Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET 30 NİSAN1994 CUMARTES
12 DIZIYAZI
-5-
Sanık, savcı ve yargıç... Bir
ceza davasının üç 'onsuz oiun-
maz' öğesi... Kuşkusuz.
sanığın savunucusunu da bu
çerçevede değerlendirmemiz
gerek. Ama her bıri de iyi ve
kötü yanlan ile tutkulan ve
korkulan ile birer insan. Olan
bitenleri algılarken de bu kişi-
sel yapılan, etı önde gelen et-
ken olarak karşımıza çıkıyor.
Kimi sanığın canavarlığı ya
da insanlığı ve aydınlıgı yar-
gılay anlan derinden derine et-
kiliyor. Kimi zaman ise soruş-
turduğunuz olay vaşamınızda
silinmez bir iz bırakıyor.
Buraya değin bu tür olaylann
bazılannı sizlere anlatmaya
çalıştım. Ama şimdi salt bu
açıdan geçmişe bakmak isti-
yorum.
Bebeklerin ölümü
O günlerde savcılara ölü
başına 10 (on) lira veriyor-
lardı. Yani ölümle bitcn bir
olaya el koyar, ölünün mua-
yenesini ya da otopsi ya-
parsınız. aylığınıza ek olarak
aynca bir de 10 lira alıyordu-
nuz. Ancak bunun iki sının
vardı: Bir günde 5'ten çok
olaya el koymuşsanız bun-
lann yalnız 5"i sayılıyor ve en
çok 50 lira alabiliyordunuz.
Ve bir de bir olayda birden
çok ölü varsa olay sayısı bu
paranın hesaplanmasında te-
mel alındığı için size yalnızca
10 lira ödeniyordu. Bu para-
lar birikir. ayda bir filan veri-
lirdi. Ben Ankara'da görev
yaplığım sıralarda en genç
savcı olduğum için sık sık nö-
bete dikilirdim. Bu nedenle de
sanınm bir dönem için en çok
ölü parasını ben almışımdır.
Hiç unutmam. bir keresinde
bir ajlık bir süre için 500 lira
almıştım. Bu. parçalanmış.
kokuşmuş. ipte asılı ya da bir
yerde gömülü bulunmuş... en
az 50 ceset eder.
Sakin savcının öfkesi
Bunlan neden anlatıyo-
rum? Bir kere. yaptığım iş
nevdi. biraz olsun anlayın is-
tedim. İkincisi ve asıl önemli-
si, insanm bir yandan ölüme
nasıl ahştığını. ama bir yan-
dan da "En alıştığım" dediği
anda bile kimi zaman içinde
nasıl bir isyan duygusunun
dolup taştığını belirtmek için.
İnsan. hemen her gününü
ölülerle paylaşınca ister iste-
mez ölümü de sanki pek ya-
dırgamaz oluyor. Ama ço-
cuklann. bebeklerin ölümüne
bir türlü ahşamadım gitti.
İçim hep isyan dolardı. Baş-
kalannın da ölmüş. öldürül-
müş çocuklar karşısında hiç
de kendilerinden beklenme-
yen tepkı gösterdiklerine
tanık olmuşumdur.
Sevdiğim. saydığım, gün
görmüş geçirmiş. her zaman
sakin bir savcının inanılmaz
bir davranışını anımsıyorum
şimdi bu satırlan yazarken.
Bu savcının soruşturmasını
yaptığı bir olayın sanığını po-
lis yakalayıp getirmişti. Sanık.
masasının önünde iki polisin
arasında ayakta duruyor. o
da sanığın eylemi ile ilgili ola-
rak polisin düzenlediği evrakı
okuyordu. Aynı odadaydık.
Ben olayın ne olduğunu bil-
miyordum. Birden savcının
ayağa kalkarak ve tek ba-
cağının üzerinde tam bir tur
attıktan sonra sıkılmış
yumruğunu sanığm yüzünün
ortasma indirdiğini gördüm.
Sanık yere yıkıldı.
Dosyadaki acı gerçek
Savcı, "Getirin o o... ço-
cuğunu buraya!" diye bağırdı.
Polısler adamı getirip yine
savcının önüne kollanndan
tutarak diktiler. Savcı. yine
korkunç bir yumruk dâha in-
dirdi. Polisler adamı zorlukla
yine onun önüne diktiler.
Ama artık ben topar-
lanmıştım.
Engel olmak istedim. "Sen
kartşma ulan" lafı ile birlikte
bir yumruk da bana attı. Ben
polislere de bağınp çağırarak
ve böylece onlann da
yardımını sağlayarak savcıyı
güçlükle tuttum. Yeüşen öte-
ki polisler sanığı dışan
kaçırdılar. Savcı fenalaşmıştı.
Kanepeye yatırdık. Kolonya
ve su getirdiler. Doktora ha-
ber saldılar.
Usulca savcının masasının
üzerinde evrakın açık duran
sayfasına baktım. Bir fotoğ-
raf iliştirilmişti bu sayfaya.
Fotoğrafta kundağı çözül-
müş bir bebek cesedi görül-
mekteydi. Bebek, kan için-
deydi.
Evrakın ilk sayfasını çevir-
dim, fezlekenin "suç" yazan
yerinin karşısında sanığa yük-
îenen eylemin ne olduğuna
baktım. "Irza geçerek ölüme
neden olmak" yazılıydı!
Evet, bazı ölümlere hiç
ahşamazsınız.
Bir bebeğin öyküsü
Yıllann adli tabibı Dr. Sait
Altay da çocuk ölümlerini ka-
nıksayamamıştı bir türlü. Sait
Bey'i ne zaman anımsasam,
yaşlan bir ile beş arasında de-
İnsan her günü ölülerle geçirince,
ölümü kanıksıyor. Ancak öyle
olaylar var ki, ister istemez içinizde
bir isyan duygusu doğuyor...
Olüme
1
Çetin Yetkin
alışmakçok zor
G,un gormuş
geçirmiş, her zaman
sakin bir savcının.
soruşturmasını yaptığı bir
olayın sanığını polis yaka
lay ıp getirmişti. Sanık,
masasının önünde iki
polisin arasında ayakta
duruyor. o da sanığın
eylemi ile ilgili olarak
polisin düzenlediği
evrakı okuyordu. Birden
savcının ayağa kalkarak
yumruğunu sanığın
yüzünün ortasına
indirdiğini gördüm.
Sanık yere yıkıldı.
u.
şen üç kardeşin otopsi masası-
nın üzerinde yan yana duran
cesetlerini görünce:
- Resimlerdeki meleklere ben-
ziyor bunlar... diyerek ve
kimseye belli etmemeğe çalışa-
rak gözyaşlannı nasıl silmeğe
çalıştığı o gün zihnimde can-
lanır.Dediğim gibi çocuklann
ölümü beni de çok sarsmıştır.
Bunlan anlatıp sizi daha fazla
üzmeyeceğim. Ama bir bebeğı
hekimler. vilayetteki görevliler
ve ben. nasıl birlikte öldürdük
onu anlatmam gerek. Anlata-
yım ki. bızlerin durumunda
olan biri bu satırlan okuyacak
olursa belki bir çüzüm bulur da
bir başka bebek ölümden kur-
tulur. Bebek. Ankara Sosyal Si-
gortalar Kurumu Doğumevi'-
ndedünyaya gelmişti. Doğumu
yaptıran hekim. ebe. ana ve ba-
bayı bir oğlun oldu dıye kutla-
mışlar. doğum defterine de be-
beğin erkek olduğu kaydı ko-
nulmuş ve adının da Çetin ol-
duğu yazılmıştı. Yanlışokuma-
dınız. bebek benim adaşımdı.
Üstelık adının Çetin konulma-
sının nedeni de benim adımın
Çetin olması ile aynıydı. Anne-
min babamın bana sövledikle-
rine göre zor bir doğum olduğu
için adımı Çetin koymuşlar.
Çetin bizi bağışlar mı?
Ne var ki. adaşım şanssızdı.
Çünkü. sigorta doğumevinde
anneye "Senin bebeğindir" diye
verilme"k istenen çocuk bir kız-
sulca savcının
masasının üzerindeki
evrakın açık duran
sayfasına baktım. Bir
fotoğraf iliştirilmişti bu
sayfaya. Fotoğrafta
kundağı çözülmüş bir
bebek cesedi vardı, kan
içindeydi. Evrakın ilk
sayfasını çevirdim,
fezlekenin 'suç' yazan
yerinin karşısında sanığa
yüklenen eylemin ne
olduğuna baktım. 'Irza
geçerek ölüme neden
olmak' yazılıydı!
dı. Ana baba. bu kızı "Oğlumu-
xu isteriz" diyerek almamışlar
ve savcılığa başvurmuşlardı.
Bu olayda. başhekim, do-
ğumda bulunan hekim. ebe ve
öteki görevliler tutuklandı.
Haklannda ağırceza mahke-
mesinde dava açıldı.
Garip bir biçimde adı Çetin
olarak kalmış bulunan bebek
ıse orta yerde kalakalmıştı. Be-
beği bir polis memurunun ku-
cağına vererek Dr. Sami Ulus
Çocuk Hastanesi'ne gönder-
Katillerin yerine aydınlar yargılamyor
Kaftancıoğhı ve Emeç...Benim İstanbul 2. Ağır Ceza Mahke-
mesi'nde savcılık yaptığım süre boyunca.
birçok vazanmız, şairimiz, çevirmenimiz,
aydınımız sanık olarak yargılandı. He-
men söyleyeyim; ben bunlardan hiçbiri
için mahkumiyet istemediğim gibi. mah-
keme de hiçbirini mahkum etmemiştir.
Server Tanilli'nin sorgusunun yapıldığı
günü unutamam. Ne ka-
dar da onurlu ve dimdik-
ti! Emil Galip Sandalcı ise
mahkememizin devamlı
sanıklanndandı. Onunla
tanışıklığım. onun sanık.
benim de onun savcısı ol-
duğum bu günlerde baş-
lamıştı.
jektif lutumundan rahatsız olarak yeni-
den eski görevine geri gönderecektir.
Doğrusu, Naci Bey'in Kaftancıoğlu'-
nun böyle yakın akrabası olması beni şa-
şırtmıştı. Naci Bey, cuma günleri duruş-
maya ara vererek namaza gidecek ölçüde
inançlı bir Sünni Müslüman. Kaftanctoğ-
lu ise Aleviydi.
Ümit Kaftancıoğlu
Sözü Ümit Kaftancıoğ-
lu'na getirmek istiyorum.
O da bizim beraat eden
sanıklanmızdandı.
Ama önce Ankara'ya
geri dönmeliyim. Bir pro-
fesör bir kitap yazmış. bu
kitabında Alevi yurttaş-
lanmıza ağır hakaretler-
de bulunmuştu. Bu ne-
denle de Ankara 4. Asliye
Ceza Mahkemesi'nde ..
sanık olarak yargılanmış, tîmit Kaftancıoğlu ve Çetin Emeç yazılanndan dolajı zaman zaman
ben de bu davada birkaç yargdandılar ve her ikisi de faili meçhul cinavetlerin kurbanı oldular.
kere duruşmaya
Neyse, Naci Bey'in yerine bir başka
yargıç geçti. Kısa süren bir yargılama so-
nunda Kaftancıoğlu beraat etti. Ama kı-
sa bir süre sonra da öldürüldü. Zaman
zaman düşünürüm; onu mahkum etsey-
dik. cezaevine gönderseydik öldürülme-
yecekti!
çıkmıştım. Bu kere, Ümit Kaftancıoğlu.
bu profesörün bu kitabını eleştiren bir
yazısında. halkı suç işlemeye kışkırttığı
savı ile yargılanacaktı. Rastlantıya bakın
ki, ben her iki davanın da savcısı oluyor-
dum.
İlk duruşmadan önce mahkemenin kı-
demli yargıcı Naci Tanverdi, bu duruşma-
ya kendisinin katılamayacağıru, çünkü
Kaftancıoğlu'nun eniştesi olduğunu söy-
ledi. Hemen belirteyim; Naci Bey. en az
Ramiz Bey kadar sevdiğim ve saydığım
bir yargıçtır. Daha sonra İstanbul 5. Ağır
Ceza Mahkemesi'nin başkanı olacak ve
12 Eylül'den sonra Sıkıyöneüm Mahke-
mesi'nde de başkanlık yapacaktır. Ama
çok geçmeden, askeri yönetim. onun ob-
Sanık: Çetin Emeç
O zamanlar, o kadar çok aydınımızın
yargılandığı davada savcılık yapmışım ki,
çoğunu anımsayamıyorum. Sonralan
karşılaştığım kimi yazar ve şair, "Senin
savcılık y aptığın davada..." diye söze baş-
ladığında şaşınyorum. Yazgıma bakın ki
siz. ben bu mesleğe başlamadan önceotu-
rup kocaman bir kitap yazmış. adını da
"Siyasal İktidar Sanata Karşı" koymuş-
tum. 1970'de yaşımlanan bu kitabın ko-
nusu. yapıtlan yüzündcn yargılanan. tu-
tuklanan ya da mahkum edilen yazar ve
şanatçılanmızdı. Birkaç yıl sonra ise
İstanbul'da bu tür davalara bakan mah-
kemenin savcısı ben oluvermiştim! Böyle
bir davada yargılanan
bir yazann avukatlığını
üstlenmiş olan Turgut
Kazan'ın benim bu kı-
tabımı mahkcmeyc bir
kanıt olarak sunması da
işin cabası!..
Ama hiç unuia-
madığım sanıklunm da
var. Siz Çetin Emec'i
böyle vargılamış ol-
saydınız unuttır muvdu-
nuz hiç? Dahası Çetin
Emeç. sonraki yıllarda
ben Hürriyct gazetesindc
çalışmaya başlayınca
patronum olacaklı. Hür-
riyet'te çalıştığım sırada.
ikimiz de bu olaydan hiç
söz etmedik. Ben de ilk
kez burada açıklıyorum.
Davanın konusu. Çetin
Emeç'in Çarşaf dcrgisin-
de yazmış olduğu bir
vazıydı. Bunda devleıin
"emniyet \e muhafaza
güçleri"ne hakaret ettiği
öne sürülüyordu. Biz beraat ettirdik. ama
Basın Savcıhğı her nedense Emeç'i mah-
kum ettirmeyi aklına koymuştu. karan
temyizedecekti.
Ramiz Bey. dosyayı temyiz süresi geç-
tikten sonra Basın Savcıhğı'na gönderdi.
Karar kesinleşti. Buna karşın. Basın Sav-
cılığı "yazılı emirle bozma" yoluna gitti.
Yargıtay da Çetin Emeç'in mahkum edil-
mesi gerektiğini bildirerek bizim karan-
mızı bozdu. Ne var ki. karar temyiz edil-
meden kesinleşmiş olduğu için, bu boz-
manın sanık aleyhine bir etkisi yoktu.
Başka birdeyişle. bozma karan sanık için
biranlam ve sonuç taşımıyor. fakat bizim
"kanuna aykırı olarak" Çetin Emeç'i be-
raat ettirdiğimizi belirtiyordu!
dim. Bana bir yazı ile bebeği ge-
risin gcriyc göndcrdilcr. Ya-
zıda, o sırada Kıbns çıkarması
olduğu için hastanenin yatakla-
nnın Sağlık Bakanlığı'nın emri
üzerine Kıbns'lan getirilecek
yaralı askerlere aynldığı, bu ne-
denle dc bebeğin hastancyc alı-
namayacağı bclirtiliyordu. Bu
kez bir yazı ile çocuğu valiliğe
gönderdim; valilikten bebeğin
çocuk yurdunda bakım altına
alınmasının sağlanmasını iste-
dim. Polis memurunun kuca-
ğında bebek geri geldi. Vilayet.
bugün anımsayamadığım bir
neden ileri sürerek bebeğin bir
doğumevinde bakılması gerek-
tiğini vc bunun da savcılıkça
sağlanmasını istiyordu. Bu ara-
da Ankara'daki tüm hastanele-
re yazı ile başvurarak bebeğin
kabulünü istemiştim. Yanıtlar
hep olumsuzdu. Çaresizlik için-
de telefonda vali yardımcısını
buldum. bebeği polisle birlikte
gönderdiğimi ve polise verdi-
ğim emre göre eğer bu kez de
bebeği bir yere yerleştirmezlersc
vilayctin mcrdivenlerine bırak-
tıracağını söyledim. Karşılıklı
biraz bağınp çağırdıktan sonra
vali yardımcısı bebeği bir hasta-
ncyc "geçici" olarak yatırttı.
Bir ya da iki gün sonra bebe-
ğin öldüğü haberi geldi. Dr. Sa-
it Altay ile cesedi üzennde yap-
tığımız otopsi sonucu. bebeğin
bakımsızlık ve açlık sonucu öl-
düğünü ortaya koyuyordu...
Devlet. bana ve Sait Bey'e bu
olay nedeniyle de 10'ar lira ver-
di. Adaşım. beni ve vatandaşı
olduğum dcvletı bağışlayabile-
cek misin?
Sizlerle anılanmı. gözlemleri-
mi paylaştığım bu satırlann so-
nuna gelmiş bulunuyorum. On
yıl savcılık yaptım. anlatmaya
çalıştığım bu koşullarda. Bu on
yıl benim dünyaya. insana bakış
açımı değiştirdi. Bu yıllar bana.
önemli ve dcğerlı saydığım şey-
lerin hiç de öyle olmadığını. hiç-
bır zaman bir anlam ve değer ve-
remediğim şeylerin ise ne denli
anlamlı ve değerli olduğunu öğ-
retti.
Ama gerçekte bu satırlar, bu
sayfalar. on yıl içinde ülkemde
olup bıtcnler için ağıt karalama-
lan. Nasıl olmasın kı! Siz jargılı-
yorsunuz. beraat ettiriyorsunuz,
arkasından bırileri o insanlan
kurşunluvor! Açlıktan ölen in-
sanlann cesetlerini açlığı
"tıbben" saptamak için kesi-
yorsunuz. parçalıyorsunuz. Po-
lis olsun. savcı olsun. birlikte
çalıştığınız insanlann ertesi gün
öldürüldüğüne tanık oluyorsu-
nuz. Bir Doğan Öz ile bir gün
önce bir akşam yemeğinde bir-
liktesiniz. enesi gün öldürüldü-
ğü haberini alıyorsunuz. Bir po-
lis memurunu İstanbul Elma-
dağ'da belediye otobüsünü si-
lahla tarayarak iki kişiyi öldü-
ren ülkücü sanık Nuh Semiz'i si-
lahı ile birlikte yakaladığı için
(ne yazık ki adını anımsamıyo-
rum) övgü ve saygı ile kutluyor-
sunuz. birkaç gün sonra aynı
polisi Unkapanı'nda solculann
vurup öldürdüğünü görüyorsu-
nuz!.. Bilek güreşinde herkesi
yenmekle öv ünen polis memuru
Abdi Dağde\iren'in bir bombalı
pankartı indirirken patlama so-
nucunda elinin bileğinden kop-
tuğuna tanık oluyursunuz...
Adalet var mı?
Hep bir soru takılıp duruyor
aklıma: "Adalet var mı?" Ben
hâlâ "V'ardar" dıyorum. özellik-
le de adaletsizliğin dizboyu ol-
duğu yerde vardır. Adalete de-
ğer kazandıran da budur. Ada-
letsizliğin kurbanı olduğumuz
için. adaleti aramaz mıyız?
İnsan. insan olduğundan bu
yana. adalet uğruna savaşım üs-
tünc sav aşım v crdiği için adalet
vardır. Bu söylediklerime ina-
nıyorum. ama bunlar çok genel.
Adalet. uygulamada. kişinin so-
mut yaşamına indirgendiğinde
hep bocalayıp durdum. Soruş-
turmasını yaptığım ya da
yargılamasına katıldığım çoğu
olayda "Adalet bunun neresin-
de" diye hep sorrauşumdur ken-
di kcndimc. Yoksa yaptığım iş.
vokluğuna katkıda bulunarak
olumsuz vöndcn adaleti aranır
duruma mı gctirmekti?
Aradığım adalcl. yhirilmcsine
yardımcı oldueum adalet miy-
di?
Sanık sandalyeteri boş
Çünkü bu satırlan vazarken.
örncğin. duruşma savcısı oldu-
ğum I Mayıs 1977 olayı sonu-
cunda açılan davanın görülmesi
sırasında mahkeme salonunun
durumu geliyor gözümün önü- ~
nc: 1 Mayıs 1977 günü Taksim
Alanı'ndaöldürülen 11 yaşlann-
daki oğullan Ramazan ile yeni
gelin kızlan Hatice'nin ana ba-
bası. Mücahit Sarı ile Kadife
San, her duruşma günü mahke-
meye geliyorlar. Ta ki, adalete
olan inançlan yıkılıncaya kadar.
Başlangıçla davaya müdahil
olarak katılmışlar. DaVacı ola-
rak devletten. adaletten çocuk-
lannın katillerinın bulunup ce-
zalandınlmasını istemişler. Ama
duruşma salonunda kendilerin-
den, yargıçlar ve savcıdan başka
kimse yok. Hiç kimse izlemiyor
bile duruşmalan. Sanık sandal-
yelerine gelince, bomboş!..
İÎTTİ
POLİTİKA VE ÖTESI
MEHMED KEMAL
Meyhanede Içilir...
Yeni belediye Beyoğlu'na çeki düzen verecekmiş; kal-
dırımlara konan masaları kaldıracakmış... Bu yeni dü-
zenden yakınanlann başında Nevizade ve Kallavi soka-
ğındaki meyhane sahipleri geliyormuş. Bana sorarsa-
nız, yeni belediyeciler gerçekten bir yenilik yapacaklar-
sa, Çiçek Pasajı'nda yıllardır bir yara gibi duran
Degüstasyon'u canlandırmalılar. Başta bir italyan lo-
kantası olan Degüstasyon'un şanlı bir geçmişi var. Sa-
dece yeme içme bakımından değil gelen müşteriler
bakımından da Degüstasyon aranır.
Nazım Hikmet, bir yergisinde Ahmet Haşim'i yerer-
ken onun Degüstasyon'daki koltuğundan söz eder. Di-
yebilirim ki, ben Degüstasyon'a ilk kez bu dizede rastla-
dım. Bir dönemin seçkinleri öğle rakılarını bu İtalyan
lokantasında yudumlarlardı. Orhan Veli de şöyle der:
"Canan ki Degüstasyon'a gelmez/Çiçek Pasajı'na hiç
gelmez'' (Balıkpazarı da olabilir).
Bir gece, Çiçek Pasajı, Degüstasyon da dahil göçtü.
Tuhaf bir rastlantı çöktüğü gece biz, Dr. Rebii Pekergin -
le oradaydık. Bizim kalktığımızdan birkaç saat sonra
çöktüğünü sabah gazetelerde okumuştuk. Çiçek Pasajı
onanldı, açıldı; ama Degüstasyon, o gün bugün hâlâ ka-
palıdır. Strato diye bir garsonu vardı, sanırsınız bir dışiş-
leri bakanı Smokıniyle ortalarda dolaşırken bizim İhsan
Sabri Çağlayangil e benzerdi. Keyfi yerinde ise size
sormadan bir masa donatır, bir servis yapardı ki peh
pep peh!..
Ahmet Rasim'in torunu Osman Nihat, Strato'ya sataş-
madan edemezdi. Dostlanyla geldiği Degüstasyon'da
bir eğlencesi de Strato'ya takılmaktı. Rahmetli Osman
Nihat aydın bir aileden geliyordu; bestekârdı, yazardı,
köşe yazarıydı; sporcu, yüzücü, erişilmez bir nüktedan-
dı. Osman Nihat ölümüne yakın yıllarda, Arnavutköy'de,
önü derya deniz bir ev tutmuştu. Dostları arasında başta
Cici Necdet,
"Güzelim yalı dururken burada içilir mi?" derdi.
"Bir ihtimal daha var'' şarkısının bestekârı,
"Rakı evde değil, meyhanede içilir" diye yanıtlardı.
Gerçekten de erbabı için rakı meyhanede içilir; Os-
man Nihat da bunu bilen bir İstanbul çocuğuydu. Onun,
"Bir ihtimal'öen başka bir şarkısı daha var: "Ne müş-
külmüş seni sevmek, sana yar olmak" Onu pek severim.
Nedendir, modası mı geçti, artık radyoda da, TV'de de
söylenmiyor.
Gazetede okudum; Ispanyol şarkıcı Julio Iglesias deri
kanseri imiş. Haber benim de içinde olduğum hayranla-
rını çok üzmüştür. Dileriz ki değildir. Bağlandığı bazı
konserlerini geri almışlar. Şarkıcının da Arjantin'deki
çiftliğine kapandığı, ortalıkta görünmediği söyleniyor.
Julio'yu ta futbolculuğundan beri izlemişimdir. Futbolu
bırakıp şarkıcılığa geçmek, orada da ün salmak kolay
değildir. Sevenler, "Kadife gibiyumuşak birsesi vardır"
derler. Sesin kadifeye benzetilmesi de neden? Böylesi
benzetmelerı hiç sevmem; güzel sanatları özü yetmi-
yormuş gibi birbirine benzetirler: Şiir gibi resim, resim
gibi şiir... Hadi, bu da kadife gibi ses olsun!.. Şarkıcı ge-
çen yı I Las Vegas ta çok genç bi r kızla gizl ice evlenmişti.
Kız 26'sındaydı, şarkıcı da 50'sinde.
Böyle evlenmelerin tadından yenmediği belli.
Yarın 1 Mayıs. yasaklı yıllardan, aylardan, günlerden
birinin daha zincırlerini kırıyoruz. Hükümet, Çalışma Ba-
kanlığı'nın eliyle 1 Mayıs bayramına destek vermekte-
dir. Bu arada kanlı 1 Mayısları da unutmuyoruz!
BULMACA
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9 •
ı—
1 11 1
4-UJ-•j n
*—
SOLDAN ŞAĞA:
1/ Böbreküstü bezi ka-
buğunun salgıladığı hor-
monlardan biri. 2/ Ru-
bidvum elemenünin
simgesi... Düzenli olarak
ekim yapılan arazi. 3/
Toprağı kazıp siper vap-
mak... Demirin simgesi.
4/ Elli şiniklik tahıl ölçe-
ği... Acımasız ve haksız
davranan. 5/ Akarsu ya-
tağı, mecra... Geniş. en-
gin. 6/ Hz. Muhammed'-
in Tann tarafından halka
doğru yolu göstermeye memur
edilmesi. 7/ Yoksullara yiyecek
dağıtan hayır kurumu... Şöhret. 8/
İnce yapılı... Ödünç ahnan ya da
verilen şey. 9/ Streptokoklann ne-
den olduğu akut deri enfeksiyonu.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Hücre çekirdeğinde küçük tane-
çikler halinde bulunan ve soyaçe-
kim olaylannı sağlayan madde. 2/
Huni biçiminde çukur yer... Kon-
ya ilinde bir baraj. 3/ Artvin yöresine özgü bir halk oyunu. 4/
Bir sanat vapıtında işlenen ana konu... Slav alfabe ve yazısı. 5/
Uyan... Ovme. 6/ Anlama ve kavrama becerisi. 7/ "Güzelligin
par'etmez Bu bendeki aşk olmasa" (Aşık Veysel)... İslam-
lıktan önce Kâbe'de duran üç puttan biri... Aktinyumun simge-
si. 8/ Pek hoş... "Her çiçekten bal eyledik 'ya saydılar bizi"
(Pir Sultan Abdal). 9/ Kuyruğun iskeleti.
Aydınlık
GÜNEŞ BATAR, AYDINLIK BATMAZ
EMEKÇİLER 1 MAYIS'A
TANSU AMERİKA'YA
İstanbul, Izmır, Adana, Ankara, Kocaelı, Sılıfke, Uşak,
Konya, Erzıncan... 27 merkezde miting ve yürüyüşler.
BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN!
DEVLETI BÖLEN CUMHURİYET
MIT, Ordu ve Dışışlerı'nde 1. ve 2. Cumhurıyetçıler kavgası
Demirel, Çıller, GOreş, Cındoruk, Karayalçın... Kim nerede'
• Hasan Yalçının kalemınden ıdamının 22 yılında Denız
Gezmış. DOB'lüler, Dev-Genç'lıler, 68'lıler onu nasıl hatırtıyor-
spnuz9
• TÜPRAŞ'ı Amerikan şirketterine satış komplosu
• ABD'li Marksıst Svveezy'le konuştuk: "Kapitalizm kıyamete
götürüyor pek de zamanımız kalmadı." • Hekimler şeriata
ve piyasaya karşı oy kullandı • tstanbul'da 'milliyetçılik'
sempozyumu: Yoksul Kürde Avrupalı patrondan dost olur mu?
• Radikal' İslamcı HAMAS'ın maskesi düşüyor
• Sınemacılar tartıştı: Türkıye'de neden polıtık fılm yapılmıyof
• Ferit İlsever: Gazi Aydınlık!
BUGUN ve HER CUMARTESI BAYILERDE