29 Mart 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 EYLÜL 1994PAZAR DİZİYAZI Hintli Parlamenter Singh, nüfüs artışındaki tehlikeyi Cumhurİyet 'e yazdı Kıyametgünükapıda D ünyanın sonunun bır atom savaşı ya da ozon tabakasının incelme- sinden çok, yoğun nüfustan ola- cağı apaçıİc ortadadır. Kıyamet gününün kapıda olduğunu söyle- mek için ne peygamber ne de fal- cı olmamız gerekiyor. Hindistan'ın tüm kentlerinde dilencilerden ge- çilmiyor. 1980-86 yıllan arasında milletvekilliği yaparken ikiden fazla çocuklu anababalann oy vertne haklannın ellerinden almması önerisinde bulunmuştum. Bu önerim dikkate alınmadığı gi- bi üstelik güldüler. Hindistan başbakanlanndan birinin tam 16 çocuğu vardı; şimdiki başbakan Naraşima Rao'nun sekiz. önderleri böyle olunca ûlkede zonınlu bir aile planlaması düşten öteye gi- demeyecek ve Hindistan yoğun nüfusuyla batağa saplanacak. Yaklaşık on yıl önce, başkan, başbakan ve ge- neraller arasında da kendisini kanıtlamış ünlii bir yıldızbilimci, Bombay'da ülkemin en yüksek sa- tışlı dergilerinden olan 'The llhıstrated VV'eekly of India'da çalıştığım sıralar ziyaretime geldi. Yıl- dızbilim ve yıldız falı ile ilgili inançlann her şe- yi etkilemesi ûzerine sık sık yazdığım oldu. Ba- na, çoğu hakkımdaki dedikodulardan derlenmiş geçmışimden söz ettikten sonra, önûmûzdeki bir- kaç yıl içinde neler yapacağım ile ilgili çılgınca kestirimlerde bulundu. Kendisini kesin bilgiler vermeye zorlayarak "Bana ne kadar yaşayacağı- mı söyîe" dedim. Yûzyıllarca önce derlenmiş es- ki Roma'ya ait kestirim kitaplannın Hint diline çevrilmiş Bhrigu Samhita elyazmalanndan yarar- lanarak bana 1999 yılına dek yaşayacağımı söy- ledi. Bu kestirimini günceme geçtim. Evde Nostra- damus'un kestirimlerine başvurdum. O da dün- yanın sonunun 31 Temmuz 1999 günü geleceği yolunda bir kestirimde bulunmuş. Bana bilinme- yene yolculuğunda başkalanmn da eşlik edeceği- ni düşününce biraz rahatladım. Portre Konferanslann aranan konuşmacısı Pencap yöresinde 2 Şubat 1915'tedoğanyazar Khushwant Singh, evli ve iki oglu var. Singh. üniversite eğitirmni şimdi Pakistan'da kalan Lahor ile Londra'da tamamladı. 1947'deHint Dışişleri Bakanhğı'nda diplomat olarak göreve başladı ve 1948-51 'de Kanada ve Londra'da büyükelçilik basın ataşeliği görevlerinde bulundu. Daha sonra radyoculuk vaptı, Paris'te UNESCO'da ğörev aldı. Hindistan'a döndükten sonra 1956'da 'Yojona' adlı bir yayın kurdu ve yazıişleri müdürlüğünü yüklendi. 1958'de Rockefeller Vakfi ve Islam Oniversitesi'nce Sihlerin tarihini yazmakla görevlendirildi. 1969'da 80 binlik sauşı olan haftalık 'Resimli Hindistan Dergisi'nin satışını 410 bine çıkardı. Çeşitli Hint yayın organlannda değişik görevlerde bulundu. Bu arada Amerikan ve Ingılız gazete ve dergilerine de yazılar yazdı.Singh, 1980-86 yıllan arasında miüetvekiü seçildi. 'Pakistan Treni' adlı romanıyla 'Grove Press ödülü'nü alan yazann öteki ödülleri arasında Hindistan Cumhurbaşkanf nın verdiği 'Padma Bhushan ödülü' de bulunmaktadır. Ancak Singh, hükümetin Amritsar'daki 'Altın Tapınak'a asker göndermesini protesto için bu ödülü Cumhurbaşkanı'na geri verdi. Çeşitli kitap ve yayınlanndan zaman buldukça 'kîış gözetlemek'ten hoşlanan Singh'in bir kitabınm adı da 'Bülbülü Duymayacağım'dır. Bir başkası ise "Ikbal'in Allah'la Diyaloğu" adını taşır. Konferanslann aranan bir konuşmacısıdır. Khushvvant Singh 7e,eryüzünde düşmanı yıkmak amacıyla atom füzeleri firlatan ve sonuçta kendilerinin yok olmasına neden olan diktatörler öylesine çok ki. Savaşlar, asker olsun, sivil olsun insan yaşamından çok şey göjturüyor. Gerçekten önümüzde on yıldan az bir süre mi var? Böyle düşünme eğilimindeyim. Bir zaman- lar dünyanın nükleer bombalar etkisiyle alevler içinde yok olacağım düşünürdüm. Yeryüzünde düşmanı yıkmak amacıyla atom füzeleri firlatan ve sonuçta kendilerinin yok olmasına neden olan diktatörler öylesine çok ki. Savaşlar, asker olsun, sivil olsun giderek insan yaşamından daha çok şey götürüyor. 1. Dünya Savaşı'nda 22 milyon, II. Dünya Savaşı'nda da 56 milyon kişi yaşamını yi- tirdi. Ikinci savaşın sona erdiği 1945 yılından bu yana da Ortadoğu, Uzakdoğu, Afrika ve Latin Amerika'daki irili ufaklı savaşlarda 23 milyon ki şinin canına kıyıldı. Son 43 yıldır, bir ulusun ya- nıbaşuıdaki ulusla savaşmadığı tek bir gün yaşan- madı. Kıyamet gününden önce yapılacak mey- dan savaşı, iki büyük güç olan Hindistan, Pakis- tan ya da Çin'in savaşı başlatmasıyla patlak vere- bilir. Bu önümüzdeki on yıl içinde olmayabilir, ama ülkeler giderek daha gelişmiş silahlarla do- nanıp, aralanndaki çatışmaya bir son vermezler- se kıyamet günü çok yakında kapımızda olacak- tır. Batlı ülkeler, yıkıcı bir savaşın doğuracagı za- rardan çok, ozon tabakasının gazlarla incelmesi konusunda duyarlı. Çevre kirliliğine, petrol, kö- mür ve öteki madenlerin aşın kullanımı yoluyla katkılan, bu maddelerin elde edildiği yoksul ül- kelerinkinden kat kat fazla. Yine de gelişmiş ül- keler ozon tabakasının uğradığı zarann bilincine vardıklan ve koruyucu önlemler almaya başla- dıklan halde, geri kalmış ülkeler bu çekinceli du- rumdan habersiz, hiçbir tehlike yokrnuş gibi otu- kunç meyvesini verecek. Bu üç ülke içinde yal- nızca Hindistan yoğun tanıtım ve ücresiz hizmet- lerle nüfus artış hızını marjinal birbiçimde yavaş- latmayı başardı. Ne Pakistan, ne de Bangladeş, molla ve ulemalann tutucu tutumundan ötürü bu- nu başaramadı. Bu üç ülkenin gereksindiği, yüz- de sıfır düzeyinde bir nüfus artışı. Buna ulaşmak için henüz çok yol gitmek gerekiyor. Bu hedefe öncelik tanınmadıkça da söz konu- su ülkelerde yetersiz beslenme, yetersiz konut, düşük bir okuma yazma oranı ve yaşam nimetle- rinden yararlanamama kaçınılmaz olacaktır. Da- hası, yoğun nüfus kentlerde daha da çok yığılma- lara, işsizliğe, uyuşturucu trafiğinin artmasına, fahişelik ve şiddetin tırmanmasına yol açacaktır. Şeriat yasalanna karşın Pakistan ve Bangladeş'te yasadışı uyuşturucu ve beyaz kadın ticareti ola- ğanüstü artış göstermiştir. İFaNşelğinenyaygn loUugukent Laik Hindistan'da da durum pek farklı değil. Bombay, dünya üzerinde fahişeliğin en yaygın ol- duğu kenttir. Hindistan'ın tüm kentlerinde dilen- cilerden geçilmiyor. 1980-86 yıllan arasında mil- letvekilliği yaparken ikiden fazla çocuklu anaba- balann oy verme haklannın ellerinden alınması önerisinde bulunmuştum. Bu önerim dikkate alın- madığı gibi üstelik güldüler. Hindistan başbakan- lanndan birinin tam 16 çocugu vardı; şimdiki baş- bakan Naraşima Rao'nun sekiz, ülkenin en yok- sul eyaleti olan Bihar Devlet Başkanf nın ise do- kuz. Önderleri böyle olunca ülkede zorunlu bir ai- le planlaması düşten öteye gidemeyecek ve Hin- distan yoğun nüfusuyla batağa saplanacak. Pa- kistan ve Bangladeş de öyle. Artan nüfusla yakından ilintili olarak ekosiste- min bozulması sorunu gündeme gelmektedir. Ta- nm için giderek daha çok toprağa gereksinim du- yulmakta, ormanlar yok edilerek doğal yaşamın ortadan kalkmasına neden olunmaktadır. Muson yağmurlannın etkisiyle toprak aşınmakta, baraj- lar kum ve çamurla dolmakta, nehirler taşarak çevTe köylere zarar vermektedir. ruyor. Sonuç olarak başta Delhi, Kalküta ve Bom- bay gibi çoğu Asya kenti, dünyanın en kirli kent- leri arasında yer alıyor. Dünya başkentleri içinde kilometrekareye en çok ağaç düşen kent olmak- tan onur duyan Delhi'nin üzerine yoğun bir pus perdesi çökrnüş, bu kentte yaşayanlar sık sık has- talanıyor; içme sulan öylesine sağlıksız ki her yıl çok sayıda kişi sanlığa yakalanıyor; kimi yerler- de başgösteren tifo çok kişinin yaşamını tehdit ediyor. Araba sayısı çoktan üst sınırlan aşmış; her gün en az altı kişi trafık kazasında yaşamını yiti- riyor. Bu çılgın trafiğe her gün yeni otobüs, ara- ba ve motosikletler katıhyor. Kimsecikler de kı- lını kıptrdatmıyor. Afrika ülkeleri, Ortadoğu, Malezya, Endonez- ya ve Filipinler'de hızla artan nüfus, bu bölgele- rin banş ve huzuru açısından savaş ve kirlilikten çok daha ciddi boyutta bir tehlike olarak görülü- yor. Bir olasılık, Türkiye dışında hiçbir Müslüman ülkede aile planlamasına gereken önem verilmi- yor. Her ne kadar Allah, bir yığın çocuğun bakı- mını sağlamakta etkisiz kalsa da mollalar, "Ço- cuk Allah'ın bir bağışıdır " teranesini sürdürüyor. Müslümanlarda nüfusu denetım altına almanın tek etkili yolu zaman zaman savaşmak sanki. Sad- dam Hüseyin, dünya tarihinde, Muslüman olsun olmasın, en çok Muslüman kanının dökülmesine yol açanlardan biri. Çok iyimser bir yaklaşımla, Irak'la yapılan bu uzun savaş, çoğu Muslüman se- kiz mılyonu aşkın insanın ölümüyle sonuçlandı. Pakistan, Hindistan ve Bangladeş'in artan nü- fus tehlikesi karşısındaki umursamaz tavn, kor- 'unyanın sonunun bir atom savaşı ya da ozon tabakasının incelmesinden çok, yoğun nüfustan olacağı apaçık ortadadır. Kıyamet gününün kapıda olduğunu söylemek için ne peygamber ne de falcı olmamız gerekiyor. Ülke nüfusunun büyük bir çoğunluğunu Hin- dular oluşturur. Nüfusun yüde 86'sını oluşturan ölü Hindu, Sih, Budist ve Jainlerin bedenleri ya- kılır. Bir ölüyü yakmak için yaklaşık üç kental (300 kilo) odun gerekmektedir. Her gün ölü be- denlerin küle dönüştürülmesi için ormanlık alan- lar yok edilmektedir. Yıllardır ölülerin yakılma- sına karşı çıkarak bunlann gömülmeleri ya da de- nize atılmalan konusunda yazıp söyledim. (Yal- nızca büyük kentlerde gaz ya da elektrikli fınnlar var.) Önerim, Hindu gömütlüklerinin Muslüman ve Hıristiyan gömütlüklerinde olduğu gibi taş ya da tuğladan değil de ağaçlardan oluşması yolun- daydı. Dinci gruplann baskılan nedeniyle bu öne- rime pek sıcak bakılmadı. Devekuşu önıeği kafasını kuma gömerek önle- rindeki tehlikeyi sezemeyen önderlede nasıl ba- şa çıkarsınız? Dünyanın sonunun bır atom savaşı ya da ozon tabakasının incelmesinden çok, yoğun nüfustan olacağı apaçık ortadadır. Kıyamet gününün kapı- da olduğunu söylemek için ne peygamber ne de falcı olmamız gerekiyor. YARIN: İngiliz Sir Geoffrey Pattie Y A Y I N H A K K I C u m h U h y e C ' E A İ T T İ R . İ Z İ N S İ Z Y A Y I N L A N A M A Z ÇALIŞANLARIN SORULAR1/SORUNLARIYILMAZ ŞÎPAL Maaşlarımız ödenmiyor Soru Çalıştığun özei şirkete önce alarakiıiar haciz koydu. Ödeme içüıe giren işveren bir süredir maaşlanmızı ödemiyor. Odeneceği konusunda güvence de vermiyor. Bu durumda. başka işyerterinde iş bulan arkadaşianmız, kıdem haklannı kaybetmenıek için maaşsız çahşmalanna devam ediyorlar. Kimilerine göre, ayrüırsak istifa etmiş oluyoruz v« kıdem haklanmız v^nıyor. Kimileri ise ayrümamız haklı nedene dayandığı için kıdem haklanmızın ödenmesigerektiği görüşünde. Sorumuz şu olacak: Biz maaşlarumz ödenmediği için ayniırsak kıdenı haklanmız sakiı kalır mı yoksa yanar mı?T.K. YANIT: Iş Yasası'nm 26. maddesinde "ücretin tanımı" yapılmıştır. "Genel anlamda ücret,bir kimseye bir iş karşınğuıda işveren veya fiçflncû kişiler tarafindan sağlanan ve nakden ödenen meblağı kapsar. lşçi ücreti Türk parası ile en geç ayda bir ödenir. Hizmet akitleri veya toplu iş sözleşmeleri ile ödeme süresi bir haftaya kadar indirilebilir (...)" İş Yasası, ücretin en geç bir ay içinde ödenmesini öngörmüştür. "Işçi, ücretini zamanında ahnadığı için iş sözfeşmesini bozarsa, bu durumda, istifa mı etmiş olur ya da haklı bir nedene dayalı olarak aynlmış mı olur?" Bu sorunun yanıtı, Iş Yasasf nın "işçinin bildirimsiz fesih hakkı" koşullannı düzenleyen 16. maddesinin 11 /d fikrası ile kıdem tazminatıyla ilgili 14. maddesinde verilmiştir. Yasanın 16/11 /d maddesi uyannca, tf d) tşveren tarafindan işçinin ücreti kanun hükümleri veya iş sözteşmesi şartlan gereğince hesap edilmez \eya ödenmezse, işçi iş sözkşmesini dilerse akdin bitiminden önce veya bikiirün önelini beklemeksizin feshedebilir." Iş Yasası'nın 14. maddesine göre iş sözleşmesi "işçi tarafindan bu kanunun 16. maddesi uyannca" bozulduğunda, işveren kıdem tazminatı ödemekle yükümlüdür. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 29.02.1989 günlü, 1989/9- 132 esas ve 1989/210 sayılı karannda şöyle denilmektedir: "(-.) Davacuun ferdi sözleşmesinde, işlemiş ücretlerin miiteakip ayuı ilk haftasında odeneceği karaıiaştırümıştır. Buna rağmen, Şubat 1986 ayuıdan itibaren işlemiş ücretlerin kararlaştınlan süreden sonra ödendiği ve bu halin, Ağustos 1986 ayına kadar devam ettigi anlaşılmaktadır. Bu durum, 1475 savılı İş Kanunu'nun 16. maddesinin II. bendinin (d) fikrasında öngörülen işçive bildirimsiz fesih hakkı veren sebebi oluşturur. Böyle olunca davacı kıdem tazminaüna hak kazanu; Davacuun başka bir işyerinde iş araması ve fesihten sonra bir başka işyerinde ise girmiş olması bu hukuki sonucu değiştirmez, zira iş akdinin feshine etken olan sebeplerin iş aramasına da etken oiduğunun kabulü gerekir. („.)" Yargının bu karan yoruma yer bırakmayacak kadar açık ve seçiktir. YEŞİLYURT KADAŞTRO MAHKEMESÎ HÂKİMLİĞt'NDEN DosyaNo: 1989/47 Davacı Ahmet Kınacı vekili Av. Ramazan Kavuk tarafindan davaluar Hayrullah Aytemur, Behiye Aytemur, Şatire Aytraıur. Muhire Tatlı, Hasan kizı Sultan (soyadı bilinmiyor), Ekrem Özya- vuz, Hikmet, Nurettin, Hayrettin ve Celalettin Ozyavuz aleyhlerine ikame olunan kadastro tespitine itiraz davaanın mahkemeniızde ya- pılan duruşması sonunda davanın kabulu ile Yeşilyurt ilcesi Molla- kasım mahallesinde kain 304 ada 1 no'lu parsele ait tutanağın iptali ile Ahmet Kınacı adına tespit ve tesciline mahkememizce 28.6.1994 tarihinde karar verilmiştir. tş bu hüküm adresi meçhul bulunan davalı Hasan kıa Sultan'a (soyadı bilinmiyor) tebliğ yenne kaim olmak üzere ilan olunur. Basın: 34804 SATIUK Renault-9 Broadway - Otomatik, 0 km'de Mürstcaat: 2789271 tLAN T.C. GELtBOLU SULH HUKUK MAHKEMESİ SATIŞ MEMURLUĞU'NDAN DosyaNo: 1994/21-Saüş Gelibolu Sulh Hukuk Mahkemesi'nin kesinleşen 14.02.1994 ta- rihli karan ile saülarak ortaklığın giderilmesine karar verilen Gelibo- lu ilçesi Bolayır beldesi 680, 1211, 2414,4366 sayılı parseller ile Geli- bolu ilçesi Deminepe Köyü 207 parsel sayılı taşmmazlann saüşı 17.10.1994 günü saat 13.30-14.40 arasında yapılacak olup belirtilen gün ve saatte taşınmazlara yüzde 75 pey süren olmazsa 27.10.1994 günü aynı saatte Gelibolu Hükümet Konağı önünde yapılacak acj- karttırma ile saülacakür ve yüzde 40 pey sürene ihale olunacakür. Taşınmazlarda hissedar olan Ayşe Aydın, Zülfıye Aydın, Halime Aydın, Avni Uzun ve Pakize Şafak'ın adresleri tespit edilemediğin- den gayrimenkul açıkartürma ilamnın kendilerine ilanen tebliğine karar verilmiş olmakla, adı geçenlere satış memurluğumuzun 29.08. 1994 tarih ve 1994'21 saüş sayılı gayrimenkul açıkarttırma ilamnın tcblıği yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 29.08.1994 Basın: 50743 BAŞBAKANLIK GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI HALKALI GtRİŞ GÜMRÜK MÜDÜRLÜĞÜ Kontrol:41218/178 Rumelihisan Yahya Kemal Caddesi No: 1 Sanyer, Istanbul ad- resinde mukim Tarabya İşletmecilik Tunzm ve Tic. Ltd. Şti. fırması adına gümrük giriş beyannamelerinden doğan ve karşılannda mik- tarlan gösterilen kamu alacaklannın tahsili için çıkanlan tebligatlar firmasının adreste bulunamaması sebebiyle iade edilmişür. 7201 sayıh Tebligat Kanunu'nun 28 ve 31 'inci maddelen gereğince tebligat yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğine karar verifiniştir. Yukanda belirtilen nedenler ile anılan adreste faaliyet gösteren şir- ketin belirtilen borcunun 15 gün içinde gümrüğümüz saymanlığına ödenmesi. aksi halde 6183 sayılı AATUH Kanunu'nun 55-60 ve 114'- üncü maddeleri gereğince işlem yapılacağının bılinmesi ilanen tebliğ olunur. DosyaNo: BeyMname No/Tarihi: Anune alacağı miktaru 41218-178 81453/18.11.1991 12.854.0O0.-TL. 41225-178 88025'05.12.1991 27.219.000.-TL. Basın: 34916 ANKARANOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Bir Söylentinin İçyüzü: (3) Gazinodan Gelen Yumupta Sandıkları Şimdiki adıyla Et-Balık Kurumu, eski adıyla "Et Kombinası" denilen yerde çalışan sendikacı Demirhan Tuncay'ın, olaylar sırasında, defterine geçirdiği notlarını okumayı sürdürüyo- rum. Demirhan Tuncay'a, "Gençlerin cesetlerinden kıyma yapma "konusu, "olacak /ş"görünmüyordu. Bukonudaşunla- n yazıyordu defterine. "Ankara Et Kombinası'nda çalışanlar için de çok onur kırıcı bir durumdu. Olayı çok hızlı bir biçimde soruşturduk. Doğru ol- madığını öğrendik. Ancak bu konu ile ilgili olarak, Kombina Müdür Muavini ile iki işçinin gözaltına alındıklarını, bu neden- le işe gelemediklerini saptadık. Sendika Yönetim Kurulu üyelerimizle birlikte, Ankara Kom- bina Müdürü'ne giderek, olayı tekzip etmesini, eğer bu görevi yerine getirmezse sendika olarak basına, TRT'ye tekzip gön- dereceğimizi söyledik. Müdür, her şeye rağmen acele etme- memizi, biraz sonra sıkıyönetimden arama yapmak üzere geleceklerini, hiç değilse, aramanın sonucunu beklememizi önerdi. Gerçekten, sıkıyönetimden kalabalık bir grup geldi. Kombina 'nın bahçesine çadırlar kuruldu. Ve soğuk hava depo- larında yoğun bir arama başladı. Sonuçta, depolarda bir şey bulunamadı. Ve makine dairesindeki soğutucu kompresörle- rin salamura tanklarında arama yapmaya karar verdiler. Sala- mura tanklarını boşaltmadan arama yapma olanağı yoktu. Milyonlarca liralık kimyevi madde (salamura suyu) moto pompla dereye boşaltıldı. Bir şey bulunamadı. İşe çok cıddi bakılması, birkaç kişinin bu olay nedeniyle gö- zaltında tutulması bizı korkuttu. Olayı tekzip cesaretini bula- madık. Cesaret edip, tekzip etsek bile, ne TRT ve ne de basın- ca hiç dikkate alınmayacağı da bir gerçekti. Ancak biz, bu gerçeği de gorüp düşünecek durumda değıldik. Ihtilal yöneti- mi, ihbarın asılsız olduğunu öğrendiği halde bu yalan haberi tekzip etmedi." Peki, bu yanlış söylentinin içyüzü neydi? Ateş olmayan yer- den duman çıkmazdı. Sendikacı Demirhan Tuncay, söylentinin içyüzünü de şöyle anlatıyor: "27 Mayıs 1960 öncesi günlerde, Ankara Kombinası yetkili- lerinden birisi (E.B.) Bomonti Gazinosu'na sık sık gidermiş. Orada kendisine özel bir müşteri gibi muamele yapılır, ikram- da bulunulurmuş. Bu kişi (E.B.) aynı zamanda Akkopru Vatan Cephesi Ocağı'nı perde arkasından yönetirmiş. Bu kişinin o devrin bakanlarından birinin (A.B.'nin) yeğeni olduğu söyle- nirdi. Işyerindeki etkinliği de bu akrabalığa bağlı görünürdü. Bu yetkili, Ankara Üniversitesi olaylarına rastlayan günün akşamı yine bu gazinoya (Bomonti'ye) arkadaşlanyla gitmiş. O gün Bomonti Gazinosu'nun soğuk hava deposu arıza yap- mış. Depodaki malların bozulmasını önlemek için gazino sahi- bi, Et Kombinası yetkılisınin (E.B. 'nin) ilgi ve yardımını istemiş. Ve sonuçta o gece Et Kombinası nöbetçi memuruna emir ver- dirilerek Bomonti Gazinosu'na ait malların (yumurta, tavuk v.b. yıyecekler) Kombina depolanna konulması sağlanmış. Hiçbir yasal ışlem de yapılmamış. Birkaç gün içinde Bomonti Gazinosu'nun arızası giderilerek, mallar yine bir gece Kombi- na deposundan alınarak Bomonti'ye (gazinoya) goturulmüş. Depoya girışi 'usulsüz' olduğu için, çıkışı da usulsüz yapılmış. Bomonti'den Ankara Et Kombinası'na getirilen mallar arasın- da yumurta sandıkları da varmış. Yumurta sandıkları 'tabut' gibi, uzun sandıklar halinde olurdu. Bu uzun sandıkların gece- yarısı hiçbir işlem yapılmadan gizlice depoya alındığını uzak- tan izleyen birisi kuşkulanmış ve ihbar bu kuşku ile yapılmış. Aramada ne sandıklar ve ne de boyle bir malın depoya girdiği- ne dair işlem bulunmaması ve olayın üniversite olaylarına rastlaması kuşkuları kuvvetlendirmiş. Malların depoya konul- duğu gün, görevli olan nöbetçi memur ve işçiler, olayı doğru- lamışlar. Malların kimin nöbetınde çıkarıldığı da bir türlü sap- tanamamış. Bu konuda birçok görevliye de baskı ve işkence yapılmış, ama yine de malların ne gün, kımin nobetinde çıka- rıldığı saptanamamış. Yedi-sekiz sandığın insan boyunda olu- şu kuşkuları iyice arttırmış. Bu sandıklarda ceset olduğu, cesetlerin Kombina 'da imha edilmiş olabileceği düşünülerek basına verilmiş. Olay daha sonra anlaşıldı ama, bazı gariban kişiler günlerce gözaltında kaldılar. İşkence, hakaretgördüler. Biryönetıcınin basitbirsuiistimali, çalışanlara ve kuruma çok pahalıya mal oldu..." • * • Ozan Ali Yüce, gectiğimiz hafta sonunda Italya'da Sicilya'- nın Palermo kentine uçmuştu. Ali Yüce, orada Akdeniz Ülkele- ri Şairler Toplantısı'na katıldı. Türkiye'den giden tek ozandı. Italyan Kültür Merkezi, Ali Yıice'yt yolcu ederken. Ali Yüce'nin ayrıntılı özgeçmişini, orada okunması için Italyancaya çevir- miş, çoktan Palermo'ya yollamıştı. Ayrıca Ali Yüce'nin kimi şi- irleri Italyancaya çevrilmiş, Akdeniz Ülkeleri Ozanları Seçici Kurulu'na sunulmuştu. Ali Yüce'nin şiirlerini inceleyen yerel seçici kurul, bunları ödüle değer bularak görüşünü Akdeniz Ülkeleri Büyük Seçici Kurulu'na sundu. Ali Yüce, böylece gü- müş ya da altın ödüllerden birini garantilemiş oldu. ödülün altın ya da gümüş olacağına. büyük seçici kurul karar veriyor. Ali Yüce'nin gezileri tatlı aksilikleri de birlikte getirir. Ali Yü- ce, daha Palermo Havaalanı'na iner inmez, korktuğu basına geldi, kayboldu! "Inşallah Ekmekçi gibi kaybolmam!" diye mı- nldanarak uçak merdivenlerinden indi. Pasaport, gümrük iş- lemleri kolay oldu. Ancak, kendisini karşılayan kimse yok muydu? "Ali Yüce"yazı\\ kağıdı tutan bir Meryem'in kulu yoktu işte. Kara kara düşünürken, bir kalabalık gözüne çarptı. Burv lar bir minibüse doğru gitmekteydiler. Ali Yüce durur mu, o da arkalarına takıldı. Minibüs, yüz kilometre gitti. Yolcular iodiler Ali Yüce'ye sordular: - Sen kimsin? - Ali Yüce'yim! - Bizim grupta böyle birisi yok! Amanın ne olacak şimdi? Ankara'ya, Italyan Kültür'e, orada Necdet Adabağ'a telefon edildi. O grubu yöneten kişi: - Ben havaalanına, aldığım yere bırakır, gerisine karışmam! diyordu. Alicık, köşesinde titreyip duruyordu. Sonunda, Ali Yüce'yi bir otele yerleştirdi o yönetici. Havaalanında, Yüce'yi bekleyen Italyan bulundu. Ozanımızın toplantıya yetişmesi sağlandı. Meryem, Ali'nin yardımına koşmuştu. Son kitabınm adı "Hava- lı Meryem " değil miydi? BULMACA 5 6 7 8 9 - SOLDAN SAĞA: 1/ Atletin yanş sırasında attığı adımlardan her bi- ri... Büyük balıklan tut- makta kullanılan ucu iğneli kurşun. 2/ Çıkar yol, çare... Uzun omuz atkısı. 3/ Tükürme sesi... Demir atmış bir geminin zincirinin su içindeki bö- lümü. 4/ Gelecek... Bu- run iltihabı. 5/ Dolmaka- lem. 6/ Bir Güney Ameri- ka ülkesinin başkenti... Donuk renkli. 7/ Ağn DağYna verilen bir başka ad... "Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gülzâre — " (Fuzuli). 8/ An- talya'nın bir plajı... Gereğinden çok yemek yiyen. 9/ Dağkeçisi... Dik yokuş. YUKARIDAN AŞAĞIYA: / İpekli peştamal... Meyve kopar- mak için ucuna üçlü ya da dörtlü bir çatal geçirilmiş sınk. 2/ Andre Malraux'nun, tspanya İç Savaşı'nı konu alan ünlü romanı... Takıma- da. 3/ Bir nota... Akdeniz'de yaşayan bir balık. 4/ Bir işi yaptı- rabilme gücü... Kabuklan yelpaze biçiminde bir yumuşakça. 5/ Yüksek bir makama sunulan mektup ya da dilekçe. 6/ "Olmuş kimi tüvanger-i devran iken —; Olmuş kimine devleti sermaye-i anâ" (Ziya Paşa)... Kızıl tüylü bir av kuşu. 7/ Özerk... Bir gös- terme sıfatı. 8/ Lokantalarda garson yamağı... Mezopotamya'- da kurulmuş eski bir krallık. 9/ Bez dokuma tezgahı... Halat gibi örülmüş iplik çilesi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle