05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet7&TILSAYI 24818 S A N A T K U L T Ü R M A G A Z İ N T E L E V İ Z Y O N 5MMT1994CUMMTESİ 1950'li yıllan yaşayanlar, İstanbul'un başma gelenleri anlattılar: Menderes'inyıkımlaruııanımsamak... T,arih Vakfı'nda bir araya gelen '50 yılın tanığı' mimarlar, Menderes döneminde gerçekleşen İstanbul yıkımlannı 'tarihin en büyük felaketi' olarak anlattılar... G ecekondular ya da "kaçak villalar" yıkılacak mı. yıkılmaya- cak mı? Park Oteli'nin yasadışı katlannın yıkımı tamamlana- bilecek mi? Kıyı dolgu alanlan, imar ve kıyı yasalanna aykın "alışveriş ve eğlence merkezlerijıden" temizlenip halkın nefes alacağı "gerçek" yeşil alanlar haline getirilebilecek mi?.. Yerel secimler öncesinde. İstanbul'a ve güzelliklerine karşı "duyarlı" çev- reler. böylesi bir "yıium sürecinin" biraz da umutsuzluk dolu beklentisi için- de tartışmalannı yoğunlaştınrken Tarih Vakfı'nın Eminönü Zindankapı'- daki merkezinde bir başka yıkım sürecinin değerlendirilmesi yapıldı. Daha doğrusu, bundan 35-40 yıl önce "İstanbul'un başına gelenlerle" ilgili anılar, gözlemler, yorumlar dile getirildi; "Menderes dönemi yikımlan" ele ahndı ve tartışıldı... Hiç kuşkusuz, o yıllardaki yıkım- lann, ne bugünkü Park Oteb'ni yık- makla ne kaçak villalan yıkmakla ne de ruhsatsızahşveriş merkezlerini ortadan kaldırmakla uzaktan ya da yakından bir jlişkisi ve benzerüği vardı. Menderes döneminde gerçekleşen 'operasyonlar' Menderes döneminde gerçekleşen "operasyonlar", İstanbul'un tarih ve doğa degerlerini "işgal eden" yağma yapılaşmasının ortadan kaldınlma- sı için değildi. Tam tersine, doğru- dan bu değerleri yok eden ve ashnda bugünkü "imar talanına" da büyük ölçüde yol açan bir "imha hamlesi" içindi. Salt karayoluna ve "gösteri- şe" dayah bir ulaşım anlayışının ya- rattığı hamleler için... Geçenlerde Tarih Vakfı'nda dü- zenlenen toplantıya, Menderes dö- neminiyakından yaşayan ve hala "in- fıal duygularıyla" dolu olan, yıllann mimarhk ve şehircilik hocalan kaüldılar. 'Kent planı1 Toplantıyı, aynı anda tstanbul Ansiklopedisi'nin de editörlüğünü yürüten Prof. Doğan Kuban yönetti. Meslek ve bilim yaşamını kültür ve doğa değerlerimizin korunmasına adamış olan yüksek mimar Kuban, 1958'de yeni doçent olduğunda. bu- günkü Ordu Caddesi'ne alternatif bir projeyı "Menderes'in damşman- ecekondular ya da "kaçak villalar" yıkılacak mı, yıkılmayacak mı? Park Oteli'nin yasadışı katlannın yıkımı tamamlanabilecek mi? Kıyı dolgu alanlan, imar ve kıyı yasalanna aykın "alışveriş ve eğlence merkezlerinden" temizlenip halkın nefes alacağı "gerçek" yeşil alanlar haline getirilebilecek mi?.. lanna" önermiş; ne var ki Beyazrt- Aksaray arasındaki birçok tarihi bi- nayı kurtaracak olan bu projesi ka- bul görmemişti. Çünkü Menderes, Beyant'tan şöyle bir baküğmda, Aksaray'ı "kesintisiz" görmek isti- yordu ve onun bu isteği aynı anda "kent planı" sayıldığından. Ordu Caddesi'nin güzergahı da coktan belirlenmiş oluyordu. İstanbul'un yaşayan en eski ta- nıklanndan Prof. Kemali Söyleme- zoğlu, "Menderes'e gebneden öncc" Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki öğrencilik yıllanndan, yani "1934'- lerden" söz etti. O yıl ilk kez baa yabancı şehirci- ler davet edilmış ve "Suriçi" bölgesı- nin planlanması için yanşma açılmıştı. Yüzlerce ve binlerce yıllık eserleri banndıran bir tarihsel kent dokusu nasıl planlanabilirdi? Yol açmak için hangi kültür mirası göz- den çıkanlabilirdi?.. Tarihe saygı kalmamıştı Mimarlann uzunca bir dönem, bu soruya yanıt aramakla uğraştık- lannı anlattı Söylemezoğlu. örneğin İstanbullular bile, o yıllarda Aksa- ray'dan Cerrahpaşa'ya kolay kolay gidemezlerdi. Her biri diğerine çok benzeyen, iki yarunda ahşap cum- balı evler sıralanan yüzlerce arnavut kaldınmb dar sokaktan geçilirken her an bir çıkmaz sokağa sapılıp ana yol yitirilebilirdi. Sonunda planalar ve mimarlar. kimi yollan biraz genişleterek kimi merkezlere de meydancıklar önere- rek İstanbul'u "yıkmadan" planla- yabilmenin yöntemlerini bulmaya başladılar. Ne var ki 1950'lerde Menderes gelince ve yanına da mimar ve plancı yerine özellikle "yol mûhen- dislerini" alınca, ne tarihe saygı kalmıştı ne de İstanbul'un degerleri- ni koruma kaygısı... Menderef'i etkilediler Yine o yıllarda, İstanbul Beledi- yesi'nde eski eserlerle ilgili uzman mimar olarak görev yapan Prof. Behçet Ünsal, yol mühendislerinin Menderes'le birlikte kente ne gibi fe- laketler getirdiklerini şöyle anlattı: "Menderes'in huyunu bilenler, akıl almaz önerilerle ona etki ettiler; bir- çok yanlışı yapmasına neden oldular. Örneğin, bir gün rahmetli L lunay. gazetede bir yazı yazdı. Suitanahmet Çeşmesi mezbelek'k içinde. onu Ak- saray Meydanı'na taşıyalım diye. Menderes, hemen emir verdi, yer bu- lunmasını istedi. Neyse ki engei ola- bildik. Ama mesela Beyazıt'taki Sim- keşhane'yi, Fatih döneminden kalma şehrin en eski hamamını kurtara- madık. Çünkü yolun geniş ve dümdüz olması vazgecemeyeceği bir tutkuy- du. Paris'teki geniş bulvarlara özeni- yordu..." Gösteriş merakJısı Prof. Ünsal'ın anılan arasında. Menderes'in üst düzeyde bir "göste- riş mcraklısı" olduğuna dair de il- ginçolaylar vardı. Örneğin. bir gün durup dururken Bahçekapı'daki ünlü Yalide Sebili'- ni başka bir yere taşımak istemişti. Gerekçesi ise "Burada kimse görmü- yor. şöyle meydanlık bir yerde olsun" şeklindeydi. Menderes döneminde gerçekleşen ve tek amacı "yol açmak" olan yı- kımlarda. salt onun değil, "sessiz kalajı mimarlann ve aydınlann" da aynı oranda "snçlu olduklannı" söy- leyen Prof. Asım Mutlu, kendisini de bu sorumluluk altına sokarak duy- gulannı oldukça "radikal" sözlerle dile getirdi. Asım Mutlu'ya göre, hem Men- deres'e karşı cıkmayan hem de son- raki dönemlerde ve bugüne dek, İstanbul'un tarih ve doğa degerleri- ni yok eden uygulamalara kayıtsız kalan uzmanlar, ashnda birer "ha- in" idiler. Anlattığına göre, bazı "bo- calar" Menderes'in arabasına biner \e onunla "yıkılan İstanbul'u" ge- /erlerdi. Dahası, yine aynı hocalar, Menderes'e sürekli "yağ çekip", çiz- meyi de aşarak "Senden iyi mimar yok"derlerdi... İstanbul'u mahvetti... Bütün bu değerlendırmelere "Menderes dönemi, bir tavrın İstan- bul'da yarattığı en büyük tahribat dö- nemidir" yorumuyla katılan, yine yıllann duyarlı miman ve hocası Dr. Turgut Cansever, sözünü ettiği "tav- n" şöyle özetledi: "Türk aydınları, Tanzimat'tan sonra hep Batı'nın güç gösterisinin etkisi altında kaldılar. Avrupa'yı uy- gar, Doğu dünyasını ise harabe ola- rak gördüler. Alman imparatorlan- mn gösterişe dayalı üsluplarına hay- ran oldular. Fransa'daki avnı kültüre kapıldılar. Sonunda Menderes gelin- ce bu anlay ışta en ileri adımları attı. İsrünlük duygularıyla güçlü olma felsefesiyle gösterişli yollar açarak İstanbul'u mahvetti..." KarayoUanyla çevrUi kent Eski İstanbul'un, "deniziıı orta- sında ve surlarla çevTİli" özgün kent kimliğinin. Menderes'in sahil yolla- nyla ortadan kalktığını ve "deniz ye- rine karayollarryla çevrUi bir kente" dönüştüğünü anımsatan Turgut Cansever. aynı anlayışın bugün de sürdüğüne dikkat çekti ve ANAP'ın İstanbul Büyükşehir Beledıyesi baş- kan adayı Kesici'yi de eleştirerek "3. köprü ve çevre yolları" projesiyle il- gili şunlan söyledi: "Beüi ki bu insanlardan da İstan- bul'a hiçbir fayda yok. Kuzeydeki or- man alanlanna ve su kanallanna uydu kentler planlamakta, Mende- res'in yaptıklan arasında ne fark var?.." 'Yağma salgınr Yaklaşık iki saat süren ve sadece "meraklüann" izledıği bu ılginç top- lantı\ı genel bir değerlendirme de yaparak kapatan Doğan Kuban. sonunda sözü "yağma salgınına" ge- tirdi ve Menderes dönemindekı ope- rasyonlann yağmayı da başlattıganı. ancak bugün. bunun "rüm sisteme egemen olduğunu" \urguladı. Ku- ban'ın bitiriş cümlesı ise doğrusu günümüzdeki "aydın sorumlu'uğu" tartışmalan için gerçek bir "manifes- to" niteliğindeydi: "Mimarlar, plancılar. yazarlar. çi- zerler... Kent yağmasına \e doğanın, tarihin yok edilmesine karşı diren- mek zorundalar. Eğer. bunu yapamı- \orlarsa o zaman hiç değiise direnen- lere saygı göstermeliler..." M E S E L A D E D İ K ERDALATABEK Herkesinkasınüsıbirbirinden farklıKASINTI REHBERİ... Son günlerde memlekette kaşınanlar arttı. Herkesin kaşıntısı da birbirinden farklı. Kimisinin dili kaşınıyor, kimisinin eli kaşıruyor. Bu arada ensesi kaşınanlar. sırtı kaşınanlar ortahkta dolaşıp duru- yor. Hastanelerin dunımu malum, dok- torlann işi başından aşmış. Bu konuda görüştüğümüz uzmanlar da 'durumu biliyoruz. ortada bir salgın olmalı ama konu tıp alanını aştı, sosyolojik bir kaşıntı olma ihtimalı de var' diyorlar. Biz de vatanda^a kolaybk oknası itiba- nvla 'kaşınü rehberi'ne mesela dedik DİL K A Ş I N T I S I D,l kaşıntısı' ken- dini hemen belli ediyor. Dili kaşınanlar durmadan konuşuyor. Nasıl bir kaşıntı- ya yakalandıklan da ortaya çıkıyor. Kaşıntıya yakalanan dil adamakıllı uzu- yor. 'lingua longum - uzun dil' hastalığı- na yakalandığı belli oluyor. Saplanüb kişilerde görülen bu kaşınüb dil hasta- lığı akıl almaz şeylere dil uzatmayla ken- dini gösteriyor. Bu hastalara denenen ilaçlann hiç bir etkisinin olmadığı an- laşıldığından yeni metotlar aranjyor. 'Uzayan dilin kesilmesi' gibi cerrahi me- todu öne sürenler varsa da bu yöntemin eskidiği. günümüzde uygulanmasının yanlış olduğu öne sürülüyor, bunun ye- rine 'ısırganotu çiğnenmesi' öneriliyor. Isırganotu başlangıçta kaşıntılı dili iyice şişirip ağızda dönemez hale getiriyor, sonra da beklenmedik bir etki yaparak hem küçültüyor hem de kaşıntıyı gideri- yor. Böylece tedavi edilen kaşıntılı dil hastalan sonradan "Onlan ben söyleme- dim, dilim ağzımda tam dönmediği için öyle anlaşılmış' deme olanağı bufûyor. Böyle hastalara acil şifalar diliyor, va- tandaşlara da dillerine sahip olmalannı tavsiye ediyoruz. EL KAŞINTISI: Bu da zor bir kaşıntı olarak ortaya çıkmış bulunuyor. Elleri kaşınanlar ne yapsalar bu kaşınüyı gideremiyorlar. Bu durumda olanlar kaşman ellerini bir yerlere vurarak gi- dermekten başka çare bulamıyorlar. Durumu değerlendiren kimi açıkgözle- rin hemen salonlar açarak "Buraya ko- şun. ellerinizi vurarak rahatlayın" diye ban şahıslann maketlerini koyduklan görülüyor, ama vatandaşlar daha pratık yollan tercih ediyorlar. Aralannda da- yanışma kurarak 'ensesi kaşınanlar'la iş- birliği yapıyorlar. Ensesi kaşınanlar, eli kaşınanlan bulup enselerine tokat attınp rahatlama yolunu seçtiklerinden böyle bir yolun daha çok tercih edildiği anlaşıbyor. Bu arada 900'lü telefonlann devreye girdiği dikkat çekiyor. 'Nerenin kaşındığını söyle, kimin kaşıyacağını söyleyelim' adındaki telefon hatlannın zaman zaman kaşındığı -pardon kilitlen- diği- anlaşıbyor. ENSE KASINTISI: Dil kaşıntısı'run geriye vurmasıyla 'ense kaşıntısı'na yol açtığı, bu işleri bilen çev- reler tarafından belirtibyor. Ensesi kaşınanlann kendi enselenni hart hart kaşıdık-lan, ama bir türlü rahatlayama- dıklan da açıklamalardan anlaşılıyor Bu durumda ya 'elleri kaşmanlar" bu işi üstleniyor ya da özel yapılmış "ense kaşı- ma urganf bu iş için kullanılıyor. Bu urgan pütürlü jütten yapıldığı için enseyi iki tarafından tutularak iyice kaşıyor. Ense kaşıntısının sırt ka- şıntısıyla birlikte olduğu durumlarda özel kaşağılann yararlı olduğu ileri sürü- lüyor. îşten anlayanlann söylediklerine gore bu kaşağılann elektronık olanlan da yakında piyasa>a sürülecekmiş. AVUÇ İÇI KÂSINTISI: Bihcıler. avuç ıçı kaşınmasının para gelmesi ve de gitmesıyle ilgili olduğunu söylüyorlar. Sağ aya kaşınırsa para gelecek demek- miş, sol aya kaşınırsa para gidecek de- mekmiş. Böyle olunca da her avuç içinin kaşıntısında hoplayıp 'aman para geli- yor' dememek gerekiyor. Hele de me- murlarla emeklilerin ve de işçilerin sağ av uç içleri kaşındığında bile acele etme- yip hemen sevinmemeleri gerekirmiş. Zira ki sağ avuca çay kaşığıyla gelen para. sol avuçtan kepçeyle geri alınırmış. Böyle olunca da para geleceğine ınanıp sevinmek yerine 'aman faturalara iyice bakalım' demek daha münasip olurmuş. Ama burnu çenesine denk olanlann ne- resi kaşınırsa kaşınsın 'hep para gelecek" demekmiş. Onlar nereleri kaşmsa ellerini büyümüş yerlenne sürer', 'aman para gelecekse böyle gelsin' diye dilek tutar- larmış. HİÇ KA5INMAYANLAR: Bir de hiç bir yeri kaşınmayan vatandaşlar olduğu görülüyor. Bu kişilerin incelen- mesinde, duyu organlannın gelişmediği anlaşılıyor. Duyu organlan çalışmayı- nca da hiç bir rahatsızlıklan olmuyor- muş. Bu kişiler ne soğuğu ne de sıcağı fark ediyorlar, böylece de kaynar suya atılsalar bile haşlandıklannı anlamıyor- larmış. Kaşınanlan gördükleri zaman da 'Ne oluyor bunlara, ortalarda koşu- şup duruyorlar?' diye biraz bakınıp son- ra başlannı yeniden kuma sokuyor- larmış. Ne demişler, 'herkes kaşınan ye- rini görür'. Hiç bir kaşıntısı olmayan- lann da pek bir şey görmedjği anlaşı- lıyor. Vatandaşa acil şifalar diliyor. 'Kaşın kaşın. budur işin" diyoruz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle