan za-
man askere, ule- _
ma ve devlet bü- *-
yüklerine verdik-
leri bahşiş. 2/
Uzak... Yerleşmiş 4
ilke ya da yasaya
uygun durum. 3/
Yumurta ve ir- 6
mikle yapılan bir
tür tatlı... Anadolu
halklannın en eski
ana tannçası. 4/
Süzgeç, kevgir. 5/
Bağışlama... Gösteriş, fiya-
ka... Bricte sanzatunun kısa
yazılışı. 6/"Çokönemli kişi"
anlamında uluslararası kı-
saltma... Avuç içi. II
ABD'nin bir eyaleti... Konut.
8/ Adana ve Hatay yöresinde
görülen özel bir yüzey şekli...
Tatlı sularda yaşayan yırtıcı
bir balık. 9/ Adın başka bır
sözcükle ilgi kurmak üzere
aldığı ek... Gönül, yürek.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/Ucu demirli, uzun cirit değneği. 21 Yapay reçine verniği
ve tutkalı üretiminde kullanılan billursu toz... Derinliği ay-
nı olan sığ su alanı. 3/ Bir resmi sulandınlmış renklerle bo-
yama ya da gölgeleme bıçimi... Kasaplık hayvanlann kesil-
miş ayağı. 41 Bilecen... İçine başka bir sıvı kanştınlmamış
içki. 5/ Geçimsizlik, anlaşmazlık. 67 Bir adın ya da sözcü-
ğün baş harfı. 7/ "Hayır" anlamında kullanılan sözcük...
Bestelenmiş her tür şiire Batı'da verilen ad. 8/Kakım, gelin-
cik gibi hayvanlann bol tüylü ve beyaz postu... Anadolu'da
kuruhnuş eski uygarhL 9/ Uydurma söz, palavra.
Kurucu üyemiz
MEHMET ALI
AYBAR'ı
kaybettik. Başsapğı dileriz.
T Ü R
TARIH
H 1 y
VAK
C
FJ
V