25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 4 MAYIS1994 ÇARŞAMBA Kim Basinger, sonfilmi'Gateway'de başrolü eşi Alec Baldvvin'le paylaşıyor Erkek,kadındandahagüçsoyunuyor GÜRHAN LÇKAN STOCKHOLM - Şu sıralar, Av- rupa'nın birçok yerinde olduğu gibi İsveç'te de gösterimine başlanan Getaway fılmini ilk kez yeni mezun bir üniversiteli olarak Ankara"da görmüştüm. Filmi. I972'de Sam Peckinpah yönetmiş ve başroileri Steve McQueen ile Ali MacGraw'a vermişti. İki yıldız, filmin çekimin- den az sonra evlenmişti. Roger Do- naJdson'un yönettiği yeni Getavvay'- in başrollerini ise geçen eylül ayında evlenen Kim Basinger ve Alec Bald- win paylaşıyor. Yıldız çift, fılmde de evli bir çifti canlandınyor. McCoy adlı kan-koca pek yasal olmayan yollardan geçinip giderlerken, 'cüzi bir terslikten' ölürü güç duruma dü- şüyorlar. Bay McCoy demirparmaklıklann arkasmı boylarken kansı, aklını ve çekiciliğini kullanarak kocasını kur- tarmaya çalışıyor. Mapusane kapısını açacak anahtar, oldukça sakıncalı bir tipin elinde. Genç, gü- zcl ve üzgün kadına hem aşk hem de iş teklifediyoradam. Hapisten kur- tanlacak olan McCoy. bu soygun- cunun bü> ük bir projesinde yer ala- cak. Güzel: bu konuda herkes aynı görüşte. Ne \ar ki. Bayan McCoy öyle, şöyle bir bakıp yürünüp gidile- cek hatun değil. Adam da bunun bi- lincinde olduğu için biraz da aşk isti- yor bunca işin yarunda... Basinger-Bafdvvin çiftini Paris"- teki gala öncesi ziyaret eden bir İs- veçli gazeteci, kafasını taktığı konu- da açık a g i sorusunu sorrnuş: "Mil- yonlarca sinema izleyicisi önünde, gerçekten birbirine aşık iki kişinin iki sevgiliyi canlandırması nasıl oluyor? Bunca insana yatak odanızın kapısını aralamanız gibi gelmiyor mu bu du- rum size?" Yanıt Kim Basinger'dan: "Çok daha kolay. Kişinin, gerçekte de eşi- sevgiüsi olan birine karşı oynaması, duygusal olarak çok şeyi değiştiri- yor. Fiziksel olarak, bir başkasına karşı oynamak fazia bir şey değiştir- mezdi belki de. Aşk sahneleri konu- sunda, hem Alec hem de ben, biraz daha Avrupa'ya özgii davranılması- nda görüş birliğindeydik. Sizlerin Av- rupa'da aşk sahnelerini daha inandıncı bir biçimde yapma gibi bir özelliğiniz var. Yatakodasının kapısı- nı birisi tıklattığı zaman beni, çıplak bedenimi çarşafa sarılmış olarak > a- taktan kaJkarken asla göremezsiniz. TV'de ya da sinemada böy le bir sah- neyi her görüşümde Alec'e sonıyo- rum: "Sen benı yataktan bir çarşaf kapıp bedenime dolamış olarak ka- pıya giderken kaç kez gördün'?" Alec'le ben, bu filmin adam gibi ol- masını istedik. Bu nedenle izleyicile- rin, Carol ve Doc çiftini görmelerini amaçladık, bizi değil." Kim Basinger. aşk sahnelerinin acıklığının onun için doğal olduğu görüşünde. Gerçi eşi bunlar.n "ge- minin ardında bıraktığı a gibi geçici" K, olduğu görüşünde. ama Kim bu ko- nuda kesin konuşmuyor: "Ben bu fîlmde özel durumum nedeniyle farklı davranmak islemedim. Alec'le bu tür sahneler pek kolay olmuyor; çünkü o, aşk sahnelerinde yer almayı sevmi- yor. Özellikle erkek oyuncularda il- ginç bir özellik var. Senaryoda, 'Aşk sahnesi. soyunun!' yazınca biz kadı- nlar, hoop dije yere atıveriyoruz giy- silerimizi. Özellikle Amerika'da. Oysa erkekler bayağı utamyorlar ve giysilerini çıkarma konusunda ka- rarsız davranıvorlar." Jm Basinger, "Sizlerin Avrupa'da aşk sahnelerini daha inandıncı bir biçimde yapma gibi bir özelliğiniz var. Yatak odasının kapısını birisi tıklattığı zaman beni, çıplak bedenimi çarşafa sanlmış olarak yataktan kalkarken asla göremezsiniz" diyor. 1972 ve 1994 Getaway'i arasında büyük farklar var. Başroldekilerin yarattıkları tipler. son derece deği- şik. Bu konuyu Kim Basinger şöyle açıyor: "Daha filmin çekimi başîa- madan, Ali MacGraw gibi olamaya- cağımı biliyordum. Çünkü ilk fılm 23 t yıl önce yapılmtştı ve herhangi bir ne- denle Sam Peckinpah, McCoy çifti- nin arasındaki ilişkiyi eşelemek iste- memişti. Oysa romanda bu yön çok daha belirgin olarak >ar. Rolü, Ca- rol'u romandaki gibi canlandırma koşuluyla kabul eftim. Gümbür güm- bür oynamak, kadınlığımı yaşamak istiyordum! Sana ne zaman gmenebi- lirim? Ne zaman sen benim eşimsin? Filmde kendime bu soruları sordum." Gerçekten de kocası tarafından dövülen, sözleri ciddiye alınmayan Ali McGravv'ın CaroFu ile her şeyin eşit ortamda görüşüldüğü, paylaşıl- dığı Kim Basinger'in Carol'u ara- sında çok fark var. "Aradan iki on I geçtiği belli oluyor" diye yazıyor sveçli gazeteci Magnus Falkehed bu konuda. Basinger: "Benim can- landırdığım Carol, kocasının duygu- larını deşip ortaya çıkartmay a çalışı- yor. Zaman zaman biraz hayvanca davranan, fazla düşünmeden karar veren, ama derinliklerinde sıcak duy- guların olduğu biı kocası >ar. Carol ise durumun nasıl olduğunu daha iyi görebiliyor ve olduğu gibi söylüyor. Bu özellik, benim gerçek yaşamda da yapmaya çalıştığım bir şey. Filmdeki bir sahnede kocama hakaret edivo- rum ve onu gerçeği olduğu gibi gör- memekle suçluyorum. Çekim sırası- nda Alec'in bana fırlattığı bakışları göriince içimden kendime, 'Bu bakı- şlan. Kim. sen evde de birkaç kez gördün!" dedim. Filmde Alec sinirle- nip otomobilin kaputuna iki yumruk atacaktı. Atmasına attı, ama zarar gören otomobil değil, eli oldu!" Tiyatrodan gelme (Broadvvay) oyuncu için Doc McCoy'u canlan- dırmak pek zor olmamış. Onun kaygısı, kansını kimin canlandıra- cağındaymış. Nedenini şöyle açıklı- yor: "Tiyatroda, gala gecesinden önce oyuncu rolünü nasıl yaptığuu değerlendirebiliyor ve gerek görürse izleyicilerin karşısına farklı bir yo- rumla çıkabiliyor. Sinemada bu ola- naksız! Aynı şey, karşınızda oyna- yanlar için de geçerli. Bu filmde baş- roldeki kadın oyuncunun, erkeğini çekebilmesi için fevkalade cinsel bir çekiciliğe sahip olması gerekiyordu. Karşısında zevkle oynanacak çok çe- kici kız var, ama onların çoğunluğu, dediğim gibi kız, kadın değil. Holly- Hood gülümseyen kızlarla dolu. Ama kadınlar -gerçek kadınlar- fazla yok!" Alec Baldvvin, ilk Getavvay'i gör- memış, görmeye de niyeti yok. Steve McQueen'le karşılaştınlması konu- su da kafasını fazla oyalamıyor. Gö- rüşü şöyle: "Steve McQueen filmle- rinin genel özelliği. Steve \1cQueen için yapılmış olmalarıydı. Bugün tanınmış bir oyuncu, ezilip aşağıla- nan bir kadını canlandırmak istemi- yor. Günümüzde kadınlar, parası ol- duğu için bir erkekle yatmaya da ya- naşmıyorlar. Yatağa girecekleri er- keğin onlara iş olanağı sağiamasını istiyorlar; böylelikle parayı kendileri kazanacak çünkü..." Kadmlann kulakmemelerinden, burunlanndan küpeler sallanır. Erkekler beyazlar içindedir 1001 GeceMasaHan'ndançakıan Rajastan GÖNÜL DÖNMEZ COL1N Hindistan'm en egzotik bölgesidır Thar Çölü eteğindeki Rajastan. Gü- neş. ay ve ateşten fışkırdıklan söyle- nen Rajputlann ülkesini süsleyen görkemîi saraylann fısıldadığı gi- zem dolu öyküleri renklendiren ise giysiler ve takılardır. Kadınlann bol renkli eteklerine ufacık aynalar tu- tuşturulmuştur. Tepcden tırnağa takı içindedirler. Ayak bileklerine, boyunlanna sıra sıra halkalar geci- rirler. Evli kadınlann omuzlanna dek tüm kollannı kaplayan flldişi (plastik) bilezikleri vardır. El ayak parmaklan yüzüklerle doludur. Ku- lakmemelerinden. burun uçlann- dan küpeler sallanır. Bir de o alımlı şalları vardır ki arada bir yüzlerini yarı örtüp bir tek göz attılar mı çeki- ci mi çekicidirler. çoğûktı ölde geceler sogliktur. Deveciler ateş yakıp yemek pişirirler. Sonra daha iyi günler görmüşe benzeyen halıların altına büzülürsünüz. Korkunç bir dolunay vardır. Erkekler hep beyaz giyer. Yağız delikanlılann çalımı palabıyıklann- dadır. Bir de türbanlanna pek öze- nirler. Çoğunlukla pastel renkler se- çilse de çölün parlak ışıklannda bir başka özellik kazanır bu renkler. Kadın erkek, çoluk çocuk sürme çeker gözlerine. Erkekler sağ kulak- lanna küpe takar. Develerin bile gerdanlığı vardır. Rajastan'ın dört büyük kenti dört ayn rengin simgesidir. Başkent Jai- pur "pembe kenf'tir. (Delhi'den bu- raya kent ekspresi diye bir tren bile vardır.) Yedi kapılı bir duvarla çev- rili eski kentteki tüm yapılar pembe kumtaşındandır. Bir de ünlü gözle- mevi vardır ki savaşçı-gökbilimcı Maharaja Jai Singh II tarafından !728'de yaptınlmıştır. İlk bakışta garip bir yontu sergisini arumsatan bu gözlemevinde her araç yıldızlann yerini belirtmek, ay-güneş tutulma- lanru hesaplamak gibi özel birgörev üstlenmişür. Bir elli yıl sonra kurulan "Rözgar- lar Duvarı"nın pencereleri ise ha- nımlar görülmeden sokağı izleyebil- sin diye kafes gibi örülmüştür. Beyaz kent: Kentlerin en rornantiği Udaipur "beyaz kenf'tir ve belki de Rajastan'ın en romantik kenti- dir. Görkemîi sarayın ayaklanna se- rilmiş Pichola Gölü çöl ortasında bir "Oasis" gibidir. (Ingiliz televiz- yon dizisi "Jewel In The Crown" (Taçtaki Takılar) gölün tam orta- sında şimdi otel olarak kullanılan sarayda çekilmişti.) Seslerin kentidir Udaipur. Örneğin sabahın erken sa- atlerinde sütçüyle gevezelik eden kadınlann sesiyle uyanırsmız. Biri- leri kuyulardan su çekmektedir. Göl kenannda çamaşırlannı basamak- larda döve döve yıkayan kadınlann sesi gelir sonra. Keyifleri yerindeyse türkü de tutturmuş olabilirler. Herhangi bir Akdeniz kentine taş çıkaracak labirent sokaklan vardır Udaipur'un. Yolda yürürken, geçen yüzyıldan bir Dickens romanından çıkmışa benzeyen bir alay çocuk pe- şinize takılır ve sırayla pul. ufak pa- ra, çukulata ve kalem ister. Aynı sokaklarda hiç beklemediği- niz bir anda bir düğüne konuk ol- manız içten bile değildir. Gerçi bu gibi dunımlarda konuklar. gelini damadı unutup tüm dikkatini ya- bancı konuğa verecektir. Mavi kent: Maharaja düşleri Thar Çölü'nün tam eteğine kurul- muş Jodhpur "mavi kent"tir. (Jo- keylerin giydiği "Jodpur" pantolon- lannın buradan geldiği doğnıdur.) 1459da Rajput Rao Jodha'nın temel taşını attığı Jodhpur, 10 km duvarla çevrili olup bu duvann tam sekiz kapısı vardır. Kaleye çıkıp kente kuşbakışı baktığınızda evlerin çoğunun çivit mavisi badanalan- dığını görürsünüz. Bunlar Brahmin (en üst kast) evleridir. Aradaki yeşil perdeli, beyaz badanalı evlerde Müslümanlar oturur. Jodhpur'un da kendine özgü ses- leri vardır. Bunlann en egemeni eski kentin labirent sokaklanndan gelen çekiç sesleridir. Yüzlerce atölyede her yaştan erkek bir iş tutturmuştur. Bu ara sokaklarda gezinirken ev- lerden birine konuk olmak çok ola- ğandır. Şö\ le bahçe kapısından ka- fanızı uzatsanız hemen içeri alır, çay pişirirler. Sokaklar bulaşık suyu, si- dik kokusu, toz ve topraktan geçil- mez. Oysa eşikten içeri adımımzı atar atmaz her şey pınl pınldır. Kalenin içindeki sarayın en ilginç yanı, Hint krallannın derlem tutku- sudur: Maharajalann törenlere fil üstünde katıldığı günlerden fil taht- lan. minyatürler. halk müziği çalgı- lan. tahtırevan. giysiler. beşikler odasında manken ananın mekanik eliyle sallanabilen bir beşik bile var- dır! Kalenin çıkış kapısında 1843 yı- lında Maharaja Man Singh'ın ardın- dan geleneklere uyarak kendıni ate- şe atan on beş kansının el izleri bulu- nan satı taşlan görülür. Saraylara olan ilginizi güncelle birleştirmek ya da bir Maharaja dü- şü kurmak isterseniz kentin öbür ucuna 1943"te yapılmış Umaid Bha- wan sarayında (eğer keseniz el verir- se) paşa gibi bir gece geçirebilirsiniz. Son Maharaja şımdilerde Delhi"de yaşadığından sarayın önemlı bir bö- lümü otel olarak kullanılmaktadır. Agorafobik odalann gömme ban- yolan baştan aşağı mermerdir bura- da. Salonlar safari ha\vanlannın kesik başlanyla bezenmiştir. Bahçe- deki salıncaklar Hollywood fılmle- rini anımsatır. Zemin katında oval biçimde bir hav uz ve sauna bile var- dır. Kahvaltı salonundaki görkemîi avizede ışıklar bir dev aslanın ağzın- dan fışkınr. Ingiliz Kraliyet Mimari Enstitüsü Başkanı'nın mimarlığını üstlendiği bu çağdaş saray uzaktan baktığınız- da göze batar. içine girincc ise tü- müyie "kitdTdır. Altın kent: Bir safari öyküsü Altın sansı kumtaşından oymalı kakmalı evlerin, saraylann çözülen en ucunda 800 y ıllık bir tarih yansıt- tığı Jaisalmer. 1001 Gece Masal- lan"nı anımsatır. Rawal Jaisal'ın 1156"da bir tepeye kurduğu kalenin kapısından içeri girdiniz mi öyle kolay kolay çıka- mazsınız. Gerçekte yolunuzu bul- maktan çok kaybetmenin zevki vardır bu çöl labirentinde. Kaleyi kuşatan 5 km uzunluğun- daki duvann 99 burcu. köşe kulesi. balkonu vardır. Tam girişteki saray ise yedi katlıdır. Jaisalmer'a gidip de deve safarisi- nc çıkmadan olmaz. Bu yolculuk dayanıklılığınıza göre iki üç gün sü- rebilır. Devenin sırtma çökmüşken oturduğunuzdan. hayvan doğru- lunca korkunç bir vertigova kapılır- sınız. Bunu atlatabılirseniz gerisi ko- laydır. Kale duvarlannı ve kerpiç e\ leri geride bıraktığınızda önümüz açıktır artık. Arada bir Hindi. Müs- lüman, Rajput ya da kavim köyle- rinden gcçersiniz. Sık sık çay molası vcrilir. Kızgın güneş kavurmakta- dır. Yüzünüzü gözünüzü kapatıp kendinizi devenin monoton ayak seslerine bırakmaktan başka yapa- cak yoktur. Düş gücünüze göre kimi gözüpek Arap LaHTence, kimi Bertoluccı'nin "Sahara'da Çay" fil- minde Debbi VVinger olup haremin- deki 100 kadına karşın yine de sızi seven yağız prensesinizin peşine dü- şersiniz. Bu arada devenin şakacı yanı tut- tuğundan taşlann üzerinde seksek oynamaya başlar ki özellikle kadın- lan en hassas noktalanndan sarsa- caktır bu zıplamalar. Çölde geceler soğuktur. E)eveciler ateş yakıp ye- mek pişirirler. Sonra daha iyi günler görmüşe benzeyen halılann alüna büzülürsünüz. Korkunç bir dolu- nay vardır. Bir yerlerde bir hayvan ulur. Göz kırpmadan sabahı edersi- niz. Deve hörgücünde hop hop et- mekten her yanınız ağırmaktadır. Kısacası giden bir pişman, gitme- yen bin pişmandır bu deveyle safari yolculuğunaî UNICEF raporu: Her yıl 2 milyon çocuk ishalden ölüyor DİYARBAKIR (AA)- Birleşmiş MilletlerÇocuklara Yardım Fonu (UNICEF) tarafından hazırlanan raporda. dünyada her yıl 5 \ aşın altında 2 milyon çocuğun ishale bağlı sıvı İcay bından öldüğü belirtildi. Raporda, ishale karşı mücadelenin hızlandınlmasının amaçlandığı ve 1995 yılı sonuna kadar ağızdan sıvı tedavi kullanımının. yüzde 80oranında yaygınlaştınlmasının hedeflendiği açıklandı. 25 yıl önce dünyaya tanıtılan bu tedavi yönteminin tam olarak önemsenmedıği. bu nedenle her yıl 2 milyon çocuğun ishale bağlı sıvı kaybmdan öldüğünün kaydedildiği raporda şöyle denildi: " 1980'lerin başında tıp ve hükümet çevrelerinde, okullarda ve ailelerde bu tedavi yolunu bilen pek az insan vardı. Bugün ise ishale v akalanan her 3 çocuktan biri. evinde bu tedaviden y ararlanmaktadır. Sonuçta, her gün ishalden 3 bin ölüm vakası önlenmektedir." Arşivciliği bilmiyoruz İSTANBUL (ANKA) - Türkiye"de profesyonel arşivci bulunmaması nedeniyle arşivcilığin ideal olarak yerinegetirilmediğibildirildi. Mevcutarşiv malzemesinin büyük çoğunluğunun Dev let Arşivleri Genel Müdürlüğü'nün(DAGM) elinde olduğu. cumhuriyet dönemine ait malzemenin ise hiç bilinmediği belirtildi. Marmara Cniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arşivcilik Bölümü öğretim üyesi Bekir Kemal Ataman, bu ıhtiyacı gıdermek için "Türkiye Arşiv Kaynakları Rehberi" adıy la bir proje hazırladıklannı açıkladı. Bekir Kemal Ataman. "Gerek Osmanlı gerekse cumhuriyet arşivinin ulaşamadığı ve miktar olarak en az DGM'dekiler kadar olduğunu tahmin ettiğimiz bir > ığının olduğu da bilinmektedir" dedı. Bu kaynaklarla ilgili temel bilgileri birarayagetirmenin, gerek geçmiş gerekse bugünkü tarih üzerinde çalışan her türden araştırmaçı için büyük önem taşıdığını ifade eden Ataman. yoksa bu kaynaklann tamamına yakın kısmının bilinmeden ve kullanılmadan kalaçağım söyledi. Cumhuriyet dönemi boyunca arşivciliğin hep ihmal edildiğini, ancak yönetimlerin değişmesiyle son dönemlerde atağa kalküğını ifade eden Bekir Kemal Ataman, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye'de ister kamu arşivciliğinde. ister özel arşivcilikte ideal bir arşivcilik oluşmamış. Bu da Türkiye'de profesyonel anlamda arşivci olmamasından kaynaklanıyor. Cumhuriyet tarihi boyunca da hep ihmal edilmiş arşivcilik, ancak son dönemlerde yönetimjerin değişmesiyle atağa kalktı. L'niversitelerbünyesinde kurulan arşh cilik bölümleri, bu alandaki boşluğu doldurmak içindir. Eğitim olarak da fena değil. tlk mezunlarını 2-3 yıl önce verdi. Ancak ideal bir arşivciliğin yerine oturması için zaman gerekir."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle