25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2MAYIS1994PAZARTESİ 12 DIZIYAZI Beyoğhı'nunarkayüzü bambaşkabir dünya. Burası Bevoğlu'nun arka yüzii. Diğer yüziine hiç benzemiyor. Burada gecekondular, çöplü ve çamurlu sokaklar var, yoksuJJuk var, ancak yeşil yok, okul yapacak, sağlık ocağı yapacak yer bile yok. tşte, İstanbul'un kalbi, Türkiyfr'nin kültür ve sanat merkezi, uluslar ve dinler açısından belki de dünyada benzeri az bulunur bir mozaiğin sınırları içinde yaşanan gerçek. Pera Palas'ın lobisindekı kırmızı kadife koltukta otu- ran Azerbaycanlı bir diplo- mat. 1921 yılının Temmuz ayında. yuvarlak tel çerçeveli gözlüklü ve keçi sakallı bir "Bolşevik ajanT tarafından kurşun yağmuruna tutulunca İstanbul kanştı. Tüm Beyaz Ordu komutanlannı bir kor- ku sardı. "Sıra bize ne zaman gelecek" diye. Beyoğlu"na sığınan Beyaz Ruslar hiç eksik olmazdı Pera Palas'tan. Otel bir zamanlar Beyoğlu'nun eğlence merke- zi. 1913yıhnda Istanbul'a ge- len Rena Sanktis. Brighton'- daki ailesine yazdığı mektup- ta şöyle anlatıyor Pera Pa- las'ı: "Tokatlıyan Oteli'ndeki dansingler banal olmaya baş- ladı. Çok sıkılıyonım. Artık haftanın dört akşamı Pera Pa- las'tayız. O muhteşem sarav dekoru içinde Rus votkası içi- yoruz ve orkestra vals çaldığt- nda dansa kalkıyoruz. Pera Palas'ın önünden dakikada bir tramvay geçiyor. Pera'da on dakikada tam yedi otomobil saydık. Bu ne kalabalıktır, bu ne gürültüdür monşer? İnsan kendini Paris'te samjor." Agatha Christie "Orient Express'te Cinayet" adlı ro- manını Pera Palas'ta yazıyor. Aslında otelın adına uygun bir kıtap bu. Çünkii Pera Pa- as 1893 yılında Compagnie Internationale des Wagons Lits et des Grands Express Eurppeens tarafından Paris'- ten Istanbul'a Orient Express treniyle gelen yolcular için yapılmış. Bu nedenle Pera Pa- las'la Şark Ekspresi'nin amb- lemleri aynıdır. (1). 'Şark Kahvesi' Şark Ekspresi'nin seferlen artık yok. Ama günümüzde Beyoğtu'nda başka "Şark"lar yaşıyor. Kapısında kocaman bir yaa var: "Şark Kahvesi Terminali." Yazıhanenm camı. Orta ve Doğu Anadolu kentlerinin, Içelerinin adlanyla dolu. Rengarenk harflerle bir hari- ta çizilmiş: Tokat'mdan Zile'- sine, Erzurum'undan Erzin- can'ına dek. Yolcular. gelecek otobüs servisini bekliyorlar. Kadı- nlann üzerinde basma şaivar, başlannda örtü var. Kasketli, zayıf erkeklerle yan yana oturmuşlar. Gıyımleri inanı- lmayacak kadar kötü. Yağışsız havaya karşın ayak- kabılannda çamur var. Pan- tolonlan ütüsüz erkeklerin. Kadınlar bakımsız. Pek geliş- merniş bir Doğu Anadolu kentinin otoganndan farkt yok görüntü açısından Be- yoğlu'nun Fethitepesi'ndeki Şark Kahvesi Terminali'nin. Başı sımsıkı bağlı, sıcağa karşın üzerine pardösü giy- miş genç bir kız giriyor içeri. Iki bilet ahyor Erzincan'a. Terminaîdeki çocuklann ellerinde ucuz. plastik oyun- caklar var. Sanki babalan- ndan kalmış. Gözle görülen bir yoksul- luk aslında Şark Kahvesi Terminali'nde bekleşen. Biraz ötedeki İstiklal Cad- desi'nde; sinemalan. barlan. kafeleri, pastaneleri, büyük otelleriyle Şark Kahvesi Termınali'ne öyle uzak bir dünya var ki... Terminalin sahibi Ali Rıza Çaylak, Erzurum'dan 1942 yılında gelmış İstanbul'a. 1962"de Fethitepe'den bir dükkan almış. 1964'te de, açtığı işyerinin adını "Şark Kahvesi" koymuş. Çevresindekiler. u Deü mi- sın sen" diye sormuşlar Çay- lak'a, "Ne işi var burada Şark Kahvesi'ııin?" Yaptığından emin bir bi- çimde yanıriamış Çaylak: "Görfin bakın, millet bura- Karaköy'den Haliç'e doğru girince başka bir dünya çıkıyor insanın karşısına. Sütlüce mezbahasının çevresinde ağıllar var. Heryan hayvan pislikleriyle dolu. Hasköy'ün Keçecipiri mahallesinde insanlar çöp kokulan içinde yaşıyor, dar geçimlerini bugünden yanna nasıl vardıracaklanm düşünüyorlar. İşte bu da Beyoğlu. BurasıParis'e hiç benzemiyormonşerda başıma üşiişecek..." "Şark'tan gelip giden kam- yonlann o yıllarda dikkat çeke- cek kadar çoğalması" Çaylakın güvencesi: "1960'lardan sonra çok sık gelip gitme>e başladı kamyon- lar. Kimi taş getiriyordu buraya, kimi insan, kimi de eşya. Hem insan hem eşya getirenlerin say ı- sında muazzam artış vardı. Bu kahve açılınca artık bunların ilk uğrak yeri, önemli bir haberleş- me noktası oldu." İstanbul'a ilk gelene önerile- cek "danışma" durumuna geli- yor yıllar ıçerisinde Şark Kah- vesi. Bırisi köyünden mi aöçü- yor, "Git" diyorlar "Şark Kah- vesi'ni bul. İstediğin kişüere ulaştırır o seni." Bırisi. İstanbul'a göçen hem- şerisine bir paket. bir çuval un. biraz peksimet ya da ceviz mi gönderecek; verdiği adres yine Şark Kahvesi: "Bunu İstanbul'da Şark Kab- vesi'ne bırak, oradan alırlar..." 1990'larda yıkıhyor Şark Kahvesi. Ali Rıza Çaylak da, eski kahvesinin yakınlanna bir terminal açıp yolcu taşımacıh- ğına başhyor. Terminal de eski kahvenin admı alıyor: "Şark Kahvesi Terminali." Çaylak, terminalin tabelası- na doğru elini kaldınp, bir ger- çeği saptıyor: "Eğer Şark Kahvesi'ni bula- mazsan Beyoğlu'nu da bulamaz- sın." İşte Çaylak'ın bu sözü, yaşa- nılan gerçeği en açık biçimde anlatıyor. Eğer Şark Kahvesi bulunmadan bugün Beyoğlu bulunmuyorsa, "Beyoğlu'nda Refah nasıl kazandı?" sorusuna alınacak yanıtın ilk ıpuçlan elde ediliyor demektir. Şark Kahvesi Terminali'nin karşısında Ali Ağdaş'ın nalbur dükkanı var. Son günlerde in- şaat malzemesi satışı hayli art- rmş. Ağdaş, Erzurumlu. 25 yıl ön- ce gelrniş İstanbul'a. "Beyoğlu" dendiği zaman aklına önce Süt- lüce, Kasımpaşa. Hahcıoğlu ge- liyor. "Ya İstiklal Caddesi, Tünel, Galata, Taksim?.." Bu soruya yanıt verirken elini İstiklal Cad- desi yönünde ve "boşver" anla- mında sallıyor: "Bunca yddır Beyoğlu'nda- yım, bir rürlü ayak uydurama- dım oralardaki yaşama..." Ağdaş. üzerine bir iş önlüğü giymiş. Çember sakallı ve tak- keli. Dükkanında. Refah'tan Beyoğlu Belediye Başkanlığı'nı kazanan Nusret Bayraktar'm fotoğrafı asılı. "Biz" dıyor. "Anadolu köyle- rinden geldik. Tarladan, bağ- dan-bahçeden gclmişiz. Dalan, gecekonduda oturanlan apart- mana taşıy acaktı. Buranın gece- kondu halkı karşı çıktı. Ben de 25 yıllık gecekonducuyum. Biz blok apartmanda, katta, dairede zor yaşanz. Serbest hayata alış- mışız. Yeni yeni başladı gece- kondulann yerine apartman dik- den elini sallayıp gülüyor. Beyoğlu ilçesinın bir yanı İs- tanbul Boğazı, dığer >anı da Haliç'le çevrili. Karaköy'den Haliç'e doğru girince başka bir dünya çıkıyor insanın karşısı- na. Sütlüce mezbahasının çev- resinde ağıllar var. Yüzlerce ko- yun satılmayı bekliyor.Çevrede hayvan pıslikleri. Ağır b.' koku var. Buralgrda "Adak" adı altı- nda kaçak hayvan kesimi yapılıyor. Çoğu hastalıklı hay- vanlar Beyoğlu'nun yoksul in- sanlanna ucuz et olarak satı- lıyor Mezbahaya yaklaştıkça. " t ykuluk ve et" yazılı tabelalar sıklaşıyor. Birkaç masa atmış- lar. Yanında bir maneal yanı- yor. SHP Beyoğlu İlçe~Başkanı Yüksel Kıhnç. bir yanda hay- van ağıllannın, diğer yanda ke- Beyoğlu'na sığınan Beyaz Ruslar hiç eksik olmazdı Pera Palas'tan. Otel bir zamanlar Beyoğlu'nun eğlence merkezi. Agatha Christie "Orient Express'te Cinayet" adlı romanını Pera Palas'ta yazıyor. Şark Ekspresi'nin seferlen artık yok. Ama günümüzde Beyoğlu'nda başka "Şark"lar yaşıyor. mek. O da, kira parası tatlı gel- diği için. Ama biz kolay kolay apartmanda oruramayız. Ancak iki kuşak gececek ki bizim ço- cuklanmız alışsın apartmana." Ağdaş a göre SHP. ÎSKİ'den kaybetti seçimleri, hem Beyoğ- lu'nda hem de Türkiye genelin- de. SHP'den belediye başkanı seçilen. ancak 27 Mart seçimle- rine CHP'den katılan Hüseyin Aslan'la ilgili değerlendirmesi ilginç Ağdaş'ın: "Nasıl kaybetti anlamıyorum. Bütün gecekondu halkı, onun be- lediye başkanlığı döneminde is- tediğimiz gibi y aptık gecekondu- larımızı. Hüseyin Aslan'ın kay- betmesine şastim valla..." "Baksana. bir gecekonducu olarak sen bile vermemişsin Hü- seyin Aslan'a oy" deyınce, "Be- nim yömim zaten belli" gibisin- yif köşelerinin bulunduğu Süt- lüce'den geçerken, insanlann kafasındaki Beyoğlu kavra- mına değiniyor: "Bence fürkiye'de Beyoğlu doğru algılanmıyor. İnsanlar ge- liyor, İstiklal Caddesi'nde bir si- nemay a, tiy atroy a y a da bara gi- diyorlar. Ama bunun yanı ba- şındaki diğer Beyoğlu'nu göre- miyorlar. Buralarda yaşayanlar Beyoğlu'nun hiçbir yönetim \e karar kademesinde bulunmu- yorlar. Beyoğlu'nun bir yanı kül- tür ve sanat merkezi, ama diğer yanında yaşayanlar bu merkeze yabancılaşmışlar. Bu Beyoğlu'- yla ilgili en yakın temasları, kül- tür, sanat ve eğlence sektörünün ara işlerinde çalışmak. Kimi ko- milik yapıyor Beyoğlu'nda örne- ğin, kimi garsonluk. Gündelik olarak yaşıyorlar. Beyoğlu'nun bu yüzünde yoğun biçimde köy dernekleri var. ıkinci kuşak yeni yeni kente adapteoluyor. Birinci göç kuşağmın kentle hiçbir uyu- mu yok." Sütlüce'den Keçecıpin'ne. oradan Örnektepe'ye doğru çı- kınca başka ilginç görüntüler çıkıyor ortaya. Orneğin, bu ma- hallelerdeki her camınin yanın- da bir de Kuran kursu var. Tay- yıp Erdoğan 1989 seçımlennde RP'den Beyoğlu Belediye Baş- kanlığı'na adav oluyor. ancak» kaybediyor. Bu seçımde ise İstanbul Belediye Başkanlığı'nı kazanıyor. Kılınç, "Sötlüce'de Refah her seçim oyunu ikiye katlıvor. Beyoğlu özelinde on yıldır durmadan çalışıyoriar. Bir sloganlan vardı, 'İstanbul'u fet- he Pera'dan başlayacağız' diye. Bunu da başardılar. Beyoğlu'- nda yoğun eğitim yaptikları yer- ler var. Seçimler sırasında bura- daki yoksul halka İstiklal Cad- desi'ni başka türlü anlatıp, sti- rekli olarak, 'sizin de çocuğunuz, kızınız Beyoğlu'na düşecek' diye propaganda yaptüar" diye an- latıyor. Hasköy'ün Keçecipiri ma- hallesinin yollan haylı yokuş. Mahalleyi bir çöp kokusu sar- mış. Burada yaşayanlann çoğu tersane ve belediye ışçisı. İnsan- lann hepsı kızgın. Yeni ekono- mik pakete kızıyorlar. enflasyo- na kızıyorlar. toplusözleşme görüşmelerinin çıkmaza girme- sine. yeni sözleşmenin bir türlü imzalanmamasına kızıyorlar. Keçecıpiri'nın kahvesinde kız- gmiıklan ve umutsuzluklanyla oturuyorlar. Çoğu Sıvas'tan ve Tokat'tan gelmiş. Kahvedeki masanın çevresinde Hasan ve Hıdır Rüzgar. Kazım ve Hasan Güven. Ahmet Çavuş ve Yük- sel Kılınç oturuyor. Kimi işçi, kimiesnaf. İçlerinden biri SHP İlçc Baş- kanı Kılınç'a dönüp "Başkan, ben SHP delegesiyim. Kusura bakma, ama secimlerde sandık başına gidip oy bile vermedim" divor. Delegesi. SHP'ye kızgın. Hü- kümetteki tutumuna. ekono- mideki etkisizlığine kızıyor. İçlerinden bazılan yine dc des- teklemiş SHP'yi. Bin "Ben Sı- Dünden bugüne Beyoğlu'nun adları IncirağaçlarındanbeyinoğlımaBeyoğlu'nun çekirdeei, bugünkü Gala- ta, Bu yörenin bflinebilen en eski adı, Si- ke. Grekçe "incir ağaçlan" anlamına geli- yor, İ.Ö. 146'da böTgeyeegemenolan Ro- maJılar yöreye "Sycena** diyoriar. İ.S. 33O'da*Galata"nsn restni adı "RegioSyce- na. M Gaİata adıtun nereden geldıği çok tartışmalı. Bir göröşe göre yöre halkının Galat diye adJandırdığı Kelt kavmı bura- dan geçerken bir süre kalraış. bu nede'nJe de yöreye "Galata* adı veriltniştir. Bir başka görüşe göre bu ad Grekçe'de "sat" anîarrüna geten "Gala" sd'zcüğünden tü- remiştir. Gaiata, sözcük olarak "sütfer" anlamma gelmektedir. Slav ve Bulgar kö- kenli kişiter Sike yöresine yerleşmişler, burada sülçölük yapmışlar, mandıra kur- mnşlsrâtT. Bir üçûncü görûşe göre ssc Galata adı. İtalyanca'mn Cetıova lehçe- sinde yokuş anlamma geJen "caladdo" sözcüğünden türemiştir. Galata'nın kuzeyinde kalan bölgeye, Öizans çağmda Grekçe "öte, ötesi'* anla- mına gelen "peran'* sözcüğûnden esinle- nerek Pera deniüyordu. Buradakı bağla- • ra da "Pera bagjan" deniliyordu. Biz bu- gün Galata ve Pera'nm buiunduğu alan- fenu ikisine birden Beyoğlu diyoruz. Bu ad U2un süre bir arada kullarfilrruşlardır. Hınsûyan Osmanlılar ve Avrupalılar Pera adıru kufiarurken Türkter yöreye Beyo0udemişkrdir. I925yıhndakentve mahalle adlarmın Türkçeleştirümesı sıra- stnda Pera adt kaMınlmsş, yalnızca Be- yoğlu adı birakılrmştir. Ancak Galata adına dokunuîmamıştır. (1) Beyoğîu adırun kaynaği îartışmah. ama biz birini aktarabrn; "Bizans keferesi boraya Pera diyor. Karşj yaka manastna. Beyoğlu adının ve- rilmesi, Kanuni Suttan Süieymaii dönemi- ne rastlıyor. V'enedik sefiri Gritti» bir Rum kızıyla evlenir. Bu evlilikten Aloisio doğar. Baba Gritti'nin Taksim d\ annda görkem- G bir köşkü v ardır. Bahçcsi uçsu/ bucaksız olan bu nıafikaaede sonra Aloisio Gritti yaşar. Bu yüzden bugün 1 aksim'den Ga- lata'ya kadar olan bölgeye bu bey oğlun- dan esanlencrek Beyoğfu denmektedir." (2) (1) Beyoğİy, Özdemir Kapıan (Ar- kan), İîetişim Yayuıiarı (2j Dünden Bugüne Beyoğlu, Yiiksei Baştunç, Yılma: Yaymtarı vas'tan geldim. Benim gibi çok say ıda sosy al demokrat geldi Sı- vas'tan. Bu yüzden Sıvas'ı geri- cilere bıraktık" divor. "Beyoğlu'na geldiniz, ama Beyoğlu'nu da gericilere kaptır- dınız" deyınce hepsi kafalannı önüne eğerek konuşuyor: "Kötü yapttğımız. daha doğ- rusu yapamadığımu hizmetler- den dolayı kaybettik. Aldığmıız emaneti iyi kullanamadık. Bir de bunun üzerine bölünüp birbirimi- ze düştük. Böyle olunca da SHP seçmeninin bir bölümü CHP'ye, bir bölümü DSP'ye oy verdi. ANAP'a, DYP'ye "bile oy veren- ler oldu. Hatta RP'ye oy veren SHP'liJer bile var."" Rüşvet kime yaradı? Bir başkası rüşvetten yakını- yor: '•Son dönemde rüşvet yaygın- laştı. Herkes sandı ki gecekon- dulaşmaya izin veriliyor, bu yüz- den oylar bu izni veren belediye başkamna akacak. Ama böyle olmadı. Çünkii neredeyse her- kesten rüşvet alındı. Gecekondu yapan da belediyeye sernpati du- yacağı yerde, hem kendisinden rüşvet alındığı için kızdı hem de 'gecekondu yaptıysam paramla yaptım'dedi." SHP Beyoğlu İlçe Başkanı Kılınç, Keçecipiri mahallesinin sorunlannı anlatırken belediye- ye dönük eleştiriler de yönelti- yor: "Temizlik İşleri'nin garajı bu- rada. 1989 seçimlerinde mahalle halkına söz verdik, buradan kal- dıracağız diye. İnanılmayacak derecede çöp kokuyor mahalle. Aradan beş y ıl gecti, kaidırama- dık. \erilen sözler turulmadı. Yapılaşma inanılmayacak ka- dar yoğunlaştı. Okul ihtiyacı var. Sınıflar çok kalabalık. Onun için çocuklar uzak yerler- deki okullara gitmek zorunda kalıyorlar. Ancak okul yapıla- cak yer yok. Daha doğmsu, okul ve sağlık ocağı yaptnak için yer ayrılmıştı. Ancak ayrılan bu yer- ler de yapılaşmaya açıldı. Bura- lara gecekondu yapıldı. Bunlar olunca da gecekonduyu kuran- dan oy bekleyenler ceza yedi- ler." İşte. İstanbul'un kalbi, Tür- kiye'nın kültür ve sanat merke- zi. uluslar ve dınier açısından bclki dc dünyada benzeri az bu- lunur bir mozaiğin sınırlan için- de yaşanan gerçek. Hasköy'ün Keçecipiri ma- hallesinde insanlar çöp kokula- n içinde yaşıyor. Değil yeşil alan yapacak, okul ve sağlık ocağı için bile bir kanş boş yer kalmamış. Okul sıralannda dir- sek koyacak yer bile yok. Uzak- lardaki okullara gidiyor çocuk- lar. İnsanlar. dar geçimlerini bugünden yanna nasıl vardıra- caklannı düşünüyorlar. İşte. burası da Beyoğlu. Ama burada "İnsan hiç ken- dini Paris'te sanmıyor monşer". (I)Dünckn Bugüne Beyoğlu, Yüksel Baştunç. Yılma: Yayın- ları SURECEK POLniKA VE OTESI MEHMED KEMAL Mlnarenln Kılıfı... Abdülhak Hâmit (Tartıan) için eskiler 'şair-i azâm', 'dâhi-ı azâm' derlerdı. Büyük şaire toz kondurmazlardı. Nâzım Hlkmet, 'Putları kınyoruz" diye saldırdığında genç şairi kınamışlardı. Hiç büyük bir şaire put denir, putu yıkılır mıydı? Aradan yıllar geçecek Nâzım'a da Va- tan haini' diyenler çıkacaktı. Hâmit'in iki dizesine baka- Itm: "Kız vatanını herkes sever/Bak köpekler bile vatan- perver." Herkes vatanını sevdiği gibi, kimse de vatan haini ol- mazdı. Vatanseverlikle vatanı birbirine karıştırmamalı... 1950'den sonra Nâzım Hikmet bir afla hapisten çıktı. As- kere alınıp Zara'ya gönderileceği ve orada bir ketenpe- reye getirilip öldürüleceği haberi çıkınca da yurtdışına kaçtı. Zamanın iktidarda bulunanları, bir Bakanlar Kuru- lu kararıyla yurttaşlıktan attılar. Kararda Cumhurbaşka- nı Celal Bayar'ın Başbakan Adnan Menderes'in, Mali- ye Bakanı Hasan Polatkan'ın ımzaları vardı. Onlar Nâzım'ı yurttaşlıktan atmışlardı. Ama bu üç devlet adamı Yassıada Mahkemesi'nde vatana ihanetten idama mahkûm oldular. Bayar, yaş sı- nınndan kurtuldu, Menderes'le Polatkan Imralı Adası'- ndaa'sıldılar. Siyaset adamlarını vatana ihanetle suçlamak doğru değildir. Nâzım Hıkmet'i yurttaşlıktan atan karar bugün nasıl geçersizse, Bayar, Menderes ve Polatkan'ı vatan haini sayan karar da geçersiz sayılır. Nitekim aradan yıl- lar geçtikten sonra asılanların ölüleri imrah'dan alınmış, İstanbul Topkapı'da bir anıtmezar'a konmuştur. Nâ- zım'ın 43 yıl önce Bakanlar Kurulu kararıyla yurttaşlık- tan çıkarılması siyasal tarihimiz için bir kara lekedir. Karar, bir Bakanlar Kurulu toplantısında ele alınmalı, ip- tal edilmeli, bu kara leke silinmelıdir. Siyaset adamları para pul, mal mülk bakımından çok dikkatli olmak zorundadırlar. Biline ki herkesin gözleri bunların üzerindedir. Gerçi bizde hesap sorma, sigaya çekme mekanizması çok zor işler, ama olsun; gene de dikkatli dayranılmalıdır. Bizde eli devletin hazinesinde bulunan kimselerden mal bıldiriminde bulunmasını istediğinizde eksıği çıkı- yor, fazlası çıkmıyor. Peki, çalıntı denilen toplamı trilyon- lara varan paralar nereye gidiyor? Bu çalındığı söyle- nen minarelerin birer kılıfı elbette var. Ama bir türlü vurgunculara erişemiyor. Vurgunu vuranlar, yakalan- dıkları zaman bölüşecekleri kimsenin payını da birlikte vuruyorlar. Paylaşma başlayınca herkes payına düşeni alıyor. Bundandır ki bir türlü yakalanamıyorlar. Shakespeare'in çok ünlü bir dizesi vardır, her sıkış- mada örnek olarak gösterilir: 'To be or not to be thats the çuestion." Bunu; "Olmak ya da olmamak sorun burada " diye çe- virirler. Bu bir sözcük çevirisidir. Bunun bir de anlam çevirisi vardır. Beylerbeyi Nakşibendi Şeyhi Nurettfn Artam ingilizceyi, Sina cephesinde tutsak olduğunda In- gilizlerden öğrenmiştir. Türkçe öğretmenliği yanında Ingilizce öğretmenliği de vardır. Ulus'ta köşe yazılarını yazarken çeviriler de yapardı. Çevirileri, anlam çeviri- siydi. "To be or not to be'yi "Ya devlet başa, ya kuzgun /e$e"diyeçevirirdi. Artam'ın bu çevirisini aynı zamanda mılletvekili de olan Türkçe öğretmenimiz Ali Rıza Bey alaya alır, şu kı- lığasokardı: "Ya herro, ya merro." Bu çeviriyi merak edenler bir Kürtçe bilene sorsunlar. "To be or not to be'Yıin başka bir karışımıdır. Prof. Mlna Urgan'ın 40 yıl süren bir uğraşım sonucu oluşturduğu Shakespeare ve Hamlet' adlı kıtabı ağır ağır okuyorum. Yapıt ne kadar övülse yeridir. Bizde de köşesine çekilip kozasını ören bilim adamları bulundu- ğunu kanıtlıyor. Çalıp çırpmaktan böyle yapıtlara vakit bulunmuyor, ondan geç kalıyoruz. (Altın Kitaplar 1984). On yıl gecikmeyle merhaba... Gecikmeye, "sabahı şer'ıi- ler hayrolsun" da denebilir. BULMACA SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 1/ Dil devriminin ilk yıl- lannda belediye başkanı- na verilen ad... Eylemleri olumsuz yapmakta kul- lanılan ek. 2/ Kaz Dağı'- nın mitolojik dönemler- deki adı... Kaynatılmış buğday. 3/ Verim. 4/ Karşı koyma. dayanma. 5/ Kiraya verilerek gelir getiren mülk... Hayriyye ve Hayrabad adlı mesne- vileriyle ünlü XVII. yüz- yıl 'Övan şaın. 6/ Bir soru sözü... Uluslararası Tiyatro Ensti- tüsü'nün simgesi... Ses. 7/Aruz öl- çüsünde kısa okunması gereken bir heceyi,. kalıba uydurmak için uzatma... Üstün bir yetkinin gücü- nü simgeleyen değnek. 8/ Bir şeyi sevmeye. istemeye ya da yapmaya içten yönelme. 9/ Kolun dirsekten parmaklara kadar olan bölümü... Dağlık bölgelerde söylenen türkü- lerin makamı. YLKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Osmanlı mimarlıgında, çatı arasmda ya da dükkanlann üs- tünde yer alan alçak tavanlı asma kat. 2/ Her yanı suyla çevrili kara parçası... Antalya'nın bir ilçesi. 3/ Gemilerde mizana dire- ğinin gerisindeki yelken... Zehir. 4/ Tolstoy'un tanınmış bir romanı. 5/ Hayvan damı... Esnek ve ince uzun metal şerit. 6/ Bir tür hafıf ve kaba ayakkabı... llkel benlik. 7/ İneğin erkek yavrusu... Gözlen görmeyen. 8/ On ya da on iki kişilik küçük otobüs. 9/ İlave... Tanzimat edebiyatının öncülerinden olan ün- lü şair, yazar ve gazetecimiz. İLAN T.C. AKSARAY 2. ASLÎYE HUKUK MAHKEMESİ EsasNo: 1988(373 Davaeı Halil Çevik vekili Av. Reşit Gürpmar tarafından davahlar Mehmet Özdemır ve arkadaşlan aleyhlerine açılan tazminat davasın- da verilen ara karan gereğince: Davalılardan Mehmet Özdemir'in Altıntepesi Özcan Cad. Teleki Sok. No: 8-34 adresine. davalı Zekenye Yeşildal'ın Camiliören Köyü Aksaray adresine çıkartılan davetiyelerin bila tebliğ iade edildiği, ad- reslennde bulunmadıklan ve başka adresleri de olmadığjndan: Davahlar aleyhlerine 50.000.000.-TL bedelli açılan tazminat dava- sı 30.4.1992 tanhınde HUMK'nın 409. maddesi gereğince yenilenin- ceye kadar işlemden kaldınlmasına karar verilmiş olup 1.5.1992 ta- rihlı davaeı vekılinin dilekçesi üzerine yenilenen davanın duruşması- nın 20.6.1994 giinü saat 09.35"te olup belli edilen gün ve saatte davalının duruşmada hazır bulunmalan veya kendilerini bir vekille temsilettirmelen.olmadığı takdirde yargılamaya HUMK'nın 213. ve 377. maddesi gereğince yokluldannda devam edilip karar verileceği ilanentebüğolunur. Basm: 47686 SATILIK DAİRE Acıbadem'de sahibinden satılık, 70 m 2 . Kaloriferli Tel:3ö96985
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle