27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 MART1995 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Yves Klein'ın saııatıııa 4 yeniden' bakış 'Hapishane penceresi'nin sınırlannı aşmak için verdiği mücadelenin ürünleri Hayward Gallery'de bir arada AHUANTMEN LONDRA - 20. yüzyılın çokça söz edilen sa- natçılarından Yves Klein için resim, "Çizgüerin, dış hadann, şekilkrin ve kompozisyonun parmak- lıklarla belûiendiği bir hapishane penceresi*'ydi. Hayvvard Gallery'de 23 nisana dek süren Yves Klein retrospektifi, sanatçının kısa yaşamında (1928-62) o "hapishane penceresi"nin sınırlannı aşmak için verdiği mücadelenin ürünlerini bir araya getiriyor. fhames nehrinin kenanndaki Hayvvard, şu sı- ralar KJein sayesinde nehrin çamurlu sulanndan sonra sanatseverlere olağanüstü bir "mavi" şöle- ni sunuyor. 'tlk sanat yapıtim, gökyüzüdür' Yves KJein; o derin, büyülü, gözü adeta "zap- teden" mavinin, "patentir KJein mavisinin res- samı... Yves Klein'in o hapishane penceresinin parmaklıklannı söküp özgürlüğüne kavuşması (ya da renk aracılığıyla giriştifi espas serûveni) 1950'li yı 1larda yapmaya başladığı monokromla- nyla oldu: Çeşitli renklerle deneyler yaptıktan sonra mavide karar kıldı. Çocukluğunda arkadaş- lanyla oynadıklan biroyunda dünyayı bölüşmüş- Jer, Yves KJein, doğum yeri olan Nice'in sınırsız mavi gökyüzünü seçmişti: "İlk sanat yapıtun, gökyüzüdür-." 1957 yılında Milano'da ve aynı yıl Paris'te aç- tıgı iki sergıde bu "mavi döneminin"ürünlerini sergiledi. Sergi açıhşlannın birinde, ilk "aerosta- tik"heykelinihavayauçurdu: 1001 "Kkinmavi- s"renkli balon... Bu renk, Klein'in imzası olmustu bile. Hay- ward sergisinde, Klein monokromİannın ilk (ve doğnısu oldukça sönük) örneklerinden, "60"lara doğru artık çekincesiz "benim"diyebileceği, iz- leyicinin de her birinin önünde ister istemez bir meditasyondeneyiyaşadığı **mavievrenlere''dek pek çok yapıtı yer alıyor. 'Hiçük* mavi ohnahydı Serginin başlıgı, "Leap in totiıe Votd". "The Void"(Boşluk, Hiçlik), KJein'ın sanatının "anah- tar kavramı*' olduğu kadar. bu kavramı bizzat "sergflediğT işlerinden birinin başlığı. 1958 yı- lında Paris'te açtığı bir sergide. boş bir galeriyi be- yaza, galerinin pencerelerini de Klein mavisine boyamıştı. Kkin'a göre "hjçük" mavi olmalıydı; bu kav- ram. Klein için sınırsız olasılıklara açılan birpen- cere, özgürlüğün ta kendisiydi. Tuvallerinde renk- le yarattığı espasın, yaşamdaki paraleliydi belki bu sergi. Ve tabii yine kendi rengi. mavisiyle... Hatta o gün açılışa gelenlere (ki aralannda AlbertCamus de vardı) Klein'in bir de mavi bir kokteyl ıçirme- si, bir eleştirmenin, "Klein, Paris sanat diinyası- nı, (mavi) işetmeyi bile başardı..." esprisine neden oldu. Klein, 1960 yılında, 27 kasımda çıkardığı "Di- manche" gazetesinde defaynı adı taşıyan ünlü bir gazeteden yola çıkarak) o hiçliğe atladığı fotoğ- rafinı yayımladı. Aynı gazetede, tlpkı yrllarönce gökyüiâneim- zasını atfığı gibi o günün kendi yapıtı oldugunu duyuruyordu. KJein, firçayla modeli biriestirip, atöKesini de adeta bir tiyatro sahnesine çeviren perfor- manslanyla anımsanır. Şıktakım elbisesi içinden bir yandan sigarasını içerken, bir yandan çıplak modellerine direktifler verir. 1960yıbnda, 27 kasımda çıkardiğı 'Dimanche' gazetesinde Bu yapıtın ismini de "Hrçiık lı\arrosu KO>- muştu. Klein rerrospektifınin küratörü Sidra Stich, sergi kataloğunda, KJein'ın genelde soyut ve hiçlikle ilgili kavramlardaodaklanmasınakar- şın, nihilist-ya da negatif dürtülede yola çıkma- dığını, aksine, dünyayı "haar" kabul görmüşyo- rum ve değerlendirmelerin sınırlayıcılığından ka- ç arladığı fotoğraTnu yayımladı. Klein'in kendini uçarcasna boşluğa, hiçBğe, sınırsızhğa, "dünyaya" bıraköğı fotoğrafin ilk baJaşta yarattığı şok etkiden kurtulmanın tek yolu, herfıalde Klein'in kara-kuşak birjudocu oldugunu anımsamak- çaraK aigılamayı seçen pozıtif bir bakış açısının üzerinde duruyor. Sanat, yaşamın ta kendisiydi Bu arada KJeirfm kendini uçarcasına boşluğa, hiçliğe. sınırsızlığa, "dünyava" bıraktığı fotoğra- fın ilk bakışta yarattığı şok etkiden kurtulmanın tek yolu. herhalde KJein'ın kara-kuşak birjudo- cu oldugunu anımsamak.. ve bu fotomontaj oyu- nunda bir grup arkadaşuun aşağida, kollannı aç- mış, beklemekte oldugunu da akılda bulundur- mak! Klein. yaşamı boyunca, "Bir elinde firça. bir elinde palet, kendini dünyadan soyutlayıp, atölye- sine kapanan" sanatçı modeline karşı çıktı. Onun için sanat, yaşamın ta kendisiydi, sanat bir yaşam biçimi, yaşam felsefesiydi. "Sanatçı nrçasını ve modelini terk etmeii, atötyede bırakmalT diyor- du. Bugün Klein, adını taşıyan mavisi kadar, fir- çayla modeli biriestirip. atölyesini de adeta bir ti- yatro sahnesine çeviren performanslanyla anım- sanır en çok: Klein, şık takım elbisesi içinde bir yandan si- garasını içerken bir yandan çıplak modellerine direktifler verir... Mavi boyanın içinde yuvarlanan modellerin tu- vale sürtünerek (daha doğrusu Klein'in istediği bölgelerini tuvale bastırarak) bıraktığı izlerle. re- sim tamamlanır... "Modelden" çalışacağına. "modelle" çalışmayı seçen Klein'ın tarzı- tavn tartışıladursun, (örneğin bir eleştirmen, Klein'in birermişin elinden çıktığı düşüncesini uyandıran mavi monokromlannı yaparken büe atölyesinde "doğayla iUşki kurmak için" mutlaka bir çıplak model bulundurduğunu yazdı.) Klein. modelleri için "Yaşayan fircalar oluvermişierdL- Resim, gözJerimin önünde, modeiin de işbirüğry le, kendi kendini tamamlıyordu" diyordu. Böylece atölyenin gizini ortadan kaldınyor, modelini ve izleyicisini deneyimine / sanatına or- tak ediyordu. Yaşamı boyuncafirçayıreddetti Yves Klein'in "ateşresimleri". yaşamı boyun- ca "nrça"yı reddeden sanatçının yeni keşiflerin- den biriydi. Bu resimlerinde de yine canlı modelleri firça olarak kullanıyordu. Ancak bu işlerde modeller mavi boya içinde yuvarlanacaklanna, vücutlan- nı ıslatıp yine KJein'ın direktifleri doğrultusunda vûcutlannm belirli bölgelerini tuvale bastınyor- lardı. Klein, (yeni takım elbisesi içinde) bir aletle tu- vale ateş püskürtüyordu. Tuvalin nemli bölgeleri ateşten daha az etkilen- diği için yine modellerin bıraktığı "izlerle''resim tamamlanmış oluyordu. Bu arada izleyicinin yü- reğini hoplatan ateş heykellerini de unutmamak gerek KJein'ın. tnsan vücudunu bir sanat yapıti gibi kullandı Hayvvard sergisi, bugünün kavramsal sanatçı- lanna -özellikle de performans sanatına- "yolgös- teren" sanatçılann ilki olmasa da başhcalanndan biri olan Yves Klein'in sanatına "yeniden" ve bu- gün üretilen çağdaş sanat ışığında bakma olana- ğı sunması açısından ilginç bir deneyim. Yaşarru boyunca değiştirmeye çalıştığı "sanat- çı"nın kimliği sorusundan, insan vücudunu bir sanat yapıtı gibi kullanmasına, galeri mekânını da sanat yapıtının temel bir unsuru haline getirip, ateşi, suyu, yerinde rüzgân malzeme olarak kul- lanmasına dek, KJein'ın bugün bile eskimediği çıkıyor ortaya. Deirdre Bair'ın yazdığı yeni biyografiye göre, Anais Nin günlüklerinin labirentinde yaşıyordu 6 Yazcbklanyla kendini yok ediyordu 9 KnltürServisi-Günceyazan, çokeşlilikten yana, kadın kahraman ve kadın canavar Anais Nin güzel birporselen bebek gibi fotoğraflardan bakıyor. Ko- caman, sürmeli siyah gözleri, öfkeli beyaz yüzüyle tezat oluşturuyor. Bir gonca gülü andıran dudaklan, asla gelmeyecek bir öpücüğü bekliyor. Hiç de gerçek görünmüyor. Deirdre Bair tarafından kaleme alınan biyografısine bakılacak olursa Anais Nin, hilelerle dolu bir yaşam süren, dürüsilük adına hep insanlan aldatan, kendi kendini yaratan sıradışı bir kadındı. Otuzlu yıllarda Nin ve Henry Miller, cin- selliklerini özgürce yaşayan, kendılerine hayran bir- er bohemdi. Ellili yıllara gelındiğinde Nin, büyük ölçüde görünmez bir Ş-alnız sanatçrydı. Yetmişli yıllarda, feministler günlüklerinde kendini ortaya koyduğunu, kadın duyarhlığmı ifade ederken, kışisel ve toplumsal benlikler arasında aynm yap- madığını savunarak onu kendilerinden gördüler. Doksanlı yıllarda ise narsistliği ve erotik yazılan yeni dalga erotizm için model olarak kabul edilm- eye başlandı. Hem örümcek, hem de sinekti Anais Nin herzaman kendi yaşamı için yazdığını düşünmüştü. Oysa yazdıklanyla kendini yok ediy- ordu adeta. Sanattan ve yalanlardan oluşan öyle bir doku örmüştü ki yalnızca düşleriyle yaşayan kadınlan değil, erkekleri de, üstelik kendisini de ağuıa düşürmüştü. Nin, hem örümcek hem sinekti. 1903 yılında erdemli Rosa'vla. etkin bir müzısyen olan Joaqum Nin'in kızı olarak Küba'da doğdu. Joaquın yakışıklı. karizmatik ve sadakat- sizdi. İki oğlunu ve 'cirkin küçük kızmı' dövüyor- du. Ailesi hem ondan korkuyor hem de ona tapıyor- du. Babası onlan bir dizi çekici kadın için terk etriği zaman bile, yaşamlannm merkezinde kalmaya de- vam etti. Anais, hep babasının onu gizlice ve umarsızca sevdiğıne inandı. On yaşmdayken Joaquin onlan terk edip gittiğinde, bir gün kendisini yanına aldırta- cağına inanmayı sürdürdü. Bir yıl sonra annesi ve kardeşleriyle Nevv York'taki yeni yaşamına doğru yola çıktığı zaman yazmaya başladığı, babasına bir mektup gibi kaleme aldığı günlüklerinı ölene dek sürdürdü. Günlüklerinde. âşıklan olduğu zaman onlan Joaquın'in yerine koyduğunu. üne kavuşmayı ise onu etkilemek için istediği apaçık ifade etmişti. "Günlüpmün labirentmegirdiğim zamanon bir yaşındavdım.*' Yetmiş yaşına geldiğinde ise yaşama bir serüven ve bir masal olarak baktığında daha ko- lay dayanabileceğini düşünerek yazmaya başladığını söylemişti: "Kendimebiryaşamöyküsü anlatnordum. Bu, insanı paramparça edecek bir seıijvene dönüşüyor." Nin'in gerçekten bir labirenti andıran günlük- lerinde insanı dehşete düşüren arzulan anlatılıyor. Evliliği düşündüğü zaman günlüğüne dahil ede- bileceğı birilerini arar; günlüğünü asla sahip ola- macığı bir çocuk gibi kollannda taşırdı. Nin bir kacLn kahraman, yaşamı da bir söylenceydi belki. 1^21 yılında Hugo Parker Guiler ile tanıştı. Evlendiler. Birlikte yaşamları mutsuz bir fars, gülinç bir cehennemdi. Guiler bir bankacıydı, para kazmıyordu. Anais lüksü ve para harcamayı sever- dı. Kocasının bir sanatçı olmasını istiyordu. Bütün gününû günlük yazarak geçiriyordu. Guiler de yazmaya başladı. Ikisi birlikte oıiak bir günlük tut- ma^a ve akşamlannı birbirlerinin yazdıklannı oku- yarık geçirmeye başladılar. 1925 yılında çıft, Hujjo'nun işı nedeniyle Paris'e taşındı. Anais ro- manlar yazmaya başladı: 'The Four Chambered Heart'. "Children ofthe Albatross', 'Seduction of Ar- tifice'. 'A Spy in the House of Love - Aşk Yu\asında Bir Casus' ve 'Winter of Artifice'. Bu romanlar hiçbir zaman çok basanlı değildi; fazla neşeli ve şiirsel bulunmuşlardı. Nin. dansçı olmaya karar ver- di. Dans öğrerment Isadora Duncan'la ilişkisıni yazabilmek için kendisinden Imagy adında bir kadın olarak söz ettiği üçüncü ve gizli bir günlüğe başladı. Farklı yorumlarla bütünlûk peşinde Kendini birkaç günlüğe bölmesine, her bir gün- lüğün Anais Nin'in farklı bir versiyonunu anlat- masına karşın. ironik bir biçimde 'bütünlûk' peşindeydi. Anais 1933 yılında kısa boylu, kel kafalı. miyop Henry Miller ve yeşil rujlar süren, hem erkekler- den hem de kadınlardan hoşlanan eşi June'la tanıştı. Kocası Hugo'nun görüp okuması için ortada bıraktığı gizli günlüğünde yalan söyleyerek Miller için "Onu zekâsı için seyıyorum" diye yazmıştı. Hugo bir gün bu gizli günlüğü okuduğunda. Anais kocasını bütün bu yazdıklannın düşlerinin ürünü olduğuna. böylece güvenli bir biçimde fan- tezi yaratabildiğine inandırmıştı. Günlüklerine inanılacak olursa Anais 30 yaşındayken babasıyla yeniden bir araya geldi. Cinsel bir ayinı andıran bir ilişkiye girdiler. Günlüğünde Joaquin'in adı geçmiyor. Yalnızca 'o' sözcüğü kullanılıyor. Kısa süren ilişkileri sona erdiğinde yirmi yıl önce ken- disini terk eden babasını bu kez o terk etmişti. Fohtika ve tarih gûnlükJerde yer almıyor 1939 yıhnda Hugo'yla birlikte Nevv York'a döndü. Politika, tarih ya da kendi dışında herhangi bir başka olay gibi savaş da günlüklerinde hiç yer almıyor. Pek çok âşığı arasında Amerika'da eleştirinın duayeni olarak nitelendinlen Edmund VVilson da vardı. 1947 yılında bir partıde tanıştığı Rupert Pole ile Hugo'dan boşanmadan evlendi. Yırmı beş yıl boyunca iki eşiyle birlikte absürd bir yaşam sürdü. Altı hafta Hugo'yla Nevv York'ta yaşryor, Rupert'a çalıştığını söyleyip yorgunluktan şikayet ediyordu. Altı hafta da Rupert'la Los Angeles'da kalıyor, Hugo'ya da çalıştığını ve doktorun direktifleri doğrultusunda dinlendiğini söylüyordu. Birinin kollanndayken diğerine telefon edip onu ne kadar özlediğini anlatıyordu. fkisi için de birer günlük tu- tuyordu. Kanser. özenle koruduğu gençliğini ve güzelliğini yok ederken. beklediğı ölüm hakkında yazdıklarından oluşan 'Book of Pain - Acınnı Kitabı'adlı günlüğünde hastalığının yavaş yavaş ge- len çirkinliği huzura dönüşüyordu. Yaşamı vegün- lükleri 1977 yılının Ocak ayında sona erdi. Feministler için bir kahramandı 6O'lı yıllann sonunda redakte edilen günlükleri satılmaya başladı. Öldüğü zaman Shere Hite gibi, günlüklerinde \e yaşamında hayran olduklan ve gıpta ettiklen dürüstlük ve özgürlüğü gören femi- nistler için bir kahramandı Belki de hem post-mod- ernizm hem de post-feminizm ona kucak açıyor. Biri için benliğin nasıl bir yalan, yaşamın da yalnızca bir anlatı aracı olduğunun göstergesi; diğeri içinse yaşammın tuzaklanndan utkulu bir özgürlük yaratan. kadınlann suç işlemeden fan- tezilerini yaşayabilmelerinı sağlayan kahraman bir hayalci. •Belki de hem post-modernizm hem de post-feminizm ona kucak açıyor. Biri için benliğin nasıl bir yalan, yaşamın da yalnızca bir anlatı aracı olduğunun göstergesi; diğeri içinse yaşammın tuzaklanndan utkulu bir özgürlük yaratan, kadınlann suç işlemeden fantezilerini yaşayabilmelerinı sağlayan kahraman bir hayalci. BEŞINCI SAYI BAYİNİZDE... T\JJ Anayasa'yı değiştirirlerse tarihe geçecekler AYIN DOSYASI: ANAYASAMEK Bu kez TBMM değiştiriyor TEN MmmmmmmmwmmMM Sol'da yeniden yapılanma VAZ BILIM: TÜRK THİNK TANKLERİ ME Refah başkenti kirletiyor DIY W^ PENALTI MEMET BAYDUR Üzgün Bilinç Hayvan sevmeyen insanlann, insan sevebileceklerinden kuşku duyarım hep. Afrika'da yaşadığırnız yıllarda beni ilk çarpan şey, Afrikalılann derin hayvan nefretiydi. Nefret bi- raz ağır kaçıyor, Afrikalı, hayvanları sevmiyor, sevenlere ya da sever gibi yapanlara da kuşkuyla, alaycılıkla, hayretle bakıyordu. Zamanla sorunu onların gözünden de görme- ye başladım: Leoparlar keçilerini-koyunlannı kaçınp yiyor- lardı. Filler bir akşamüstü gelip, bir yıllık mahsulün ekili ol- duğu tarlalannı yerie bir ediyortardı. Maymunlar hırsızdı, mikrop yuvasıydı. Aslanlarsa, daha yararlı bir hayvan olan develerin su kaynaklanna el koyarlardı. Afrikalı insan için hayvanlar âlemi sahici bir şey, günlük hayatın her anına, dokusuna işlemiş bir kâbustu. fnsan, hayvanlarla olan ilişkilerini Afrika'da uzak bir yer- de biçimlendirirse, bu karabasanı kolayca çözümleyerni- yor. Bir kere sokak köpeklerinin, mahalle kedilerinin, süt- çü beygirierinin, kanaryaların, saka kuşlannın arasında ge- çerse çocukluğunuz, doğal olarak dost göstermeye baş- lıyorsunuz hayvanları. Sonra Batı'da, Walt Disney filmleri, Tarzan filmleri vesaireyle çocuklara yedirmeye çalıştıkları bir başka 'hayvanlar' âlemi var. Birağustos böceğinden bir çakala, ayılardan aslanlara, tilkilerden kaplanlara kadar dostlaria dolu bir hayvanlar âlemi. Ellili, altmışlı yıllarda bunların etkisiyle gelişen hayvan sevgisi, yetmişli seksen- li yıllarda çığ gibi büyüyen çevreciler ve yeşillerin de etki- siyle gelişmiş Batı toplumlannda bir hayvan tutkusuna dö- nüştü doğal olmayarak. • Hayatımın otuz yılını, içinde köpek ya da köpekler olan evlerde geçirdim. Köpekler dışında, kediler, kuşlar, balık- lar da girip çıktı hayatıma. Yine de genel anlamda hayvan sevgisini doğal bulmamı engelleyen bazı şeyler var aklım- da. Bu düşüncelerin hemen hepsi, yukanda andığım VValt Disney filmlerinden, Tarzan filmlerinden, aslanları-filleri- balinalan bize dost olarak tanıtan abartılı çocuk yayınjann- dan kaynaklanıyor. VValt Disney fabrikasının son çizgi fîlm: Aslan Kral. Bu filmin galası VVashington'da, VVashington Hayvanat Bahçesi'nin aslanlar bölümünde yapıldı. Ziyaret- çiler ellerinde şampanya kadehleri, gerçek aslanlara ba- karak söyleşiyorlar. Çocuklar büyük ekranlarda çizgi filmin sevimli, akıllı, feylesof aslanlarını seyrediyorlar. Ne güzel, ne güzel! Oysa geçen hafta aynı yerde pek güzel olmayan bir olay yasandı. Aslanların özgür dolaştığı bölgeye insa- nın ulaşması pek zor değil, ama aslanlann insanlara ulaş- ması imkânsız. Tasanmcı öyle çizmiş, kurmuş hayvanat bahçesinin o bölümünü. Önce yüksek bir duvan aşıp iler- leyeceksiniz, sonra bir buçuk metre derinliğinde çamurlu su dolu ve geniş bir hendeği yüzerek geçeceksiniz, sonra ikinci duvan aşıp aşağıya atlayacaksınız. Ancak böyle ula- şabiliyorsunuz hayvan âleminden dostumuz arslanlara. Genç bir kadın bütün bu söylediklerimi yapmış, aslanlar da kemal-i afiyetle yemişler hanımı. Hayvan sevgisi üstüne bir şeyler yazmayı düşünürken iki yazı birden yetişti imdadıma. Biri Sayın Melih Cevdet Anday'ın enfesAnnem ve Balina yazısı. Diğeriyse Umber- to Eco'nun Hayvanlardan Nasıl Söz Etmeii adlı yazısı. Sa- yın Anday'ın yazısını Cumhuriyet okurtarı okumuşlardır na- alsa, ben Eco'nun yazdığından söz edeceğim. Şöyie yaz- mış: "A/evv York. CentralPark. Hayvanat Bahçesi. KutupAyı- sı tfavuzu'nun civannda çocuklar oynaşıyor. Suyun için- de yüzen dev kutup ayısına bakıyorlar. Derken iddiaya gi- riHyor. Beyaz ayının yüzdüğü suya girip yüzebilir misin? Yü~ zerim, yûzemezsin derken ceketler, pantolonlar fora edi- liyor ve iki ilkokul öğrencisi yumurcak, kutup ayısının yüz- düğü havuza atlıyorlar. Yüzüyoriar bir süre. Sonra ayı ile oynaşmaya kalkıyoriar. Hayvan bozuluyor. Pençesini uza- tıyor. Parçalayıp yiyor çocuklan. Çığlıklar, feryatlar vesa- ıre. Polis geliyor hemen, ardından belediye reisi. Derken bir tartışma başlıyor. Ayıyı öldürmeli mi, öldürmemeli mi? • Insanlarhayvanlara karşı hep acımasız, vahşi davranmış- lardir. Beyinler gelişip, kendi vahşetlerinin farkına vannca da, onlara karşı vahşeti azaltamadan (çünkü hâlâ pişirip yiyoruz hayvanlan) haklannda güzel şeyler söylemeye baş- ladılar. Yayın organlan, tefeyizyonlar, okullar, filmler, çocuk kitaplan hayvanlann iyiliği, sevimliliği, önemi üstüne bir propaganda bombardımanına başladılar. Bir yandan Af- rika 'da, Bosna 'da ya da başka yerlerde Üçüncü Dünya ço- cuklannın ölmesine göz yumulacak, öte yandan kendi ço- cuklanmıza yalnızca kelebeklen ve tavşanlan değil, bali- nalan, timsahlan, yılanlan da sevip saymalan gerektiği öğ- retilecek. Burada hemen söylenmeli, bu yaklaşım kendi içinde haklı aynntılar taşıyabilir. Yanlış olan; mesajı iletmek için kullanılan ağırinandıncı tekniktir. Gerçekten korunma- sı gereken hayvanlara saygı ya da sevgi duyulmasını sağ- lamak için bu hayvanlar insanlaştmlmakta, oyuncak duru- muna indirgenmektedir." Ondan sonra gazete haberleri: Beyaz balina Aydın'a ra- kı içirmeye çalışan iki genç. Gülhane Parkı'ndaki foka si- gara, çivi, ayakkabı ikram eden vatandaşlar. Köpeğinin heykelini yaptıranlar. Kedisine mezaryaptıranlar. Akvaryu- muna milyonlar harcayanlar. Bütün bunlann yanı sıra yü- rüyen de, hayvanlann iyi olduğu kuramı. Eco şöyle sürdü- rüyor tezini: "Hayvanlara saygı duymamız gerekir. Balina- lan elbette korumalıyız ama balinalar iyi kalpli, sevimlidir diye değil. Doğanın bir parçası olduklan için ve ekolojik dengenin korunmasında gerekli olduklan için korumalıyız balinalan. Yeryüzünün en yırtıcı hayvanlanndan biri olan ayın/n reklamlardan oyvncaklara, filmlerden masallara ka- dar süreklialtın kalpli, koruyucu, sevimli bir dost olarak su- nulması, çocuklann beynini yıkar kaçınılmaz olarak. Central Park'taki kutup ayısının havuzuna giren çocuk- lar cehaletten ötürü yapmadılar bu aptallığı. Fazla tahsil- den ötürü atladılar o havuza. Yıllarca onlara öğrettiğimiz şeylere inandıklan için. Bizim mutsuz bilincimizin kurban- lan. Çocuklara, insanlann ne kadar kötü olabileceklerini öğretmemekya da unutturmak için, yoğun birşekilde ayı- lann iyi olduklannı öğrettik. Oysa yalnızca insanlann insan, ayılann da da ayı oldugunu öğretmek yeterti olurdu ben- ce." Hayvan sevmeyen insanlann, insan sevebileceğinden kuşku duyanm hep dedim ya. Tersi de geçerli midir bunun? Yalnızca hayvanlan seven, insanlardan hoşlanmayan bir in- sanı nasıl görmeliyiz sizce? Yeni Ingilizce sözlük Kültür Servisi - Günümüzün modern ve hızlı bilgisayarlan yardımıyla iki yüz elli dilbilim- cinin dört yılda hazırladıklan, 'Gunbridge Interaational Dkti- onary ofEnglish' adı altında ya- yımlanan tngilizce sözlük. Ingi- lizce öğrenenlerin yanı sıra öğ- reten ve konuşanlann da yar- dımcısı olacak. Dev bilgisayarlann belleğinde bulunan yüz milyona yakm söz- cük içinden seçilen yüz bin söz- cük ve deyimi bin yedi yüz yet- miş iki sayfaya sıgdırmış olan sözlük, Ingilizce'de iki bin temel sözcüğü bilen kişilerin rahatça kullanabilmeleri için hazırlan- mış. Geçen ay Londra'da, Krali- çe'nin eşı Prens Philip tarafın- dan dünyaya tanıtılan sözlük, önceki gün Istanbul'da genel ya- yın müdürü Paul Proctor tara- findan Türkiye'de tngilizce eği- tim veren ve öğreten kuruluşlar. büyük şirketler, bankalann egi- tim yetkilileri ve basın mensup- lanna sunuldu. Proctor'a göre. bu sözlük ara- nan sözcüğün rahatça bulunma- sı ve karşılığınm hemen anlaşıl- ması prensiplerine göre hazır- lanmış. Aranan sözcüğün bir tümce içinde kullanılması da sözcüğün daha iyi anlaşılmasına yardım ediyor. SÖzlüğünbir baş- ka özelliği de her sözcüğün mümkün olan tüm anlamlannı verebilmesi. Kökü Ingilizce olmamasına karşın, artık uluslararası kabul edilmiş pek çok sözcüğün de yer aldığı sözlükie, aynı dilı konuş- malanna karşın tngiltere. Ame- rika \ e Avustralva'da ayn anlam- lara gelen sözcüklere de yer ve- rilmiş. Bir grup öğrerim üyesi tara- fından 1209'da kurulmuş olan Cambridge Üniversitesi ilk mat- baasını 1534'te çalıştırmaya başladı. 1584'ten beri sürekli ya- yın yapan Cambridge University Press. dünyanın en eski yayıne- vi olarak anılıvor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle