Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
28 NİS AN 1994 PERŞEMBE CUMHURIYET2
KULTUR
Kronos dörttiisündenyenhun YÜzgcorlm
EVtN ÎLYASOĞLU
Cemal Reşid Rey Salonu'nun bu mevsim son et-
kinliklerinden biri olan Kronos Dörtlüsü, İstanbuF-
da yeni bir rüzgâr estirdi. Klasikleşmış kalıplann
ötesinde, bugünün rnüziğini sundu. Minimal
müzik ağıriıklı program, yalnız calgılann sesi değil,
amplifikatörle büyütülmüş sesleri; ışık ve renk
efektlenni de kapsıyordu. Birden çok ortamı bir
araya getirmekle. renklerle seslerin. ışıkla karanlı-
ğın bırleşiminde mûziğe yeni bir bakış oluşuyor.
Çaldıklan parçalarda dramatik etkinlik de yer alı-
yordu. Ömeğin çellonun üstündeki solistik ışıkla
diğer üyelerin teker teker sahneyi terk edıp, sahne
arkasından mûziğe kaülmalan gibi. Bazı yapıtlar-
da ses kadar sessizlik öğesi de gözetilmiş. Bazılan-
nda çalgılann geleneksel çalınma şekli, ahşageldi-
ğimiz tınısı yerine, tûm çalgı bedeninden çıkan ses,
mûziğe kaülmış. Aynca her çalgının geleneksel
yapısında yeni tırular araştırılmış. Yepyeni bir ses
rengiyle yepyeni bir soluktu Kronos kuvartetinin
dinletisi. Bu topluluğun önemli özelliklerinden
biri. her bir üyenin kendı çalgısında büyük ustalığa
sahip olması; bir diğeri de günümüzde müziğin
nabzını yakalamış olmalan.
Günümüzde müziğin nabzı deyince, klasik ar-
moni yapısının dağılıp yeni bir deyişle toplandığı:
Uzakdoğu'dan, Afrika'dan esin kaynaklannın
arandığı; yeni ritm ve mod (veya makam) kalı-
plannın bulunduğu ; caz, etnik müzikler, elektro-
nik gereçlerin zengjnliği ile süslendiği; yeni bir me-
lodi anlayışının boyverdiği bir ortam. Kronos
Dörtlüsü'nün sunduğu ilk yapıt Jolın Zorn'un
(1953-) Dokuz Tırnaklı Kedi adlı 1988'de yazdığı ve
grubun son compact disc'ine aldığı bir çalışmaydı.
Yine çağdaş yöntemlerden kolaj öğesi gözetilmiş,
yer yer Stravinsky, Lutosloawski, Brahms gibı bes-
tecilerden motiflerle ve mistik pasajlarla süslüydü.
Sonra üç minimal yapıtı art arda dizmeleri, hâlâ
minimal mûzik üstüne yapılan nıce tartışmayı anı-
msattı.
Minimal müziğin beşiği Amerika'dır. Çağın
başından beri Avrupa'da egemen olan yeni müzi-
ğin karmaşıklığına karşı bir tepki olarak doğmuş-
tur. Temel ilkesi sürekli yınelenen mûzik tümcesi
ya da kısa motifler içinde tonalite ve ritmin belli
belırsız, ağır ağır değişime gınnesinı öngörür.
1970'Ii yvllarla Batılı besteciler esin kaynaklannı
Batı'run dışındaki ülkelerde aramaya başlarlar.
Uzakdoğu, Japonya, Bali, Endonezya, Hindistan
ve Afrika müzıklenne büyük bir ılgı duyulur. Bu
toplumlann özgün müzığı. çalgılan. ntmleri \e bi-
neleme özellığini deneysel bir basamak olarak kul-
lanıp, bu yoldan yine fonksiyonel aımoniyi ve gele-
neksel tonalite yapısını canlandırmaya koyulmuş-
lardır. Böylece Glass'ın Akhmaten Operası (1984),
Reich'ın Çöl müziği (1983) ve Adams'ın Nixon
Çin'de (1987) adlı operalan son yıllarda geniş din-
leyici kitlesinin ilgisini uyandırmıştır. Minimal mü-
zık. caz ve pop türlerine de bir köprü oluşturmuş,
Kronos Dörtlüsü, klasikleşmiş kalıplann ötesinde, bugünün müziğini sundu CRR Salonu'nda.
çımleriyle Batı müziğine yeni sesler getirir. Minı-
malizmin de kaynaklandığı nokta, Asya müzığın-
deki tek düze yineleme örnekleri, Uzakdoğu'nun
gizemli ezgileri ve Afrika'nın ntmsel çeşitliliğıdir.
Mınimalist besteci: melodı, armoni, ritm ve biçim
kaygısını bir yana bırakıp. tekdüze bır ortam ve
büyülenmışçesıne kendinden geçıren bir müzik ya-
ratmak peşindedir. İlk kez 196O'lı yıllarda La Mon-
te Young(1935-) veTerry Rilev (1933-) tarafından
ortaya çıkarülrruş; Steve Reidı (1936). Philip Giass
(1937) ve John Adams (1947), minimal müziğin yi-
pop art'ın öncülerinden Andy VVarhol, Red Gro-
oms, George Brecht, Robert Whitma ve Jim Dine
bu yöntemi kendi alanlannda kullanrmşlardır. Mı-
nimalizm, yırmincı yüzyılın son çeyreğinde en et-
kin müzik akımı olarak gündemde kalmayı ba-
şarmıştır.
Bir konser boyunca minimal müzikten bır ikı ör-
nek dinlenebilır. ama art arda dakikalarca aynı
motifin yinelendıği parçalan dinlemek insanda İca-
vonoza sıkıştınlmış bir balığın klostrofobisi yara-
tabiliyor. tlhan Mimaroğlu'nun bu konudaki bir
yaasını anımsıyonım: "Sonıyoriar bazen. Nedir şu
minimal müzik diyorlar. Ben de delinin öykiisünü
anlahvonım: Bir hmarhanede roman yazdığmı iddia
eden delinin romanı şoyledir Adam ata bindi. Deh
dedi, deh dedi, deh dedi, deh dedi, deh dedi.... sonuna
kadar deh dedi dive gidiyor. Niye bu adam boyıma
deh dedi diyor diye sorâriar. Çünkü at inatçı, der
deli. Philip Ğlass, John Adams ve öbür mimmalistle-
rin eliııe düştügünde müzik, inatçı bir at gibi direni-
yor olsa gerek." (t. Mimaroğlu, Günsüz Günce, s.
27, Pan Yayınlan)
Kronos Dörtlüsü seçmeci (elektik) bir felsefeyle
dağarcığını oluşturuyor. Hiç tanınmamış gencecik
bestecilerden, günümüzün en ünlü isimlerinden
Henry k Görecki'ye (1933-) kadar kapılannı açıyor.
Gorecki'run 'Alacakaranlık OMu Bile' başlıklı
yapıtı 1988'de Kronos Kuvarteti için yaalmış.
Halk ezgisiyle yeni günü birleştiriyor. Ve Kronos
Dörtlüsü değişik kültürleri birleştirip, bugünün
özetini yapan programıyla tarihi bir dinleti sundu
Istanbul'da.
İDSO'nun sevimli 23 Nisan konseri
İDSO, topluluğun dostu değerli şef I. Ionescu
Gaiati yönetiminde sevimli bir program sundu ge-
çen hafta. Her şeyden önce tstanbul'da böylesı, di-
siplinli bir çocuk korosu olduğunu öğrenmekle
mutlu olduk. Korolann müzik eğitiminde önemı
çok büyüktür. Gökçea Koray ve Seval Irmak'a te-
şekkürler. Gerek koronun coşkusunda. gerekse üç
bölüme aynlmış Mozart La Majör (K. 331) so-
natmın gençler tarafından seslendirilmesinde din-
leyıaler son derece duygulandılar. 23 Nisan'ı kut-
lamanın. böyle bir ortamda kutlayabilmenin
coşkusunu yaşadılar. Genç pıvanıstlerden Birce
Arslan, Işıl Bengi ve Çağlar Arslandoğan, güzel mü-
zikaliteleri, sahneye hemen uyumlan ile yannın
parlak pıyanistleri olacaklar. Ve ileride bir 23 Ni-
san günü aynı sahneyi, aynı piyanoyu td3 Biret'le
paylaştıklannı düşünmek onlar için tarihi bir anı
olarak kalacak. Dünyaca ünlü piyanistimiz tdil Bi-
ret'in Beethoven'dan çaldığı ikinci piyano kon-
çertosu da bugûne sunulmuş özel bir armağandı.
On beş ülkeden yirmi üçfılm yanşacak
• 12-23 mayıs tarihleri arasında ger-
çekleşecek 47.Cannes Film Festivali'ne
katılacak fılmler belli oldu. Clint East-
vvoodbaşkanlıgındaki jüride,Catherine
Deneuve,Puppi Avati, Kazuo Ishiguro'
gibi isimler yer alıyor.
Fransa'dan MicheiBlanc'ın
k
GrandFatigue'(BüyükYorguniuk) adlı fılmi de yartşacak filmler arasında yer alıyor.
Kültur Servisi- 12-23 mayıs ta-
rihleri arasında gerçekleşecek 47.
Cannes Film Festivali'ne katıla-
cak fılmler belli oldu. Festivalin,
Clint Eastvvood başkanhğında
loplanacak jürisinde. sinemaa
olarak Catherine Deneuve(Fran-
sa), Puppi Avati(ttalya). Sang
Okk(Kore), Ale^der Kaida-
novski(Rusya). yazar olarak Ka-
zuo IshiguroUngiltere), Cabrera
Infante(Küba), Fransız yapıma
Alain Terzian ve gazetecı Marie-
Françoise Leckrc yer alıyor. Jüri,
'Komikbz' aristokrat hanımefendi
olarakdöndüKültur Servisi - Quincy Jo-
nes'un "İnsan sesinin Stradiva-
rius'u" olarak tanımladığı
Barbra Streisand genç bir kız-
ken eşcinsel barlannda ve revü-
lerde şarkı söyleyerek başladığı
meslek yaşamını her zaman
ödün vermeksizin kendi kural-
lanru dayattığı bestecilik, ya-
pımcılık. oyunculuk, şarkıalık,
yönetmenlik gibi alanlara da
yayarak otuz yılı aşkın bir süre
dünya sanat gündeminin baş sı-
rasında kalmayı başardı.
Üstelik Streisand, sadece
kendısini bir numaraya taşı-
makla kalmayıp Madonna gibi
birçok adı duyulmamış şarkıa
adayına da yardım elini uzat-
mıştı. Yirmi sekız yıl aradan
sonra ilk kez 20 nisanda Lond-
ra Webley Stadyum"unda hay-
ranlannın karşısında şarkı söy-
leyen Streisand, bilet fıyatlann-
dan, görülmemiş güvenlik ön-
lemlerine, seçkin izleyicilerden
bir o kadar seçkin sahne deko-
runa kadar her şeyiyle dün-
yarun bir numaralı şarkıası ol-
duğunu bir kezdaha kanıtlıyor-
du.
Şarap ve havyar servisi
Rock konserlerine ev sahipli-
ği yapmaya ahşkm olan Wemb-
ley Stadyumu'nun tam on iki
bin beton sırası bu olay için baş-
tan başa halı kaplandı. Plastik
sandalyelerin üzerlerine ise kuş-
tüyü yastıklar yerleştirildi.
Hamburger ve kola satmaya
alışkın büfeler şarap ve havyar
servisi yapmak amacıyla yeni-
den düzenlendi. İngiliz yüksek
sosyetesi, aylık lüks biryaz tatili
ya da son model bir arabanın
peşinatını ödeyebilecekleri bir
paraya, bugüne kadar görül-
müş en yüksek bilet ücreti olan
260 pound ödeyerek, yaşamla-
nndâ ilk kez Wembley Stad-
yumu'na gelmişlerdi. Bu seçkin
seyirciler, yine yaşamlannda ilk
kez tepeden tırnağa arandı;
anahtarlannı ve bozuk parala-
nnı (ki çoğu bozukluk taşımı-
yordu) kapıda bırakmak zo-
runda kaldılar. Sahne beyaz sa-
ten koltuklan, antika sehpa-
lann üzerinde duran porselen
çay takımlan, devasa çiçek dü-
zenlemeleri, büstlerle sûslenmiş
kocaman pencereleri ile bir ma-
likane biçiminde düzenlenmiş-
ti. Siyah balo kıyafetiyle sahne-
ye gelen Streisand, adeta kon-
ser vermiyor, malikanesinde
seçkin konuklannı ağırhyordu.
'Yapayalnız ve bunalımlı'
FJIiott Gauld, \Varren Beatty,
Ryan O'Neil, Steven Spilberg,
Ömer Şerif, Don Johnson, Rk-
hard Gere ve son olarak Andre
Aggasi ile yaşadığı aşklara kar-
şın hep "yapayalnız ve bunalım-
lı" kadınolarak belleklerdeka-
lan Streisand bu imajı pekiş-
tirircesine konser boyunca sahi-
bi belirsiz bir terapistin sorula-
nnı cevaplayarak tüm yaşamını
anlattı. Bu anlatıma dev ekran-
lara yansıyan fotoğraflar eşlik
etmekteydi. Bu multi-medya
gösterisi bile. Streisand'ın, ken-
di evinde konuklanna aile fo-
toğraflanru gösteriyormuş izle-
nimj verilerek gerçekleşürili-
yordu.
Bu görülmemiş konserin en
ilginç yanı ise "malikane"nın
tavanına seyircilerin de açıkça
görebileceği biçimde şarkılann
sözlerinin yansıtılmasıydı.
Streisand'ın, gerçekten bu
sözleri okuyarak mı şarkılannı
söylediği yoksa sadece bir "gfi-
ventik" öıilemi olarak mı yansı-
tıldıklan anlaşılamadıysa da bu
ekrana gözü takılan seyirciler
ister istemez Streisand'ın duygu
yüklü sesinin de bir gösteriden
ibaret olduğunun düşündüler.
Başka bir rahatsızlık ise Mar-
vin Hamlisch yönetimindeki
altmış kişilik orkestranın, sah-
ne dekorlannın ardına yerleşti-
rilmesiydi.
öyle ki, Streisand malika-
nenin pencerelerinden hayal
meyal seçilen orkestranın şefıne
teşekkür ettiğinde, Hamlisch
kendini sahneden göstermeyi
başaramadığından alkışlara,
ancak ekranlardaki görüntü-
süyle karşıhk verebildi.
Kısacası Wembley konseri
Streisand'ın yirmi sekiz yıl önce
"Komik KJZ" olarak aynldığı
İngiltere sahnelerine, aristokrat
bir hanımefendi olarak döndü-
ğünü gösterdi. Barbra Streisand, otuz v ıldır dünya sanat gündeminin baş sırasında kalmayı başardı.
onbeş ayn ülkeden yirmi üç film
arasından secim yapacak. Jod
Koen'in "Le Grand Saut"( Büyük
Yükseliş) filmıyle açılacak festi-
val, John Warters'ın yanşma dışı
"Serial Mom" filmıyle sona ere-
cek.
Yanşmada Amerika'dan Alan
Rutfph un "MfsJarİMagıe Qu-
entnTTarrentİDO nun "flflfFicri-
on" adlı yeni fılmleri izlcyiciyle
buluşuyor.
Avrupa ülkeleri arasında. ttal-
ya dört isimle önde gidiyor Nan-
ni Morettinın "Sevgili Günlük".
Giuseppe Tornatore'nın "Une
Pure Formalite", Mario Brenta-
nın "Dağlı Barnabo" ve AureHo
Grimaldi'nın "Le Buttane" adlı
filmleri. Geriye, Ingjliz Mike Fig-
gis'in "The Browning Version"
adb fılmi, Polonyalı yönetmen
Kiesk>wski'nin üçlemesinin so-
nuncusu "Trois Couleurs: Roo-
ge"(Üç Renk: Kırmızı) ve Belçi-
kalı yönetmen Charfie Van Dam-
me'ın ilk filmi "Le Joueur de Vio-
lon"dan (Kemancı) oluşan silik
bir tablo kalıyor. Doğu Avrupa'-
yı iki Rus ve bir Romen fılmi tem-
sil ediyor Nikita Mikhalkov'un
"Güneş Öyle Yakıcıydı ki" ve
Andrei Kooçalovski'nın "Asya ve
Altın Yumurtlavan Tavuk" adlı
fılmlen ile Romanyalı yönetmen
Lucian Pintilhenın fılmi "Unutul-
maz Yaz".
Egzotik rüzgarlar
Cannes Festivalf nde bu ynl eg-
zotik rüzgarlar esecek. Çinli yö-
netmen Zhang Yimou'dan "Yaşa-
mak!", Tayvanlı Edward Yang'-
dan "Chasses-Croises", lranlı
Abbas Kiarostami'den "A rravers
les Oliviers" (Zeyunliklerin
Arasından), Kanadalı Atom Ego-
yan'dan "Exotica". Meksikalı
Arturo Ripstein dan "Tbe Quem
of the Night" (Gecenın Kralıçesi).
Kamboçyalı Rithy Panh'dan
"Les Gens de la Riziere" (Çeltik
Tarlasının fnsanlan) ve Hintli
Shaji Karun'dan "Swaham" adlı
fılmler izleyicileri bilmedikleri
dünyalara götürecek.
Bu yıl ev sahibı Fransa'nın
ağıriıklı varlığı hissediliyor. Ya-
nşmaya üç isimle katıhyor Fran-
sa: Patrice Chereau'nun "La Rei-
ne Margot" (Kralıçe Margot),
Michel Blanc'ın "Grand Fatigue"
(Büyük Yorgunluk) ve'Eric Roc-
hant'ın "les Patriotes"(Yurtse-
verler).
Bunun yanı sıra Tomatore'nin
fılminde Gerard Depardieu'ye,
Kieslovvski'ninkinde de lrene Ja-
cop ve Jeau-Lotns Trintignant a
rastlamak olası.
Festivalin yanşma dışı bölü-
mü, Marco Beflodıio'nun "Ke-
lebek Düşü" adlı fılmiyle açıla-
cak. Bu bölümde de Fransa'nın
ağırlığı Andre Techine'nin "les
Roseaux Savuages", Olivier As-
sayas'ın "l'Eau Froide" ve Claire
Dermis'in "J'ai pas de sommeil"
adlı fılmleriyle hissedıliyor.
Buna Bernard-Henri Levy'nin
Bosna için yaptığı belgeselle Yves
Montandın yaşamını anlatan fıl-
mi de eklemek mümkün. Aynca
festivalde yüzûncü doğum yılı ne-
denıyle Jean Renoir'a saygı bölü-
mü de yer alacak.
ODAKNOKTASI
AHMET CEMAL
Eskişehip'e Bir Çağrı...
Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro
Bölümü son sınıf öğrencileri, iki ay sonra diplomalarını
alır almaz bir tiyatro kurmaya karar verdiler. Bu gençler,
tiyatrolarını, yükseköğrenimlerini tamamladıkları kent-
te, Eskişehır'de açmaya kararlılar. Amaçlarını gerçek-
leştirebildikleri takdirde Eskişehir de yerleşik bir tiyatro-
ya, üstelik sanatçıları kendi bağrından yetişmiş bir tiyat-
roya kavuşmuş olacak. Şimdi top, başta Eskişehirli işa-
damları olmak üzere, varlıklı bütün Eskişehırlilerde ve
kentin bu konuda yardımcı olabilecek bütün kurum ve
kuruluşlarında. Yakın geçmişte büyük kent statüsüne
kavuşan Eskişehir, böylece gerçek anlamda 'büyük
fcenfliğini kanıttamasına olanak sağiayacak büyük bir
fırsat kazanmış oluyor.
Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, henüz
beş yıl gibi kısa bir geçmişe sahip bulunmasına karşın,
iki ay önce görev süresi dolan eski Müdür Prof. Dr.
ömer Zühtü Attan'ın çok değerli çabalarıyla güçlü bir
yapıya kavuşmuş, bu nedenle de geleceğe büyük umut-
larla bakmakta haklı bir sanat kurumu. Gelişme hızını
yeni Müdür Doç. Dr. Naci Güçhan'ın yönetiminde de
sürdüren konservatuvara öğrencilerin neredeyse bütün
boş zamanlarını orada geçirecek kadar bağlı olmaları,
varlığını yeni gelenlere hemen algılatan özgür tartışma
ortamı ve araştırma/sorgulama tutkusu, bu kurumun
hangi temellere oturtulmuş olduğu konusunda yeterin-
ce fikir verebiliyor. Eskişehir, böyle bir sanat eğitimi ku-
rumuna sahip olmanın haklı gururunu o kurumu bitiren
öğrencilere bir tiyatro armağan etmenin kıvancıyla da
tamamlayabildiği takdirde, bir sanat ve kültur kenti olma
iradesinin en somut örneklerinden birini sergileyecek-
tir.
Bugün Batı'da, kültur ve sanat merkezleri arasında
başı çeken kentlere yakından bakıldığında saptanabile-
cek ilk niteliklerden biri, bu kentlerdeki kültur ve sanat
kurumlarının özel girişimlerle hayata geçirildiği olgusu-
dur. Üniversitelerden başlayıp, opera ve tiyatro salonla-
rıyla orkestralara ve müzelere kadar uzanan çok geniş
bir yelpazede etkin olan bu özel girişimcilik, temeline
inildiğinde, kentlere kentli bilinciyle sahip çıkma iradesi-
nin somutlaşmasından başka bir şey değildir. Kentlilik,
yalnızca kentte yaşamayla kazanılamayacak bir kimlik-
tir; kentlere yığılmadan, gerçek anlamda kentleşmeye
uzanan tarihsel süreç ıçerisinde bu kimlıği kazanabil-
me, artık kentte sahip çıkma eylemine bağımlı kılınmış-
tır. Bu eylem, bireylerin kenti, kendileri için doğal çevre
saymaları ve bu çevreyi, kültürel ve sanatsal öğeleri de
içeren bir bütün niteliğiyle sürekli geliştirmeleri eylemi-
dir. Resmi makamların oluşturacaklarını kullanmayı
beklemek yerine, kent için gerekli görülenleri gerçek-
leştirmek üzere özel girişimleri ve dayanışmaları da
ödev saymak, kentlilik kimliğıyle tam olarak örtüşen bir
tutumdur. Batı'nın kültur ve sanat merkezlerinde -arala-
rında alanlarının en ünlüleri niteliğini taşıyanların da yer
aldığı- küçümsenmeyecek sayıda kurumun özel vakıflar
eliyle oluşturulup sürdürülmesi, bu tutumun örnekleri-
dir.
Ekonomik koşulların ağırlığı, ani ekonomik bunalım-
larla karşılaşılması, insanı insan kılan öteki bütün de-
ğerlerin neredeyse bütünüyle bir yana itilmesini ve gün-
demin yalnızca parasal konulara terk edilmesini hiçbir
zaman haklı gösteremez. İkinci Dünya Savaşı gibi, her-
halde bugün Türkiye'nin içjnde bulu/idugu ekonomik
bunalımla uzaldân yakından karşılaştınlamayacak ka-
dar ağır bir yıkımın ardından, bombardıman edilmiş Vi-
yana'nın yeniden yapımına başlandığında damsız, kapı-
sız, penceresiz binalarda yaşayan kent halkının önce
opera binasının onarılmasını istemesi, bireyleşebilmiş
toplum üyelerinin kendilerini en zor koşullarda bile yal-
nızca birincil gereksinimlerle sınırlamaktan nasıl kurtar-
dıklarına bir örnektir.
Bugünkü Anadolu Üniversitesi'nin başmimarlarından
olan eski rektör Sayın Prof. Dr.Yılmaz Büyûkerşen, bir
konuşmamız sırasında hiçbir zaman unutamayacağım
şu sözleri söylemişti: "Osmanlı Imparatorluğu, bu ken-
tin yakınlannda doğdu; Milli Mücadelemizin en kritik sa-
vaşları buraların yakmmda verildi. Tarihi boyunca hep
yeniden doğuşlara tanıklık etmiş bu kent, neden bundan
sonra da güzel doğumlann kenti olmasın!" Birkaç gün
önce, Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyat-
ro Bölümü'nün son sınıfında ders yaparken öğrencile-
rimden birinden şu sözleri duydum: "Hocam, bizburada
kendi tiyatromuzu kuracağız derken kendimizi yalnızca
sahnede oynamakla sınırlamak da istemiyoruz; bizim
amacımız, kuracağımız tiyatronun geniş anlamda bir
eğitim kurumuna dönuşmesi ve insanların her bakı-
mdan kendilerini eğitmelehne yardımcı olması..." Bu
sesin benzerini arayanlar, bir zamanlar Anadolu toprak-
larındayepyeni bir aydınlanmanınhabercisiolmuş olan
Köy Enstitüleri'nin tarihinde aradıklarını bulabilirler...
Evet, kolay değil, ama zoru, hem de çok zoru seçen bu
çocukların ardından şimdi seçim ve görev, artık Eskişe-
hirlilerindir...
Yönetmen Steven Spielberg, aktör Ralph Finnes ile buiikte.
Spielberg'in
'muhteşem' yılı
Kühür Servisi - Steven Spielberg geçtiğimiz ay verilen Oscar
Ödülleri'ndeki başansını İngiliz Film ve Televizyon Akademisi
(BAFTA) Ödülleri'nde de tekrarladı. Pazartesi gecesi Londra
Theatre Royal'da düzenlenen ödül töreninde, Spielberg'in Yahudi
katliamını konu alan fılmi "Schindler'in Listesi" En lyi Film; Spiel-
berg. En lyı Yönetmen ve filmde sadist Nazi komutaruru canlandı-
ran Ralph Finnes En lyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü'nü aldı.
Spielberg aynca "Jurassic Park" filmıyle, halk oylamasıyla seçilen
En Popüler Fılm Ödülü'nün de sahibi oldu.
Jane Campion'un yönettiği "Piano" filmindeki rolüyle En lyi
Kadın Oyuncu seçilen Holly Hunter ise Oscar ödüllerindeki ba-
şansmı tekrarlayan bir başka sanatçı oldu. Oscar ödüllerinden eli
boş dönen lngiüzlerin intikamını da alan BAFTA, En lyi Erkek
Oyuncu ödülü'ne James Ivcay'nin fılmi "Günden Kalanlar"daki
rolüyle Sir Anthony Hopkins'i değer buldu
Gecerun süprizı ise En lyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünün,
Vlartin Scorsese'in yönettiğiu
Masunıiyet Çağı"ndaki rolüyle Miri-
am Margolyes'e verilmesiydi.
Yılın En lyi Ingiliz fılmi "Shadowiands" secilirken, filmin yönet-
meni Lord Richard Attenborough'a tngiliz sinemasına 25 yıllık
katkılanndan dolayı bir özel ödül verildi.