14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 HAZİRAN 1995 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 2. Uluslararası Istanbul Caz Festivali1 temmuzda başhyor Festival, Tito Puente (üstte) ve Latin Caz Grubu'nun Açıkhava Tiyatro- su'nda vreceği konserle baslayacak. VVynton Marsalis (solda) ve Lincoln Center Jazz Orchestrası 6 temmuzda, Rand> Crawford (ortada) ise 8 temmuzda müzik severierle buluşacak. Caz firtması sürüyor Y,erli ve yabancı 225 1 sanatçının katılacağı festivalde, Istanbullu müzikseverler Randy ! Cravvford, Tito Puente, ; John McLaughlin, Oregon, Jan Garbarek, Youssou N'Dour, Wynton Marsalis, Aydm Esen, Fahir Atakoğlu gibi ' sanatçı ve gruplan izleme fırsatı bulacaklar. 2.UU/SUUMRASI İSTANBUl CAZ FESTÎVMİ Fahir Atakoğlu Jan Garbarek Youssou N'Dour Kültür Servisi - tstanbul Kültür ve Sanat Vakfi tarafmdan düzenJenen ve 1 -] 5 tem- muz tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan 2. Uluslararası tstanbul Caz Festiva- lı'nin programı açıklandı. tstanbul KüJtür ve Sanat Vakfı Yönetım Kurulu Başkanı Şakir Eczacıbaşı. Genel Müdürü Melih Fe- reü, Caz Festivali Yönetmenı Görgün Ta- ner ve festivalin sponsorluğunu üstlenen Oyak Sigorta'nın Genel Müdürü Bfilent Bora'nm katıldığı toplantıda, festivalle il- gili aynntılı bilgi verildi. Şaİcir Eczacıbaşı 'nın "Amacımız, Istan- btıl'u dünvamn kültür başkenri haline ge- tirmek. İstanbul, çeşitli kültürierin bir ara- da yaşayabilme sorununu 600 yıldır çöz- müş bir kent" sözleriyle başlayan toplan- tıda, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın düzenlediği beş festivalin bütçesinin, yüz- de 20 oranında biiet satışlanndan, yüzde 6- 7 oranında Kültür Bakaniığf ndan ve yüz- de 70 oranında da sponsorluklardan oluş- tuğu belırtildı. Eczacıbaşı, sponsorluğun karşıhklı bir anlaşma olduğunu. bağış ol- madığını söyleyerek özel şirketleri kültü- rel etkinlikleri desteklemeye çağırdı. 2. Uluslararası İstanbul Caz Festivali konserleri. bu yıl, üç ayn mekânda ger- çekleştirilecek. Açıkhava Tiyatrosu'nun yanı sıra AKM Konser Salonu ve Aya Iri- ni'nin de kullanıma sunulacağı festivale, yerli ve yabancı 225 sanatçı katılıyor. Festival, 1 temmuzda, Kübalı grup Ira- kere'nin ve salsa kralı Tîto Puente ve La- tin Caz Grubu'nun Açıkhava Tiyatro- su'nda vereceğı konserle başlayacak. 4 temmuzda Hollandalı Roman gıtanstler- den oluşan Rosenberg Üçlüsü, Chick Ko- rea'dan Al Di Meola'ya kadar birçok tanın- mış sanatçının yapıtlannı seslendirecek. Açıkhava Tiyatrosu, Rosenberg Üçlü- sü'nden sonra, caz gitann büyük ustası John .McLaughlin'in Dennis Chambers ve Joey De Francesco'dan oluşan grubuna ev sahipliği yapacak. Adı Peter GabrieTle biriikte anılan ve Neneh Cherry'yle düet yaptığı "Seven Se- conds" şarkısıyla üne İcavuşan Senegalli müzisyen Vöussou N'Dour. 5 temmuzda; büyük trompet ustası \Vynton Marsalis ve beş yıldır müzik dırektörlüğünü üstlendi- gi Lineotn Center Jazz Orchestra 6 tem- muzda birer konser verecekler. Aya Iri- nfdeld ilk caz konserini, 7 temmuzda Ralph Towner, Paul McCandles ve Glen Mooredan oluşan Oregon gerçekleştire- cek. Geçen yaz festivale katılamayan ünlü şarkıcı Randy Crawford, 8 temmuzda mü- JXer zikseverlerle buluşacak. 9 temmuz- da da, 1993 yılında verdıkleri kon- ser dillerden düştneyen Manhattan Transfer ızlenebilır. tmer Demi- rer'in liderlığıni yaptığı İstanbul CazDörtJüsü'nün 10 temmuzda ve- receği konserin ardından Geri Allen, Ron Carter ve Lenny VVlıite Üçlü- sü'nün konseri yer alıyor. Kerem Görsev Dörtlüsü + 3'ün ve Joshua Redman Dörtlüsü'nün 11 terrunuz- rem Görsev dörtlüsü+3'ün konseri 11 temmuzda. Aziza Mustafa Zadeh (yanda) ise 14 temmuzda vereceği bir konserle katıhyor festivale. da vereceği konseri, 12 temmuzda AydınEsen'in konseri izleyecek. 13 temmuzda, Fahir Atakoğlu 'nun ve Kronos Quartet'in, 14 temmuzda Aziza Mustafa Zadeh'in konserleri izlenebilır. Festival, 15 temmuzda, Jan Garbarek ve Grubu'nun konse- nyle sona erecek. 2. Uluslararası is- tanbul Caz Festivali'nin biletlen 17 hazirandan itibaren AKM gişelerin- de satışa sunulacak. Bilgeliğe giden zor ve acı dolu yol Attis Tiyatrosu, 'Zincire Vurulmuş Promete'yi, 7. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında sahneledi EMRE KOYUNCUOĞLU Yalnızca üç adım atmışlardır oyun bo- yunca. Metin Yunancaydı. Kostümde, de- kor tasanraında da pek bir şey yokru. 1 saat 20 dakıka boyunca hincahınç do- lu Atatürk Kültür Merkezi Salonu gözle- rinı sahnedenalamadı. Oyun bıttiğınde al- kjşlar, oyunculan defalarca sahneye geri çagırdı. Bunun sırnnı izlemeye gelenler aniadı- lar. Çünkü sahnede ne olduysa onlan ya- kaladı. "Zincirlere Yürulmıış Proraete" Askhy- los'un tiyatro öncesı dıyebıleceğımiz dö- nemlerden günümüze dek değerini kay- betmemiş ölümsüz tragedyasıdır. lnsanoğ- lunun temel bir sorgulamasını konusu ola- rak alır. Tannlarakarşı gelen ve insanoğluna me- denıyeti getiren bireyin tragedyasıdır. Ku- rai koyuculann karşısına başkâ gerçekler- leçıkan, çoğulun kârşısındaki tekilin hem gicü hem de güçsüzlüğüdür. Promete bir kahramandır. Ancak yaptı- J*ı kahramanhk. ateşı tannlann hizmetin- dkn alıp insanlara sunması, medeniyetin b»£şlangıcı bile sayılsa, Tannlan kızdırdı- ğ ı ıçin insanlara felaketlen de berabenn- d e getırmiştir. Proteme'nin tnancı bilımı. kmyayı, altım insanlığın hizmetıne sun- ıxu^, medenıyet var olurken Promete'nin singelediğı var olma bıçimı hep farklı giçierin bırbirlerine karşı direncinı süre- jgrtirmiştir. Aslında Promete maddenin ka- faıhk gücüne karşı savaşan ruhun sembo- İTİdür. Bilgeliğe giden yol zordur ve acı c3oludur. Attis Tiyatrosu'nun yönetmen Theodo- •-»sTerzopoutos'unyorumundakı "Zincir- hcneVurulmus. PnMnete"de, Aiskhylos'un orijinal metnıne baştan sona bağh kahn- mış. Sahnede de ilk göze çarpan siyah bır kumaştan oluşturulmuş bir daire ve daıre- nin en arkasına yerieştirilmış seyırcıye dık ancak sahnenin tabamna eğimJi pano. Ta- bana eğimli, çünkü taban eğimliydı. Ter- zopoulos sahnenin arkaya doğru çok az da olsa yükselmesıni istemış. Bunun nedeni- ni de amfiteatral mekânlarda sevircınin • 'Zincirlere Vurulmuş Promete' tannlara karşı gelen ve insanoğluna medeniyeti getiren bireyin tragedyasıdır. Kural koyuculann karşısuıa başka gerçeklerle çıkan, çoğulun karşısındaki tekilin hem gücü hemde güçsüzlüğüdür. sahneye bellı bır açıyla bakması nedeniy- le sahnenin de önden arkaya belli bir açıy- la yükselmesının, görüntünün açısız dırekt alınmasını ve sesın izleyicıye bozulmadan gitmesını sağlaması olarak açıkladı. Sahnede oyunun başından sonuna 5 kı- şı vardı. Yerde kumaşlardan oiuşturulmuş daırenin ortasında Promete. arkasında Pro- mete gibı Tann'ya karşı geldiğı için ma- ceradan maceraya bir inek olarak atlamak zorunda kalan Io, önünde Okyanus Koro- su'nu temsıl eden bır kadın oyuncuve Pro- mete'nin sağuıda dostunun haline çok üzü- len Efesus ve solunda Efesus'a ûzülmek- ten vazgeçmesinı söyleyen ve yapması ge- rekenı hahrlatan Krados vardır. Merkezde- kı Promete'ye bağh olarak oyundaki den- gelen, dışardaki dörtlü götürüyordu. Terzopoulos'un 15 yıl önce bırkaç oyun- cuyla beraber kurduğu Attis Tiyatrosu'nun Ve sonucunda belli bir oyunculuk dili geliştirmiş. Içteki enerjinın bedenı ve sesi ele geçirmesi ve bu enerjiye oyuncunun kendıni bırakarak bedenin verdiği çok do- ğal tepkilerle oyunun metnindeki konsep- te yalnızca hizmet etmesi öngörülen bir oyunculuk anlayışı. Yönetmen Terzopo- ulos'un bu beden dilı ağırlıklı çahşmala- nru ük önce u Bakkhalar n da, daha sonra dünyaca unlü olması ve ünıversıtelerde bu tiyatronun çalışma biçimlen üzerine araş- tırmalar yapılmasının nedeninı, oyuncu- luk anlayışlannı biraz anlatmak istiyorum. Terzopoulos, Anadolu medeniyetinin önemlı köklennden bın olan Dıonysos tö- renleri üzerine ve o çağlardakı antık tiyat- ronun günümüzdeki kalıntılannı bulabile- ceği bölgelerde oyunculuk, beden kullanı- mı, ses kullanımı üzenne ekibıyle bırlıkte uzun yıllar araştırmalar yapmış. "Dörtin''de ve şımdi de "Zincirlere Vu- rulmuş Promete"de izledik. Yalnız izJedi- ğımiz son oyunda diğerlenne göre bir fark- lılık vardı. Bu sefer Terzopoulos durağan- lığı seçmiş, hareketi minımalize etmış, oyunculann gösteri boyunca kullandıkla- n bedensel semboller ön plana çıkanlmış, Io'nun tek elini açıp başının üstündc tuta- rak oluşturduğu figür, antık Yunan vazo- lannda Io'yu görmeye alıştığımız fıgürle aynı. Ya da ellen başının üzennde bağlı Promete'nin oyun boyunca elleri yukan- da oynaması gibi. Aslında semboller de çok azdı. Sahne- de ışık kullanımı yalnızca daralan ve si- yahtan beyaza dönüşen daıreyı ışaret et- mek için kullanıldı. Sıyah daireyı öluştu- ran siyah kumaş, oyunculann üstündc bır- birleriyle bağlantılan oluştururken altın- dan beyaz bir daire ve kırmızı halatlann çıkması, çok basit görünse de ışık ve oyun- culuğun birleşimiyle ınanılmaz bır efekt yarattı. ^Oyunculuklara gelınce, her şey onlann peVformansı üzerine kurulmuştu ve mü- kemmel bir performans izledik sahnede. Oyun boyunca sürekli artan bir enerji ve oyunculuk gücüne tanık olduk. Hep içer- den dışanya bır enerji vardı; oyuncudan iz- leyicıye. gözlerle değil tüm bedeni kulla- narak merkezden firlatılan bir enerji. Ter- zopoulos ıstediğıni yapmıştı; tıpkı bır an- tık çağ Dionvsos ayıninı sahneye getirdi, iz- leyicı de sahnedekı oyuncularla biriikte yükseldi ve "katharsis''e ulaştı ve boşal- dı. Oyunun sonunda ne oyuncular sahne- de kolay kolay çözülebıldı ne de izleyicı. Her şey yavaş yavaş oldu, alkış patlaması da yavaş yavaş geldi. Burada eklemek istedığım bır şey var; çok iyi bır izleyicımız var, güzeli, lyiyi he- men anlayan ve alabılen. Yunanh Attis Ti- yatrosu biraz da bunu bıldiklen için oyun- lannı ilk olarak İstanbul ızleyicısımn kar- şısuıa çıkardı ve geçerlı notu aldı. Sahnede çok büyük bır emek vardı ve ıs- tediğıni temiz bir şekilde bıtirmiş bır yö- netmen. Bu tür bir oyunculuk, sahneleme, tiyatro anlayışı belkı çoğumuza uzak ge- lebılir, bir sanatçı olarak da seçimimız ol- mayabılir, ancak sahnedekı başarıyı görebilmek başka bır şey. PENALTI MEMET BAYDUR MemlekeUm Türkçedir Geçen haftalarda bu köşede, bir dostumun mek- tubunu yayımladım. Mektuba tepki gösterileceğini umuyordum doğrusu. Yayımlamadan önce, o mek- tuba yazdığım yanrtı da hazırlamıştım. Beklediğim gibi oldu, birçok yazı yayımlandı, bana da yanrtlara yanıt vermek düştü. Yirmi beş yıldır yazı yazıyorurn ben. Her gün. Kul- landığım, savunduğum Türkçe ortada, bu köşeyi okuyanlar bilirler. Nâzım, Ataç, Orhan Veli, Sart Fa- ik okuyarak büyüdüm. Melih Cevdet Anday başta olmak üzere dilımin ustalanna özenerek yazı yazma- ya başladım genç yaştmda. Ben de Sayın Melih Cev- det Anday gibi "dilde özleşme çabasının başanya erdiği kanısındayım". Bundan hiç kuşkum yok. Ne var ki, başanya ermiş bir özteşme çabasına rağmen, bir mektup çevresinde çıkan tartışmaya daha dikkat- li bakmamız gerekir diye de düşünüyorum. Mektubu gönderen dostum, kanımca ciddiye alın- ması gereken en az bir soru soruyordu mektubun- da. 1930'lu yıllarda, Atatürk yaşarken, okulda oku- duğu bir romanı, Yakup Kadri'nin Erenlerin Bağın- dan'ını artık günümüzde hiçbir kitapçıda bulamadı- ğını yazıyor; yayınevinin de gerekçe olarak, o kitabı bugünkü Türkçeye çevirecek kimseyı bulamadığını gösterdiğini söyluyor. Neceyazmıştı Yakup Kadri Ka- raosmanoğlu romanını? Bu, ciddiye alınacak bir so- ru bence. Mektupta benim de katılmadığım düşün- celer var. Katıldığım düşüncelerse gereğınden fazla eski ve yaşamayan sözcükjerie kaleme alınmış. Bun- lan kımselere hakaret etmeden, öfkelenmeden tar- tışmanın gerektiğine inanryorum. Dil sorunu çok karmaşık, çok katmanlı, aydm ve sakin kişilerin üzerine eğilmesi gereken bir sorun. Te- levizyona uzgöreç demekle, devrime ihtilal demekle ve bunlan ya da dığerlerinı yeğleyen kişileri suçla- makla çözülecek gibi değil bu sorun. • Bu mektubun bizlen ilgılendirmesi gereken, ciddi- ye almacak bir başka bölümüyse, 12 Eylül cuntası- nın kapatıp yıktığı Türk Dil Kurumu ile ilgili satırlany- dı. Faşizmin her türlüsüne karşı durdum yaşadığım sürece. Tabii, faşizme karşı durmak yeterîi olmuyor bir süre sonra. Nedenlerini, kaynaklannı bulmak, an- lamak istiyor insan. "Kabahatin çoğu" kimdedir so- rusu çıkıyor karşımıza. Dallanıp budaklanıyor sorun. Bu pazar konumuz "dil" olduğuna göre, gelin on ye- di yıl öncesine, 1978 yılına dönelim, bakalım neler oluyormuş o günlerde yazınımızda. 13 Aralık 1977'de benim çok değer verdiğim, ar- dında unutulmaz bir yaprt bırakmış bir büyük yazar, Oğuz Atay ölüyor. Sevgili Oğuz Atay, yazdıkfan ile benim kuşağıma yalnız yazınsal değil, dilsel, düşün- sel birçok kapıyı açmış bir yazar. Ölümünden sonra Türk Dil Kurumu'nun çıkardığı Türk Dili dergisi, bu bü- yük yazanmızın bir yaprtını yayımlıyor. "Demiryolu Hikâyecileri: Bir Rüya" bu yapıtın adı. Dergide Türkçesi "düzeltilmiş" olarak yayımlanıyor hikâye. "Demiryolu Öykûcüleri": Bir düş olmuş ya- prtın başlığı, aynca içindeki sözcükler dedüzeftilmiş. Enis Batur dışında tepki gösteren olmuyor o gün- lerde. Batur, o yıllarda yönetip yayımladığı Yazı der- gisinde sert bir notla karşı çıkryor olup bitene, hikâ- yeyi Oğuz Atay'ın yazdığı biçimde yeniden yayımlı- yor noktasına dokunmadan. Yine kimseden ses çık- mıyor. Şimdi, başanya ulaşmış birözleşme çabasına rağ- men, tartışılması gereken bir şey var mı, yok mu or- tada? Oğuz Atay da 'çakılıp kalmış' yazaıianmızdan mı? Kimbilir belki bu gazete yazılarında tartıştığımız asıl şey, dilin özleşmesi değil, bambaşka bır şey. Sa- yın Anday'a ve Sayın Memet Fuat'a teşekkür borç- luyum aydınlatıcı yazılanndan ötürü. Yine de yukan- da yazdığım sorular kurcalıyoraklımı. Insanın aklı ka- nşıyor, yoksa asıl sorun bir "üslup "sorunu olmasın? Anlatım yolu, anlatılmak istenenin aynlmaz bir par- çası değil mi? Yoksa astığı astık-kestiği kestik bir yö- netici ile kendi toplumunuzdan olmasına karşın ya- bancı bir dil kullanan yönetici arasında sıkışıp kalıyor insan. Bunu mu seçsem, onu mu seçsem diye gide- rek bir karabasana dönüşüyor halimiz, birinden biri- ni yeğlemeye zorunlu olmak gibi! Belki biraz da bun- dan ötürü, bu tartışmada kullanılan "parçalı kt'mlik" ya da "derisi çok kalın" gibi iltifatlan hüzünlenerek karşıladım. Uygar tartışma iyidir, hangi dilde yapıltr- sa yapılsın iyidir. Sözü tatlrya bağlamak için, Türkçesinden kimse- lerin kuşku duymayacağı bir büyük şairimizin, Tur- gut Uyar'ın dört dizesiyle kapatalım diyorum, izni- nizle. Sulan gemilerle geçtiler birçoklan boğuldu kalanlar kurtuldu, ölenler bir eski hikâye oldu Irmaklar, aktartar, askerfer ve birakşamın yansı ırmaklar, aktariar ve birakşamın sadece yansı 4 . G A L A T A Ş E N L İ Ğ İ 09.00-13.00 arası Galata Kulesi'ne serbest giriş 10.45 lngiliz Kınm Kilisesi'nde ayin 11.00 "Hangarlarunız Kanat Dolu" şiir dinletısı Sunay Akm / Ekrem'm Kahvesi 11.00 St.Pierre ve Paul Kiliselerinde kutsal ayin 12.30 Alman Lısesi Folklor Grubu / Meydan • 13.00 Mr. Muhteşem Galata Kulesi Meydaru'nda 13.00 Jose F.A. Olivier ve Hasan Özdemir'den okuma / Yörük Çıkmazı 13.30 Çocuklarla resim ve çamur çalışmalan ve Aksanat hedıyelıklen ' Meydan 14.00 "Galatâ'da Yitiruen Değerlere Sa>p Gezisi'' Mimar Mete Göktuğ Meydandan hareket 15.00 "Hezarfen Ahmet Çetebi'nin Galata Kulesi'nden Üsküdar'a Lçması" Pınokyo Özel Işıl Anaokulu / Meydan 16.00 Mutlu Torun gitar dinletisi / Alman Kültûr Merkezi (Teutonıa) 16.45 Sürpürüz Roma Grubu / Meydan 17.00 Lodos Modern Caz Dinletisi / Alman Kültür Merkezi (Teutonia) 18.00 Ferda Ereren ve Üç Deniz müzik dinletisi / Alman Kültür Merkezi (Teutonia) 19.00 Mardı Gras konseri / Meydan 19.00 Revue-Passe: Alman Lisesi Koro, Orkestra ve Dans Grubu / Alman Kültür Merkezi (Teutonia) 20.30 Fasıl ı Meydan 21.00 Galata Kulesi'ne Tırmanış 22.00 Horon, Karadeniz Havalan / Meydan 23.00 Musikili Fener Alayı ve Kapanış 8. ULUSLARARASI YAPI KREDt GENÇLİKFESTtVALİ BUGÜN: 19.30 Cemal Reşjt Rev Konser Salonu: Helene Grimaud (piyano) YARIN: 21.30 Harbiye Açıkhava Tiyatrosu: lspanya Nasyonal Balesı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle