Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 7 MAY1S 1995 PAZAR
10 DIŞ HABERLER
bir PortekiztatiliALCOR
AHMET
GÜNGÖR
ELÇER
Ilkbahar paskalya tatilinden yararla-
nıp bütün kış yorulan bedenlerimize biraz
olsun dinlenme imkanı vermek ıçin ka-
nmla bir güney tatili planladık.
Doğrusu kanmın bu tatile benden ziya-
de ihtiyacı vardı. Kısa bir araştırmadan
sonra bu mevsimde ısının ortalama 20-25
derece arasında değiştiği Güney Portekiz
kıyılanna gitmeye karar verdik. tstediği-
miz gıbi bir paket tatil bulup rezervas-
yonlanmızı yaptırmak işin en kolay yanı.
Tatile çıkmadan üç hafta önce her ihti-
male karşı Londra'daki Portekiz Konso-
losluğu'na telefon ederek Ingiltere'de ya-
şayan Türk vatandaşı olduğumu, ülkeleri-
ni ziyaret edip dinlenmek istedığimi. vi-
zeye gerek olup olmadığını sordum. Bir
türlü doyurucu cevap alamayınca hareket
ve dötıüş tanhlerini belirten bir mektup
yazıp aydınlatılmamı ve eğer vizeye ihti-
yacim varsa lütfen bir form göndermele-
rini istedim.
Aradan bir süre geçmesine rağmen
Portekizlilerden ses seda çıkmayınca he-
men her gün telefonla ne yapmam gerek-
tiğini sormaya başladım. Artık aşina ol-
maya başladığım telefondaki ses. her se-
ferinde merak etmemem gerektiğini, so-
nucun iki üç gün içinde belli olacagını,
belkı de vizeye gerek olmadığını tekrar
edıp duruyordu.
Hareketimize beş gün kala son telefon
konuşmamızda telefondaki sesin beni hiç
olmazsa vıze görevlisine bağlamasını güç
bela başardım. Bu defa karşıma engizis-
yon yargıcı havasında konuşan genç bir
kadın sesi çıktı.
Daha derdimi anlatmaya kalmadan ln-
giltere'nin ünlü "Shengen" ortak vize an-
laşmasını onaylamadığını, bu yüzden vi-
ze için kişisel olarak Londra'daki konso-
losluğa başvurmamı söyleyerek telefonu
yüzüme kapadı.
İşin bu noktasında oğlum nerde ise si-
nir krizleri geçirmeye başlayan annesine
"Bu gidişle benim kalan süre içinde vize
alamayacağınu, dinlence için ödediğimiz
paraların yanmaması için kendisine yeni
bir yol arkadaşı bulması gerektiğini örne-
ğin annesine severek yoi arkadaşı olabile-
ceğüıi" söyleyıp durmaya başladı.
Ertesi gün sadece 09.00 - 13.00 arası
hizmet veren Londra Portekiz Konsolos-
luğu'na zamanında varabilmek için saba-
hın köründe yola çıkmak gerekti. Ünlü
Harrod's mağazasmın karşısındaki bir bi-
nanın birinci katındaki konsolosluğun on
beş metre karelik bekleme salonunda
50'den fazla insan birikmişti. Kalabalığın
çoğunluğu Portekizliler. Eslci pasaportla-
nnı yeni Avrupa Birliği pasaportlan ile
değiştiriyorlar. Salonun dibindeki banko-
nun arkasında genç bir adam birtakım in-
sanlann parmak izini almakla meşgul.
Tavandan sarkan zincirlere bağlı levha-
larda bir şeyler yazılı. sağ ve soldaki Por-
tekizce. ortadakınde açıkça "visa" yazılı:
ama arkasında oturan kimse yok. Saat
11.00, hareketimize 84 saat var. Değil vi-
ze almak, daha derdimi dinleyecek tek
bir görevliye yaklaşamadım bile. Ne yap-
sam ki? Sonunda bankonun arkasındaki
dolaptan dosya arayan genç bir kadının
dikkatini çeknıeyi başardım. Bilmem far-
kında mısınız; daha on yıl önce ancak ha-
ritadakı yerlerini ve başkentlerinin isim-
lerini bildiğimiz birtakım küçük Avrupa
Birliği üyesi ülke bürokratlan karşılann-
da bir Türk vatandaşı gördüler mi inanıl-
maz bir üstünlük psikozuna giriyorlar.
Portekizli görevli önce şüpheli bir hava
içinde beni yukardan aşağı iyice bir süz-
dü. Genç hanım görevliye daha güvenilir
bir görüntü vermek için kontrolümün dı-
şında elim hemen kravatıma gitti. Dış de-
ğerlendirmeden sonra sıra pasaportuma
geldi. Önce dış kabına sonra sıra ile tek
tek iç sayfalara bakmaya başladı. Ne za-
man bir görevli pasaportuma dikkatle
bakmaya başlasa ki hemen hemen her
hudut geçişimde üniformalı üniformasız
bir yığın görevli aynı şüpheci ifadeyi ta-
kınıyor; ben de elimde olmadan yerli yer-
siz bir suçluluk kompleksine kapılıyo-
rum.
Bu defa genç Portekizli görevli neden
pasaportumu Londra'daki Başkonsolos-
luktan aldığıma taktı. Hareketimize 83
saat var... Daha sonra sırası ile uçak bilet-
lerimize, otel rezervasyonlanmıza ait do-
kümanlan alıp birer fotokopisini çekti.
Tam her şeyin yoluna girdiğini sandığım
anda, kanmla hakikaten evli olup olma-
dığımı kanıtlamamı istedi.
Tşte o zaman çenem herhalde aşağıya
düşmüştür. Otuzbeş yıl önce Kanada'da
bir görevlinin verdiği evlilik belgesinın
nerede olduğunu bulmamın en az bir haf-
tamı alacağını anlatmaya çalıştım.
Vize alma yolunda epeyce bir gelişme
göstermeye başladık. On beş sterlin faks
ücreti, yirmibir sterlin altmış üç pens vi-
ze ücreti olarak yaklaşık iki milyon dört
yüz bin lirayı yanı başırruzda parmak izi
almakta olan görevliye ödedim... Saat
12.30...
Yanm saat sonra konsolosluk kapana-
cak. Genç kadın ortalarda yok. Pasapor-
rum elimde bankonun önünde bekliyo-
rum. Bu defa başka bir görevli artık bek-
lememi, vizenin Lizbon'dan geleceğini,
ne zaman geleceğini de bilmediğini söy-
leyip sevgili dosyalannı kolunun altına
toplayıp ortadan yok oldu. Nottingham'da
yaptığım üç telefon konuşması ve Lond-
ra'da kızımın üç saat beklemesinden son-
ra hareketimize 16 saat kala "SHEN-
GEN''' vizeli pasaportuma kavuştum.
Portekiz dinlencemize gelince... Uzun,
rutubetli kış günlerinden sonra on beş gü-
neşli gün kemiklerimizi ısıttı. Her biri
küçük birer Salazar olan otel görevlileri-
nin koydukian kurallara uyar, terk edil-
miş çiftliklerin yok olmaya yüz tutmuş
badem bahçelerinin yerine yükselen
zevksiz otelleri seyretmeye meraklıysa-
nız, Avrupa Topluluğu'nun akıttığı para-
larla nereye gittiği bellı olmayan yollar,
kredi kartlan ile alınan yeni otomobille-
rin ekonomik kalkınmaya tanık olduğuna
inanıyorsanız, Lagos kanalizasyonlannın
ağzında karadan iki metre uzaklıkta bin-
lercesi kaynayan ve içleri temizlenmeden
akşam masanıza getirilen ızgara sardalya
Portekiz mutfağının özelliklerine aşıksa-
nız, Algarve sahillerini tavsiye ederim.
Güney Atlantik sulannın gelgitleri ile
binlerce yıldır oluşan "Prai de Rochas"
ve "Alvor" plajları insanoğlunun henüz
yok edemediklen güzellikler. Dinlence-
mizin son pazar günü Alvor plajında ka-
nmla yürürken birden çekilen sulann bı-
raktığı ıslak kumlar üzerine ağaç dalı ile
büyük harflerle yazılmış iki isim gözü-
müze ılişti; "Gülbahar+Atiye". Umanm
onlann dinlencesi bizımkinden iyi geç-
miştir.
Tatilimiz bitti, Nottingham'a döndük.
Portekiz tatilinin yorgunluğunu atmak
için ne yapsak ki; yoksa yeniden tatile mi
çıksak.
ABD'de San
DiegoVahşi
Hayvanlar
Parkı
bakıcılan,
parkta kalan
bir başka
gergedania
flört etmeye
çalışırken
bacagından
\aralanan
Scooter adlı
gergedam
muzun içine
koyduklan
ilaçlarla
iyileştirmeye
çalışiyorlar.
Cezayirli bir kadın gazetecinin mesajı
33 yaşında. Saçları kısacık. Kumral.
Balıkçı yaka. iri ilmikli bir kazak giymiş.
Boğazına. biraz gevşek düğümlü bir
eşarp koymuş. Dilı Fransızca. Atilla tlhan
görse. nefis bir şiir çıkarır ortaya. Cin
gibi bakıyor karşısındakilere. Öğrenmek
istiyor, görmek. Yaşı kadar meslektaşını
yitirmiş son iki yılda. Çoğunun boğazı
kesilmiş eğri hançerle. "Ben
Müslümanım" diyor. "İslamcı değtt." Kaç
kişi anlıyor bu Cezayirli kadın
gazetecinin mesajını, bilemiyorum.
Yer. Stockholm'ün kültür merkez-
lerinden. kısa adı ABF olan bina. Biz
burada. öldürülüşünden sonra her yıl
Kemal Türkleri andık. Nazım gecesi
düzenlendi, katıldık. Bu akşamın konuk-
lan. iki gazeteci: Yavuz Baydar ve Zinab
Oubouchou. Yavuz'un ne anlatacağını
biliyoruz: Üç aşağı beş yukan Zinab'ın
diyeceklerini de. Birkaç gündür gazetel-
erde söyleşiler yayımlanıyor. Her gece bir
başka adreste kalan. yazılannı takma adla
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
yazan, El-Watan gazetesının insanı
karşımızda. Salon küçük. Yaklaşık yüz
kişi anca sığmış. Toplantıyı düzenleyen-
lerin başında "sınır tanımayan gazetecil-
er" geliyor. Bugün 4 mayıs çünkü. dünya
basın özgürlüğü günü. Kutlanmıyor;
özgürlüğün ne denli az olduğu, bulun-
madığı ülkelerdeki durum tartışılıyor. Ne
rastlatı. Isveç'tekiler bula bula bizi ve
Cezayir'i seçmişler odak noktası olarak -
ya da oldukça rağbette olan bir deyişle-
pilot bölge olarak.
Önce sessizce dinliyorlar Zinab'ı.
Konuşurken hafıf heyecanlı. Tanınmış bir
gazeteci, ona çevirmenlik yapmaya
Kore'de 5 Mayıs Çocuk Bayramı
SEUL
ALİRIZA
BALAMAN
Mustafa Kemal Paşa önderliğinde bir
grup aydının. Türkiye'yi içinde bulundu-
ğu en İcötü durumdan kurtanp düzlüğe çı-
karmak ve ondan modern Türkiye yarat-
mak isteğiyle başlattıklan Ulusal Kurtu-
luş Savaşı haberleri, Kore araştırmacılan-
nın belirttıklenne göre o günün Kore ga-
zetelerinde de güncel konuymuş.
Özellikle Japon baskısının agırlığmı
Isırtlannda hisseden Korelilere, yol göste-
|rici bir umud olması açısından. O dö-
nemde Japonya'da öğrenim gören Kore
geçlerinden Jung Whan Pang önderliğin-
de bir grup, Kore'nin kurtuluşunu, gele-
ceğin yöneticileri olacak o günün çocuk-
lannda görmüş; onları güdülemek, bi-
linçlendirmek amacıyla özel girişimlerde
bulunmuşlar. Örneğin, 1923 yılında, 1
. mayıs gününü Çocuk Bayramı ilan ede-
rek 1919 yılında başlatılan Ulusal Ba-
ğımsızlık Hareketi'ni ayakta tutmayı he-
deflemişler. Dağdan yuvarlanan kartopu
örnegi. hareketin giderek büyüdüğüne
tanık olan Japonlar, bu bayramı kutlama-
yı. tkinci Paylaşım Savaşı sırasında ya-
saklamışlar. Ne var ki yasak, her yasak
gibi sürgit yaşayamamış. Dış ve iç savaş-
lar sonrasında kendilerine gelen Koreli-
ler, Ulusal Meclislerin karanyla 1958 yı-
lında Çocuk Bayramf nı yeniden yaşama
geçirmişler. Ancak 1 mayıs -nedense, 5
mayısa kaydınlarak o gün. Kore'nin ulu-
sal bayramlardan biri olarak ilan edilmiş.
Bu yıl. 5 mayıs 73'üncü yılı kutlanan
Çocuk Bayramı hazırhklan tamamlandı.
Ö gün gazete basan basımevleri bile çalı-
şamayacak, babalar anneler çocuklanyla
yeterince ilgilensinler diye.
Çocuklara ücretsiz olan trenler, oto-
büsler. parklar. bayram yerleri, paten
pistleri. konser salonlan -geçen yıllarda
Devlet sanatçısı Gübin Onay, bu vesiley-
le Kore'ye çağınlmış. Little Angel Mü-
zik Salonu'nda başanlı bir konser ver-
mişti- dolup taşacak. Öteki yıllara ek
olarak bu yıl ilk kez Koreliler. Çocuk
Bayramı'na Çocuk Müzesi'yle beraber
girecekler. Birçok gelişmiş ülkede de var
olan Çocuk Müzesi'nde çocuklar, aydın-
latıcı. algılatıcı, öğretici ve üzerinde "do-
kunmayınız" yazısı olmayan nesnelerle
oynayacak, onlan yakından inceleyecek,
sorular soracak, dünyalannı zenginleşti-
recekler. Çocuklar için gerçek anlamda
bir gereksinme olan çocuk müzesi etkin-
liklerini gördükçe "biziın çocuklann ne
suçu var?" demekten kendimi alamıyor
ve 23 nisan törenlerinin birinde, sevimli
bir çocuk kucağında "Bizden başka bir
ülke yoktur ki çocuklar için bayranı yap-
mış olsunlar" diyen, kendisini Atatürkçü
sanan ve de kendi döneminde çocuklara,
komünizm korkusuyla işkenceden geçi-
rilmiş sakat babalar armağan eden eski
bir Çumhurbaşkam'nı anımsıyor, üzülü-
yorum.
uğraşiyor. ama yetersiz. Bu dili daha iyi
bildiğimizden değil. kendisinin zaman
zaman "anlamadım" deyip işi
başkalanna bıraktığını gördüğümüzden.
O sırada, uygar maske takınmış katil-
lerin Stockholm uzantılan devreye giriy-
orlar. Burası Cezayir değil ki hançerle
kadıncağızın boğazını kesiversinler hep-
imizin gözü önünde. Ama. soru-yanıt
kısmındaki sınırlı dakikaları iç ede'bilir-
ler. Kalkıyorlar tek tek ayağa. bazen
Fransızca, bazen de lsveçce görüş belir-
tiyorlar. Oysa geceyi yöneten tanınmış
gazeteci ısrarla. yalnızca sorunuzu sorun
ve bir dakikayı geçmeyın, diyor.
Adamlar. hiçbiri çember sakallı değil,
hemen hepsi çağdaş görünüşlüdür, sıkı
bir söylev veriyorlar sadete gelene dek.
Ordunun halkı napalmla yaktığından
tutun. ülkede kaç şeriatçı gazetecinin
hapiste olduğuna dek ellerinden gelen
her şeyi yapıyorlar kısıtlı dakikaları
doldurmak için.
lsveçli evsahipleri, bu tür alicengiz
oyunlarına alışkın değiller. Aynen Aziz
Nesin'in aynı binanın bir başka salonun-
da konuşma yaptığı akşam olduğu gibi.
bu akşam da hiçbir güvenlik önlemi
almamışlar.
Zinab, kaplan gibi gererek kaslannı,
takır takır veriyor yanıtlarını. Uygar
insan maskesi giymiş çocuk katillerinin
Stockholm uzantılan, demokrasi havarisi
kesiliveriyorlar salonda.
Zinab ise ertesi gün Malmö'ye geçe-
cek ve daha sonra ülkesine döndüğünde,
sıranın ne zaman kendisine geleceğini
merak edecek...
İçten ve
dıştan
gülüşler
MOSKOVA
HAKAN
AKSAY
Zoraki gülüşler hüzünlüdür.
Örneğin, güzellik yanşmasında ikinci ve
üçüncü olan kızlann krahçeyi kutlarken
yüzlerine yerleştirdikleri güİüş. bu
türdendır; dudaklar numara yaparken
gözler ele verir. Oysa kralıçenin. onun
kıskanmayan yakınlannın ve bu işten
çıkan olanlann gülüşleri ne içten ve
rahattır... Şaka yapan, başkalannın
şakalannı anlayan. çevrede sessizce uçuşan
mizah kınntılannı yakalayan ve özellikle
de kendiyle alay edebilen insanlarla
buluşmak ne büyük mutluluktur. Ağız
dolusu bir kahkahanın koca bir salonun
duvarlannı titretmesi ya da bir yığın
duyguyla şelale misali dışa vurulan
gülümsemenin coşturucu görüntüsü ne
kadar kesiflıdır Şarkılann ıçtenlığiylc
"Gülünce gözlerinin içi gülüyor; kendimi
senden alamı\orum."
Ama gülmek, gülümsemek, illa herkese
yakışacak diye bir şey yok. Kimisi
gülerken bütün havasını yitirir. kasılır,
gerilir; hatta korkunçlaşanlar bile bulunur.
Ozanın dedıgi gibi: "Gülünce cenazeye
benzerdi"
Gülüşler farklı farklı. Örneğin. Yeltsin'in
gülüşü. Kedi espnsine güldüğünde. sanki
bir yandan da halter kaldınyormuş gibi
gergin bir ifade yüklüyor yüzüne; çenesini
yükseltiyor, üst dişlerini destek yaparak
dudaklannı kaldmyor, büzüyor. Babasının
esprisine gülerise önünde votka ve meze
varmış gibi gevşeyivenyor. Başbakan
Çemomirdin -ki bütün yaşamı boyunca
cıddi bir ımaj sergilemeye gayret eder-
olabildiğine kaçınıyorgülmekten. Bir
başlayınca da toparlanmakta güçlük
çekiyor. Üstelik hıç de lider gülüşü değil;
biraz kaçamak yapmayı andıran. son
derece iddiasız ve grubun yönetimıni her
an başka birine terk etmeye hazır bir gülüş.
Parlamento lideri Şumeyko ise besbelli.
ortalıkta gülmesinı hiç sevmiyor. Onun
gülümsemesı, bana Türk filmlerinin
yakışıklı kötü adamı OnderSomer'i
anımsatıyor; hemen ardından acımasız bir
söz söyleyecekmiş veya şantaj yapacakmış
gibi. Halk içinde de çeşit çeşit gülüş var
elbette. Ama bu gülüşler cimrice gizlenir
oldu şu sıralarda. Son bifkaç yıl içinde
Rusya'ya gelenleriniz fark etmiştir:
Sokaklardaki insanlann yüz ifadesi ağır ve
serttir. Sanki yaşamın zorluklannı sürekli
anımsamaya ant içmiştir çoğu.
Güldüklerinde. en azından
gülümsediklennde, kendilerine bu yaşamı
reva görenlere ödün verdıklerinı düşünür
gibidirler. Arkadaşlarla yolda ya da
metroda giderken kahkaha attığımızda
herkesin "Ne ohıyor btınlara" gibisinden
kuşkulu ve tepkıli bakışını hissederiz.
Neşemize kasteden sahte bir suçluluk
duygusunu çabucak boğmaya çalışınz.
Eski bir şarkı uçuşurbelleklerde:
"Gülen az, gülen az; ağlayan çok, gülen az."
Neyse. Yakında hem Rusya'da hem de
Türkiye'de bayramlar var. Bayramlar
gülümsemede fazla mesai vapılan
günlerdir. Bunlann ne kadannın doğal, ne
kadannın zoraki olduğu ayn konu tabii.
Ama biz yine de pek sevmediğiniz
insanlarla karşılaşınca konuşmaktan ve
gülüşmekten kaçınraayalım. Sabredelim.
Bayramlar çabuk geçer. Sonra derin bir
soluk alınz. Ve yine asık yüzlü
maskelerimizi takıp rahat bir yaşam
sürmeye devam ederiz.
Bayramınızı bü\ıik ölçüde içten bir
gülümsemeyle İcutluyorum.
KADIKÖY AHKÂMIŞAHSÎYE
DAVALAR1NA BAKMAKLA
GÖREVLİ
2. SULH HUKUK MAHKEMESİ
1994/152 vesayet
Mahkememizce vesayet altında bulu-
nan mahcur Şaban-Rahmiye oğlu 1942
doğumlu mahcur Orhan Akçınar'ın va-
silik görevine son verilerek, kendisine
Hırkayı Şerif Akseki Cad. Akçınar Apt.
No: 43 Fatihytst. adresinde ikameteden
kız kardeşi Nurşen Akçınar vasi tayin
edilmiştir.
Keyfiyet ilan olunur.
Basın: 21317
T.C.
tZMİR 2. İCR\ MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN
KAMBİYO SENETLERİ ÇEK^OLİÇE VE EMRE MUHARRER SENET' ÜZERİNDE
HACİZ YOLU tLE YAPILACAK TAKÎP TALEPLERİNDE ÖDEME EMRİNİN İLANEN
TEBLİĞİDtR
Dosya No: 1995'19
Alacakh: Rıza Sözer Vekili Av. Asuman Elgün-Av. M.Elvin Telci. Tibaş Vakıf Hanı Kat: 5/513 Konak-tzmir
Borçlu: 1-Murat Kıraz, 2. Sokak No: 15/A Kat: 1/4 Demetevler-Ankara.
2-Kemal Demirkap, 8710 Sok. No: 83 K.Çığli-K.Yaka-Izmir
Borç Miktan: 205.162.135.- TL toplam alacağın ıcra giderleri, icra vekâlet ücreti ve asıl alacağın takipten sonraki
%79 R. faızi ile tahsili talebıdir.
Borcun Sebebi: 11.11.1994 tanzım, 30.12.1994 vade tarihli bir adet bono.
Yukanda adı ve adresi yazılı borçlu hakkında vapılan ıcra takibınde:
Borçluya gönderilen ödeme emrinin bıla teblığ iade edilmesi, emniyet marifetiyle vapılan adres tahkikatında yeni
adresinin temin edılmemesi nedeniyle ödeme emrinin 7201 sayılı Teblıgat Kanunu"nun 28. maddesi gereğince ılanen
tebliğme karar verilmekle;
Işbu ilanın gazete yayım tanhine 10 gün ilavesiyle borcu ve takip masraflannı 20 gün içinde ödemenız, takibin da-
yanağı senet kambıyo senedi nitelığini haiz değilse 15 gün içinde mercie şikâyet etmeniz, takip dayanağı senet altın-
daki imza size ait değilse yine bu 15 gün içinde aynca ve açıkça bir dilekçe ile Tetkik Mercii'ne bildirmeniz. aksı tak-
dırde icra takıbındekı kambiyo senedi altındakı imzanın sızden sadır sayılacağı, imzanızı haksız yere inkâr edersenız,
sözü edilen senede dayanan takip konusu alacağın %10'u oranında para cezasına mahkûm edileceğınız, borçlu olma-
dığınız veya borcun itfa veya imhal edildiğıni veya alacağın zamanaşımına uğradığı hakkında itirazınız varsa bunu se-
bepleri ile birlikte 15 gün içinde Tetkik Mercii'ne bir dilekçe ile bıldırerek Tetkik Mercif nden itirazınızın kabulüne
daır bir karar getirmediğiniz takdirde cebn ıcraya devam olunacağı, Tetkik Mercıi'nde ıtirazın kabulüne dair bir karar
getırilmediğı veya borç ödenmediğı takdirde 20 gün içinde I.l.K.'nin 74. maddesi gereğince mal beyanında bulunmaz-
sanız hapisle cezalandırılacağınız, hiç mal beyanında bulunmaz ve\a hakikate aykın bulunursanız yine hapısle ceza-
landınlacağınız tebliğ yerine kaim olmak üzere ilan ve ihtar olunur. 1.5.1995
Basın: 20608
Sayın Doktor ve Eczacıların Dikkatine
Jinekolojiye Özel LHRH Analogu
Suprecur nazal sprey
etken madde: buserelin
tntranazal uygulamaya mahsus, 15 mg buserelin'e eşdeğerde 15.75 mg
buserelin asetat içeren 10 ml'lik sulu çözelti flakonu ve dozaj pompası bulunan
ambalajlarda kullanımınıza sunulmuştur.
Ayrıntılı bilgi için:
TÜRKHOECHSTA.Ş.
Davutpaşa Cad. 145 34020 Topkapı-lstanbul
Hoechst