28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12MART1995PAZAR 10 PAZAR YAZILARI 'Huzurlu' yaşamın sırnnı anyorumYabancı tartışmalarda hakemlik yapmasını sever misiniz? Kimin haklı, kimin haksız olduğunu soğukkanlı bir tavırla saptamaktan ve tarafsız görünen bir yorumla açıklamaktan keyif duyar mısmız? Sizle paylaşmak istediğim şeyler var. Dün önce bir kilo portakal almak istedim Yüzü sö\gûye benzeyen bir tezgâhtar kadm. bana birkaç portakallı cıhz bir paket uzattı. Bu işlerden pek anlayan biri değilim; ama şu zavailı paketçiğin bir kilo gelmeyeceğini ben bile hissedebilirim. Yeniden tartmasını rica ettiğimde çıngar çtktı. Kadın, açtı ağzını yumdu gözünü. Sıradakiler bana destek olacaklanna, satıcıyı gereksiz yere meşgul ettiğimden dolayi kızdılar. lçlerinden biri, Moskovalı olup olmadığımı sordu ve yanıtı beklemeden kulağıma fisıldadı: "Bu kentte tarülann ortalama 200-300 gram eksik tartmasına herkes abşkındır." Sonra dolar bozdurmak için girdiğim kuyrukta 'huzursuztuk' yarattım. Eskiden bir görevli dolan alır, karşılığı olan rubleyi verirdi. Şimdi üç kuyruk çıkmıştı ortaya: Biri parayı kontrol ediyor. öteki kâğıdı yazıyor, üçüncüsü de rubleye çeviriyordu. Ve tüm bunlar kaplumbağa hızıyla yapıhyordu. Dahası, üç görevli zaman zaman kendi aralannda sohbete dalıyordu. Az sonra dayanamadım ve onlara biraz 'icimi döktüm.' Böyle konuşursam bana hizmet etmeyeceklerini söylediklerinde kendimi tutamayarak bağırdım çağırdım. Kız, paramı bozduktan sonra, kısık bir sesle, herkes 'uslu' dururken gürültü çıkaran insanlann ruh doktoruna gitmesi gerektiğini sokuşturdu. Sırada bekleyenlerden çıt çıkmıyordu. MOSKOVA HAKAN AKSAY Biraz gevşemek, biraz da atjştırmak ıçin hamburgerciye yöneldim. Orada da sıra vardı. Biz sırada beklerken 'yeni Rus'dedikleri tipten, iri kıyım, küstah suratlı ve siyah deri ceketli gençler pervasızca önümüze geçiyorlardı. Bir iki derken sabredemedim; köpek yalamış saçlı ve ağzı sakızlı bir delikanlıyı durdurdum. Ona herkes gibi sırada beklemesini söyledim. Tartışma çıktı. Olayı bir fılm gibi kayıtsız izleyen 'nra sakinleri' içinden biri bana seslendi. "Değmez; bırak geçsin! Beş dakika beklersek ne olur sankü"Çıldırmamak işten değıl dıye düşündüm. Bunlar hep domuzdan yanalar!.. Sonra sakinleşmeye çalıştım. Orada karşılaştığım bir tanıdığa içimi dökmeyi denedim. O ise her haksızlığa tepki göstermekle düzeni değiştirmenin olanaksız olduğunu, böyle yaparak ancak kendimi yıpratttığımı anlatmaya girişti. Onunla da tartıştım. Bana durmadan "Adaaam sen de!" demesine dayanamayarak onu ve ötekileri kendi yazgılanna bile ilgi göstermeyen koyun sürüsüne benzettim. Alındı. Ben amacımın 'ayaküstü devrim yapmak' falan değil, burnumun dibinde olup biten haksızlıklara karşı çıkmak olduğunu söylediğimde patladı: "Sen çok kibirlisin; kendine aşın derecede saygı dnyuyorsun." Herkes gibi olmamı, durmadan kişiliğimi korumaya çalışmaktan vazgeçmemi salık verdi. Ona, kişiliğimden, insanlık onurumdan başka koruyacak servetim olmadığını söylemeye gerek göımedim. Anlaşılmamanın ne berbat bir duygu olduğunu düşünerek uzaklaştım. Brechfin dizelerini anımsayarak kendime moral venneye çalıştım: "Rica ederiz, 'olağan' demeyin hemen / her gün olup bitenlere! / Düzensizliğin at oynatttğı, / kevfiKgin yasalaşügı yerde_" Ne dersiniz: Acaba her üç olayda da 'at gozlüklerini takmış, bir enayi' rolünü başanyla oynayan 'uyumlu' bir kişi olsaydım daha mı iyi olurdu? Değer mi şu ölümlü dünyada böyle sorunlarla uğraşmaya? Hem zaten bu tür mücadelelerle düzeni değiştirmenin olanaksızhğı da 'sağduyulu çoğunluk' tarafinda her firsatta yinelenirken... Sömürgeler tazminat peşinde LONDRA EDtPEMtL ÖYMEN Eski dünya atlaslannda lngiliz imparatorluk bölgeleri pembe renkle gösterilirdi. 1930'larda üzerinde güneş batmayan bir imparatorluktu bu. Türkiye'de sağduyulu bırbanka reklamına konu olan Papua Yeni Gine'den Umman'a, Sudan'dan Jamaika'ya kadar git git bitmez bir pembe imparatorluk. Osmanlı gibi elalemi kendi haline de bırakmamışlar. Onun için de adımlannı attıklan her yere tngiliz hukukunu, demiryohmu, posta telgrafını, kilisesini. mimarisini de serpip geçmişler. Bugün de palmiyeler arasında bir lngiliz kilisesi. Hindistan'ı baştan aşağı ören demiryollan. Afrika'nm ortasında lngiliz tipi mahkemeler. Hep Londra kaynaklı pembeliğin kalıntılan. Ingilizlenn tepelerine çıkrtklan bu eski yerlerden ijimdı - çatlak sesler' yükselmiyor mu! "Bize kötü davrandılar, bizi sömürdüler, tazminat istiyoruz"'diye! Özellikle de Jamaika ve Karayib'lerden geliyor sesler. Buralarda hala lngiliz egemenliği var üstelik. Tazminat kampanyasını ya kim başlattı? Avam Kamarası'nın bir siyah miHetvekili! Elbette tşçi Partisi'nden. Yanında da Jamaikah bir hukukçu. MiHetvekili BemieGrant'a göre. kendilerini parlamentoda destekleyenlerin sayısı 90"mış. Biraz abartıyor herhalde! Tazminattan amaç, lngiliz sömürgeciliğinin o bölgeye zarar verdiğinı kanıtlamak ve Ingiltere hükümetini, imparatorluğun vansi olarak para cezasına mahkum ettıımek. Bu tür girişimlere Amerika'dan ömek de var. Orada da siyah köleler 1865'de serbest bırakıldıklannda hükümet, her birine bir katır ve 16 hektar arazi vaat etmiş. Ama boş bir vaat tabii. Şimdi Amerikalı siyahlar, hükümeti, bu vaadini tutması için dava ediyorlar. Biri oturup hesaplamış, her bir Amerikalı siyaha hükümet bugün 200 bın dolar tazminat ödemek zorundaymış! Diyorlar ki, tıpkı Almanya'nın Israil'e. Irak'ın Kuveyt'e yaptığı gibi lngiltere de eski sömürgelerine tazminat ödesin. Bunu sağlamak için de lngiltere'yi, Birleşmiş Milletler Adalet Divanı'na venneye hazırlanıyorlar. tşçi Partisi tam da ıktidara yürürken içindeki birtakım 'kökü dışarda unsurlar'ın kalkıp da böyle işler kanştırması olacak gibi değıl. Üniversiteyi kazanmanın sevinci *j£^££ Tokyo Ünrversitesi'ni kazandığuu öğrenen Japon genci lise son suuftaki arka- daşlan tarafindan havaya atüarak tebrik ediklL Japonya'nın en başanta 10 bin 100 öğrencisinin başvurmava hak kazandıgı ve ülkenin en iyi üniversitesi ola- rak bflinen Tokyo Üniversitesi'ne bu sene 3 bin 178 öğrenci kabul edildi. Kirli işlerin başkenti Münih MUNIH EROL ÖZKAN Münih, Almanya'da giderek mafyanın merkezi, adeta başkenti olma yolunda ünleniyor. Uyuşturucu ve silah ticareti ile birlikte her türden kirli işlerin giderek arttığı kentte ltalyan maryasının yanı sıra Rus ve Türk mafyası da cirit atmakta, kol gezmekte artık.. Peşinen belirtelim, şehir hızla kabuk değiştirmekte ve bir kirli işler kenti görünümüne bürünmekte.. Özellikle uyuşturucu piyasasma öteden beri ağırlığını koyan ltalyan maryasının ise Schwabing çevresinde çöreklendiğini bilmeyen yok. "Evlere pizza" servisi adı altında eroin taşıyan, kara paralannı pizza ve dondurma satışlanyla aklayanlann yanı sıra her köşe başında mantar gibi biten Çin lokantalannınsa sık sık el değiştirdiğini ve mafyanın değişik yöntemler geliştirdiğini belirtelim. Evet, Münih kim ne derse desin uyuşturucu ticaretinin, çalıntı oto piyasasının, silah kaçakçılığı ile en son olarak da uranyum kaçakçılığının en gözde merkezi artık. Bilhassa hafta sonlannda kentin doğu istasyonu çevresinde rastlanılan manzaralara ne demeli? Ürkünç bakışlı zenciler... Nijeryalı eroin satıcılan.. lşsiz ilticacılar ve istasyon girişlerinde körpecik kızlan pazarlayanlann yarattığı "Idrli panaromalar" şehrin başka köşelerine de hızla sıçnyor. Bir kaos yaşanıyor Münih'te şimdilerde... Bugünlerde bulvar gazetelerinin manşetlerinden inmeyen mafya haberleri bir âlem. Özellikle nükleer kaçakçılığının Münih'te ortaya çıkması da Rus mafyasının giderek güçlenişini doğruluyor. Münih'in eski havaalanı "Riem''de cumartesileri kurulan bit pazannda neler neler yok ki? Ünlü Kalaşnikoflann 500 markın da altına indiğinı çıtlatalım. İyi ama bu olup bitenden Bavyera polisinin haberi yok mu diyeceksiniz? Var'. Hem de bal gibi var. Bavyera eyaleti içişleri bakanı Guenter Bekstein Almanya'da üst üste ortaya çıkanlan atom bombası yapılmasına uygun uranyiim kaçakçılığında bütün gözlerin Münih'e çevrilmesinden ve yeni kaçakçılık olaylann olabileceğinden kuşku duyduğunu geçenlerderesmen açıkladı. îsveçliler dalgınlık kurbanı STOCKHOLM EKREM TOS Haftada ortalama dört mobil telefonun trenlerde unutulduğunu açıklıyor Gustaf Westerhınd. Bu unutkanlıklann yarattığı iş dolayısıyla tam gün hizmet veren Raodmansgatan Metrosu Buluntular bölümündekilerden yalnızca biri olan Gustaf, "Noel öncesiydi''. diyor; "Stockholm metrosunda bir çocuk arabası unutulmuş; içinde çocuk var diye endişelendik. Çünkü kabank bir örriisü vardı. Açtık kl noe) ve >ılbaşı armağanlan: paketlenmiş. Etiketlerden yöla çıkarak unutkan ailevi bulduk. Noel Baba'yı bulmuşlar gibi sevindiler. Yorucu geçen festival dönemlerinde de benzer unutkanlıklar yaşanıyor; en çok önemsenen nesne, otobüste- trende kahyor." Teknığin getirdiği kolayltklar ve yorucu iş yaşammın bu dalgınlıklan arttırdığı da söylenebilir. Son günlerde oldukça yaygınlaşan ve 1997'de Stockholmlülerin yüzde seksenince kullanıhr duruma geleceği ileri sürülen mobil telefonlar, unutulanlar listesinde artış gösteriyor. Coşku verici bir haber alıp da metro durağını ansızın değiştirmesi gerektiği ya da telefon ahizesi gibi varsayıp beline yerleştirmeyi savsakladığı için bıraktığını söyleyenlere rastladık. Düşürerek yitirilenler de var. "Gözlüğünü yan koltuğa koyup gazetesini düşürdükten sonra şekerleme >apan emeklikri son durakta uyandırmayı unutmu\oruz" diyor birmakinist elindeki mikrofonu göstererek. Raodmansgatan metrosunun kayıp eşya ambanna her sabah yaklaşık bir araba dolusu nesne geliyor. Geçen yılki çeşnilerle ilgili çizelgede, 90 bin nesne görülüyor. Stockholm metrosunda unutulanlar arasında birinciliği, hemen her yıl alan nesne: şemsiye. Sonra sırasıyla; anahtarlar, eldivenler, parakeseleri... Kitaplar, yitik sayılmalı mı; oy birliği yok... Fakat ambarda bolca yazımakinesi var ve bunlara anlam veremiyorlar. Kayıp eşya bölümünde göçmen görevliler de var. Bunlardan biri. Musa Salih, sayısız şemsiyeleri gösterirken "Müşterikrlmiz de var; sabyoruz. Yoksa burada yüz ambar daha kursak başa çıkamayiz" diyor. Bulunan eşyalar, kayda geçinlıp üç ay süreyle tutuluyorlar. Üç ay içensinde sahibi çıkmazsa satılıyor. Satış da Raodmansgatan metrosunda, biletçınin kulübesinin hemen arkasından girilen bölümdeki ambarda yapılıyor. Satılmazsa, ucuz ve kullanılmıi} nesne satan Skaerholmen gibi •'• pazarlara atılıyorlar. Çok kimse, böyle bir 'ne ararsan-neredeyse beleşe' pazannı bilmiyor. Tam anlamıyla bir "ikinci elden satış yerT düşüncesine dayanmadığı için de tanıtımı yapılmıyor. Öyieyse müştenler kim? "Genellikle daha önce de bir şeyini yitirmiş ve o nedenle de araya araya Bağdat'ı buİmuş dalgın yolcular kesimi" diyor göçmen Musa. Şemsiye almak için de Raodmansgatan'a mı gelmeli; diyorum. Hayır efendım; Isveç nesiyle ünlü: birörnek, cam işleme sanatlanyla. Al sana bir raf. yalnızca Isveç işi cam buluntular. Gözlerine inanamazsm! Böylece müşteri, sürekli uğrayıcılar arasına giriyor; hatta Gustaf da Musa da. bazı kişilerin zevİderini öngörebiliyor. Biriktırim tutkunlanyla ahbap olmuşlar, gidegele... T ü r k i y e ' d e D ü n y a ' n ı n E n B ü y ü k onraYıllarca, GAP projesinin büyüklüğü tartışıldı; bütün dünyaca... Çünkü GAP projesi öyle büyüktü ki, gerçekleştiği an dünyadaki sosyo-ekonomik dengeleri dalgalandıracaktı. Bütün dünya, bunun farkındaydı. Biz Türk Halkı ise, bu megaprojeye kendimizi inandıramıyorduk. Fakat GAP, yıllara meydan okudu ve yeryüzünün her noktasından hissedilecek bir şiddette Dünya'nın kalbi olan Türkiye'de doğdu. Bütün dünya GAP'ın önünde saygıyla eğilirken, Türk Halkı da artık onunla gurur duyuyordu. GAP, daha da büyüyecek ve dünyadaki en büyük projeler arasındaki saygın yeriyle her zaman gurur kaynağımız olacaktır. Ancak unutmamalıyız ki; Gerek lojistik konumu, gerek zeki insan gücü ve maddi kaynaklarıyla, dünyanın potansiyeli en yüksek birkaç ülkesi arasında yer alan Türkiye'ye bir megaproje artık çok az geliyor. Tüm özel sektöre ve özellikle büyük gruplara çağnda bulunuyoruz ve diyoruz ki; "Bu büyük şirketlere bu memlekette sahip olduk. Variıklanmızı hep bu memlekette kazandık. Hatta bazılarımız, devletin büyük desteğinden ve teşviğinden de yararlandık. Fakat artık, herşeyi devletten beklememeliyiz gerçeğini sadece sözle değil, icraatımızla göstermenin zamanı geldi, geçiyor bile." Devlet, dünyadaki gururumuz olan GAP'ı gerçekleştirmekle, megaproje üretmekteki öncülük görevini en mükemmeliyle yerine getirmiştir. Sıra artık bizde, özel sektörde. Bize bugünkü gücümüzü veren bu ülkeye ve bu ülkenin insanına büyük mutluluklan tattırmak bizim borcumuzdur. Işte bu sorumluluk anlayışı içinde JET GROUP, Cumhuriyet tarihinin en büyük toplu konut projesine imzasını atıyor. Kısacası sosyo-ekonomik konulardan birine, JET GROUP çözüm getiriyor. GROUP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle