28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 HAZİRAN 1995 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Altıncı Türk koreograflan çağdaş dans ve bale gösterisi . • Genç ve araştırıııacı sanatçılarN.RANAEVCİM Dans ve balenın bır sanat dalı olarak ya- şatıldığı her toplumda koreograflar, üret- kenliğin, yaratıcılığın ve kalitenın tanım- lanmasında önemli bir rol oynarlar. Dans- ç?}ann bedensel ve zihinsel kapasiteleri- nin, oyunculuk gûçlerinin sınırlan ne olur- sa olsun, bir yapıtın ortaya çıkmasında et- ken olan başhca yaratıcı güç, koreografî- dir. Bugün dünyanın btrcok gelışmiş fllke- sinde topluluklann başan grafıği, repertu- varlannı bıçimlendiren koreograflann ka- liteli ve özgün eserier verebilmesme bağ- lıdır. KJasik bale kökenli, büyûk ve gelenek- selleşmiş topluluklar bıle repertuvarlann- da çağdaş ve özgün yapıtlara yer vermek zorundadırlar. Bütün sanat dallannda oldu- ğu gibi koreografi biçimlen de çağla bır- likte gelişerek ve değışerek aıt olduğu top- lumun kültûrel binkimini, o toplumun be- nimseyebıleceğı beden dilıni ve bu konu- ya bakış açısının zenginliğini (veya aksi- ni) yansıtır. Tûrkiye'de dans ve balenın büyük şehir- lerde bıle bir sanat dalı olarak saygınlık ka- zanacak kadar iyi tanınmaması, ilkokul müsamerelerindeki kelebek ve çiçek dans- lanndan, oryantal danstan veya herhangi bir atletizm dalmdan farkınm ayırt edilece- ği bilgı düzeyınin oluşmaması yûzünden Tûrk koreogTaflan, hak ettiklen gibi de- ğertendirilememektedirler. Bu koşullara rağmen, Çağdaş Bale Top- luluğu'nun kurucusu ve yönetmeni Celn Ertekin'ın gınşımı ve çabalan sonucunda altı yıldır fstanbul'da Türk koreograflan için özel bir gösteri dûzenlenmektedır. Bü- yük olasılıkla, gösterilerin devlete bağlı bir kurum tarafından değil de bu sanata sev- dalı bır sanatçının özel gırişimi sonucunda gerçekleştiriliyorolması yûzünden, devlet balelerinınkoreografkadrolanndaki sanat- çılann çogu, bu sanat olayına katılmamak- tadırlar. Ama, koreografı yapmaya tutkun birçok modern dans ve bale sanatçısı, her yıl yi- nelenen Türk koreograflan çağdaş dans ve bale gösterilerine sevindirici bir coşku ve istekle katılıyorlar. Bu gösteriler, katılım- cı koreograflann arasında devlet balelerin- de bale sanatçılığı yapanlann yanı sıra bu işe yan amatör veya amatör olarak sevda- lanmış kişilerin de bulunması bakımmdan Londra'da her yıl gerçekleştirilen Resolu- tions (önergeler, aynı zamanda azimlilikle Koreografisini Koza Ipek'in yapbğı 'Siesta' (sağda) ve Oral Yazıcı'nın 'Vaka' (soida) adta gösteriler flgi çekti. de ilgili bir sözcük) festivalıni anımsatı- yor. Bu yıl gerçekleştirilen gösterinin bir özelliği, Izmirli genç sanatçılann ağırlıklı olarak ilgi göstermiş olması, Antalya Dev- let Tiyatrosu'ndan da sanatçılann katılma- sı ve gösteriye icracı olarak katılan öğren- cı dansçılarla birlikte yaş ortalamasının gençleşmesi. Cem Ertekin'ın de belirttiği gibi, organızasyonun daha çok genç ve araştırmacı sanatçılara yönelik olduğu dü- şünülürse hedefe uygun bir gelişme oldu- ğu ortaya çıkıyor. Gençtiği özendirdiği için yararlı Ertekin, şu noktaya da değınıyor: "Ba- zen bu gösteriler. daha sonragelis.u'rilen da- ha kapsamlı koreografilerin tohumunu oluşturmor. Orneğin N11 Berkan, Sıbel Ka- sapoğlu ve ben, bu gösteriler için hanrladı- gıınız iosa çahşınalardan vola çıkarak da- ha uzun başka eserier varatbk." Bu yılki gösterinin ilk parçası olan, koreografisini NebalGezgin'in gerçekleştirdiği "Martı", büyük çoğunluğu dans veya bale eğitimi görmemiş ortaokul öğrencileri tarafından sergilendi. Nebal Gezgin'in çalıştığı be- denlerle nitelıkli bir iş çıkarmak oldukça zor kuşkusuz. Buna rağmen basıt ve ılgınç bir fıkirle zemınin hareketlendırilmesi ve loş ışık kullanılması sayesinde bu dezavan- taj büyük ölçüde kamufle edılmış. Koreog- rafinın biraz kısaltılması düşünülebilirdı. Gereksızce iddıalı sıçrama hareketleri, bir- bınnden ılgınç bazı koreografık buluşlaruı lezzetıni kaçınyordu. Şünşek Yükseğ'in koreografısıni yaptı- ğı "Ttatiaı", hoş bir salon dansı havasınday- dı. Hem dans etmek hem de koreografi yapmak oldukça zor olduğundan, çoğu za- man dansçılar seyirci için en uygun açılar- da da değıllerdi. Zeynep Günsur, "Ikfli" adlı koreografısinde her zamanki gibi ko- lay olanı değil. araştıncı ve sorgulayıcı bır dans tıyatrosu dilini seçmişti. Dansçılan Deniz Altınay ve Ahmet Ortaçdağ, genel- geçer bır kadm-erkek ilişkismı karamizah pençeresınden bakan sembolist bır dille sergılediler. Gamze Oral'ın "Varyete"sı hiçbir özel- liği olmayan. kabare özentisi ve yaratıcılık adına pek bır şey sergilemeyen bir çalış- maydı. Koreografisi ZeynepTuzculartara- fından gerçekleştinlmış olan "Innomina- ta", biraz aceleye gelmış bır çalışma ol- makla büiıkte Candaş Baş'ın dansçı olarak başansı esere can venyordu. Koza İpek Aksu'nun "Siesta''sında. eser ve ismi ara- sında bağlantı kurmak pek mümkün gö- rünmüyordu, ama Koza'nın hem dramatik yönü, hem tekniğı iyi bir dansçı olduğunu izleme şansımız oldu. Çmla KamalıoğJıı'nun "Message" adlı koreografısinde kullanılan müzik sayesin- de (Peru halk müziği) mesajın konusunu yakalamak zor olmadı kuşkusuz. Aynca Dıdem'in kara çarşafı ve Murat Ersoyhı- oğlu'nun kostümü de kolaylık sağhyordu. Ama koreografinin mesaja ne derece açık- lık getirdiği tartışılır. "GündüzDüşferi" ıle Övûl Avkıran. cesaretli bir çalışma yap- mıştı. Yetkin DUdndler'ın alışmanuş ölçü- leriyle sahneye çıkması da dikkate almma- sı gereken bır cesaretti. Cıddiyetle, sami- miyetle ve inanarak sergiledikleri bu çalış- mayla şu soruyu zıhnımıze yerleştırdıler: *Dansetmekiçin iDe de üğ gibizayıfobnak gereldr mi?" Şena> Sönmez, "Arâyış" adlı koreografısinde ışık ve dekor konusunda çok yeteneklı olduğunu. hoş işlerçıkarabi- leceğıni gösterdi. Fîgen Yücel'in "Gazete" adlı parçası da bu yıl neşelı ve değışik bır şey yapma arzusunda olduğunu gösteriyor- du. ama öğrencileri yalnızca yürürken bi- le balerin olduklanm unutamıyorlardı. Bu yüzden, dans ve anti-dans bölümleri ara- sındakı zıtlık pek yerine oturamamıştı. Zetara Tarnn Özbal'ın gencecik öğren- cileri "AquareOen Wab''da hoş bir, yılso- nu sınıf bitirme gösterisi yaptüar. "Kti- rim" adlı parçada Siner Uslu, koreograf olarak dansçısı Çmla Kamalıoğlu'nun bü- tün avantajlarını keyifle kullanmıştı ve or- taya aşın iddialara soyunmayan, sevimli bir çalışma çıkmıştı. Oral Yazıcu genç bes- teci Murat Demiral'labırlikteçalışarak bü- tün genç sanatçılara örnek olacak, sevindi- rici bir ortak çalışma ruhunu gündeme ge- tırmiştı. Candaş Baş'ı bu parçada da heye- canla ızledık. "Vaka", gurur verici nitelik- lerin bir araya geldiği, ardından daha kap- samlı yapıtlann da gelebileceğini hissetti- ren güzel bir çalışmaydı. Yeni koreografik diller ohışmah Şebnem Şimîek-AznüI'inBüyüsü" ad- lı parçasmda konulu balelerin etkisiyle kı- sa bır öykü anlatmıştı. Diğer tzmirli sanat- çılarla birlikte bu kentırruzde bale sanatı- nın geleceği açısından heyecan verici bir ışık saçtılar. Türk koreograflan gösterile- rinin sadık katıhmcısı NB Berkan, bu yıl "tz"adlı bır çalışma sundu. Herhalde de- kor olanaklannın kısıtlı olması yûzünden, koreografilerinin çoğunda olduğu gibi sah- neye ıskemlelerle bir boyut zenginliği ge- tirmeye çalışıyordu. Berkan, bır kadın-erkek ilişkisinin izle- rine değinen duygusal ve dramatik bir ça- lışma yapmıştı. Bütün bu organızasyonun miman Cem Ertekin'ın koreografisi, fi- nalde yer alıyordu. "Banu fle Murat" adı- nı verdiği bu çalışmada Cem Ertekin, Ba- nu Korkut ve Murat Kurtulmuş adlı iki öğrencisine bakış açısını dile getiriyordu. Saf, cici ve pembe renkte olan bu yaklaşı- rrun ifadesınde buz dansı koreografılerin- den etkilenilmişti. tki genç dansçı da başa- nlanyla Ertekin'i çok mutlu etmış olmalı- lar. Bu çalışmalarla atılmış olan tohumla- nn, koreografi konusundakı bırikimimizi geliştırecek eğitim olanaklanyla ve grup çalışmalanyla zenginleştirilmesı, paylaşı- lan ve araştırmaJarla geüştirilen yeni kore- ografık dillerin oluşması, en büyük dileği- mizdir. Böyle bir umudun doğrnasının ve güçlenmesinin nedeni, bu işe büyük bir aşkla ve özveriyle bağlanan gençlerimizın her geçen gün çoğalmasıdır. 23.ULUSLARARASI İSTANBUL MÜZÎK FESTİVALİ îlginç beşlinin konseri Aya Irini'deKnltür Servisi - 23.Ulusla- rarası lstanbul Müzik Festiva- li'nde bugün saat 19.00'da A*~ îrini Müzesi'nde, Igor ve VUerv Oistrakh, AyU Erdu- ran, VValter Nothas ve NataUa Zertsaiova, bır konser vere- cekler. Konserde, Johannes Brahmsın sonat no. 2, mi be- mol majör üçlü ve fa minör beşlisi seslendirilecek. David Oistrakh'tn oğlu ve öğrencısı olan Igor Oistrakh, 1931 'de Odessa'da doğdu. 1949'da Budapeşte, 1952'de Wieniawski uluslararası ya- nşmalannda birincilik alan Oistrakh, Batı dünyasındaki ilk konserini Londra'daki Al- bert Hall'da verdi. Bunu ABD, Avrupa, Kanada, Gü- ney Amerika, Japonya ve Avustralya turneleri izledi. Klemperer, Reiner, Karajan, Orraandv, Ghınni, SoJti, Ma- azri, Ozawa, Rozdestvensld ve Davıd Oistrakh yönetiminde birçok orkestrayla çalan ve Pabto Casals, Yehudi Menu- hin gibi ustalarla birlikte kon- ser veren sanatçı, babasının 1976 yılında ölümünden son- ra, oğlu Valery'yle çalışmaya başladı. 1968 yılından beri, *enfoni ve oda orkestralan yöneten sanatçı ve piyanist eşi Nataha Zertsalova, birlikte doldurduklan Beethaven so^ natlan albümüyle Bonn'daki Beethoven Derneği Şeref Üyesi ödülünü, Mozart ke- man sonatlan albümüyle Vi- yana Mozart Akademisi Wi- ener Flötenuhr ödülünü aldı- lar. lstanbul'da doğan ve ke- man eğitimine dört yaşında başlayan Ayla Erduran, Paris Ulusal Konservatuvan'nda Rene Benedetti ile dört yıl ça- lıştı; daha sonra da Ivan Ga- lamian, Zino Francescati ve David Oistrakh'ın öğrencısı oldu. 1957 yılında Uluslarara- sı Wieniawski Yanşması'nda birinci olan Erduran, ABD, Kanada, Güney Amerika, In- giltere, Rusya, Almanya, Js- viçre, Hollanda ve Finlandi- ya'da konserler verdi. Yehudi Menuhin, Andre Navarra. Igor ve David Oistrakh ve Vktor Pikaizen'le konser ve- ren sanatçı, 1958'de Brük- sel'de Belçika Kraliçesi'nin de hazır bulunduğu bır kon- serde, Ltvi Cemal Erkin'ın keman konçertosunun Avru- pa prömiyerini gerçekleştirdi. 1971 yılında 'Devlet Sanatçı- sı' unvanını alan Erduran, bir- çok ödüle sahip. Oistrakh aı- lesınin üçüncü kuşağını tem- sil eden Valery Oistrakh., altı yaşında keman eğitimine baş- ladı. İlk konserini, on dört ya- şında, annesi piyanist Natalia Zertsalova ve babası Igor Oistrakh'ia birlikte Bach'ın yapıtlanru seslendirerek ve- ren sanatçı, 1985'te Rusya ulusal, 1987'de Almanya Markneukirchen ve 1989'da da tsviçre Tibor Varga ulusla- rarası keman yanşmalannda birincilik kazandı. Avrupa, ABD, Kanada ve Avustral- ya'da Yehudi Menuhin, Kurt Masur, Martin Lovett, Gen- nady Rozdestvensld ve Tibor Varga gibi ünlü şeflerle bir- likte çaldı. Sanatçı, kemanın yanı sıra viyola da çalıyor. Nataha Zertsalova, Mosko- va'daki Çaykovski Konserva- tuvan'ndanmezunoldu. 1960 yılından beri, eşi Igor Oist- rakh'ia ikili konserler veren sanatçı, Bach'ın klavsen kon- çertolannı albüm haline ge- tirdi: Mozart, Haydn, Men- deteohn ve Beethoven'ın pi- yano konçertolannı yorumla- dı. Zertsalova, halen Lond- ra'daki Kraliyet Müzik Kole- jı'nde ders veriyor. 1938'de Deggendorf 'ta doğan Walter Nothas, viyolonsel eğitimine Münih'te W. Reichardt ile başladı; daha sonra, Navarra ve Casals'ın öğrencisi oldu. Münih, Prag ve Kudüs'te yapılan yanşmalarda çeşitli ödüller alan sanatçı, 1965- 1987 arası Bavyera Radyo Senfoni OrkestraMnda solo viyolonselist olarak görev yaptı. 1985'te Münih Müzik Yüksek Okuiu'nda ders ver- meye başlayan sanatçı, 1988- 89'da da Viyana Müzik Yük- sek Okuiu'nda konuk profe- sör olarak ders verdi. Sanatçı, aynca, Almanya, Kanada, Ja- ponya ve Çin'de kurslar dü- zenliyor ve ulusal ve uluslara- rası birçok yanşmada jüri üyeliği yapıyor. Bugün aynca Atatürk kültür Merkezi Kon- ser Salonu'nda ÎTÜ Türk Mü- ziği Devlet Konservatuvan Orkestra ve Korosu'nun kon- seri yer ahyor. Genç Solistler Dizisi kapsamında gerçekleş- tınlecek olan konser saat 19.00'da başlayacak. ITÜ ve tstanbul Oniversitesı çokses- li korolannın genel sanat yö- netmeni Doç. Serdar Oz- türk'ün yöneteceği konsere solist olarak piyanist Cenk Öztürk katılacak. Orkestra konsenn bırincı bölümünde H.Saadettin Arel'den Mini Mini Nihavend Peşrevi, Fani Hayat, Muallim Ismail Hakkı Bey'den Ferahfeza Peşrevi, Dede Efendi'den Hicaz Yü- rük Semai 'An yine neş'e-i muhabbet', Dr.Alaeddin Ya- vaşça'dan Nihavend Şarkı 'Kopar sonbahar tellerinden' ve Yunus Emre müzikalinden dört parça, Cahit Atasoy'dan Uşşak-Sofyan 'Mal sahibi mülk sahibi', Serdar Öz- türk'ten Nihavend-Çesitleme 'Ben geldim dava için', Dr.Selahattin Içli'den Kürdili- hicazkar Şarkı 'Eğer aşkı di- lersen can olasm' ve Kürdili- hicazkar Çeşitleme 'Rüzgâr- tstanbul Müzik FestivaB'ııdc bugfin saat 19.00^8 Aya trini Müzes'nde, Igor ve Valery Oistrakh, Ayta Erduran, Walter Nothas w Nataha Zertsalova, bir konser verccekier. Konserde, Johannes Branms'ın sonat no. 2, mi bemol majör üçlü ve fa minör beşlisi seslendirilecek. lar estiğinde, gökler gürledi- ğinde' adlı parçalar seslendi- rilecek. tkinci bölümde ıse or- kestra ve koro George Bi- zet'den lnci Avcılanndan Ro- mans, Muammer Sun'dan 19 Mayıs Gençlik Marşı, Adnan Saygun'dan Sensin Kerim, Sensin Rahim, Franz Schu- bert'ten Ulu Tann Bir Rüya Bu, Münir Nurettin Sel- çuk'tan Sana Dün Bir Tepe- den Baktım Aziz tstanbul ve Şerdar Öztürk'ten tstanbul Üzerine Çeşitlemeler'i yo- rumlayacak. Semboller çok işgalci, boş alan bırakmıyor Deborah SemeL, semboOerin anlamııu sorguluyor. EBRUGOKTEKE Keçe ve kadifeden oluşan fonun üs- tünde rengârenk boncuklar, süsleme- de kullanılan çemberler, ince işlenmiş altın varakJar ve Anadolu tannçalan- nın motifleri... Sanki çağdaş bir Türk el sanatlan sergisi geziyoruz. Tablo- lardan birinde, iacivert-siyah bir fon ve üstünde deniz kabuklanndan ve boncuklardan yapılmış sperm fîgürte- ri,'MafeAnjdety'(ErkeldikKaygısı)... tki yıldır Türkıye'de yaşayan Ame- rikalı ressam Deborah Semel, Kadın Eserleri Kütüphanesi'nde sergilenen yapıtlannda cınselliği mizahi bir şe- kilde ele alıyor. İlk kez 1993 yılında Kapadokya'ya gelerek bir halı dük- kântnda çalışmaya başlayan ve bir yandan da Türk el sanatlannı incele- yen Semel, halen Bilkent Üniversite- sı'ndeöğretim üyeliği yapıyor. Debo- rah Semel'le yapıtlan ve sanata bakı- şı hakkında konuşuyoruz: -ResimJcrinizde, cinselUkleve mito- lojiyle ilgili imgeJeri bir arada kullam- yorsunuz_ Cinsellikle, insanlann sembollere getirdiklen yorumla, kullandığım malzemeye bakış açılanyla ve yükle- dikleri anlamlarla ilgileniyorum. Ba- zen, kullandığım bir imgenin gerçek- ten de bir anlamı olup olmadığını bil- miyorum. 'Hazım's cousin dreamin' of the snake-lad> 'yi yaparken Doğu mitolojisinde, bir yılan-kadın 'Şab- meran' bulunduğunu bilmiyordum sözgelimı. -CinseDik ve dnsiyete bakış açınız- dan söz eder misiniz? Cinselliğın en çok yanlış anlaşılan konulardan biri olduğunu düşünüyo- rum. Bir arkadaşım, kadın ve erkeğin iki ayn tür olduğunu söylemişti. Ben, kadınlarla ve kadınlıkla ilgili herhan- gi bir şeyin, erkekleri çok korkuttuğu- na ve tehdıt olarak görüldüğüne ina- nıyorum. Değişik şeyler, insanlara korku veriyor. Benim çalışmalarıjn da tehdit olarak görülen cinselliği ele alı- yor. tnsanlan düşünmeyezorlamak is- tıyorum çünkü her şey, ınsanın kafa- sında olup bıtıyor. -Ya sanata bakısmız? Sanat, karşılaştığımız, yaptığımız şeylere bir anlam katma çabasının so- nucu. Kullanılan malzemelerin kay- nağı, yaşanılan olaylar, deneyimler as- lında. O malzemeye belli bir uzaklık- tan bakıp, yeni bir yorum getirmeye çalışıyorum, tıpkı bir izleyici gibi... Bir sanat yapıtına, genış bır açıdan baktığınızda, kendi yaşamuuzla ve de- neyimlerinizle ilgili çok şey bulabi- lirsiniz. -Kimlik ara>tşınızın bir gün bhece- ğine inanıwr musunuz? Umanm bıtmez, çünkü arayış daha önemli. tnsanlarsürekli değişiyor, ya- şanılan şeyler değişiyor. 1991 yılında, altın varakla süslcnmış kadıfe bir ku- tu yapmıştım. O zamanlar, kadife, çok pahalı, çok değerli eşyalan saklamak için kullanılıyordu. Şimdi de kadife- yi kullanıyorum, ama artık daha fark- lı çağnştmlar söz konusu. Kapadok- ya'da gördüğüm bir köylü kadınm üzerinde, enfes bir kadife şalvar var- dı. Malzeme aynı, ama anlam değişi- yor, çünkü deneyimler de değişiyor. -SemboUerie aranız nasd? Çok kötü. Sembollerin çok işgalci olduklanm, bıze boş alan bırakmadık- lannı düşünüyorum. Sözgelimı Marl- boro'nun reklamı, 'Come To Marlbo- ro Country'(Marlboro Olkesine Ge- lin). Evet, Amerika, Marlboro'nun ül- kesi, ama Kayseri 'den dönerken yol- da da aynı reklam panolannı gördüm. Aynı imgeler, sürekli olarak karşunı- za çıkıyor. Bazen de sembollerin an- lamlan o kadar hızlı değişiyor ki ın- san düşünecek zaman bulamıyor. Ço- ğu zaman, gündelik yaşamınızda kar- şınıza çıkan sembolleri seçme şansı- nız yok. Resim, benim için, süzme ve antma işlevini de üstleniyor. Daha ön- ce görmediğim, görüp de fark etme- diğim şeyleri keşfediyorum. -Kendinizi ve dünyayı tammlamaya çanşıyorsunuz. Çok mu önemli bu? Gitgide bunun o kadar da önemlı ol- madığını düşünmeye başladun. Ama sizin için tanımlanan bir dış dünyayla karşı karşıya kaldığınızda, kendinizi, bu bombardımandan koruma ve ta- nımlama gereksınımi duyuyorsunuz. Zaman zaman, bana gelip bazı çalış- malanmın anlamını soruyorlar, ama aslında, gördüklen şeye insanlann yükleyeceklen anlam ve getirecekle- ri tanım önem taşıyor. Yoksa, kendi yaşamınız üzerindeki denetimınizi yi- tiriyor ve yapacağınız şeyleri başkala- nmn belirlemesıne izin vermiş olu- yorsunuz. DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Heştirmen Geçinenler Bu kimsenin adını anmadan yazılması gereken bir yazı, ama Tuğnıl Tanyol alınganlık ediyor, yanlış anlamlar çıkanyor adlann anılmamasından, onun için bir tartışma yazısıymış gibi yazmak zorundayım. "Vartık" dergisinin Haziran 1995 sayısında bilimsel şiir eleştirisinj ele almış bu yazanmız, bence de doğ- ru olan şeyler söylüyor. "Sanat ve bilimseiliği aynı torbaya koymak aslın- da boş bir çabadır", diyor. Şiir yazma konusunda bilimsellik olamayacağın* belirterek de şunlan ekliyor: "Estetikzevklehn alanına, sayısalyöntemleri, göz- lem, deney, genelleme, sonuç veyasalarçıkarma sû- reçlerini kapsayan bilimin yöntemlerini uygulaya- mazsınız. Ortaya çıkaracağınız her zortama yasa (böyle bir şey mümkün olsa bile) yeni bir şiir tarafın- dan yıkılacaktır." Ama eleştiri konusu biraz değişik elbette. Eleştiri bilime biraz daha yakın. En azından belli durumlar- da bazı bilimlerin yasaianm, yöntemlerini kullanabi- liyor. Gene de iş şiire gelip dayanınca öznetliğin çok ağır bastığını görüyoruz. Tuğrul Tanyol, okul eğitimiyle öğretilen sanatlara değinerek şöyie diyor: "Oysa şiir eğitimi bireyseidir. Herşair, her şiir oku- ru kendini yetiştirir. Şürden zevk almayı öğrenmektir asıl olan. Bu öğrenme sürecinde siziyine öznelzevk- ler yönlendirecektir." Yazısının sonunda ise şu özetlemeyi yapmış: "Zevklerin yöntendirdiği bir alanda bilimin hareket özgürtüğü olamaz. Bu anlamda, ancak bireysef bir eğitim sonucunda öznelbirzevke sahip olabiliriz. Bu eğitim şiir okumak ve yeni okuduklannızı o dilin us- talannın yazdıklanyla kıyaslamaktır. Yani şiir eğitimi- nin size kazandırdığı sezgilerte bir şiiri 'beğenir' ya da 'begenmezsiniz', ama nedenini tam olarak açık- layamazsmız." Benim açımdan tartışılacak bir şey yok, çünkü ben de böyle düşünüyorum. Ama şiirbilim üzerine çalışan eleştirmenler, elbette bu sözlere karşı çıkacaklardır. Tuğrul Tanyol şiir eleştirisinin nasıl yapılabileceği- ne örnek olarak "bazı çalışma türlerine" de değin- miş. Bir gözlemini açıklayarak, bu tür gözlemler so- nucu ortaya çıkan varsayımlann nasıl denenebilece- ği üzerine düşüncelerini söylüyor. Bir şairin şiir eleştirisi nasıl olmalı sorusuna yanrt araması çok doğal. özlediği yöntemi doğru bulma- yanlan aşağılamadığı kadar, buna yalnızca sevinilir. Eleştinmenlere bir öneridir en azından. Şairierin bütün şiirlere ancak kendi anlayışlannın çerçevesinden bakabilecekleri konusu ise, nereye kadar doğru, bilemem. öyie görünür, ama gene de çoğunlukla şairlerdir öbür şairleri en iyi değerlendi- renler. Şiir kamuoyunun oluşmasında belirleyici güç hep şairtermiş gibi gelir bana... Şairierin yapbklan şiir eleştirilerini düşünün: Turgut Uyar, Cemal Süreya, Ahmet Oktay, Özdemir İn- ce, Hilmj Yavuz, Güven Turan, Enis Batur, öbür şa- irierin yapıtlannı incelerken, kendi şiirterinin çerçeve- sini aşamryorlar mı? Neyse, yeni görüşler getirmeyen, ama kendisinin ne yanda durduğunu, neler özlediöini belirten derli toplu bir yazı yazmış Tuğrul Tanyol. İyi çok iyi de, ya- zısının bir yerinde, "Fransız ve Ingiliz eleştiri okulla- nnın şiir eieştirisine nasıl yaklaştıklanna dair" kitap- lann dilimize çevrilmemiş olmasına değinirken şöy- le deyiveriyor "(...) eleştirmen geçinenlerin hiçbir şey bilmediği, yapmadığı bu ülkede (...)" Araya dalmış bir tümce parçacığı... Şiir, öykü, roman gibi türlerde de yaprt veren eleş- tirmenleri haydi o yönleri kurtanr diyelim, öyle ya, eleştiri onlann yan uğraşlan... Başka hiçbir şeye bulaşmadan, "eleştirmen geçi- nerek" başı göğe erenleri bir sıralayalım da, herkes görsün bu ülkede kimlerin hiçbir şey bilmediğini, hiç- bir şey yapmadığını: Nurullah Ataç, Sabahattin Eyuboğlu, Vedat Günyol, Orhan Burian, Tahir Aiangu, Hüseyin Cöntûrk, Berna Moran, Adnan Benk, Rauf Mut- luay, Asım Bezirci, Fethi Naci, Selahattin Hilav, Muzaffer Erdost, Mehmet H. Ooğan, Akşrt Gök- türk, Uğur Kökden, Konur Ertop, Doğan Hızlan, Gürsel Aytaç, Bedrettin Cömert, Atilla Özkınmlı, Murat Belge, Füsun Akatlı, Mehmet Rifat, Hasan Bülent Kahraman, Semih Gümüş, Feridun An- daç, Evren Eren... Bir çırpıda bu adlar geldi aklıma... Tuğrul Tanyol o günlere yetişti mi bilmiyorum, yıl- lar önce Ümit Yaşar Oğuzcan da "Cehalet Koşu- su" adlı şiirteriyle eleştirmenleri yanştınrdı: Ben birin- ci olurdum, Asım da tkinci... 23.ULUSLARARASI İSTANBUL MÜZİK FESTtVALÎ BUGÜN: Atatürk Kültür Merkezi Konser Salonu: 19.00 tTÜ Devlet Konservatuvan Orkestra ve Korosu (şef: Ser- dar Öztürk) AyaİriniMüzesi: 19,00 Igor Oistrakh (keman), Ayla Erduran (keman), Valery Oistrakh (keman), Natalya Zertsalova (piyano), Walter Nothas (viyolonsel) Topkapı Sarayı Müzesi: 21.30 Saraydan Kız Kaçırma YARIN: Atatürk Kültür Merkezi Büyük Salon: 21.30 Tarihi Tüık Müziği Topluluğu (solist: Ahmet Özhan) Atatürk Kültür Merkezi Konser Salonu: 19.00 Defhe Yagmur Dai (piyano), Pelin Halkacı (keman), Ruhşan Apay (viyolonsel) Aya trini Müzesi: 19.00 Iskoç Oda Orkestrası (şef: Sir Charles Mackerras, solist: Şefika Kutluer) TYS'den yeni temsöcilödep • Kültür Servisi -Üye sayısı beş yüzü aşan Türkiye Yazarlar Sendikası, Ankara ve Izmir'de de temsılcilik açma karan aldı. TYS"nin Ankara temsilciliğine Abdullah Nefes, Ahmet Telli, Salih Bolat, Varlık Özmenek ve Çetin Öner, Izmir temsilciliğine de Veysel Çolak, Hüseyin Yurttaş ve Dinçer Sezgin atandı. Vedat Güter ödülü SaHh Mercanoğlu'nıın • Kültür Servisi -Ordu Sanatevi (ORSEV) tarafından düzenlenen ve seçici kunılunu Naim Tirali, Öner Yağcı, Yaşar Bilen, Ahmet Özer ve Durcan Yaşacan'ın oluşturdugu Vedat Güler Şiir Ödülü, Salih Mercanoğlu'nun "Yağmurun Elleri" adlı yapıtına verildi. 1959 Ankara doğumlu olan Salih Mercanoğlu'nun "Sevgi ile Samah" ve "Asuman" adlı iki kitabı daha bulunuyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle