30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 AĞUSTOS 1994 CUMA 10 DİZÎYAZI Belde derneklerininAlevirengi -ıı- Aleviler ilk olarak 1960 'lı yıl- lann başında önce Kırşehir'in Hacıbektaş kasabasında, sonra Ankara'da, ardmdan da Istan- bul'da Hacı Bektaş demekleri kurdular. Bunlardan Hacıbek- taş'taki dernek hariç diğerleri ne yazık ki uzun ömürlü olamadı. Hacıbektaş'taki Hacı Bektaş Ve- li Turizm Demeği de 1980 ihti- laliyle birlikte kapatıldı ve sıkı- yönetim mahkemelerinde 1983'e kadar süren davada der- nek yöneticileri "bölücülük" su- çundan yargılandılar. '•' 1980 sonrasında dernekleşme faaliyetlerine yeniden başlandı- ğında Istanbul, Izmir ve Anka- ra'da başta olmak üzere 20'den fazla il ve ilçede Hacı Bektaş Ve- li Demeği kuruldu. Hacı Bektaş denıeklerinin bü- yûk bir kısmı geçen yıl birleşe- rek tek çatı altında toplandı. An- kara genel merkez; Izmir Hacı Bektaş Derneği Başkanı Sela- hattin Özel de genel başkan ola- rak belirlendi. ItetanbuTda fk dernek 1868'te tstanbul'da ilk Hacı Bektaş Veli Kültür Demeği 1963 yılın- da Av. Haydar Özdemir öncülü- ğûnde kuruldu. Kısa süre sonra bu dernek kapandı. Halen faali- yetlerini sürdüren Istanbul Hacı Bektaş Veli Kültür Derneği ise Ülkü Mete, başkanhğında 1989 yıfanda kuruldu. Dernek, yöneticilerin kendi aralannda sürtüşmesi yüzünden gerektiği gibi büyüyemedi. 1993'teki kongrede başkanlık görevine getirilen Av.Kemal Şe- ker'e göre, SHP'de politika ya- pan gruplann derneği sıçrama tahtası olarak kullanmak isteme- leri de derneği güdük bıraktı. Bağcılar ve yeni açılan Kağıt- hane olmak üzere iki şubesi bu- lunan derneğe 500 kayıtlı üye bulunuyor. Genel Başkan Kemal Şeker, 196O'lı yıllarda bu işe gö- nül verip aktif olarak çalışmış biri. 1966yıllanndaçıkanCem dergisinde sorumlu yazı işleri | müdürlüğü yapmış, o yıllarda »gelişen gerici tehlikelere karşı I Istanbul'daki üniversite öğrenci- | leri ile birlikte bir bildiriyi hazır- "layıpyayımlamıştı. Şeker, "Top- • lumda son yıllarda bir Alevi uya- j nışı otduğu gerçegi herkesçe ka- . bul edilivor. Yoğun örgütlenme ' faaliyetleri var. Bunun vanında S E R A L E V I L I KCEMAL ŞENER / MİYASE fLKNUR i yerleşim bölgelerinden metropollere gelenlerin kurduklan dernekler, her ne kadar hemşeri dayanışması ve kopup geldikleri yörenin sorunlannı ülke gündemine taşıma amacıyla kurulmuş olsa da üyelerinin neredeyse tümüne yakınının Alevi olması ve bazı konularda Alevi dernekleriyle ortak tavır koymasından dolayı Alevi örgütlenmesi özelliği gösteriyor. Aleviler örgutlenmeye oldukça yatkın bir topluluk. Llke çapında faaliyet gösteren merkezi demekJerin yantsıra, büyük kentiere göçen Alevilerin kurduklan belde demekleri de, hemşeri dayaıuşmasının vanında Alevi kültür ve özelliğine büyük önem veriyor. yolun başında olduğumuz için bazı aksakkklar ve yanlışlıklar da yok degil. Amaca ulaşmak için bu kargaşanın olması belki de yararh, Bazı şeyleri tarHşa tar- Oşa netleştireceğiz. Şimdilerde yerden ot biter gibi dernek bh> yor. Örgütlenme oluırüu. Yaıüış- bklar olsa da deneyim kazanmış ohınız" dıyor. lleride tüm Alevi demekleri arasında birleşme olacağına inandığını vurgulayan Av.Kemal Şeker, siyasi amaçlı bazı dernek- lerin zamanla tasfîye edilerek Alevi örgütlenmesinin rayına oturacağını savunuyor. "Aleviler olarak bizier, hedefimize ulaş- mak istiyorsak önce içimizde bir- liği sağjamak zorundayız" diyen Şeker'in birlik konusu dışında önemle üzerinde durduğu diğer bir konu da bir Alevi kültürünü araştırma enstitüsü. Böyle bir enstitü sayesinde yitip gıden kül- tür değerlerinin yok olmaktan kurtulacağını ve gelecek nesille- re ulaştıralacağını söylüyor. Alevi yerleşim bölgelerinin metropollerde kurulan demek- leri, her ne kadar hemşeri daya- nışması ve kopup geldikleri yö- renin sorunlannı ülke gündemi- ne taşıma amacıyla kurulmuş ol- sa da üyelerinin neredeyse tü- müne yakınının Alevi olması ve bazı konularda Alevi dernekle- riyle ortak tavır koymasından dolayı Alevi demekleri arasın- da sayılabiliyor. Bu demekleri iki kimliği ile de görmek doğru bir bakış acısı olur inancındayız. Divriği Kültür Demekleri, Tun- celiler Vakfı, Turhal Kültür Der- neği, Arguvanlılar Demeği, iki kimliği ve işlevi olan bu dernek- lerin başında geliyor. Divriği Kültür Demekleri'nin de bu yöre demekleri arasında apayn bir yeri var. Her yönüyle bir demokratik kitle kuruluşu. Çünkü; sadece kendi bölgesinin ve hemşerilerinin sorunlannı de- ğil ülke gündemindeki, halkı il- gilendiren her soruna ilişkin tep- kilerini ortaya koyuyor. Etkin- likleri ve çalışmalan bir hem- şehri dayanışmasının çok ötesi- ne taşıyor. Bu yönüyle sadece Divriğililerin değil bütün ilerici, demokrat ve devrimci yurtsever- lerin ilgi odağı haline geliyor. Is- tanbul'daki Divriği Kültür Der- neği'nin bu özelliğinden dolayı BİR ACIKLAMA, BİR GÖRÜŞ Alevilerin, banşçıl tavırlan beni etkiledi OSMANÇOBAN Yazı dizisinde, benim de içinde yer al- dığım Hacıbektaş Turizm Demeği yöne- ticilerinin 12 Eylül sıkıyönetim askeri mahkemesinde yargılanmalan ve yar- gılanma sürecinde mahkeminin, özel- likle savcılığın tavn kısa olarak veril- mekJe birlikte söylenmek isteneni acık olarak ortaya koymaktadır. Hacıbektaş'a çok yakın bir köyde Sünni bir aileden -üstüne üstlük adım Osman- olmama karşın, Hacıbektaşlı Aleviler tarafından Hacı Bektaş Turizm Demeği yönetimine aday gösterildim ve 1975 'te en çok oyu alarak yönetime gir- dim. 1980 yılına dek Hacı Bektaşı Veli Anma Törenleri ve Kültür Şenlikleri 'nin düzenlenmesınde et- kin olarak çahştım. 16-18 ağustos tarih- lerinde düzenlenen şenlıkler sırasında çeşitli yörelerden ge- len AJevilerin şenlik- leri düzenleyen der- neğin yönetiminde "Alevi olmayan, Sün- ni bir aileden gefen" birinin bulunmasm- dan büyük bir hoşnutluk duyduklannı gördüm. Bunu kendileri için bir övünç kaynağı olarak gördüklerini yaşadım. Hacıbektaş'ta beş yıl süreyle sürdürdü- ğüm bu görevim nedeniyle hiçbir Ale- vınin "Sünni birinin ne işi var bu dernek- te, bu törenlerde" dediğine tanık olma- dım, duymadım. Etkinliklerinin pek ço- ğunun sunuculuğunu yaptım. Pek çok açık oturumunu yönettim. Şu tavnmı da hiçbir zaman saklamadım "Ben Sünni bir aileden gelmekle birlikte Sünni deği- Bm, ama Alevi de değilim, Alevi olmaya da niyetim yok". Bu tavnma karşın, her yıl yeniden Ha- cı Bektaş Turizm Demeği yönetimine seçildim. Alevilerin bu, çağdaş, kardeş- çe, banşçıl ve sevgi dolu tavırlan benim 1980, 22 haziranda Sıvas Banaz'da Pir Sultan etkinlikJerine katılmamı sağladı. Bu etkinliğin açılışını Pir Sultan'ın gör- kemli heykelinin önünde bana yaptırdı- lar. Cengiz Bektaş, Mehmet Bayrak ve heykelin yapıcısı Murat Koççoban'ın katıldığı açık otunımu bana yönettirdi- ler. Büyük bir kalabalığa "Alevflik de- mek flericflik, Sünniük demek gericilik demek değildir. Böyle söylenerek halkı- mızmezhepçanşmasuun içine sürüklen- mek istenmektedir" konulu bir konuş- ma yapmamı sağladılar. Evlerinde ko- nuk ettiler beni. Etkinlikler bittikten sonra iki gün de fazladan Banaz'da Pir Sultan'ın köyünde Alevi olmayan ve Sünni bir aileninin çocuğu olarak tek başıma kaldım. O son iki gün de "hiç ya- kılma" korkusu yaşamadım. Sevgi ve dostluk gördüm. Sonra 12 Eylül'ün işkencehanesinde "Sen Alevi değilsin, Sünnisin (işkenceci benim bir yandan komünist ve dinsiz o\- duğumu sö> lerken öte yandan Sünni ol- duğumu da sövlüyordu), neden kmlbaş- lara bizmet ediyorsun" sözlerine ve göz- lerimiz bağlı iken ağızımızın üzerine ok- kalı bir yumruğa muhatap olduk. Hacı Bektaş toplu davasının soruştur- ma aşamasında; altı bin nüfuslu Hacı- bektaş ilçesinde üç yüz kişi sorgulan- dı. Yetmişe yakın insan tutuklandı, onlarca kişi işken- ceden geçirildi. Yüz yirmi kişi hakkında dava açıldı. ilk tutukla- ma 12 Eylül günü saat 10.00'da ger- çekleşti ve bu tu- tuklamadan 17 ay sonra duruşmalar başladı. Üç yüz sayfaya yaklaşan iddi- anamenin çoğu sayfalannı Hacı Bektaş Veli anma törenleri oluşturuyordu. Il- ginç sanıklar da vardı; Kemal adındaki bir öğrencim hiç soruşturma geçirme- mişti. Kemal duruşmalara iki ay kala Almanya'ya gitmek için Nevşehir Em- niyeti'ne (şu sağcılann dosyalannm yanmasına yol açan yangının gerçekleş- tiği Nevşehir Emniyeti'ne) pasaport al- mak için gider ve salt Hacıbektaşlı ol- duğu için alıkonur ve işkence görür ve düzmece iddialarla davaya sanık yapılır. Kemal, ilk duruşmada beraat etti. Hacıbektaş toplu davası, 1983'ün sonlanna doğru bitme aşamasına gel- diğinde davanın tüm samklan cezaevin- de televizyonda bir albayın harita başın- da Fatsa, Hacıbektaş, Adana hattını çiz- gi çekerek ve Hacıbektaş ilçesinin adını sık sık anarak komünistlerin Türkiye'yi nasıl böleceğini anlattığına tanık olduk. Bu programdan yirmi gün sonra da karar duruşmasında 25 kişiye ceza verildi. Bu dava dosyasında silahlı ya da silahsız hiçbir şiddete dayalı eylem suçlaması olmadığı halde Hacıbektaşlı olmanın bedelini odediler. Hacıbektaşlılar ve ben de işkencecinin deyişi ile "Kızılbaşlara hizmet etmenin bedelini" ödedim. bana Sıvas'ta, "Alevilik demek ilericilik, Sünnilik demek gericilik demek değildir. Böyle söylenerek halkımız mezhep çatışmasının içine sürüklenmek istenmektedir" konulu bir konuşma yapmamı bile sağladılar.. Te ka 3ki örgütlerinden ıcı örgutlenmeye CAFERÖZERKOÇ Günümüzde Alevi örgütlenmelen sayı- sal^okluğuna rağmen yetersizdir. Ulkemizde ya da yurtdışında oluşturul- muş örgütlerin büyük çoğunluğu (bazı dergah demekleri hariç) 1980-90 dönemi- nin anti-laik ve şeriatçı gelişmelerine tep- ki olarak kurulmuştur. Günümüzün "Ha- cı Bektaş-ı Vefi" ve "Pir Sultan Abdal" vb. adlarla kurulmuş örgütleri bu tür tepki ör- gütlenmeleridir. Bu örgütlenmelerin var- lıklan, kalıcıiıklan, etkileri; oluşmuş kar- şı tepkilen, özlem ve coşkulan yaşatabile- cekleri sürecedir. Bu tepki örgütlenmele- ri 1980öncesiörgüt- lerunelerle bu mana- da aynı karekteri ta- şır. Ulkemizde o dö- nemlerde de resmi politikalann, uygu- lamalann ya da çe- şitli olaylann yarat- tığı tepkilerle örgüt- ler ve örgütlenmeler oluşturulmuştu. Kendi nesnel koşul- lannda iç yapılaşma sürecinin iradi ka- rarlanyla oluşmu- yor. O günkü örgüt- lenmeler kalıcı ku- rumlar yaratamadı- lar. Herhangi bir ters dalgada yok olup gittiler. Elbette bu 'yok oluşun' başka gerekçeleri vardır. Omeğin dünkü sı- nıfsal mücadelenin yarattığı sendikalar, DlSK, sol örgütler, siyasal partiler, kül- tür kurumlan -ki bunların arasında Türk Dil ve Türk Tarih Kurumlan da vardır- niçin yaşarılamadı? Ya da bunlann kaç tanesi bugün için ya- şayabiliyor? Veya bugün yaşayanlar dün- kü kurumlara ne kadar benziyor ya daben- zeşiyorlar? Sizler, DtSK'in dünkü DlSK olduğunu söyleyebilir misiniz? Yukanda da ifade ettiğim gibi, duru- mun böyle oluşunun 12 Eylül'ün bilinen sindirme süresine bağlı gerekçeleri, ne- denleri mutlaktır. Ama, dünkü yaratılan kurumlar bugün böyledir diye, bizier 12 Eylül'ler dışında başkaca sebepler, fak- törler düşünmeyecek miyiz? Bu işlerin böyle oluşunun sebepleri hep bizim dışı- mızda ve bizlere karşı olanlar mıdır? Işle- rimizin, kurumlanmızın ve kuruluşlanmı- / l levi örgütlenmelen bugün için sayısal 'çokluklanna' rağmen, niteliksel bir güç olmaktan çok uzaktır. Şenliklerde yüzbinlere ulaşan kalabalıklar yaratabilmektedirler ama, zorunlu din dersleri uygulaması karşısında hiç bir şey yapamamaktadırlar. zın istediğimiz güzellikte ve güçte kurum- laşamayışından, kalıcılaşmamasından biz- lerin hiç kusuru yok mudur? Burada, giderek "gelenekseüeşen*'bır yanımıza işaret etmek istiyorum: Bizier, laik ve demokratik yaşamı benımseyenler, çağcıl değer yargılan ile düşünenler ken- di dışımızda bizim varlığımıza dönük açık ya da kapalı tehlıkelerle karşılaşmadıkça, mevcut yapılanmızı, kurumlanmızı yeni- den gözden geçirmeyi, onlan yeniden ya- pılandırmayı düşünmüyoruz ya da düşü- nemiyoruz. Bütün bu değerlendirmeleri- mi, Alevi örgütlenmesinin yurtiçi ve yurt- dışı konumuna baka- rak da yapıyorum. Yukanda söylediğim sakatlıklan, eksiklik- leri ve sakıncalan bu alanda da görüyo- rum. Iç yapılaşma sü- reci genelde yukan- da anlatıldığı biçi- miyle yaşanan Alevi örgütlenmeleri bu- gün için sayısal 'çok- luklanna" rağmen, niteliksel bır güç ol- maktan çok uzaktır. Bugün Aleviler, 'Sı- vas Katüamı' yaşan- dığı için, örgütlene- ceklerse; böyle bir örgütlenmenin ihti- yacı için 'Sıvas' iyi bir gerekçe, doğru bir gerekçe olmaz. Ale- viler, eger geçmişte yaşanan Maraş, Ço- rum, Sıvas, Erzincan vb. olaylannı değer- lendirerek, 12 Ey- lül'ün Türk-lslamcı yapısını tesbit etmiş olarak, okullarda din dersinin 'zorunlu' hale getirilmesine ve anayasal kılınmasına karşın örgütlenmeyi düşürunüş olsalardı, işte o örgütlenme daha doğru ve isabetli bir örgütlenme olurdu. Örneğin Aleviler, bugün için HBV şenliklerinde yüzbinlere ulaşan kalabalıklar yaratabilmektedirler ama, zorunlu din dersleri uygulaması kar- şısında hiç bır şey yapamamaktadırlar. Or- tada kalabalıklar vardır ama 'ortak biünç' henüz ufukta gözükmemektedir. Bugün için var olan örgütlenmelerin hiç birisi Aleviler adına "ortak biHnc"yaratarak ey- lemsel/ düşünsel pratikler gerçekleştirile- bilecek olgunlukta ve noktada değildir. Bugüne kadar dernekler genel olarak ön- lerine birtakım 'sayıtt' hedefler koymuşlar ve süreçle beraber yok olarak, kitlelerden de 'soyutlanınış'lardır. Divriğili olmayan çok sayıda üyesi var. Demeğin yaptığı et- kinliklerde tam bir izdiham ya- şanıyor. Divriğililerin ilginç bir özelli- ği de "örgüthıtoplum" olmanın zorunluluğunu bütün benlikle- riyle hissetmeleri. Istanbul, An- kara ve Izmir gibi bölgelerde ya- şayan Divriğililerin cüzdanlann- da en aşağı beş altı tane üyelik kartı bulmak mümkün. Bunlar- dan bir tanesi mutlaka köyleri- nin demeği, diğeri Divriği Kül- tür Demeği, bir tanesi Sivas Da- yanışma Demeği SİDAD,birya da iki tanesi herhangi bir Alevi Demeği, bir tanesi mutlaka sen- dika ya da meslek örgütü bir di- ğeri de sol kulvarda yeralan bir partiye üye olduğunu gösteren kimlik kartıdır. IDtvriğfnbı ıterneği olmayan koyü yok Tanıdığınız Divriğili bir dos- tunuza birkaç platforma rastla- manız olası. Divriği'de demeği olmayan köy yok gibi... Alevi derneklerinin yönetimlerine ve üyelerinin doğum yerlerine ba- kıldığında Divriğililerin ezici bir çoğunlukta olduğu görülür. O nedenle Divriği Kültür Deme- ği'ni Alevi örgütlenmesinin dı- şında tutmak yanlış olurdu. Istanbul'da 1950'li yıllarda kurulan Divriği Kültür Demeği bugün on bin üyesi bulunan bü- yük ve köklü bir demek. Demek Başkanı Hasan Gürsoy, Divriği Kültür Demeği'ni ilerici, de- mokrat insanlann oluşturduğu demokratik bir kitle kuruluşu olarak tanımlıyor. Gürsoy, Div- riğililerin örgütlülüğe önem ver- mesini ve Alevi örgütleriyle olan ılişkilerini şöyle anlatıyor: "Divriği Kültür Derneği'nin tabanı tümüyle Ale\ ilerden oluş- makta. Çünkü DivriğiŞi terk edip gelen voksul Ak\i köylerin- de yaşa\an insanlar. Örgütlü >a- pısı onun ilerici kimliğinden kay- naklanıyor. Bir ara>a gelerek ör- gütlenerek sorunlann üstesin- den gelebileceğinin bilincindeol- duğunu biüyor. Tabanunız Alevi olduğu için laiklik, demokrasi ve insan hak- lan konusunda daha bir duyar- u. Üyelerimizin kimliği gözönü- ne ahndığında Akvi derneği sa- yüabilir. Ama biz kendimizi de- mokratik bir kitle örgütü olarak görüyonız." Semah Kültür ve Araştırma Vakfı'nın ilk kuruluş çalışmala- nna 1989yılındabaşlandı. Uzun süren toplantı ve tartışmalardan sonra kumlması düşünülen vak- fa Semah Kültür Vakfı adının verilmesi kararlaştınldı. Vakfın kuruluş süreci hayli çalkantılı ve uzun sürdü ve hala da resmen kurulmuş değil. Genel merkez dışında 6 şubesi bulunmasına rağmen 1990'dan beri kuruluşu tamamlanamadı. IAlevi sözcüğünüı yolaçtığı işlep Bunun başlıca nedenı vakıf senedinde "AleviHkr 'sözcüğüne yer verilmesi. Hazırlanan vakıf senedinde, vakfın amaçlan ara- sında "öncelikle Alevi kültürünü tarutmakvçyaymak" olduğunun yazılması gerekçe gösterilerek lcunıluşu resmen onanmadı. Üs- küdar 2. Asliye Hukuk Mahke- mesi'nin vakıf senedini tescil et- mesine itiraz eden Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü. ge- rekçe olarak vakıf senedinin 3. maddesinde yeralan "Alevi kül- türünü tanıtmak ve yaymak" amacını gösterdi. Yargıtay 6.Hu- kuk Dairesi Başkanlığı'na Os- küdar 2.Asliye Hukuk Mahke- mesi'nin karannı temyiz etmesi için başvuruda bulunan Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün itirazı Türk Medeni Kanunu'nda yer alan "Belli bir ırk veya cemaat mensupiannı desteklemek ga>e- si ile kurulmuş olan \akıflann tesciline karar verUemez" hük- müne dayanıyor. Sonradan adı Semah Kültür ve Araştırma Vakfı olarak değiştirilen vakfın kunıculan ise Milli Gençlik Vakfı ile Ihlas Vakfı'nın nasıl olup da Türk Medeni Kanu- nu'ndaki bu hükmün kapsamına girmediğini soruyorlar. Sonuçta; Vakıflar Genel Mü- dürlüğü muradına erdi ve Vakıf senedini tescil eden mahkeme karan, Yargıtay'da bozuldu. Iş- lemler, silbaştan yenilendi. 1993 'ün Kasımı'ndan iribaren kurucular yeni bir vakıf senedi hazırlayarak tekrar 20 kurucu ile bu defa Beyoğlu 4. Asliye Hukuk Hakimliği'ne müracaat- la senedin tescilini talep ettiler. Bugüne kadar yapılan 6 duruş- ma süresinde Vakıflar Genel Müdürlüğü, yeni müracaat için- de önceki temyiz gerekçelerini yineleyerek itiraz etti. Son duruşmada bilirkişiye yargıç tarafından mütalaa için verilen vakıf senedinin akıbeti, şu anda da yerel mahkemenin bilir- kişiden gelecek raporuna kalmış durumda. Yarın: Alevi müziği veyayınlan ANKARAANKA MÜŞERREF HEKİMOĞLU Hoşgörüye Bir Çağrı Kozak sapağına gelince kalbim çarpıyor. Gözlerimde yeşil bir bayram, çamları kucaklıyorum. Kül olan orman- ların hüznünü duyuyorum derinden. Acı ama gerçek, artık tüm güzellikleri korkuyla yaşıyoruz ulkemizde. Ye- şil solacak, orman küllenecek, mavi kirlenecek, doğamı- zı yitireceğiz diye korkuyoruz. Korkuyu sevgiyle aşaca- ğız kuşkusuz. Bergama'ya gelince korkuyu unuttum birden. Safa Taçkın on beş bin çam diktiğini anlattı göz- leri parlayarak. O çamlar büyüyünce Bergama yeşil bir kent olacak yeniden. Bir yerel yöneticinin sevgiyle, coş- kuyla çalışması çok önemli bence. Hepsi değil ama Kör- fez'de böyle yöneticiler de var. Konuşurken korkuyu da, karamsarlığı da aşıyor insan. Safa Taçkın ile güzel söy- leşiler yaptık Bergama yollarında, asfalttarihekarışıyor, granit taşlar döşenıyor sokaklara, Bergama gerçeğine daha çok yaraşıyor siyah granitler. Çarpık kentleşmenin çirkin çizgilerini de güzel çabalarla siliyor genç başkan. Bir "barış merdiveni" ile küçük bir alanda Akropol'ü seyrederek oturuyor Bergamahlar, başka bir merdiven "Emek Pazarı"na ulaşıyor, Bergamalı kadınların üretti- ği elişleri, turşular, tarhanalar satılıyor pazarda. Derken llıca'ya yöneliyor yolumuz. Mimar-ozan Cengiz B«k- taş'ın çizgileri selamlıyor bizi. Vaktiyle Kleopatra yıkan- mış bu ılıcada, şimdi Bergamalı gençler Pavarotö'yi dinliyor, dans ediyor kahvede. Biz de Osman BayanY- dan söz ediyoruz başkanla. Osman Bayatlı, 1920'lerde Bergama'ya atanan bir öğretmen. İlk karşılaşmada gö- nül veriyor, sevdalı değil karasevdalı gibi kucaklıyor Bergama'yı. Dağları, taşları tanıyor, kazılar yapıyor, ki- taplar yazıyor, Bergama sevgisini oluşturan, geliştiren bir öğretmen olarak yerleşiyor belleklere. Bergama'yı Sevenler Derneği kuruyor, bu derneğe üye olmak iste- yenleri sınavdan geçiriyor. Gerçekten seviyorlar mı, yeteri kadar tanıyorlar mı? Türkülerini, danslarını bili- yorlar mı? Bilmeyenler öğreniyor, davullar gümbürdü- yor, gençler dans ediyor, Bergamahlar da gülümsüyor. Osman Hoca'nın düğünü başladı, diyorlar. Düğün şenli- ği duyuran bir öğretmen Osman Bayatlı. Biz gittiğimiz gün eski Halkevi'nde saklı kitaplarırn bulmuş Safa Taç- kın. Çocuklar gibi seviniyor, o kitapları nasıl değerlendi- recek kimbilir! Ne güzel öğretmenler var ulkemizde. Güre Belediye Başkanı Kamil Saka'dan söz eden bir okurum, övgüsünü "O bir öğretmen oğlu" diye özetledi bir gün. Mesleğinden çok bir öğretmen oğlu olmasını önemli buluyor. Bir öğretmen oğlunun iyi bir başkan ola- cağına inanıyor. Kamil Saka'nın çalışmalarını izlerken bu sözleri daha iyi değerlendiriyorum. Cengiz Bektaş'ın Güre ile ilgisi, ilçenin yaşamında somutçizgilere dönü- şüyor giderek. Altı yüz kişilik tiyatro, yeni yapısına kar- şın antik çağlardan bir selam gibi, yüzyıllar boyunca varmış gibi yerleşmiş ilçenin yaşamına. Bu yöreye ge- lirseniz çocuk kitaplığını da görmenizi dilerim. Yeni bir kuruluş, ama ilçenin yaşamında belli yeri var. Çocukları- mızın yaratıcı gücüyle çiçekler açtı yüreğimde. Duvar- larda bir renk şöleni, bahçede de bir talaş fırını. Çocukla- rın toprakla ilk buluşması Güre'de. Seramikte en ilkel yöntemleçanaklar, çömlekler, kuşlarve "Sarıkızlar"ya- pıyorlar. Bir ünlü ustanın gözetiminde Seniye Fenmen de mutluluk duyuyor bu işbirliğinden. Ben de onu sevgi ve saygıyla seyrediyorum. Kaç yaşına gelirse gelsin, baharı solmuyor. Talaş fırınının başında çocuklar gibi el çırpıyor! Güre beni de neşelendiriyor doğrusu. Dünyaya sev- giyle bakan, umudunu yitirmeyen kişilerle buluşmak çok hoş. Yüce çınarın gölgesinde Sarıkız söylencelerini dinlemek bir akşam saati. öğretmen dostlarımla buluş- mak. Talip Apaydın, Mehmet Başaran ve mimar-ozan Cengiz Bektaş'ın yorumlarıyla tanımak Sarıkız'ı. llyada sayfalannda dolaşmak. Azra Erhat ile buluşmak bir şiir- de, balıkçıyı kucaklamak, aşmak zamanı anılarla, kim öldü, kim yaşıyor, kim masal, kim gerçek diye karar ve- rememek. Söylencenin özü de gizi de hoşgörü diyor Mehmet Başaran. Ozanlığına yaraşır şiirsel bir konuşmayla an- latıyor Sarıkız'ı. Doğayla bütünleşiyor, kötülüklere dire- niyor Sarıkız, doğayla güçleniyor, kutsallaşıyor. Onu ölüme terk edenlere ölümsüzlüğünü kanıtlıyor gülüm- seyerek. Anadolu tanrıçalarına başka bir boyut katıyor. Çınaraltı söyleşisini Sarıkız da izledi bence. Sarı saç- larını yüzümde seyrettim bir aralık. Bir özlemi dindirir gibi esti gitti. Bu esintiyi başkaları da duydu sanırım. Hatta hoşgörüsüz kişiler de... Zamanlama açısından bu söyleşi de bir uyarı aslında. Kamil Saka'yı kutluyorum. Sarıkız'dan bir selam An- kara'dakilere. Hoşgörüye bir çağrı, bir barış uyarısı. BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA: 1/ Bir çarkın istenmeyen yöne dönmesini engelle- yen ve değirmen. sudola- bı gibi araçlann işleyişini çıkardığı sesten kontro- letmeye yarayan parça. 2/ Kürkü değerli bir ya- ban kedisi... Özgür. 3/ Yeniçeri salma erlerinin 6 giydikleri kırmızı çuha- -, dan yapılmış cüppe. 4/ Öğütülmüş tahıl... Tann. 8 5/ Yurdumuzda bir pet- g rol bölgesi... Yunarüs- tan'm plaka işareti. 6/ Cerahat... Bir nota. 7/ Voleybol ve teniste servis atışı sırasında topun fıleye değmesi... Amerika zencilerine öz- gü, gitara benzer bir çalgı. 8/ Ye- raltı suyunu taşıyan geçirimü katman... Çit, perde. 9/ Dağkeçi- si... Sıkıntı verme, üzme. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/İzmarite benzer bir balık. 2/ Is- kambildebirkağıt... Karagözoyu- nunda kullamlan kamış düdük. 3/ Sipersiz şapka... İki yüzü beyaz, kapsız yorgan. 4/ Sıcakhğı çok yüksek ya da çok düşük olmayan... Eski ve bilinmeyen bir tarihi anlatmakta kullamlan deyim sözü. 5/ Bir tür taze ve tuzsuz be- yaz peynir... Futbolda bir mevki. 6/ Matematikte kullamlan sabit bir sayı... KadınJann gözkapağına sürdükleri boya. 7/ Pe- tekleri saptamak. kovan içindeki delik ve çatlaklan kapatmak için anlann kullandığı reçineü ve zamklı madde. 8/ Güney Amerika yerlilerinin oklanna sürdükleri çok güçlü bitkisel ze- hir... Bumbann yağı. 9/ Mürekkebi kurutmakta kullamlan ince kum... El ele tutularak oynanan bir halk oyunu. HATAY SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN 1994 441 Mahkememize davaa Mişel Huri vekili Av. Rana Salih tarafın- dan açılan ışbu veraset davası nedeniyle; Sağ eş Hilmiye Cezayirlioğlu'nun adresi tespit edilemediğinden ölü eşi Şefık Cezayirboğlu'ndan kendisine intikal edecek olan mirastan mülkıyet veya ıntifa hakkını tercih etmek üzere duruşma günü olan 29.9.1994 günü saat 09.00'da duruşmaya gelmesı, duruşmaya gelme- diği ve bu konuda beyanda bulunmadığı takdırde eşinden kendisine düşecek olan mirastan mülkıyet hakkını tercih etmiş sayılacağı husu- su tebliğ yerine gecerli olmak üzere üan olunur. Basın: 50521
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle