08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
31MART1994PERŞEMBE CUMHURİYET 2 SAYFA KULTUR Ülkü Ayvaz'ın yazdığı, Murat Karasu'nun yönettiği 'Nihavent Longa' Taksim Sahnesi'nde Gününbeüeğiykgeçnuşebakarkeıu.. TURGAYNAR Bursa Devtet Tiyatrosu yapımı olan Clkü Ayvaz'ın yazdığı, Murat Karasu'nun yö- iıettiği "Nihavent Longa"adlı oyun Taksim sahnesinde sah- neleniyor. Bu yıl Kültür Ba- kanlığı ödülünû alan "Niha- vent Longa", yüz yıl önce Çıra- ğan Vakası adıyla tarihe geçen bir olayda başına sopayla vuru- larak öldûrülen gazeteci Ali Su- avi'yi doğduğu yerde yüzyıl sonra yaşaüyor Yazar Ülkü Ayyaz, "Nihaveat Longa"yı öl- düriilen gazeteciler ile eski baskı tekniğinde kurşun zehir- lenmesinden akciğerlerini ki- taplara veren matbaacılara adadığını beliıtiyor. Bu yıl yönettiği üçüncü oyun üzerine Murat Karasu ile ko- nuştuk. - "Nihavent Longa" iki dö- nem üzerine kurgulanmış. Ta- rihsel bir kişilik Ali Suavi, gün- cel bir karakterde birleştirilıniş ya da çakışmava dönüştüriil- müş. Bu dunımda rejinin güçlük- lerle karşdaşması çok doğal... Oysa oyun son derece rahat bir biçimde oynanıyor. Nasıl zor- luklarla karşılaştmız? Bizler, an'da yaşayanlar. bir bellek ile gündelik yaşam içinde deviniriz. Şu kadar bilgiyle ya da şu kadar birikimle. Oyunda yüzyıl önceki bir kişinin, yüzyıl sonra yaşayanlarla karşı karşı- ya gelmesi, bellekte bir hesap- laşmadır. Kimin hesaplaşması? Yüzyıl önceki Ali Suavi'nin mi. ötekilerin mi? Elbette 1970li yı- Uarda yaşayanın. Burada önemli bir soru var: Günün bel- legi, geçmişe bakarken hem kendi duygu düşünce dünya- sıyla. hem de yüzyıl öncesinden gelen bilgi ve birikimle hareket ediyor. Belki de kişisel bir tarih ya- ratılıyor böylece. Bu soru ça- ğımız insanının kazanç ve ka- yıplannın bir hesaplaşmasıdır. Seyirci açısından bakıldığında ise bir üçüncü zaman sözkonu- su. Çünkü seyirci, yüzyılhk bir karşılaşmanın o andaki tanığı durumunda. Yani bir üçüncü belleğin içinde. Bu farklı zaman düzlemleri, okurken çok net al- gılanamayan ancak sahne üze- Bursa Devlet Tiyatrosu yapımı 'Nihavent Longa'da Kemal Başar, Hüseyin Danyal ve Haül Balkanlar oynuyorlar. rinde oyunu işlemeye başladığmızda de- rinleşen ve dağ gibi dikilen sorular çı- kanyor karşınıza. Elimizden geldiğince, sorulan oyunun içinde yanıtladığımızı ve doğal olmayan durumları doğal bir akış içinde çözümlediğimizi düşünüyo- rum. - Oyuncularla çalışırken oyunculuk tekniği açsından ne gibi sorunlarla karşüaştınız? Doğal olmayan dunımlan doğal bir akışta değerlendirmek deyince oyuncu- nun işi gerçekten çok ağırlaşıyor. Bu fantastik kurguyu seyirciye hissettir- mek ve onu hep oyunun içinde tutmak neyi, neden, ne adına yaptığınızı iyi bil- menizi ve ayaklannızı sağlam bir alt metne dayamaruzı gerektiriyor. Benim calışmalar boyunca oyuncu arkadaş- lanma aktarmaya calıştığım da bu alt metin oldu. Üst kısmını da arkadaşla- nm kendi becerileriyle gerçekleştirdiler zaten. - Dekor, mûzik ve ışık tasarunJarında etkinlikler olduğunu düşünüyor musu- nuz? Dekor ve müzik konusunda bir şeyle- rin eksik kaldığını söyleyemem. Dekor, düşündüğüm gibi iki mekanı ve farklı bir atmosferi gerçekçiymiş gibi görünen bir çizgide, üstelik bana göre çok ba- şanlı olarak gerçekleştirdi. Müzik zaten belli: Nihavent Longa ve onun çeşitle- meleri... Biliyorsunuz Nihavent, Tanzi- mat Dönemi'nde ortaya çıkan bir Türk Musikisi makamı, Longa bu makam sonradan eklenmiş bir tarzdır. Işık konusuna gelince, gerçekten bir oyuncu gibi oyunun içinde yer alması gerekiyor ışığjn. Kullanılan malzeme- nin eksikliğini görünce, arkadaşlar bu işi nasıl kotardılar diye dehşete düşü- yorsunuz. Tiyatrolanmız ne yazık ki hala teknolojinin çok gerisinde donanı- mlarla çahşıyorlar. Bunca yoksunluğun içinde ancak yaratıcılığımızla işin üste- sinden gelebıliy oruz. - Oyun metnini çözûmlerken hangi bo- yutlarda tarih okumalannda bulundu- nuz? Bu konuda yazarla işbiriiğiniz hangi dûzeyde gerçekleşti? Tarih okumak zaman zaman ilgimi çekmiş, ancak genellikle uzağımda kalmıştı. Oyunu çalışmaya başlamamla birlikte Tanzimat Dönemi, Yeni Os- manlılar ve özellikle Ali Suavi'yi anla- t?.n ulaşabildiğim tüm kaynaklan oku- dum. Okudukça da resmi tarihin kendi içinde bu kadar çelişki banndırması hem şaşkmlık hem de keyif verdi bana. Clkü Ayvaz ile. İstanbul Devlet Tiyat- rosu bünyesinde aynı ofıste çalışmak gibi bir şansım oldu. Provalara girme- den önce, oyunun fınali dışında her noktada belli bir görüş birliğimiz ol- muştu zaten. Provalar süresince de ge- rek telefon, gerek faks, gerekse mektup kanalıyla ilişkimiz hep sürdü. Ülkü Ay- vaz çok yetenekli ve yönetmen olarak iş birliği yapmanın çok rahat ve keyifli ol- duğu bir yazar. - Oyunu sahneye koyarken, yazarla yaptığınız ortak cauşmada çatı- şmalar yaşadınn mı? •'Nihavent Longa" genel ola- rak iyi kurgulanmış, zekice ya- zılmış bir oyun. Bu yüzden ilk kez bir oyun metnine bu kadar az müdahale ettim diyebilirim. Temel sıkıntım oyunun finali ile ilgiliydi ki onu da Ülkü'nün onayıyla çözdüm. Doğaldır ki iki üretim yer yer birbiriyle ör- tüşür, yer yer birbiriyle catışır. Örtüştüğü yerlerde sorun yok- tur, ancak çatıştığı yerlerde mü- dahalelere gereksinim vardır. Yazann nzası ile elbette. Niha- vent Longa'da benim açıktan açığa metinle çaüştığırn yer fi- nal sahnesiydi. Ülkü'nün onayıyla benirı sahnelediğim biçimde değişikliğe uğradı. - Oyuna karşı seyircinin re- aksiyonu son derece olumluydu. Aynca oyuncular belli bir iç bü- rünlük göstererek, rejinin yalınlığına katkıda bulunuyor- lardı. Bir oyunda, oyuncular arası uyumu sağlamada yönet- mene düşen nedir? Eğer ekip çalışması yapmak üzere yola çıkmışsanız- ki be- nim için vazgeçilmez bir yön- temdir- oyunculann tümü ile sağlıkh ve iyi ilişkiler kutmak, kendi aralanndaki ilişkilerde arabulucu, yol gösterici olmak durumundasınız. Bir yandan oyunla boğuşur- ken diğer yandan oyuncularla diyaloğunuzu geliştirmek ve tüm bunlan 5-6 haftahk bir çalışmanın içine sıkıştırmak hayli yonıcu. Benim Nihavent Longa'da çahştığım ekibin önemli bir bölümüyle, daha önce ve uzun süreli çalışma birlikteliğim olmuş- tu. Provalar boyunca bunun çok ya- rannı gördüm. Belki de beni ısrarla Bur- sa'da calışmaya çeken bu geçmişe dayalı dil birliğıdir. - Oyunda Ali Suavi derinh'kli bir oyun kişisi olarak karşımıza çıkıyor. Ali Sua- vi'yi nasıl değerlendirdiniz? Ali Suavi gazeteciliğin pirlerinden biri. Jön Türkler hareketinin önemli bir eylemcisi; henüz otuzlu yaşlarda gazete- ler yayınlamış, makaleler yazmış bir gö- nül adamı. Üzerine yazılan incelemeler kararsızlık ve belirsizliklerle dolu. Al ; Suavi gerici mi? îlerici mi? Kişiliksiz biri mi? Düşünceleri etki uyandıran biri mi? Oyun bu çelişkileri bir bütün içinde ele alıyor. Ben rejide dengeleri kolladım. yargıya varmaktan kaçındım. Yargı se- yircinin. Ölümünden yanm yüzyıl sonra şair Marina Tsvetayeva için bir kitap yazıldı 'Dizekrinrin depahahşarapkwgibigünügelecek' K ültür Servisi - O gün hava çok güzeldi. 31 ağustos 1941 güneşli bir gündü. 1941 yılmın 31 ağustosuydu. Ve Mari- na Tsvetayeva. ahşap evinde kendini yorgun ve yalnız hissediyordu. Balıklarla dolu tavanın alünı söndürdü ve önlüğünü bile çıkar- nıadan eline bir ip aldı, ipi düğümledi ve bir sandalyenin üzerine çıktı. ipi boğazma geçirdi ve sandalye ayak- lannın altından kaydı. 20. yüzyıjda Ma- yakovski ile birlik- te lirik Rus şiirinin en büyük ustalan- ndan Marina Tsve- tayeva, oğlu Mour ile birlikte, Nazi is- tilasından sonra yerleştiği küçük bir tatar kasabası olan Elabouga'da ken- dini asarak yaşa- ma veda etmişti. Cesedi ortak bir mezarlığa gömül- dü sanatçırun. Öl- düğü zaman 49 yaşmdaydı. Şiir onun için kendi ve diğerleri arasında, buradan oraya doğru giden sevgi dolu bir meditas- yondu. Marina Tsveta- yeva, 1892 yılında Moskova'da, küf- lü kitaplarla dolu bir kitaplık gibi kokan bir evde doğdu. Babası profesördü, an- nesi yetenekli bir piyanistti. Başucunda Puşkin'- in kitaplanyla yaşayan 18 yaşında bir genç kızken "Gece Albümü" adlı ilk şiir kitabıru yayı- mlamıştı. O sıralarda da aşk yaşamı yeni yeni başlamıştı. 1911 yılında sonradan evleneceği Serge Efron'a rastladı. Onun gülüşünü çok be- ğeniyordu. Bu kınlgan genç adam, sonradan KGB'ye karşı casusluk yapan Beyaz Ordu'da görev alıyordu. Marina Tsvetayeva'nın ilk çocu- ğu Ariane, Serge Efron'dandı. Ossip Mandels- tam ile olan aşkı ise şairin yeni bir şair olan Sophia Parnok ile ilişkisini öğrenene dek sürdü. Tsevatayeva. "Priere-Yakanş" adlı şiirinde "Tüm yoDara bir seferde gidebiunek LStiyorum" diyordu. Sanatçının günlük formundaki linzmı, tüm tutkulannı, aalannı, gençliğin sürprizlerini, mutluluğun kaynaklannı kurutan yaşlıhğı yansıtır. Burada, yaşam sevinci egemendir yazdıklanna. Şiirinde her şey akkor halindedir, kaynama noktasında gibidir ve ölüme çok yakın olmanın tehlikesini taşır. Şiirinin ritmi edebi olarak yüksek bir dozda day anılmaz dere- cede yüksektir. Soluk soluğa, kesik ve parlak bir sesi, düşünce ve duygulann birlikteliğiyle bü- tünleşen şiirleri. bir dizesinde belirttiği gibi *'Yalnızca ateşte şarkı söyleyen", "buz ateşi, ateş çeşmesi" gibi Phoenix kuşuna benzer. Bu, bilin- cin en somut haliyle ortaya çıkmasıdır. Hiçbir zaman Manna, şurlerinde ülkesinin acılannı, nostaljisini ve dilinı işlemedi. Yazıyordu çünkü bu onun için yemek, ci- ğerlerine hava doldurmak gibi gerekliydi. Fa- kat göğsündeki rahatsızlık aş- kından daha yaşlıydı. 1922. O yıl bir göçebelik baş- lamıştı. Yaşaya- bilmek için in- sanlar akın akın Avrupa'ya göç ediyorlardı. "Ben nereye gideceğini? Hiç- bir yer yaşana- cak gibi değiP'. Açhktan ölecek duruma gelmiş, serseriler gibi gi- yinmiş, saçlan kazınmış bir hal- de ona Prag'da, Berlin'de, Brük- sel'de, 15 yılını geçirdiği Paris'in banliyölerinde rastlamak müm- kündü. Oralarda Nabokov, Ber- berova ve o sıra- lar Eluard ile bir- likte olan, daha sonra Dali ile evlenen Gala Diacanova ile tanıştı. Üzgün yeşil gözleri ve kazınmış kafasıyla şiirle- rini hızlı ve boğuk sesiyle okuyor ve dinleyenleri hipnotize ediyordu. Çok hızlıydı. Çok kızgındı. Moskova"daki genç Pasternak ile de mektup- laşıyordu. Fakat Marina'nın yaşamak için tut- kuya ihtiyaa vardı. "Yazmak ya da ölmek" baş- ka alternatif yoktu onun için. Bir erkeğe duyduğu tutkulu aşkı çok rahatlıkla bir kadına da duyabilirdi. Hiçbir zaman ye- terince sevemediği izlenimi verirdi çevresindeki- lere. Her zaman en yüksek noktadaydı ve yenil- mişlerin tarafına, "şeytanın tarafı"na yakın du- rurdu. İnsanın içindeİci eşcinselliği anlardı fakat. onu yargılardı. Çünkü kadının çığlığı, kadının içinden gelen çığlığı duyardı. "Bir cocuğa sahip ohnak"isterdi. Onu çarpan ve üzen şey eşcinsel- liğin yalnızlığıydı. "Aşksız yaşanmaz. Aşkı ayakta tutan şeyse çocuktur". Marina Tsvetaye- va gitgide tükendiğini hissediyordu. Çıkmaz bir sokakta gibiydi. Kızkardeşlerine yazdığı bir mektupta "Beni bağışlayın, dayanamadun" di- yordu. Fakat yaşam ondan hiç özür dilemedi ve dizeleri hiçbir şeyi bağişlamadı. Uzun süre ya- pıtlan ortaya çıkmadı. yayımlanmadı. 1968 yılında Elsa Triolet onun şiirlerini çevirdi. 'Çocuk, doğmadan önce bizim içimizde oluşmaya başlar. Insanm umudu ve mutsuzluğu içinde yıllarca süren gebelikler vardır.' K ültür Servisi- Fransız yazar Dominkjue Desanti, öJümünden yanm yüzyıl son- ra Marina Tsvetayeva'yı edebiyatse- verlere tanıttı. Desanti'nin yolu Tse- vatayeva ile Paris'te, büyük Rusgöçü yıllannda kesişmiş. Bu çok önemli şairin unutulduğunu ve hakettiği değeri görmediğini dü- şünen Desanti, onunla ilgili bir kitap yazarak, bu döneminin önemli şairine saygısını sunuyor bir anlamda. "Be- nim dizelerimin de /pahah şaraplar gibi / günü gele- cek." diyen Tse- vatayeva'nm ya- şamı bu kitapla birlikte gün ışığına çıkıyor. - Marina Tsve- tayeva'da sizi en çok etkileyen ne- dir? O yenilikçi, aşk, acı. gerginlik gibi insanın en te- mel duygulannı şurlerinde büyük bir başanyla ak- tanyordu. Ve onlara şiir- sel bir form veri- yor. adeta bir altın külçesini iş- ler gibi titizlikle şiiri üzerinde çalışıyordu. - Biyografînizd "gerçek roman''' tarzında yazmışsınız. Roman insanın kafasında kurduğu şeylerin dışa vurumudur. Bir "gerçek roman"da ise tüm bilgiler somut bir şekilde elinizdedir. Bir insanın yaşamındaki tarihleri değiştirmeniz ola- naksızdır. O zaman buna niçin roman diyoruz? Çünkü ben bu romanı yazarken şairimin hayal gücünü ve heyecanlannı yeniden yaratmak gibi bir işe giriştim. - Marina Tsvetayeva'nın adına ilk kez 31 Ağus- tos 1941 günü, doğum gününüzde bir arkadaşını- zm hediye ettiği kitapta rastlamtssıntz. Aynı gün, şair Rusy a'da intihar etmişti. Bu gerçekten çok ilginç bir tesadüf. Hiç kuş- kusuz aynı gün bir çok insan kamplarda ölmüş- tü. Fakat Marina'nın bende yer etmesi, belleği- me kazınması onun Puşkin üzerine yazdığı bir yaayla oldu. Çünkü bu büyük şaire onun gibi ben de tapı- yordum. Onlarca yıl sonra onun 31 ağustos 1941 günü intihar ettiğini öğrendim. - Siz Paris'te Marina Tsvetayeva'nın arkadaş- larıyla ilişki içindeydiniz. O sırada kendisiyle hiç karşılaşmadınız mı? Marina'nın çok yakın arkadaşı olan Marc Slonim benim Rus edebiyaüna ilgi duyduğumu O yenilikçi, aşk, acı, gerginlik gibi insanın en temel duygulannı şurlerinde büyük bir başanyla aktanyordu. biliyor ve bana sürüyle Rus yazar adı veriyordu. Fakat beni Marina'nın yaşadığı banliyöye hiç götürmedı. - Neden? Çünkü yazar Boris Zaitzev'in kızı bana onun hiç de güleryüzlü bir insan olmadığını ve sürekli değişen bir karak- teri olduğunu söy- lemişti. -Fakat buna karşin onunla karşılaştnuz... Evet, 1937 yılında, şiirlerini okuduğu bir gece onunla karşı- laştım. Fakat o güne ilişkin hiç bir şey hatırlamıyo- rum. Gördünüz mü böylece ben- den öcünü almış oldu. - Bu kitatn yaz- ma düşüncesi sizde nasıl oluşru? Çok büyük te- sadüfler sonucu oldu. Bu kadının çok gizemli bir ya- şamı var. 26 yıl evli kaldığı kocası Serge'in Rus ajanı olduğunu öğreni- yor. Ve. iki savaş arasında Paris ile Rusya arasmda bir yaşam sürü- yor. Marina Tsve- tayeva'nın ya- şamı ve yazdıklan benim çok ilgimi çekiyordu ve anı- lanmı yazmaya başlamadan önce bu büyük şai- ri insanlara tanıtmak istedim. Şiir Tepeler mavileşti Moskova çevresinde, Tütüyor ılık havada, toprak ve katran. İyileşiyor olmalıyim kikıştan tüm gün uyuyonun, tüm gün birgülümseyiş yüzümde. Eve dönüyorum usul adımlarla. Canı cehnneme, yazılmamif şiirlerin! Kavrulmuş badem ve sesi araba tekerleklerinin Tüm dizelerden daha değerli bana. Böyle havalanıp durması başımm Yüreğimin doluluğundan olmalı! Günlerim, andırıyor küçük dalgaları Köprünün üzerinden baktığım. Birinin bakışlarıpekfazla sevecen Şu okşayan, ılık havada... Tutulmak üzereyim yaz hastalığına Kiftan henüz iyileşmisken. ODAKNOKTASI AHMET CEMAL llkin de Yok...HUK ölüm, son zamanlarda çevirmenleri gözüne kestirmiş olmalı. Hür Yumer'in acısı küllenmeden, geçen pazar sabahı bu kez Armağan ilkin'in haberi geldi. Selim İle- ri'nin telefonda çekine çekine verdiği haber: "Sana acı birhaberim var. Biliyorum üzüleceksin ama... Armağan ölmüş..." Hasta mıydı, neydi hastalığı falan diye, o her yitirişin ardından sıralanan saçma sapan sorulan ben de yinele- dim. Sanki ölümünün ayrıntılarını öğrenmek, artık ara- mızdan ayrılanı birazcık olsun ölmemiş kılabilirmiş gibi. Oysa ne değişebilir ki! Yok işte; "ArmağanHanım", cilt- lerce kitabı Ingilizceden eşi az bulunur birTürkçeyle biz- lere kazandıran, yıllar yılı karıncalar gibi, hiç ses çıkar- maksızın köşesinde çalışan, insanlar yüzünden uğ- radığı düş kırıklıklarına, onlar için çevirdiği, onlara ar- mağan ettiği eserlerle yanıt veren Armağan Hanım, yok artık... Bana "Sen", der benim de ona: "Armağan" demem için ısrar ederdi. Ama ben, duyduğum sevgiyle yarışan birsaygı nedeniyle, "ArmağanHanım"demeyi hepsür- dürdüm. Yaklaşık iki yıldır görüşemiyorduk. Eşiyle ve kedileriy- le birlikte adı istanbul olan vahşet ormanını terk etmiş, sessiz bir köşeye, kedileri için de daha mutlu bir ortam olan bahçeli bir eve çekilmişti. Bundan yıllar önce, Le- vent'teki evine ilk kez gittiğimde, evini dolduran onca kediyle kurmuş olduğu "insanca" ilişkiyi görünce, her- halde yitirdiği her insanın yerine bir kedi koyuyor, diye düşündüğümü anımsıyorum. Zaman geçtikçe bu düşün- cemin doğru olduğunu, ama o kedilerin aynı zamanda sevme gücünü her şeye ve herkese karşın yitirmeyen bir insanın direnişinin canlı simgeleri anlamına da gel- diğini anladım. Çevirmen Armağan llkin, son yıllarda iyice çoraklaş- maya yüz tutan çeviri yaşamımızda, koşullar böyle sü- rüp gittiği takdirde yeni adaylarla desteklenmesi olasılı- ğı çok zayıf bir çevirmenler kuşağının son temsilcilerin- dendi. J. Conrad'dan"Zafer", E.M.Forster'öan "Melek- lerin Uğramadığı Yer", Mario Vargas Uosa'dan "Mayta- nın Öyküsü" İlkin'in unutamadığım çevirilerinden ilk aklıma geliverenler. Son yıllarda ise Murathan Mun- gan'ın Remzi Yayınevi için dantel işlercesine özenle oluşturduğu "Ç/VefrD/'z/s/"ndeçıkmışbazıkitapları hatır- lıyorum. Orneğin Hatricia Hinghsmith'den, polisiye ro- man türünün önemini yeniden kanıtiarcasına çevirdiği "Bay Ripley" dizisi ve Armistead Maupin'den dilimize kazandırdığı "KentMasalları"gibi... Bütün düşünenler gibi, sevgili Armağan İlkin'in de ya- şadığımız ortamdan kaynaklanma kırgınlıkları, umut- suzlukları vardı. Nüfusu yetmiş milyonu zorlamaya baş- lamış bir ülkede kitap basım sayısının iki bınlere. bin beş yüzlere inmesinin nelerin habercisi ve göstergesi oldu- ğunu çok iyi biliyordu. Bunu bilmekten kaynaklanan umutsuzluk nedeniyle kaç kez "artık" çeviri yapmama- ya karar vermiş, ama bu konudaki kararlılığı ancak ken- disini heyecanlandıracak bir sonraki kitapla karşılaşın- caya kadar sürmüştü. Üstelik geçim kaynağı, çevirileri değildi. Çevirmeyi sürdürmesinin tek nedeni. her şeye karşın bir şeyleri bizim iklimlerimize taşıma tutkusuydu. Üretimin her alanda hızla gerilediği, hele hele özenli üretime neredeyse bütünüyle yabancılaşıldığı, en^k^şa^ yoldan parasal kaîfanç sağlamanın birincil hedefe tiö» nüştü, hemen her sokakta döviz büroları açılırken, kitap- çı dükkanlarının artık semtlerde bile bulunamadığı bir ülkede Armağan ilkin'in ve onun gibilerinin çabaları üzerine konuşmak boş bir fantezi gibi de gelebilir. Ama şu da unutulmamalı ki tarih, sağhklı yollara fantezi gö- züyle bakmış toplumların nerelere gittiklerinin acı ör- nekleriyle doludur. Bir gün "Armağan Hanım"m istanbul dışında yaşadığı bahçeli evine gidecektik. Bahçesinde o nefis yemekle- rinden yiyecektik. O bahçede, kenttekı zincirlerınden kurtulmuş kedilerin mutluluğunu birlikte yaşayacaktık. Sonra... Sonrası olmayacak. Çünkü artık Armağan ilkin de yok... Kavrom Yayınlan'ndan'i Kitap Kokteyti' Kültür Servisi - Kaynak Yayınlan, ilk kitaplan yayımlanan Handan Kaynak (Geriye Dönüşsüzlük) ve Can Eryümlü'yü (Gri Kıyılannda) yaşadıklan kent olan Ankara'da. yazar, sanatçı ve gazetecilerle taruştırmak için bir kokteyl düzenliyor. Yann, No Name Bar'da yapılacak kokteyl için yayınevi yetkilileri kitaplann da diğer sanat ürünleri gibi. yayımlanışlannda toplantı. kokteyl gibi organizasyonlann yapılması gerektiğini söy lediler. Handan Kaynak'ın ilk şiir kitabı olan "Geriye Dönüşsüzlük" mart başında çıkmıştı. Can Eryümlü'nün öykülerini topladıği "Gri Kıyılannda" ise geçen günlerde yayımlandı. Arıburnu ÖdüllerVne aday filmlerjüri önünde Kültür Servisi- Şair. sinemacı Orhan Murat Anburnu anısına bu yıl beş dalda 5'incisi verilecek olan Anburnu Ödülleri'ne sinema ve video dallannda aday 33 film yann jüri önüne çıkacak.Saat 12.00'de Fotoğrafevi Sinema Salonu'nda gerçekleştirilecek gösterimlerde 10"a yakın ödül sahiplerini bulacak. Cevat Çapan. Atıf Yılmaz, Tank Akan. Tunç Bayaran ve Şerif Sezer'den oluşan jürinin değerlendirmesi sonucu. sinema ve video dallannda verilecek ödüllerin yanı sıra bir filmdeki oy unculuğundan ötürü birerkek oyuncuya verilecek "Yaman Okay Jüri Özel Ödülü" ile birlikte, özel ödüller de verilecek. Kültür Bakankğı'nın müzikalleri ANKARA (ANKA) - Kültür Bakanlığı tarafından Türk tiyatro ve Türk müziği repertuvanna yeni eserler kazandırmak amacıyla 14 besteciye sipariş edilen müzikal eserlerden üçü bakaniığa teslim edildi. Kültür Bakanlığı'nın isteği üzerine müzikal hazırlığı yapan sanatçılardan Bora Ayanoğlu'nun "Çiçekli Saksı Sokağı", Şanar Yurdatapan'ın "Herhangi Bir Öykü" ve Yalçın Tuğra'nın "Sevmek Nedir" adh besteleri bakaniığa teslim edildi. Diğer besteciler Nevit Kodallı, Zülfü Livaneli. TimurSelçuk.OnnoTunç. MuammerSun. Melih Kibar. Esin Engin, Bülent Ortaçgil, Cem Karaca. Turgay Erdener ve Cemldiz ise besteçalışmalannabaşladılar. Kültür Bakanlığı, bueserlerin telif haklannı da sanatçılara vererek, sanatçı haklannın korunmasını hedeflemişti. Kültür Bakanlığı aynca. hazırlanacak müzikal eserlerin gelecek sezon Devlet Tiyatrolan, opera ve bale ile özel tiyatrolarda sergilenerek halka ulaştınlmasını amaçbyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle