Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 19 MAYIS 1995 CUMA
OLAYLAR VE GORUŞLER
Bayramda bir gezinti
MELİH CEVDET ANDAY
B
ayramın son günü ikindi
vaktine dogru GaniGirgin
hışımla içeri girdi. bana,
eşime şöyle üstünkörü bir
"Merhaba"dedikten son-
ra, elleri arkasında üç aşa-
ğı beş yukan dolaşmağa başladı. Böyle
zamanlannda Gani'nin Iafa başlamasını
beklemekten başka yapacak bir şey yok-
tur.
Sonunda..
-Bu halka acımak nu laznn, lazmak nu,
bilmiyorum. dedi Bdki ikisi bir arada ge-
rekiyor: Onun zevksizliğine acıyorum,
tahripkârlıgına ve gürühii paürtısına kı-
zıyorum.
Artık onu deşmenin sırası gelmişti.
- Ne oldu, merak ettim, dedim.
Gani Girgin,
- Ne olacak, dedi. dosdanmız bizi Şi-
le'ye görürdüler. Kumbaba otelinde bir
gece kalıp döndük.
- Ne iyi, ne iyi! Güzel bir hafta sonu ge-
çirdiniz demek.
- Bundan güzeü düşünülemez. Şehir-
den çıktıktan sonra, tadına doyıılmaz bir
çam ormanı içinden geçip bambaşka bir
iklim bölgesine giriyorsunuz. karşınıza
Karadeniz çıkıyor, köpüklü dalgalanyla
kıyıyı siirekli döven Karadeniz. Ve önü-
miizde uçsuz bucaksız bir kumsai Kum
burada doğaya damgasını vurmuş başlı
başına bir kişiliktir. Öyle ki sessizliğin
maddesidir diyebiliriz ona. Zihnimiz bii-
tün gereksiz gürültülerden temizlenmiş
otuyor. Kum, denizle birleşince çöllük ni-
teliğini tümden yitiriyor. Bahçemiz de
kumluktu, ama kavaklan Ue, kaürurnak-
lan ve doğal çiçekleri fle bir başka görii-
nüm kazanmıştL
Ve şaşırbcı bir şey- oteide raüzik yayı-
nı yoktu. Orada insan sesi (konuşma). ba-
ğınp çağırmaya dönüşmüyordu. kimse
kimseyi dinlemiyordu, duymuyordu bik.
Hele bu otele Pot deresini sandalla geçe-
rek varmanjn ayn bir tadı oldugunu soy-
lemeden geçmeyeyim.
Cigara yakmasından yararlanarak de-
dim ki,
- Demek bu güzel şeyler seni isyan et-
tirdi, öyle mi?
Gani Girgin, gözlerini kısarak bana bir
süre baktıktan sonra.
- Evet, dedi, bu güzel şeyler olmasaydu
kızmamın anlamı kalmazdı. Yurdumu-
zun neresine gitsem doğa-insan zıtlaşma-
sı bende bu duyguyu yaraûyor. Şunu ka-
bul ederim, insan yoksulluk, çaresizlik
içindedir, bu yüzden doğaya yeni bir gü-
zellik katamıyordur, katamamıştır_ Ama
onu çirkinleştirmeyi bağışlatmaz bu du-
rum. Yapı çirkiniiklerini anlatmak istiyo-
rum.
- Bilmediğimiz bir şey değil, dedim.
Bunu görmek için hafta tatiline çıkmak
hiç de gerekmez, lstanbui'un içinde gör-
düklerimiz yeter de artar bik.
Gani Girgin,
- Hayır, dedi. konu onca basit degil. Bir
yapı estetik kurallanna göre başansız, da-
hası itki olabilir, ama bir karakteri var-
dır. Mimarhk tarihine bir gözatmak bu-
nu anlamava yeter. Bir biçim sanatıdır
münariık. fnsanlıgm bütün aşamalann-
da bu böyle ohnuştur. İstanbuTun bürün
kondu semtlerinde ise.egemen olan sade-
ce ve sadece biçimsizlik. Anadolu halkı-
mız da yoksulluk ve cahillik içindedir ge-
nellikle, fakat köylerimizdeki evleri bi-
çimsizUİde niteleyemeyiz. Onlar doğa Ue
şaşırtKi bir uyum içindedirier. Şimdi, köy-
İerinden, kasabalanndan kalkıp kentlere
göç edenkrin oturmak, içinde yaşamak
için kurduklan yapılarda hiçbir uyum
aramamalan, açıkİanmamış bir sorun-
dur bence. Gecekondulan bunca çirkin
kılan aceteciük. kaçırmacıhk mıdır yainız-
ca? Hele bunlann hızla kasabalaşması sü-
recindeki başıboşluğu anlamak kolay mı-
dır?
- Oy avcıuğı.
- Hayır dosrum, bu açıklama bana ye-
terli görünmüyor. Başka bir şey. nasıl di-
yeyim, bir hastalık var bunun altında.
Lafi bir yere getıreceğini, şaşırtıcı bir
nedene bağlayacağını biliyordum; bekli-
yordum bunu.
- Çıkar ağzmdaki baklayo, dedim.
Gani Girgin,
- Dinle, diye sürdürdü sözünü. Halkı-
mız zaman kavTamına tümden boş ver-
miş durumdadır.
- İyi anlayamadım.
- Hakusın, kolayca anlaşılabilir bir söz
değil benim söy lediğim.
Biraz durdu, düşündü. Sonra,
- İnsan, dedi. biUncinde olsa da, olma-
sa da, yaşamuıı iki kavram içinde sürdü-
riir: Bunlardan biri zamandır, öteki me-
kân. "Uzam" sözcüğünü kullanamayaca-
ğun, kusura bakma; çünkü bu sözcügün
kafamda bir imgesi yok daha, belki iler-
de olabilir. Şimdi sürdüreyim sözümü:
Zaman"a önem \eren toplumlar. ilerle-
yen, yaratan toplumlardır. Gerçekte iler-
lemek ancak yaratmakla olanak kazanır.
tnsanın ölümle savaşımıdır bu. Başka tür-
lü söylemek gerekirse, yaşam süreklidir,
ölüm geçici; veyaratKi insan yaşama bağ-
lılığını hiçbir zaman tüketmemelidir. Yu-
karda ele aldıgım iki kategori, zaman ile
mekân. birbirieriyle uyum içinde bulun-
mak zorundadır. Bu denge bozuldu mu.
çirkinlik ortaya çıkar ve toplum yozlaş-
maya başlar. Bizim geçirmekte olduğu-
muz hastalık, mekân 'ı zaman'dan ayn
olarak baştacı ermemizde odaklanıyor.
Nasıl olursa olsun. ne olursa olsun, yalnız-
camekân Budurumu,göçeden,göçezo-
runlu halkımızuı bir hastalığı olarak gör-
düğümü sanma. Zenginkrimiz de içinde
oünak üzere, insanımız sürekliliği,demek
yaşamı unutup mekân'a kendini kapür-
mıştır. Korkunç bir şey bu. Denetimsizlik
olayı da bundan kavnakJanıyor. Çünkü
denetkyecek olan dâ bu hastalığa tutul-
muştur. Oy avcılığuun başka bir açıkla-
ması bulunamaz: Hemen, şimdi mekân.
l vgarlığın ortaya çıktığı çağlarda mezar-
lık bik zaman"ı yaraüyordu.
- Anladım, dedim.
Gani Girgin,
- Anladın ama benim sözüm bununla
bitmiyor.dedi.
- Dinliyorum, dedim.
- KumbabaŞa giderken piknikçilerin
ormanı, ağaç altlarını doldurduklannı
görüyorduk. Dönüşte ise, o yerlerin bir
gün içinde çöplüğe dönüjtüğüne tanık o(-
duk. Zaman'a boşvermenin bir gösterge-
si şimdi, geleceği yokediyordu. Ezipkir-
letip geçiyorduk. Kentleşecegimize göçe-
beleşiyoruz, Göçebe, bırakacağı yeri iyi,
temiz, güzel tutmaz; buna bir gerek yok-
rur onun için. O içler acısı, çirkinlige bo-
ğulmuş, gürültü parırtı içindeki semtler-
de oturanlar da. belki bir gün oralan bı-
rakıp başka yeıiere gitmeyi düşünüyor-
lardır. "Bu dünyada hepımız geçiciyiz"
inancL Bu mu dogru, yoksa uygariık dü-
şüncesi mi?
Gani Girgin,
- Gideyim artık ben, diyerek yerinden
kalktı, göçebelik damanmıza işlemiş.
ARADA BİR
AHMET YORULMAZ
İsmet Paşa'nın özdeyişi...
Yakın siyaset yaşantımıza baktığımızda, az-öz (la-
konik) konuşan devlet adamlarımız, bir elin parmak-
lannı geçmez. Beşten ötesi laf-ı güzaf! Laf salatası
yapartar; bu salatalan. kendileri gibi siyaset ve tarih
sahnesinden günü geldiğinde, yok olup gider! Bu ko-
nudaki filmi kırk, kırk beş yıl geriye alın, belleğinizde
canlanacak tiplerin, adların, o demokrasi havarisi
geçinenlerin, bugünkü çöküntümüzün baş sorumlu-
ları olduklarını hayretle saptayacaksınız.
Adamlann laflarında tartı yok, tarih ve siyaset bi-
linci yok, kültür, görgü-görenek yok! Hatta, yalan
söylemeleri nedenıyle de halka yani bizlere saygıla-
n yok! "Yahu, ben böyle dryeceğim, ama milletin
büyük kesimi bilmese de doğruyu bilenler ayıp-
lar beni. O (az olan) insanlarla karşılaştığımda,
yüzlerine nasıl bakanm?" diye bır çekinceleri, utan-
malan olması gerekır, o da yok! Bazıları için eski bir
tanımlamayı tekrarlayalım:
Kısacası, yüzleri kasap süngeriyle silinmiş müba-
reklerin!
Atatürk'le, İsmet Inönü'nün sözleri; tarih, siya-
set, sorumluluk, terbiye ve kültür yüklü olduğundan
değerkaybınauğramıyortar, klasikleşiyor, yolgöste-
riciliklerini sürdürüyorlar. O denli ki günümüzdeki
soysuzlaşma karşısında, çağdaşlaşmanın, ileriyegit-
menin amentüsü yerine geçiyorlar. Tabii Türkiye öl-
çeğinde...
Bunlardan İsmet Inönü'nün "Namuslu kişiler, en
az namussuzlar kadar cesaret sahibi olmadık-
ça..." diye başlayan, çok anımsanması gereken bir
özdeyişi vardır. Üstümüze sinmiş pısınklığı, uyuşuk-
luğu atmanın büyük reçetesidir bu söz:
"Namuslu kişiler, en az namussuzlar kadar ce-
saret sahibi olmadıkça..."
Dinledikçe ilaç yerine bunu anımsayın, izledikçe
anımsayın, basındaki bazı haber ve yazılan okuduk-
ça anımsayın! Rahatlamak ve atak yapmak için bire
bir olan bu ilacı, kâğıtlara yazıp ceplerinize doldurun,
her an görebilmek amacıyla avucunuza dahi yazın!
M. Cemal Kuntay'dan menkul (aktarma): M. Akif
hasta döşeğinde, günleri sayılı... Mithat Cemal so-
rar: "Üstad, Mustafa Kemal için ne düşünüyor-
sunuz?" Devrimlerden kaçıp Mısır'a gitmış sonra
geri dönmüş şairin yanıtı açık ve çarpıcıdır: "Valla-
hülazim büyük adamdır!"
Günümüzdeyse Mustafa Kemal'in kurduğu dev-
lette, o devletin nimetlerinden yarariananlar, onun
anasına avradına küfrediyor!
Yıllar öncesinden bir anı: Ünlü bir Yunan yazany-
la Atina'da konuşuyoruz. "Mustafa Kemal haklıy-
dı" diyordu, "bizim 'büyük felaket' dediğimiz Ana-
dolu bozgunu, Türkler için mutluluktur!"
Aşağılık duygusundan 'mustarip' yazarımıza, si-
yasetçimize bakarsanız Mustafa Kemal 'hain'!
196O'lı yıllan anımsıyorum... Milliyet'in Izmirbüro-
su... Katledilen Abdi Ipekçi var, Milliyet'in Izmir şe-
fi Ismail Sivri var. Söz nereden dolaşıp geldiyse gel-
di, Atatürk için daha o tarihlere dek yazılmış -yurtta
ve dünyadaki- kitaplann sayısının beş yüzü aştığını
öğreniyoruz. Ne acıdır ki gözü kara Atatürk düşma-
nının anlama, kavrama yeteneği de yok.
Kışkırtan dev devletlerin desteğınde Anadolu'ya
çıkan o zamanki Yunanlı, "Kemal geliyor!" diyerek
kaçtı, kendini denize attı.
Ne olduğu belirsize göre Mustafa Kemal, özgöre-
vini (misyonunu) yerine getirmişti, çekilip Türkiye'yi
onların sultasına bırakmalıydı! Çıkarı bozulan dış
dünya bile överken içteki aşağılama, laik cumhuri-
yete ve kurucusuna verip veriştirmeler neden? Ola-
sıdır ki yakınları düşmanla işbirliği yapmışlardı!
Küçük yerierde oturanlarımızın görmeye alışık ol-
duğu bir tablo vardır: Ailede baba bir yandadır, töv-
be etmiştir, ziyaret sofralarında kişiliksizliği üstüne,
yılışık yılışık nutuklar atarken evlatlar da kendi dü-
menlerinde oluriar! Gerzek olan oğullanndan biri, ab-
lak yüzüyle devleti numaralar, öbürüyse öncü görü-
nüm arkasında devleti kundaklar!
M. Kemal Atatürk'ü ve kurduğu laik cumhuriyeti
hareket noktası yapıp daha iyiye, daha zengine, da-
ha güzele varma reçetelerini üreteceklerine, nankör-
lük kusarak izleyenlerimizin midelerini kaldınrlar!
Türkiye, Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasındaki hain-
liklerin çok daha ağır, çok daha vahim olanlannı ya-
şıyor.
Verilecek eğitimden sonra. özellikle
mayıs-haziran aylannda
yoğun olarak çahşabilecek
ANKETÖR
arkadaşlar anyoruz.
Ayrıntılı bilgi için
lütfen asagıdaki telelbndan
Canan Sucu ya da Aslıhan Doğukan'ı arayınız
Tel.:23104 80-81
TARTIŞMA
Okunan yazar, yazan yazar
^ ^ ^ ^ ^ ûnümüz
M 1 "medya"
m kavrarru,
I j j ^ zaten
^ k • okuma
^^m^P alışkanlığı
edinememiş
toplumumuzun kafasını
iyice kanştırdı. "Ne
okumaü, nasıl okumaü,
kimi okumaü, okumah nu,
okumamalı nu" gibi
sorular, zihınlerde dolanıp
dunıyor.
Kâğıda yapılan periyodik
zam. buna bağlı olarak da
sürekli artan kitap fıyatlan,
insanlan, okumaktan
uzaklaştırdı.. gibisinden bir
düşüncenin yanlışlığı, fark
edilmeyecek gibi değil.
Çünkü Anadolu insanı,
herhalde Lale Devri'nden
bu yana okumaktan zaten
uzak. Ama bir gazete,
bugünün degerlen ile 15
bin lira. Her gün
alındığında, düşük gelir
düzeyindeki bir aileyi
olumsuz yönde
etkileyecektir. Ancak
örneğin pazar günleri
alınan bir gazete,
ayda 60 bin liralık
bir yük getirir ev
bütçesine.
Ayda 60 bin liraya,
hangi gazeteyi okur
ya da hangi yazarlann
köşeleri ile "haşır-neşir"
olursak ufkumuz
genişler? lşte yazımızın
konusu bu.
Artık kimse gazeteleri,
"Dün Türkiye'de neler
olmuş acaba" diye satın
almıyor. Çünkü gelişen
görsel yayıncılık,
olaylan bize anında
sunabiliyor. Dünyanın en
uzak köşesindeki,
örneğin bir depremi, en
fazla bir saatlik bir
gecikme ile oturma
odamızın içine kadar
getirebiliyor.
Bu, şüphesiz ki
teknolojınin zaferlerinden
biridir. Pekiyi gazeteler
nasıl satılmalıdır
o zaman? Ev. deterjan,
makarna, araba, tatil,
uçurtma, deodorant vb
vererek mi?
Hayır!
Gazete, olaylara bakış
açısı, yaptığı yorum ve
okuruna ilettiği
mesajlarla satılır.
Bu yüzden bazı
gazetelerin sabit okur
kitlesi vardır. Bazı
gazetelerin de sabit
kuponkeserleri...
Madem gazeteyi bizlere
aldıran "yorum ve bakış
açısıdır", o zaman. bu işi
en iyi yapanlar bizim için
okunanlar olacaktır.
Yorumu da köşe yazarlan
yaptığına göre ufkumuzu,
"iyi yazan ve okunacak
köşe yazaıian ik"
genişletmek
durumundayız.
Geldik, konunun düğüm
noktasına:
Okunan yazar ve
sadece yazan yazar.
"Bana 10 köşe yazannın
adını sayar mısınız" diye
bir soruyla
karşılaştığımızda,
kimleri sayanz?
Ali, Veli, Ayşe, Fatma...
lsimler gelir aklımıza.
Pekiyi, nereden biliriz o
isimleri? Okuduğumuz
için. Aklımıza neden o
isimler gelir?
Okuduğumuz için.
Diğer köşe yazarlannı
neden saymayız?
Okumadığımız için.
İnsanlığa adanmış
ilk yüzyıl...
>7-H
. J _ * j _i » a» ;
- oche, başanlaria
dotubiryüzyılıgeride
trakmaya hazırlanıyor.
8u yûzyıl, Roche'un dünyada insan
sağiığına ve muttuluğuna adanmış
birbirinden önemli hizmeöerini
kucakiıyor.
Yapöğı araştırmalaria tıp dönyasına
yentffcçiİHtkılarda bulunan,
korunma, teşhis ve tedavı
teknotojisinde yenilikier sergHeyen,
doktor-eczacı dayanışmasm,
özenören Roche, tıp 0ûnyasıran
güçlü Ikteri olmanın krvancını
taşıyor.
Büginin, bilimtn, tutku ve sevginm
öncüsû Roche, başanlarım getecek
yûzyıHafadataşıyacak.
Roche.
Rodıe HtaWs»toi Smyi A
P.K. 16.80622 Lwenl-lstB«ul
Ama ismini saymadığımız
o köşe yazarlan da
"yazıyor"; neden onlann
isimleri hafızamızda
değil? Yeniden,
"okumadıgımız için!"
Çok satan bir gazetede
köşe yazan olmak ile az
satan ama okunan bir
gazetede köşe yazan
olmak arasındaki
fark çok büyüktür.
Çünkü genellikle bir
çırpıda sayılan isimler,
az satan ama okunan
gazetenin yazarlandır.
Yukandaki gibi bir
soru ile karşılaştığımız da
sevgili Uğur Mumcu'nun
adını anmamak
mümkün müydü?
Mumcu nerede
yazıyordu?
Cumhuriyet'te!
Cumhuriyet kaç satıyor?
(60-70) bin.
Ama tirajı yüz binlerle
ifade edilen gazetelerden
kaç isim sayabilirsiniz?
Bir, üç, beş?
Bu bize şunu gösterir
Işini iyi yapan, hangi
ortamda olursa olsun.
hangi gazetede yazıyor
olursa olsun, okunur.
Sevgili Mumcu'nun
cenazesinin ardından
yürüyen yüz binler,
boşuna yorulmadılar.
Çünkü Mumcu, okunan
bir yazardı.
Sadece yazan bir
yazar değil.
Tayfün Timoçin
Bursa
AKHİSARASLtYE
1. HUKLK
HÂKlMLIĞt'^fDEN
DosyaNo: 1994/561
Davacı Müşerref Bay-
raktar vekili Av. Nurtaç
Kayapınar tarafından da-
valı Sabri Bayraktar aley-
hine açılan boşanma dava-
sının yapılan yargılama-
sında;
Davacı vekili,
15.12.1994tarihlidavadi-
lekçesıyle, taraflann Ak-
hisar Reşatbey Mahallesi,
2086 kütük numarada nü-
fusa kayıtlı olduklarını, ta-
raflann halen evli olup
müşterek iki çocuklan bu-
lunduğunu, taraflar ara-
sında geçimsizlik oldu-
ğundan ve davahnın baba-
lık görevlerini yerine ge-
tirmediğinden boşanma-
lanna, çocuklann velaye-
tinin davacıya verilerek,
6.000.000.- lıra nafaka
takdırine karar verilmesi-
ni istemiş, mahkemece
davalıya Akhisar Iş Ban-
kası karşısındaki Kardeş-
ler Lokantası'na tebligat
çıkartılmış. davahnın ad-
reste bulunmadığından
teblıgatın bila iade edildi-
ği ve zabıta tahkikatına
rağmen de bulunamadı-
ğından, duruşmanın bıra-
kıldığı 29.5.1995 günü sa-
at 09.00'da davaiı Sabri
Bayraktar'm duruşmaya
geunesi, dava ile ilgili ib-
raz etmek istediği belgele-
ri var ise ibraz etmesi ve-
ya kendisinı bir vekil ile
temsil ethrmesi, duruşma-
ya gelmediği gibi bir vekil
ile de kendisıni temsil et-
tirmediğı takdırde duruş-
manın yokluğunda devam
edileceğı dava dılekçesi ve
duruşma günü yenne ka-
ım olmak üzere ilanen teb-
ligolunur. 29.3.1995
Basın: 21723
PENCERE
Bir Servi, Bir Mezar.
Cemalettin Kaplan, AJmanya'da gözlerini yaşama
kapadı, Allah rahmet eylesin..
Din yalnız bağnazlık demek değildir, çoğu din ilk çı-
kışında toplumsal bir dönüşümü vurgular; Roma Im-
paratoriuğu'nun efendiler ve köleler dünyasında, Hf-
ristiyanlık bir aşamaydı; Ortaçağ Avrupası'nda İIK-
çağdaki anlamıyla kölelik tarihe karıştı, yerine 'Serf-
lik' denen toprak köleliği geçerii oldu; bu uzun çağ
da 1789'da aşılacak, özgür bireye yönelik laiklik fi-
kirieri siyasal egemenliğin kökenini gökten yere indi-
rerek demokrasiyi oluşturacaktır.
Islam, kendinden önceki 'Cahiliye' dönemine gö-
re bir devrimi gerçekleştirdi.
Ancak Müslümanlığı en gerici biçimiyle yorumla-
yan mezhepler ve tarikatlar birbiri ardına pıtrak gibi
yayıldılar; Cemalettin Kaplan Hoca da günümüzde
Müslümanlığı siyasete alet ederek yaşadı; öldüğü za-
man sorulduğunda:
- Merhumu nasıl bilirsiniz?..
- İyi biliriz.
Ölüm, her şeyin bağışlanması için hayatı noktala-
yan bir güçlü gerekçe sayılır; Islamın, gözjerini kapa-
yanlara yaklaşımı hoşgörülüdür.
Hoşgörü günümüzün koalisyon hükümetine de iş-
lemiş ki Cemalettin Hoca'nın cenazesi Türkiye'ye ge-
tiriliyor; "Kara Ses" diye anılan tarikat şeyhi, Erzu-
rum'un Alıntepe Köyü'ndeki aile mezarlığına gömü-
lecek; kısa sürede mezann türbeye dönüştürülmesi
beklenebilir...
Tarikat bu!..
Kaplan Hoca vaktiyle devlet memuru imiş, Adana
Müftüsü olmuş, Diyanet işleri Başkanlığı'nda önem-
li görevlereyükselmış, Refahçılarrahmetli Kaplan'ı Al-
manya'da 'Milli Görüş Teşkilatı'nın başına getirmiş-
ler; ama, boynuz kulağı geçmiş, Cemalettin Hoca
RP'yi aşan bir din siyasetinin önderliğine soyunmuş,
TC'ye veryansın etmiş, Atatürk'e sövmüş, hakkında
davalar açılınca, Almanya'ya sığınmış, 1984'te Ba-
kanlar Kurulu karanyla vatandaşlıktan çıkanlmış...
Ama, artık dönüyor yurda...
Erzurum'un Alıntepe Köyü'ndeki mezariıkta servi
varsa, altında yatacak...
•
Batı uygarlığında sağ ile sola, emek ile sermaye-
ye, sendika ile siyasal partiye, insan haklanyla fikir öz-
gürlüklerine dayalı demokrasi, Türkiye'de 27 Mayıs
Anayasası'yla rayına oturtulur gibiyken askerin zor-
gücüne dayanan 12 Eylül gündeme geldi; sol ezildi,
sendikalar çiğnendi; cemaatlerie tarikatlara yol açıl-
dı. Türkiye'de bugün garip bir demokrasi anlayışı var;
etnik çelişki, mezhep çatışması, tarikat ve cemaat pa-
zariaması her şeyden önde geliyor...
Cemalettin Hoca bu tabloda küçük bir renk...
Zehir yeşili bir renk...
Yeşilin de yeşili var.
Zümrüt yeşili var, uçuk yeşil var, antik yeşil var, açık
yeşil var, türbe yeşili var, çinko yeşili var, koyu yeşil
var, küf yeşili var.
Şeriatçılığın tek yeşili yok ki!..
Süleymancı'nın yeşili, Aczimendi'nin yeşili, Hizbul-
lah'ın yeşili, Nurcu'nun yeşili, Fethullahçı'nın yeşili
arasındaki ayrımı yapmak gerekiyor; hertarikatın si-
yasi partisi ve gazetesi ayn...
Cemalettin Kaplan, bunların arasında elin garibi
kalıyor; ötekiter anasımn gözü sayılırlar, Türkiye'de
politikanın içindeler, kutsal Islamı siyaset ve ticaret-
te paraya çevirip Müslümanlığı bankalanyla, holding-
leriyle, medyalarıyla kâr aracı olarak kullanıyorlar.
•
Cemalettin Hoca'nın cenazesi Türkiye'ye getirilryor;
devletin hoşgörüsü var.
O hoşgörü, Türkçe'nin en büyük şairi ve dünya
ozanı Nâzım Hikmet'ten esirgendi...
Oysa bu memleketın politikacıları ne yazar!.. Yur-
dumuzun bütün ağaçlan, dallannı ve yapraklannı Nâ-
zım'ın mezanna saygıyla eğmek için hazır bekliyor-
lar.
1. ATATÜRKÇÜ GENÇÜK KURULTAYI
"Samsun'a Yeniden Çıkış"
19 Mayıs 1995 Saat: 10.00
GÜNDEM
1 - Açılış Konuşması ve Saygı Duruşu
2- Reşat Bulut'a Saygı
3- Konuklann Konuşmalan
4- Bildirilerin Sunulması
Piyano ve Şan Resitali
(Osman Bayman - Y. Fuat Gönüç)
ARA
5- Bildirilerin Sunulması
6- Kurultay Bildirisinin Hazırlanması
7- Tartışma
8- Kapanış
MECtDlYEKÖY KÜLTÜR MERKEZİ
KONFERANS SALONU
Düzenleyen
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞ1
İSTANBUL MERKEZ ŞUBESİ
Tel& Faks:(0212)272 62 18
Not: Delegelerin yanlannda, çagnnm yapıldığı kuruma ûye
olduklarını belirtır bır belge bulundurtnalan gerekmektedir.
HASRET GÜLTEKIN
KÜLTÜR ve SANAT MERKEZl
"ANLATIM DANS TOPLULUĞU'*
DANSÇI ADAYLARJNI BEKLİYOR!
"Dünya değışiyor görmek olası I
Bizden sonılacak sonra ılerisi.
Katılmazsan bu oyuna I Onlann olacak bütün yarısı.
Orada, yerinde misin? I Dunıyor, duyuyor musun?"
-B.Ortaçgil-
En temel hedefi dansın anlam iletebileceğini
göstermek olan dansçı adaylarını anyoruz;
kapatıldığınız iç dünyalannızdan, enginlere
açtlmanın zamanıdır...
Yapılacak olan seçmelere hepinizi bekliyoruz.
Tarih: 20-21 / 27-28 MAYIS 1995
Saat: 11.00 -18.00 arası
ADRES: Istiklal Caddesi Izzetbey Apt. No: 407/2
Beyoğlu/İSTANBUL Tet: 0 (212) 252 43 30 - 243 18 12