Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 5 MART1994 CUMARTESİ
12 DIZIYAZI
Yine bu düşünceye dayanarak:
Kuran'ın yaratılmadığı, ezelden beri
'Levh-i Mahfiız'da yazılı olduğu, bu-
radan 'vahy' edildiğini belirten, 'Ka-
dim' nitemini de yadsıyıp: "Hem
Tann'nın tekliğine inanılacak hem de
O'nun yaratmadığı bir şey kendinle
birlikte ezeli olacak, O'na kıdem bakı-
mından eşit sayılacak" diyerek çelişki-
yi ortaya koyuyorlardı.
Öte yandan Mutezile, Tann'nın
duyularla algılamanın ötesinde oldu-
ğunu, bu yüzden beş duyu ile algıla-
namayacağını, dolayısıyla gözlerin
O'nu göremeyeceğini de ileri sürer.
Bu göriiş, 'Ruyetullah'a. yani Tann'-
nın gözle görülebileceği dogmasına
karşı çıkıştır. Mutezile taraftarlan
Tann'nm hem cisim olmadığını kabul
edip, hem de O'nun gözle görüleceğini
ileri sürenlerin düştükleri çeüşİdyi
akılcı yolla belirtip, fslam inancına gö-
re cennete gidecek kullar için en biiyük
armağan olan 'Ruyetullah'ın söz ko-
nusu olamayacağına inanırlar.
fnsanın eylemlerinden kendisinin
sorumlu olduğunu kabul eden Mute-.
zile. ancak bu ilkenin benimsenmesiy-
le Tannsal tüzenın adaletli olabilece-
ğini vurgular. Taraftarlar bu konuda
karşıtlanna, "İnsan eylemlerinin so-
rumlusu değilse, eylemkrini Tanrı
yaptınyorsa, neden kendi yaptırdığını
yine kendi cezalandırıyor" diye sorar-
lar. Ardından insanın eylemlerini
kendi yarattığını ileri sürerek yine İs-
lamın temel dogmalanndan olan 'Ka-
za ve Kaderi', yani 'alınyazısı'nı yad-
sırlar.
Çevirilerin etkileri
Bütün bunlann sapkınhkla karşıla-
nıp, taraftarlann da sapkın olarak
suçlandığından söz edilmişti. Ama bu
suçlama, Mutezile taraftarlannı top-
lu halde öldürmeye, diri diri yakma-
ya, linç etmeye dek hiçbir zaman
varmamıştır. Aynca. Mutezile kısa
bir dönem için de olsa. Abbasi halife-
lerince resmi İslam öğreüsi olarak da
kabul görmüştür. Bu durum bir bakı-
ma doğal karşılanabilir. çünkü dü-
şünsel hoşgörü o kadar ileriydi ki
Bağdat Sarayı'nda, halifelerin kitap-
lığında çeşitli özekinlere (kültürlere)
ait birçok çevirinin yanında, İslamın
'Tevhid' (birlik) ilkesine aykın bir din
olan 'Manilik'in de kitaplan yer alı-
yor, okunuyor, tartışılıyordu. Bu öze-
kinsel açılış, Halife Mehdi (775-785)
döneminde iyice yaygjnlaşmış, yalnız
sarayda değil, Bağdat'ta, Samarra'da
(bir ara başkent olmuştur) saygın
Müslüman kişilerin evlerindeki ki-
taphklarda da bu gibi yapıtlara yer
verilmeye başlanmışü.
tşte bu çeviri dünyasına ilk adımı
atanın îbn El-Mukaffa (Öl. 758) ol-
duğu kesindir. İlkin, Hint felsefesine
ait 'Kelile ve Dimne'yi çevirir, daha
sonra Aristo'nun kimi özetlenmiş ki-
taplannı Pehleviceden, Arapçaya çe-
virir. Bu çeviri akımı büyük bir hızla
yayılarak daha önce sözünü ettiğimiz
Suriye'deki Nesturi din adamlannın
eski Yunan düşünürlerinden yerel din
olan Süryancaya çevirdiklen kitap-
lar. yorumlar (şerhler) Arapçaya ka-
zandınlır.
Maddeci görûşler
Aristo'nun o dönem bilinen yapıt-
lan, Aristo'dan sonra yazılmış onun-
la ilgili kitaplar, yapıtlannın özetleri.
Eflatun'un (Platon)Jcimi kitaplan ar-
tık Arapçaya çevrilmiştir. İslam dün-
yasının düşün ortamında yeni, bam-
başka bir devinim başlar. Ömeğin,
fslam inancının tam aksine "Evrenin,
zamanm yaratılmadığı, ezeli (başlan-
gıçsız) olduğu" ortaya konuyor, öte
yanda ancak duyulanmızla algıladı-
ğımız şeylerin var olduğu ileri sürüle-
rek 'madde'den başka bir gerçeğin
olamayacağı belirtiliyor. Bu göriiş,
Tann'nın cisim olmadığı dogmasına
dayanarak O'nu yadsımaya dek uza-
nıyordu.
Materyalistkr (Maddeciler) adı ve-
rilen bu akımın izleyicileri arasında,
İbn El-Mukaffa'nın da bulunduğu
belirtilir. Tüm maddecilerin yaptığı
gibi o da 'vahy'i yadsımış, daha da ile-
ri giderek Kuran'ın biçeminin (üslu-
bunun) taklit edilemez, aşılamaz
olduğu görüşünü akla yatar bulma-
yıp, bunu sarsmak için Kuran'a 'nazi-
re' yazma girişiminde bulunduğu
söylenir. Bütün bu eylemlerinden do-
layı yönetimce hakkında herhangi bir
kovuşturma açılmadığı gibi dönemin
halifesi tarafından kimi görevlere ge-
tirilir.
Doğacı akun
Ne var ki Mukaffa, yöneticileri ye-
ren, taşlayan yazılar yazmaktan, kV
nuşmalar yapmaktan da kendisini
MERIÇ VEUDEDEOGLU
8. yüzyıldan itibaren
dünyadaki çeşitli
kültürlere ait eserlerin
Arapça'ya çevrilmesiyle,
İslam düşünsel
yaşamında bir
hareketlilik başladı.
dan aynldığını, buna haikın tanık
olmasını istediğini söyler.
Eşari'nin karşı çıktığı üç temel gö-
rüş, daha önce de belirttiğimiz gibi
"Kuran'ın ezeli olmayıp, sonradan ya-
ratılması" >ani 'Kıdem Sorunu',
'Tanrı'nın ötedünyada gözle görüleme-
yeceğT ile ilgili 'Ruyetullah Sorunu'
üçüncüsü de Unsanlann eylemlerinden
kendilerinin sorumlu olduğu'nun tartı-
şıldığı 'Kaza ve Kader Sorunu'ydu.
Eşari'nin bunlara getireceği açıkla-
malar, kendi adıyla anılacak olan
Eşarilik akımının temelini atacak, da-
ha sonra Ebu Hamid Gazali (1058-
Islam'daçokseslidönemalamaz. Özellikle Basra Valisi Süf-
yan'ın annesiyle ilgili sert bir taşlama-
sı, valinin kendisine diş bilemesine
neden olur. Halifeye sunulmak üzere
yazdığı bir mektupta bu kez onun da
canını sıkar. hemen yakalanması iste-
nir, bunu fırsat bilen Süfyan yalnız
yakalamakla kalmaz, anmda öldü-
riir.
Bu olay başka materyalistlerin, do-
ğacı görüşe sahip 'Tabiiyyun' akımı-
nın ya da zamanı yadsıdıklan için
'DehrTler, denen düşünürlerin ortaya
çıkmalannı önlemedi elbet. Çünkü
çeviri atılımı devletçe ele alınıp. bu işi
bilimsel bir yöntemle yapacak,
'Beytü'l Hikıne' adı verilen bir çeviri
akademisi Bağdat'ta açılır. Böylece
düşünsel çoksesliliği arttıracak, boyu-
tunu genişletecek yeni çevrenler
(ufuklar) doğar.
tşte, ünlü Cabir tbn Hayyan'ın bu
dönemlerde yaşadığı ileri sürülür. İs-
lam bilim ve düşün tarihinde bir bakı-
ma söylence ile kanşık bir ad bırak-
mış olan Cabir, hem bir fîlozof hem
de kimyanın babası olarak tanınır.
Aynca madenlerden altm yapma sa-
natıyla yani Simya' ile de ilgilenmiş-
tir.
Evren (âlem) ve zaman ona göre
ilksiz ve sonsuzdur, yani yaratılma-
mıştır. Doğanın evrimine, hayvandan
insana yükselişe inanır. Evreni oluş-
turan öğelerin tek tek incelenip belli
yöntemlerle bunlan yeniden elde et-
menin mümkün olduğunu ileri süre-
rek bu yeni elemanlarla evreni baştan
kurmanın olasılığmdan söz eder, bir
adım daha atarak, insanı da yeniden
yapma, bir bakıma yaratma. olanağj-
nı da dile getirir.
Cabir'den Descartes'a
Bu savlann o çağda yaptığı yankı
yalnızca şaşkınlık, zihinlerin kanşma-
sı türünden olduğu söylenebilir, çün-
kü Cabir'e herhangi bir engelleme ya
da saldın söz konusu olduğunu tarih-
leryazmıyor.
Öte yandan Cabir İbn Hayyan'ın
biümde devrim yaratacak önerisi ise
doğa olaylannın niceliksel yani sayı-
sal olarak ölçülmesiydi. Bir başka
anlatımla doğa olaylanru sayıya in-
dirgeyerek açıklamaktı. Bizlerin son
derece doğal bulduğu bu göriiş o dö-
nem için gerçekten bir devrimdi, çün-
kü benimsenen Aristo'nun doğasıydı.
Buna göre de doğada tüm olup biten-
ler sayısal değil, nitelik (vasıf) değiş-
mesiydi, ölçülemezdi. Cabir'in bu
görüşü yüzyülar sonra Descartes
(1596-1650) tarafından yeniden orta-
ya konarak. modern bilim çağının
kapısı açılacaktır.
İbn Ravendi
İslamdaki özgür düşünce dönemi-
nin ilginç kişilerinden biri de İbn Ra-
vendi'dir (01. 910). Özdekçi (madde-
ci) göriiş taraftarlanndan olan
Ravendi düşünceye sınır tanımıyor-
du. Dinin dogmalannı bir bir ele alı-
yor, onlan akıl ölçüsüne vuruyor,
eleştiriyordu. Yazdığı risalelerde
"Onca peygamber gaipten (görün-
mezden) haber verdiğini iddia eder,
oysa, bunu ispat etmek imkansızdır"
diyerek peygamberlik kurumunun
anlamsız olduğunu ileri sürüyordu.
Ravendi, bu çok köktenci dinsel
eleştirilerinden dolayı zaman zaman
siyasi takiplere uğramışsa da Bağ-
dat'ta yaşamını sürdürmüş, görüşleri-
ni açıklama fırsatını hep bulmuştur.
Doğaa görüşte olan düşünürlerin
kuşkusuz en ünlüsü Razi'dir
(841-926). Bilimsel yönü ağır basan
Razi bilimde deneye öncelik verir. ışı-
ğın kınlmasını ilk gösterendir. Bir
düşünür olarak din kunımunu ince-
lerken özgün yaklaşımlarda bulunur.
Üç vahy dinini de birlikte eleştirir.
peygamberlere gerek olmadığını ileri
sürer; "Hem Allah'a ait şeylerin bilin-
mesi hem de dünya işlerinin düzenlen-
mesi için akıl yeterlidir, başka bir kıla-
Yukandaki min> arürde üstte oğlu İsmail ile birlikte ve altta Nemrut tarafın-
dan ateşe atılmış şekilde betimlenen İbrahim Peygamber, İslamiyet öncesi
düşüncelere ve İslam inanışına göre Kabe'nin kurucusudur.
Geçerli dinsel geleneğin tam karşısında olan birçok
düşünürün, 8. yüzyıldan başlayarak, görüşlerini
çekinmeden, önlenmeden ortaya koyabilmeleri,
dönemin Abbasi Halifeleri'nin hoşgörüsüne
bağlanır. Aynca bu fılozoflann düşüncelerinden
uzun soluklu bir akım, bir öğreti oluşmadığı,
dolayısıyla halka inmediğinden yönetimce pek
sakıncalı görülmediği de belirtilir.
111) bunlan geliştirerek 'Sünni Öğ-
reti'nin günümüze dek ulaşan, tartı-
şılmaz kesin biçimini oluşturacaktır.
Şimdi Eşari'nin, Mutezile'den ay-
nlmasına neden olan ilkelere getirdiği
çözümlere kısaca bakalım. Mutezile'-
nin "Kuran'ın Tann ile birlikte ezeli
olmadığı. sonradan yaratümış olduğu"
savına karşı Eşari şöyle bir yol tutar:
Kuran. Allah indinde kadimdir, fa-
kat kelime yani söz olarak zaman
içinde yaratılmıştır. Ama bu yaratılış,
Peygamber'e vahy edildiği anda de-
ğildir. Çok eskiden. Allah'a yakın en
üstün meleklere 'melaiketu'l-mukar-
rebun'a açıklanmış (beyan edilmiş),
daha sonra da Cebrail tarafından Hz.
Muhanuned'e bildirilmiştir (tebliğ
edilmişlır).
Sünni öğretinin günümüzde de var-
lığını sürdüren bu görüşüne göre
Kuran. Tann'dan insanlara, beşinci
aşamada ulaşır: Birincisi Tann katı-
dır. ikinci olarak üstün melekler (me-
laiketu'l mukarrebun) katı, üçüncüsü
Cebraıl. dördüncüsü Peygamber'e
bildiriliş, son aşama da halka duyuru-
luştur. Bu aşamalı vahy süreci, Eşari
düşünürlerini, taraftarlannı sıkıntıya
sokan sorularla karşı karşıya getir-
miştir. Bunlann en bilinenı Arapça
dili sorunudur. İnanışa göre sözcük
sözcük. ayet ayet Peygamber'e bildi-
rilen Kuran, yine O'nun tarafından
yazıcılara yazdınlmıştır. İşte bu yazılı
Kuran dili o yüzyılın, yani yedinci
yüzyılın Arapçasıdır. Böyle olduğu-
nun kanıtı da bu dile o dönemin kom-
şu dıllerinden, Farsçadan. Süryanca-
dan Yunancadan geçen sözcüklerin
Kuran metinlerinde yer almasıdır.
Gerek akılcı görüş taraftarlannca ge-
rek Hıristiyan araştıncılarca belirtilen
bu durum şu soruya neden olmaktay-
dı: "Kadim (ezeli) olan Kuran'da bu
sözcûkler nasıl oluyor da yer alabili-
r'
vuza, yol göstericiye ihtiyaç yoktur"
der. Aynca dinlerin insanlığa yararlı
olması için birleşmeleri önerisini İs-
lamda ilk ortaya koyan olduğu ileri
sürülür.
Geçerli dinsel geleneğin tam karşı-
sında olan bu düşünürlerin. görüşleri-
ni sekizinci yüzyıldan başlayarak,
çekinmeden, önlenmeden ortaya ko-
yabilmeleri dönemin Abbasi halifele-
rinin hoşgörüsüne bağlanır; aynca bu
fılozoflann düşüncelerinden uzun so-
luklu bir akım, bir öğreti oluşmadığı,
dolayısıyla halka inmediğinden yöne-
timce pek sakıncalı görülmediği de
belirtilir.
Oysa Hıristiyan dünyasında aynı
dönemde örneğin bir Johannes Sco-
tus'un (810-887) "Akıl doğrulan ile
vahy doğrulannın çatışır görüldükleri
yerlerde akıl tercih edilmelidir" diye-
bilmesi kendisine, lanetlenıp kitapla-
nnın yakılmasına mal olur. Tourslu
Berenger'in (Öl. 1088) Hıristiyanlığın
ilk dogması olan. "Şarapla yenen ek-
mefin İsa'nın kan ve bedenine dönüş-
mesi"ni yadsımasının cezası. yaşar-
ken yetişmeyince ölümünden sonra
uygulanır.
Elbette İslam dünyasında da bu ta-
rihsel süreçte egemen olan hoşgörü-
nün zaman zaman, yer yer kalktığı
gerçeğine karşı çıkılamaz. Yalnız
bunlar yönetimin tutumunda sürekli
bir sertlık pohükası yaratmamıştır.
Kaderi. alınyazısını kabullenmeyerek
iyiliğin de kötülüğün de insana ait ol-
duğunu belirtip "Kul ettiklerinin ya-
ratıcısıdır" diyen Cahiz'e (776-870)
Bağdat'ta saray kitaplığmın sorumlu-
luğu verilir. Yönetimin işte bu tutu-
munun. aşın uçlu mezheplerin etki-
siyle oluşan tutuculuğun, kitlesel bir
karşı koyuşa, katliama dönüşmesini
önlediği ileri sürülür.
Eşari öğretisi
Öte yandan gerek bu bilim ağırlıkh
düşünürlerin gerekse oldukça yaygın
Mutezile'nin akıla görüşlerine karşı,
kalıcı bir tepki düşünsel boyutta olu-
şup ortaya çıkacaktır. İşte şimdi sözü
edilecek olan bu akım 'Eşari Öğre-
tisi'dir. Bu öğreti ne tümüyleaklı-yad-
sımış ne de dinin bildirimlerinin söz-
cüğü sözcüğüne uygulanmasını iste-
yen 'Lafza bağh' kalanlann görüşünü
olduğu gibi benimsemiştir. Bu tutu-
mu yüzünden hem lafza bağh kalan-
larca hem Mutezile hem de sonra
oluşan Meşşai taraftarlannca şiddetle
eleştirilmiştir.
Eşariliğin kurucusu olarak kabul
edilen Hasan-EI Eşari (873-935), ilkin
Mutezile taraftandır, bu öğretinin
destekçisidir. Günün birinde yaşadığı
Basra kentinin büyük camisinde. cu-
ma namazından sonra kalabalığa ses-
lenip, Mutezile'nin üç temel inancını
yadsıdığını belirterek böylece onlar-
Kadim-Hadis ikilemi
Bu soruya. "Kuran temelde kadim-
dir, yalnız Peygamber bunu, o zaman-
da kullanılan dille halka du\ urmuştur"
biçiminde venlecek bir yanıt Eşariler-
ce. daha doğrusu. Sünni öğretice ka-
bul edilemez. Çünkü bu durum Ku-
ran'ın hem yaratılmamış (kadim)
hem de yaratılmış (hadis) olduğu gö-
rüşüne yol açar. İşte bunun gibi akılcı
zorlamalar karşısında kaldığında.
Eşarilerin iki türlü tutum takındıklan
belirtilir: Ya hiçbir şey söylemeyip
susmak yoluna girerler ya da nasıîını
nedenini sormaksızın 'iman ediş' yo-
lunu seçerler.
Mutezile taraftarlan, insan ve öteki
yaratıklan nitelemede kullanılan sı-
fatlann Tann için kullanılamayacağı-
nı ileri sürdükleri gjbi Kuran'da
Tann'nın elinden. yüzünden söz edil-
mesini de mecazi anlatımlar olarak
değerlendirirler. Onlara göre 'el'in
mecazi anlamı 'kudret', 'yüz' ise *zat'
demektir. Eşariler ise bunlann mecazi
değil gerçek olduğunu ileri sürerler.
ne var ki şu koşulla: Müslümanlar.
Tann'nın gerçekten elleri ya da yüzü
olduğuna, dolayasıyla görüleceğine
inanmah. ama 'nasıl olduğunu, niteli-
ğini sormamalıdırlar'. Böylece. Eşari-
lerin 'inanç' ile 'aklı' karşı karşıya
getirip, inana seçmeyi zorunlu kıldık-
lan söz konusu edilir.
Öte yandan insanın eylemlerinden
sorumlu olmasını, kendi eylemlerini
yaratabilmesini Eşariler yadsırlar: in-
sanın eylemlenni yaratma yeteneğını,
Tann'nın yaratıa gücüne ortak olma
gibi görürler. Bundan kaçınmak için.
insanın eylemlerini ancak 'kazanma',
'ediıune' durumunda olduğundan söz
ederler.
Böylece doğacı düşünürlerin ve
Mutezile'nin 'akılcılığı' karşısına.
Eşarilik de inancı' yani imanı' sür-
müştür.
Yarın: islamın
en verlmll dönemi
POLITIKA VE OTESI
REFAH PARTİSİ NASIL GÜÇLENDİ
Dindgruplara tavizDP dönemindebiiskuh
ATtLLÂÖZTÜRK
Uiuslararusı İlişkiler ve Kamu Yönetim
Uzmanı
Laiklik yalnızca din ve devlet işlerinin birbirin-
den aynlması değildir. Kişi bazında: her türlü bas-
kıdan uzak din ve vicdan özgürlüğünün sağlanma-
sı, kurum baanda ise devletin; dini düşünce ve
baskılardan uzak, bilimsel değerlere göre ulusal.
bağımsız ve çağdaş bir yapıya kavuşturulmasıdır.
Atatfirk, çağdaş uygarhk düzeyine ulaşmayı he-
defleyen bir devletin kurulması ve yaşamasının tek
yolunun devleti teşkil eden bütün kurumlann, bi-
limsel verilere göre kurulup çalıştınlmasından geç-
tiğini önceden görmüş ve planını buna göre hazır-
lamıştır. Atatürk devrimleri; TC'nin esasını teşkil
eden kurumlann kurulması ve bunlann laikleştiril-
mesidir. Laiklik, aynı zamanda Atatürk ilkelerinin
temel esası ve özüdür. Laiklik; ümmet yerine ulus,
teokratik devlet yerine haikın kendi kendini yönet-
meyi içeren demokratik sistemin kurulmasını sağ-
lamışuı.
Atatürk'ün kısmen de olsa kurumlaştırdığı çağ-
daş ve laik devlet sistemi, 1950'de çok partili siste-
me geciş ile bozulmaya basladı. İktidara eelen DP.
ekonomik liberalleşmeyi benimserken şeriat ve hi-
lafet özlemini çeken dinci gruplann oylannı almak
ve onlara hoş görünmek için laiklikten taviz verme-
yi prensip edindi. Bunun sonucu, Türkçe okunan
ezan tekrar, Arapça okutulmaya başlandı. Toplu-
mun çağdaşlaşması için lokomotif görevini gören
Halkevleri ve Köy Enstitüleri kapatılarak bunlann
yerine imam hatip okullan ve Kuran kurslan açıl-
dı.
DP'nin anti-laik düşünce konusunda uvguladığı
politika 1963 yılmda tekrar yönetime geîen AP,
CHP-MSP koalisyonu, 1980 askeri yönetimi,
ANAP ve I992'de kurulan DYP-SHP koalisyonu
döneminde de devam etti. Türkiye'de şeriat düze-
ninin tekrar geri gelmesinı isteyen köktenci tarikat
mensuplan, sıkı pazarhk yapmak suretiyle devamlı
sağ partileri desteklediler. İktidara gelen sağ parti-
ler, dinci gruplara şükran borçlanm. laik devlet
düzeninden taviz vererek yerine getirdiler. Ata-
türkçülük ise lafta kaldı ve gün geçtikçe yara alma-
ya başladı. Devleti yönetenler de gericilerin planlı
ilerleyişlerini sesini kısarak gönnemezlikten geldi-
ler.
Talat Halman, 28 Eylül 1993 tarihinde 700 kişi
arasında yaptırdığı bir ankette "Türkiye'ye 70yıMa
en zararh kişiler"i % oranlanna göre şöyle tespit
etmiştir: (1j
Turgut Ozal, 27, Süleyman Demirel 25.5, Adnan
Menderes 9.3, Kenan E\Ten 8.4, Celal Bayar 5.6
Ankete kahlanlar en zararlı olma nedenini şöyle
sıralamışlardın
- Turgut Özal: "Laikliğe darbe. toplumun ahlak
seviyesini düşürmesi, değerler sistemini bozması,
devlet örgütünü çökertmesi. gericilere >erdiği des-
tek, şeriatçılık. Atatürk ilkelerinden uzaklaşma"....
- Süleyman Demirel: ".... dini politikaya alet et-
mesi,.... gerici adamlara taviz vermcsi,... din n'care-
n"....
mesi, Köy Enstitüleri'ni kapatması, Atatürkçülük
ilkelerine ters düşmesi, dine tavizler vermesi,... laikK-
ği çiğnemesi, Halkoleri'ni kapatması"....
Kenan Evren: "... gericiliği beslemesi, sahte Ata-
türkçüluğü, .... laikliği zedelemesi,... meydanı
Atatürk düşmanlanna bırakması, ... Atatürk'e ve
devrimlerine ihanet"...
Celal Bayar: "... Dinciliği hortlatması, Halkev-
leri'ni kapatması, laiklikten tavizler Atatürk
ilkelerini bozması, ezanı Arapça okutturması,
Köy Enstitüleri'ni kapatması, Nurculara ödün ver-
mesi''™....
Türkiye'yi uzun süre yöneten Sayın Özal, Men-
deres. Evren ve Bayar'ın ankette çıkan ortak yönle-
ri; laikliği zedelemeleri, Atatürk ilkelerinden uzak-
laşması ve gericilere taviz vermeleridir.
(1) Talat Halman. "En zararlıadam"Milliyet Gazete-
sı. 15 $ubat 1994.
Adnan Menderes: ".... şeriatı bugünkü boyutlara ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^
getirdi,.... Türkçe ezan ve tekbirieri Arapçaya çevir- S Ü R E C E K
MEHMEDKEMAL
Ziya Hurşit Asılır...
Atatürk'e Anadolu'ya geçtikten sonra 1 değil, 11 sui-
kastyapılmıştır. Bunlann en ünlüsü Lazistan milletvekili
Ziya Hurşit in düzenlediği izmir suikastıdır. O dönemin
başarılı gazetecilerinden Feridun Kandemir bunlan
yazmıştır. Gazi Paşa'yla Ziya Hurşit'in karşılaşması
şöyle oluyor:
...Kapıda bir otomobil duruyor. Şoförün yanındaki po-
lis çıkarken, arkadan da bilekleri kelepçeli Ziya Hurşit ile
onun çıkmasına yardım eden başkomiser Mehmet Ali
görülüyor. Kapıdakiler şaşkınlık içinde, "Neden getirdi-
ler, niye getirdiler?" diye aralarında fısıldaşıyorlar. Oy-
sa daha önce Gazi Paşa, "Getirin göreyim!" demiş.
Yukarı çıkarıyorlar. Gazi ile göz göze gelince bir an du-
ralıyor.
"Ziya Hurşit Bey! Uzun süre birlikte olmadık mı, bir
amaç uğruna birlikte çalışmadık mı?"
"EvetPaşam."
"Nedir bu suikast? Hem de şebekenin elebaşısı, ruhu
siz imişsiniz, öyle mi?"
"ÖyleL. Doğrudur!.. Suikast yapmaya geldim. Ama
yanda kaldı, gerçekleşemedi."
"Sizden bunu beklemezdim."
"Dünya beklenmedik şeylerle doludur paşam. Ne ya-
payım ki, karşınızda bu durumda suçlu olarak bulunuyo-
rum. Ne diyebilirim?"
On dakika kadar böyle konuşuyorlar. Gazi Paşa'nın
işareti üzerine Ziya Hurşit'i alıp götürüyorlar.
O gece hiç uyumuyor. Sabaha kadar, odasında bir
aşağı bir yukarı dolaşıp duruyor. Intihar edebilir diye
odasına bir görevli koyuyorlar. Sabah oluyor.
"Beni yeniden Gazi'ye götürün, söyleyeceklerim var"
diyor.
Gazi de o gece uyumamıştır. Yıllarca birlikte ağlayıp
birlikte güldükleri ülküdaşları, tam zafere kavuştukları
zaman böyle suikastlar düzenliyorlar.
Görüşmek isteyen Ziya Hurşit'e Gazi, hiç bir şey söy-
lemeden bakıyor; Ziya Hurşit, sözlerine "Paşam" diye
başlıyor; şöyle diyor:
"... Dün gece hakkımda gösterdiğiniz hoşgörüye karşı
çok duygulandım, çok etkilendim. Şaşkınlık içindeydim,
konuşamadım. Bazı sorulannızı yanıtlayamadım. Fakat
her şeyden önce, bana güven ve cesaret verdiniz. Size
karşı birsuikast örgütü bulunduğunu, size kıymak istedi-
ğini açıklamak isterim. Bunun sebepleri belli... Epeydir
aramızda dozunu arttıran anlaşmazlıklar oldu. Örgütye-
ni değildir. Ne zamandır gizlice çalışıp duruyordu. Sui-
kast, daha önce Ankara da yapılacaktı. Fakat kardeşim
Failc Bey (Ordu Milletvekili) sonuçtan korkarak ertelen-
mesini istedi. Belki de korkmuştu. O zaman onu dinle-
dik. Bu kez hiç kimseyi dinlemedik. Kararı uyguladık."
Ziya Hurşit bunlan söyledikten sonra koğuşa gönde-
rildi. öteki tutuklularla beraber oldu.
O dönemin ünlü gazetecilerinden Feridun Kandemir,
Ziya Hurşit'in yakalanmasını, tutukevine götürülmesini
de şöyle anlatır:
"... Ziya Hurşit'in Gaffar Zade Oteli'nin üst katında,
merdiven başındaki odasının kapısı geceyarısı vurulur,
uyanır. Bir anda oda sivilpolislerle dolar, tutuklanır. Hiç
itiraz etmez, soğukkanlı ve güleçtir. Gelen memurlara
karyolanın altındaki bomba ve silahları kendi eliyle tes-
lim eder. Bir yandan da giyinir. Üstünü başını ararlar.
Otelden alırlar, müdüriyete götürürler. Yolun sağında
solunda, Ragıp Paşa Oteli'nde akadaşlarını görür. Ziya
Hurşit, koridorun dibindeki odaya konur. Arkadan öteki-
lergelir. Onlar da ayrı ayrı odalara konur. Herkapıda bir
nöbetçi vardır."
Duruşmalar başladığı zaman, ilk dinlenen Ziya Hurşit
olur. Söylediklerini, olduğu gibi, bir de duruşmalarda
anlatır.
Suikast düzenlemenin ve eyleme geçmenin cezası
bellidir; idamdır! Ziya Hurşit ve birkaç arkadaşı Izmir'de
asılırlar.
Bir de Ziya Hurşit ve arkadaşlarının girişimleri basan
kazansa da iktidara Kazım Karabekir gibi paşaların
geçtiğini düşünün! Düşünmesi bile korkunç, değil mi?
BULMACA
1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA:
1/ Doğarken çocuğun
çıkmasını kolaylaştırmak
için başı tutmaya yara-
yan kıskaç biçiminde ay-
gıt. 2/ "İrlanda Cumhuri-
vet Ördusu"... Bir yöne
eğilmiş. 3/ Alanya ilçesin-
de, sarkıt ve dikitleriyle
ünlü mağara. 4/ Hayvan-
lara vurulan damga...
Okyanuslann çok derin
kesimlerine verilen ad. 5/
Gerçekten ö\le olmadığı
halde öyle sayılan. 6/
Marangoz işlerinde ince kenar
pervazı... Tevfik Fikret'in. adına
şiirler yazdığı oğlu. 7/ Eli açık. cö-
mert. yiğit. . Verme. ödeme 8/ Bir
düşünce ya da karara karşı çıkma.
9/ Osmanlı ordusunda ve donan-
masında hafıf pivade askeri... Po-
kerde. birbirini izleyen değişik
renkte beş karta verilen ad.
YLKARIDAN AŞAĞIYA: 1/Ak-
lın yerine imanı koyan teolojik
Öğretilerin genel adı. 2/ Bir şevi
oluşturan parçalann kendi aralannda ve parçalarla tüm arasın-
da bulunan uygunluk... Belirti. 3/ Boyun eğen. kendisini başka-
sının buyruğuna bırakan... Sarma. kuşatma. 4/ Teniste topu
rakibinarkasına düşürmeyi amaçlayan vuruş... Eski Türkler'de
at. köpek. keçi gibi evcil liayvanlann mumyalanna verilen ad.
5/ Avrupa Para Anlaşmasf nın simgesi... Hayvan damı. 6/ Teke
Yanmadası'nda. Lik>a'nın altı büyük kentinden biri... Bir
rcnk. 7/ Kum ve çakılla yapılan yol. 8/ Osmanlı devietinin Ku-
zey Afrika'daki son topraklannı da yitirdiği antlaşmanın adı...
Birçalgı.9/ Bağışlama... Matematikte'kesendoğru'anlamında
kullanılan terim. '
LİSAN
ÇÖZÜM
Bizimlelngilizce
sorununuzu çok kısa
zamanda
çözebilirsiniz.
Lütfen bizi arayın.
Td: 34959 38
BahariyeCad.62/3
llaç Sektörüne
Halkla İlişkiler Hlzmeti Veren
Yabancı Bir Şirket İçin;
SPROJECTMANAGER
(Tıp Doktoru ya da Eczacı.
Almanca + Ingllizce)
^ASSISTANTTO
PROJECT MANAGER
(Almanca ve/veya Ingilizce)
Contact to Alev Sabır
edr Limited
212-2311727 (Pb)Q
Boğaziçiliden ortaokullulara
Ingilizce ders
Tel.:5638549
18.00-22.00 arası