29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21AĞUSTOS1994 PAZAR 8 PAZAR KONUKLARI 'Taüi-show'ktt' özgürcekoınısmayı öğyetd SUNUŞ: Sonyıllarda televizyon kanallarında talk-showprgramlarıgiderek ilgiçekiyor. Özel kanallar birbirinden ilginç talk-showlar hazırlatmak için birbiriyleyarışıyorlar. Buprogramlarıyapanlar içinde ikiside tiyatro kökenli ikisanatçı var. Bunlar Show TV'de LafLafı Açıyorprogramını hazırlayan vesunan Cem Özer'leatv'deDr. Stresprogramının yaratıcısı Nedim Saban. îki sanatçıyla da talk-show programları, özellikleri, ilgileriüzerine konuşîuk. Cem Özer, sahne veekrandakiatak, karşısındakine lafbırakmaz tavrınakarşıhk yüzyüze konuşmamızdasakin, ciddiydi. Nedim Sabanyani 'Doktor Stres' ise ikisöz arasında bir kahkaha atan, dünyayıadetaalaya alan bir kişilikgösteriyordu. Söyleşi Leyla Tavşanoğlu Konuklar Cem Özer LafLafı Açıyorprogramınınyapımcm Nedim Saban Dr.Stres'in sunueusu CEM ÖZER 1959 doğumlu. Ali Poyrazoğlu Deneme Sahnesi'nin tiyatro kurslarına gitti. Bu arada küçük şiirleryazdı, amatörfotoğrafçüık yaptı. Mehmet Ulusoy 'a asistanlık yaptı. Bir gün sahnede mide kanaması geçirip ameliyatla midesi alındıktan sonra Batı Ya- kası Hikayesî'ni sahneledi. Bülent Kayabaş ve Ayfer Feray'la birlikte Tume Tiyatrosu'nu kurdu. Carmen müzikalinde sahneye çıktı, Sezen Aksu 'yla showyaptı. Bir süre daha Poyrazoğlu Tiyatrosu 'nda sahneye çıktıktan sonra kabaregösterilerine atladı. Show TV'de "LafLafı Açıyor"adlı haftalık talk-show programının yani sıra "Stand-up Comedy"adlı bir show sahneliyor. iz iyi birtiyatrooyuncusunuz. Ama neden tekvizyonu terdh ettiniz? ÖZER - Televizyon farklı bir şey. Ben bunu sanat ola- rak değil, sanayi olarak görüyorum. Dünyada arök sa- natçının ayakta kalabilmesi ve bağımsız olabilmesi için sanayiyle de ilgilenmesı gerekiyor. Bugûn sanatçı iyi stan- dartlarda yaşamak zorundadır ki üretimini rahatükla yapsın. Ro- bert de Niro, New York'ta doksan kişilik tiyatro salonlannda de- neysel tiyatro oyunlannda oynuyor, ama arada ticari bir-iki film de r apıyor Nitekim Amerika'da da sinema sanatçılan televizyona ilgı duymaya başladılar. Televizyon, çağınıızın medyası. Bu nedenle insanlan suçla- mamak lazım. Artık televizyon gibi rahat bir araç varken onlan ev- lerinden çıkaracak çok önemli bir şey olması gerek. Herhalde gün gelccek yazarlar ve edebiyatçılar "tetevizyon edebiyatı" dıye ayn bir şey bulacaklar. önceleri "troubadour" adlı ozanlar vardı. Bunlar bir müzik aleti çalıp hikayeler anlatırlardı. Sonra yazarlar çıktı, trou- badourlar öldü. Burada da tiyatro çıktı. Tiyatronun yerini sinema aJmaya başladı. Fotoğraf resmin yerini, fotoğrafın yerini sinema aldı. Bızler en nostaljik duygular içinde gidene "an vah" edip yenı gelene de şöyle bir kaşunız havada bakıyoruz. Oysa ki hakkıyla ve gereğiyle yapıldığı zaman televizyon da ûrkütücû bir şey değü. Bir dönem televızyonun "aptal ku- tusu" olduğu iddia edıJdi. Oysa bugün bılımsel olarak televız- yonun insanlann zekalannııı gelişnıesine yardıma olduğu is- patlandı. Bugûn neredeyse televizyon biie eskidi. Multi-media var ar- tık. İnsanlar istedıklen üetışimi kuruyor. Ben buradaki bilgisa- yanmla New York'taki kütûp- haneye girip istediğim arasü- rmayı yapabiliyorum. Televiz- yon da bunlann bir parçası. Ama televizyonda bir cam so- ğukluğu var. Sanat biraz daha primitif oldukça benım için de gûzel. Yani daha kınk dökûk, daha keyifli hissedebüiyorum o zaman. Omegin bir Sting kon- seri beni Michael Jackson'ın konserinden daba fazla heye- canlandınyor. Teknoloji sana- ta biraz fazla kanşü mıydı sana- yi oluveriyor. İşi hakkıyla yapıp taviz ver- meden televizyonda çalışırsanız o zaman istemediğiniz oyunlar- da, istemediğiniz fibnlerde oynamak zorunda da kalmı- yorsunuz. - Siz, sanatçı bağımstz ka/- mak istiyorsa televizyonla Ugi- lenmetidir, dediniz. Telerizyon- larda iyi paralar veriyorlar nu? Ya da daha açık sormak gere- kirse siz program başuıa ne ah- yorsunuz? ÖZER - Bunu her zaman açıklıkla söylüyorum. Ben program başına 7.500 dolar ah- yorum. - Dolar bazında çahşıyorsu- mz~. ÖZER - Evet. 10 bin dolardı. Ekonomik krizden sonra 7.500 dolara dûşürdûk. Kuru da 25 bin lirada sabit tuttuk. Ama daha fazla da alanlar olmasına karşuı ben bunu sürekli gör- müyorum. Çünkü ben karşıhğı olan bir parayı almayı seviyorum. Size o parayı verebilirler. Ama böyle bir reklam pastası yok. Daha fazla para talep ettiğinizde tele- vizyon şırketi de o programın içine daha fazla reklam almak isteye- cektir. - Bupara paket program için nd? ÖZER - Hayır. Ben sadece kendim için alıyorum. Onun dışında bir yapım şirketi var. Yapmaktan da hoşlanmıyorum. Kumaşı ken- dınden tüccar terzi gibi... Nankörlük etmenin hiç alemi yok. Bu çok iyi bir para. Ama bunun çok büyük bölümü benim bu program için harcamalanma gidiyor.7-8 kişilik bir ekibim var. - O zamanfazla birpara değügibi.. ÖZER - Ayda yaklaşık 20 milyon lira telefon parası var. Eh, ben vergimi de adam gibi veriyorum. Ama ben yine de kazandığım pa- radan memnunum. Burada benim nominal değerim önemli. Adam benden en az 7.500 dolar kazanabilmeli ki bana da 7.500 dolar ver- sin. Ben hiçbir zaman, "Herif benim sjrtımdan 100 bin dolar kazant- yor da 7.500 dolara beni sömürüyorn dıye düşünmem. - Peki, birprograma nasühazvrlamrsuuz? ÖZER - Esasında benim "Laf Lafi Açıyor"la ilgili genel bir hazırhğım var. Yani program bazında tek tek her programa haa- rlanmak diye bir şey söz konusu değü. Insanlarla çok bol sohbet ederim. Sokaktaki, çevremdeki insanlarla, bakkalla, karşıdaki çi- çekçiyle fılan bol bol konuşuyorum. Onlardan ilgüerini neyin çekti- ğini, kiminle ilgüendiklerini öğreniyorum; nabızlannı tutuyorum. Buna göre de program kendiliğınden oluşuyor. özel bir hazırlanmam yok. "Dur bakahm, buna De sonıhır" diye bir şey yapmıyorum. Genel, klasik diye tanımiadığım bir takım so- rular var. Merak edilen, sorulması gereken, aman bu soruyu da sor- madı, unuttu mu acaba, dedirtmemek için sorduğum sorular var. Ama tıpkı adı olduğu gibi genellıkle programda laf lafı açıyor. Ko- nuşurken o insanın derinliğınden yararlanıp sorulan ve sohbeti ora- dan yakalamaya çalışıyorum. Ama karşı taraftaki telgraf gibi cevap TV, sanatçının can simicü oldu w Esin hanımla sürpriz evliliğimin video filmini Los Angeles'a göndersek bu yılki sinema Oscar'ını alınz. Sadece sayın Gülay Atığ olayı biliyordu. vermeye başlarsa o zaman felaket oluyor. Evet'ler ve hayır'larla dolu bir konuksa o zaman ecel terleri dö- küyorum. Bu tûr kişiler ya çok derin olduklanndan ya da anlata- caklan bir şey olmamasından böyleler... - Başka bir nedeni olamaz nu? ÖZER - Ben bir de şundan çekindiklerini düşünüyorum: Yahu acaba şimdi burada yalan yanlış bir şey söylerim de mahcup olur muyum? Benim için konuşmak, sohbet ermek bir fikir cimnastiği. Ben şimdi "Acaba Leyla Hanım'ın karşısında bir hata yapar mıyun? Doğru dfizgün konuşmalıyım," diye mi düşünmeliyim? Yok, yahu böyle kaygılanm. tedırgınliklerim. Gerçek entelektüel fikrini en basit, en rahat, en doğru şekilde anlatan insandır bence. Ve kendi fikri olan insandır. Bizde en çok kitap tekran yapan insan entelek- tüeldir. - Yanipapağan nu? ÖZER - En çok papağan olan insan en entelektüel oluyor. Ben gençliğimde, yani 18-19 yaş civannda bu entelektüel çevrelerin için- de, "Bakalun neler konuşuluyor" diye gözlemliyordum. İnsanlann şöyle sohbet ettiklerine taruk oldum: "Dostoyevski'nin dediği gffln..." Obûrü de ona diyor ki: "Evet, Sartre'ın dediği gibi..." Siz ne diyorsunuz yahu? Dostoyevski'yle Sartre orada sohbet ediyorlar... Peki o diğer iki kişi ne zaman sohbet edecekler. Çok sık kitap okur- sun, ama hayaü okuyamazsan biranlamıyok ki... Şuradan denize baktığım za- man okuyacak o kadar çok şey buluyorum ki... Yani en kötü varsaydığımız bir televizyon programmda bile okuyacak çok şey var. Ben okumayı severim. - Son zamanlardaneokuyonu- nuz? ÖZER - Son zamanlarda çe- şitli kitaplan bir arada okumaya çalışıyorum. Çünkü artık kitap aJmıyorum. Sağ olsunlar hep ki- tap gönderiyorlar bana. Ben inatla buna karşı çıkıyorum. O kitabı okuyup da köşede yaz- mak gibi bir düşünce içinde deği- lim. Ben kendi seçtiğim kitabı alıp yazmak isterim. Ama onlan okumaktan kendi seçtiğim ki- taplan okuyamaz hale geldim. - Hangi gazeteleri okuyorsu- nuz? ÖZER - Şu anda günlük ola- rak eve düzenli biçimde Sabah ve Hürriyet geliyor. Çıkan dergi- lerin hemen hemen yüzde 80'ini takip ediyonım. Ben bir gazeteyi ahp küçük ilanlanna kadar okuyan bir in- sanım. Sabah kalkıp kahvemi iç- meden, gazetelerimi okumadan. bir şey yapmam. Eskiden çok gazete alıyordum. Ama o zaman evden çıkmam dördü, beşi bulu- yordu. Şimdi çabuk ve kolay okunacak gazeteleri sabah oku- yorum. Ofıse gittiğim zaman da Müliyet, Cumhuriyet, Zaman ve Türkiye'yi okuyorum. - Sizin Hürriyet'teyazarhğuuz nastt başladı? Bir de Hürriyet'in sizin yazdaruu "asrut olayı" ola- rak dayurmasuu nasü karşüadt- mzT ÖZER - Abartı hep var. On- lar her şeyi "asnn otayj" olarak niteliyorlar. Demek ki asır olay- lar asn. Hürriyet "asnn kampan- yası" diyor; arkadan Sabah "asnn kampaması" diyor. Ben bu kadar büyütülerek verihnesin- den yana degilim. Ben bir şeyi çok büyüttüğüm zaman mutlaka altında mizah ve tevazu yatıyordur. "Ben yalnız kendi programımı seyrediyonım" derken bu iafımın altında kendimi tiye almak var. Bu, Hürriyet'in politikası. Ama ben yazmaya başladığundan beri tiraj kaybettik, yani... Ama galiba okunuyor. - Buiş nasü başladıpeki? ÖZER - Sevgılı Ertıığnıl özkök (Hürriyet Genel Yayın Mü- dürü) genç bir gazete yapmak istiyor. Daha dinamik bir gazete... Bana, "Hırçınlığınla, uysallığınla, dikkafalılığuıla, giyiminle, taviz vermezliğinie farklı bir adamsın. Gazetenin ekinde >azar nusın" dedı Açıkçası ekte yazmak pek hoşuma gıtmedı. Günün birinde o ek kalkabilir, bu demektır ki benim yazjlanm da bitebilir. Yazma- ya da ahşınca esasında çok keyifli bir şey. tnşallar ek kalkmaz da benim yazılanm da bitmez. -Birde evb'Sğimz rar. Geçen haftaiçinde Esin Hanım'la sürprizbir evBBk yaptınız. Ama birtaktm insanlar bu evHtiğin hiç sürpriz ot- nuuhğuu, bu işi önceden haztrhuhğuuzı söylüyorlar. Buna ne dern- mz? ÖZER - Katiyen. Bence bunu söyleyenlerin göz ve zihin prob- lemJeri var. Video kameralarla tespit edildi. Eğer önceden hazı- rlandıysa demek ki biz çok önemli bir şey yaptık. Video filmini biz Lx>s Angeles'a gönderelim. Bu yılki sinema Oscar'ını alınz. Gülay Atığ orada protokolde bir belediye başkanı. Orada evlendirme memuru değil ki. fnsanlar şunu da kaçırmışlar: Yaşar Gaga'ya "Şahidim olur musun" dedi- ğimde kimlik aramaya başladı. Yanında kimliği yoktu çünkü. Esin'in babası fenalaştı. - Peki, oannu akhnızageUH? ÖZER - Şöyle bir tezgah vardı, Gülay Atığ'la benim aramda. Ama Esin'in haberi yoktu. Bir başkasmın da kesinlikle bundan ha- beri yoktu. NEDİM SABAN (Dr. STRES) 1967, tstanbuldoğumlu. Ona öğrenimini İstanbul Roberı Lisesi'nde tamamladı. Daha sonra ABD 'yegiderek New York Üniver- sitesi'nde dörtyû tiyatro, ikiyddasinema-televizyon eğitimigördü. I977'de İstanbul Şehir Tiyatroları'na başvurarak sahneye çıkmak istediğini belirtti. İsteği kabul edildi. 1979 'da yazdığı oyunu UNICEF'e (Birleşmiş Mİlletler Çocuk Vakfı) gönderdi ve birincioldu. ABD'de altıyıllık eğitiminden sonra Türkiye'ye döndü. Tiyatro Kare'yikurdu. Para kazanmak amaayla da önce Enerji FM'de Dr. Stres adlı radyo programma başladı. atv televizyonunda Dr. Stres adlı talk-show programını sürdürüyor. edbn Bey, neden kendmze Dr. Stres diyorsunuz? SABAN - Aslında onu Asntı Can Gundüz söyledi. Rad- yoya çalışıyordum. Bir gün Asım Can Gündüz'le asan- sörden çıkıyorduk. Ben, "Bu programın adı ne obun" diye sorunca Asım Can Gündüz, "Tamam, tamam, Dr. Stres otsun" dedi. O sırada asansörün kapısı açıldı, ındi. Ben bütün gun, olur mu olmaz mı diye düşündüm. Ertesı sabah radyoya bir gittim herkesin agzında Dr. Stres lafi. Öyle kaldı. - Ama siz son derece stressizgörûnen birkişmniz. Dünyaya boş veren, rahat bir hah'niz rarm SABAN - Aslında çok streslıyimdir. Korkunç bir şey. Herkes bilır. Jçim içimi kemirir. Sabah yedi buçukta stres içinde uyanınm. Bütün günün baskıian üzerime çöker. Sabah dokuzda her tarafa telefonlar ederim. Müthiş gergin, stresli bir insanım. Çevremi de gererim. - Peki, siz programları hazvrlarken neyapıyorsunuz? Çevrenizdeki in- sanlar çüdmyor mu? SABAN - Salı günleri eve kapanıyorum. Hiç insan görmüyorum. Sadece bir papağanım var. Onuçıldırtıyorum. - Programagidiyorsunuz. Sonra neyapıyorsunuz? SABAN - Türkiye'ye geldığimden beri olumsuzlardan soru sormayı öğrendım. Mesela canlı ya>mda anıden telefonlar kesiliveriyor. He- men, "Telefonlar bugün de mi çattşmıyor" diye soruyorum. - Yani, bardak mye yan boş? SABAN-Tamöyle... Hepolum- suzlukiar... Konuklar da çok ko- mik. Bizimki bir halk programı ol- duğu için hiç televizyona çıkmamış bir adamı ilk defa çıkanyorum. Adam kansı, kızı. bütün mahalle geliyor. Eli ayağı titriyor. Ama beni gördükten sonra onlar beni sakin- leştiriyorlar. - O kadar stresSsimz? SABAN - Çok, yapı olarak müt- hiş. Ama benim yapımda bıraz ma- nik-depresiflik var. Manik oldu- ğum dönemlerde her şey çok iyi gi- der ve çok çalışınm; her şeyi üreti- rim. Depresif olduğum dönemler- de de manik olduğum dönemlerin cezasını çekiyorum. Tiyatro bende hep manik dönemde çücar. Depre- sif dönemde de onun cezasını çekti- rir. - Siz başanh bir tiyatrocusunuz. Tiyatro tekıüğiyk televizyon tekniği de apayn. Neden tiyatronun yani snv televizyona da çıkmak istedvu'z? TaOi-shoH- yapmak nereden akbm- zageUS? SABAN - Bu koşullarda düzeyli bir tiyatro yaşamı devam ettirmek mümkün değil. Devam ettirmek mümkün olmadığı gibi sürekli eksi- de kalıyorsunuz. Tiyatro yapüğınız zaman her zaman borç almak zo- runda kalacaksınız ve borç ödemek üzere yola çıkacaksınız. Aynca Türkiye'ye döndüğümde talk- show ve sohbet bana bırbirine kanşmışgeldi. Birtakım mankenler çıkıp Türkiye'nin sosyo-ekonomik durumu üzerine konuşma yapıyor- lardı. - Hâlâ da yapıyorlar... SABAN - Bana çok komik geldi. Zaten dün programda da söyle- dim, "Türkiye'yi mankenler yöneti- yor" diye. Baktım halk konuşma özlemi içinde: herkes sokaklarda otobüslerde birbirine saldınyor. Dedim ki: "Bu insanlan konuştnr- mak çok ilginç olacak. Bunlan kim knnuşturabttir? Ben konuşturabOirün. Çünkü sokakta nasü konuştunı- yorsam aynı şekilde konuşturabilirim." Devrimciük yülanmda kahve- lerde fılan hep Türkiye'yi kurtarma üzerine konuşuıduk. tşte, "Marks öyiedemenıişti.Yanbşanlaşddı,T 'filan... 1980'den sonra ne zaman Tür- kiye'ye geldıysem Amenka kadar tepkisiz bir toplum haline geldiğini gördüm. İnsanlar asık suraüı filan... Öyle olunca bu insanlan harekete geçinnek gerekiyordu. Bu da nasıl ofur? Konuşmayla-.. Ama konuş- manın dışında eyleme de geçmek gerekiyor. Şimdi ben bir "eyfem- show" yapmak ıstıyorum. - önümüzdeki sezon bunugûndemegetirecek nûsbdz? SABAN - Televizyon için yavaş yavaş kafamda böyle bir proje belir- leniyor. Ama şu anda herhangi bir kanal gibi bir şey yok. Daha kafam- da şekilleniyor. Türk toplumu şimdi konuşmayı öğrendi. -Gerçektenöğrendinü?Hâlâsöylenmeaşamasmdanuyoksaartıksöy- hıyormu? SABAN - Bütün problem orada bence. Bir de müthiş bir iletişimsiz- lik. Dehşetli bir kamplaşma var... Laiklerle bitoıem kirnler... Atatürk- çülerve ikinci cumhunyetçiler... Yani o kamplann içinde kimse birbiri- nin ortak yanlanm yakalayamıyor. Dr. Stres'te biz insan boyutundan yola çıküğımız için hiç çakışmayan çizgiler oluyor. Bambaşka... Fakat insan boyutlannda ikisi de imaj değiştirmiş. Bir yerde çakışıyorlar. Oradan yakalamaya çalışıyoruz. Öyle olunca bızim programimızda insanlar birbirlerini biraz daha dinliyor. Ama Türkiye'de inanılmaz bir höşgörüsüzlük ve bir anlamda konuşanı cezalandırma isteği var. Ama yine de konuşan bir toplum olduk. - Peki size bu höşgörüsüzlük neden? SABAN - Bence bu. demokrası dediğimiz olayın milletvekillerinin elınde olmasından kaynaklanıyor. Bizi temsil edecekler, kızgınlıklanmızı da taşıyacaklar, ama hoşgörü sahibi de olacaklar. Meclis'te oturup sağası da solcusu da bir şeyler yapacaklar... Ama bu adamlar oturamıyor. Bizim vekilkrimiz inanılmaz biçimde kavga et- tüderi ve hırsızlık yaptıklan için... Ya da çiğ köfte yapıp Meclis tavanı- Düğününebak arkadaşını tanı W Aslında çok stresliyim. İçim içimi kemirir. Sabah stresle uyanınm, bütün gün baskılar üzerime çöker. Çevremi de gererim. Türkiye'de olumsuz soru sormayı öğrendim. na attıklan için... İnanılmaz bir şey. Bakm. ben bir program yapüm. Milletvekilini dava eden bir adam. Toplumda milletvekillerine öyle- sıne bir kızgınlık var ki... Adam, "Ben üç miUet>ekilini dava efdm. Ama 450'sini de dava edeceğmT dedı. Gerekçesi de bu mılletvekılleri o bölgeden oy almışlar, ama bir daha bölgelerine uğramamışlar. Adam bir kampanya açtı. pul parası için falan. Bir günde bir milyar ü'rapara topladı. Anlayın, insanlar bunlara ne kadar kızgın. özal'm bıze getirmiş olduğu çalma, çırpma öğretisi içinde herkes birbirinı kaaklıyor. Vadeli çekler, senetlerledönen bir toplum olmu- şuz. Herkes birbirine şey vaziyette.. - özel tekvizyonlann yüksek para poBtikalanm nasü karşüıyorsu- nuz?Sormast ayıp obnazsa siz program başına nekadarpara ahyorsu- nuz? SABAN - Biz yapım, yönetım filan paket olarak para alıyonız. Televizyonlar bugün Kibariye'ye, İbrahim Tatlıses gibi insanlara yaünm yaptılar. Bunu küçümsemek için söylemiyorum. Mankenle- rin yönettiğı bir toplumda biz ancak fıgüran olabıliyoruz ve figüran paralan alabiliyoruz. Çünkü televızyonlar bu yatınma önem veri- yor. Tuhaf bir şey. Türkiye'de sanatçı dıvorsunuz. Bır düğünde seç- kin sanatçılar vardi, deniyor. Bakıyorsunuz aln tane şarkıa. türkü- cü. Cumhurbaşkanı da orada. Bakıyorsunuz, yedı tane arabesk şarkıcısıyla... özal da sanatçılara bayılırdı. Hayatında bir kere bile tiyatroya gıtmeıniş bır adam- cağız. Ama sanatçılan çok sevi- yor. Nasü seviyor? tşte arabesk- çüeri seviyor... -Birdesizmarjinal, Türkiye'- de hemen hemen tabu sayüan ko- nuian yeğliyorsunuz. Neden? SABAN - Aslında marjinal konu değil, marjinal insan. Yani bir yana ıtilmiş ve dinlen- meyen... Orneğin bir devlet dai- resinde horlanmış, televizyona çıkma şansı olmayan... Eskiden çünkü örnak içinde en yüksek kitleler televizyona çıkarlardı. O en yüksek neyse... Bizimki ise in'lmiş. horlanmış, toplumda zorla marjda bırakılmış insan- lan alıyor. Bir de konuşulama- yan konulan gündeme getir- mek gerekiyor. Bu da düzeysiz bir şekilde olmamalı. Atıyo- rum, bır kürtaj konusunu. bir bekaret konusunu Türkiye eğer aşamıyorsa o zaman zaten baş- ka şeylen de aşamayacak. Bizde ilginç bir şekilde aydınlar cinsel- liği çok boşluyorlar. Böylece de cinsellik garip bir şekilde üçün- cü sınıf insanlann eline düşü- yor. Ya yıldızlann. starlann elinde, çünkü onlann çoğu be- nim için üçüncü sınıf... Ya da ti- raj peşinde olan şeylerin, yani popolar acdıyor. gazeteler satılı- yor... Cinsellik dediğimz za- man... Şimdi Türkiye'de trafik terörü gibi müthiş bır cınsel te- rör yaşanıyor. Kızlar hamile ol- duklan için devamlı camdan atüyorlar. Türkiye. cinseüiği ve cinsel terörü konuşmak zorun- da. Biz kendimizd öyle hissedi- yoruz. Bır kız. kürtaj yüzünden intihar etmek üzereyken siz müthiş popülist bir yaklaşımla o haftanın düğününü koyduğu- nuz zaman benim içim ona el vermiyor. Daha az rating de al- sam, ben o kızı düşünüyorum. Prensiplerimden biri de bu. - Siz tatk-shov'kmmzda neden denedmsiz telefon bağlantüan kur- duruyorsunuz? SABAN - Ben radyoda direkt telefon bağlantılan kurdururdum ve seslerden hemen anlardım. Ha, bu insan vatandaş... Ha, bu aydın, kırk yaşlannda... Bizim programda stres melekleri var. Söylenenle- rin tekraredilmemesi için. Ama ben kızlara herzaman şunu söylüyo- rum: "Aman, eleştiren, küfür eden, bilmem ne, onu direkt bağlayın." Çünkü bizim amacımız orada çokseslilik olması. Herkes, ya öyleydi, aman böyleydi, derse hiçbir yere vanlamayacak. Bizim bütün prog- ramlanmızda amacımız soru işareti bırakmak. Bu soru ışareûerini de marjınal insan bırakacak. Bizim tek doğruculuk gibi bir şeyimiz olamaz. Çok fazla iddialı bir şey. Doktor bile olsak... Onu ancak profesör stresi yapabilir. - Son günlerde çok konuşulan bir konu Cem özer'in evlenmesL CH- dukça marjinal bir evliEk. Düğünden sonra Cem özer'iprograntmtza konuk etmek ister nüydadz? SABAN - Evlendi, başı bağlandı. Artık Cem'e söyleyecek bir şey kalmadı. Biz Erbakan'm kızının düğünüyle de çok ilgilendik. Düğün sendromu bir şeyin kusumu... Eskiden arkadaşmdan tanınıyordun, şimdi düğününden tanınıyorsun. Sosyolojik açıdan o düğûnJe çok il- gilendik. Cem'in de böyle bir düğün yapacağını düşünmüyordum. - Tiyatro için negibiprojekriniz var? SABAN - En büyük proje, Tiyatro Kare'yi yaşatmak. öyle yoğun bir kültür ve sanat düşmanlığı var ki... Ve bu kültür ve sanat düş- manlığıru RP'ye mal ediyorlar. Ama aslında değil. Daha önceki yö- netimlerin getirmiş olduğu bir tablo. Çok ciddi bir şekilde her taraf- tan baskı görüyoruz. En büyük amacımız da tiyatromuzu ayakta tutabilmek. 1 Enayiler Yemeği' diye bir komedi oynayacağız. Çok düzeyli, çok hoş. Müşfik Kenter yönetecek. Ben de ilk kez size acı- klayayım. İlk defa sahneye çıkmaya cesaret edeceğim. Herhalde Müşfik Kenter olduğu için. Ashnda kötü bir oyuncuyum. Ama rol bana uygun.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle