05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 MAYIS 1995 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Menuhin, savaşın açtığı yaralan sarma çabalannda müziğiyle önemli bir rol oynadı UzLaşma ve banşm virtüözüKültür Servisi - Savaş sona enp, ya- ralar sanldıgında, insanlar teselli ve uz- laşmayı müzikte ararlar. îlahiler, şarkılar ve marşlar geçen pazar günü devlet adamlannı Hyde Park'ta bir araya getir- di. Mûzisyenlere böyle toplantılarda çok önemli görevler düşer. Ancak bu yüzyı- lın savaştan kalan mirası yenme çabala- nnda oldukça önemli bir rol oynayan müzisyenlerden bıri kuşkusuz Yehudi Menuhüı'dir. Aleut Adalan'nda, Karayibler'de, öz- gürlüğünü kazanan Avrupa'nın yıkıntı- lan içinde Müttefik Güçleri'ne konser- ler veren ünlü kemancı, savaş bittikten sonra Almanya'ya ılk dönen müzisyen- lerden binydi. Birlikler, yerlerinden edi- lenler ve Belsen toplama kampında ha- yatta kalabilmiş, iskeleti andıran insan- lar ıçin çaldı. Almanya'nın büyük ama çok fazla eleştirilen orkestra şefi Wil- helm FurtHangler'e dost elini uzatan ilk insan yine Menuhin olmuştu. HHIer'in iktıdara gelmesinden sonra, on iki yıl boyunca popülerliğinı yitirmek pahasına Almanya'daki bütün konserle- n boykot eden Menuhin, savaştan sonra Alman müzığme ve ruhuna eski itiban- nı yenıden kazandırmak ıçin elinden ge- leni yaptı. Lord Menuhin'e büyük saygı duyan Almanlar. bunu hıçbir zaman unutmadılar. Bugün 79 yaşında olan sanatçı Hyde Park'ta gerçekleştirilen törene katılama- dı. Ancak o, yenik düşmüş Almanlan la- netleyip, yalnızca Müttefikler'ın kahra- manlığını arunanın doğru olmadığını dü- şünüyor. Hazuiıksız verilen konseıier Menuhin savaşın heyecanlı son günle- rini. insanlan korkunun ve coşkunun sa- nşını, karmakanşık koşullan ve savaş sı- rasında aniden. hazırlıksız olarak ger- çekleştınlen konserleri anımsıyor. Ame- rikan vatandaşı olarak doğan Menuhin, ABD'nin savaşa girmesinden kısa bir sü- re sonra Amerikan birlikleri için çalma- ya başladı. Ancak orduyu eğlendirmek için oluşturulan özel birime katılmayı A. A. itler'in iktidara gelmesinden sonra, on iki yıl boyunca popülerliğinı yitirmek pahasına Almanya'daki bütün konserleri boykot eden Menuhin, savaştan sonra Alman müziğine ve ruhuna eski itibannı yeniden kazandırmak için elinden geleni yaptı. çalan ilk müzisyen olmaya kararlıydı: "Kocaman şapkalar giymiş hanımlar vardı. Şapkalan birbirine çarpıyordu". Menuhin, Kraliçe VVilhelmina'nın döndüğü gün Hollanda'da da bir konser vermişti. O günü de şu sözlerle anlatıyor: "Yiyecek hiçbir şeyleri yoktu; açlıktan ölüyorlardı. Ama harika izlevicilerdi1 ". Oradan Prag"a geçti Ertesi gün Bennes ileinsanlan Nazılertarafındanöldürülen ve yok edılen Lıdice köyüne gittıler. İnsanlık kırmtüan reddetmişti. Yalnızca Amerikalılar için değil, müziğiyle etkıleyebileceği herkes; mahkumjar, kurbanlar, yaralılar, Mütte- fik ülkelerin askerleri için çalmak isti- yordu. Aleut Adalan'nda can sıkıntısı içinde Japonlan bekleyen birlikler için çaldıktan sonra Avrupa'ya yönelmişti: "Her şeyi kendim ayariıvordum. Ulaşı- mımı sağlayacak uçağın ayarlanmasj dı- şında kimseden bir şe> istemiyordum. Ozgüriüğüne kavuşur kavuşmaz Fran- sa'ya gitmek,Anrwerp'de, Brükserde ol- mak istedim" Menuhin, savaşın bitmesineyakın. bir gemide verdiği konsen hıç unutmuyor. Liman sis altındayken, kendısini başka bir konser veımek üzere Nevv castle'a go- türecek olan uçak inebilmiştr "Üçüncü gün gitmem gerektiğJ konusunda ısrar ertim. Su almakta olan bir tekneyle kıvı- ya götiirdüler beni. Giizel bir kahvamdan sonra hızla İskoçva'va giftik. Orada bek- leyen arabaya binip Âberdeen havaalanı- na gfttim. Bir pilot beni Edinburgh'a gö- türdü. Oradan da başka bir uçakla \ew- castle'a gittim ve konserime tam zama- nındayetiştim" Savaşın sona ermesinden sonraki ılk konserlerçok heyecan vericiydi. Menu- hin 1944 eylülünde Brüksel'e uçmuştu. Antvverp her gece bombardıma turulu- vordu. Oradaki ilk konsennden sonra kenrin beledıvesi, onu Gestapo'nun ye- nı terk ettıği bir binada akşam yemeğine davet ettı. Yemekte insanlar yalnızca fı- sıltıyla konuşuyorlardı Dört yıldır ağız- lannı açmamaya alışmışlardı çünkü. Sonra Paris'e gıdıp deGaulleve özgür Fransızlar için çaldı. Paris Operası'nda En dokunaklı ziyareti Belsen'e gidi- şiydi. Ingiliz birliklerinin ölmekte olan insanlan serbest bırakmalanndan üç haf- ta sonra Benjamin Britten'la birlikte git- mişlerdi oraya. İnsanlar bitkindi. birer iskelettiler adeta. Aynı zamanda müzıgin sunduğu insanlık kınntılan için mınnet- tardılar. Belsen'de hayatta kalabılenler. yıllar sonra Menuhın'ın bir konserinden sonra yanına gelip o günü anımsattılar. Savaş zamanının en büyük ahlaki iki- lemi kuşkusuz şef Furrvvangler'di. Al- manya'da kalıp Nazi rejimı süresince or- kestra vönetmekle yanlış mı >apmıştı? Menuhin. Nazilerle işbırlıği yapmadığı kesinleşmışolan Furtvvangler'ın suçu ol- madığını sav unuyor. Furtvvangler. Yahu- di müzısyenlen Nazilenn elinden kur- tarmış, işgal altındakı Pans'te konser vermeyi reddetmiş, Hitler'e meydan okumuştu. Menuhin, itıban zedelenmiş olan şefi. dünyayla yenıden kaynaştır- mak için elinden geleni yaptı. Menuhin 70 yılı aşkın bir süredır. et- rafında gördüğü çirkınliklerden. Ruan- da'dan, Bosna'dan. Orta Dogu'daki nef- retten. Afrika'dan ve hatta Amerika'dan bıktı. Hâlâ sözünü sakınmayan. toplumun genel geçer kurallanna karşı çıkan sa- natçı. zenginlenn v icdanını çımdikleme- yi ve diktatörlerin zalımlığine meydan okumavı sürdürüyor. Müziğini ise hâlâ hapishanelcrde, gecekondu mahal- lelerinde ve mülteci kamplannda uzlaş- tıncı bir unsur olarak kullanıyor. 'Meryem Ana'yı gören altı çocuk' 'Gospa' adlı film, Hırvat sinemasını uluslararası alana taşıyan ilk çalışma Kültür Servisi- Herhangi bir gösterinin, Nevv York'un yaklaşık 6 bin kişilik Radio City Music Hall salonunu doldurması. çok sık rastla- nanbırolay değildir. Ama tanınmamış bir yö- netmenin çektiği küçük büt- çeli bir Hırvat filmi, bunu başardı. "Gospa", küçük bir Bos- na kasabası olan Medjugor- je'de yaşanan bir olayı anla- tıyor: Bundan 14 yıl önce. Meryem Ana'nın, altı çocu- ğa görünmesi... Savaş yü- zünden gitgide yoksullaşan ülkede, filmini çekebilmek ıçin sınırlı miktarda kaynak bulabilen yönetmen Jakov Sedlar, "Gospa"da Michael York, Martin Sheen, Mor- gan FairchiM ve "Rainman" filmiyle Oscar kazanan se- naryo yazan Barry Mor- row'la çalışmış. Savaşa karşın sinema Ulusal Hırvatistan Tiyat- rosu'nun müdürü olan Sed- lar, Medjugorje'ye ılk kez, 1981 yılında, Meryem Ana'nın görünmesinden beş gün sonra gitmiş ve komü- nist rejime karşın, bu olay hakkında belgesel filmler çekmeye cesaret eden ilk in- san olmuştu. Çektiği belgesellerden ikisi. Meryem'in görünme- siyle ilgili uzun metrajlı bir film çevirme fikri üzeriney- di. Bir senaryo taslağı yazıl- dı, ama savaş yüzünden ya- nm kalan film projesıne, Sedlar, 1993 yılında devam edebildi. "Medjugorje'yi seçtim, çünkü ulusum ve komünist rejim hakkında hissettikle- rinü anlatan birfilm cekmek istiyordum. Kültür, ülkeler arasında köprii kurmalı. Bunun da. bütün dünyayı U- gikndiren bir öykü olduğu- nu düşünüyorum" diyor Sedlar. Kilise, Meryem Ana'nın çocuklara göründü- ğünü hiçbir zaman kabul et- medi; ama bu olayın duyul- masından sonra kasaba. bir anda. ziyaretçi akınına uğ- radı. 1981'denberi, tapına- ğa dönüşen Medjugorje'ye gelen hacı sayısı 20 milyonu buldu. Sedlar. filmi çekerken, Meryem Ana görüntülerin- den çok, Meryem Ana'yı gördüklerini iddia eden altı çocuğu koruduğu için hap- se atılan ve işkence gören peder JozoZovko'nun cesa- retini anlatmayı yeğlemiş. Sedlar. "İnsanlan, muci- zelerin gerçek olduğu konu- sunda ikna etmek gibi bir kavgı taşımadım" diyor. Film, kiliseyi ve kasabayı yerle bir etmek isteyen as- kerleri, helikopterleri ve bekçi köpeklerini de göste- riyor. Bu arada. birkaç eleş- tirmen, Sedlar'ı, savaşın ge- tirdiği yıkım ve acılara dik- kat çekmediği için kınıyor. Pederin yargılanma sah- neleri ve cezaevi görüntüle- ri, geçtiğimiz baharda, Zag- reb'de çekildi. Filmin oyun- cu kadrosu, daha sonra, Medjugorje'ye gıderek Meryem Ana'yı gördükleri- ni söyleyenlere konuk oldu. Kasaba, Hırvat cephesinde ve Mostar kentine çok ya- kın. Halen Bosna-Hersek'te çalışan peder Zovko. filmin, insanlan Tann'yayaklaştır- dığını düşünüyor. Sedlar ise başka konularda da umutlu: "Bu filmin. Hırvatistan film cndüstrisini kurma yolunda ilk adım ounasını tsriyorum. Batılı şirketlerie gerçekleşti- rilecek ortak vapımların destekknmesini istiyorum. Bu nedenle, filmi İngilizce çektim". tarihinin en büyük mirası Marlene Dietrich'in kişisel eşyalan Berlin'de sergileniyor. Sergıde. ünlü yıldızm çocukluğundan, 1992'de Paris'te ölümüne dek sahip olduğu 450 çift ayakkabı, 15 bin fotoğraf, sayısız günlük, mektup ve elbise dahil 100 binden fazla parça yer aııyor. Kültür Servisi- Berlin'de doğdu ve Berlin'e gömüldü. Şu anda kente farklı bir bıçimde. yeniden dönmek üzere. Marlene Dietrich koleksiyonu. sinema tarihinin en büyük mirası olarak nitelendiriliyor. Alman film arşivi, Deutsche Kinematek. sinemanın 100. yılı kutlamalan çerçevesinde. Berlin'de açılan "Kino. Movie, Cüıema" adlı sergide. Dietrich'in koleksiyonunu gözler önüne seriyor. Koleksiyonda, Dietrich'in çocukluğundan 1992'de Paris'te ölümüne dek sahip olduğu 450 çift ayakkabı, 15 bin fotoğraf, sayısız günlük, mektup ve elbise dahil 100 binden fazla parça yer alıyor. Sergi. ünlü yıldızın meslek ve özel yaşamından kesitler sunuyor. 1917 yılının ocak ayında, günlüğüne yazdıklan. onun okul yıllannda bir arkadaşına duyduğu aşkı dıle getiriyor: "Bütün diğer üzüntülerünin ardmdan hep güldüm. Bunun ardından gülmeveccğim, çünkü ilk aşk. birmeven bir güzelliğe sahip." Dietrich koleksiyonunda yer alan kimi mekruplar, Ernest Hemingvvav. Fritz Lang, Jean Cocteau, Orson VV'elles ve David Bo^ie gıbi hayranlannın ımzalannı taşıyor. Sergi, Dietnch'in Nazizme karşı takmdığı tavrı da açıklıyor. Küratör Werner Sudendorf. Dietnch'in politikayla ilgilenmediğinı söylüyor: "Marlene. politik bir insan değildi. Alnıanya'va geri dönebiu'rdi. ama bilinçli bir karar vererek dönmemeyi tercih erri. Amerikan uy ruğuna geçti ve bir süre sonra kendisi de bir Amerikalıya dönüştü. Almama'ya herhangi bir özlem duv duğunu sannııyorum." Dietrich. sürgündev ken Alman göçmenlerden mektuplar aldı. Ona mektup yollayanlar arasında. Almanya"yı terk etmek zorunda kaldıklan ıçin duyduklan üzüntüyü dıle getıren Musevılerde vardı. Sergilenen eşyalardan bazılannı bu mektuplar oluşturuyor. Marlene Dietrich in çektiği acılan yansıtan fotoğraflar da var sergıde. Dietrich, bazı fotoğraflarda. savaş sırasında Müttefik Kuvvetler ıçin gösteri yaparken. bazılannda da. Almanya'daki olaylardan etkilendiğini gösteren. gözüyaşlı bir halde görülüyor. Dietrich koleksiyonunun giysi bölümü, onun kadıfeden yapılmış İcaplan giysısınden, 1948'de billv Wilder'ın çektiği "Foreign Affair" adlı filmde. giydiği gece kulübü elbısesine kadar birçok kıyafeti banndınyor. Aralannda. özel olarak dudaklannın biçiminde yapılmış bileziklerin de yer aldığı mücevherleri. koleksiyonun önemli parçalan arasında bulunuyor. Sudendorf. Dietnch'in mirasının Almanya için çok önem taşıdığını söylüyor: "Marlene, tamamıyle Alman tarihinin bir parçası. O, Ahnanya'nın elçisiydi ve bunu yaparken de, hoşgörülü ve demokrat bir Prusyalı gibi davTandı." Berlin'de açılan sergide, aynca, sinema tarihinin seçkin eşyalan. Fred Astaire'in "Top H a f (Silindir Şapka) fılminde kullandığı tap ayakkabılan, "Casabtanca" filminde kullanılan pıyano. "Metropolis", "Blade Runner'* ve "The Bird.s"* (Kuşlar) t'ılmlcrınde kullanılan kimi sanat yapıtlan da yer alıyor. SİNEMA DünyaSinemaKlasikkrinden iSeçmeler-l) Andrej TARKOVSKİ Fılmleri -Ivan'ın ÇocukJuğu -Andrey RUBLEV -SOLARİS -STALKER -AYNA Jane Austen'in mektuplan yaşamına ışık tutuyor Kültür Servisi -Onlü tngiliz kadın yazar Jane Austen'in kızkardeşine yazdığı mek- tuplar yeniden derlenerek yayımlandı. Austen'in mektuplan, ilk kez, 1932 yılın- da, R-W Chapman tarafından, 64 sayfalık notlarla iki cilt olarak yayımlanmıştı. İlk derlemede yer almayan birkaç mektubu da iceren ikinci baskı, 1979 yılında yeniden basıldı. Deirdre LeFaye'm imzasını taşıyan son baskı ise Austen'in yaşamöyküsüyle il- gili geniş bilgi vermesi ve mektuplara iliş- kin notlann daha kapsamlı olması açısm- dan. önemli bir boşluğu dolduruyor. Bu mektuplar, yazann 20 yaşından 41 ya- şında ölümüne dek yaşadıklanyla ve bu dö- nemde yazdığı altı unutulmaz romanla ilgi- li ipuçlan sunuyor. Hampshire'da akıllı ve sevecen bir anne- babanın altıncı çocuğu olarak dünyaya ge- len Jane Austen, dört ağabeyine ve ablası Cassandra'ya hayran olarak bü^oidü. Ağabeylerinin hepsi. kısa sürede evlendi- ler. Ama eşleri ölünce, Jane küçük yeğen- lerine bakmak zorunda kaldı. Cassandra ile Jane'in birbırlerine yazdık- lan mektuplar, bir çeşit telefon konuşması olarak nitelendirilebilir. Mektuplan ilk kez Cassandra derledi. Ama derlemeyi oluştururken düş kınklı- ğı ve öfke dolu mektuplan yok ettiği anla- şılıyor. Austen'in anne ve babasının. ! 801 'de, ona danışmadan, evlerini bırakıp Bath'ayerleşmeye karar verdiklen döneme ait mekruplar hâlâ kayıp. Jane, mektuplann- da, kendisine sonsuz acı veren bu karara uyum sağlamaya çalışmasını anlatıyor. Ta- şınma nedeniyle piyanosu ve kitaplan satı- lan Jane, Bath'tan nefret etti ve hiçbirzaman istediklerini yapma ozgüriüğüne sahip ola- madı.Yaşamı boyunca ağabeylerinin çocuk- lanyla uğraşan Jane, bir mektubunda. "Bir- kaç gün dinienmek, insanlaıia biıükte ol- manm yol açtığı düşünce ve tasalardan uzak- laşmak isterdim" diyordu. Otuzlu yaşlannın sonlanna doğru, ro- manlanndan para kazanmaya ve yavaş ya- vaş zenginleşmeye başladı Jane Austen. Ar- tık okurlan vardı; insanlar kitaplannı satın alıyor, onun düş dünyasına giriyorlardı. Jane bir sure sonra hastalandı. Durumu biraz düzeldiğinde, herkes ona iyi ve nazik davrandığı için rahatsızlık duyduğunu söy- lüyor, ölmediğine üzülüyordu. Isteği en so- nunda gerçekleşti ve Austen ailesinin yedi çocuğu arasında yaşama ılk veda eden o ol- du. DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Önemsemek "Varlık" dergisinin Mayıs 1995 sayısındaki yazısı- nın sonuna bir not eklemiş Tuğrul Tanyol. Şöyle di- yor: "Sayın Memet FuatVn yazdığım yazılara adımı zik- retmeden karşılık vermesini anlayamıyorum. Beni önemsemiyor olabilir, o zaman yazdıklarımı da önemsememesi gerekirdi diye düşünüyomm. Yine de yazdığım yazıya hak verir ve hatasını kabul eder tondaki yazısını saygıyla karşılıyor ve genel yargılar konusunda uyuştuğumuzu, hatta yazdıklanna bütü- nüyle katıldığımı belirtmeden geçemıyorum." 15 Nisan 1995tarihli "Cumhunyet"gazetesindeçı- kan "Genel Yargılar" başlıklı yazım ıçin bu not. Ama anlaşılan başka yazılarımda da yapmışım aynı işı. Yaptığım şu: Biryazıyı okurken başkalarından dadintedığim or- tak birgörüşün dile getirildiğini görürsem. bunu oya- zıdan bağımsız olarak ele alıp ben de düşüncelerımi söylüyorum. Ortak bir görüş dile getırildığıne göre. kimsenin adını anmak gerekmezmış gıbı geliyor ba- na. Aynca bunun bir yararı da var: Sen ben çekişme- sinın dışına çıkılmış oluyor. Herkesı ılgılendiren bir konuda siz de düşüncenizi söylüyor, hangi görüşe ne oranda katıldığınızı açıklıyorsunuz. Ama Tuğrul Tanyol bu tutumu biraz değişık yorum- lamış, "Beni önemsemiyor olabilir" diyor. Bu yanlış bir değerlendirme. Benim önemsediğım ya da önem- semediğim yazarlar diye bir şey söz konusu olamaz. Kendısini öylesıne yükseklerde gören bir kımse de- ğilim. Elbette beğendiğim, beğenmedığim yazarlar var, ama "önemsememek" sözü çok otelere ulaşıyor. Bir aşağılama yatıyor bu sözcükte. Böyle bir şeyı hiçbir yazar için düşünemem. Aynca Tuğrul Tanyol'un 1980 sonrası şiirımize yön verenlerden bıri olduğunu da bilıyorum. Evet, ortada yanlış bir değerlendirme var... Öteyandanşunudasöylemeliyim:Ger7kuşakya- zarlarının (ya da günümüz yazarlannın) tartışma an- layışlanna kesınlikle yakınlık duymuyorum. Her şe- yın en doğrusunu bilen tanrılar gibiler. Bir konuda çe- şıtlı görüşler olabileceğıni kabul etmiyorlar. Onlar doğruları bildırecekler, siz de hatanızı kabul edip on- lara hak vereceksiniz, başka yolu yok... Çoklarında görüyorum bu havayı. Bağımsız düşü- nemiyor, hep kendi durumlarını. kendı şiır anlayışla- rını, yazınımızdaki yerlerini savunarak ele alıyorlar so- runları. Kişisel konumları, düşünce yeteneklerinı bas- kı altında tutuyor. Bu doğal olabilir, herkes bir oranda böyledir. ama insanoğlu bu doğallığa kendini bırakmamalı, bu bas- kıdan kurtulmaya çaba göstermelidır kanısındayım Diyelim bir konuda üç dört tane güzel yazı yazdı- nız, yalnız sizin değıl, başkalannın da beğendiğı ya- zılar... Birileri de çıktı o konudaki yazılan bir araya top- layan bir derleme yaptı. Çok güzel bir derleme, çok beğendiniz. Etkileyici, düşündürücü, koca bir kitap, herkesten bir şeyler alınmış. Ama, bakıyorsunuz, sı- zin yazılarınızdan biri bile yok içinde. Neden acaba? Sizi karşılarında mı görüyorlar? " • ' • '••' 1| Öyle bile olsa, sorunuz yanıtlanmış olmuyor, çün- kü karşılanndaki kişilerin yazılarına da yer vermişler kitapta. Çıkamıyorsunuz işin içinden. Sizin için üzücü bir durum. Ama kitap çok güzel, çok yararlı, çok beğendiniz... Ne yapmanız gerekır? 1. Sızi görmezden gelmelerine öfkelenip kıtaptan hıç söz etmez, giderek karşı tavır alırsınız; 2. Kitaptan söz eder, överken. sizi görmezden gel- melerini önemli bir eksiklik olarak belirtırsıniz; 3. Sızi görmezden gelmelerinin üstünde hıç dur- mayıp kitabın çok güzel, çok yararlı bir yapıt olduğu- nu söylersıniz. Ben yazarlara bu üçüncü yaklaşımı yakıştırıyorum. DeğerlendiiTne yapabilmek ıçin kendi kişisel konu- munun baskısından kurtulabilmek. kanımca. çok önemli. Bu yazının yarıdan sonrasını. gene bir genelleme yaparak. hiç kimsenin adını anmadan yazdım. Çün- kü böylesıne izlenımci bir değerlendirmeyi kanıtla- mak kolay değildir. Hangi tartışma, hangi yargı? Nerede, ne zaman? Sorulann sonu gelmez. Onun için de sırasında genellemeler yaparak orta- ya konuşmak kaçınılmaz oluyor. Üstüne alman alınır. belki birileri yararlanır da... 11. GENÇLİK GÜNLERİ BL'GÜN: HARBlYE MUHStN ERTUĞRUL: 12.00 Film. "Sato" Yönetmen: Pier Paok) Pasolini KADIKÖY HALDUN TANER: 15 00 Konser ETHNOROCK19 00 Oyun "Ağn Çiçekli Adam - Dilenci veÖlmüş Köpefi" Yıldız Teknik Üniversitesi Oyunculan. ÜSKÜDAR ML SAHtPZADE CELAL: 19.00 Oyun "Arkadaşım Mumj'a'' Şok Tiyatrosu. FATİH REŞAT NURİ: 19.00 Oyun "Sınıriarda" Erdemir Musiki ve Folklor Derneği. YARIN: HARBtYE MUHSİN ERTLĞRUL: 12.00 Film "Bağla Beni" Yönetmen: Pedro Almodm'ar 15.00 Konser Bora Kavalar-Ömer Türkay KADIKÖY HALDUN TANER: 19.00 Öyun. "Yaıüışlur İTÜ Teknik Sahne. ÜSKÜDAR MUSAHİPZADE CELAL: 19 00 Oyun. "Ateşli Aşklann Sonuncusu" Tiyatro Dünya. FATİH REŞAT NURİ: 19.00 Oyun "EvliükŞirketi" Güneş Tiyatrosu. * Filmler, orijınal dıllerinde gösterilecektir. Tiirk Sessiz Tîyatro'dan Susuz Yrf • İSTANBUL (AA)- Türkiye Sağır ve Dilsizler Tesanüt Derneği çatısı altında kurulan "Türk Sessiz Tiyatro", lstanbul Devlet Tiyatrosu bünyesınde, etkinliklerini sürdürüyor. Türk Sessiz Tiyatro, "Sakatlar Haftası" dolayısıyla bu pazar saat 20.30'da Necati Cumalı'nın "'Susuz Yaz" adlı yapıtını AKM Büyük Salon'da sahneleyecek. Aynı gün Viyana'da açılacak olan Uluslararası tşitme Engelliler Resim Sergisi'nde üç yağlıboya tabloyla Türkiye'yi temsil edecek ressam Sevinç Engin Aydemir'in tablolanndan oluşan sergi de AKM fuayesinde açılacak. Mfciyatüp Sanat Yarışması • Kültür Servisi - Kanada'nın Toronto kentinde bulunan Del Bella Sanat Galerisi, yağlıboya, suluboya, pastel, desen, heykel. alçak (bas) kabartma. grafik, fotoğraf, seramik, kolaj ve benzeri sanatlan içeren bir yanşma düzenliyor. "10. Uluslararası Minyatür Sanat Yanşmasf'na katılacak yapıtlann son teslim tanhi, 22 temmuz. (Aynntılı bilgi için Tel.: 352 41 64).
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle