Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11 EYLÜL 1994PAZAR
DİZİYAZI
Hintli Parlamenter Singh, nüfüs artışındaki tehlikeyi Cumhurİyet 'e yazdı
Kıyametgünükapıda
D
ünyanın sonunun bır atom savaşı
ya da ozon tabakasının incelme-
sinden çok, yoğun nüfustan ola-
cağı apaçıİc ortadadır. Kıyamet
gününün kapıda olduğunu söyle-
mek için ne peygamber ne de fal-
cı olmamız gerekiyor.
Hindistan'ın tüm kentlerinde dilencilerden ge-
çilmiyor. 1980-86 yıllan arasında milletvekilliği
yaparken ikiden fazla çocuklu anababalann oy
vertne haklannın ellerinden almması önerisinde
bulunmuştum. Bu önerim dikkate alınmadığı gi-
bi üstelik güldüler. Hindistan başbakanlanndan
birinin tam 16 çocuğu vardı; şimdiki başbakan
Naraşima Rao'nun sekiz. önderleri böyle olunca
ûlkede zonınlu bir aile planlaması düşten öteye gi-
demeyecek ve Hindistan yoğun nüfusuyla batağa
saplanacak.
Yaklaşık on yıl önce, başkan, başbakan ve ge-
neraller arasında da kendisini kanıtlamış ünlii bir
yıldızbilimci, Bombay'da ülkemin en yüksek sa-
tışlı dergilerinden olan 'The llhıstrated VV'eekly of
India'da çalıştığım sıralar ziyaretime geldi. Yıl-
dızbilim ve yıldız falı ile ilgili inançlann her şe-
yi etkilemesi ûzerine sık sık yazdığım oldu. Ba-
na, çoğu hakkımdaki dedikodulardan derlenmiş
geçmışimden söz ettikten sonra, önûmûzdeki bir-
kaç yıl içinde neler yapacağım ile ilgili çılgınca
kestirimlerde bulundu. Kendisini kesin bilgiler
vermeye zorlayarak "Bana ne kadar yaşayacağı-
mı söyîe" dedim. Yûzyıllarca önce derlenmiş es-
ki Roma'ya ait kestirim kitaplannın Hint diline
çevrilmiş Bhrigu Samhita elyazmalanndan yarar-
lanarak bana 1999 yılına dek yaşayacağımı söy-
ledi.
Bu kestirimini günceme geçtim. Evde Nostra-
damus'un kestirimlerine başvurdum. O da dün-
yanın sonunun 31 Temmuz 1999 günü geleceği
yolunda bir kestirimde bulunmuş. Bana bilinme-
yene yolculuğunda başkalanmn da eşlik edeceği-
ni düşününce biraz rahatladım.
Portre
Konferanslann aranan konuşmacısı
Pencap yöresinde 2 Şubat
1915'tedoğanyazar
Khushwant Singh, evli ve iki
oglu var. Singh. üniversite
eğitirmni şimdi Pakistan'da
kalan Lahor ile Londra'da
tamamladı. 1947'deHint
Dışişleri Bakanhğı'nda
diplomat olarak göreve başladı
ve 1948-51 'de Kanada ve
Londra'da büyükelçilik basın
ataşeliği görevlerinde bulundu.
Daha sonra radyoculuk vaptı,
Paris'te UNESCO'da ğörev
aldı. Hindistan'a döndükten
sonra 1956'da 'Yojona' adlı bir
yayın kurdu ve yazıişleri
müdürlüğünü yüklendi.
1958'de Rockefeller Vakfi ve Islam
Oniversitesi'nce Sihlerin tarihini yazmakla
görevlendirildi. 1969'da 80 binlik sauşı olan
haftalık 'Resimli Hindistan Dergisi'nin
satışını 410 bine çıkardı.
Çeşitli Hint yayın organlannda değişik
görevlerde bulundu.
Bu arada Amerikan ve Ingılız
gazete ve dergilerine de
yazılar yazdı.Singh, 1980-86
yıllan arasında miüetvekiü
seçildi. 'Pakistan Treni' adlı
romanıyla 'Grove Press
ödülü'nü alan yazann öteki
ödülleri arasında Hindistan
Cumhurbaşkanf nın verdiği
'Padma Bhushan ödülü' de
bulunmaktadır.
Ancak Singh, hükümetin
Amritsar'daki 'Altın Tapınak'a
asker göndermesini protesto
için bu ödülü
Cumhurbaşkanı'na geri verdi.
Çeşitli kitap ve yayınlanndan
zaman buldukça 'kîış gözetlemek'ten hoşlanan
Singh'in bir kitabınm adı da 'Bülbülü
Duymayacağım'dır.
Bir başkası ise "Ikbal'in Allah'la Diyaloğu"
adını taşır. Konferanslann aranan bir
konuşmacısıdır.
Khushvvant Singh
7e,eryüzünde düşmanı yıkmak
amacıyla atom füzeleri firlatan
ve sonuçta kendilerinin yok
olmasına neden olan diktatörler
öylesine çok ki. Savaşlar, asker
olsun, sivil olsun insan
yaşamından çok şey göjturüyor.
Gerçekten önümüzde on yıldan az bir süre mi
var? Böyle düşünme eğilimindeyim. Bir zaman-
lar dünyanın nükleer bombalar etkisiyle alevler
içinde yok olacağım düşünürdüm. Yeryüzünde
düşmanı yıkmak amacıyla atom füzeleri firlatan
ve sonuçta kendilerinin yok olmasına neden olan
diktatörler öylesine çok ki. Savaşlar, asker olsun,
sivil olsun giderek insan yaşamından daha çok şey
götürüyor. 1. Dünya Savaşı'nda 22 milyon, II.
Dünya Savaşı'nda da 56 milyon kişi yaşamını yi-
tirdi. Ikinci savaşın sona erdiği 1945 yılından bu
yana da Ortadoğu, Uzakdoğu, Afrika ve Latin
Amerika'daki irili ufaklı savaşlarda 23 milyon ki
şinin canına kıyıldı. Son 43 yıldır, bir ulusun ya-
nıbaşuıdaki ulusla savaşmadığı tek bir gün yaşan-
madı. Kıyamet gününden önce yapılacak mey-
dan savaşı, iki büyük güç olan Hindistan, Pakis-
tan ya da Çin'in savaşı başlatmasıyla patlak vere-
bilir. Bu önümüzdeki on yıl içinde olmayabilir,
ama ülkeler giderek daha gelişmiş silahlarla do-
nanıp, aralanndaki çatışmaya bir son vermezler-
se kıyamet günü çok yakında kapımızda olacak-
tır.
Batlı ülkeler, yıkıcı bir savaşın doğuracagı za-
rardan çok, ozon tabakasının gazlarla incelmesi
konusunda duyarlı. Çevre kirliliğine, petrol, kö-
mür ve öteki madenlerin aşın kullanımı yoluyla
katkılan, bu maddelerin elde edildiği yoksul ül-
kelerinkinden kat kat fazla. Yine de gelişmiş ül-
keler ozon tabakasının uğradığı zarann bilincine
vardıklan ve koruyucu önlemler almaya başla-
dıklan halde, geri kalmış ülkeler bu çekinceli du-
rumdan habersiz, hiçbir tehlike yokrnuş gibi otu-
kunç meyvesini verecek. Bu üç ülke içinde yal-
nızca Hindistan yoğun tanıtım ve ücresiz hizmet-
lerle nüfus artış hızını marjinal birbiçimde yavaş-
latmayı başardı. Ne Pakistan, ne de Bangladeş,
molla ve ulemalann tutucu tutumundan ötürü bu-
nu başaramadı. Bu üç ülkenin gereksindiği, yüz-
de sıfır düzeyinde bir nüfus artışı. Buna ulaşmak
için henüz çok yol gitmek gerekiyor.
Bu hedefe öncelik tanınmadıkça da söz konu-
su ülkelerde yetersiz beslenme, yetersiz konut,
düşük bir okuma yazma oranı ve yaşam nimetle-
rinden yararlanamama kaçınılmaz olacaktır. Da-
hası, yoğun nüfus kentlerde daha da çok yığılma-
lara, işsizliğe, uyuşturucu trafiğinin artmasına,
fahişelik ve şiddetin tırmanmasına yol açacaktır.
Şeriat yasalanna karşın Pakistan ve Bangladeş'te
yasadışı uyuşturucu ve beyaz kadın ticareti ola-
ğanüstü artış göstermiştir.
İFaNşelğinenyaygn
loUugukent
Laik Hindistan'da da durum pek farklı değil.
Bombay, dünya üzerinde fahişeliğin en yaygın ol-
duğu kenttir. Hindistan'ın tüm kentlerinde dilen-
cilerden geçilmiyor. 1980-86 yıllan arasında mil-
letvekilliği yaparken ikiden fazla çocuklu anaba-
balann oy verme haklannın ellerinden alınması
önerisinde bulunmuştum. Bu önerim dikkate alın-
madığı gibi üstelik güldüler. Hindistan başbakan-
lanndan birinin tam 16 çocugu vardı; şimdiki baş-
bakan Naraşima Rao'nun sekiz, ülkenin en yok-
sul eyaleti olan Bihar Devlet Başkanf nın ise do-
kuz. Önderleri böyle olunca ülkede zorunlu bir ai-
le planlaması düşten öteye gidemeyecek ve Hin-
distan yoğun nüfusuyla batağa saplanacak. Pa-
kistan ve Bangladeş de öyle.
Artan nüfusla yakından ilintili olarak ekosiste-
min bozulması sorunu gündeme gelmektedir. Ta-
nm için giderek daha çok toprağa gereksinim du-
yulmakta, ormanlar yok edilerek doğal yaşamın
ortadan kalkmasına neden olunmaktadır. Muson
yağmurlannın etkisiyle toprak aşınmakta, baraj-
lar kum ve çamurla dolmakta, nehirler taşarak
çevTe köylere zarar vermektedir.
ruyor. Sonuç olarak başta Delhi, Kalküta ve Bom-
bay gibi çoğu Asya kenti, dünyanın en kirli kent-
leri arasında yer alıyor. Dünya başkentleri içinde
kilometrekareye en çok ağaç düşen kent olmak-
tan onur duyan Delhi'nin üzerine yoğun bir pus
perdesi çökrnüş, bu kentte yaşayanlar sık sık has-
talanıyor; içme sulan öylesine sağlıksız ki her yıl
çok sayıda kişi sanlığa yakalanıyor; kimi yerler-
de başgösteren tifo çok kişinin yaşamını tehdit
ediyor. Araba sayısı çoktan üst sınırlan aşmış; her
gün en az altı kişi trafık kazasında yaşamını yiti-
riyor. Bu çılgın trafiğe her gün yeni otobüs, ara-
ba ve motosikletler katıhyor. Kimsecikler de kı-
lını kıptrdatmıyor.
Afrika ülkeleri, Ortadoğu, Malezya, Endonez-
ya ve Filipinler'de hızla artan nüfus, bu bölgele-
rin banş ve huzuru açısından savaş ve kirlilikten
çok daha ciddi boyutta bir tehlike olarak görülü-
yor. Bir olasılık, Türkiye dışında hiçbir Müslüman
ülkede aile planlamasına gereken önem verilmi-
yor. Her ne kadar Allah, bir yığın çocuğun bakı-
mını sağlamakta etkisiz kalsa da mollalar, "Ço-
cuk Allah'ın bir bağışıdır " teranesini sürdürüyor.
Müslümanlarda nüfusu denetım altına almanın
tek etkili yolu zaman zaman savaşmak sanki. Sad-
dam Hüseyin, dünya tarihinde, Muslüman olsun
olmasın, en çok Muslüman kanının dökülmesine
yol açanlardan biri. Çok iyimser bir yaklaşımla,
Irak'la yapılan bu uzun savaş, çoğu Muslüman se-
kiz mılyonu aşkın insanın ölümüyle sonuçlandı.
Pakistan, Hindistan ve Bangladeş'in artan nü-
fus tehlikesi karşısındaki umursamaz tavn, kor-
'unyanın sonunun
bir atom savaşı ya da ozon
tabakasının incelmesinden
çok, yoğun nüfustan olacağı
apaçık ortadadır.
Kıyamet gününün kapıda
olduğunu söylemek için ne
peygamber ne de falcı
olmamız gerekiyor.
Ülke nüfusunun büyük bir çoğunluğunu Hin-
dular oluşturur. Nüfusun yüde 86'sını oluşturan
ölü Hindu, Sih, Budist ve Jainlerin bedenleri ya-
kılır. Bir ölüyü yakmak için yaklaşık üç kental
(300 kilo) odun gerekmektedir. Her gün ölü be-
denlerin küle dönüştürülmesi için ormanlık alan-
lar yok edilmektedir. Yıllardır ölülerin yakılma-
sına karşı çıkarak bunlann gömülmeleri ya da de-
nize atılmalan konusunda yazıp söyledim. (Yal-
nızca büyük kentlerde gaz ya da elektrikli fınnlar
var.) Önerim, Hindu gömütlüklerinin Muslüman
ve Hıristiyan gömütlüklerinde olduğu gibi taş ya
da tuğladan değil de ağaçlardan oluşması yolun-
daydı. Dinci gruplann baskılan nedeniyle bu öne-
rime pek sıcak bakılmadı.
Devekuşu önıeği kafasını kuma gömerek önle-
rindeki tehlikeyi sezemeyen önderlede nasıl ba-
şa çıkarsınız?
Dünyanın sonunun bır atom savaşı ya da ozon
tabakasının incelmesinden çok, yoğun nüfustan
olacağı apaçık ortadadır. Kıyamet gününün kapı-
da olduğunu söylemek için ne peygamber ne de
falcı olmamız gerekiyor.
YARIN: İngiliz Sir Geoffrey Pattie
Y A Y I N H A K K I C u m h U h y e C ' E A İ T T İ R . İ Z İ N S İ Z Y A Y I N L A N A M A Z
ÇALIŞANLARIN SORULAR1/SORUNLARIYILMAZ ŞÎPAL
Maaşlarımız ödenmiyor
Soru Çalıştığun özei şirkete önce alarakiıiar haciz koydu. Ödeme
içüıe giren işveren bir süredir maaşlanmızı ödemiyor.
Odeneceği konusunda güvence de vermiyor. Bu durumda. başka
işyerterinde iş bulan arkadaşianmız, kıdem haklannı kaybetmenıek
için maaşsız çahşmalanna devam ediyorlar. Kimilerine göre,
ayrüırsak istifa etmiş oluyoruz v« kıdem haklanmız v^nıyor. Kimileri
ise ayrümamız haklı nedene dayandığı için kıdem haklanmızın
ödenmesigerektiği görüşünde. Sorumuz şu olacak: Biz maaşlarumz
ödenmediği için ayniırsak kıdenı haklanmız sakiı kalır mı yoksa
yanar mı?T.K.
YANIT: Iş Yasası'nm 26. maddesinde "ücretin tanımı"
yapılmıştır.
"Genel anlamda ücret,bir kimseye bir iş karşınğuıda işveren veya
fiçflncû kişiler tarafindan sağlanan ve nakden ödenen meblağı
kapsar.
lşçi ücreti Türk parası ile en geç ayda bir ödenir.
Hizmet akitleri veya toplu iş sözleşmeleri ile ödeme süresi bir
haftaya kadar indirilebilir (...)"
İş Yasası, ücretin en geç bir ay içinde ödenmesini öngörmüştür.
"Işçi, ücretini zamanında ahnadığı için iş sözfeşmesini bozarsa, bu
durumda, istifa mı etmiş olur ya da haklı bir nedene dayalı olarak
aynlmış mı olur?" Bu sorunun yanıtı, Iş Yasasf nın "işçinin
bildirimsiz fesih hakkı" koşullannı düzenleyen 16. maddesinin
11 /d fikrası ile kıdem tazminatıyla ilgili 14. maddesinde verilmiştir.
Yasanın 16/11 /d maddesi uyannca,
tf
d) tşveren tarafindan işçinin
ücreti kanun hükümleri veya iş sözteşmesi şartlan gereğince hesap
edilmez \eya ödenmezse, işçi iş sözkşmesini dilerse akdin bitiminden
önce veya bikiirün önelini beklemeksizin feshedebilir."
Iş Yasası'nın 14. maddesine göre iş sözleşmesi "işçi tarafindan
bu kanunun 16. maddesi uyannca" bozulduğunda, işveren kıdem
tazminatı ödemekle yükümlüdür.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 29.02.1989 günlü, 1989/9-
132 esas ve 1989/210 sayılı karannda şöyle denilmektedir:
"(-.) Davacuun ferdi sözleşmesinde, işlemiş ücretlerin miiteakip
ayuı ilk haftasında odeneceği karaıiaştırümıştır. Buna rağmen,
Şubat 1986 ayuıdan itibaren işlemiş ücretlerin kararlaştınlan
süreden sonra ödendiği ve bu halin, Ağustos 1986 ayına kadar devam
ettigi anlaşılmaktadır. Bu durum, 1475 savılı İş Kanunu'nun 16.
maddesinin II. bendinin (d) fikrasında öngörülen işçive bildirimsiz
fesih hakkı veren sebebi oluşturur. Böyle olunca davacı kıdem
tazminaüna hak kazanu; Davacuun başka bir işyerinde iş araması
ve fesihten sonra bir başka işyerinde ise girmiş olması bu hukuki
sonucu değiştirmez, zira iş akdinin feshine etken olan sebeplerin iş
aramasına da etken oiduğunun kabulü gerekir. („.)"
Yargının bu karan yoruma yer bırakmayacak kadar açık ve
seçiktir.
YEŞİLYURT KADAŞTRO MAHKEMESÎ
HÂKİMLİĞt'NDEN
DosyaNo: 1989/47
Davacı Ahmet Kınacı vekili Av. Ramazan Kavuk tarafindan
davaluar Hayrullah Aytemur, Behiye Aytemur, Şatire Aytraıur.
Muhire Tatlı, Hasan kizı Sultan (soyadı bilinmiyor), Ekrem Özya-
vuz, Hikmet, Nurettin, Hayrettin ve Celalettin Ozyavuz aleyhlerine
ikame olunan kadastro tespitine itiraz davaanın mahkemeniızde ya-
pılan duruşması sonunda davanın kabulu ile Yeşilyurt ilcesi Molla-
kasım mahallesinde kain 304 ada 1 no'lu parsele ait tutanağın iptali
ile Ahmet Kınacı adına tespit ve tesciline mahkememizce 28.6.1994
tarihinde karar verilmiştir.
tş bu hüküm adresi meçhul bulunan davalı Hasan kıa Sultan'a
(soyadı bilinmiyor) tebliğ yenne kaim olmak üzere ilan olunur.
Basın: 34804
SATIUK
Renault-9 Broadway - Otomatik, 0 km'de
Mürstcaat: 2789271
tLAN
T.C.
GELtBOLU SULH HUKUK MAHKEMESİ
SATIŞ MEMURLUĞU'NDAN
DosyaNo: 1994/21-Saüş
Gelibolu Sulh Hukuk Mahkemesi'nin kesinleşen 14.02.1994 ta-
rihli karan ile saülarak ortaklığın giderilmesine karar verilen Gelibo-
lu ilçesi Bolayır beldesi 680, 1211, 2414,4366 sayılı parseller ile Geli-
bolu ilçesi Deminepe Köyü 207 parsel sayılı taşmmazlann saüşı
17.10.1994 günü saat 13.30-14.40 arasında yapılacak olup belirtilen
gün ve saatte taşınmazlara yüzde 75 pey süren olmazsa 27.10.1994
günü aynı saatte Gelibolu Hükümet Konağı önünde yapılacak acj-
karttırma ile saülacakür ve yüzde 40 pey sürene ihale olunacakür.
Taşınmazlarda hissedar olan Ayşe Aydın, Zülfıye Aydın, Halime
Aydın, Avni Uzun ve Pakize Şafak'ın adresleri tespit edilemediğin-
den gayrimenkul açıkartürma ilamnın kendilerine ilanen tebliğine
karar verilmiş olmakla, adı geçenlere satış memurluğumuzun 29.08.
1994 tarih ve 1994'21 saüş sayılı gayrimenkul açıkarttırma ilamnın
tcblıği yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 29.08.1994
Basın: 50743
BAŞBAKANLIK
GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI
HALKALI GtRİŞ GÜMRÜK MÜDÜRLÜĞÜ
Kontrol:41218/178
Rumelihisan Yahya Kemal Caddesi No: 1 Sanyer, Istanbul ad-
resinde mukim Tarabya İşletmecilik Tunzm ve Tic. Ltd. Şti. fırması
adına gümrük giriş beyannamelerinden doğan ve karşılannda mik-
tarlan gösterilen kamu alacaklannın tahsili için çıkanlan tebligatlar
firmasının adreste bulunamaması sebebiyle iade edilmişür.
7201 sayıh Tebligat Kanunu'nun 28 ve 31 'inci maddelen gereğince
tebligat yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğine karar verifiniştir.
Yukanda belirtilen nedenler ile anılan adreste faaliyet gösteren şir-
ketin belirtilen borcunun 15 gün içinde gümrüğümüz saymanlığına
ödenmesi. aksi halde 6183 sayılı AATUH Kanunu'nun 55-60 ve 114'-
üncü maddeleri gereğince işlem yapılacağının bılinmesi ilanen tebliğ
olunur.
DosyaNo: BeyMname No/Tarihi: Anune alacağı miktaru
41218-178 81453/18.11.1991 12.854.0O0.-TL.
41225-178 88025'05.12.1991 27.219.000.-TL.
Basın: 34916
ANKARANOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Bir Söylentinin İçyüzü: (3)
Gazinodan Gelen
Yumupta Sandıkları
Şimdiki adıyla Et-Balık Kurumu, eski adıyla "Et Kombinası"
denilen yerde çalışan sendikacı Demirhan Tuncay'ın, olaylar
sırasında, defterine geçirdiği notlarını okumayı sürdürüyo-
rum. Demirhan Tuncay'a, "Gençlerin cesetlerinden kıyma
yapma "konusu, "olacak /ş"görünmüyordu. Bukonudaşunla-
n yazıyordu defterine.
"Ankara Et Kombinası'nda çalışanlar için de çok onur kırıcı
bir durumdu. Olayı çok hızlı bir biçimde soruşturduk. Doğru ol-
madığını öğrendik. Ancak bu konu ile ilgili olarak, Kombina
Müdür Muavini ile iki işçinin gözaltına alındıklarını, bu neden-
le işe gelemediklerini saptadık.
Sendika Yönetim Kurulu üyelerimizle birlikte, Ankara Kom-
bina Müdürü'ne giderek, olayı tekzip etmesini, eğer bu görevi
yerine getirmezse sendika olarak basına, TRT'ye tekzip gön-
dereceğimizi söyledik. Müdür, her şeye rağmen acele etme-
memizi, biraz sonra sıkıyönetimden arama yapmak üzere
geleceklerini, hiç değilse, aramanın sonucunu beklememizi
önerdi. Gerçekten, sıkıyönetimden kalabalık bir grup geldi.
Kombina 'nın bahçesine çadırlar kuruldu. Ve soğuk hava depo-
larında yoğun bir arama başladı. Sonuçta, depolarda bir şey
bulunamadı. Ve makine dairesindeki soğutucu kompresörle-
rin salamura tanklarında arama yapmaya karar verdiler. Sala-
mura tanklarını boşaltmadan arama yapma olanağı yoktu.
Milyonlarca liralık kimyevi madde (salamura suyu) moto
pompla dereye boşaltıldı. Bir şey bulunamadı.
İşe çok cıddi bakılması, birkaç kişinin bu olay nedeniyle gö-
zaltında tutulması bizı korkuttu. Olayı tekzip cesaretini bula-
madık. Cesaret edip, tekzip etsek bile, ne TRT ve ne de basın-
ca hiç dikkate alınmayacağı da bir gerçekti. Ancak biz, bu
gerçeği de gorüp düşünecek durumda değıldik. Ihtilal yöneti-
mi, ihbarın asılsız olduğunu öğrendiği halde bu yalan haberi
tekzip etmedi."
Peki, bu yanlış söylentinin içyüzü neydi? Ateş olmayan yer-
den duman çıkmazdı. Sendikacı Demirhan Tuncay, söylentinin
içyüzünü de şöyle anlatıyor:
"27 Mayıs 1960 öncesi günlerde, Ankara Kombinası yetkili-
lerinden birisi (E.B.) Bomonti Gazinosu'na sık sık gidermiş.
Orada kendisine özel bir müşteri gibi muamele yapılır, ikram-
da bulunulurmuş. Bu kişi (E.B.) aynı zamanda Akkopru Vatan
Cephesi Ocağı'nı perde arkasından yönetirmiş. Bu kişinin o
devrin bakanlarından birinin (A.B.'nin) yeğeni olduğu söyle-
nirdi. Işyerindeki etkinliği de bu akrabalığa bağlı görünürdü.
Bu yetkili, Ankara Üniversitesi olaylarına rastlayan günün
akşamı yine bu gazinoya (Bomonti'ye) arkadaşlanyla gitmiş.
O gün Bomonti Gazinosu'nun soğuk hava deposu arıza yap-
mış. Depodaki malların bozulmasını önlemek için gazino sahi-
bi, Et Kombinası yetkılisınin (E.B. 'nin) ilgi ve yardımını istemiş.
Ve sonuçta o gece Et Kombinası nöbetçi memuruna emir ver-
dirilerek Bomonti Gazinosu'na ait malların (yumurta, tavuk
v.b. yıyecekler) Kombina depolanna konulması sağlanmış.
Hiçbir yasal ışlem de yapılmamış. Birkaç gün içinde Bomonti
Gazinosu'nun arızası giderilerek, mallar yine bir gece Kombi-
na deposundan alınarak Bomonti'ye (gazinoya) goturulmüş.
Depoya girışi 'usulsüz' olduğu için, çıkışı da usulsüz yapılmış.
Bomonti'den Ankara Et Kombinası'na getirilen mallar arasın-
da yumurta sandıkları da varmış. Yumurta sandıkları 'tabut'
gibi, uzun sandıklar halinde olurdu. Bu uzun sandıkların gece-
yarısı hiçbir işlem yapılmadan gizlice depoya alındığını uzak-
tan izleyen birisi kuşkulanmış ve ihbar bu kuşku ile yapılmış.
Aramada ne sandıklar ve ne de boyle bir malın depoya girdiği-
ne dair işlem bulunmaması ve olayın üniversite olaylarına
rastlaması kuşkuları kuvvetlendirmiş. Malların depoya konul-
duğu gün, görevli olan nöbetçi memur ve işçiler, olayı doğru-
lamışlar. Malların kimin nöbetınde çıkarıldığı da bir türlü sap-
tanamamış. Bu konuda birçok görevliye de baskı ve işkence
yapılmış, ama yine de malların ne gün, kımin nobetinde çıka-
rıldığı saptanamamış. Yedi-sekiz sandığın insan boyunda olu-
şu kuşkuları iyice arttırmış. Bu sandıklarda ceset olduğu,
cesetlerin Kombina 'da imha edilmiş olabileceği düşünülerek
basına verilmiş. Olay daha sonra anlaşıldı ama, bazı gariban
kişiler günlerce gözaltında kaldılar. İşkence, hakaretgördüler.
Biryönetıcınin basitbirsuiistimali, çalışanlara ve kuruma çok
pahalıya mal oldu..."
• * •
Ozan Ali Yüce, gectiğimiz hafta sonunda Italya'da Sicilya'-
nın Palermo kentine uçmuştu. Ali Yüce, orada Akdeniz Ülkele-
ri Şairler Toplantısı'na katıldı. Türkiye'den giden tek ozandı.
Italyan Kültür Merkezi, Ali Yıice'yt yolcu ederken. Ali Yüce'nin
ayrıntılı özgeçmişini, orada okunması için Italyancaya çevir-
miş, çoktan Palermo'ya yollamıştı. Ayrıca Ali Yüce'nin kimi şi-
irleri Italyancaya çevrilmiş, Akdeniz Ülkeleri Ozanları Seçici
Kurulu'na sunulmuştu. Ali Yüce'nin şiirlerini inceleyen yerel
seçici kurul, bunları ödüle değer bularak görüşünü Akdeniz
Ülkeleri Büyük Seçici Kurulu'na sundu. Ali Yüce, böylece gü-
müş ya da altın ödüllerden birini garantilemiş oldu. ödülün
altın ya da gümüş olacağına. büyük seçici kurul karar veriyor.
Ali Yüce'nin gezileri tatlı aksilikleri de birlikte getirir. Ali Yü-
ce, daha Palermo Havaalanı'na iner inmez, korktuğu basına
geldi, kayboldu! "Inşallah Ekmekçi gibi kaybolmam!" diye mı-
nldanarak uçak merdivenlerinden indi. Pasaport, gümrük iş-
lemleri kolay oldu. Ancak, kendisini karşılayan kimse yok
muydu? "Ali Yüce"yazı\\ kağıdı tutan bir Meryem'in kulu yoktu
işte. Kara kara düşünürken, bir kalabalık gözüne çarptı. Burv
lar bir minibüse doğru gitmekteydiler. Ali Yüce durur mu, o da
arkalarına takıldı. Minibüs, yüz kilometre gitti. Yolcular iodiler
Ali Yüce'ye sordular:
- Sen kimsin?
- Ali Yüce'yim!
- Bizim grupta böyle birisi yok!
Amanın ne olacak şimdi? Ankara'ya, Italyan Kültür'e, orada
Necdet Adabağ'a telefon edildi. O grubu yöneten kişi:
- Ben havaalanına, aldığım yere bırakır, gerisine karışmam!
diyordu.
Alicık, köşesinde titreyip duruyordu. Sonunda, Ali Yüce'yi
bir otele yerleştirdi o yönetici. Havaalanında, Yüce'yi bekleyen
Italyan bulundu. Ozanımızın toplantıya yetişmesi sağlandı.
Meryem, Ali'nin yardımına koşmuştu. Son kitabınm adı "Hava-
lı Meryem " değil miydi?
BULMACA
5
6
7
8
9
-
SOLDAN SAĞA:
1/ Atletin yanş sırasında
attığı adımlardan her bi-
ri... Büyük balıklan tut-
makta kullanılan ucu
iğneli kurşun. 2/ Çıkar
yol, çare... Uzun omuz
atkısı. 3/ Tükürme sesi...
Demir atmış bir geminin
zincirinin su içindeki bö-
lümü. 4/ Gelecek... Bu-
run iltihabı. 5/ Dolmaka-
lem. 6/ Bir Güney Ameri-
ka ülkesinin başkenti...
Donuk renkli. 7/ Ağn
DağYna verilen bir başka ad...
"Bir gül açılmaz yüzün tek verse
bin gülzâre — " (Fuzuli). 8/ An-
talya'nın bir plajı... Gereğinden
çok yemek yiyen. 9/ Dağkeçisi...
Dik yokuş.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
/ İpekli peştamal... Meyve kopar-
mak için ucuna üçlü ya da dörtlü
bir çatal geçirilmiş sınk. 2/ Andre
Malraux'nun, tspanya İç Savaşı'nı
konu alan ünlü romanı... Takıma-
da. 3/ Bir nota... Akdeniz'de yaşayan bir balık. 4/ Bir işi yaptı-
rabilme gücü... Kabuklan yelpaze biçiminde bir yumuşakça. 5/
Yüksek bir makama sunulan mektup ya da dilekçe. 6/ "Olmuş
kimi tüvanger-i devran iken —; Olmuş kimine devleti sermaye-i
anâ" (Ziya Paşa)... Kızıl tüylü bir av kuşu. 7/ Özerk... Bir gös-
terme sıfatı. 8/ Lokantalarda garson yamağı... Mezopotamya'-
da kurulmuş eski bir krallık. 9/ Bez dokuma tezgahı... Halat
gibi örülmüş iplik çilesi.