Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYTA CUMHURİYET 21 AĞUSTOS 1994 PAZAR
12 DIZIYAZI
Cumhuriyeüegelendiriliş
ALEVILIKC E M A L Ş E N E R / M İ Y A S E İ L K N U R
-6-
Alevilerin kendi kimliklerini
açıkça olmasa da Aleviliği anım-
satan terminoloji ile ifade etme-
ye çalışmalan ve sosyal-siyasal
örgütlenme çabası içine girmele-
ri 1961 Anayasası sonrası yılla-
ra rastlar.
O zamana değin Alevilerin ör-
gütlenmesi esas olarak dinsel te-
tnelde örgütlenme idi. Gerçi
cumhuriyet yönetimi ile az da ol-
sa siyasete katılanlar vardı. Mus-
tafa Kcmal'in 1. TBMM'sinde
bugüne kıyasla azımsanamaya-
cak sayıda Alevi milletvekili yer
almıştı.
Tarih, Mustafa Kemal önder-
liğinde; emperyalizme ve Os-
manlı yönetimine karşı olan ulu-
sal kurtuluşçu kadro ile 700 yıl-
dır Osmanlı'ya karşı olan Alevi-
leri-Bektaşileri aynı çatı altına
getirmişti. Aleviler, hem Kurtu-
luş Savaşı'na dişe diş katıldılar
hem de Atatürk devrimleri de-
nen değişim içın gönüllü destek-
lerini sürdürdüler.
Bu destek Mustafa Kemal'in
vefatına dek sûrdü. Ondan son-
ra yara almaya başladı. Tek par-
ti döneminin bazı olumsuzlukla-
nna Aleviler de tepki duyuyordu.
Bu tepki onlan demokrasi hava-
riliği yapan Demokrat Parti saf-
lanna götürdü. Ama bu destek
uzun ömürlü olmadı.
DP iktidanna karşı gelişen 27
Mayıs 1961 hareketlerini, Ale-
viler topyekün desteklediler.
27 Mayıs hareketı ve arkasın-
danoluşan 1961 Anayasası, Ale-
vilerin destekledikleri bir olu-
şum oldu. Sağlanan kısmi de-
mokratik hak ve özgürlükler sa-
yesinde de Türkiye tarihinde ilk
kez bazı kesimler gibi Aleviler
de parti ve dernek gibi demokra-
tik kitle örgütleri ile kendi sesle-
rini duyurmaya başladılar. Işte
Türkiye Birlik Partisi ve ondan
önce Ankara, Istanbul gibi bü-
yük kentlerde ve Hacıbektaş ka-
sabasında kurulan Hacı Bektaş
Veli Kültür Demekleri'nin kuru-
luşu bu yıllara rastlar. 1961 Ana-
yasası'na kadar, oluşturulan anayasalarda devle-
tin resmi dini ya Sünnilik anlamında 'tslam'dı. Ya
da o anlamda uygulamalar yapılıyordu. Türkiye
tarihinde ilk defa, 1961 Anayasası'nın 19. mad-
desinde; "din ve vkdan özgüriüğü"; yani Sünni
inanç dışında herhangi bir dıne, mezhebe inanmak
ya da inanmamak anayasal haklar arasında sayı-
lıyordu. Bu durum, kendi ülkesinde yüzyıllardır,
kendi inancını komşusundan, öğretmeninden,
devlet yetkilisinden saklamak, gizlemek zorunda
./Vurtuluş Savaşı
ile Osmanlı
baskısından
kurtulan Aleviler,
Atatürk devrimleri
ile hayata katılmaya
başladılar. 27 Mayıs
hareketi ve
arkasından oluşan
1961 Anayasası ise
Aleviler için bir
dönüm noktası
oldu. Bu tarihten
sonra Aleviler de
parti ve dernek gibi
demokratik kitle
örgütleri ile
seslerini duyurmaya
başladılar.
1966 yıhndâ Ortaca'da yaşanan Alevi-Sünni gerginligi ülkeye korkulu anlar yaşa-
üyor. Ortacah bir AJevi kadın, evini Sünnikrin basacağı endişesiyle silahla nöbette.
Alevi Üniversitelilerin 1963 bildirisi
lsmetlnönü'nünkoalisyonhükümeti 1963
yıJında bugünkünden daha ileri bir Diyanet
Teşkilatlandırma Yasası hazırlamış
TBMM'ye sunmuştu. Tasanda Diyanet lşle-
ri Başkanlığı bünyesinde bir Mezhepler Da-
iresi oluşturulması öngöriilüyordu. Böylece
Türkiye'de mevcut bütün mezheplerin temsi-
li sağlanmış olacaktı. Ancak tasan açıklanır
açıklanmaz sağ basın özellikle de Zafer ve
Adalet Gazeteleri Inönü'ye ve Alevilere kar-
şı taaruza geçtiler. ,
Gazeteler "hazırlanan tasan sayesinde Ale-
vilerin mum söndürme törenlerini camiilere
taşıyacağını" yazacak kadar edepsizliği ele
almışlardı. Bunun üzerine Ankara'da çeşitli
fakültelerde okuyan 50 kadar Alevi üniversi-
te ögrencisi bir bildiriyle bu gazeteleri kına-
mayı kınamayı amaçladılar. Once 12 öğrenci
temsılcisi bildiriyi hazırlaması için görevlen-
dirildi. Ancak Kürt Alevi öğrencilerle, Türk
Alevi öğrenciler, bildirinin "Büyük Türk Ulu-
Seyfi Oktay-Bildiriyi kaleme alan kişi
suna" başhğıyla mı yoksa "Türkiye Halkla-
nna" başhğıyla mı başlayacağı konusunda
görüş aynlığına düştüler. Bildiriyi hazırlayan
temsilci sayısı dörde indi. Bunlar Seyfi Ok-
tay, Mustafa Timisi, Ali Ilhan ve Engin Dik-
men 'dı. Seyfi Oktay daha sonra Ankara'da
Hacı Bektaş Demeği'nin kurucu Genel Sek-
reterliğini, Mustafa Timisi de TBP Genel
Başkanlığı'nı yaptı.
Bildiriyi kaleme Seyfi Oktay aldı. Ögren-
cilerin bildirisi gazetelerde geniş yeraldı. Ak-
şam Gazetesi tam metni yayınladı. Köşe ya-
zarları öğrencılen destekledi. Bu bildiriyi
1966 yılında Diyanet tşleri Başkanı Ibrahim
Elmah'nm Alevileri hedefalan açıklamalan-
na karşı hazırlanan ikinci bildiri izledi. Yük-
seköğrenim Alevi Gençliği adına hazırlanan
ikinci bildiri de birinciyı hazırlayanlarca oluş-
turulup imzaya açıldı. Bunu tstanbul'dakı
Alevi Üniversitelilerin bildirisi izledi. 1963
yılına kadar Alevi adını kullanarak herhangi
bir olaya karşı tepki konmadığından Alevi
öğrencilerin bildirileri tarihte önemli bir yer
tutar.
olan Aleviler için çok önemli idi. Işte Alevilerin
AlevilikJerini açık açık kamuoyunda ifade etme-
ye çalışmalan bu dönemde başladı. Türkiye Bir-
lik Partisi gibi, Hacı Bektaş Kültür Dernekleri gi-
bi Cem ve Ehlibeyt dergilerinin yayım yıllan
1960'h yıllann ikinci yansında gerçekleşti.
Kurulan siyasal parti, açılan dernekler, yayım-
lanan dergiler ve kıtaplar Alevilerin açık olarak,
gizlenmeden, saklanmadan yasal, demokratik
platformlardaki ilk siyasal etkinlikleriydi.
Abidin Ozgünay'ın çıkardığı Cem dergisi 18.
sayısından sonra yayımını durdurdu. Doğan Kıbç
Şeyhasaıüı'nın çıkardığı Ehlibeyt ise 1971 askeri
darbesine dek yayınını sürdürdü. Kurulan Hacı
Bektaş Kültür derneklerinin de bazılannın ömrü
az oldu. Ama ilk oluşum olmalan açısından önem-
liydiler. Nitekim 1964 yılında kurulan, Hacıbek-
taş'taki Hacı Bektaş Veli Kültür ve Turizm Der-
neği, yapılan törenleri organize ederek günümü-
ze dek uzayıp gelenekselleşmesine önderlik etmiş
oldu. Bu dernek, bazı 'ara rejim'lerdeki kesinti-
ler dışında bugün de varhğını sürdürüyor.
Birlik Partisi, tüm Alevilerin desteğini alama-
dı. Çünkü Aleviler esas olarak Mustafa Kemal'in
kurduğu ve 196O'lı yıllarda ise kendi yerini 'or-
tanın solu' diye tanımlayan parti olan CHP de ör-
gütlü idiler.
Birlik Partisi, Alevilere karşı takınılan bazı
olumsuzluklara, CHP'den gerekli tavn göreme-
yen, daha önce CHP'li olan aydın Alevi politika-
cılannın kurduğu partiydi. En çok milletvekili ise
1965 seçimlerinde 8 sandalye kazanarak Meclis'e
girmişti.
TBMM'deki Alevi partisi olan Birlik Partisi;
AP'ye, Meclis'teki bütçe oylamasında destek ve-
rince bir anlamda kendi yok oluşuna da imza at-
mıştı. Demirel'in başkanlık ettiği Adalet Partisi
hükümeti güvenoyu almıştı. Ama Birlik Parti-
si'nin yok oluş süreci başlamıştı.
Kendilerinin 'saûldıgını' iddia eden Birlik Par-
tisi seçmeni, partiye tepkisini göstermede geç kal-
madı. İlk seçimlerde oy oranı önemli bir oranda
düştü.
1950-1960 yıllanna dek Aleviler, Anadolu'da
köylülüğün yoksul kesimini oluşturuyordu. Os-
manh'nın yüzyıllardır süren baskıcı yönetimi ne-
deni ile de Aleviler Anadolu ve Balkanlar'da ade-
ta kuş uçmaz, kervan geçmez dağ köylerinde,
mezralarda yaşamlannı sürdürmeye çalışıyorlar-
dı.
1950'li yıllarda Anadolu'da yoğun olarak Ale-
vi nüfusunun yaşadığı bölgeler olan Sıvas, Erzin-
can, Malatya, Tokat, Çorum, Amasya vs yerlerde
şehir merkezlerinde ticaret, zanaat tamamen Ale-
vilerin dışındaki kesimlerin elinde idi. Adı sayı-
lan kentlerde o yıllarda bir bakkal, kahvehane,
büfe veya belediye, adliye gibi kamu ve özel ku-
ruluşlarda çalışan Alevi kökenli kapıcı, odacı vs.
bile bulmak olanaksızdı. Okuma yazması olan, ti-
caretle vs. uğraşan Alevi yok denecek kadar az-
dı. Kentler ve kentlerin tüm nimetleri Müslüman
Sünni çoğunluğun elinde idi.
1950-196O'lı yıllar, aynı zamanda kapitalist ge-
lişmenin sıçrama yaptığı yıllar oldu. Bu sıçrama,
yabancı sermaye ile oluyordu. Ama bir yandan da
kapalı ekonomiler dışa açılıyor. Tüketim için üre-
tim, yerini, pazar için üretime, pazar ekonomisi-
ne bırakıyordu. Bu değişmeden Alevi köyleri ve
nüfusu da payını aldı.
Anadolu şehir ve kasabalann-
da yavaş yavaş Alevi kökenli es-
naf. zanaatkar, bakkal, manav vs.
gibi işletmeler de oluşmaya baş-
ladı.
Bu durumu, o yıllarda yurtdı-
şına giden işçilerin yaptığı biri-
kimlerin ülkeye dönmesi izledi.
Dünkü köylü; artık, yaptığı
küçük ticari birikimlerle mem-
leketinde müteşebbis olmuşru.
Kapitalizmin gelişmesi, pazar
ekonomisinin oluşması. iç
dinamizm ile gelişen sermayeye,
dışandan gelen işçı dövizleri de
eklenince, artık Aleviler de kent
ve kasabalardaki pazarlardan
pay almaya başladılar. Bu
durum, daha önce pazara hakim
olan Sünni kesim ile Alevilerin
aralannın açılmasına neden ol-
du. Bu çelişkiler 1970'li yıllar-
da bazı siyasal partiler tarafın-
dan seçim malzemesi yapılınca
bazı kentlerde Alevi-Sünni çatış-
malan başladı.
1974'ten itibaren özeilikle MHP önderliğindeki
Alevi düşmanı siyaset hayli başanlı oldu. Erzin-
can, Sıvas, Malatya, Çorum olaylannın nedeni, bu
çelişkilerdir. Bu çelişkiler, 1978 Maraş olaylan ile
zirveye çıktı ve 110 Alevi'nin katledilmesine,
yüzlercesinin yaralı, evsiz, işsiz, parasız ve aç kal-
masına neden oldu.
YARIN: Neden Alevilik?
Karacaahmet Dergahı'nın önemibüyük•Karacaahmet
Sultan Dergahı'nın
tarihi, Kanuni Sultan
Süleyman dönemine
kadar gidiyor.
Gülfem Hatun'un
1561 yılında
yaptırdığı küçük
türbe, o yıllardan bu
yana Alevi ve
Bektaşı düşüncesinin
mekanlanndan biri
oluyor
Karacaahmet Sultan Derga-
hı, Aleviler için kutsal olan dört
büyük dergahtan biri. Kırşe-
hir'in Hacıbektaş ilçesindeki
Hacı Bektaş Dergahı'nı, Alevi-
Bektaşi kültürünün Anado-
lu'ya ve Balkanlar'a yayılması-
na kaynakhk eden ser-çeşme
kabul edersek, Karacaahmet,
Abdal Musa ve Şahkulu der-
gahlannı da ser-çeşmeden ayn-
lan ana kollar olarak görmek
mümkün. Karacaahmet Sultan
Dergahı'nın tarihi, Kanuni Sul-
tan Süleyman dönemine kadar
gidiyor.
Karacaahmet Sultan, derviş-
liğinin yanı sıra hekimliği ile
de ünlü. Doğum ve ölüm tarihi
belli değil. 14. yüzyılda yaşa-
mış ve öldükten sonra Selimi-
ye'ye gömülmüş. Ölümünün
üzerinden iki asır geçtikten
sonra Kanuni Sultan Süley-
man'ın kızlanndan Gülfem Ha-
tun'un rüyasına girerek meza-
nnın yapılmasım istiyor.
Gülfem Hatun, rüyasında
gördüğü bu ulu dervişin meza-
n üzerine 1561 yılında küçük
bir türbe yaphnyor. Türbe ya-
pıldığı tarihten bu yana Alevi
ve Bektaşi düşüncesinin kutsal
mekanlanndan biri oluyor.
Cumhuriyet Türkiyesi'nde tek-
ke ve zaviyelerin kapatılmasına
ilişkin yasa çıktıktan sonra di-
ğer tekke ve dergahlar gibi Ka-
racaahmet Sultan Türbesi de bir
bekçi ile yalnızlığa terk edili-
yor. Ama yine de ziyaretçisi hiç
eksik olmuyor. Istanbul'daki
Aleviler, bugünkü kadar olma-
sa da sık sık ziyaret ediyor Ka-
racaahmet Sultan'ı. Ta ki Gül-
lü Ana 1960'lı yıllarda türbede
gizli gizli aşure pişirip ayin-i
cem organizasyonlan yapınca-
ya kadar. Aleviler arasındaki
adıyla Güllü Ana. nüfus kayıt-
lanndakı adı GflUfi Erturan,
Karacaahmet'e hayat veren ka-
dın. Tarih 196O'lı yıllann başı.
Güllü Ana'mn başanlı organi-
zasyonu sayesinde küçük dost
gruplan belli aralıklarla Kara-
caahmet'te bir araya geliyor.
Küçük tencerelerde pişen aşu-
GüllüAna: BugünlerekolaygelinmediGüllü Ana'dan (Güllü Erturan) randevu
aldıktan sonra birkaç saat gecikmeli zıli
çaldık. Geciktiğimiz için bizden umudu ke-
sip yatağa giren Güllü Ana'mn ilk tepkisi
"Nerde kakhnız Jazım. Başınıza körii bir
şe>' gekli diye merak ettim"oluyor. Duvar-
daki Ali'nin resmini gösterip "Ne varkor-
kacak o bizimle beraber değil mi" diyerek
sohbeti başlatıyoruz. Alevi-Bektaşi miza-
hının bütün inceliklerini taşıyan Güllü Ana
nükteyi patlatıyor: "O sizinle, sizinle olma-
sına da yine de işinizi tümüyie ona bırak-
mazsanız iyi edersüıiz."
Güllü Ana'mn Karacaahmet'e ilgisi, eşi-
nin sağlığmda başlıyor. Türbenin olduğu
yere Imam Hatip Okulu açılacağım duyan
kocası derhal harekete geçerek Kültür Ba-
kanlığı ve Türbeler Müdürlüğü nezdinde
girişimlerde bulunuyor. Eşinin ölümünden
bir yıl sonra Muharrem ayında Güllü Ana
ve 12 kadın arkadaşı türbeye giderek aşu-
re pişiriyorlar. Bunu duyan dostlan kendi-
lerini çağınnadıklan için sitem ediyorlar.
Bir yıl sonraki Muharrem ayında daha ka-
labalık bir şekilde toplanmak için sözleşi-
liyor.
Ancak ülkede sıkıyönetim var. Türbe res-
men kapalı. Birinin gidip Emniyet'ten izin
alması lazım. Bundan sonrasını Güllü
Ana'dan dinleyelim: " Ahmet Özdemir'e
gidip karakoldan izin almasını söyledim.
Ahmet Bey de oğlum Ali'nin gitmesini is-
tedi. Oğlum Ali, Galatasaray Lisesi'ni ye-
ni bitirmiş taze bir üniversiteli. Başkomi-
ser oğluma çıkışıyor. Oğlum, 'Bizim ecda-
dımız binlerce yıldan beri bu ocağı tüttür-
müş. Her yıl burada aşure yapar, kurban ke-
ser. Biz de yapacağız' diyor. Başkomiser
Güllü Erturan'ın cem organizasvorüan
ve aşure günleri sayesinde Alevileri
Karacaahmet'te toplaması derneğin
kurulmasına bahane oluyor.
oğluma 'Delikanh çok dik kafalısın. Adı-
nın Ali olmasma rru güveniyorsun'diye so-
ruyor. O da 'Evet hem adıma hem kendi-
me güveniyorum "de>ince komiserin hoşu-
na gknyor. Meğer o da Ale\i>Tniş. tzini ve-
riyor. O gün kalabalık iki yüz Idşhi de aşü.
Alevi dükkanlannı dolaşıp Karacaahmet
için gerekli malzemeleri bağışlamalannı is-
tryordum. Nerde zengin bir Alevi görsem
onu üraşlrvordum.''
Ziyaretlerin sıklaştığını ve gece de tür-
bede kahndığını duyan Türbeler Müdürü,
bekçi AzizAğa'yı sıİcışnnyor. Güllü Ana ile
Aziz Ağa, müdüre gidiyorlar. "O dönem-
de türbede akşamlan da kabyorduk ama
cem yapmrvorduk Sonra sonra yapmaya
basladık.Türbeler Müdürü bize'Ğüllü Ha-
nım gündüzleri anladık; geceleri toplan-
mak da ne oluyor? Kadın erkek toplanıp
ayin yapıyormuşsunuz" dedL 'Çok kurban
kesiliyor.
Erkekler kurbanlan akşam kesiyor biz
de etleri doğruyoruz' dedim.Ozaman 'kur-
banlan da kadınlar kessin' deyince tepem
attL'Kadınlann kurban kestiği nerde gö-
rülmüş? tnanmıyorsanız gelin görün" de-
yip tersiedim.Birkaçgün sonra Muharrem
orucu başladı. Aşure günü muazzam bir
kalabalık. Bekçi odasuun üstünde yıkık dö-
kük bir oda vardı. Orda bizim köylü İbra-
him Sabri saz çalıp nefesler okuyor, diğer
canlar da semah dönüyordu. Polisler denet-
lemeye gelmişler.
tbrahim Sabri'ye ve semah dönenlere
susmalan için uyardım. Ama nafile. 'Ge-
lirlerse gelsinler'deyip omuzsflktiler. POlis-
ler içeriyi dinledikten sonra zabıt da rutma-
dan çekip gidiyorlar. Işte bugünlere böyle
böyle gekük."
Güllü Ana, bu faaliyetlerinden dolayı
köylüleri ve alcrabalan tarafından çok eleş-
tiriliyor. Hatta çocuklan bile bu kadar ak-
tif olmasından korkuyorlar. "Başına bir iş
geür Ana, yapma böyle. Sıkıyönetim var.
Burası resmen kapah. Ne yapöğını sanıyor-
sun" türünden uyanlara kulak asmıyor.
"Başımabir işgeürsesahipçıkmazsuuzolur
biter. Sizden inayet bekJeven yok" diyen
Güllü Ana, dernek kurulduktan sonra da
faaliyetlerini sürdürüyor. Kalkıp yatağma
doğru yürürken avucunun içindeki kuru
kaysılan lokma niyetine bize uzatıyor ve
son olarak "Bugünlere kolay mı gelindi
samyorsunuz? Gençler şimdi bu emeklerin
krymetini bilsinler" diyor.
reler ile türbede kesilen kurban-
lar da bu buluşmanın bahanesi
oluyor. 1961 ihtilalinin hemen
ertesine rastlayan bu faaliyet-
ler, ara sıra Güllü Ana ve dost-
lannın başını ağntmıyor değil.
Zaman zaman sıkıyönetim ko-
mutanı, zaman zaman mahalle
karakolunun başkomiseri, bazı
zaman da dönemin türbe müdü-
rüne hesap vermek zorunda
kalmalar da onlan yıldırmı-
yor... Kazanlarda pişen lokma-
lar, duasız, nefessiz, semahsız
ne işe yarar? Bekçinin minik
odasında beş on kişinin katılı-
mıyla ayin-i cem yapılmaya
başlanınca, hem davetli hem de
davetsiz misafirleri de artıyor
birdenbire.
Tabii bu arada cemevinin da-
vetsiz misafirleri arasında ön
sırayı, ayin yapıldığını duyan
"örfi kJare"nin güvenlik güç-
leri alıyor. Böyle durumlarda
Alevilerin geleneksel konukse-
verliği derhal devreye giriyor
ve "mihman Ali'dü-" denerek
davetsiz misafırlere kapılar ar-
dına kadar açılıyor. Gördükle-
rinden etkilenerek gidiyorlar.
Bu arada Güllü Ana ve yoldaş-
lan da giderek işi azıtıyor. Ön-
ce cemevi, derken aşevi, der-
ken masalar, sandalyeler, min-
derler, kazanlaralınıyorderga-
ha. Istemenin endazesi yok.
Güllü Ana'mn küçük bloknot-
lannda "Aü aşkına Mehmet Ba-
şaran'dan etli lira, Oniki t mam
aşkına Medet Şahin'den on li-
ra—'' gibisinden toplanan bağış-
lann listeleri uzayıp gidiyor
böyle. Üsküdar'da gizli giz-
li gelip gitmeler ve her an ba-
sılma endişesiyle yapılan cem-
ler, canlan dernek kurma nok-
tasına getiriyor.
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇI
Köşe Muhabirlepi!
Tansu Çiller'le Murat Karayalçın'ın çarşamba, per-
şembe günleri Güneydoğu'ya yaptıkları gezinin bir de-
gerlendirmesini yapmak istiyordum. Tansu Çiller'le,
hatta Murat Karayalçın'la ilk kez böyle bir geziye çıkı-
yordum. Sabah erkenden kalktım, tırnaklarımı bir daha
kestim. Saçlarımı, Eylem düzeltmişti, yoktu ki zaten. Ay-
naya baktım, tamam! Sabah saatin altısı. Gazeteden
arkadaşımız Mahir geldi, Bülent Sarıoğlu'nu Cebeci'de
yoldan alacağız.
Yol için ne giysem diye tasalanıp durdum. Kısa bir
pantolon giysem, ı-ıhh olmazdı. Gazetecilerin içinde
olayolmamalıydım!
Uçakla önce Batman'a gidiyoruz. Bülent'le arkaya gi-
dip oturduk. Ön sıralarda, çeşitli gazetelerin köşe yazar-
ları oturmaktaydı. Az sonra, onların neden ön sıraları
kaptıkları aniaşıldı. Başbakan Tansu Çiller gelmiş, onla-
rın yanında durmuştu. Biri bir soru soruyor, onlar elle-
rinde teyp makineleri, konuşmaları alıyorlardı. Bir ara,
uçağm ayakyoluna gitmiştim, Tansu Çiller o zaman gel-
miş, konuşmalar o anda başlamış. Televizyoncular,
kameracılar yaklaşmaya, bir resim almaya boşuna uğ-
raşıyorlar. Bizim Bülent gözü açık davranıp, teybini bir
yere değin uzatabilmiş. Haberleri izlemekle ilgili muha-
birler, yaklaşamadılar bile. Resim almak olanaksız.
Genç gazeteciler, içlerinden köşe yazarlarına bozulu-
yorlar. Çünkü onlar, Başbakan'ın sözlerini ya köşeleri-
ne aktarıyorlar, ya da kendileriyle birlikte gelen muha-
birlere veriyorlar. Köşe yazarlığının ne olduğunu hiç mi
hiçanlamamışlar.
Genç muhabirler, kendilerini dışlayan, küçük gören
bu "köşeyazarları"na, "köşemuhabirleri"adını takmış-
lar. "Ankara rVof/an"nda, köşe muhabirliği yaptığım ol-
du. Haber yapılmayacak, çok kişinin burun kıvırıp geçtiği
bir olayı, "AnkaraNotlan"nda yazdım. Okuyanlar:
- Senin köşenden haberler alıyoruz! dediler. Bu bir
sayrılık, bir Ölüm haberi de olabilirdi. Bir işkence haberi
örneğin, işkence görenin anlattıkları. Çoğu, adının yazıl-
masını istemez. Olayın yazılmasını istemeyenler de
olur. Çünkü halk, dayak yiyeni iyi karşılamaz. Çoğu dö-
venden yana mı çıkar ne?
"AnkaraNotları", 12 Martdönemindeortayaçıktı. Pek
çok olay, kolay haber yapılamıyordu. Onların bir biçem
içinde okura sunulması nasıl olacaktı? Bu birdedikodu,
bir okur mektubu kılığında okurun karşısına çıktı. Tutun-
du da. özünde, doğruluk vardı. Bir yanlışını yakalasalar,
canına okurlardı "Ankara Notları-"n\r\ da, yazannm da.
Bir kez ortada yazar yoktu. İlhan Selçuk, Çeb'n Altan, ll-
hami Soysal, Doğan Avcıoğlu, Mümtaz Soysal, Sadun
Aren, Behice Boran yazan, çızen, eli kalem tutan kim
varsa içerde, cezaevlerindeydi. O zaman, onların boşlu-
ğunu doldurma görevi ortaya çıkıyordu.
Haldun Simavi, "Ankara Notları" türüne, "salata"
dermiş. Karın doyurmaz ama, her yemekte bulunması
gerekli. Yalnız salata lokantaları bile var! Insanlar, ha-
ber alma isteğiyle doludur. Habersiz yaşanmaz. "Mi-
das'm Kulaklan" masalı, bunun ne güzel bir örneğidir.
Kral Midas'ın kulaklan eşek kulağı gibıymiş.Ama, bunu
kimse bilmiyormuş. Bir, kralı tıraş eden berber biliyor, o
da kimseye söyleyemiyormuş. Bir gün kırlara çıkmış,
oradaki bir kuyuya gücü yettiğince seslenmiş:
- Kral Midas 'm kulaklan eşek kulağıın! Midas 'ın kulak-
lan eşek kulağı!
Rüzgarın etkisiyle ses, sazların arasında yankılanmış
herkes bunu duymuş, Midas'ın kulaklarının eşek kulağı
gibi olduğunu öğrenmiş.
Hemen her gazete "Ankara Notları" köşesine benzer
köşeler açtı. Açmakla kalmadı, "Ankara Notları" biçe-
minde yazan yazarlar aradı. Çok sevdiğim bir arkada-
şım bir gün şöyle demişti:
- Baba, senin biçemınin çok ekmeğiniyedim. Benden,
Mustafa Ekmekçl üslubuyla yazı istiyorlar, ben de yazı-
yorum!
- Ne güzel, afiyet olsun! dedim, utanmıştım...
örsan öymen, Teoman Erel, o türün güzel örnekleri-
ni, kendi biçemleri ile verdiler. Köşe yazarları çoğaldı;
ama köşe muhabirleri de!
Güneydoğu gezisinin sonunda, en büyük üzüntüm,
"Köşe muhabirleri"n\ yakından tanımam oldu. Bir kez,
şunu gördüm: gazeteciler, birbirlerini sevmiyorlardı. kö-
şe muhabirleri, öbürlerini küçük görüyorlar, yanlarına
sanki yaklaştırmak istemiyorlardı. Onlar diyelim gene-
ral, muhabirler sıra eriydi! Onlar da buraya gelmek için
kim bilir neler çekmişlerdi?
Diyarbakır'da Başbakan Çiller'in yemeği vardı. Buna
gazetecilerden yalnız köşe yazarları çağrılıydılar. Mu-
habirler, fotoğrafçılar, kimi televizyoncular azaplarday-
dı. Onlar, otelde Başbakanlık Basın Danışmanı Mehmet
Bican'la yemeklerini yiyeceklerdi. Geziye katılan gaze-
teciler arasında bu ayrım yapılır mıydı? Köşe yazarları,
Başbakan'la, Genelkurmay Başkanı'yla, Başbakan Yar-
dımcısı'yla, yemek yerlerken, muhabirlerın otelde içleri
gidiyordu. Acaba, yemekte neler konuşuluyordu, ne olu-
yordu? Burada birinci yanlış, bir politikacı olması gere-
ken Başbakan Tansu Çiller'indi. Bu ayrımı yapmaya
hakkı yoktu. ikincisi gazetecilerindi; köşe muhabirleri-
nin! Adlarını yazmadım, bir daha, bu eleştirdiklerimle
karşılaşırsam, adlarını yazacağım. Bu gezide gerçekten
tutarlı, tüm bu gözlemlerime katılan Kanal-D'den Nur
Batur'u yakından tanıdım. Onu kutladım!
Bir son olay, uçakla Gaziantep'ten Ankara'ya döner-
MArkası 6. Sayfada.
BULMACA
SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9
1/ Hindular'ın kutsal ki- 1
tabı... Şiddetli belirtilerle
başlayıp kısa sürede ağır- 2
laşan hastahklar için kul- %
lanılan sözcük. 2/ Ağır
kokulu birgaz... İsviçre'-
ye özgü, ağaç kütüklerin-
den yapılan dağ evi. 3/
Bir nota... Suyun arklara
paylaştınldığı yer. 4/
Küçük erkek kardeş...
Din adamlannın simgesi 8
sayılan başlık. 5/ Savaş- g
larda giyilen zırh. 6/ Eski
zamanla ilgili... Eski Türk güreşle-
rinden biri. 7/ İyileştirme, tedavi...
İlave. 8/ Takım... Hentbole benze-
yen Arjantin kökenli binicilik spo-
ru. 9/Haydut...Kira.
YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/
"Vurgun, kazanç, kâr" anlamında
argo sözcük... "Ne yanar kimse
bana i dilden özge / Ne acar
kimse kapım bâd-ı sâbâdan gayn"
(Fuzuli). 2/ Namaz çağnsı... İçin-
de sporlann ya da çiçektozlanrun
oluştuğu hücre. 3/ Bir nota... Yatak doldurmaya yarayan yün,
pamuk, kıtık gibi şeyler. 4/ Maksim Gorki'nin bir romanı... Af-
rika'da yaşayan, bacaklan be>az çizgili bir hayvan. 5/ Yüz ör-
tüsü. peçe. 6/ Vanlmak istenen bir amaca doğru geçilmesi ge-
rekli dönemlerden her biri... Uluslararası Basın Enstitüsü'nün
simgesi. 7/ Deniz kenannda salaş ve dam gibi bannılacak yer...
Aktinyum elementinin simgesi. 8/ İlimler... Son derece kavgaa
olan gözde bir akvaryum balığı. 9/ Yapısına girdiği sözcüğe
"uzak" anlamı katan yabancı önek... Müzikte, değişik perde-
lerdeki notalann birlikte çahnmasıyla oluşan nota dizisi.