Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 21AĞUSTOS1994 PAZAR
HABERLEREV DEVAMI
Kacırılan f lutcuyle iigiii teori:
Kaçtnlalı 9 gün olduğu halde,
Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Sertoğlu'yla ilgili herhangi
biripucu,henûzek
gecirikmedi.
Erdim Sertoğlu, ormanla
birlikteyakılmış olabilir
Haber Merkezi - Balıkesir'-
deki yazbğının yakınında,
otomobUine binen biri kadın
iki kişi tarafından 12 ağustos
gûnü kaçınlan Cumhurbaş-
kanlığı Senfoni Orkestrası'nın
flütçüsü Erdim Sertoğlu, bü-
tûn aramalara karşın buluna-
mıyor.
Erdim Sertoğlu'nun kaçınl-
ması olayıyla ilgili polis tara-
fından yapılan çabşmalar so-
nunda. biri kız iki Türk ve üç
Gûrcü gözaltına alınmış, bun-
lardan Gülçilen Demir, olayla
ilgısi bulunmadığının anlaşı-
lması üzerine serbest bı-
rakılnuştı.
Kaçınlma olayında son
olarak da Erdim Sertoğlu'nun
öldürüldükten sonra kasten
çıkanlan bir orman yangınına
aüldığı teorisi târtışılıyor.
Aramalar, Balıkesir yöresin-
deki geniş bir alanda polis,
jandartna, orman ekipleri ve
Erdim Sertoğlu'nun yakınlan
tarafından sürdürülüyor.
G Ü N D E M MUSTAFA BALBAY
TGS: Çalışanlann
haklaı ı da saydamlaşsın
Istanbul Haber Servisi-Türkiye
Gazeteciler Sendikası (TGS) Yö-
netim Kurulu, son günlerde med-
yada, devletin basın sektörüne
verdiği teşvikler ve fon kaynaklı
yatınm kredileri nedeniyle yaşa-
nan karşıbkb suçlama ve tartış-
malara yönelik yapuğı açıklama-
da, yalnızca basın-yayın kuruluş-
lannın parasal kaynaklan ile
bunlann kullamm şekillerinin de-
ğil; çalışanlann haklannın da
saydamlaştınlması gerektiğinı
bildirdi. Açıklamada, Türk bası-
• nında son günlerde yaşanan, dev-
let teşviki ve fon kaynaklı kre-
diler nedeniyle, karşılıklı suçlama
ve tartışmalarda kullanılan üslu-
bun, basının kamuoyundaki say-
gınhğmı zedelediği görüşü belirti-
lerek şöyle denildi:
"Dikkat çekki bir başka husus
ise. basın kuruluşlannın, kendi
bünvelerinde çok sayıda şirket ku-
rarâk, betn teşvik ve krediterden
daha fazla vararianma yotlannı
bulmalan hem de istibdam ettikle-
ri personeli bu şirketlere dağıtıp,
bölüp, küçûk gnıpiara ayırarak,
onlarm sutından ucuz etnek eMe
etmejeridir. Kunılan ve tarttşma-
larda gözardı edilen bu çirkin
çark, bu çarkın daha hızlı döndü-
rülmesine yardımcı olanlar dışın-
daki, tek ideali mesleğinin gereğini
yerine gefirmek ve gecimini bun-
dan sağfamak olan binlerce gaze-
teci ve basın çaitşaıunı dişiiieri
arasında öğütmektedir. Basın ve
yayın organlan çalışanları bu ne-
denle, topluma karşı ödev ve so-
rumluluklarını yerine getireme-
mekte, haber kaynaklan nezdinde
saygınlıklannı ve güveraluiikleriııi
yitiımekte, bir meslek giderek yok
obnaktadır. Bu gidişe önceiikk
basın mensupları ve onlann örgüt-
ieri dur' demeiidir. Saydam
basının da, öncelikle, her basın ku-
rulusunun. kendi büm.esindeki tek
bir şirket eliyle faaliyet gösterme-
sL, alacaksa teşvik ve kredileri bu
şirket adına alması. çalışanlannuı
tamamını bu şirket kadrolannda
istihdam ctmesi> le mümkün olabi-
leceği göriişündeyiz. TGS olarak,
saydam basının yaratıbnası. gaze-
tecinin ve mesleğimn eski
saygınuğma kavuşması, basın
çahşanlannuı çeşitli şirketler
arasında, örgütlülükten de uzak
bir şekikk dolaştırılarak, emeğin
sömürülmesinin rtntenmesi konu-
sunda bir kampanyanın başlab-
Iması için elden gelen tüm imkan-
larunızı seferber etme kararlı-
uğımızı kamuoyuna saygıyla du-
vunınız."
Bayülgen'den Cumhuriyet7ziyaret
tstanbul Haber Servisi - Ulusal Biriik ve Dayaıuşma Derneği Baskanı
Av. Doğudan Bayülgen ve yönetim kurulu üyeleri dün ga/etemizi ziya-
ret etti. Gazetemiz Genel Yayın Danışmajıı Orhan Erinc ve öteki yöne-
tkilerte görüşen dernek yöneticileri, Misakunilli sınırlannın bile
tartışıldığı farklı bir dönemden geçikliğini belirterek, toplumun uyan-
bnası gerektiğini kaydettiler. Ulusai Biriik ve Dayanışma Derneği'nin
Atatürk ilke ve derrunlerini korumavı ilke edindiğini beiirten Av. Do-
ğudan Bayülgen, dernek olarak tüm gücleriyk çalışacaklannı söyledi.
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
• Baştarafi 12. Sayfada
ken yaşandı. Bu kez ben de öne oturmuştum, olup biten-
leri seyrediyorum. Yazarlardan biri kalktı, Başbakan'ın
yanına doğru gitti, belli ki, bir şey sorup, uçaktaki gaze-
tecileri atlatacak. Gazetecilikte buna "sağmak" denir.
- Eyvaaah, Başbakanı sağıyor! Göz göre göre bizi at-
latıyorl
Kimi de tek gitmez, yanına bir kişi daha alır ki, konu-
şan:
-Oooo, iki gazetenin adamı gelmiş, kırmayayım, konu-
şayım! diye düşünsün, sağılmaya razı olsun!
Gidenler, Başbakan'ın ya da Genelkurmay Başkanı'-
nm yanından dönerken bir afra tafrayla dönerler. Sonra-
dan öğreniyoruz, Tansu Çiller, onları fırçalamış! "Attığı-
nız başlıklar yanlış" demiş.
Atılan fırçayı bile, bir "övgü" sayacak denli yağcılık,
bağışlanacak şey değil. Bu, Hacı TÖ zamanında mı baş-
lamıştı? O yarattı asıl gazeteciler arasındaayrılığı. Kimi-
ne "Sol amigo" dedi, kimini cezalandırdı yemeğine
çağırtmadı! Köşe muhabirleri, yalnız üstdüzey kişilerle
konuşurlar, onlarla içli dışlıdırlar. Sanki ülkeyi birlikte
yönetirler. Asıl görevleri, yöneticilerle patronları arasın-
da ilişki kurmaktır...
Oün Nadir Nadi'nin ölümünün üçüncü yılıydı. Gazete-
ciliğin giderek öldüğünü, düzeyinin gün geçtikçe düştü-
ğünü görse nasıl üzülürdü? Gazetecilerin birbirlerini
sevmeleri gerektiğini durmadan yazıp söyleyeceğim.
Yanıbaşındakini sevmeyenler, Güneydoğu'dakini nasıl
sevecek? Kürt halkını nasıl sevecek, Kürt sorununa ic-
tenlikle nasıl çözüm arayacak?
• Baştarafi 1. Sayfada
ömrünü tamamlamadı. Normandiya
çıkarmasının 50. yılında bir araya ge-
len "eski askerler"'ın yaş ortalaması-
na baktığımızda en çok bir-iki on yıl
daha, "yaşayan tanık" olarak savaş
anılarını anlatmayı sürdürecekler.
Sonra savaşın izleri, kitaplarda, film-
lerde, belgelerde, müzelerde kala-
cak.
Bir de savaşın tüm acımasızlığıyla
sürdüğü coğrafyalarda; Auschwitz-
de, Mekong Deltası'nda, Kwai Köprü-
sü'nde...
Tayland'ın başkenti Bangkok'un
yaklaşık 150 kilometre kuzeybatısı-
nda, Khwae Noi ırmağı üzerindeki
Kwai Köprüsü bugün, soğuk siyah
demirleriyle, az otesindeki binlerce
askerin yattığı mezarlarıyla savaşın
sonuçlarını anlatmaya devam ediyor.
Köprüye, Bangkok'tan bir minibüs-
le, Alman, İtalyan ağırlıklı turist gru-
buyla gittim. Muson yağmurlarının
gelip gittiği bir havada, tropik ağaç-
ların arasından iki saatlik biryolculuk
sonrasında önce Kanchanaburi JE-
ATH Savaş Müzesi'ne, sonra Kwai
Köprüsü'ne ulaştık.
Müzenin adı, Ikinci Dünya Savaşı-
nda bu bölgede karşı karşıya gelen
ülkelerin başharfleri alınarak kon-
muş. J Japonya'yı, E Ingiltere'yi, A
Amerika ve Avusturalya'yı. T Tay-
Kwai Köppflsü
land'ı, H Hollanda'yı gösteriyor. Bu
başharfler bir araya getirildiğinde
oluşan JEATH kelimesi, İngilizcede,
"ölüm"anlamına gelen "Death"keli-
mesini çağrıştınyor.
Tayland'ı işgal eden Japonya,
bölgede rahat hareket edebilmek için
Tayland-Burma arasında bir demir-
yolu hatfa inşa etmeyi planlar. Japon
mühendislerj bölgeyi dolaşır, dağlık
alanları, nehirleri dikkate alarak, 415
kilometrelik demiryolu hattının en
iyimsertahminleöyıldabitirilebilece-
ğini söylerler. Bölgedeki Japon ko-
mutanlar ise sabırsızdır
-18 ayda...
Çin, Hindistan, Endonezya, Malez-
ya, Singapur, Tayland ve Bûrma'dan
zor kullanılarak yüz bin işçi getirtflir,
savaşta esir alınan çoğu ingiliz ve
Hollandalı 30 bin asker de bölgeye
taşınır ve 16 Eylül 1942de yapım baş-
lar.
Yüz bin işçinin yarısı ile 30 bin sa-
vaş esirinin 16 bini hastalık ve çeşitlı
nedenlerle yaşamını yitırir. Demiryo-
lu hattı ise 15 ay 9 gün sonra 25 Aralık
1943'te tamamlanır.
Savaş esirlerinin kaldığı, hasır ko-
ğuşların aynısı yeniden yapılarak bu-
günkü müzeoluşturulmuş. Dışarıdan,
bölgedeki birkaç çiftçinin bir araya
gelerek kurduğu basit evler gibi gö-
rünüyor. içeride ise 1942-43 yılları-
ndan arta kalan çok az silah ve diğer
eşyalar sergilenmiş. Kabzası tahta
piyade tüfekleri, birkaç kırık daktilo,
çalar saat, askeri giysiler, fotoğraflar
ve mektuplar.
Savaşta karşı karşıya gelen ulusla-
rın askerleri barış mektuplarında bu-
luşmuş. Demiryolunun inşası adına
hükümetten madalya alan Japon
subayı W. De Jokg'un mektubuyla sa-
vaş esiri olarak hatta çalışmış Hollan-
dalı Van der Stermeninki yan yana...
Ikisi de farklı cümlelerle artık savaş-
ların olmaması gerektiğini yazmışlar.
Kwai Köprüsü, müzeden araçla
beş dakikalık uzaklıkta.
Fransız yazar Pierre Boulle'in
romanını yazdığı, sonra da yapım öy-
küsü sinemaya aktarılan köprü bu-
gün, bir destan kahramanı görüntû-
sünden çok, yalnızhğı anlatıyor.
Kısa bir süre için gelen Batılı ziya-
retçiler, soğuk soğuk dolaşıp gidiyor.
Batı yakasında yapım öyküsünü anla-
tan büyük bir pano, yanında köprüyü
bombalayan Amerikalıların kul-
landığı bombanın maketi, doğu ya-
kasında ise yemyeşil, geniş yapraklı
tropik çiçeklerle süslü bir bahçe var.
Sütunları yosun tutmuş köprünün
üzerinde makasla birbirine bağlanan
dört ray var. Çocukların en büyük key-
fi raylar üzerinde yürüme yarışı.
Köprünün başından sonuna kadar gi-
debileni yok, ama raylardan düştükçe
basıyorlar kahkahayı.
Yöredeki gençlerin neşesi ise iki
ray arasındaki aralıklı tahta bölmeler-
de bisiklet ya da motosikletle olabildi-
ğince hızlı gitmek. Zaman zaman tu-
ristlerle çarpışsalar da bu alışkanlığı
bırakacak gibi görünmüyorlar. Bu
yüzden hatıra resmi çektirmek iste-
yen turistler için köprü üzerinde bir-
kaç özel bölme inşa edilmiş. Tabii,
Japon mühendisler inşa sırasında
bunu düşünmemişler!
Müzedeki sorumlular köprünün
her metresi için 38 kişinin öldüğünü
söylüyor. Bugünkü ziyaretçiler arası-
nda o günleri yaşamış olanları seç-
mek zor değil. Ağır ağır ilerliyorlar,
zaman zaman gözlerini belli bir nok-
taya dikip dakikalarca hareketsiz kalı-
yorlar.
Yeryüzünde yeni Kwailerin yaşan-
maması dileğiyle köprüden ayrıldık.
Japon yapımı minibüsle dönüş
yolunu tutarken şoförün yardımcısı
Bangkok'ta geceyi geçirebileceğimiz
eğlence yerlerinin fotoğraflı adresini
dağıtıyordu.
Saadet ziııciri büyüdü
• Baştarafi 1. Sayfada
ğanüstü kongre hazırlığımn söz
konusu olmadığını anlatan
Mesut Yılmaz'a yöneltilen so-
rular ile yanıtlan şöyle:
- ANAP iktidarlarının düşük
kur-yüksek faiz" biçiminde ad-
landırdarak eleştirilen ekonomi
politikası, partidekj yerini koru-
yor mu?
- ANAP iktidan döneminde
düşük kur-yüksek faiz şeklinde
özetlenen politika, Sayın Baş-
bakan tarafından da 'saadet
ziııciri' olarak nitelenmişti. Bu
saadet zincirinin sadece Tür-
kiye'ye döviz getirerek, Tür-
kiye'de yatınm yapan baa
spekülatörlere aşın kazanç sağ-
layan mekanizma olduğu id-
diası var. Sayın Başbakan'ın
kendi dönemlerinde bu saadet
zincirinin kınldığıyla ilgili id-
diası, gülünçtür. Çünkü mese-
lenin kökenine inildiğinde gö-
rülecektir ki, ANAP dönemin-
de eğer böyle bir saadet zinciri
varsa, bunun spekülatörlere
sagladığı reel faizkazana hiçbir
zaman yüzde 15'i geçmemiştir.
Oysa Çiller hükümeü dönemin-
de yüzde 100'e yaklaşan reel fa-
iz getirisi elde edilen bir saadet
zinciri olayıyla karşı karşıyayız.
91 'de secime giderken iddiamız,
bozulmaya başlandığı kamu fı-
nansman dengelerinin sağlıklı
biçimde bir an önce tesis edil-
mesi gerektiğiydi. Maalesef
1992 Kasımı'ndan iübaren
koalisyon hükümetleri döne-
minde izlenen politikalar, den-
gesizliğin daha da artmasını
teşvik edici yönde olmuştur.
Ama dengelerin asıl altüst ol-
ması, işin çığnndan çıkması ve
Türkiye'nin, cumhuriyet tarihi-
nin en büyük ekonomik krizine
sürüklenmesi, tümüyle 1993
Haziranı'ndan itibaren Çiller
hükümetinin ızlediği ekonomik
politikanın bir sonucudur. Tür-
kiye, 1993 yılında, tarihinin en
büyük dış ticaret açığıyla karşı
karşıya kalmışür.
- Cari işlemler açığındaki artı-
şı, ANAP iktidarları dönemine
göre hangi düzeyde değerlendiri-
yorsunuz?
-'Net hata-ooksan' hesabı da
dikkate alındığında. 8 milyar
dolarlık cari işîemler açığı, sa-
dece cumhuriyet tarihinin en
yüksek cari işlem açığı değildir.
Aynı zamanda ANAP'ın 8 yıl-
lık iktidar dönemindeki bütün
cari işlem açıklannın toplamı-
nın üç katına yaklaşmaktadır.
1993 yıJının ikinci yansında iz-
lenen ekonomi politikası, ta-
mamen, DYP'nin kasım ayın-
da yapılan kongresine ve 27
Mart yerel secimlerine endeks-
lenmiştir. Geriye doğru böyle
bir değerlendirmenin ortaya
koyduğu sonuç, bugün yaşa-
nan ve topluma olağanüstü ver-
ramı, her şeyden önce asgari 3
yıllık bir perspektife dayanma-
lıdır. Bu perspektif içerisinde
ey\ela yapısal istikrar tedbirle-
ri, hedefleri belirlenmelidir.
Bunlardan bir tanesi, kayıtdışı
ekonomiyi kayıt alüna alacak
gilerle, ek vergilerle aşın KtT gerçek anlamda bir vergi refor-
zamlanyla, yüksek faizle, yük- mudur. Vergi oranlannı düşü-
ren, vergi tabanını genişleten ve
tümüyle vergi gelirlerini arttı-
nrken yaunmlan teşvik eden
bir vergi reformu uygulanmalı-
dır. İkinci önemli tedbir; devle-
tin ekonomideki rolünü asgari-
ye indirecek ciddi bir program
uygulamaktır. Bugünkü deyi-
miyle özelleştirme. Özelleştir-
me, mutlaka belli ilkelere bağlı
kalınarak yürütülmesi gereken
çok ciddi bir politikadır. Bu il-
kelerden birincisi, özelleştirme-
nin hepimizin ortak malı olan
bazı işletmelerin mülkiyet devri
olayı olduğunu unutmadan.
özelleştirmeyi anayasaya uy-
gun bir yasal çerçeveye oturt-
mak meselesidir. Bugüne kadar
özelleştirme uygulamalannda
sonuç ahnamamasının en
önemli nedenı de, hükütnetin
etmektedir. Önümüzdeki gün- bukonudayanbşyoldaısraret-
lerde yapılacak revize tahmin- mesidir.
' ikinci önemli ilke, şeffaflık il-
Özelleştirme
sek döviz kurlanyla büyük öz-
veri getiren tedbirlerin uygulan-
masını zorunlu kılan bu ekono-
mik kriz, tümüyle Çiller
hükümeunin izlediği seçime en-
deksli popülist politikanın so-
nucudur ve maalesef uygula-
nan istikrar programı Türkiye'-
de kalıcı istikran sağlayacak
hiçbir yapısal tedbir getirme-
miştir. Bu krizin ne zaman yeni-
den patlak vereceği, yeniden bir
fınans krizinedönüşeceği tartış-
masından daha önemli olan,
Türkiye'de üretimin sürekli ge-
rilemesidir.
- Böyüme hedefinin tutturula-
mayacağı görüşüne katıhyor
musunuz?
-Hükümet, bu sene için yüz-
de 1.6'lık bir eksi büyüme, yani
bir ekonomik daralma tahmin
lerle, bunun daha da artacağını,
yüzde 3'lere, 4'lere ulaşacağını
düşünüyonım. Böyle bir eko-
nomik gerileme, küçülme, da-
ralma Türkiye'de planlı kalkın-
ma döneminde hiçbir zaman
yaşanmamışür. Ekonomik da-
ralma, 1994 yılında kamu gelir-
lerinin de önemli ölçüde düşme-
sıne yol açacaktır. Halbuki
1994 yıhndaki istikrar progra-
mının en büyük yükünü çalışan
kesimler çekmeİctedir. 1995 yı-
lında bu kesimleri artık daha
fazla fedakarlığa, özveriye zor-
lamak mümkün değildir. Onun
için devletin başta perşonel gi-
derleri olmak üzere cari giderle-
rinde önemli artışlar kaçınıl-
mazdır. 1994 yılında tamamen
durmuş olan yatınm harcama-
lannın da '94 yılında artık daha
fazla durdurulması, bekletilme-
si mümkün değildir. 1995 yılı
kamu harcamalannjn zorunlu
olarak artacağı. buna mukabil
kamu gelirlerinde nisbi
azalmalann yaşanacağı bir yıl
olarak görüimektedir. Bu da
1995 yılında Hazine'nin
giderek daha yüksek faizle, da-
ha fazla miktarda borçlanması
zorunluluğunu getirmektedir.
- Partinizin öngördüğü alter-
natif ekonomi politikası hakkın-
da bilgi verir misiniz?
-Uygulanacak istikrar prog-
Dinciler birbirine girdi
• Baştarafi 1. Sayfada
Sanıklar tehdit, gasp yohıyla
boş kağıda imza amrarak şirket
hisseierinin devrini sağtamak'la
suçlanıyor.
Davaa, eski Dokuz Eylül Üni-
versitesi Makina Mühendisliği
Bölümü ögretim görevlilerinden
Mehmet Toker.
Toker, ortağının ve hakem he-
yeü'ni oluşturan sanıklann, elin-
deki şirket hisselerini bedelsiz ve
zorla almak istediklerini öne sü-
rüp, tehdit edildiğini söylüyor...
E)avalarda çok ilginç sanıklar,
kuruluşlar, şirketler, bağlanülar
var. Baş sanık, Akyazıb Vakfı'-
nın şimdiki başkanı Tahsin Şim-
şek. tkinci sırada, aynı vakfın 2.
Başkanı O. Gürbüz Özkara geli-
yor. Sanıklar arasında eski
ANAP İzmir il başkanı İsmafl
Katmerci göze çarpıyor. Afamet
Naci Şençekicüer, .Viehmet L'sio,
Mustafa Çevik, Ovül Yürekh'türk
ve Argun Sekiüz de diğer sanı-
klanndan... Davalara konu olan
işlem, bundan 4 yıl öncesıne
uzanıyor. Toker, o dönemde üni-
versiteden aynlır. Içinde bulun-
duğu cevrenin önerisiyle sanık
Tahsin Şimşek ve kardeşleri ile
sanık Mustafa Çeyik'i de aralan-
na alarak, Kayseri'de Kent Ma-
denciük AŞ'yi ve Alabalık İşlet-
me Tesisi'ni kurarlar. Tesisin
kara ^çmesinin ardından şirket
ortaklan arasında anlaşmazlık
doğar. Bundan sonrasını Toker'-
in Ağır Ceza Mahkemesi'ne sun-
duğu dilekçesinden okuyahm:
"Tahsin Şimşek ve kardeşleri
benden hisseieriıni devretmemi is-
tediler. Kabul etmeyince Şimşek,
18 Haziran 1993 günü yapılan şir-
ket toptanttsmda bu kez diğer or-
tağımız olan Çevik'e de hisseieri-
mizi devretmemenıiz dununımda
könî olacağmı söyledi. Bir gün
sonra da Mustafa Çevik'i evinden
arabasma bindirip, Menemen gü-
zergahında bir tarlaya göhlrmüş
ve runsaüı tabancasmı cıkararak
'bu silahı Mehmet Toker'i veseni
öldürmek için aldım" dije tehdit
etmiştir. Şirket hisselerimizi be-
delsiz devretmemizi istemiştir.
Aynı gün Mustafa Çevik bana pa-
nik içmde tetefon etti..."
Bundan sonra dava dosya-
sında çok ilginç bir isme rastla-
nıyor. Toker, deyreye FethuDah
Gülen'in girdiğini belirtiyor. Bu
olayı ifadesinde şöyle anlatıyor
Toker:
"20 haziran günü kardeşhn Me-
tin Toker'i de alıp, Çevik'in evine
gittim. Mustafa Çevik bana, bun-
lann sevgj ve saygı duyduğu Fet-
hullah Gülenie görüşmeıni söyle-
di. Durumun ciddi bir tehdit oMu-
ğunu, bunun yüzünden birkaç kişj-
nin ölebikceğini söyledi. Bunun
üzerine Fethullah Gülenie görfiş-
me amacıyla randevu talep etthn.
kesidir. Özelleştirme uygula-
malan oldu-bittiye getirilemez,
keyfı birtakım satışlara göz yu-
mulamaz. Üçüncü önemli ilke,
özelleştirmeden elde edilecek
gelirlerin yine özelleştirmeyi
gerçekleştirmek için harcan-
masıdır. Özelleştirme bir
fınansman modeli olarak be-
nimsenir ve karlı işletmelerin
saüşından elde edilecek gelirler
sadece bütçe açığının fınans-
manı için kullanılırsa, bu bizim
anladığımız manada genel-
leştiren değil, tersine sabote
eden bir uygulama olur,
özelleştirmenin önünü kapayan
bir uygulama olur. Özel-
leştirmeden elde edilecek
gelirlerin bir fonda toplanması
doğrudur. Bu fondan, özel-
leştirme nedeniyle işsiz kalacak
işçilerin ek sosyal güvenlik
haklannın sağlanması, onlann
mesleki becerilerini arttıracak
eğjtim programlannın fınans-
manı, zararlı çalışan KİTlerin
özelleştirilmesi için harcama
yapılmalıdır.
Son olarak, kamu bankalan-
nın özelleştirilmesine öncelik
verilmelidir. Bugünkü hükü-
metin bize göre özelleştirme
konusundaki en sakat yakla-
şımlanndan biri de, kamu ban-
kalannm özelleştirilmesi konu-
Beni çağırması üzerine de bu teh-
dit durumunu anlattun. Kendisi,
Tahsin Şimşek'in böyle bir şey
yapmasını kınadı ve bu probiemin
çözümünde yardımcı olacağmı
söytedi. Kendisine nasıl ulaşabiie-
ceğimi sorduğumda, Sevgi ınşaat
Ltd. Şti'nin sahibi Recep Uzunalh
vasıtasıyla temas kurabileceğimi
ifade ettfler. Recep Bey bana O.
Gürbüz Özkara, tsmail Katmerci,
Naci Şençekicfler, Mehmtıt Uslu,
Övül Yüreklitürk adlı kişilerin
arabulucu olarak görevlendirildik-
lerini söv ledi. Daha sonra yüz yüze
yaptığun görüşmede Osman öz-
kara bu arabuiuculann temsilcisi
olduğunu ve kendisinin Fethullah
Gülen tarafından görevlendiril-
diğini ifade etti..."
Toker'in ifadesinde belirttiği
hakem heyetini kuran Recep
UzunaDı, bir yanıyla Zaman ga-
zetesiyle ihşkıü. Efes Oteli'nin
karşısında, Batı îşhanı'nın 1.
kaüna tümüyle sahip Zaman ga-
zetesi İzmir Bürosu'nun telefon-
lannı çevirip, Recep Uzunallı is-
tendiğinde, direkt bağlantı yapıb-
yor. Aynı numaradan Uzunalh'-
nın sahibi olduğu Sevgi İnşaat'a
da ulaşılıyor.
İsimler ve ilişkiler böylesine
birbirine girerken davaa Toker
ifadesinde, 10 temmuz tarihli
toplantıyı şöyle anlatıyor:
"Toplantı Gürbüz Ozkara'nın
işyerinde yapddı. Bu toplanöya
sunda hiçbir haarlığının
olmamasıdır. Kamu bankalan
özelleştirilmeden sağlıklı bir
özelleştirme yapılacağına inan-
mıyorum. Yapısal tedbirlerin
üçüncüsü olarak; Türk sanayi-
sinin rekabet gücünün arttın-
lması ve döyiz sağlayıcı işlemle-
rin teşvikini görüyoruz. Bu ted-
birlerin yanında, mesela 3 yıllık
bir perspektif koyarsanız, 3 yıl
sonunda bu hedefleri gerçekleş-
tireceginizi baştan ilan etmeniz
lazım.
Özelleştirrne, ÇiIIer'e
kurban ediliyor
- ANAP, iktidar partileriyle,
özeUeştirme çaljsmalarına des-
tek sağlamak için görüşmeler
yaparken, KİT satışlarından
sağlanacak gelirierin olası bir
erken seçim için kullanılacağı
endişesi var mı?
- Tabii var, çünkü Başbakan
bunu saklamıyor. Başbakan,
'Devletin iki geüri var, birisi ver-
gi, birisi özeUeştirme' dıyor.
Buradan çıkan sonuç, Başba-
kan'ın PTT gibi en karlı devlet
işletmelerini satıp, bunlann ge-
lirleriyle bir seçim ekonomisini
fınanse etme arzusunu taşıdığı-
dır. Özelleştirme şimdiye kadar
bir hukuki yanlış nedeniyle ge-
ciktiği gibi, bundan sonra da
Başbakan'ın seçim ekonomisi-
ni fınanse etmek için kurban
edilmeye çalışıbyor. Endişemiz
budur. özelleştirme getirlerinin
bir fonda toplanmasını öneri-
yoruz. Ancak, bu fonun, mev-
cut kanun teklifınde olduğu
gibi, sadece yüzde 15'inin sos-
yal harcamalara aynlıp, geri
kalan yüzde 85'inin Başbakan'-
ın takdiriyle kullarulmasına
karşıyız.
- Peş peşe istifalann yaşandığı
bir partinin lideri olarak, yanlış
anlaşıldığınızı düşünüyor musu-
nuz?
_ - Yanlış anlaşıldığım kesin.
Üç saat konuştuğum bir top-
lantıda, konuşmamdaki unsur-
lara değil de, sadece gözlüğü-
me, kıyafeüme haber değeri
biçen bazı medya organlanyla
güçlüğüm var. Türkiye'de. 'ha-
ber değeri' anlayışının irdelen-
mesi gerektiğjne inanıyorum.
Okuyucuya da inisiyatif tanı-
nması gerektiğini düşünü-
yonım. Medyadaki bazı ciddi
kişilerin de aynı durumdan
yakınmalanndan ve bu duru-
mu tartışma konusu yap-
malanndan, ileriye dönük bir
iyimserlik duyuyorum.
tehdit edOerek cağnldığımdan,
tedbir olsun diye kardeşün Metin
Toker'i de yanıma alarak gittim.
Toplantıya jgirer girmez, yerime
oturmadan Özkara elimc, imzala-
mam için kareii boş bir kağıt verdi.
özkara ve diğer samklar bu boş
kağıdı imzalamamı. aksi halde zor
kullanacaklannı söylediler. Bir
ara odadan kaçmayı denedim. Fa-
kat kapıda beni yakaladılar..."
Toker'in anlatımma göre. bu-
rada devreye ilginç bir isim daha
giriyor. Toker, sanıklann da
tanıdığı, arkadaşı Doç. Dr. Mus-
tafa Güneş'i, yardımcı olması için
telefonla toplantıya çağınyor.
Güneş, DEÜ İktisadi İdari Bi-
limler Fakültesi'nde öğretim üye-
si. (Bu fakülte aynı zamanda
RP'nin verimli tarlası. RP, 27
Mart yerel seçimlerinde bu fakül-
teden 3 öğretim üyesini Kayseri,
Çorum ve İzmir'den aday göster-
mişti.)
Güneş toplantıya katıhyor.
Ancak durum değişmiyor. Toker
ifadesinde "Çok kalabalık ve si-
lahlı olduklan için, kardeşim
ömer de çok sinirli idi, bir çok ih-
timali düşünerek Doç. Güneş ve
ömer Toker'in önünde boş kağıda
imza atmak zorunda kaldım..."
diyor. Böylece Toker şirket hisse-
lerini devretmiş oluyor.
Toker, bu anlaümlardan sonra
mahkemeden Fethullah Gülen
ile Recep Uzunalb'nın tanık ola-
Tansiyonu
düşen Dilipak
paneli terketti
İstanbul Haber Servisi - tstan-
bul özgür Üniversitesi tarafm-
dan düzenlenen "Din, Şiddet ve
Devlet" konulu panel, konuşma-
alar arasında sert tarüşmalara
neden oldu. Panele konuşmaa
olarak katılan gazeteci-yazar Ab-
durrahman DUipak. Özgür Cni-
versite öğretim görevlilerinden
Suat Parlar'ın İslamiyet ve şidde-
te ibşkin düşüncelerini açıklarken
kuUandığı tarz nedeniyle salonu
terk etti. Panel sırasında gerginle-
şen ortam nedeniyle tansiyonu
düşen Dibpak, başka bir odada
sakinleştirilmeye çabşıldı. DiU-
pak, kendisinin panele geri dön-
mesi için yoğun çaba saif edenle-
re, Parlar'm konuşması sırasında
kullandığı tara, şahsma saygısız-
lık olarak niteleyip bu düzeyde
bir polemiğe girmek istemediğini
söyledi.
İstanbul Özgür Üniversitesi ta-
rafından düzenlenen "Din, Şid-
det ve Devlet" konulu panel, dün
Ikusat Mezunlan Cemiyeti'nde
gerçekleştirildi. Avukat Kemal
Kelesoğhj'nun yönetüğı panelde
ilk konuşmayı yapan gazetemiz
yazarlanndan Prof. Toktamış
Ateş, günümüzde devletin, hangi
sınıfın yönetimindeyse o sınıfa
hizmet veren bir mekanizmaya
dönüştüğünü söyledi. Devletin,
toplum içinde şiddeti kullanma
yetkisine sahip tek güç olduğunu
ifade eden Prof. Ateş, dünyanın
hiçbir yerinde sınırsız özgürlük
obnadığını belirtti. "özgüriükler
smırbdn-" diyen Prof. Ateş, bu sı-
nın, bireysel ve toplumsal olay-
larda başkalannın özgürlüğü
olarak açıklacb.
Daha sonra söz alan gazeteci-
yazar Abdurrahman Dibpak da
devletin şiddete dayandığmı öne
sürdü. Dinin temebnde ise banş
ve kardeşbğin esas olduğunu be-
brten Dibpak, dinde zorlama
obnadığını belirtti.
Eşat Korkmaz ise köktendin-
ciliğin yayıbna tehbkesine dikkat
çekerek "Bugün, köktendincflik,
vicdanlara dar geliyor. Kökten-
dindlik, vicdanlardan çıkmak Lsti-
yor. Hukuk yanını geçerli kılma-
nın yoilannı anyor" dedi.
Suat Parlar ise "DGM'lerin ba-
taklık, Nusret Demiral'ın ise sj>ri-
sinek olduğu bir ülkede hukukçu
olmaktan ırtanç duyuyorum" dı-
\erek günümüz Türkiyesi'nde
Ismail Beşikçi gibi pek çok kişi-
nin düşüncelerini açıkladıklan
gerekçesiyle cezaevlerinde oldu-
ğunu hatırlatü.
rak dinlenmesini istiyor. Bu iste-
mini içeren dilekçesinde her iki
tanığın adresini, Zaman gazetesi
İzmir Bürosu olarak veriyor. An-
cak mahkeme. 17.2.1994 tarihli
duruşmada Gülen ve Uzunalb'-
nın 'olayla doğrudan ilgileri ol-
madığı' gerekçesiyle. tanık olarak
dinlenmelerini yersiz buluyor.
Sanıklar da aynı duruşmada
suçlamalann asılsız olduğunu
söylüyorlar. Ağırcezadaki tehdit
ve gasp' suçlamaianyla açılan bu
dava debl yetersizliği nedeniyle
beraatle sonuçlandı. Ancak dava
Yargjtay'da, temyiz aşamasında.
Aynı konu ve suçlamalarla
aynı sanık lara yönebk izmir Asli-
ye Hukuk Mahkemesi'nde açılan
dava ise, sürüyor. Bu davada il-
ginç bir isim daha göze çarpıyor.
Zaman gazetesi başyazan Fehmi
Koru'nun avukatı Feti Ün de ola-
ya kanşıyor. Sanık avukatlan Bi-
lal Eyüpoğlu ve Ahmet Rasün
Sezgin'in mahkeme tutanaklan-
nda yer alan ifadelerinde Fethi
Ün'ün olaydaki rolü şöyle an-
latıbyor:
"Taraflar hakemlerle, hakem
ozkara'nın evinde toplanmtşlar.
topiajıtı\a nezaret eden avukat
Feti Ün tarafından bir hakem ka-
ran yazılarak hazır üç ortağa
imzalatıbnıştır. Müvekkilleri-
miz bu hizmetlerin karşıbğında
hakaret, istismar ve iftira gör-
müşlerdir..."
OLAYLAREV
ARDINDAKI
GERÇEK
• Baştarafi 1. Sayfada
parazzi milletvekili" adıyla
ün yapan ANAP'lı Mehmet
Seven'e göre bu kez işin ren-
gi biraz değişiyor. "Kuşa-
dası'nda yolsuz ve imarsız
araziyi ucuza kapatan" Gö-
nül Hanım, 8 yıldır Başbakan
Çiller ailesinin yanında çalı-
şıyormuş, istanbul Beledi-
yesi'nden emekli olan Gönül
Hanım'ın bu tür işleri kıvıra-
cak kadar gözü açık, bileği
kuvvetli ve cüzdanı şişkin ol-
madığını ileri sürenler, arazi-
nin gerçek sahibinin Başba-
kan ailesi olduğunu söylüyor-
lar...
Doğru mu?..
Bu yolda ortaya atılan iddia
hafife alınacak gibi değil!..
Başbakan ailesinin adı bu gi-
bi işlerde öylesine dallanıp
budaklandı ki "olmaz olmaz
deme, olmaz olmaz" özdeyi-
şi kamuoyunun bilincini ku-
şatmıştır.
Kuşadası'ndaki arazi, Çil-
lerler'in arsa, apartman, vil-
la, özetle gayrimenkule düş-
künlüklerinin bir halkası ola-
rak koleksiyona eklenmiş
olabilir. istanbul'da Sarıyer
sırtlarından Amerika'ya ka-
dar uzanan arazi paftalarına
Kuşadası'nda 90 bin metre
kare neden eklenmesin?..
Atalarımız "Ahrette iman,
dünyada mekan" dememiş-
ler mi?.. Başbakan Çiller'in iş
anlayışı ve yaşam ilkesi de
bu çizgide gelişmiş..
Ancak şimdiye dek kanıtlı,
belgeli, apaçık ve yadsına-
maz biçimde sergilenen ol-
guların yanında, Kuşadası'-
ndaki arazi işi biraz dolaylı
gibi görünüyor.
Bu yolda Çiller'in açıkla-
masını beklemek gerek...
•••
Çillerearsa
• Baştarafi 1. Sayfada
değil, 'evlerinde çalışan' Suna
Pebster adına tapuya kaydedil-
di. Suna Pelister'in, İstanbul
Belediyesi'nden emekli olduğu
anımsatılarak, "Çok mütevazı
bir gelire sahip bulunan Suna
Hanım'ın 14-15 milvar lira ödeyip
bu arazi) i sahn alabilmesi müm-
kün değil. Bu sattş besbeUi ki ÇU-
lerier'e noter senedi yolu ile
yapüdı" deniliyor.
Özer Çiller'in 1993Temmuzu'-
nda Antalya Beldibi'ndeki arazi
için Turizm Bakanbğı'ndan 'tah-
sis' abrken de ön plana çıkmaya-
rak, AYTAŞ şırkeünın hisseleri
yolu ile ismini gızlediğî anı-
msatıbyor.
Kaynaklar. tapu kayıtlannda
arazinin 1 milyar 400 mUyon bra-
ya satın abndığının gösterilmesi-
ne karşıbk, bedebnin 14 milyar li-
radan aşağı olamayacağmı da be-
lirterek. "MaUye Bakanlığı'nın bu
işin üzerine gitmesi lazım, besbeUi
vergiden kaçmak için bedel düşük
gösteribniş. Aynca belediye
emeklisi Suna Pelister'in bu arazi-
yi satın alabilecek malvartığı var
mıdır? Esas araştırüması gereken
konu budur" dıyorlar.
Ankara'da siyasi çevrelerde
çok tartışılan ve sonbaharda
TBMM platformuna ANAP ta-
rafından getirileceği bildirilen di-
ğer bir konu ise Başbakan Çiller'-
in annesi, Muazzez Çiller'in du-
rumu. Tansu Çiller'in malvarüğı
ile ilgili savlarda hep, "Babamdan
önemli menkuller >e gayrimenkul-
ler kalmıştı, bunlan değerlendire-
rek mal vaıiığımı ileriettim" dedi-
ğı anımsattlarak şu soru yöneltib-
yor:
"Dikkat edilecek olursa Tansu
Çiller'in kendi açıkladığı belgeler-
de de annesi Muazzez Çiller ûıtifa
hakkını tercflı eden muris duru-
mundadır. Demek ki mal
varlığının yüzde 50'si Muazzez
ÇiDer'e ait. Bu mallar yıllar önce-
sinde satılarak Marsan Hokiüıg'e
nasd sermaye yapılnuş? Acaba
Muazzez Çiller bunu onaylamtş
mıydı? Yoksa vesayet altmda
mıdır?"
Başbakan Çiller'e yakınbğı ile
bibnen bir Başbakanbk yetkıbsi-
ne. "Muazzez Çiller'in dunımu
nedir?" sorusunu yönelttiğimizde
şu şaşırtıa yanıtı aldık:
Beyin damarlan rahatsız
"Muazzez Çiller hukuken şu
anda ktn Tansu Çiller'in vesayeti
altında. Epeyce yaşlandığı (85
yaşında) için ve beyin damarlan ile
ilgili bir rahatsızuğı bulunması ne-
deniyle bu vesayet durumu devam
ediyor. Dolayısıyla Muazzez
Hanım'ın mallan ve varsa nakdi
gelirleri için her türlü tasarruf yet-
kisi Tansu Hanım'dadır.
Ancak bu malvarhği tartışmas»-
nda benûn de çözemediğim olay şu
idi. Muazzez Hanım'ın vesayet
altma almması yeni bir gelişme...
Çünkü yakın zamanlara kadar
kendisinin Maçka'da oturduğu
evin kiralan için ödemeleri biz
yaptık. Bu kadar büyük bir mal
varlığından söz edUirken, Muaz-
zez Çiller'in niçin kirada oturdu-
ğunu ben şahsen çözemednn."
Muazzez Çiller'ın 'kimseflegö-
rüştüriUmediği'ni. Çillerler' in Ye-
niköy'deki yabsında ikamet etti-
ğini de aynı kaynak açıkladı.