28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 AĞUSTOS1994 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 DERGtLERDEGEZINTI KONURERTOP Yaşayan eneski ustalarve yenîlerEdebiyatımızın eski ustalan çağdaş, ilerici yepyeni üriinler vermeyi sürdürüyor. Ağustos dergilerinde en yeni yapıtlannı saygı ve ilgiyle izlediğimiz Ve- dat Günyol 82 yaşında: Dağlar- ca 80, Aziz Nesin 79. İlhan Berk 78. Nahit Llvi Akgün 76, Salah Birsei 75'inde. Hepsi yeni Tür- kiye'nin oluşumu sırasında ye- tiştiler, cumhuriyetin değerleri- ne sahip çıkülar, bu değerlerin zenginleşmesine katkılan oldu. Varhk'ta. V. Günyol'un 'Yalnızlık Üzerine' yazısında şu satırlan okuyoruz: "İki yıldır, Çatalçeşme'de yalnız yaşıyorum. Nerede o ar- kada bıraktığım güzel günlerün, hani akşam akşam kızkardeşim Mihrimah 'agidip, ortak evimiz- de, karşılıklı öksürerek yalnızlık yıkımım hiçe indirip, sabah kah- valtılarmdan sonra çalışma se- vinci içinde kira evime koşup okuma-yazma tutkusuna kendi- mi kaptırdığım günler!.. Son günlerde hep okuyorum, kitaplı- ğımda ne geçerse elime, ayırt et- meden... Bir şeyler karalamaya, kendimi aylak bir yaşama kaptı- rmamaya çalışıyorum." 'Yalnızlık dillere benzer' Yine Varhk'ta F. H. Dağlar- ca ile ilgili özel bir bölüm yer ahyor. *84 Yapıt, 80 Yaş' başh- ğını taşıyan bu bölüm, onunla bir konuşmayı, olağanüstü sa- natını açıklamaya çahşan ince- lemeleri kapsıyor. Dağlarca ile yapılan söyleşide söz bir ara ge- ne yalnızhğa geliyor. Şiirinin bu geniş izleği üzerine ozanın söy- ledikleri şöyle: "Yalnızlık dillere benzer. Çoğumu- zun yalnızlığı birbirine çevrilemez. Çev- rilse valnızlık kalmaz ortada. Hele be- nim yalnızhğım bana bile uzaktır. Ben bile onu kendi dilime çeviremem. Yıllar- dan beri kitap kitap dolaşmam bu yüz- dendir. O korkunç, o büyük, o güzel yalnızhğm üstesinden gelemedim." Kendi şiiriyle, dili ve anlaümıyla ilgili açıklamalar yapan Dağlarca, ülkemi- zin bugününe agır eleştiriler yönelti- yor: "Şiirin gittikçe yaşam dışına itil- mesi, ülkedeki insan yapısıyla ilgüidir. Eski yurttaşlarımız, ivi kötü bir sonuç- tular. Ekinleri ile birer oluşumdular. Oysa bugün Türk aydınınm çoğu birya- malı bohça... Yabancı kültürün çağdaş iletişim araçlarıyla baskısı onları kişi- liksiz kılmakta. Kendileriyle baş başa kaldıkları bir tek an bile yok... Toplu- mun öbür katmanları da aydın dedik- lerimizin tutumundan ömek almaktadı- rlar." Milliyet Sanat'ta da Dağlarca'- nın 'Ikili Adam' başlıkh bir şiiri var. Onun temel izleklerinden olan yalnızlığı, geceyi. doğayı, kendi bütün- iüğünü kurmaya çahşan insanoğlunu konu ediniyor. Bizi biz yapan etkilere, özlemlere değindikten sonra söz sevgi- ye yöneliyor: "Bu kim : Bunları söyle- yen kim mi diyorsun j Seni görmeden önce yok olmuş biri / Seni gördükten sonra ölümsûz biri." Aynı dergide Aziz Nesin'in Sıvas AasT şiiri, taze acılanmıza bir gönder- me, yazann halkımizla ilgili tartışmalı yargısına bir açıklama. Temeli kesin- likle yurt sevgisi: "Bu bulut bizim oranın bulutu i Hemşeriyiz ne de olsa / Ş İ İ R D E R G I S I ÖZEL BÖLÜM: ŞİİR VE İKTİDAR Sivas'ı unutmayalım! • CAN YUCEL • YUCEL KAYIRAN > TANER AY • AHMET OKTAY •ENİSBATUR -G. ORVVELL • CEM TAYLAN SARTRE VE ŞİİR • RAYMOND JfcAN SİVİL ŞİİR DERSLERİ '. , -MEHMETC DOGAN •c kır UĞUR KAYNAR ŞAVKAR ALTINEL - ROSA AUSIANDER • M ÇAĞATAY AYOİİJJ • L U S A N B ! Ç A K Ç M I H A N D U R U S E L « N £ Z I H E R 0 O Ğ A N * • HAKKI ENGıN GlDERER • TARIK GUNERSEl • YUSUF HAYDAR • METItfALTJOK • BEHÇET AYSAN ftfcl , rıOJJAll i/ A AVCC <£"?•> TV . ısırt A • Bu ayın edebiyat dergilerinde edebiyatımızın eski ustalannın çağdaş, üerici, yepyeni ürünleri tanıtılıyor. Benim için kalkmış ta Sıvas 'tan gelmiş / Yurdumun bulutu / Başımm üstünde yeri var." Ancak söz yurtta yaşanan acılara da döküleoektir: "Ben anlarım / Bu acı bizim ora işi hançer acısı ' Bir û'l- kedeniz ne de olsa." Sonra geri bırakılmış, yanlış yönlendirilmiş halkımizla aydınlar arasına giren uz- laşmazük. anlaşmazlık sergilenecektir: ' 'Aynı dili konuşsak da ' Anlamayız bir- birimizi." Halkının zekasını mahkum ediyor diye ağır biçimde suçlanan ya- zar, halkına karşı tutumunu işte ların parasma, çuluna bakmaz. Pam- palhklarma, sıskalıklarına da kulak as- maz. Ne ki, öfkesini nereye koyacak- larını bilmevenlerin önünde göz ve gö- nül perdelerini sıkı sıkıya kapar. Buna karşdık testisini kendisiyle doldurmak iştevenlere derelerle şeker şerbet taşır." Ülkeyi yönetenlere çıkardığı çağn da şu: "Poliıikacılar, kendilerini politi- kaya adamış aydınlar, allar ve balcılar görevlerinin vığmlara kötü'lük vapmak olduğunu sanır. Kötülüğe bulaşmadan, uyduruk. kan kırmızıdır. "Keskin kılıç gibi olanı. yeri göğü inleteni de vardır elbette: haksızlığa, baskıya. yanlışa amansız bir eleştiridir. Ama Birsel'in içten içe sürüp ciğere işleyen alayını da yabana atmamalı: "Ah alaylarkalafatlanmışsa Ağucuklar şarkıstna girer Kötülere perhiz dağıtır I İyilere ciğer köşesi ayırır." Ozanın apacı alayı meslektaş- lanna ve onlar üzerinde baskı kuran- lara: "Pardon alav-malay şimdilerde ı Sokağa çıkarılmıyor , flkellik lafları- ndatı başka / Kimseye bir şey r £~*\ ençlerimiz, Türk yazınını da, Türk şiirini de tanımıyor. Türkçe'nin • _ yapısal olanaklarmı tanımaktan yoksun. Şiirin ne demek olmadığını, ^-* nasıl demek olduğunu bilmiyorlar. Sözün kısası; yazdığını Türkçenin nice yıldan beri sürüp gelen yaşamasını izlemekle oluşturabileceğini sezmiyor. Batı şiirinden benimsediği ilkeleri, döviz biriktirir gibi biriktiriyor. Bunlann Önce Türk Lirası'na çevrilmesi gerektiğini anlamıyor." apaçık dile getirmektedir: "Eyyüreği- min onmaz acıları Ey yüreğimin din- mez sancıtarı Suç ne bende ne sende / Suç seni karanlıklara gömenlerde r Ne de olsayurttaştmsın j Kapalı olsa da bü- tün vicdan kapıları yüzüne ,' Bilmelisin biryerin var canevimde." Çalışmalan uzun süre deneme ince- leme üzerinde yoğunlaşan Salah Bir- sel'in arukjiiri de boşlamadığı görülü- yor. Varlık'taki günlüğünde "Ben yazımın ağırhğmı tok ipeklere dayandı- rmak için elimden geleniyaparım"de- dikten sonra güzelim anlatışıyla doğa- dan şöyle söz ediyor: "Doğa, insan- cimbırlek yollara sapmadan görev kuşağı kuşanılamaz mı? ... Bu gibiler işlerini, toplumseverlik- lerini -eğer varsa- kötülüğün 'yandım şeker" havasma el atmadan sürdürmeli- dirler. İnsanoğlunu ağlatmayı değil, güldürmeyi denemelidirler." Birsel'in şiirinde alaysamanın geniş yeri vardır. En yeni şiiri de 'Alayname' adını taşıyor (Adam Sanat). Nasıl kör kör parmağım gözüne demektense bıyık akından gülümseyen şiiri tuttu- ğunu anlatıyor: "Alay dediğin gizliler- de kaldı mı,' Taze tutulmuş hamsi gibi- dir ' Topu da kıpır kıpır / En küçüğü yazdırılmıyor." 40 kuşağının İzmirli sevgi ozanı Nahit Ulvi'nin gözlerivsev- diği kentin gecmişinde: "Eski Izmir sokakları dar j Öyle bir iniş öyle bir yokuş ! Sular akar kapı önlerinden j İçlerine gütıeşler vurmuş" (Adam Sanat). Canlandınlan eski İzmir ev- lerinin küçük bahçeleri, akşamüstleri- nin telaşı, yaz gecelerinin söyleşileri, cumbalardan gelen gülüşmeler... Geçmişte kalmış daha az sorunlu, daha az karmaşık, daha rahat, sevgiye açık, insanal birçevre... Gençlerin anlattıklan ise bambaşka şeyler. Dilleri. anlatımlan elbette baş- Gizeıııli yazarın iletişiııısiz yaşaım Kültür Senisi- "Yann ne yapabiliriz biüyor musun? Massacbusetts ve Vermont'a gidebiliriz" der HoMen CaulfieM, "Göoülçelen"de, Sally adb sevgilisine. Ve şöyle sızlarur bir yandan da: "Bir büroda çalışma\a başiayacağım ve hiçbir şe> şimdiki gibi olmayacak." Bu sözlerin ardından Holden Caulfıeld, uzun bir liste sıralar. Bu listede yer alan her şey de büvümenin korkunçluğunu gözler önüne serer. İnsan bir kez büyüdü mü bir büroda çalışır, otobüse biner, gazete okur ve mutlaka briç oynar. J.D. Sah'nger. yaratüğı unutulmaz karakterlerle edebîyat dünyasına imzasını attı. Onu bazılan çok aşın buldular. Ancak tüm yapıtları. okurlannın hayranlığını hak ettiğini karutladı. 75 yaşındaki Salinger, yayım- ladığı beş öykü kitabının ardından ünlü oldu. Salinger'in en büyük düşü orman- da, odundan yaptığı evinde oturmak ve istediği yaşamı kurmaktı. 60'h yıllarda hayallerindeki gibi, şehir merkezinden uzakta küçük bir eve taşındı. Bunun ardından da cevresiyle ve basınla olan ilişkilerini tümüyle kesti. Salinger, düşüncelerini, yayımladığı kitaplar ve "00110106101^610 fetiş karakteri Holden Caulfıeld aracılığıyla duyurdu diğerlerine. Holden şöyle der kitabın bir yerinde: "Bir sanatçının en büyök kaygısı, başkalannın oluştunhığu değil, kendini oluşturan düşüncelerie mükemmeiliğe ulaşmayı seçmek olmalı- dır." Salinger'in sade bir yaşam tarzı Salinger'ı diğer yazarlardan ayıran en belirgin yanı da sade bir yaşam tarzını secmiş olması. Ruhsal sorunlan olmayan ve içki içmeyen Salinger'in bir zamanlar Oona Chaplin'e aşık olduğu söyleniyor. Salinger'in birkaç tane gerçek arkadaşı var ve canı istediği zanıan çok nadir olarak arabasıyla dolaşmaya çıkıyor ve alışverişlerini hep kencü yapıyor. (Fotoğraf çektirmekten kaçınan Sallinger, süpermarketten cı- karken, elinde sepetJe yakalanmıştı, ardından 1991 yıhnda Le Point der- gisinin foto muhabirlerinden biri onu postahanede görüntülemeyi ba- şarmıştı.) Yazann kendini gizlediği uzun yıllar boyunca hiçbir gazeteci onun hakkında bilgi edinemedi. İzole edilmiş bir hayat süren Salinger, arkadaşlan ve komşulanyla bile ilişkilerinde çok tedbirli davranıyor ve onlan, aralann- daki sessiz iletişimi bozmamak konusu- nda uyanyordu. 1965 yıbndan bu yana kitaplannı yayımlayan Salinger'in en son yansı da New Yorker'da yayı- mlandı. Bu yazılarda intihara ilişkin bir belirti yoktu. Ancak Salinger'in çek- yatar ve kimseyi görmek istemez. Salinger'in bunun benzeri ruh du- rumlannı incelemede bir öncü olduğu yadsınamaz. O, bunlan daha sonra eserlerinde bir kuyumcu titizliğiyle yerleşürir, aynı zamanda. Dünya Savaşı sonrası modem edebiyatın en önemli isimlerinden olmayı başanyordu. Yani küçük olaylardan büyük yorumlar cı- karmanın ustası sayılıyordu. Salinger ilk yapıtlannı verdikten 30-40 yıl sonra, onun inanılmaz du- yarlılığı yeni bir tarzın tartışılmasına yol açtı. Onun kitaplannda kullandığı dilin özelliklerine pek çok yerde rastlamak mümkündü. Kahramanlar, kötü dene- J.D. Salinger (yanda)için edebiyat, Bir selamlaşma biçimı. İnsanlarla iletişim kurmak onu tehlikeye atar, intihann eşiğine sürükler. Eserlennin kahramanlan da buna benzer durumdadır. mecelerinde pek çok başyapıtın yayı- mlanmayı beklediği de bifiniyor. O hiç durmadan son hızla yazıyor, ama onlan yayımlanmaya hazır bulmuyor, hepsi o kadar! "Gönülçeleiı"in kahramaru Caulfıeld yetişkinlerden nefret eder. Tüm yetişkinler onda kusma isteği uyandmr yalnızca. Onlar ya kavga edilmesi gere- ken ya da günahkar yaratıklardır. Onun için toplum, yanlış işleyen bir fabrikadır. Zaman zaman olumlu şeyler de olur hayatta, ama bunlar da üzerinde durulacak kadar önemli değildir. Hümanizm günümüzde, saygı duyulmayan bir kavram olmaktan öteye gitmez ona göre. Kitaplannın kahramanlanndan biri, zaman zaman Budizme takılır, Hıristiyanlığa eğilim gösterir ve 48 saat boyunca yatağında yimler yaşamaktan korktuklan için. hiçbir şeyi kabul etmiyordu. Boris Vian, Woody ÂDen ve CharBe Brovm'un sözle- rini esirgemeyen kara mizahı hep Salin- ger'in karakterleriyle ortak özellikler gösteriyor gibidir. Salinger, cehennem korkusundan, 70'li yıllara bir kaçış yapar. Çünkü o dönemlerde mistik bir serüven yaşan- maktadır. Kimse bunun nedenini bil- mez, ancak herkes nedenler karşısında aynı kuşkuyu duyar. İnsanlarla iletişim kurmak Salinger'i tehlikeye atar ve inti- hann eşiğine sürükler. Zaten eserlerinin kahramanlan da buna benzer bir du- rumdadır. Salinger'i çözümleyebilmek için fncil'deki "Çocuklara eşil davranın" sözünün üzerinde durmak gerek. Kitaplannı çevreleyen mistik çocuk duyarlılığı onun belki de en çok üzerinde durduğu şeydir. Belki de yazar kendini en çok çocuklara yakın hissediyordur. Kitaplannda gerçek bir bilgelikle karşılaşmamızın nedeni belki de onun çocuk duyarlılığına bu kadar yakın bir yerde durmasından kay- naklanıyordur Salinger'in uğradığı ihanet Yazann soylu, naif ve yaralı karakte- rini oldukça iyi ortaya koyan, adeta onun yazdığı bir öykünün konusu ola- bilecek bir anısı var Betrv Epses adı- ndaki bir kadın artık dayanamayarak yazarla mutlaka görüşme isteğini açık açık itiraf eder ve onunla bir gün mutlaka ormandaki evinde konıışması gerektiğini belirtir. Bazı entrikalar çevirerek, Salinger'le konuşma fırsatı yaratır. Ormanda olağanüstü güzellikte bir manzara vardır ve ilkbahann en güzel günleri yaşanmaktadır 1980 yı- hdır. Yazar 6O'lı yaşlardadır ve eşinden 10 yıl önce boşanmıştır. Çocuklan büyümüş, kızı evlenmiş. oyuncu olan oğlu ise New York'ta yaşamaktadır. Salinger belki de kendisiyle görüşmeye gelen genç kadından etkilenmiştir. Anlatılan anıda böyle bir aynntı yok, ancak biz öyle olabileceğini de varsayabiliriz. Aradan birkaç hafta geçtikten sonra, Salinger, konuştuğu bu genç kadının Louisiane'lı bir gazeteci olduğunu öğrenir. Kadın. Salinger'le arasında geçen diyaloğu olduğu gibi yazar ve yayımlar. Salinger'ın uğradığı bu ihaneli, "Fraımy ve Zooey" adlı kitaptaki kızın başına gelen bir olaya benzetebiliriz. O uzun öyküde, Salinger'ın başkahrama- nı ona göre inanılmaz olan bir dua bu- lur ve sürekli onu tekrar eder ve inatla ona manacak bir msan arar. En sonun- da şu sözleri söyler:"Sıradan olma cesa- reti bulamadığım için kendimden nefret ediyoriHn." Bu adamın kalbını yöneten sevgi dolu ve kınlgan coşku, onu her za- man içinde öksüz bir çocuğun bekle- mekte olduğuna inandırdı belki de. Bu mutlak gcrçekti. ka türlü. Dağlarca'nın az önce anılan konuşmada onlar için söyledikleri sert bireleştiri. Ama hoş bir uyan getirdiği için anılabilir: "Gençlerimiz, Türk yazınını da, Türk şiirini de tanımıyor. Türkçe'nin yapısal olanaklarmı tanı- maktan yoksun. Şiirin ne demek ol- madığını. nasıl demek olduğunu bilmi- yorlar. Sözün kısası; yazdığını Türkçe- nin nice yıldan berisürüpgelen yaşama- smı izlemekle oluşturabileceğini sezmi- yor: Batı şiirinden benimsediği ilkeleri. döviz biriktirir gibi biriktiriyor. Bun- ların önce Türk Lirası 'na çevrilmesi ge- rektiğini anlamıyor." Son sayısında şiirin iktidarla ilişkisi- ni tartışan Sombahar'da genç ozan- lann birçok şiiri yer alıyor. İnsanın içindeki karmaşayı, çevreyle uzlaş- mazlığını, sürtüşmelerini konu edinen üriinler... İmge avcısı gençler. eski şii- rimize bütünüyie kapalı mı bilinmez! Ama şiirlerinde geçmişi düşündüren öğeler. motifler ışıldıyor. Bunlar içe- rikle bağdaşıyor mu, işlevlcri var mı, biri kolayca ötekinin yerine geçemez mi. orasını kestirmek güç. İşte birkaç örnek: "Horasan, Manastır, şura, der- vişler, kavuklar" (Serdar Koçak); iş- ret, enfıye' (Halil İbrahim Özcan); 'Kaptan-ı derya' (Ahmet Öcal). Dik- kat çeken bir motif de ayna! "Ben'in ancak bir yansımasını gösteren, gerçe- ğin yerine hayali geçiren ayna: 'Ayağımız alışsın aynalara...' "Tozumu atacak tebdil gezdiğim bu şehir / Çığlıklarla uyandığım sensiz ay- nalarda" (H. İ. Özcan). "Tebdil gezmek" gerçek te olduğu gibi görünmekten kaçmak, başkasının kimliğine bürünmektir. Aynadaki hayal de insanın kendisi değildir. Yaşamın yerine aynadaki hayali gör- mekten hoşlandığı anlaşıhyor genç ozanlann: "Kimin ailesi bu aynalarda unutulmuş " (Yusuf Haydar); "aşağıda hemen aynanın önünde. karşı aynanın içinden gibi duran üç berber-" (Nezih Erdoğan); "hüzün mü aynada gördüğüm... büyümedin çürüdün, döküldü sırların her şeyi yutan bir ayna oldun" (S. Ülgen); "ayağımız alışsın aynalara orada bulamaz bizi bahar yine bekleriz"(M. Çağatay Aydın). Bir derginin tek bir sasısındakı bu ayna bolluğu şaşırtıcı değil mi? • "Bu bulut bizim oranın bulutu / Hemşeriyiz ne de olsa / Benim için kalkmış ta Sıvas'tan gelmiş/ Yurdumun bulutu / Başımın üstünde yeri var." Bütün varlıklan Tann'nm -aynada olduğu gibi- bir yansıması sayan. di- van şiirinde ayna yaygın bir benzetme öğesiydi. Aynalarda yitmek. aynadaki görünlüyle bir bütün olmak Tann'yla birleşmek anlamına geliyordu. Ayna- ya kendimizi daha iyi görmek, doğru algılamak için bakanz. "Aynalarda unutulmak. içiçe aynalarda gihi dur- mak, sırları dökülmüş, her şevi yutan hir ayna gibi olmak, aynanın içinde aradığını bulamamak..." ise yalnızca kişiüğin parçalanması diye yorum- lanabilir. Bugünkü şiirimiz dil, anlatım. imge sorunlanna yeni çözümler getirmekte- dir. İnsanoğlunun karmaşık iç dün- yasına eğilmekte, oradan çeşitli ipuçla- n çıkarmaya çalışmaktadır. Ama ay- nacı genç ozanlar yaşamı bütün geniş- liğiyle algılayıp anlatan. bununla ye- tinmeyip onu değiştirmeyc. yenileme- ye, düzeltmeye girişen, anlattıklannı geniş kütlelere ulaştıran ağabeylerinin alabildiğinc uzağındadır. ÜŞÜDÜŞÜNCEYE SAYGI MEMET FUAT lyiler Kötüler Arda karşımızdaki apartmanlardan birinde oturuyor; biz, bahçeli iki katlı bir evde... Hemen yanlarındaki apartmanın çevresinde de arkadaşları var, onları bula- mazsa bize gelir... Annesi arkasından bakar, pencereden; o bahçe kapı- sından bir iki bağırır, "Dede", diye, sonra koşarak dalar içeri... Geçen gün baktım gene bağırıyor. Ben oturduğum yerden görüyorum. Biraz zorlandı ama, açtı bahçe kapı- sını... Elinde topuyla, ayaklarını iki yana savurarak yıldı- rım gibi geldh- bir, iki, üç, basamaklar, balkon, doğru oturma odasının ortasına... Annem başını önüne eğmiş uyukluyor. Benim elimde kitap... "Hoşgeldin Arda!" Kapının yanındaki kanepenin kenarına ilişti. Ses yok... "Nasılsın bakalım? Top mu oynayacaksın?" Gene ses yok... Böyle yanıtı belli, salt konuşmak için söruları sorularla oyalanacak havada değil anlaşılan... Arkadaşlarını bulamamanın huzursuzluğunu yaşadı- ğı belli, iyice buruk... Topunu yere vurup tuttu... Annemi işaret ettim. Gürültü etmemesi için... Bana bir baktı, topu dizlerine, çenesini topa dayadı... Bir süre sessiz oturdu öyle... Sonra doğrulup gökten düşer gibi: "İnsanlar yaşlanmasalar, hiç ölmeseler" dedi. içimden gülüyorum... Arda'nın çevresindeki yaşlıların durumu pek parlak değil: Nenelerden birinin gözleri iyi görmez; öbürü hep uyuklar, söyleneni anlamaz; anneanne yataktan çıka- maz; dedeler ise top oynayamaz... Arkasından ne geleceği seziliyor: "Ben arkadaş isti- yorum" diye sızlanmaya başlayacak... "Haydi, Arda, yemeğı hazırlayalım"dedim. "Sen sof- rayı kuruver..." Bardakları, tabakları indirmesine izin verirseniz, sofra kurmaktan hoşlanıyor. Tezgahın üstüne tırmanıyor. do- lapları açıyor, oradan aşağı atlıyor, bir sürü cambazlık yapma olanağı var... Ben daha yemekieri ısıtamadan, o işini bitirip masa- nın başına oturdu. "Ama Allah öyle mi yaratmış?" dedi. Birilerinden bir şeyler duyup sonra bana böyle oldu bittı sorular sormakta büyük usta... "Neyi öyle yaratmış?" "Yaşlıları..." Anlaşılan tek tanrılı dinlerin yaratılış kuramından ya- nayız... Danvin'in evrim kuramını tutmuyoruz... Haydi hayırlısı... Biryerlerden bir "tebligat" gelmiş olmalı... Basit bir açıklama yapmaya çalıştım: "Önce herkes bebek, sonra çocuk oluyor, sonra büyük oluyor, sonra da yaşlanıp ölüyor." Açıklamamı küçümsedi: "Biliyorum, ben de bebektim önce." Konuyu değiştirmeli... "Bırak şimdi yaşlanmayı, ölmeyi... Sen ne yiyeceksin onu söyle!" Yanıt yok... "Fasulye yer misin?" Gene yanıt yok... "Pilav koyayım yanına..." Oturduğu yerden bana, yukarı doğru, bir baktı... "Dede, Allah iyilerden mi. kötülerden mi?" "Nerden çıktı bu şimdi?" Soru sorudur da, neden soruyor? Hem de aşağıdan yukarı doğru şöyle bir bakarak... Çizgi filmlerdeki iyilerle kötüler... "Elbette iyilerden, oğlum..." "Öyleyse neden bizi oldurüyor?" Sorularıyla insanı köşeye sıkıştırıp istediği yanıtı alan filozoflar gibi karşımda... Nasıl tertemiz bir özgüven... "Bizim iyilerden olduğumuz kuşkusuz anlaşılan!.." di- yorum... Bunu hiç düşünmediği bakışından belli... Kafasında böyle bir soru hiç biçimlenmemiş... insanlar ölmese bu dünyanın durumu ne olur, onu mu anlatsam; ya da cennetten, cehennemden, gökyüzünün katlarından mı sözetsem: yada "Tanrı sevdikleriniyanı- na alıyor" mu desem... Anlatılacak masal çok, ama bu pırıl pırıl kafaya nasıl kıyar insan? Woodstock'94: '6& ruhu'nu canlandırma çabası Kültür Senisi - Woodstock Festivab'nin 25. yıldönümünü kutlamak amacıyla gerçekleştirilen Woodstock 94 adlı konser dün başladı. New York yakınlanndaki Saugerties'te gerçekleş- tirilen bu büyük konsere Woodstock'un ticarileştiri'diği gerek- çesiyle karşı çıkan küçük bir grup ise 25 yıl önceki Woodstock"- un yapıldığı Bethel'de ücretsiz bir konser düzenliyor. Daha önce gerçekleştirilmesi planlanan, 'Bethel 94" diye ad- landınlan konser, biletlerin satılamaması yüzünden iptal edil- mişti. 'Bethel 94'ün gerçekleşmesi için girişimde bulunanlardan Roy VVilson geçen hafta boyunca bunun için çaba harcadı- klannı, 1969yıhndakiWoodstockakatılan Judy Colliıts, Mda- nie ve Richie Havens gibi sanatçılann konserde sahneyeçıkmayı kabul ettiklenni söyledi. Her yıl binlerce kişinin hiçbir plan yap- maksızın zaten Bethel'de toplandığını anımsatan VVilson, diğer gruplann da sahne, ışıklar, ses düzeni için bağışta bulunmayı kabul ettiklerini belirtti. Woodstock 94"ün yapılacağı Saugerties'de ise güvenlik ön- lemleri alındı. Konserin organizatörleri, önceki gece. henüz bi- letlerin tükenmemiş olmasına karşın, girişte bilet satışı yapılma- yacağını yinelediler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle