25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYTA CUMHURİYET 21 AĞUSTOS 1994 PAZAR 12 DIZIYAZI Cumhuriyeüegelendiriliş ALEVILIKC E M A L Ş E N E R / M İ Y A S E İ L K N U R -6- Alevilerin kendi kimliklerini açıkça olmasa da Aleviliği anım- satan terminoloji ile ifade etme- ye çalışmalan ve sosyal-siyasal örgütlenme çabası içine girmele- ri 1961 Anayasası sonrası yılla- ra rastlar. O zamana değin Alevilerin ör- gütlenmesi esas olarak dinsel te- tnelde örgütlenme idi. Gerçi cumhuriyet yönetimi ile az da ol- sa siyasete katılanlar vardı. Mus- tafa Kcmal'in 1. TBMM'sinde bugüne kıyasla azımsanamaya- cak sayıda Alevi milletvekili yer almıştı. Tarih, Mustafa Kemal önder- liğinde; emperyalizme ve Os- manlı yönetimine karşı olan ulu- sal kurtuluşçu kadro ile 700 yıl- dır Osmanlı'ya karşı olan Alevi- leri-Bektaşileri aynı çatı altına getirmişti. Aleviler, hem Kurtu- luş Savaşı'na dişe diş katıldılar hem de Atatürk devrimleri de- nen değişim içın gönüllü destek- lerini sürdürdüler. Bu destek Mustafa Kemal'in vefatına dek sûrdü. Ondan son- ra yara almaya başladı. Tek par- ti döneminin bazı olumsuzlukla- nna Aleviler de tepki duyuyordu. Bu tepki onlan demokrasi hava- riliği yapan Demokrat Parti saf- lanna götürdü. Ama bu destek uzun ömürlü olmadı. DP iktidanna karşı gelişen 27 Mayıs 1961 hareketlerini, Ale- viler topyekün desteklediler. 27 Mayıs hareketı ve arkasın- danoluşan 1961 Anayasası, Ale- vilerin destekledikleri bir olu- şum oldu. Sağlanan kısmi de- mokratik hak ve özgürlükler sa- yesinde de Türkiye tarihinde ilk kez bazı kesimler gibi Aleviler de parti ve dernek gibi demokra- tik kitle örgütleri ile kendi sesle- rini duyurmaya başladılar. Işte Türkiye Birlik Partisi ve ondan önce Ankara, Istanbul gibi bü- yük kentlerde ve Hacıbektaş ka- sabasında kurulan Hacı Bektaş Veli Kültür Demekleri'nin kuru- luşu bu yıllara rastlar. 1961 Ana- yasası'na kadar, oluşturulan anayasalarda devle- tin resmi dini ya Sünnilik anlamında 'tslam'dı. Ya da o anlamda uygulamalar yapılıyordu. Türkiye tarihinde ilk defa, 1961 Anayasası'nın 19. mad- desinde; "din ve vkdan özgüriüğü"; yani Sünni inanç dışında herhangi bir dıne, mezhebe inanmak ya da inanmamak anayasal haklar arasında sayı- lıyordu. Bu durum, kendi ülkesinde yüzyıllardır, kendi inancını komşusundan, öğretmeninden, devlet yetkilisinden saklamak, gizlemek zorunda ./Vurtuluş Savaşı ile Osmanlı baskısından kurtulan Aleviler, Atatürk devrimleri ile hayata katılmaya başladılar. 27 Mayıs hareketi ve arkasından oluşan 1961 Anayasası ise Aleviler için bir dönüm noktası oldu. Bu tarihten sonra Aleviler de parti ve dernek gibi demokratik kitle örgütleri ile seslerini duyurmaya başladılar. 1966 yıhndâ Ortaca'da yaşanan Alevi-Sünni gerginligi ülkeye korkulu anlar yaşa- üyor. Ortacah bir AJevi kadın, evini Sünnikrin basacağı endişesiyle silahla nöbette. Alevi Üniversitelilerin 1963 bildirisi lsmetlnönü'nünkoalisyonhükümeti 1963 yıJında bugünkünden daha ileri bir Diyanet Teşkilatlandırma Yasası hazırlamış TBMM'ye sunmuştu. Tasanda Diyanet lşle- ri Başkanlığı bünyesinde bir Mezhepler Da- iresi oluşturulması öngöriilüyordu. Böylece Türkiye'de mevcut bütün mezheplerin temsi- li sağlanmış olacaktı. Ancak tasan açıklanır açıklanmaz sağ basın özellikle de Zafer ve Adalet Gazeteleri Inönü'ye ve Alevilere kar- şı taaruza geçtiler. , Gazeteler "hazırlanan tasan sayesinde Ale- vilerin mum söndürme törenlerini camiilere taşıyacağını" yazacak kadar edepsizliği ele almışlardı. Bunun üzerine Ankara'da çeşitli fakültelerde okuyan 50 kadar Alevi üniversi- te ögrencisi bir bildiriyle bu gazeteleri kına- mayı kınamayı amaçladılar. Once 12 öğrenci temsılcisi bildiriyi hazırlaması için görevlen- dirildi. Ancak Kürt Alevi öğrencilerle, Türk Alevi öğrenciler, bildirinin "Büyük Türk Ulu- Seyfi Oktay-Bildiriyi kaleme alan kişi suna" başhğıyla mı yoksa "Türkiye Halkla- nna" başhğıyla mı başlayacağı konusunda görüş aynlığına düştüler. Bildiriyi hazırlayan temsilci sayısı dörde indi. Bunlar Seyfi Ok- tay, Mustafa Timisi, Ali Ilhan ve Engin Dik- men 'dı. Seyfi Oktay daha sonra Ankara'da Hacı Bektaş Demeği'nin kurucu Genel Sek- reterliğini, Mustafa Timisi de TBP Genel Başkanlığı'nı yaptı. Bildiriyi kaleme Seyfi Oktay aldı. Ögren- cilerin bildirisi gazetelerde geniş yeraldı. Ak- şam Gazetesi tam metni yayınladı. Köşe ya- zarları öğrencılen destekledi. Bu bildiriyi 1966 yılında Diyanet tşleri Başkanı Ibrahim Elmah'nm Alevileri hedefalan açıklamalan- na karşı hazırlanan ikinci bildiri izledi. Yük- seköğrenim Alevi Gençliği adına hazırlanan ikinci bildiri de birinciyı hazırlayanlarca oluş- turulup imzaya açıldı. Bunu tstanbul'dakı Alevi Üniversitelilerin bildirisi izledi. 1963 yılına kadar Alevi adını kullanarak herhangi bir olaya karşı tepki konmadığından Alevi öğrencilerin bildirileri tarihte önemli bir yer tutar. olan Aleviler için çok önemli idi. Işte Alevilerin AlevilikJerini açık açık kamuoyunda ifade etme- ye çalışmalan bu dönemde başladı. Türkiye Bir- lik Partisi gibi, Hacı Bektaş Kültür Dernekleri gi- bi Cem ve Ehlibeyt dergilerinin yayım yıllan 1960'h yıllann ikinci yansında gerçekleşti. Kurulan siyasal parti, açılan dernekler, yayım- lanan dergiler ve kıtaplar Alevilerin açık olarak, gizlenmeden, saklanmadan yasal, demokratik platformlardaki ilk siyasal etkinlikleriydi. Abidin Ozgünay'ın çıkardığı Cem dergisi 18. sayısından sonra yayımını durdurdu. Doğan Kıbç Şeyhasaıüı'nın çıkardığı Ehlibeyt ise 1971 askeri darbesine dek yayınını sürdürdü. Kurulan Hacı Bektaş Kültür derneklerinin de bazılannın ömrü az oldu. Ama ilk oluşum olmalan açısından önem- liydiler. Nitekim 1964 yılında kurulan, Hacıbek- taş'taki Hacı Bektaş Veli Kültür ve Turizm Der- neği, yapılan törenleri organize ederek günümü- ze dek uzayıp gelenekselleşmesine önderlik etmiş oldu. Bu dernek, bazı 'ara rejim'lerdeki kesinti- ler dışında bugün de varhğını sürdürüyor. Birlik Partisi, tüm Alevilerin desteğini alama- dı. Çünkü Aleviler esas olarak Mustafa Kemal'in kurduğu ve 196O'lı yıllarda ise kendi yerini 'or- tanın solu' diye tanımlayan parti olan CHP de ör- gütlü idiler. Birlik Partisi, Alevilere karşı takınılan bazı olumsuzluklara, CHP'den gerekli tavn göreme- yen, daha önce CHP'li olan aydın Alevi politika- cılannın kurduğu partiydi. En çok milletvekili ise 1965 seçimlerinde 8 sandalye kazanarak Meclis'e girmişti. TBMM'deki Alevi partisi olan Birlik Partisi; AP'ye, Meclis'teki bütçe oylamasında destek ve- rince bir anlamda kendi yok oluşuna da imza at- mıştı. Demirel'in başkanlık ettiği Adalet Partisi hükümeti güvenoyu almıştı. Ama Birlik Parti- si'nin yok oluş süreci başlamıştı. Kendilerinin 'saûldıgını' iddia eden Birlik Par- tisi seçmeni, partiye tepkisini göstermede geç kal- madı. İlk seçimlerde oy oranı önemli bir oranda düştü. 1950-1960 yıllanna dek Aleviler, Anadolu'da köylülüğün yoksul kesimini oluşturuyordu. Os- manh'nın yüzyıllardır süren baskıcı yönetimi ne- deni ile de Aleviler Anadolu ve Balkanlar'da ade- ta kuş uçmaz, kervan geçmez dağ köylerinde, mezralarda yaşamlannı sürdürmeye çalışıyorlar- dı. 1950'li yıllarda Anadolu'da yoğun olarak Ale- vi nüfusunun yaşadığı bölgeler olan Sıvas, Erzin- can, Malatya, Tokat, Çorum, Amasya vs yerlerde şehir merkezlerinde ticaret, zanaat tamamen Ale- vilerin dışındaki kesimlerin elinde idi. Adı sayı- lan kentlerde o yıllarda bir bakkal, kahvehane, büfe veya belediye, adliye gibi kamu ve özel ku- ruluşlarda çalışan Alevi kökenli kapıcı, odacı vs. bile bulmak olanaksızdı. Okuma yazması olan, ti- caretle vs. uğraşan Alevi yok denecek kadar az- dı. Kentler ve kentlerin tüm nimetleri Müslüman Sünni çoğunluğun elinde idi. 1950-196O'lı yıllar, aynı zamanda kapitalist ge- lişmenin sıçrama yaptığı yıllar oldu. Bu sıçrama, yabancı sermaye ile oluyordu. Ama bir yandan da kapalı ekonomiler dışa açılıyor. Tüketim için üre- tim, yerini, pazar için üretime, pazar ekonomisi- ne bırakıyordu. Bu değişmeden Alevi köyleri ve nüfusu da payını aldı. Anadolu şehir ve kasabalann- da yavaş yavaş Alevi kökenli es- naf. zanaatkar, bakkal, manav vs. gibi işletmeler de oluşmaya baş- ladı. Bu durumu, o yıllarda yurtdı- şına giden işçilerin yaptığı biri- kimlerin ülkeye dönmesi izledi. Dünkü köylü; artık, yaptığı küçük ticari birikimlerle mem- leketinde müteşebbis olmuşru. Kapitalizmin gelişmesi, pazar ekonomisinin oluşması. iç dinamizm ile gelişen sermayeye, dışandan gelen işçı dövizleri de eklenince, artık Aleviler de kent ve kasabalardaki pazarlardan pay almaya başladılar. Bu durum, daha önce pazara hakim olan Sünni kesim ile Alevilerin aralannın açılmasına neden ol- du. Bu çelişkiler 1970'li yıllar- da bazı siyasal partiler tarafın- dan seçim malzemesi yapılınca bazı kentlerde Alevi-Sünni çatış- malan başladı. 1974'ten itibaren özeilikle MHP önderliğindeki Alevi düşmanı siyaset hayli başanlı oldu. Erzin- can, Sıvas, Malatya, Çorum olaylannın nedeni, bu çelişkilerdir. Bu çelişkiler, 1978 Maraş olaylan ile zirveye çıktı ve 110 Alevi'nin katledilmesine, yüzlercesinin yaralı, evsiz, işsiz, parasız ve aç kal- masına neden oldu. YARIN: Neden Alevilik? Karacaahmet Dergahı'nın önemibüyük•Karacaahmet Sultan Dergahı'nın tarihi, Kanuni Sultan Süleyman dönemine kadar gidiyor. Gülfem Hatun'un 1561 yılında yaptırdığı küçük türbe, o yıllardan bu yana Alevi ve Bektaşı düşüncesinin mekanlanndan biri oluyor Karacaahmet Sultan Derga- hı, Aleviler için kutsal olan dört büyük dergahtan biri. Kırşe- hir'in Hacıbektaş ilçesindeki Hacı Bektaş Dergahı'nı, Alevi- Bektaşi kültürünün Anado- lu'ya ve Balkanlar'a yayılması- na kaynakhk eden ser-çeşme kabul edersek, Karacaahmet, Abdal Musa ve Şahkulu der- gahlannı da ser-çeşmeden ayn- lan ana kollar olarak görmek mümkün. Karacaahmet Sultan Dergahı'nın tarihi, Kanuni Sul- tan Süleyman dönemine kadar gidiyor. Karacaahmet Sultan, derviş- liğinin yanı sıra hekimliği ile de ünlü. Doğum ve ölüm tarihi belli değil. 14. yüzyılda yaşa- mış ve öldükten sonra Selimi- ye'ye gömülmüş. Ölümünün üzerinden iki asır geçtikten sonra Kanuni Sultan Süley- man'ın kızlanndan Gülfem Ha- tun'un rüyasına girerek meza- nnın yapılmasım istiyor. Gülfem Hatun, rüyasında gördüğü bu ulu dervişin meza- n üzerine 1561 yılında küçük bir türbe yaphnyor. Türbe ya- pıldığı tarihten bu yana Alevi ve Bektaşi düşüncesinin kutsal mekanlanndan biri oluyor. Cumhuriyet Türkiyesi'nde tek- ke ve zaviyelerin kapatılmasına ilişkin yasa çıktıktan sonra di- ğer tekke ve dergahlar gibi Ka- racaahmet Sultan Türbesi de bir bekçi ile yalnızlığa terk edili- yor. Ama yine de ziyaretçisi hiç eksik olmuyor. Istanbul'daki Aleviler, bugünkü kadar olma- sa da sık sık ziyaret ediyor Ka- racaahmet Sultan'ı. Ta ki Gül- lü Ana 1960'lı yıllarda türbede gizli gizli aşure pişirip ayin-i cem organizasyonlan yapınca- ya kadar. Aleviler arasındaki adıyla Güllü Ana. nüfus kayıt- lanndakı adı GflUfi Erturan, Karacaahmet'e hayat veren ka- dın. Tarih 196O'lı yıllann başı. Güllü Ana'mn başanlı organi- zasyonu sayesinde küçük dost gruplan belli aralıklarla Kara- caahmet'te bir araya geliyor. Küçük tencerelerde pişen aşu- GüllüAna: BugünlerekolaygelinmediGüllü Ana'dan (Güllü Erturan) randevu aldıktan sonra birkaç saat gecikmeli zıli çaldık. Geciktiğimiz için bizden umudu ke- sip yatağa giren Güllü Ana'mn ilk tepkisi "Nerde kakhnız Jazım. Başınıza körii bir şe>' gekli diye merak ettim"oluyor. Duvar- daki Ali'nin resmini gösterip "Ne varkor- kacak o bizimle beraber değil mi" diyerek sohbeti başlatıyoruz. Alevi-Bektaşi miza- hının bütün inceliklerini taşıyan Güllü Ana nükteyi patlatıyor: "O sizinle, sizinle olma- sına da yine de işinizi tümüyie ona bırak- mazsanız iyi edersüıiz." Güllü Ana'mn Karacaahmet'e ilgisi, eşi- nin sağlığmda başlıyor. Türbenin olduğu yere Imam Hatip Okulu açılacağım duyan kocası derhal harekete geçerek Kültür Ba- kanlığı ve Türbeler Müdürlüğü nezdinde girişimlerde bulunuyor. Eşinin ölümünden bir yıl sonra Muharrem ayında Güllü Ana ve 12 kadın arkadaşı türbeye giderek aşu- re pişiriyorlar. Bunu duyan dostlan kendi- lerini çağınnadıklan için sitem ediyorlar. Bir yıl sonraki Muharrem ayında daha ka- labalık bir şekilde toplanmak için sözleşi- liyor. Ancak ülkede sıkıyönetim var. Türbe res- men kapalı. Birinin gidip Emniyet'ten izin alması lazım. Bundan sonrasını Güllü Ana'dan dinleyelim: " Ahmet Özdemir'e gidip karakoldan izin almasını söyledim. Ahmet Bey de oğlum Ali'nin gitmesini is- tedi. Oğlum Ali, Galatasaray Lisesi'ni ye- ni bitirmiş taze bir üniversiteli. Başkomi- ser oğluma çıkışıyor. Oğlum, 'Bizim ecda- dımız binlerce yıldan beri bu ocağı tüttür- müş. Her yıl burada aşure yapar, kurban ke- ser. Biz de yapacağız' diyor. Başkomiser Güllü Erturan'ın cem organizasvorüan ve aşure günleri sayesinde Alevileri Karacaahmet'te toplaması derneğin kurulmasına bahane oluyor. oğluma 'Delikanh çok dik kafalısın. Adı- nın Ali olmasma rru güveniyorsun'diye so- ruyor. O da 'Evet hem adıma hem kendi- me güveniyorum "de>ince komiserin hoşu- na gknyor. Meğer o da Ale\i>Tniş. tzini ve- riyor. O gün kalabalık iki yüz Idşhi de aşü. Alevi dükkanlannı dolaşıp Karacaahmet için gerekli malzemeleri bağışlamalannı is- tryordum. Nerde zengin bir Alevi görsem onu üraşlrvordum.'' Ziyaretlerin sıklaştığını ve gece de tür- bede kahndığını duyan Türbeler Müdürü, bekçi AzizAğa'yı sıİcışnnyor. Güllü Ana ile Aziz Ağa, müdüre gidiyorlar. "O dönem- de türbede akşamlan da kabyorduk ama cem yapmrvorduk Sonra sonra yapmaya basladık.Türbeler Müdürü bize'Ğüllü Ha- nım gündüzleri anladık; geceleri toplan- mak da ne oluyor? Kadın erkek toplanıp ayin yapıyormuşsunuz" dedL 'Çok kurban kesiliyor. Erkekler kurbanlan akşam kesiyor biz de etleri doğruyoruz' dedim.Ozaman 'kur- banlan da kadınlar kessin' deyince tepem attL'Kadınlann kurban kestiği nerde gö- rülmüş? tnanmıyorsanız gelin görün" de- yip tersiedim.Birkaçgün sonra Muharrem orucu başladı. Aşure günü muazzam bir kalabalık. Bekçi odasuun üstünde yıkık dö- kük bir oda vardı. Orda bizim köylü İbra- him Sabri saz çalıp nefesler okuyor, diğer canlar da semah dönüyordu. Polisler denet- lemeye gelmişler. tbrahim Sabri'ye ve semah dönenlere susmalan için uyardım. Ama nafile. 'Ge- lirlerse gelsinler'deyip omuzsflktiler. POlis- ler içeriyi dinledikten sonra zabıt da rutma- dan çekip gidiyorlar. Işte bugünlere böyle böyle gekük." Güllü Ana, bu faaliyetlerinden dolayı köylüleri ve alcrabalan tarafından çok eleş- tiriliyor. Hatta çocuklan bile bu kadar ak- tif olmasından korkuyorlar. "Başına bir iş geür Ana, yapma böyle. Sıkıyönetim var. Burası resmen kapah. Ne yapöğını sanıyor- sun" türünden uyanlara kulak asmıyor. "Başımabir işgeürsesahipçıkmazsuuzolur biter. Sizden inayet bekJeven yok" diyen Güllü Ana, dernek kurulduktan sonra da faaliyetlerini sürdürüyor. Kalkıp yatağma doğru yürürken avucunun içindeki kuru kaysılan lokma niyetine bize uzatıyor ve son olarak "Bugünlere kolay mı gelindi samyorsunuz? Gençler şimdi bu emeklerin krymetini bilsinler" diyor. reler ile türbede kesilen kurban- lar da bu buluşmanın bahanesi oluyor. 1961 ihtilalinin hemen ertesine rastlayan bu faaliyet- ler, ara sıra Güllü Ana ve dost- lannın başını ağntmıyor değil. Zaman zaman sıkıyönetim ko- mutanı, zaman zaman mahalle karakolunun başkomiseri, bazı zaman da dönemin türbe müdü- rüne hesap vermek zorunda kalmalar da onlan yıldırmı- yor... Kazanlarda pişen lokma- lar, duasız, nefessiz, semahsız ne işe yarar? Bekçinin minik odasında beş on kişinin katılı- mıyla ayin-i cem yapılmaya başlanınca, hem davetli hem de davetsiz misafirleri de artıyor birdenbire. Tabii bu arada cemevinin da- vetsiz misafirleri arasında ön sırayı, ayin yapıldığını duyan "örfi kJare"nin güvenlik güç- leri alıyor. Böyle durumlarda Alevilerin geleneksel konukse- verliği derhal devreye giriyor ve "mihman Ali'dü-" denerek davetsiz misafırlere kapılar ar- dına kadar açılıyor. Gördükle- rinden etkilenerek gidiyorlar. Bu arada Güllü Ana ve yoldaş- lan da giderek işi azıtıyor. Ön- ce cemevi, derken aşevi, der- ken masalar, sandalyeler, min- derler, kazanlaralınıyorderga- ha. Istemenin endazesi yok. Güllü Ana'mn küçük bloknot- lannda "Aü aşkına Mehmet Ba- şaran'dan etli lira, Oniki t mam aşkına Medet Şahin'den on li- ra—'' gibisinden toplanan bağış- lann listeleri uzayıp gidiyor böyle. Üsküdar'da gizli giz- li gelip gitmeler ve her an ba- sılma endişesiyle yapılan cem- ler, canlan dernek kurma nok- tasına getiriyor. ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇI Köşe Muhabirlepi! Tansu Çiller'le Murat Karayalçın'ın çarşamba, per- şembe günleri Güneydoğu'ya yaptıkları gezinin bir de- gerlendirmesini yapmak istiyordum. Tansu Çiller'le, hatta Murat Karayalçın'la ilk kez böyle bir geziye çıkı- yordum. Sabah erkenden kalktım, tırnaklarımı bir daha kestim. Saçlarımı, Eylem düzeltmişti, yoktu ki zaten. Ay- naya baktım, tamam! Sabah saatin altısı. Gazeteden arkadaşımız Mahir geldi, Bülent Sarıoğlu'nu Cebeci'de yoldan alacağız. Yol için ne giysem diye tasalanıp durdum. Kısa bir pantolon giysem, ı-ıhh olmazdı. Gazetecilerin içinde olayolmamalıydım! Uçakla önce Batman'a gidiyoruz. Bülent'le arkaya gi- dip oturduk. Ön sıralarda, çeşitli gazetelerin köşe yazar- ları oturmaktaydı. Az sonra, onların neden ön sıraları kaptıkları aniaşıldı. Başbakan Tansu Çiller gelmiş, onla- rın yanında durmuştu. Biri bir soru soruyor, onlar elle- rinde teyp makineleri, konuşmaları alıyorlardı. Bir ara, uçağm ayakyoluna gitmiştim, Tansu Çiller o zaman gel- miş, konuşmalar o anda başlamış. Televizyoncular, kameracılar yaklaşmaya, bir resim almaya boşuna uğ- raşıyorlar. Bizim Bülent gözü açık davranıp, teybini bir yere değin uzatabilmiş. Haberleri izlemekle ilgili muha- birler, yaklaşamadılar bile. Resim almak olanaksız. Genç gazeteciler, içlerinden köşe yazarlarına bozulu- yorlar. Çünkü onlar, Başbakan'ın sözlerini ya köşeleri- ne aktarıyorlar, ya da kendileriyle birlikte gelen muha- birlere veriyorlar. Köşe yazarlığının ne olduğunu hiç mi hiçanlamamışlar. Genç muhabirler, kendilerini dışlayan, küçük gören bu "köşeyazarları"na, "köşemuhabirleri"adını takmış- lar. "Ankara rVof/an"nda, köşe muhabirliği yaptığım ol- du. Haber yapılmayacak, çok kişinin burun kıvırıp geçtiği bir olayı, "AnkaraNotlan"nda yazdım. Okuyanlar: - Senin köşenden haberler alıyoruz! dediler. Bu bir sayrılık, bir Ölüm haberi de olabilirdi. Bir işkence haberi örneğin, işkence görenin anlattıkları. Çoğu, adının yazıl- masını istemez. Olayın yazılmasını istemeyenler de olur. Çünkü halk, dayak yiyeni iyi karşılamaz. Çoğu dö- venden yana mı çıkar ne? "AnkaraNotları", 12 Martdönemindeortayaçıktı. Pek çok olay, kolay haber yapılamıyordu. Onların bir biçem içinde okura sunulması nasıl olacaktı? Bu birdedikodu, bir okur mektubu kılığında okurun karşısına çıktı. Tutun- du da. özünde, doğruluk vardı. Bir yanlışını yakalasalar, canına okurlardı "Ankara Notları-"n\r\ da, yazannm da. Bir kez ortada yazar yoktu. İlhan Selçuk, Çeb'n Altan, ll- hami Soysal, Doğan Avcıoğlu, Mümtaz Soysal, Sadun Aren, Behice Boran yazan, çızen, eli kalem tutan kim varsa içerde, cezaevlerindeydi. O zaman, onların boşlu- ğunu doldurma görevi ortaya çıkıyordu. Haldun Simavi, "Ankara Notları" türüne, "salata" dermiş. Karın doyurmaz ama, her yemekte bulunması gerekli. Yalnız salata lokantaları bile var! Insanlar, ha- ber alma isteğiyle doludur. Habersiz yaşanmaz. "Mi- das'm Kulaklan" masalı, bunun ne güzel bir örneğidir. Kral Midas'ın kulaklan eşek kulağı gibıymiş.Ama, bunu kimse bilmiyormuş. Bir, kralı tıraş eden berber biliyor, o da kimseye söyleyemiyormuş. Bir gün kırlara çıkmış, oradaki bir kuyuya gücü yettiğince seslenmiş: - Kral Midas 'm kulaklan eşek kulağıın! Midas 'ın kulak- lan eşek kulağı! Rüzgarın etkisiyle ses, sazların arasında yankılanmış herkes bunu duymuş, Midas'ın kulaklarının eşek kulağı gibi olduğunu öğrenmiş. Hemen her gazete "Ankara Notları" köşesine benzer köşeler açtı. Açmakla kalmadı, "Ankara Notları" biçe- minde yazan yazarlar aradı. Çok sevdiğim bir arkada- şım bir gün şöyle demişti: - Baba, senin biçemınin çok ekmeğiniyedim. Benden, Mustafa Ekmekçl üslubuyla yazı istiyorlar, ben de yazı- yorum! - Ne güzel, afiyet olsun! dedim, utanmıştım... örsan öymen, Teoman Erel, o türün güzel örnekleri- ni, kendi biçemleri ile verdiler. Köşe yazarları çoğaldı; ama köşe muhabirleri de! Güneydoğu gezisinin sonunda, en büyük üzüntüm, "Köşe muhabirleri"n\ yakından tanımam oldu. Bir kez, şunu gördüm: gazeteciler, birbirlerini sevmiyorlardı. kö- şe muhabirleri, öbürlerini küçük görüyorlar, yanlarına sanki yaklaştırmak istemiyorlardı. Onlar diyelim gene- ral, muhabirler sıra eriydi! Onlar da buraya gelmek için kim bilir neler çekmişlerdi? Diyarbakır'da Başbakan Çiller'in yemeği vardı. Buna gazetecilerden yalnız köşe yazarları çağrılıydılar. Mu- habirler, fotoğrafçılar, kimi televizyoncular azaplarday- dı. Onlar, otelde Başbakanlık Basın Danışmanı Mehmet Bican'la yemeklerini yiyeceklerdi. Geziye katılan gaze- teciler arasında bu ayrım yapılır mıydı? Köşe yazarları, Başbakan'la, Genelkurmay Başkanı'yla, Başbakan Yar- dımcısı'yla, yemek yerlerken, muhabirlerın otelde içleri gidiyordu. Acaba, yemekte neler konuşuluyordu, ne olu- yordu? Burada birinci yanlış, bir politikacı olması gere- ken Başbakan Tansu Çiller'indi. Bu ayrımı yapmaya hakkı yoktu. ikincisi gazetecilerindi; köşe muhabirleri- nin! Adlarını yazmadım, bir daha, bu eleştirdiklerimle karşılaşırsam, adlarını yazacağım. Bu gezide gerçekten tutarlı, tüm bu gözlemlerime katılan Kanal-D'den Nur Batur'u yakından tanıdım. Onu kutladım! Bir son olay, uçakla Gaziantep'ten Ankara'ya döner- MArkası 6. Sayfada. BULMACA SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Hindular'ın kutsal ki- 1 tabı... Şiddetli belirtilerle başlayıp kısa sürede ağır- 2 laşan hastahklar için kul- % lanılan sözcük. 2/ Ağır kokulu birgaz... İsviçre'- ye özgü, ağaç kütüklerin- den yapılan dağ evi. 3/ Bir nota... Suyun arklara paylaştınldığı yer. 4/ Küçük erkek kardeş... Din adamlannın simgesi 8 sayılan başlık. 5/ Savaş- g larda giyilen zırh. 6/ Eski zamanla ilgili... Eski Türk güreşle- rinden biri. 7/ İyileştirme, tedavi... İlave. 8/ Takım... Hentbole benze- yen Arjantin kökenli binicilik spo- ru. 9/Haydut...Kira. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ "Vurgun, kazanç, kâr" anlamında argo sözcük... "Ne yanar kimse bana i dilden özge / Ne acar kimse kapım bâd-ı sâbâdan gayn" (Fuzuli). 2/ Namaz çağnsı... İçin- de sporlann ya da çiçektozlanrun oluştuğu hücre. 3/ Bir nota... Yatak doldurmaya yarayan yün, pamuk, kıtık gibi şeyler. 4/ Maksim Gorki'nin bir romanı... Af- rika'da yaşayan, bacaklan be>az çizgili bir hayvan. 5/ Yüz ör- tüsü. peçe. 6/ Vanlmak istenen bir amaca doğru geçilmesi ge- rekli dönemlerden her biri... Uluslararası Basın Enstitüsü'nün simgesi. 7/ Deniz kenannda salaş ve dam gibi bannılacak yer... Aktinyum elementinin simgesi. 8/ İlimler... Son derece kavgaa olan gözde bir akvaryum balığı. 9/ Yapısına girdiği sözcüğe "uzak" anlamı katan yabancı önek... Müzikte, değişik perde- lerdeki notalann birlikte çahnmasıyla oluşan nota dizisi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle