25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 MAY1S 1995 PAZAR 10 DIŞ HABERLER bir PortekiztatiliALCOR AHMET GÜNGÖR ELÇER Ilkbahar paskalya tatilinden yararla- nıp bütün kış yorulan bedenlerimize biraz olsun dinlenme imkanı vermek ıçin ka- nmla bir güney tatili planladık. Doğrusu kanmın bu tatile benden ziya- de ihtiyacı vardı. Kısa bir araştırmadan sonra bu mevsimde ısının ortalama 20-25 derece arasında değiştiği Güney Portekiz kıyılanna gitmeye karar verdik. tstediği- miz gıbi bir paket tatil bulup rezervas- yonlanmızı yaptırmak işin en kolay yanı. Tatile çıkmadan üç hafta önce her ihti- male karşı Londra'daki Portekiz Konso- losluğu'na telefon ederek Ingiltere'de ya- şayan Türk vatandaşı olduğumu, ülkeleri- ni ziyaret edip dinlenmek istedığimi. vi- zeye gerek olup olmadığını sordum. Bir türlü doyurucu cevap alamayınca hareket ve dötıüş tanhlerini belirten bir mektup yazıp aydınlatılmamı ve eğer vizeye ihti- yacim varsa lütfen bir form göndermele- rini istedim. Aradan bir süre geçmesine rağmen Portekizlilerden ses seda çıkmayınca he- men her gün telefonla ne yapmam gerek- tiğini sormaya başladım. Artık aşina ol- maya başladığım telefondaki ses. her se- ferinde merak etmemem gerektiğini, so- nucun iki üç gün içinde belli olacagını, belkı de vizeye gerek olmadığını tekrar edıp duruyordu. Hareketimize beş gün kala son telefon konuşmamızda telefondaki sesin beni hiç olmazsa vıze görevlisine bağlamasını güç bela başardım. Bu defa karşıma engizis- yon yargıcı havasında konuşan genç bir kadın sesi çıktı. Daha derdimi anlatmaya kalmadan ln- giltere'nin ünlü "Shengen" ortak vize an- laşmasını onaylamadığını, bu yüzden vi- ze için kişisel olarak Londra'daki konso- losluğa başvurmamı söyleyerek telefonu yüzüme kapadı. İşin bu noktasında oğlum nerde ise si- nir krizleri geçirmeye başlayan annesine "Bu gidişle benim kalan süre içinde vize alamayacağınu, dinlence için ödediğimiz paraların yanmaması için kendisine yeni bir yol arkadaşı bulması gerektiğini örne- ğin annesine severek yoi arkadaşı olabile- ceğüıi" söyleyıp durmaya başladı. Ertesi gün sadece 09.00 - 13.00 arası hizmet veren Londra Portekiz Konsolos- luğu'na zamanında varabilmek için saba- hın köründe yola çıkmak gerekti. Ünlü Harrod's mağazasmın karşısındaki bir bi- nanın birinci katındaki konsolosluğun on beş metre karelik bekleme salonunda 50'den fazla insan birikmişti. Kalabalığın çoğunluğu Portekizliler. Eslci pasaportla- nnı yeni Avrupa Birliği pasaportlan ile değiştiriyorlar. Salonun dibindeki banko- nun arkasında genç bir adam birtakım in- sanlann parmak izini almakla meşgul. Tavandan sarkan zincirlere bağlı levha- larda bir şeyler yazılı. sağ ve soldaki Por- tekizce. ortadakınde açıkça "visa" yazılı: ama arkasında oturan kimse yok. Saat 11.00, hareketimize 84 saat var. Değil vi- ze almak, daha derdimi dinleyecek tek bir görevliye yaklaşamadım bile. Ne yap- sam ki? Sonunda bankonun arkasındaki dolaptan dosya arayan genç bir kadının dikkatini çeknıeyi başardım. Bilmem far- kında mısınız; daha on yıl önce ancak ha- ritadakı yerlerini ve başkentlerinin isim- lerini bildiğimiz birtakım küçük Avrupa Birliği üyesi ülke bürokratlan karşılann- da bir Türk vatandaşı gördüler mi inanıl- maz bir üstünlük psikozuna giriyorlar. Portekizli görevli önce şüpheli bir hava içinde beni yukardan aşağı iyice bir süz- dü. Genç hanım görevliye daha güvenilir bir görüntü vermek için kontrolümün dı- şında elim hemen kravatıma gitti. Dış de- ğerlendirmeden sonra sıra pasaportuma geldi. Önce dış kabına sonra sıra ile tek tek iç sayfalara bakmaya başladı. Ne za- man bir görevli pasaportuma dikkatle bakmaya başlasa ki hemen hemen her hudut geçişimde üniformalı üniformasız bir yığın görevli aynı şüpheci ifadeyi ta- kınıyor; ben de elimde olmadan yerli yer- siz bir suçluluk kompleksine kapılıyo- rum. Bu defa genç Portekizli görevli neden pasaportumu Londra'daki Başkonsolos- luktan aldığıma taktı. Hareketimize 83 saat var... Daha sonra sırası ile uçak bilet- lerimize, otel rezervasyonlanmıza ait do- kümanlan alıp birer fotokopisini çekti. Tam her şeyin yoluna girdiğini sandığım anda, kanmla hakikaten evli olup olma- dığımı kanıtlamamı istedi. Tşte o zaman çenem herhalde aşağıya düşmüştür. Otuzbeş yıl önce Kanada'da bir görevlinin verdiği evlilik belgesinın nerede olduğunu bulmamın en az bir haf- tamı alacağını anlatmaya çalıştım. Vize alma yolunda epeyce bir gelişme göstermeye başladık. On beş sterlin faks ücreti, yirmibir sterlin altmış üç pens vi- ze ücreti olarak yaklaşık iki milyon dört yüz bin lirayı yanı başırruzda parmak izi almakta olan görevliye ödedim... Saat 12.30... Yanm saat sonra konsolosluk kapana- cak. Genç kadın ortalarda yok. Pasapor- rum elimde bankonun önünde bekliyo- rum. Bu defa başka bir görevli artık bek- lememi, vizenin Lizbon'dan geleceğini, ne zaman geleceğini de bilmediğini söy- leyip sevgili dosyalannı kolunun altına toplayıp ortadan yok oldu. Nottingham'da yaptığım üç telefon konuşması ve Lond- ra'da kızımın üç saat beklemesinden son- ra hareketimize 16 saat kala "SHEN- GEN''' vizeli pasaportuma kavuştum. Portekiz dinlencemize gelince... Uzun, rutubetli kış günlerinden sonra on beş gü- neşli gün kemiklerimizi ısıttı. Her biri küçük birer Salazar olan otel görevlileri- nin koydukian kurallara uyar, terk edil- miş çiftliklerin yok olmaya yüz tutmuş badem bahçelerinin yerine yükselen zevksiz otelleri seyretmeye meraklıysa- nız, Avrupa Topluluğu'nun akıttığı para- larla nereye gittiği bellı olmayan yollar, kredi kartlan ile alınan yeni otomobille- rin ekonomik kalkınmaya tanık olduğuna inanıyorsanız, Lagos kanalizasyonlannın ağzında karadan iki metre uzaklıkta bin- lercesi kaynayan ve içleri temizlenmeden akşam masanıza getirilen ızgara sardalya Portekiz mutfağının özelliklerine aşıksa- nız, Algarve sahillerini tavsiye ederim. Güney Atlantik sulannın gelgitleri ile binlerce yıldır oluşan "Prai de Rochas" ve "Alvor" plajları insanoğlunun henüz yok edemediklen güzellikler. Dinlence- mizin son pazar günü Alvor plajında ka- nmla yürürken birden çekilen sulann bı- raktığı ıslak kumlar üzerine ağaç dalı ile büyük harflerle yazılmış iki isim gözü- müze ılişti; "Gülbahar+Atiye". Umanm onlann dinlencesi bizımkinden iyi geç- miştir. Tatilimiz bitti, Nottingham'a döndük. Portekiz tatilinin yorgunluğunu atmak için ne yapsak ki; yoksa yeniden tatile mi çıksak. ABD'de San DiegoVahşi Hayvanlar Parkı bakıcılan, parkta kalan bir başka gergedania flört etmeye çalışırken bacagından \aralanan Scooter adlı gergedam muzun içine koyduklan ilaçlarla iyileştirmeye çalışiyorlar. Cezayirli bir kadın gazetecinin mesajı 33 yaşında. Saçları kısacık. Kumral. Balıkçı yaka. iri ilmikli bir kazak giymiş. Boğazına. biraz gevşek düğümlü bir eşarp koymuş. Dilı Fransızca. Atilla tlhan görse. nefis bir şiir çıkarır ortaya. Cin gibi bakıyor karşısındakilere. Öğrenmek istiyor, görmek. Yaşı kadar meslektaşını yitirmiş son iki yılda. Çoğunun boğazı kesilmiş eğri hançerle. "Ben Müslümanım" diyor. "İslamcı değtt." Kaç kişi anlıyor bu Cezayirli kadın gazetecinin mesajını, bilemiyorum. Yer. Stockholm'ün kültür merkez- lerinden. kısa adı ABF olan bina. Biz burada. öldürülüşünden sonra her yıl Kemal Türkleri andık. Nazım gecesi düzenlendi, katıldık. Bu akşamın konuk- lan. iki gazeteci: Yavuz Baydar ve Zinab Oubouchou. Yavuz'un ne anlatacağını biliyoruz: Üç aşağı beş yukan Zinab'ın diyeceklerini de. Birkaç gündür gazetel- erde söyleşiler yayımlanıyor. Her gece bir başka adreste kalan. yazılannı takma adla STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN yazan, El-Watan gazetesının insanı karşımızda. Salon küçük. Yaklaşık yüz kişi anca sığmış. Toplantıyı düzenleyen- lerin başında "sınır tanımayan gazetecil- er" geliyor. Bugün 4 mayıs çünkü. dünya basın özgürlüğü günü. Kutlanmıyor; özgürlüğün ne denli az olduğu, bulun- madığı ülkelerdeki durum tartışılıyor. Ne rastlatı. Isveç'tekiler bula bula bizi ve Cezayir'i seçmişler odak noktası olarak - ya da oldukça rağbette olan bir deyişle- pilot bölge olarak. Önce sessizce dinliyorlar Zinab'ı. Konuşurken hafıf heyecanlı. Tanınmış bir gazeteci, ona çevirmenlik yapmaya Kore'de 5 Mayıs Çocuk Bayramı SEUL ALİRIZA BALAMAN Mustafa Kemal Paşa önderliğinde bir grup aydının. Türkiye'yi içinde bulundu- ğu en İcötü durumdan kurtanp düzlüğe çı- karmak ve ondan modern Türkiye yarat- mak isteğiyle başlattıklan Ulusal Kurtu- luş Savaşı haberleri, Kore araştırmacılan- nın belirttıklenne göre o günün Kore ga- zetelerinde de güncel konuymuş. Özellikle Japon baskısının agırlığmı Isırtlannda hisseden Korelilere, yol göste- |rici bir umud olması açısından. O dö- nemde Japonya'da öğrenim gören Kore geçlerinden Jung Whan Pang önderliğin- de bir grup, Kore'nin kurtuluşunu, gele- ceğin yöneticileri olacak o günün çocuk- lannda görmüş; onları güdülemek, bi- linçlendirmek amacıyla özel girişimlerde bulunmuşlar. Örneğin, 1923 yılında, 1 . mayıs gününü Çocuk Bayramı ilan ede- rek 1919 yılında başlatılan Ulusal Ba- ğımsızlık Hareketi'ni ayakta tutmayı he- deflemişler. Dağdan yuvarlanan kartopu örnegi. hareketin giderek büyüdüğüne tanık olan Japonlar, bu bayramı kutlama- yı. tkinci Paylaşım Savaşı sırasında ya- saklamışlar. Ne var ki yasak, her yasak gibi sürgit yaşayamamış. Dış ve iç savaş- lar sonrasında kendilerine gelen Koreli- ler, Ulusal Meclislerin karanyla 1958 yı- lında Çocuk Bayramf nı yeniden yaşama geçirmişler. Ancak 1 mayıs -nedense, 5 mayısa kaydınlarak o gün. Kore'nin ulu- sal bayramlardan biri olarak ilan edilmiş. Bu yıl. 5 mayıs 73'üncü yılı kutlanan Çocuk Bayramı hazırhklan tamamlandı. Ö gün gazete basan basımevleri bile çalı- şamayacak, babalar anneler çocuklanyla yeterince ilgilensinler diye. Çocuklara ücretsiz olan trenler, oto- büsler. parklar. bayram yerleri, paten pistleri. konser salonlan -geçen yıllarda Devlet sanatçısı Gübin Onay, bu vesiley- le Kore'ye çağınlmış. Little Angel Mü- zik Salonu'nda başanlı bir konser ver- mişti- dolup taşacak. Öteki yıllara ek olarak bu yıl ilk kez Koreliler. Çocuk Bayramı'na Çocuk Müzesi'yle beraber girecekler. Birçok gelişmiş ülkede de var olan Çocuk Müzesi'nde çocuklar, aydın- latıcı. algılatıcı, öğretici ve üzerinde "do- kunmayınız" yazısı olmayan nesnelerle oynayacak, onlan yakından inceleyecek, sorular soracak, dünyalannı zenginleşti- recekler. Çocuklar için gerçek anlamda bir gereksinme olan çocuk müzesi etkin- liklerini gördükçe "biziın çocuklann ne suçu var?" demekten kendimi alamıyor ve 23 nisan törenlerinin birinde, sevimli bir çocuk kucağında "Bizden başka bir ülke yoktur ki çocuklar için bayranı yap- mış olsunlar" diyen, kendisini Atatürkçü sanan ve de kendi döneminde çocuklara, komünizm korkusuyla işkenceden geçi- rilmiş sakat babalar armağan eden eski bir Çumhurbaşkam'nı anımsıyor, üzülü- yorum. uğraşiyor. ama yetersiz. Bu dili daha iyi bildiğimizden değil. kendisinin zaman zaman "anlamadım" deyip işi başkalanna bıraktığını gördüğümüzden. O sırada, uygar maske takınmış katil- lerin Stockholm uzantılan devreye giriy- orlar. Burası Cezayir değil ki hançerle kadıncağızın boğazını kesiversinler hep- imizin gözü önünde. Ama. soru-yanıt kısmındaki sınırlı dakikaları iç ede'bilir- ler. Kalkıyorlar tek tek ayağa. bazen Fransızca, bazen de lsveçce görüş belir- tiyorlar. Oysa geceyi yöneten tanınmış gazeteci ısrarla. yalnızca sorunuzu sorun ve bir dakikayı geçmeyın, diyor. Adamlar. hiçbiri çember sakallı değil, hemen hepsi çağdaş görünüşlüdür, sıkı bir söylev veriyorlar sadete gelene dek. Ordunun halkı napalmla yaktığından tutun. ülkede kaç şeriatçı gazetecinin hapiste olduğuna dek ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar kısıtlı dakikaları doldurmak için. lsveçli evsahipleri, bu tür alicengiz oyunlarına alışkın değiller. Aynen Aziz Nesin'in aynı binanın bir başka salonun- da konuşma yaptığı akşam olduğu gibi. bu akşam da hiçbir güvenlik önlemi almamışlar. Zinab, kaplan gibi gererek kaslannı, takır takır veriyor yanıtlarını. Uygar insan maskesi giymiş çocuk katillerinin Stockholm uzantılan, demokrasi havarisi kesiliveriyorlar salonda. Zinab ise ertesi gün Malmö'ye geçe- cek ve daha sonra ülkesine döndüğünde, sıranın ne zaman kendisine geleceğini merak edecek... İçten ve dıştan gülüşler MOSKOVA HAKAN AKSAY Zoraki gülüşler hüzünlüdür. Örneğin, güzellik yanşmasında ikinci ve üçüncü olan kızlann krahçeyi kutlarken yüzlerine yerleştirdikleri güİüş. bu türdendır; dudaklar numara yaparken gözler ele verir. Oysa kralıçenin. onun kıskanmayan yakınlannın ve bu işten çıkan olanlann gülüşleri ne içten ve rahattır... Şaka yapan, başkalannın şakalannı anlayan. çevrede sessizce uçuşan mizah kınntılannı yakalayan ve özellikle de kendiyle alay edebilen insanlarla buluşmak ne büyük mutluluktur. Ağız dolusu bir kahkahanın koca bir salonun duvarlannı titretmesi ya da bir yığın duyguyla şelale misali dışa vurulan gülümsemenin coşturucu görüntüsü ne kadar kesiflıdır Şarkılann ıçtenlığiylc "Gülünce gözlerinin içi gülüyor; kendimi senden alamı\orum." Ama gülmek, gülümsemek, illa herkese yakışacak diye bir şey yok. Kimisi gülerken bütün havasını yitirir. kasılır, gerilir; hatta korkunçlaşanlar bile bulunur. Ozanın dedıgi gibi: "Gülünce cenazeye benzerdi" Gülüşler farklı farklı. Örneğin. Yeltsin'in gülüşü. Kedi espnsine güldüğünde. sanki bir yandan da halter kaldınyormuş gibi gergin bir ifade yüklüyor yüzüne; çenesini yükseltiyor, üst dişlerini destek yaparak dudaklannı kaldmyor, büzüyor. Babasının esprisine gülerise önünde votka ve meze varmış gibi gevşeyivenyor. Başbakan Çemomirdin -ki bütün yaşamı boyunca cıddi bir ımaj sergilemeye gayret eder- olabildiğine kaçınıyorgülmekten. Bir başlayınca da toparlanmakta güçlük çekiyor. Üstelik hıç de lider gülüşü değil; biraz kaçamak yapmayı andıran. son derece iddiasız ve grubun yönetimıni her an başka birine terk etmeye hazır bir gülüş. Parlamento lideri Şumeyko ise besbelli. ortalıkta gülmesinı hiç sevmiyor. Onun gülümsemesı, bana Türk filmlerinin yakışıklı kötü adamı OnderSomer'i anımsatıyor; hemen ardından acımasız bir söz söyleyecekmiş veya şantaj yapacakmış gibi. Halk içinde de çeşit çeşit gülüş var elbette. Ama bu gülüşler cimrice gizlenir oldu şu sıralarda. Son bifkaç yıl içinde Rusya'ya gelenleriniz fark etmiştir: Sokaklardaki insanlann yüz ifadesi ağır ve serttir. Sanki yaşamın zorluklannı sürekli anımsamaya ant içmiştir çoğu. Güldüklerinde. en azından gülümsediklennde, kendilerine bu yaşamı reva görenlere ödün verdıklerinı düşünür gibidirler. Arkadaşlarla yolda ya da metroda giderken kahkaha attığımızda herkesin "Ne ohıyor btınlara" gibisinden kuşkulu ve tepkıli bakışını hissederiz. Neşemize kasteden sahte bir suçluluk duygusunu çabucak boğmaya çalışınz. Eski bir şarkı uçuşurbelleklerde: "Gülen az, gülen az; ağlayan çok, gülen az." Neyse. Yakında hem Rusya'da hem de Türkiye'de bayramlar var. Bayramlar gülümsemede fazla mesai vapılan günlerdir. Bunlann ne kadannın doğal, ne kadannın zoraki olduğu ayn konu tabii. Ama biz yine de pek sevmediğiniz insanlarla karşılaşınca konuşmaktan ve gülüşmekten kaçınraayalım. Sabredelim. Bayramlar çabuk geçer. Sonra derin bir soluk alınz. Ve yine asık yüzlü maskelerimizi takıp rahat bir yaşam sürmeye devam ederiz. Bayramınızı bü\ıik ölçüde içten bir gülümsemeyle İcutluyorum. KADIKÖY AHKÂMIŞAHSÎYE DAVALAR1NA BAKMAKLA GÖREVLİ 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ 1994/152 vesayet Mahkememizce vesayet altında bulu- nan mahcur Şaban-Rahmiye oğlu 1942 doğumlu mahcur Orhan Akçınar'ın va- silik görevine son verilerek, kendisine Hırkayı Şerif Akseki Cad. Akçınar Apt. No: 43 Fatihytst. adresinde ikameteden kız kardeşi Nurşen Akçınar vasi tayin edilmiştir. Keyfiyet ilan olunur. Basın: 21317 T.C. tZMİR 2. İCR\ MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN KAMBİYO SENETLERİ ÇEK^OLİÇE VE EMRE MUHARRER SENET' ÜZERİNDE HACİZ YOLU tLE YAPILACAK TAKÎP TALEPLERİNDE ÖDEME EMRİNİN İLANEN TEBLİĞİDtR Dosya No: 1995'19 Alacakh: Rıza Sözer Vekili Av. Asuman Elgün-Av. M.Elvin Telci. Tibaş Vakıf Hanı Kat: 5/513 Konak-tzmir Borçlu: 1-Murat Kıraz, 2. Sokak No: 15/A Kat: 1/4 Demetevler-Ankara. 2-Kemal Demirkap, 8710 Sok. No: 83 K.Çığli-K.Yaka-Izmir Borç Miktan: 205.162.135.- TL toplam alacağın ıcra giderleri, icra vekâlet ücreti ve asıl alacağın takipten sonraki %79 R. faızi ile tahsili talebıdir. Borcun Sebebi: 11.11.1994 tanzım, 30.12.1994 vade tarihli bir adet bono. Yukanda adı ve adresi yazılı borçlu hakkında vapılan ıcra takibınde: Borçluya gönderilen ödeme emrinin bıla teblığ iade edilmesi, emniyet marifetiyle vapılan adres tahkikatında yeni adresinin temin edılmemesi nedeniyle ödeme emrinin 7201 sayılı Teblıgat Kanunu"nun 28. maddesi gereğince ılanen tebliğme karar verilmekle; Işbu ilanın gazete yayım tanhine 10 gün ilavesiyle borcu ve takip masraflannı 20 gün içinde ödemenız, takibin da- yanağı senet kambıyo senedi nitelığini haiz değilse 15 gün içinde mercie şikâyet etmeniz, takip dayanağı senet altın- daki imza size ait değilse yine bu 15 gün içinde aynca ve açıkça bir dilekçe ile Tetkik Mercii'ne bildirmeniz. aksı tak- dırde icra takıbındekı kambiyo senedi altındakı imzanın sızden sadır sayılacağı, imzanızı haksız yere inkâr edersenız, sözü edilen senede dayanan takip konusu alacağın %10'u oranında para cezasına mahkûm edileceğınız, borçlu olma- dığınız veya borcun itfa veya imhal edildiğıni veya alacağın zamanaşımına uğradığı hakkında itirazınız varsa bunu se- bepleri ile birlikte 15 gün içinde Tetkik Mercii'ne bir dilekçe ile bıldırerek Tetkik Mercif nden itirazınızın kabulüne daır bir karar getirmediğiniz takdirde cebn ıcraya devam olunacağı, Tetkik Mercıi'nde ıtirazın kabulüne dair bir karar getırilmediğı veya borç ödenmediğı takdirde 20 gün içinde I.l.K.'nin 74. maddesi gereğince mal beyanında bulunmaz- sanız hapisle cezalandırılacağınız, hiç mal beyanında bulunmaz ve\a hakikate aykın bulunursanız yine hapısle ceza- landınlacağınız tebliğ yerine kaim olmak üzere ilan ve ihtar olunur. 1.5.1995 Basın: 20608 Sayın Doktor ve Eczacıların Dikkatine Jinekolojiye Özel LHRH Analogu Suprecur nazal sprey etken madde: buserelin tntranazal uygulamaya mahsus, 15 mg buserelin'e eşdeğerde 15.75 mg buserelin asetat içeren 10 ml'lik sulu çözelti flakonu ve dozaj pompası bulunan ambalajlarda kullanımınıza sunulmuştur. Ayrıntılı bilgi için: TÜRKHOECHSTA.Ş. Davutpaşa Cad. 145 34020 Topkapı-lstanbul Hoechst
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle