Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 MART1995 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Yves Klein'ın saııatıııa
4
yeniden' bakış
'Hapishane penceresi'nin sınırlannı aşmak için verdiği mücadelenin ürünleri Hayward Gallery'de bir arada
AHUANTMEN
LONDRA - 20. yüzyılın çokça söz edilen sa-
natçılarından Yves Klein için resim, "Çizgüerin,
dış hadann, şekilkrin ve kompozisyonun parmak-
lıklarla belûiendiği bir hapishane penceresi*'ydi.
Hayvvard Gallery'de 23 nisana dek süren Yves
Klein retrospektifi, sanatçının kısa yaşamında
(1928-62) o "hapishane penceresi"nin sınırlannı
aşmak için verdiği mücadelenin ürünlerini bir
araya getiriyor.
fhames nehrinin kenanndaki Hayvvard, şu sı-
ralar KJein sayesinde nehrin çamurlu sulanndan
sonra sanatseverlere olağanüstü bir "mavi" şöle-
ni sunuyor.
'tlk sanat yapıtim, gökyüzüdür'
Yves KJein; o derin, büyülü, gözü adeta "zap-
teden" mavinin, "patentir KJein mavisinin res-
samı... Yves Klein'in o hapishane penceresinin
parmaklıklannı söküp özgürlüğüne kavuşması
(ya da renk aracılığıyla giriştifi espas serûveni)
1950'li yı 1larda yapmaya başladığı monokromla-
nyla oldu: Çeşitli renklerle deneyler yaptıktan
sonra mavide karar kıldı. Çocukluğunda arkadaş-
lanyla oynadıklan biroyunda dünyayı bölüşmüş-
Jer, Yves KJein, doğum yeri olan Nice'in sınırsız
mavi gökyüzünü seçmişti: "İlk sanat yapıtun,
gökyüzüdür-."
1957 yılında Milano'da ve aynı yıl Paris'te aç-
tıgı iki sergıde bu "mavi döneminin"ürünlerini
sergiledi. Sergi açıhşlannın birinde, ilk "aerosta-
tik"heykelinihavayauçurdu: 1001 "Kkinmavi-
s"renkli balon...
Bu renk, Klein'in imzası olmustu bile. Hay-
ward sergisinde, Klein monokromİannın ilk (ve
doğnısu oldukça sönük) örneklerinden, "60"lara
doğru artık çekincesiz "benim"diyebileceği, iz-
leyicinin de her birinin önünde ister istemez bir
meditasyondeneyiyaşadığı **mavievrenlere''dek
pek çok yapıtı yer alıyor.
'Hiçük* mavi ohnahydı
Serginin başlıgı, "Leap in totiıe Votd". "The
Void"(Boşluk, Hiçlik), KJein'ın sanatının "anah-
tar kavramı*' olduğu kadar. bu kavramı bizzat
"sergflediğT işlerinden birinin başlığı. 1958 yı-
lında Paris'te açtığı bir sergide. boş bir galeriyi be-
yaza, galerinin pencerelerini de Klein mavisine
boyamıştı.
Kkin'a göre "hjçük" mavi olmalıydı; bu kav-
ram. Klein için sınırsız olasılıklara açılan birpen-
cere, özgürlüğün ta kendisiydi. Tuvallerinde renk-
le yarattığı espasın, yaşamdaki paraleliydi belki
bu sergi.
Ve tabii yine kendi rengi. mavisiyle... Hatta o
gün açılışa gelenlere (ki aralannda AlbertCamus
de vardı) Klein'in bir de mavi bir kokteyl ıçirme-
si, bir eleştirmenin, "Klein, Paris sanat diinyası-
nı, (mavi) işetmeyi bile başardı..." esprisine neden
oldu.
Klein, 1960 yılında, 27 kasımda çıkardığı "Di-
manche" gazetesinde defaynı adı taşıyan ünlü bir
gazeteden yola çıkarak) o hiçliğe atladığı fotoğ-
rafinı yayımladı.
Aynı gazetede, tlpkı yrllarönce gökyüiâneim-
zasını atfığı gibi o günün kendi yapıtı oldugunu
duyuruyordu.
KJein,
firçayla
modeli
biriestirip,
atöKesini de
adeta bir
tiyatro
sahnesine
çeviren
perfor-
manslanyla
anımsanır.
Şıktakım
elbisesi
içinden bir
yandan
sigarasını
içerken, bir
yandan
çıplak
modellerine
direktifler
verir.
1960yıbnda,
27 kasımda
çıkardiğı
'Dimanche'
gazetesinde
Bu yapıtın ismini de "Hrçiık lı\arrosu KO>-
muştu. Klein rerrospektifınin küratörü Sidra
Stich, sergi kataloğunda, KJein'ın genelde soyut
ve hiçlikle ilgili kavramlardaodaklanmasınakar-
şın, nihilist-ya da negatif dürtülede yola çıkma-
dığını, aksine, dünyayı "haar" kabul görmüşyo-
rum ve değerlendirmelerin sınırlayıcılığından ka-
ç
arladığı
fotoğraTnu
yayımladı.
Klein'in
kendini
uçarcasna
boşluğa,
hiçBğe,
sınırsızhğa,
"dünyaya"
bıraköğı
fotoğrafin ilk
baJaşta
yarattığı şok
etkiden
kurtulmanın
tek yolu,
herfıalde
Klein'in
kara-kuşak
birjudocu
oldugunu
anımsamak-
çaraK aigılamayı seçen pozıtif bir bakış açısının
üzerinde duruyor.
Sanat, yaşamın ta kendisiydi
Bu arada KJeirfm kendini uçarcasına boşluğa,
hiçliğe. sınırsızlığa, "dünyava" bıraktığı fotoğra-
fın ilk bakışta yarattığı şok etkiden kurtulmanın
tek yolu. herhalde KJein'ın kara-kuşak birjudo-
cu oldugunu anımsamak.. ve bu fotomontaj oyu-
nunda bir grup arkadaşuun aşağida, kollannı aç-
mış, beklemekte oldugunu da akılda bulundur-
mak!
Klein. yaşamı boyunca, "Bir elinde firça. bir
elinde palet, kendini dünyadan soyutlayıp, atölye-
sine kapanan" sanatçı modeline karşı çıktı. Onun
için sanat, yaşamın ta kendisiydi, sanat bir yaşam
biçimi, yaşam felsefesiydi. "Sanatçı nrçasını ve
modelini terk etmeii, atötyede bırakmalT diyor-
du. Bugün Klein, adını taşıyan mavisi kadar, fir-
çayla modeli biriestirip. atölyesini de adeta bir ti-
yatro sahnesine çeviren performanslanyla anım-
sanır en çok:
Klein, şık takım elbisesi içinde bir yandan si-
garasını içerken bir yandan çıplak modellerine
direktifler verir...
Mavi boyanın içinde yuvarlanan modellerin tu-
vale sürtünerek (daha doğrusu Klein'in istediği
bölgelerini tuvale bastırarak) bıraktığı izlerle. re-
sim tamamlanır... "Modelden" çalışacağına.
"modelle" çalışmayı seçen Klein'ın tarzı- tavn
tartışıladursun, (örneğin bir eleştirmen, Klein'in
birermişin elinden çıktığı düşüncesini uyandıran
mavi monokromlannı yaparken büe atölyesinde
"doğayla iUşki kurmak için" mutlaka bir çıplak
model bulundurduğunu yazdı.) Klein. modelleri
için "Yaşayan fircalar oluvermişierdL- Resim,
gözJerimin önünde, modeiin de işbirüğry le, kendi
kendini tamamlıyordu" diyordu.
Böylece atölyenin gizini ortadan kaldınyor,
modelini ve izleyicisini deneyimine / sanatına or-
tak ediyordu.
Yaşamı boyuncafirçayıreddetti
Yves Klein'in "ateşresimleri". yaşamı boyun-
ca "nrça"yı reddeden sanatçının yeni keşiflerin-
den biriydi.
Bu resimlerinde de yine canlı modelleri firça
olarak kullanıyordu. Ancak bu işlerde modeller
mavi boya içinde yuvarlanacaklanna, vücutlan-
nı ıslatıp yine KJein'ın direktifleri doğrultusunda
vûcutlannm belirli bölgelerini tuvale bastınyor-
lardı.
Klein, (yeni takım elbisesi içinde) bir aletle tu-
vale ateş püskürtüyordu.
Tuvalin nemli bölgeleri ateşten daha az etkilen-
diği için yine modellerin bıraktığı "izlerle''resim
tamamlanmış oluyordu. Bu arada izleyicinin yü-
reğini hoplatan ateş heykellerini de unutmamak
gerek KJein'ın.
tnsan vücudunu bir sanat yapıti gibi
kullandı
Hayvvard sergisi, bugünün kavramsal sanatçı-
lanna -özellikle de performans sanatına- "yolgös-
teren" sanatçılann ilki olmasa da başhcalanndan
biri olan Yves Klein'in sanatına "yeniden" ve bu-
gün üretilen çağdaş sanat ışığında bakma olana-
ğı sunması açısından ilginç bir deneyim.
Yaşarru boyunca değiştirmeye çalıştığı "sanat-
çı"nın kimliği sorusundan, insan vücudunu bir
sanat yapıtı gibi kullanmasına, galeri mekânını da
sanat yapıtının temel bir unsuru haline getirip,
ateşi, suyu, yerinde rüzgân malzeme olarak kul-
lanmasına dek, KJein'ın bugün bile eskimediği
çıkıyor ortaya.
Deirdre Bair'ın yazdığı yeni biyografiye göre, Anais Nin günlüklerinin labirentinde yaşıyordu
6
Yazcbklanyla kendini yok ediyordu
9
KnltürServisi-Günceyazan, çokeşlilikten yana,
kadın kahraman ve kadın canavar Anais Nin güzel
birporselen bebek gibi fotoğraflardan bakıyor. Ko-
caman, sürmeli siyah gözleri, öfkeli beyaz yüzüyle
tezat oluşturuyor. Bir gonca gülü andıran dudaklan,
asla gelmeyecek bir öpücüğü bekliyor. Hiç de
gerçek görünmüyor. Deirdre Bair tarafından kaleme
alınan biyografısine bakılacak olursa Anais Nin,
hilelerle dolu bir yaşam süren, dürüsilük adına hep
insanlan aldatan, kendi kendini yaratan sıradışı bir
kadındı. Otuzlu yıllarda Nin ve Henry Miller, cin-
selliklerini özgürce yaşayan, kendılerine hayran bir-
er bohemdi. Ellili yıllara gelındiğinde Nin, büyük
ölçüde görünmez bir Ş-alnız sanatçrydı. Yetmişli
yıllarda, feministler günlüklerinde kendini ortaya
koyduğunu, kadın duyarhlığmı ifade ederken,
kışisel ve toplumsal benlikler arasında aynm yap-
madığını savunarak onu kendilerinden gördüler.
Doksanlı yıllarda ise narsistliği ve erotik yazılan
yeni dalga erotizm için model olarak kabul edilm-
eye başlandı.
Hem örümcek, hem de sinekti
Anais Nin herzaman kendi yaşamı için yazdığını
düşünmüştü. Oysa yazdıklanyla kendini yok ediy-
ordu adeta. Sanattan ve yalanlardan oluşan öyle bir
doku örmüştü ki yalnızca düşleriyle yaşayan
kadınlan değil, erkekleri de, üstelik kendisini de
ağuıa düşürmüştü. Nin, hem örümcek hem sinekti.
1903 yılında erdemli Rosa'vla. etkin bir
müzısyen olan Joaqum Nin'in kızı olarak Küba'da
doğdu. Joaquın yakışıklı. karizmatik ve sadakat-
sizdi. İki oğlunu ve 'cirkin küçük kızmı' dövüyor-
du. Ailesi hem ondan korkuyor hem de ona tapıyor-
du. Babası onlan bir dizi çekici kadın için terk etriği
zaman bile, yaşamlannm merkezinde kalmaya de-
vam etti.
Anais, hep babasının onu gizlice ve umarsızca
sevdiğıne inandı. On yaşmdayken Joaquin onlan
terk edip gittiğinde, bir gün kendisini yanına aldırta-
cağına inanmayı sürdürdü. Bir yıl sonra annesi ve
kardeşleriyle Nevv York'taki yeni yaşamına doğru
yola çıktığı zaman yazmaya başladığı, babasına bir
mektup gibi kaleme aldığı günlüklerinı ölene dek
sürdürdü. Günlüklerinde. âşıklan olduğu zaman
onlan Joaquın'in yerine koyduğunu. üne kavuşmayı
ise onu etkilemek için istediği apaçık ifade etmişti.
"Günlüpmün labirentmegirdiğim zamanon bir
yaşındavdım.*' Yetmiş yaşına geldiğinde ise yaşama
bir serüven ve bir masal olarak baktığında daha ko-
lay dayanabileceğini düşünerek yazmaya
başladığını söylemişti: "Kendimebiryaşamöyküsü
anlatnordum. Bu, insanı paramparça edecek bir
seıijvene dönüşüyor."
Nin'in gerçekten bir labirenti andıran günlük-
lerinde insanı dehşete düşüren arzulan anlatılıyor.
Evliliği düşündüğü zaman günlüğüne dahil ede-
bileceğı birilerini arar; günlüğünü asla sahip ola-
macığı bir çocuk gibi kollannda taşırdı. Nin bir
kacLn kahraman, yaşamı da bir söylenceydi belki.
1^21 yılında Hugo Parker Guiler ile tanıştı.
Evlendiler. Birlikte yaşamları mutsuz bir fars,
gülinç bir cehennemdi. Guiler bir bankacıydı, para
kazmıyordu. Anais lüksü ve para harcamayı sever-
dı. Kocasının bir sanatçı olmasını istiyordu. Bütün
gününû günlük yazarak geçiriyordu. Guiler de
yazmaya başladı. Ikisi birlikte oıiak bir günlük tut-
ma^a ve akşamlannı birbirlerinin yazdıklannı oku-
yarık geçirmeye başladılar. 1925 yılında çıft,
Hujjo'nun işı nedeniyle Paris'e taşındı. Anais ro-
manlar yazmaya başladı: 'The Four Chambered
Heart'. "Children ofthe Albatross', 'Seduction of Ar-
tifice'. 'A Spy in the House of Love - Aşk Yu\asında
Bir Casus' ve 'Winter of Artifice'. Bu romanlar
hiçbir zaman çok basanlı değildi; fazla neşeli ve
şiirsel bulunmuşlardı. Nin. dansçı olmaya karar ver-
di. Dans öğrerment Isadora Duncan'la ilişkisıni
yazabilmek için kendisinden Imagy adında bir
kadın olarak söz ettiği üçüncü ve gizli bir günlüğe
başladı.
Farklı yorumlarla bütünlûk peşinde
Kendini birkaç günlüğe bölmesine, her bir gün-
lüğün Anais Nin'in farklı bir versiyonunu anlat-
masına karşın. ironik bir biçimde 'bütünlûk'
peşindeydi.
Anais 1933 yılında kısa boylu, kel kafalı. miyop
Henry Miller ve yeşil rujlar süren, hem erkekler-
den hem de kadınlardan hoşlanan eşi June'la tanıştı.
Kocası Hugo'nun görüp okuması için ortada
bıraktığı gizli günlüğünde yalan söyleyerek Miller
için "Onu zekâsı için seyıyorum" diye yazmıştı.
Hugo bir gün bu gizli günlüğü okuduğunda.
Anais kocasını bütün bu yazdıklannın düşlerinin
ürünü olduğuna. böylece güvenli bir biçimde fan-
tezi yaratabildiğine inandırmıştı. Günlüklerine
inanılacak olursa Anais 30 yaşındayken babasıyla
yeniden bir araya geldi. Cinsel bir ayinı andıran bir
ilişkiye girdiler. Günlüğünde Joaquin'in adı
geçmiyor. Yalnızca 'o' sözcüğü kullanılıyor. Kısa
süren ilişkileri sona erdiğinde yirmi yıl önce ken-
disini terk eden babasını bu kez o terk etmişti.
Fohtika ve tarih gûnlükJerde yer almıyor
1939 yıhnda Hugo'yla birlikte Nevv York'a
döndü. Politika, tarih ya da kendi dışında herhangi
bir başka olay gibi savaş da günlüklerinde hiç yer
almıyor. Pek çok âşığı arasında Amerika'da
eleştirinın duayeni olarak nitelendinlen Edmund
VVilson da vardı.
1947 yılında bir partıde tanıştığı Rupert Pole ile
Hugo'dan boşanmadan evlendi. Yırmı beş yıl
boyunca iki eşiyle birlikte absürd bir yaşam sürdü.
Altı hafta Hugo'yla Nevv York'ta yaşryor, Rupert'a
çalıştığını söyleyip yorgunluktan şikayet ediyordu.
Altı hafta da Rupert'la Los Angeles'da kalıyor,
Hugo'ya da çalıştığını ve doktorun direktifleri
doğrultusunda dinlendiğini söylüyordu. Birinin
kollanndayken diğerine telefon edip onu ne kadar
özlediğini anlatıyordu. fkisi için de birer günlük tu-
tuyordu. Kanser. özenle koruduğu gençliğini ve
güzelliğini yok ederken. beklediğı ölüm hakkında
yazdıklarından oluşan 'Book of Pain - Acınnı
Kitabı'adlı günlüğünde hastalığının yavaş yavaş ge-
len çirkinliği huzura dönüşüyordu. Yaşamı vegün-
lükleri 1977 yılının Ocak ayında sona erdi.
Feministler için bir kahramandı
6O'lı yıllann sonunda redakte edilen günlükleri
satılmaya başladı. Öldüğü zaman Shere Hite gibi,
günlüklerinde \e yaşamında hayran olduklan ve
gıpta ettiklen dürüstlük ve özgürlüğü gören femi-
nistler için bir kahramandı Belki de hem post-mod-
ernizm hem de post-feminizm ona kucak açıyor.
Biri için benliğin nasıl bir yalan, yaşamın da
yalnızca bir anlatı aracı olduğunun göstergesi;
diğeri içinse yaşammın tuzaklanndan utkulu bir
özgürlük yaratan. kadınlann suç işlemeden fan-
tezilerini yaşayabilmelerinı sağlayan kahraman bir
hayalci.
•Belki de hem post-modernizm hem de post-feminizm ona kucak
açıyor. Biri için benliğin nasıl bir yalan, yaşamın da yalnızca bir anlatı
aracı olduğunun göstergesi; diğeri içinse yaşammın tuzaklanndan utkulu
bir özgürlük yaratan, kadınlann suç işlemeden fantezilerini
yaşayabilmelerinı sağlayan kahraman bir hayalci.
BEŞINCI SAYI BAYİNİZDE...
T\JJ Anayasa'yı değiştirirlerse tarihe geçecekler
AYIN DOSYASI:
ANAYASAMEK
Bu kez TBMM değiştiriyor
TEN MmmmmmmmwmmMM
Sol'da yeniden yapılanma
VAZ
BILIM:
TÜRK THİNK TANKLERİ
ME Refah başkenti kirletiyor
DIY
W^
PENALTI
MEMET BAYDUR
Üzgün Bilinç
Hayvan sevmeyen insanlann, insan sevebileceklerinden
kuşku duyarım hep. Afrika'da yaşadığırnız yıllarda beni ilk
çarpan şey, Afrikalılann derin hayvan nefretiydi. Nefret bi-
raz ağır kaçıyor, Afrikalı, hayvanları sevmiyor, sevenlere ya
da sever gibi yapanlara da kuşkuyla, alaycılıkla, hayretle
bakıyordu. Zamanla sorunu onların gözünden de görme-
ye başladım: Leoparlar keçilerini-koyunlannı kaçınp yiyor-
lardı. Filler bir akşamüstü gelip, bir yıllık mahsulün ekili ol-
duğu tarlalannı yerie bir ediyortardı. Maymunlar hırsızdı,
mikrop yuvasıydı. Aslanlarsa, daha yararlı bir hayvan olan
develerin su kaynaklanna el koyarlardı.
Afrikalı insan için hayvanlar âlemi sahici bir şey, günlük
hayatın her anına, dokusuna işlemiş bir kâbustu.
fnsan, hayvanlarla olan ilişkilerini Afrika'da uzak bir yer-
de biçimlendirirse, bu karabasanı kolayca çözümleyerni-
yor. Bir kere sokak köpeklerinin, mahalle kedilerinin, süt-
çü beygirierinin, kanaryaların, saka kuşlannın arasında ge-
çerse çocukluğunuz, doğal olarak dost göstermeye baş-
lıyorsunuz hayvanları. Sonra Batı'da, Walt Disney filmleri,
Tarzan filmleri vesaireyle çocuklara yedirmeye çalıştıkları
bir başka 'hayvanlar' âlemi var. Birağustos böceğinden bir
çakala, ayılardan aslanlara, tilkilerden kaplanlara kadar
dostlaria dolu bir hayvanlar âlemi. Ellili, altmışlı yıllarda
bunların etkisiyle gelişen hayvan sevgisi, yetmişli seksen-
li yıllarda çığ gibi büyüyen çevreciler ve yeşillerin de etki-
siyle gelişmiş Batı toplumlannda bir hayvan tutkusuna dö-
nüştü doğal olmayarak.
•
Hayatımın otuz yılını, içinde köpek ya da köpekler olan
evlerde geçirdim. Köpekler dışında, kediler, kuşlar, balık-
lar da girip çıktı hayatıma. Yine de genel anlamda hayvan
sevgisini doğal bulmamı engelleyen bazı şeyler var aklım-
da. Bu düşüncelerin hemen hepsi, yukanda andığım VValt
Disney filmlerinden, Tarzan filmlerinden, aslanları-filleri-
balinalan bize dost olarak tanıtan abartılı çocuk yayınjann-
dan kaynaklanıyor. VValt Disney fabrikasının son çizgi fîlm:
Aslan Kral. Bu filmin galası VVashington'da, VVashington
Hayvanat Bahçesi'nin aslanlar bölümünde yapıldı. Ziyaret-
çiler ellerinde şampanya kadehleri, gerçek aslanlara ba-
karak söyleşiyorlar. Çocuklar büyük ekranlarda çizgi filmin
sevimli, akıllı, feylesof aslanlarını seyrediyorlar. Ne güzel,
ne güzel! Oysa geçen hafta aynı yerde pek güzel olmayan
bir olay yasandı. Aslanların özgür dolaştığı bölgeye insa-
nın ulaşması pek zor değil, ama aslanlann insanlara ulaş-
ması imkânsız. Tasanmcı öyle çizmiş, kurmuş hayvanat
bahçesinin o bölümünü. Önce yüksek bir duvan aşıp iler-
leyeceksiniz, sonra bir buçuk metre derinliğinde çamurlu
su dolu ve geniş bir hendeği yüzerek geçeceksiniz, sonra
ikinci duvan aşıp aşağıya atlayacaksınız. Ancak böyle ula-
şabiliyorsunuz hayvan âleminden dostumuz arslanlara.
Genç bir kadın bütün bu söylediklerimi yapmış, aslanlar da
kemal-i afiyetle yemişler hanımı.
Hayvan sevgisi üstüne bir şeyler yazmayı düşünürken
iki yazı birden yetişti imdadıma. Biri Sayın Melih Cevdet
Anday'ın enfesAnnem ve Balina yazısı. Diğeriyse Umber-
to Eco'nun Hayvanlardan Nasıl Söz Etmeii adlı yazısı. Sa-
yın Anday'ın yazısını Cumhuriyet okurtarı okumuşlardır na-
alsa, ben Eco'nun yazdığından söz edeceğim. Şöyie yaz-
mış:
"A/evv York. CentralPark. Hayvanat Bahçesi. KutupAyı-
sı tfavuzu'nun civannda çocuklar oynaşıyor. Suyun için-
de yüzen dev kutup ayısına bakıyorlar. Derken iddiaya gi-
riHyor. Beyaz ayının yüzdüğü suya girip yüzebilir misin? Yü~
zerim, yûzemezsin derken ceketler, pantolonlar fora edi-
liyor ve iki ilkokul öğrencisi yumurcak, kutup ayısının yüz-
düğü havuza atlıyorlar. Yüzüyoriar bir süre. Sonra ayı ile
oynaşmaya kalkıyoriar. Hayvan bozuluyor. Pençesini uza-
tıyor. Parçalayıp yiyor çocuklan. Çığlıklar, feryatlar vesa-
ıre. Polis geliyor hemen, ardından belediye reisi. Derken
bir tartışma başlıyor. Ayıyı öldürmeli mi, öldürmemeli mi?
•
Insanlarhayvanlara karşı hep acımasız, vahşi davranmış-
lardir. Beyinler gelişip, kendi vahşetlerinin farkına vannca
da, onlara karşı vahşeti azaltamadan (çünkü hâlâ pişirip
yiyoruz hayvanlan) haklannda güzel şeyler söylemeye baş-
ladılar. Yayın organlan, tefeyizyonlar, okullar, filmler, çocuk
kitaplan hayvanlann iyiliği, sevimliliği, önemi üstüne bir
propaganda bombardımanına başladılar. Bir yandan Af-
rika 'da, Bosna 'da ya da başka yerlerde Üçüncü Dünya ço-
cuklannın ölmesine göz yumulacak, öte yandan kendi ço-
cuklanmıza yalnızca kelebeklen ve tavşanlan değil, bali-
nalan, timsahlan, yılanlan da sevip saymalan gerektiği öğ-
retilecek. Burada hemen söylenmeli, bu yaklaşım kendi
içinde haklı aynntılar taşıyabilir. Yanlış olan; mesajı iletmek
için kullanılan ağırinandıncı tekniktir. Gerçekten korunma-
sı gereken hayvanlara saygı ya da sevgi duyulmasını sağ-
lamak için bu hayvanlar insanlaştmlmakta, oyuncak duru-
muna indirgenmektedir."
Ondan sonra gazete haberleri: Beyaz balina Aydın'a ra-
kı içirmeye çalışan iki genç. Gülhane Parkı'ndaki foka si-
gara, çivi, ayakkabı ikram eden vatandaşlar. Köpeğinin
heykelini yaptıranlar. Kedisine mezaryaptıranlar. Akvaryu-
muna milyonlar harcayanlar. Bütün bunlann yanı sıra yü-
rüyen de, hayvanlann iyi olduğu kuramı. Eco şöyle sürdü-
rüyor tezini: "Hayvanlara saygı duymamız gerekir. Balina-
lan elbette korumalıyız ama balinalar iyi kalpli, sevimlidir
diye değil. Doğanın bir parçası olduklan için ve ekolojik
dengenin korunmasında gerekli olduklan için korumalıyız
balinalan. Yeryüzünün en yırtıcı hayvanlanndan biri olan
ayın/n reklamlardan oyvncaklara, filmlerden masallara ka-
dar süreklialtın kalpli, koruyucu, sevimli bir dost olarak su-
nulması, çocuklann beynini yıkar kaçınılmaz olarak.
Central Park'taki kutup ayısının havuzuna giren çocuk-
lar cehaletten ötürü yapmadılar bu aptallığı. Fazla tahsil-
den ötürü atladılar o havuza. Yıllarca onlara öğrettiğimiz
şeylere inandıklan için. Bizim mutsuz bilincimizin kurban-
lan. Çocuklara, insanlann ne kadar kötü olabileceklerini
öğretmemekya da unutturmak için, yoğun birşekilde ayı-
lann iyi olduklannı öğrettik. Oysa yalnızca insanlann insan,
ayılann da da ayı oldugunu öğretmek yeterti olurdu ben-
ce."
Hayvan sevmeyen insanlann, insan sevebileceğinden
kuşku duyanm hep dedim ya. Tersi de geçerli midir bunun?
Yalnızca hayvanlan seven, insanlardan hoşlanmayan bir in-
sanı nasıl görmeliyiz sizce?
Yeni Ingilizce sözlük
Kültür Servisi - Günümüzün
modern ve hızlı bilgisayarlan
yardımıyla iki yüz elli dilbilim-
cinin dört yılda hazırladıklan,
'Gunbridge Interaational Dkti-
onary ofEnglish' adı altında ya-
yımlanan tngilizce sözlük. Ingi-
lizce öğrenenlerin yanı sıra öğ-
reten ve konuşanlann da yar-
dımcısı olacak.
Dev bilgisayarlann belleğinde
bulunan yüz milyona yakm söz-
cük içinden seçilen yüz bin söz-
cük ve deyimi bin yedi yüz yet-
miş iki sayfaya sıgdırmış olan
sözlük, Ingilizce'de iki bin temel
sözcüğü bilen kişilerin rahatça
kullanabilmeleri için hazırlan-
mış.
Geçen ay Londra'da, Krali-
çe'nin eşı Prens Philip tarafın-
dan dünyaya tanıtılan sözlük,
önceki gün Istanbul'da genel ya-
yın müdürü Paul Proctor tara-
findan Türkiye'de tngilizce eği-
tim veren ve öğreten kuruluşlar.
büyük şirketler, bankalann egi-
tim yetkilileri ve basın mensup-
lanna sunuldu.
Proctor'a göre. bu sözlük ara-
nan sözcüğün rahatça bulunma-
sı ve karşılığınm hemen anlaşıl-
ması prensiplerine göre hazır-
lanmış. Aranan sözcüğün bir
tümce içinde kullanılması da
sözcüğün daha iyi anlaşılmasına
yardım ediyor. SÖzlüğünbir baş-
ka özelliği de her sözcüğün
mümkün olan tüm anlamlannı
verebilmesi.
Kökü Ingilizce olmamasına
karşın, artık uluslararası kabul
edilmiş pek çok sözcüğün de yer
aldığı sözlükie, aynı dilı konuş-
malanna karşın tngiltere. Ame-
rika \ e Avustralva'da ayn anlam-
lara gelen sözcüklere de yer ve-
rilmiş.
Bir grup öğrerim üyesi tara-
fından 1209'da kurulmuş olan
Cambridge Üniversitesi ilk mat-
baasını 1534'te çalıştırmaya
başladı. 1584'ten beri sürekli ya-
yın yapan Cambridge University
Press. dünyanın en eski yayıne-
vi olarak anılıvor.