23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3AYFA CUMHURİYET 7MART1994PAZARTESİ OLAYLAR VE GORÜŞLER Sömürgekâbusu! Türkiye'yi yeniden bir yan-sömürgeye dönüştürme yolunda kötü politikacılann 1950'den beri sürdüregeldiği çabaların ürünü olan bu kararlann Türk halkma sunuluş biçimi, cumhuriyet tarihinin en büyük aldatmacalarından biridir. VEHBİ HACIKADİROĞLU 1 deres'in. Rusya'yla dostluk kurmanın yollannı aradığı söyleniyordu. İnönü'nün titiz uvgulamasıyla... yolunda kötü poliıikacılann 1950'den beri sürdüregeldiği çabalann ürünü olan bu kararlann Türk halkına sunu- luş biçimi. cumhuriyet tarihinin en bü\ük aldatmacalanndan biridir. P oliükacılanmız. Türkiye- nin karşı karşıya bulundu- ğu ekonomik çöküntünün 24 Ocak Kararlan'nın kaçı- nılmaz bir sonucu olduğu- nu kabul etmeye bir türlü yanaşmıyorlar \e bütün sorunlanmı- an. kimi parasal işlemlerin yanlış ya- pılmış olmasından doğup yine o yol- dan çözülebileceğine inanıyorlar. Çozümün. Türkıye'yi çağdaşlaşmaya yönelten Atatürk devrimlerinde aran- ması gerektığını. o devrimlerin çözü- mün nerede olduğunu göstermekle kalmayıp bunu parlak bir uygulamay- la da kanıtlamış olduğunu kimse gör- mek istemiy or. Atatürk. sanayileşmesiz çağdaşlaş- manın olanaksızlığını açıkça görebiî- mişti. Ancak gen kalmış bir ülkenin sanayıleşmesi. bir koşucunun hem kendisinden ilcrıde hem de ondan da- ha hızlı koşan başka koşuculara yeti- şebilmesi kadar olanaksız görünüyor- du. Gerçekten. geri kalmış bir ülkede kurulacak sanayinin. gerek nitelik ge- rekse maliyet bakımından ileri ülkeler sanayii ile rekabet etmesı olanaksız ol- duğuna göre böyle bir ülkede sanayi kurmak. daha niteliklisi daha ucuza dişundan alınabilecek bir malı içeride üreterek ülkenin kıt kaynaklannı bo- şuna harcamak olurmuş gibi göriinü- yordu. Bu koşullarda sanayileşmeye hiç bir sermayedar katlanamayacağına. ger- çekte o günün Türkiyesi'nde sermaye- dar denebilecek kimse de bulunmadı- ğına göre, sanayileşmeyi devletın başlatarak ülkenin kaynaklannın planlı biçımde kullanılmasından baş- ka yol kalmıyordu. Gerçekten o yola gidildi ve alınan sonuç mucize denecek kadar parlak oldu. On beş yıl gibi kısa bir süre içinde. dışandan bir kuruş borç almayıp, ter- sine. Osrnanlıdan kalan borçlar da ödenerek İstanbul ve fzmir'in "yap, iş- let, devret" yöntemiyle yabancılara yaptınlmış su, elektrik, telefon. tram- vay. tünel gibi tesisleri. kimi demiryol- lan ve Zonguldak Kömür İşletmeleri satın alınmış, büyük ölçüdedemiryolu inşaatı yapılmış. demir-çelik. şişe ve cam. kağıt ve selüoz, çimento, şeker. pamuklu ve yünlü dokuma sanayileri kurulmuştu. Bu düzen 1950'de bozul- maya başladı. Demokratlar yalnızca laiklik ve eğitim konulannda geriye gitmekle yetinmeyip kaynaklann bir plana göre harcanmasına yönelik vaz- geçilmez ilkeyi de hoyratça bir yana attı. Kaçınılmaz sonuç gecikmemiş. her şey karaborsaya düşmüş. yeni sa- nayi kurmak bir yana, birkaç dolarhk yedek parçanın bulunamayışı yüzün- den binlerce dolarhk makine ve fabri- kalar işlemez olmuş. Türkiye bir Demokrat milletvekilinin deyişiyle "nal mıhının bulunmadığı bir ülke" du- rumuna düşmüştü. Amerika hayranlı- ğı ve Rusya düşmanlığıyla ünlü Men- 27 Mayıs başkaldınsının ekonomi- de. Atatürk dönemindeki ölçüde ol- masa bile. yeni bir mucize gerçekleştir- diği görül'dü. Başkaldınnın hemen ardından kurulan Devlet Planlama Teşkilatı'nın yönlendirmesi ve Başba- kan İnönünün titiz uygulaması so- nunda Türkiye. hiç bir dış gücün buy- ruğuna uymaya gerek kalmadan. birdenbire her şeyin bulunur olduğu bir ülke olup çıkmıştı. Böylece 1965'te Demirel'e teslim edilen ekonomi. 1950-60 arasındakine bakışla çok da- ha büyük sanayileşme atılımlan yap- maya başlamış \e yeni atılımlar yap- mak için de son derece elverişli durum- da bulunan bir ekonomiydi. Ancak Demirel de. Menderes'ten biraz daha sağduyulu davranmasına karşın "Halkplan değil, pila\ istiyor" sloganı- na kapılmaktan kendini alamadı ve Türkiye'yi, daha 1980'e varmadan "70 setıte muhtaç" duruma düşürmüş oldu. Türk toplumunun böyle birdurum- dan kendini kurtarabilecek güçte bu- lunduğunun, biri Aıatürk döneminde öteki de 1960'tan sonra olmak üzere. iki parlak ömeği varken, Atatürkçü- lük ruhundan oldukça yoksun olan Demirel. bu ruhtan hiç pay almamış olan Özal'ın da etkisivle. başta IMF olmak üzere uluslararası fınans kuru- luşlannın buyruklanna boyun eğme anlamına gelen 24 Ocak kararları'nı kabul etti. Yan-sömürgelikten kurtul- ma yolunda ilk aşamada mucizeli bir başan gösiermiş olan Türkiye'yi yeni- den bir yan-sömürgeye dönüştürme Sömürge iktisaîçısı Sıradan bir sömürge iktisatçısı ola- rak IMF'nin kararlannı büyük bir sadakatle uy gulamaktan başka bir şey yapmayan TurgutÖzal, birdenbire bir ekonomi dehası olup çıkıverdi! Batılı- lann kredi musluklannı açmasının yanında. gerek sanayi gerek tanm ürür.lenni kendimiz üretecek yerde her şeyin daha ucuz ve daha kalitesini dışandan almanın sağladığı geçici zen- ginlik. 1950'den beri süreklı olarak Atatürkçülükten uzaklaşan Türk ay- dınlannın büyük bölümünü birer sö- mürge aydınına dönüştürdüğünden yeni politikanın bu sözde aydınlar ara- sında da genel bir kabul görmesi zor olmadı. Sömürge aydınlan yalnızca bu yeni politikayı alkışlamakla kalamazlardı. Bu politikaya uygun düşünceler üret- me işi de onlara düşüyordu. Sınırlan içinde bütün ileri uluslann dilediği gibi at oynattığı Osmanlı toplumundan daha da dışan açık olma olanağı var- mış gibi "dışa açılma", "küreselleş- me", "siviUeşme" türünden kavramlar üretmeye giriştiler. Atatürkçülükle ilişkiyi kesin olarak kesebilmek için "ikinci cumhuriyet " kav ramını ortaya altılar. Yazık ki Türk toplumunun hem Atatürk dönemindeki şahlanışının hem de 1960-65 arasındaki silkinişinin mirasçısı olan sosyal demokratlar da bu safsatalann etkisi altında sürekli bir savunma durumunda kaldılar. Bu politikanın işçi ve memuru ezdiğini öne sürmenin dışında tek yapabildik- leri. bir kaç K. İT'in satışından elde ede- ceği parayla batmış bir ekonomiyi düze çıkarabileceğini sanan bir başba- kana karşı ne amaçla yapıldığı pek de anlaşılmayan birdirenmeylesınırlı ka- lıyor. Oysa söz konusu olan tam bir çö- küntü durumudur. Dışsatımlar dışa- lımlann iki katına ulaşmış, borçlan- madan yaşama olanağı kalmamış, borçlanma olanağı da tükenmek üze- redir. Yakında günümüze özgü bir takım kapitülasyon biçimleriyle karşı- laşmak kimseyı şaşırtamayacaktır. Ülkenin bağımsızlığının en önemli simgelerinden biri olan Türk parası, alışverişteki geçerlıliğini her gün biraz daha yitirmektedir. Sonuç Yan-sömürgeleşme, toplumsal alanda da her gün daha çok belirginle- şiyor. Zengin-yoksul aynmı günümü- zün yan-sömürge topiumlanndakin- den de daha keskin bir biçim almıştır. Masal düğün ve eğlencelerinin konu- ğu olmak devlet büyüklerinin görevie- n arasına gmmış görünüyor. Işadam- lan, yabancı patentlerle yabancılann uygun gördüğü türden sanayi kurma işini bile bir yana bırakıyor, yeni sana- yi kurmaktansa paranın iç ve dış de- ğerleri arasındaki dalgalanmalardan yararlanmayı daha karlı buluyorlar. Laiklik ve öğretim alanlanndaki kor- kunç gerilemeler de göz önünde tutul- duğunda, Osmanlı devletinin basit bir uzantısından başka bir şey olmayan yan-sömürgeleşmiş bir Türkiye imge- sinin sürekli biçimde gerçeklik kazan- dığını görüyoruz. Boş sözleri bir yana bırakarak. bu uğursuz gerçekleşmeyi önlemenin yollannı bulmamız gereki- vor. ARADABIR OSMAN BOLULU Ideolojiden Soyutlama ideoloji, bir toplumsal yapının, bir siyasal kuruluşun ey- lemlenni yönlendiren, yaşamına biçim veren düşünce ve görüşlerin dızgesı (sistemi)dir. Toplumsal sınıfların, ba- ğımsız kışilik kazanmış insanların ideolojıden soyutlanma- sı düşünülemez. Düşüncesını, görüşünü bellı bir dizgeye oturtmayan her edim, kendini boşlukta bulur; yönünü sap- tayamaz, yaşamına biçim veremez, şaşkınlık ıçine düşer. Eöylesinın bağımsızlığı, kişilığı söz konusu olmaz. Başka- sının yedeğınde olmak, onun yazgısıdır artık. Hangi yöne- tim. hangi kurum. hangı kişi; kendısini böylesine, rüzgarın önüne atabilir. boşlukta savrulmaya razı olur? Beğendiğımiz beğenmediğimız her türlü yönetim, her türlü düşünce, yapıtıyla varlığını kanıtlamış her kişilik, belli bir düşüncenın üstüne oturmuştur, yarattığı dizgelere da- yanarak yapıtını uretmıştır. Rastlantılarıa ürün almayı düş- lemek, günübirlik çalkantıların içinde esenliğe kavuşmayı beklemek, baskalarının biçtığı giysıler altında mutluluğa erışıleceğını sanmak; düşünceyi dışlamak, tarih içindeki olumlu yapıların nasıl ve neye dayanarak ayakta kaldığını görememektedir. Bir toplumun, aklı mantığı olan bir kişinın kendısini ideolojıden soyutlaması olası mı? Geçenlerde Nazım Hikmetle ılgili (2 günlük) birtoplantı düzeniendı 25-30 kadar düşünce adamı konuştu bu toplan- tıda. Ktmılen, Nazım'ın Sovyet düzeniyle anlaşamadtğını (Nıye vaktınde dememişlerdi kı?..) vurgulama, Nazım'ı so- yutlama havasına gırdı. Nazım'ın kişiliği, şiiri; bağlandığı ideoloji üstüne oturarak anıtlaşmıştır. Bir korku sezdim bu çabada p Antılaık yükselışe, lıberal saptırmacılara Nazım'ı bağışlatmak. Nazım'ı kimse bağışlayamaz. Bağışlasa ba- ğışlasa, ancak o başkalarını bağışlayabılır. Bugünlerde moda oldu: Hiçbir şeye bağlanmamak. Kay- nağı da dışta. Yine birilerinin yedeğine düşmekte olduğu- muzun ayırdında değil mıyız ne? Bize bunları yutturmaya çalışanlann ıdeolojıleri yok mu? Gizli bir iğdişık iğnesiyle bizı kendilerınetutsaklıktabukağılamayaçalışmıyorlarmı? Sovyet Rusyada son bulduğu sanılan uygulamanın, dün- yadakı ıdeolojilerın sonu olduğunu kım söylüyor? En azın- dan bir ideoloji (kapitalizm) var olunca. elbet karşıtı da bulunacaktır. Şunu neden göz ardı ederler? Yıkıldı sandık- ları ideoloji. ortaya çıkmasaydı, dünyanın bugünkü gidişi ne olurdu acaba? Birtakım sosyal haklardan söz edebılir mıydik'' Onların ne kadarı hayata geçırilebilirdi? Boylesı biryanılgıyıyaygınlaştırmakisteyenlerinkimileri amaçlı olabilır. Ancak ötekılerınin yanlışı nereden kaynak- lanıyor dersınız? Bızde ıdeolojıler açık açık tartışılamadı hiçbir zaman. dolayısıyla ıdeolojinin ne olduğu lyice anlaşı- lamadı. Bir ideolojıden söz edıldı mi, onun, hemen hayatı- mızı baskısı altına alacağı ınancına saplandık. Ideolojiler- den korktuk. Ideolojilerın insan düşüncesinin yaratımı olduğunu, bunların her birının bir gelişım evresıni simgele- diğinı, her ideolojinin birbirini etkileyip geliştirdiğini ayırt edemedık. Kapılarımızı kapatınca, konumumuzun esenli- ğımıze yeteceğini sandık Şimdı dünyanın kabuğu kırılınca şaşkınlığa duştük. Bir ideolojinin tökezlemesıni, bütün dü- şüngülerın bıtmesi sayıyoruz. Geçmişte. düşüngüleri varıyla yoğuyla, birbiriyle ilişkile- rini hesaba katarak kavrayamadığımız için, yalan yanlış bir köşesinden sarıldığımız ıdeolojıleri, karşımızdakileri yok sayarak hayata geçırme çabasına düştük. Zora başvurduk; kabullendirmeyı, sındırmeyi, inandırmayı aklımıza getire- medik. Ideolojilerı kavga bazında algıladığımız için, ideolo- jileri kavganın nedeni mı saydık ne? Korkumuz buradan geliyor herhalde. ideolojiden kurtulursak ebedı barışa ka- vuşacağız (!), öyle mi?.. Boşaltılan ideoloji alanını, antilaik görüş; insanların yaşam sıkıntılarını yakalayarak doldur- maya çalışıyor. Bir de bakacağız kı, kaçtığımız ideolojinin yerıne çağdışı bir uygulama gelıp oturmuş. O zaman, geri- ye dönüp onarıma gırışmek çok zorlaşabilir. Düşüngü boşluğunun, ideolojiden kaçışın başka bir ne- deni de. kendknızi tanıyıp kendimizi incelememek, kendi yapımız üstünde yücelmeyi hiç mi hiç gündeme getirme- mek ve ideolojıyi, hep bizden başkası yaratır sanısına ka- pılmak mı olmuştur? Örnekse, dünyada ilk kurtuluş savaşı- nı veren, bilimi önder tutarak. çağdışı bir imparatorluktan çağdaş bir devlet. birulusyaratmaolgusunutamanlamıyla kavrayamadık. Onu. ideoloji dizgesine oturtmak için çaba göstermedığımız gibi. bugünkü şaşkınlığımızın nedenleri- ni, o olgunun boşluklarında aramak yanılgısına düştük. Onarılacağız derken kendimizi tüketiyoruz. İnsan düşünce demektir. ideoloji, insanın yaşamına bi- çim vermek için. kendı esenlığıni sağlamak için yarattığı bir dizgedir (sistemdır). Sözcüğün kökünün düşünce (fikir) ol- duğunu unutuyor, onun yalnız doktriner anlamını one çıka- rıyoruz galıba. Hangi toplum, hangi insan düşüncesiz ola- bilirki? KIRALIK Akatlar'da2oda, 1 salon yan mobilyalı daire. TEL:269 3062 Örnek bir özeleştiri AYYUK ERENBERK A tatürkçü Düşünce Derneğiüyesi İçte ve dışta dev gibi sorunlan olan ülke- mizde birtakım değerbilmez kişi \e güdüm- lü kalemler. bilinçli olarak Mustafa Ke- mal'i ve cumhuriyetin temelini yapılandır- dığı dönemi karalama yollannı açmaya. dahası, yersiz ve tutarsız saviarla düşman- lık yaratmaya çalışıyorlar. Bu kendini bilmezler yalnız belirtilen dö- nemi karalamakla kalmıyor. aynca yeni Osmanlılık savıyla tarih bilincine aykın bi- lisizlik örnekleri de sergiliyorlar. Uslannca. bu savlar ülkeyi içinde bulunduğu açmaz- lardan kurtaracak. Bunlara gerçekte en güzei yanıtı. 28 Şu- bat 1994 günü Taksim Alanf nda "'Türkiye laiktir, laik kalacaktır", "Atam izindey iz", "Devrim ve ilkelerinin bekçisiyiz' 1 , "Genciz, laikiz, cumhuriyetçiyiz, devrimciyiz" diyen \e Onuncu Yıl Marşı ile Dağ Başını Du- man Almış Marşı'nı söyleyerek yürüyen çağdaş kafalı. çağdaş düşünceli gencecik li- se öğrencileri verdiler. Bu gençler birlikte- likleri, canlı haykınşlan ilealandaki ınsan- lara güven duygusu aşıladılar \e övünç kaynağımız olan laik cumhuriyetin koru- yucusu olacaklannı gösterdiler. var olsun- lar. Atatürk'ün gözbebeği çileli öğretmen- lerine de binlerce tcşekkür. Mustafa Kemal'in yaşadığı dönemde benzer saçlamalara yazılannda yer vermiş olan bir başyazann daha sonra yazdığı özeleştirisini sunarak olayı değerlendirmek istiyoruz. Zekeriya Sertel. 1977 yılında ikinci \e üçüncü basımları yapılan "Hatırladıkla- nm' adlı yapıtının 217-218. savfalanndaki "Atatürk'ün ölümü >e cenaze töreni" baş- lıklı bölümde "Atatürk'ün ölümü geniş halk vığınlan arasında derin bir keder yaratmıştı. Memleketin yüreği durmuştu. Halkın Ata- türk'ü ne kadar çok se>diği şimdi daha iyi belli oluyordu. Cenazenin kaldırılacağı gün. bütün şehir halkı erkenden sokaklara dökülmüştü. Dol- mabahçe'den Sultanahmct'c giden yol daha sabahtan Atatürk'e son saygı ödevini yap- mak isteyen insanlarla dolmuştu. Bütün mil- let ağlıyordu. Bu güzel, fakat hazin manzarayı seyre- derken Atatürk'ün son 15 vıllık hayatı bir sinema filmi gibi gözlerimin önünden geçti. Vicdanımla bir hesaplaşma yapmak gereği duydum. Sağlığında biz bu adama karşı hür- riyet ve demokrasi savaşı yapmıştık. Onu, demokrasi ve hürriyet getirmediği için adeta suçlu sayıyorduk. Onun hareketlerini dikta- törce buluyorduk. Çünkü o vakit ormanın içindeydik. Ağaçları göriiyorduk, ama or- manı bütün büyüklüğüyle göremiyorduk. Şimdi. gecenleri daha aydın görebiliyorum. Atatürk, memleketin sosyal. siyasal ve eko- nomik hayatında büyük dovrimler yapmıştı. Halifeliği \e padişahlığı yıkmış, yerine bir cumhuriyet rejimi getirmişti. Halkın sosyal hayatında \e geleneklerinde birçok esaslı de- ğişiklikler yapmıştı. Birbirinin ardından ger- çekleştirdiği devrimler, o zaman birçok hoşnutsuzluklar yaratmıştı. Halife ve padi- şahtan yana olanlar ona cephe almışlardı. İttihatçılar ona karşı suikast tertiplemişler- di. Şapka ve y azı devrimleri. tekkelerin orta- dan kaldırılması. birçok kötü geleneklerin yıkılması bazı kimseleri tedirgin etmişti. Emperyalistler de memleket içinde isyanlar çıkarmışlardı. İstanbul'da bütün halifeci, padişahçı ve gerici basın, Atatürke karşı yaylım ateşi açmıştı. Bütün bu koşullar için- de hürriyet ve demokrasi gelişebilir miydi? Tersine, devrim düşmanlarma karşı az çok sert davranmak gerekir. Atatürk de iç ve dış düşmanlara karşı ihtiyatlı ve tedbirli bulunmak ihtiy acınday dı. Böy le olmakla be- raber. Hitler \e Mussolini biçiminde bir dik- tatörlüğe gitmedi. Kişi yönetiminden çok Meclis egemenliğine, yani halk egemenliği- ne önem verdi. Zaten büyük adamlar ancak öliûnlerin- den sonra aıilaşılır. Atatürk de bütün ölçüle- riyle şimdi anlaşılmaya başlanmıştır. Bugün memlekette ilerici kuvvetler, Atatürk ilkele- rine dayanarak savaşabiliyorlar. Onun için, Atatürk dün de büyüktü, bu- gün de büy iiktür, yarın da büyük kalacaktır. Biz, uğrunda savaştığımız özgürlüğe ve de- mokrasiye ancak onun açtığı yoldan ulaşa- biliriz" diyerek. uzun yazarlık yaşamının deneyimine dayanan görüşünü ortaya koymaktadır. Zekeriya Sertel'in yukandaki kısa de- ğerlendirmesınden sonra bugün hala or- manın içinde yaşamayı yeğleyip. ormanı bütünüyle görmek istemeyenler var. Ancak ülkenin çağdaşlaşmasını içtenlik- le ve çıkarsız isteyenler bu değerlendirme- den yararlanmalı. bu bilinç içinde ülkeyi geriye götürmek. karanlığa sürüklemek is- teyenlcre karşı özvenli ve örgütlü olarak Türk devnminı korumasını bilmelidirler. Devrimi \e uğrunda savaşım verenleri yi- tirdikten sonra özeleştin yapmak ve ağıt vakmak kimseve varar sağlamaz. TARTIŞMA Bir cümlenin esprisi K işiseldcn evrensele varabilmek; biraz kafasını vorma alışkanlığın- dan korkmayan birinsana | yemek yer gibi basit aelebilir: | Özelden genele, tekifden j çoğula. tek seslilikten çoksesliliğe. bireyselden toplumsala: (giderek) y erelden. uluslararası kavramı duyabilmek sanıldığı kadarzor değil. Sadece bu olgunun şifresini çözebilecek. anahtannı bulabilecek. kilidine sokabilecek. hatta kapıy ı usulcacık açabilecek eğîtim (bilinçdüzeyi. bilinç birikimi) tek gerekli biricik koşul! Yani yeterince. istenen düzeyde aydınlığa ulaşma sorunu! Bir insan, bu mekanizmayı anlayacak derecede eğıtıle. eğitile. eğitile öyle bir kültür noktasına vanr ki; işte o noktay a vannca -eğer yanlışlarla yaşatılınıyorsa tepesineçullanan olumsuz (negatiO olaylan aniden alabora ederek çorap söküğü gibisırasıyla.diyaiektik fıkirlerle "yaşamını daha da güzelleştirirken"; yaşamın tadına daha anlamlı ve nesnel olarak vararak özellikle klasik yaşamından evrensel zev k duyarak. ödün vermeden soluklanırken: taşan birikimlerini (kesinlikle zorlamay la değil; olağan doğa yasalan işlerliğınde) merkezden çevreye doğru yaşamı pay laştığı insanlara sunabilir. Belkideinsanlann hay vanlardan avnlan en kutsal. en ulu farklanndan biri bu sunuşta. somuta dönüşerek belgealıyor. Bu mini felsefı söyleşıden sonra bu yerden kalkarak; çok yerlere ulaşabilmek adına ilginç bir espriyakalayalım. İtalya 1990 Dünya Futbol Kupası finallerini izlerken bir maçta spikerin "Sevgili seyirciler. son iki dakikanın içine girmiş bulunuyoruz" demesi bazı insanlann. sıradanlığıylaalgılamasına. bazı insanlann \eri bulmuşgibi kay naklanmasına neden olabilir. Şaşmamak gerekir buna! Spiker bir insan! O an belki milvarlarizlivormaçı! Ama spiker. söylediği bu tümce ile uluslararası bir koz yakalayıp yakalamadığım bilemeyebilir. Olsun! O sözüyle. tüm gezegenimizdeki insanlan son iki dakika içine sokan ortak bir folklorik durum yaratıyor. Tüm insanlar adına o iki dakikaya. hatta içine girildiğine işaret ederek bu; diyelim 5.2 milyan. el ele tutuşmuşçasına simgesel olarak duyurmuş. dile getirmış oluy or. Tüm dünya insanlan, diyelim tüm insanlar. herkes. hepimiz sanki tek bir odanın içine girip söyleşiyormuşçasına 'o iki dakikanın' içine giriyoruz. Evrensel bilincı tadabilme, bir küçücuk olgudan kalkarak da duyumsanabilir: evrensel bilince yaklaşabilme. böyle olaylarla hızlanabılir. Bircümle deyipgeçmeyelim: Bircümle bazen insanlarda depremler yaratarak yannlan yaşatmayı öniere getirebilir. Önümüzdeki yaz sezonunda Amerika 1994 Dünya Futbol Kupası finalleri oynanacak. 6 mily an bulan dünya nüfusu içeriğinde ne gibi etkinliklergöreceğizbakalım... İzzet Hazneder Fizikçi İstanbul Tıp Fakültesi PENCERE Bangladeşli Nesrin Kemalist mi?.. Bangladeş hükümeti, kitaplarını şeriata aykırı sayarak şair Teslim Nesrin'in pasaportuna el koymuş... Cumhuriyet'in dünkü sayısında Bangladeşli Teslim Nesrin'in öyküsünüokumuşolmalısınız; kadın özgürlük- lerini savunan şair için fetva çıkmış... Ölüm fetvası!.. Şair Nesrin'e kıyılacak!.. Şeriatçılar kadın haklarını savunan kadın yazarı bir kaşık suda boğmak istiyorlar. Bangladeşli erkekleri suçluyormuş Nesrin: "-Kadınları peçe altında tutuyorlar, mutfağa hapsedi- yorlar; kadınlar meta olarak kullanılıyor..." Evinden ancak hava karardıktan sonra arabayla çıka- bilen Nesrin'e diyorlar ki: "-Çarşaf giyersen seni tanımazlar.." Şair: "-Nasıl böyle bir şey yapabilirim ki!.. Kadınlar çarşaf- larını atmalı!.." Şeriatçının ölüm fetvasına karşı direnen Teslim Nes- rin, Atatürkçü mü?.. Kemalist mi?.. • Nesrin nice örnekten biridir; Cezayir de. Mısır'da, Ta- cikistan'da, Tunus'ta, Pakistan'da, Bangladeş'te saya- mayacağınız kadar çok Kemalist var... Çağımızın islam coğrafyası, Kemalizmle şeriatçıların savaşımından oluşuyor. Niçin?.. Çünkü Kemalizm ya da Atatürkçülük, "Aydınlanma Devrimi'nin Türkiye'deki adıdır; insanlığın uygarlaşma- sında yaşanması gereken kaçınılamaz bir aşamadır. Yeryüzünü bütünleştiren bilimsel teknolojik devrim, uzakları yakın etti. Londra'da oturan Şalman Rüşdü "Şeytan Ayetleri" romanını yazınca, ölüm fetvası iran'- dan çıktı. İslam coğrafyasındaki siyasal topoğrafya, bir bütünü meydana getiriyor. laiklik ile karşıtları arasında- ki çatışma. Müslümanlık dünyasında en güncel ve sıcak konuyu vurguluyor. Yazık ki Türkiye de bu kapsam içinde yerini ahyor; oy- sa biz bu sorunu çoktan aşabilirdik. • Mustafa Kemal, yetmiş yıl önce saltanatı yıktı, hilafeti kaldırdı, Şeriye Vekaleti'ni defterden silip "Öğretim Bir- liği Devrimi"n\ gerçekleştirdi; bütün bunlar laik devlete giden yolu açtı. Yetmiş yıl sonra Türkiye'nin; Bangladeş, Pakistan, Cezayir, Mısır vb. gibi laiklik tartışmasının içine düşme- si, gericiliğin başarısını gösterir. Türkiye'nin geriye düşmesinin nedeni, devlet eliyle Milli Eğitim'de yapılan yatırımlardır, 12 Eylül askeri yö- netiminin de bu işte büyük payı vardır. Okullara zorunlu din dersi koyan Evren yönetimi. Mustafa Kemal Ata- türk'ün 1924te gerçekleştirdiği "Öğretim Birliği Dev- rimi"r\\ yıktı. Ülkemiz bugün bütün islam dünyasının çektiği sancı- lara 12 Eylül'de gebe kaldı. Bangladeş'te Teslim Nesrin için ölüm fetvası çıktı; şair öldürülme tehdidi altında yaşıyor. Peki, Türkiye'de yazar Aziz Nesin nasıl yaşıyor? • Bangladeş'te şair Nesrin sokağa çıkamıyor... Ölüm fetvası var boynunda.. Diyorlar kr - Çarşaf giyip de sokağa çıkarsan, kimse seni tanı- maz, serbest dolaşırsın... Özgürlüğün bedeli çarşaf giymek mi?.. Şeriat, bütün kadınlaraözgürlüğü ancak karaçarşafın içinde bir hak görüyor.. Nesrin tek örnek değil!. Değerli yazar. araştırmacı aydınlık insan BATTAL PEHIİVAN'ın beklenmedik kaybından derin üzüntü içindeyim. Yakınlarının ve dostlarının başı sağolsun. HAKANBAYHAN Açıklamalı-jçtihatlı KİTPERSONELİNİNve KOOPERATİF GÖREVLİLERJNİN CEZASORUMLULUKLARI Yargıtay Üyesi: Erol Çetin 1994 basım 398sayfa 150.000 lıra Birinci Bölüm: KİT personelinın Ceza Sorumluluğu, Ceza Hukuku'nda Memur Kavramı ve KİT Personelinın Durumu, KİTIerle ılgili yasa ve YHK değişıkliklerı, 3771 s. yasadan önceki ve sonrakı Ceza Sorumluluğu (Açıklamalı, İçtihatlı, Örneklerle Karşılaştırmalı) Anayasa Mah. iptal Kararınm Hukuksal Sonuçlan Personelın işleyebileceğı Kimi Suçlar Özelleştirme Işlemlennin Konuya Etkılerı. Son Yargıtay Ka- rarları, Yürürlüktekı YHK ve Yasa Metınlerı İkinci Bölüm: Kooperatıf Görevlılerinin Ceza Sorumluluğu, 1163. s. yasaya Bağlı Koop. Görevlilerınin Ceza Sorumlulu- ğu. Tanm Krd. ve Tarım Stş. Koop. Görevlilerinin C. Sorum- lulukları (Açıklama, içtihat, Karşılaştırma) Kooperatiflerle ilgili Yasa. Tüzük, Yonetmelikler İsteme Adresi: Hülya Sok. 23/6. 06700 G.O.P./ANKARA ÖDEMELİ GÖNDERİLİR llaç Sektörüne Halkla llişkiler Hizmeti Veren Yabancı Bir Şirket İçin: BPROJECT MANAGER (Tıp Doktoru /Eczacı: Almanca + ingilizce) ^PlASSISTANT TO PROJECT MANAGER (Almanca ± ingilizce) edr Lımıted 212-2311727 (Pbx) LİSAN ÇÖZÜM Bızımle İngilizce sorununuzu çok kısa zamanda çozebilirsinız. Lutfen bizi arayın Tel:3495938 BahariyeCad.62/3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle