25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet70. TILSAYI25021 S A N A T K Ü L T Ü R M A G A Z İ N T E L E V İ Z Y O N 9NİSAN1994CUMARTESİ Yapıtlan ile uygarlığa damgasını vuran başmimann ölümünün 406. yıldönümü OKTAYEKİNCİ Prof. Dr. Aptullah Kuran'ın sap- tamasına göre 477 yaprtta imzası bulunan Mimar Sinan, 1490 yıLnda Kayseri"nin Gesi nahiyesi- nebağlı Ağırnas Köyü'nde doğdu; 98 yıl yaşadıktan sonra 9 Nisan 1588de öldü. 16. yüzyıl uygarhğı- na damgasını vuran sanatı ve "bü- ge" kişiliğiyle de Osmanb İmpara- tortuğu'nun "başmiman" un- vanını taşıdı. Yani. hem yapı- tlannı yarattı. hem de mesleğinin ve meslektaşlannın "sorumiulu- ğunu" üstlendi... Sinan'ın ustalığı ve büyüklüğü hakkında, kuşkusuz hemen herkes bekrli bir fıkir sahibidir. Her biri dünya mimarhk ve sanat tari- hindeki en önemli ve değerli ör- nekler arasında yer alan yapıtlan, yine "dünya durdukça" insanlara ve insanlığa onun büyüklüğü hakkında zaten hep fıkir verecek- tir. Hele bir Seümiye'ye. bir Sü- leymaniye'ye ya da bir Şehzade Camisi'ne veya bir köpriisüne, su kemerine... Her bakıldığında, bir insan ömrüne sığdınlabilen bunca muhteşem ürünün, aynı anda "uy- gariığm geleceği" için de eşsiz bir "kaynak", hatta "güvence" oldu- ğu yine her zaman görülecektir. K..anuni Sultan Süleyman bundan 422 yıl öncesinin tarihini taşıyan fetvasında, "mimarsız yapılaşmaya" karşı önlem almasını isteyen Koca Sinan 'ı, "kaçak inşaatları durdurmakla" görevlendirmişîi. Sinan'ın Selimiye'de uJaştığı mimarhk düzeyi, kendinden önceki tüm uygarlıkların birikimlerini de taşıyan görkemli bir aşamaydı (üstte). İstanbul'da Osmanlı düzenini isteyen şeriatçı eğilimler, Sinan'ın asla izin vermediği "izinsiz, mimarsız yapüaşmanın" yağmaya dönüştüğü semtlerden oy aldılar (sağda). Büyükusta Mimar Sman'ı *kaygıyla' aııı\onızÇünkü. Sinan'ın kendinden sonraki kuşaklara miras bıraktığı tüm yapıtlan. Nazım Hikmet'in dediği gibi, "hünerli ellerin ve ya- ratıcı aklın" yeryüzünü "dünya" yapan eşi bulunmaz armağan- landır. Sinan, bu armağanlan, salt bizlere veçocuklanmıza değil. tüm insanbğa ve insanoğlunun "aydmlık geleceğine" bir kültür hazinesi olarak bırakmıştır... Sinan ve dinsellik Bugünedek hemen her9Nisan*- da, Koca Sinan hep yapıtlanyla ve ustahğıyia anıldı.Hatta çoğu kere- ler de yine yapıtlan arasında özel- likle "camileriyle" anımsandı. Her biri gerçekten salt Osmanlı ve Islam mimarlığının değil, aslı- nda "dünya mimarlığımn" erişıl- mesi zor düzeydeki üstün örnekle- rini yansıtan Sinan'ın camileri, kimi zaman da "uygarlık ve sanat adına" değil. dine dayalı bir siyasal düzeni savunmanın, yani "şeri- atçılığm" yaygınlaşması adına öne çıkartıldı. Tıpkı UNESCO'nun "Mimar Sinan YılT olarak ilan ettiği. ölümünün 400. yılı olan 1988'deki "resmi kutlamalarda", koca us- tanın hep "ney ve ezan sesterinin" eşlik ettiği, dinsel motifleri ağır ba- san cami görüntüleriyle birbkte anıldığı, anlatıldığı gibi... Şimdilerde, böylesi bir eğilimin, bu kez çok daha yaygın ve üstelik "yerel yönetimfcrin" de desteğiyle ortaya çıkacağını. insanoğlunun "yaratıcı gücünün" eşi bulunmaz simgesi olan Mimar Sinan'ın ve yapıtlannın "Tanrısal bir güce bağlanarak" kültürel içeriğinden boşaltılacağım, sanki görür gibi oluyoruz. Onun, tüm bu eserlerini ortaya çıkanrken ne denli "emeğe ve mühendisliğe saygüı" bir çalı- şma organizasyonu kurduğu; bir "mimarbaşı" olarak bibme ve ku- rallara aykın uygulamalara nasıl karşı çıktığı; hatta şantiyelerinde çabşan amele ve ustalann ücretle- Sinan, hem yapıtlanyla bir "Koca Üsta" hem de mimarlıkla ilgili sorumluluklar taşıyan bir mimarbaşıydı. Sanatını ve kentini "birlikte" gözetirdi. rini "hak ertikleri ölçülerde" alma- lan için Osmanb jöneticileriyle nasıl pazarlık yaptığj ve belkı de hepsin- den önemlisi, bir mimar olarak salt "işyerenin isteğine göre" değil, mes- leğinin ve sanatının ilkeleri neyi ge- reküriyorsa, ona uyarak "Koca Si- nan" olabildiği, yine pek anımsan- mayacak. Böylesine bir "insana ve uygarlığa duyarlı" kişilik. unutula- rak ve övünerek sahiplendiğimiz yapıtlanndaki "bu duyarlılığın payı" göz ardı edilerek salt "gecmişe ve Osmanlı'ya öykünülen" bir ideolojik tema öne çıkabilecek...Aslında geç- mişten övgüyle söz etmek ve yine geçmişin baa "erdemlerini" özleyip anımsamak. hiç kuşkusuz her za- man "gericilik" demek değildır. Tam tersine, temelde "kültürel sü- rekliliğin sağlanması" ve özellikle günümüzdeki "kültür bîrikimini yadsıyan" yozlaşma ve yağma düze- nine karşı evrensel değerlerimizin korunabilmesi ve bunun için de in- sanoğlunun geçmişte yarattığı "zen- ginliklerin" ve bu zenginliklere yol açan "tutumlann" bir esin kaynağı olarak değerlendirilmesi, çoğu za- man ilericiliğin ta kendisidir. Nite- kim, Mimar Sinan'a da bu "sorumlu- luklar"lar altında yaklaşıldığında, onun hemen fark edilecek bir başka özelliği, mimarhk alanında salt yapı- tlan için değil, aynı anda "kent" için de üstlenmiş olduğu yükümlülükleri olsa gerek. "Hassa mimarlarının başı" olarak Sinan, bu görevinden ötürü aslında bir tür "belediyeci" sayılırdı. Çünkü, 16. yüzyıl İstanbu- lu'nda, kentin yönetimi ve kentsel gereksinmelerin karşılanması "kadı- lar" eliyle yürütülür, bunlar arası- ndaki "imar ve yapılaşma ile ilgili''' kurallara yine tüm kentte uyul- masını sağlamak için de "mimar- başı" sorumlu olurdu. Nitekim. tstanbul'daki"kuraldışrve"ehliyet- siz kişilerce" gerçekleştirilen inşaat- lara karşı. Koca Sinan Kanuni Sul- tan Süleyman'ı uyarmış ve Osmanlı Sultanı da imparatorluğun mımar- başısına 29 Haziran 1572'de şu "fet- vayı" göndermişti: "Hassa mimarlarının başı Sinan'a hüküm ki; Rumeli'den \e başka yer- lerden gelip doğramacılık ve yapıcıhk ibninden haberi olmadıği haîde, elle- rine arşın alıp mimarhk ederek işin yabancısı olduklanndan, yaptıkları evlerin çoklukla ocakları tutuşa- rak > andıklarını bildirdiğin için bu- yurdum ki; emrim ulaştıkça bu ko- nuya kendini vererek yapıcılık >e düİgeıiik ilminden haberi otmayıp ellerine arşın alarak mimarhk eyle- yenleri yasaklayıp senin bilgin ol- madan öyle ye'teneksiz kimselere mimarlık ettirmeyeşin." Sinan'ın bu fet\ a> ı eline alıp Is- tanbul'dakı "mimarbaşından izin- siz" ve mımarltktan haben olma- yan kişilerce yapılan ınşaatlara karşı "kent ve uygarlık adına" nasıl savaştığını. bugün ancak tahmin edebiliyoruz. Ne var ki yine bugün "kesin olarak" bildiği- mİ7 bir başka gerçek şu ki İstan- bul'un artık yüzde 6O'ı. Kanuni'- nin fetvasındaki tanımlanan tür- den. 'İzinsiz" ve "mimarlıkla ilgisi olmavan" bir inşaat sürecinın ege- menliği altında yapılaşmış du- rumda. Ve yine kesin olarak son yerel seçimlerdc de gördüğümüz diğer bir gerçek ıse belediyecilikte "Os- maıüı düzenini" savunan bir parti- nın. "kitlesel oy desteğini" de bu kaçak vapılaşan semtlerden almış olması. Üstelik. >ıne Osmanlfdan bu yana Istanbul'un gözbebeğı gibi üzcrine titrediği Boğaziçi'- ndekı "seçim yağması" yapılara da "dokunulmayacağı ve affedile- ceği" sözleri \erilerek... Evet. Koca ustamızı. eşsiz Mmıar Si- nan'ı ve onun yapıtlannı. kışiliğı- nı. erdemıni, savaşımını.. ölümü- nün 406. yıldönümünde bu kez "kaygıjla" anıyoruz. Sinan yine "yağmayı >e gericiliği perdeleyen" birkutsalsöylem ıçindeanılıp"ka- çak camilerde" örgütlenen kcsim- lerin dinsel motiflenne alet edile- cek. Kanuni'nin fet\asındaki"uy- garlık bilincini" sa\ unmak ise Si- nan'ı "uygarlık adına" bainmıza basarak yine bizlere düşecek... Bu anlamlı günde. duyarlı ozanımız Bedri Rahmi. yıllar ön- cesinden bir kez daha sesleniyor: "İstanbul deyince aklıma Koça Sinan gclir, On parmağında on çınar gibi Her vandan \ükselir Sonra gecekondular gelir ardı sıra..." M E S E L A D E D I K ERDALATABEK Aa reçetenasılkullanılacak? SXJ izde usul böyledir. Reçete yazılır, ama iş kullanışagelince kimse bir şey söylemez. Biz de bu konuyu anlatalım dedik. Yakında aynntılı bir 'acı reçete kullanun rehberi' hazırlavıp bedava ek olarak sunacağız. ivri gagalı kuşa benzeyen çiçe- ğin arkasında 'pembe şafaklann ses- siz evladı' adında Kızılderili heykeli gibi duran Murat Karayalçın'la 'acı reçete'yi anlatan 'sanşın doktor' ça- resizlikten beti benzi atmış hastalara ilaçlan gösterdiler. Her şey bu reçe- teye bağlıydı. İlaçlar acı olmasına acıydı ya. sonunda şifa da görüle- cekti. Iyiydi hoştu. ama ilaçlann nasıl kullanılacağı hiç konuşulmadı. Bizde usul böyledir. Reçete yazılır, ama iş kullanışa gelince kimse bir şey söylemez. Biz de bu konuyu anla- talım dedik. Yakında ay- nntılı bir 'acı reçete kul- lamm rehberi' hazırlayıp bedava ek olarak suna- cağız. Ağızdan alınacak ilaçlar: u ilaçlann başında 'ekmek' geîiyor. Ekmek dilimleri güzelce kurutu- lup tahta sertliğinde peksimet olun- ca. yemeklerden önce iki dilim geve- lenecektir. Bu geveleme sırasında bi- raz suyla yumuşatma yapılırsa mi- deye iyice çöküp tok tutar. Bundan sonra bir adet 'peynir tableti' bol suyla içilecektir. Meraklılan için 'zeytin kapsülü' sabah akşam birer tane içilir. 'Et drajesi' içilecekse gün aşın birer tane alınması uygundur ya daha iyısi 'kaynatılmış kemik su- yu'ndan iki çorba kaşığı içmektir. Kemik suyunun idareli kullanılması içinbireüçmusluksuyuylakanştın- lması hastalığa iyi gelir. Vi- tamin bakımından doğal metotlan kullanmak gere- kir. Bunun için de kırlar- dan toplanacak ebegüme- ci, şenbülbül otu, kuzu- kulağı, labada gibi otlar- dan ikişer yaprak yenmeli- dir. Bugüne kadar gözden kaçmış vitamin kaynaklan olan "ağaçkabuğu rendesi' ile *taze ağaç yaprağı' artık ihmal edilmemelidir. 'Ağaçkabuğu rendesi' ağaç kabuklannın rendelenmesi ve limonla terbiye edilme- siyle elde edilir. 'Taze ağaç yaprağı' da bu mevsimler- de pek makbul olup 'meee vitamini'- nden çok zengindir. Meyveleri de ilaç olarak ihmal etmemek, bir dilim portakal ya da yanm dilim elmayı yemeklerden sonra çiğnemek pek şi- falıdır. 'İyi de yemek nerde' diye soranlann hemen hastaneye başvurup şekerle- rine baktırmalan önerilir. Bunca ilaçtan sonra hala iştahı kalmış ol- mak ayn bir hastalık sayılır ki artık ne demeli? Geçmiş olsun. şifa bul- manıza az kaldı. unlannbaşında 'rakı gargarası' geliyor. Hazırlanışı şöyle: Bir yu- dum rakı alınır. eskiden rakı bar- dağı denilen bardağa konulur. Üze- rine isteğe bağlı olarak su konulur. Bardak hafif hafıf calkalanınca su beyazlaşır. Şimdi bu mis gibi kokan Vakı gar- garası' önce derin bir nefesle içe çe- kilir. Sonra da ağıza bir yudum alma- rak gargargar diye gargara yapılır. Sonra da hafifçe ve iç sızlayarak musluğa boşaltılır. Bu gargarayı bir lokmacık olsun içmek çok tehîikelidir. Zira eski has- talığın derhal nüksetmesi riski vardır. Akşamdan akşama yapılacak bu gargara çok şifa verecektir. Kendinizi iyi hissetmenize. gevşe- yip rahatlamanıza yol açacaktır. Kimi zaman da dostlannızla bulu- şup toplu gargara seanslan yap- manız. grup tedavisi yerine geçecek- tir. Bu gargaranın üstüne bir sigara koklayabilirsiniz. Koklayın kok- layın, koklamaktan zarar gelmez. Şimdi daha iyisiniz değil mi? Reçete- nin bundan alası can sağlığı. Biz kırk yılbk doktoruz, ama böyle bir reçete veremedik. Enjektabl ilaçlar: 'EnjektablT Ne zaman böyle laflar edilirse bilin ki bir numara dönüyor. Bu da iğne demektir, iğne. İşte paket şimdi açılıyor. Pantolon etek şalvar çakşır ne olsa farketmez. sıynlacak. Sıynla- cak kı kabadan iğne yapılsın. Has- talık ağır seyrediyor olmalı kı dok- torlar antibiyotik yazmış. 'Benzisilin' benzinden çıkanlmış bir ilaç. Normali kalçadan yapılıyor. bir de süperi var, o damardan verilivor. İğnecilerin de elleri çabuk maşallah. Siz daha 'aman girdi mi giriyor muT1 diyene kadar 'geçmiş olsun' deyiveri- yorlar. İğneli ilaçlar çeşitli, hepsini sayıp dökmeye bu satırlar yet- mez. ama onlan yedikçe daha iyi anlayacağız. 'Şe- kerli senımlar' da damar- dan damla damla verile- cek. Bunlar ağır ilaçlar, ama ne yapacaksınız? Doktorlar hastalığın ağır olduğuna karar vermiş, size düşen de hapı yut- mak. iğneyi yemek. Fitiller: ilgisi yok. Bunlar -a>ıptır söyie- mcsi- gcndcn kullanılıyor. Hasta şöyle biraz vanlıyor. fıtili uygun biçimde verleştiriyor ki şifası ça- buk ola. Reçetenın buralan pek okun- mu\or. Kargacık burgacık yazılmış. doktor yazısı işte. Fakat durun bakalım, bir şey okunuyor mu? Galiba 'ücretlere zam' gibi bir şey yazılmış. Pek okunmuyor ya ö>le gibi Bir de. durun bakalım, 'eşit fedakarlık' diye bir fıtil var. Bilmem ki herkes fîtil kullanır mı? İyisi mi siz bu ilaçlan doktorlara geri verin. Belki onlara lazım olur, ya da ihtivacı olanlara verirler. Ke alengirli laf değil mi: Bu fıtillerin burnu- nuzdan fıtil fıtil gelmeyle
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle