25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 MART1994 CUMARTESİ 14 DIZIYAZI Bilirkişilikveispatkurumu-2- III. Bilirkişilik Kurumu: Bu yaamızda değjn- mek istediğimiz bir başka husus da uygulama- da büyük sıkıntı ve problemlere neden olan bi- lirkişi ile ispat kummudur. Bu konuda taslakta fazla bir yeniliğe rastlanılmamaktadır. Tasan- nın tümüne yakınında olduğu gibi bunda da Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun mevcut hükümlerinin Türkçeleştirilmesi ile ye- tinilmiştir. Taslakta yer alan bu gibi yeni düzenlemeler- de evvelce vermiş olduğumuz raporda, zaman darlığı nedeniyle sadece Türkçeleştirilmenin ye- rinde yapılmış olup olmadığına göre bir değer- lendirme yapılarak bunun ötesine geçilmemiş- tir. Bilirkişi ile ispat sorununda taslağın 208. maddesi "bilirkişi ücreti" başlığı altında yeni bir düzenleme getirmiştir. Bu madde münasebeti ile raporumuzda şu sözlere yer vermiştik. "Yeni getirilen bu hüküm uygundur. Ancak uygulama- da Türkiye'de olduğu gibi diğer ülkelerde de bilir- kişilik kurumu yeniden bir düzenlemeye ihtiyaç duyulaeak hale gelmiştir. Taslakta ise bu yeni yapılanmaya hizmet edecek bazı hükümlere yer verilmesi gerekirken bu yapılamamıştır. Örneğin Alman hukukundaolduğu gibi hâkim-bilirkişi mu- nasebetleri (bilirkişinin hâkim tarafından yönlen- dirilmesi) (ZPO § 404a) bılırkışınin klasik mü- kellefıyetleri dışındaki mükellefiyetleri (ZPO § 407a), biürkişilerin denetlenmesi ve hukuki ve cezai sorumluluğuna ilişkin yeni düzenlemeler taslağa konmuş değildir. Bu haliyle, taslak hü- kümlerine rağmen bu kurumdan şikâyeller yine de devam edecektir." Bilirkişiye başvuru Bilirkişilik kurumu ile ilgili olmak üzere mu- kayeseli hukukta nasıl bir değerlendirme yapıl- dığını belirttikten sonra daha somut açıklama- lara geçebiliriz. Ünlü bir Usul Kanunu şerhinde Alman hu- kukçulan şöyle bir tespite yer vermiş bulun- maktadırlar. "Bilirkişi) e müracaat, bilirkişi seçimi ve din- lenmesi; özellikle yazdı bir bilirkişi raporunun varlığı halinde, bunun denetlenmesi hiçbir zaman kolav bir iş değildir. Bu nedenlerle mahkeme sadece zonınlu halde bilirkişiye müracaat etmelidir. Çünkü bilirkişi seçiminde (Ticaret Odası vb. gibi) uygun kay- nakların bilgisine müracaat amaca uygun ol- makla beraber, bunların seçimi zordur ve bu yön- de pek çok \anıltıcı kaynak mevcuttur. Becerikli kişilerin bilirkişi olarak atanması ekseriyetle giiçlükler arzeder, beceriksizler ise hiçbir şey an- lamayandan daha kötüdür. Mahkemenin bilirkişi ile temasındaki becerik- sizlikler yanında, bilirkişilerin ön yargüarı veya a>m alanda birlikte yarışanlara karşı duyduklan antipati. taraflardan birinden bir çıkar beklenti- si, etkin bir kişinin ise kı/dırılmasından çekinme gibi şahsi ilişkileri de, genelde farkedilmese de bi- lirkişi mütalaasında bü>ük bir rol oynamaktadır. Her iki durumda da (mahkemenin bilirkişi ile sağlıksız teması ve bilirkişilerin özel ilişkileri gi- bi) 404a ve 407a maddelerini (sözii edilen bu maddeler bilirkişileri disipline etmek amacı ile Alman Usul kanunu'na 17.12.1990 tarihli Redıtspflage-Vereinfachungs*gesetz ile eklen- miştir) sınırlandırmayı denemektedirler." (Becksche Kurz Kommentare Band 1, Zivilp- rozessordnung, Baumback, Lauterbach/ Aıbers/Hartmann. 51. Auflage, München 1993, Übers § 402 kenar notu 14, sayfa 1179). Zonınlu haller Bilirkişilik kurumu ile ilgili olmak üzere Al- man hukukçuları tarafından bu bölümde sözii edilen bütün sakıncalar bizim uygulamamızda fazlası ik gerçekleşmektedir. Gerçekten de, sa- dece zonınlu hallerde bilirkişiye başvurulmak gerektiği halde. uygulamada bu yola mebzulen (çoklukla) başvuralmaktadır. Hatva, bu enflas- yonu önleyeceği umut edilerek "Hâkimlik mes- İeğinin gerekrirdiği genel ve hukuki bilgi ile çö- zümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişi dinlenemez" (HL'MK. m.275 son fıkra) şeklin- de getirilmiş olan bir yeni hükme rağrnen. yar- gıçlardaki hukuki meselelerde bilirkişiye müra- caat eğilimi yine de azalülamamıştır. Böyle bir hükmün getirilmesinin, dosyayı okumadan. sa- dece tekemmül ettirerek işi bilirkişiye bırakan çok sayıdaki hâkimin bu eylemine set çekmek amacıru güttüğü; ve bu nedenle çok gerekli bu- lunduğu; içinde yer aldığımız Bakanlık Komis- yonu"nun Yargıtay kaynakh üyelerinin ısrarlı ve halihaar durumdan şikâyet eder şekildeki be- yanlanndan ortaya çıkmaktadır. Getirilmiş olan bu smırlandırma acaba yerin- de midir? Yoksa bir başka şekilde mi ifade edil- mek gerekirdi? Bu konuda yabancı kaynaklara da bakuğımızda, yasa hükmü olmamakla bera- ber, bir bilimsel gerek olarak böyle bir sınırlan- dırma mevcut bulunmaktadır. Gerçekten de. bu ülkeler hukukunda "büirkişi, hâkimde eksik olan soyut tecrûbe kurallannı mesleki bilgisine binaen sunan kişidir. Bu bakımdan hukukî bilgi- nin uzmanısayılan hâkiminde, bu işiçinbilirkişiye müracaat etniesi mümkün olamaz. Hâkim. talep olsa bile eksik olan bu mesleki bilgisini bir bilirki- şiden almak zorunda değildir. Hâkim, hukuki ko- nulardaki eksik bilgisini, mesleki bilgiyi içeren li- teratürü özel bir gayret sarfetmek suretiyle ekie etmeye çahşacaktır." Ancak diğer ülkelerdeki cari hukuk; örf ve adet hukuku ve mevzuat hakkrnda bilgi edinmek zorunda bulunan hâkim. bütün diğer bilgi kaynaklan yanında bi- lirkişiye de başvurabilecektir. Hatta güçlük var- ygulamada büyük sıkıntılara neden olan bilirkişi ve ispat kurumlan konusunda taslakta fazla bir yeniliğe rastlanmıyor. Taslağın 208. maddesinde 'bilirkişi ücreti' başlığı altında getirilen düzenleme olumlu, ancak bilirkişinin seçimi, denetlenmesi, hukuki ve cezai sorumluluklanna ilişkin düzenlemeler taslakta yer almıyor. IV. Tek hâkimli sisteme geçiş: Mevcut taslakla HUMK. m. 181. maddesi ve 469 sayılı teşkilat kanununun 1. maddesi ile tesis edilmiş olan toplu hâkimli mahkeme sistemi de artık terkedil- mektedir. Gerçi uygulamada bu yasal daya- naklara rağmen 469 sayılı kanunun geçici bir maddesine dayanarak tüm asliye mahkemeleri de tek hâkimli hale getirilmiş iseler de bunun bir istisnasını asliye ticaret mahkemeleri teşkii et- mektedirler. İşte şimdi yapılmak istenen deği- şikliklerle, bu mahkemelerin de tek hâkimli hale geürilmesi hedeflenmiş bulunmaktadır (tas- lağın geçici 2. maddesi ve bundan başka mah- kemelerin kuruluşuna ilişkin taslağın 4. madde- sinin 2. fıkrası). Mevcut yasa taslağı "özel ka- nunlardaki hukuk ihtisas mahkemelerinin kuru- luşuna ilişkin hükümler saklıdır" demektedir (m.4 son fıkra). Yasa taslaklannda yer alan yeni düzenlemelerle yargı sisteminin hızlandırılması planlanıyor. asal bazda topluhâkimli olan bu sistemden yasataslağında tek hâkimli bir sisteme geçilmesi öngörülüyor. Böyle biryola gidilmesinde istinaf mahkemelerinin topluhâkimli olarak kurulmak istenmesi yanında Avrupa Konseyi'nin Bakanlar Komitesi'nin bir tavsiye karanndaki düşünceler de etkili olmuştur. Ancak yine aynı tavsiye karannda "Her hukuk sisteminde özel nitelikleri gereği birden fazla hâkim tarafından yargılanması gereken az sayıda dava bulunabilir" denmektedir. sa ülkede evvelce cari olan hukuk hakkında da bilirkişiden rapor alınabilecektir. Demek olu- yor ki Batı ülkelerinde hukuki konularda bilir- kişiye başvurulması olanağı ancak çok nadir hallerde uygun bulunmaktadır. Lygulamadaki durum Bizim yasa koyucu ise bu nadir halleri dahi kapayacak biçimde bir düzenleme geürmişür. Böyle bir düzenlemenin getirilmesinin, uygula- madaki yaygın eğilime bir tepki niteliği taşıdığı ifade edilerek haklılığı da savunulabilir. Ancak hukuki bilgileri içeren kitap ve periyodik yayın sayısının Batı ülkelerine göre fevkalade yetersiz olduğu ülkemizde. yasa ile getirilen böyle bir kesin sınırlandırmanın biraz hafifletilmesinin gereğine inanıyoruz. Bu bakımdan eğer bu so- runun çözümüne ilişkin bir yasa hükmünün bulunmasında ısrar edilecekse. bu sınırlandınl- manın biraz daha acıkhkla ifade edilmesi yarar- h'olacaktır. Gerçekten dehâkimin hukuki konu- larda mutlak olarak bıhrkişıye müracaat ede- meyeceğini ifade yerine, tüm çabalanna rağ- men elde edemeyeceği hukuki bilgiler hakkında bu yolun açılması hem realiteye uygun olacak ve hem de mevcut yasağa rağmen uygulamanın böyle bir yasak yokmuşçasına izlediği aksi yön- deki eğilimi ile sağlıkh bir biçimde mücadele edebilmek olanağı da bulunabilecekür. Kısaca belirtmemiz gerekirse, uygulamamız- da bilimsel görüşlerin aksine, nadir hallerde (zonınlu hallerde) bilirkişiye başvurmak bir ya- na, mevcut yasağa rağmen daha hukuki konu- larda da bilirkişiye çoklukla başvurulageldiğini teşpit edebilmek mümkün bulunmaktadır. (2) Uygulamamızda aynca bilirkişilerin seçimin- de mevcut olan güçlükler de acaba fark edilebil- mekte midir? Bu konudaki soruya hemen olumsuz yamt verilebilecekür. Şöyle ki, mahke- melerimiz hukuki meseleler hakkında bilirkişi- ye müracaat yasağma rağrnen bir yandan bu yasağa riayet etmezken, diğer yandan ise bilirkişi seçiminde de gerekli özeni göstermemektedirler. Örneğin bilfiil avukatlık yapan kişiler bilirkişi olarak seçildiği gibi, bilfiil avukatlık apıp yap- madığına bakılmaksızın da hukuk fakültelerinin öğretim üyelerinin ve emekli yargıçlann bilirkişi olarak seçilebildiğj de kesretle görülmektedir. Böyle bir seçim ile yargıçlanmız acaba kendi- lerinde eksikliğini duyduklan hangi bilgileri elde etmek için bilirkişi olarak bu meslek grubuna başvurmuş olmaktadırlar? Hatta bilirkişilik faaliyeti için "Adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere Adalet Ba- kanlığı'na bağlı" olarak kurulmuş bulunan Adli Tıp Kurumu'na müracaat halinde dahi, acaba isabetü bir seçim yapılmış olmakta mıdır? Bu ko- nuda bir tavır alınabilmesi için bu kuruma dahil olan birimlerde (Adli Tıp K.m.3) istihdam edilen kişilerin, nasıl oralara seçilmiş olduklan, bilirkişi olarak faaliyet göstermelerine imkân sağlayacak niteliklere sahip bulunup bulunmadıklannın çok iyi incelenerek ortaya konulması gerekmektedir. Atamalan büyük ölçüde Adalet Bakanlığı'na (Adli Tıp Kanunu m.26) bağlı olan bu personelin seçiminde acaba "mahkemelerle hâkimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen adli tıp ile ilgili konularda bilimsel ve teknik görüşleri" (Adli Tıp K.m.2) acaba. tarafsız objektif olarak yerine geti- rebilip getiremeyecekleri hususunda herhangi bir inceleme yapılarak gerekli özen gösterilmekte midir? Aynca yine seçilen kişilerin konumlan dolayısıyla seçilmemeleri gereken kişiler kate- gorisine dahil olup olmadıklan yönünde herhan- gi bir araştırma da yapılmakta mıdır? Doğrusu bilememekteyiz. Bize egemen oîan düşünceye göre bu memuriyetlere ya bakanlığa yaklaşabil- mek hünerini her zaman ve en iyi bir şekilde gös- terebilen her devrin adarru kişilerle, siyasal açı- dan işe yarayabilecek nitelikleri haiz kişiler seçil- mektedirler. Nitekim geçen bir dönemde güçlü bir adli tıp kurumu başkanının neler yapabildiği- ni basından ibretle okumadık mı? Avrupa KonseyFnintavsiyesâ Yasal bazda toplu hâkimli olan bu sistemden yasa taslağında tek hâkimli bir sisteme geçilmesi acaba dogru olmuş mudur? Tahmin ediyorum ki böyle bir yola gidilmesinde istinaf mahkeme- lerinin toplu hâkimli olarak kurulmak istenmesi yamnda Avrupa Konseyi'nin Bakanlar Komi- tesi'nin bir tavsiye karanndaki düşünceler de etkili olmuştur. Nitekim bu tavsiye karanna göre (bkz. tam metni için Yasa Hukuk Dergisi, Nısan 1989. sahife 461 vd.) "mahkemelerin iş yükünü azaltmak için alınacak önlemler ne olur- sa oLsun, iş hacmi bütünü bakımından büyüklü- ğiinü konıyacaktır. Bu yüzden ilk derece mahke- melerinin baktığı bütün hukuki alanda davanın tek hâkim önünde görülmesi daha > a> gınlaştırıla- rak genel mahkemelerin insan gücünü daha akücı bir şekilde kullanımının sağlanması uygun- dur" (sahufe 470). Ancak yine aynı tavsiye ka- rannda "Her kukuk sisteminde özel nitelikleri gereğibirdenfazla hâkim tarafından yargılanması gereken az sayıda dava oulunabilir" denmekte- dir. Acaba bu sınırlandırma da dikkate alındığında "ticari konularda faaliyet göstere- cek mahkemeleri yine toplu olarak muhafaza et- mek u\gun olma>acak mıdır? Kendileri ile ko- nuştuğum bazı ticaret mahkemesi başkan ve üye- leri de mevcut sistemin, çeşitli gerekçelerle aynen muhafazasının daha uygun olacagı yönüde dü- şünce açıklamışlardır. Kaldı ki yukanda sözü edilen tavsiye karan dahi, "tek hâkimli mahkemelerindaha > aygınlaş- ması her derde de\ a değildir diyerek (sahife 470) bunun yanında bu sistemin başka bazı tedbirierle de takviyesi zorunluğunu ayrıca vurgulamak- tadır (sahife 470'e bkz.). Taslaklardaki diğer eksiklikler Usul Kanunumuz tümden değiştirilmek is- tendiğine göre bu vesileyle aynca aşağıda belir- teceğimiz noktalarda da tasanya hükümler ko- nulmak gerekecektir. 1. Dava konusu şeyin değerinîn hesaplanma- sıyla ilgili bir hükmün taslağa mutlaka konul- ması gerekecektir. Aşın enflasyonun etkisi ile daha davanın başmda saptanan değerin dava- nın devamı süresince hiç degişmeden muhafaza edilmesi bazı müracaat yollanna başvurmaya engel olabilmekte, ya da sonradan çıkanlan ba- zı yasa hükümleriyle bu müracaat yollanna (temyiz, tashihi karar, yargıtayda dunışma iste- nebilmesi gibi) başvurulabilme sımn yükseltil- diğinde, derdest herhangi birdavada başlangıç- ta bu yollara başvurabilmek imkânına sahip olan herhangi bir dava tarafının artık bu imkânı kullanabilmesi imkânı ortadan kalkabilmek- tedir. İşte bu nedenle sulh ve asliye aynmı kaldı- nlmışolsabilebu problem önemini hâlâmuhafa- za ettiğine göre değerin nasıl ve muhakemenin hangi safhasına göre hesaplanacağina ilişkin ol- mak üzere yakın bir zarnanda Alman Usul Ka- nunu'nda yapılan değişiklikle (ZPO. md.4) hu- kuk hayatına katılan düzenlemeye muhteva iti- banyla benzer bir hükmün tasanya konulması gereği vardır. 2. Aynca müdahalenin hükmünün (etkisi- nin) ne olduğunu açıklayıa bir düzenlemenin de 57-58. madde arasına konulması gerekir. Bu düzenleme içinde Alman Usul Kanunu (ZPO) m.68 hükmünden yararlanılabilir. (Bu hükmün muhtevası için bkz. Üstündağ Saim, Medeni Yargılama Hukuku, cilt-1-2, İst. 1992 (5. Bası, sahife 370). (2) Hukuki konularda hala bilirkişiye baş\v- rulmasmm "bazan hukuk kaynağı bulamamak- tan, bazan ağır işyükii nedeniyle araştırmaya za- man ayıramamaktan kaynaklandığı" söylene- bilir (bkz. Kılıçoğlu A., Yargıda Bilirkişilik Çık- mazı, Ankara Barosu Dergisi, 1986,5, s.644) (3) Bilirkişilik Kurumu ile ilgili olmak üzere başkaca nelerin yapılabileceği hakkında bkz. ProfDr. Saim Üstündağ Medeni Yargılama Hu- kuku, cilt 1-2, 5. bası, 1992, sahife 735, dipnotu 10. BİTTİ ÇAUŞANLARIN SORULARl/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Önceki memuriyette geçen süre SotU! 1) Lise mezunıı olarak memuriyete başlayan bir kimse, bu mernuriyeti sırasında 4 yıllık bir yüksekög- renimi bitiriyor. Önceki memuriyetinden aynlarak, bitir- diği yükseköğrenimle ilgili bir memuriyete giriyor. Önceki memuriyette geçen süre, yeni memurhetindeki intibakı- nda değeriendirilir mi? Bazı kimseler, "bu dunımdaki kişi- ler Devlet Memuriarı Kanunu'na göre emsalini geçemez, bu nedenle de önceki hizmetlerinden intibak bakımından istifade edemez, yalmzca emeklisine sayılır" diyorlar. Bu ne derece doğrudur? 2) Yedek Subay Okulu'nda geçen süreyi borçlanmak mümkün müdür? (L.A.) YANTT: 657 sayılı Devlet Memurlan Yasası'nın 36. madde- sinin A bendinin 12,'d fıkrası konu ile ilgilidir. Memuriyette iken ya da memuriyetten aynlarak, "üst öğretinıi bitirenler, aynı üst ögrenimi tahsile ara vermeden başlayan ve nor- mal süresi içinde bitiren emsallerinin ulaştıkları dereceve kademeyi aşmamak kaydıyla bitirdikleri üst öğrenimin giriş derece ve kade- mesine memuriyette geçirdikleri başarüı hizmet sürelerinin tamaraı her yıl bir kademe, her üç yıl bir derece hesabıyla ilave edilmek su- retiyle bulunacak derece ve kademeye yükseltilirler." Yasanın 71. maddesi de "Bir Sınıftan Başka Bir Suufa Geçme" ile ilgilidir. "Memurlann eşit dereceler arasında veya derece yükselmesi su- retiyle sınıf değjştirmeleri caizdir. Bu şekilde sınıf değiştireceklerin geçecekleri sınıf ve görev için bu kanunda veya kuruluş kanunlan- nda belirtilen niteliklere sahip olmalan şarttır. Bu durumda sınıflan değişenlerin eski sınıflannın derecesinde elde ettikleri ka- demelerde geçirdikleri süreler yeni sınıflarındaki derecelerinde dik- kate alınur.Kunımlar, memurlarını meslekieri ile ilgili sınıftan genel idare hizmetleri sınıfma veya genel idare hizmetleri sınıfından mes- lekieri ile ilgili sınıfa, görev ve unvan eşitliği gözetmeden kazanılmış hak aylık dereceleriyle atayabilirler.Eski sınıflarında görev ala- cakları yeni sınıfa göre memurluğa daha yüksek bir derece ve kade- meden başlamış olup da sınıf değiştirenlerin yeni görevlerindeki ilk ilerleme süreleri, eski sınıflarında kazandıklan derece ve kademele- re tekabül eden süre kadar uzatüır ve bu süre tamamlanıncaya ka- dar kendilerine sınıf değiştirmeleri sırasında bulundukları derece kademe ilerlemesi verihnez." Yasada. "sınıflan değişenlerin eski sınıflarınm derecesinde elde ettikleri kademelerde geçirdikleri süreler"in yeni sımflanndaki derecelerinde gözönüne alınacağı açıklanmıştır. 2) TC Emekli Sandığı Yasası Ek Madde 8 uyannca, muvazzaf ve ihtiyat askerlikte er olarak geçen sürelerle, 1.1.1950 tarihinden sonra yedek subay okulunda geçen süreler borçlanma kapsamı- ndadır ve bu süreler "borçtandırümak suretiyle fiili hizmet sürele- rine eklenir." POLTTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Ya Lodos MmasayılL. Park Oteli'nin balkonunda oturup Boğaz'dan geçen gemileri seyretmek bir keyitli. Tankerler, şilepler, gemi- ler bu kadar sık geçmezlerdi. Sovyetler bir tankere "Nâ- zım Hikmet" adını vermişlerdi, arada sırada geçerdi. "Aaa, bak Nazım Hikmet geçiyor!" derdik. Park Oteli'- nin balkonunun bir süsü Nâzım Hikmet tankeri ise bir süsü de amerikanbar da oturan Yahya Kemal'dı O yıl- larda Yahya Kemal işsiz güçsüz, Park Oteli'nde oturan birsığıntıydı. Balkonun kalabalık bir saatiydi. Küçük, yuvarlak ma- salardan birinde oturuyordum. Birden Nadir Nadi Bey geldi. O yıllarda Cumhuriyet'te değildim. Oturmak için çevresine bakındı, hiç boş yer yoktu. Kendisini buyur et- miştim. Doğan Nadinin yeri de içeride, bardaydı. Yıllar sonra Istanbul'a taşındık. Cihangir'de oturuyor- duk. Bir gece, sabaha karşı büyük bir patlama oldu. Kadıköy önlerinde patlamalar arttı, büyük alev dalgaları kıyıyı kapladı. Cihangir'den iyice görünüyordu. Patlama- lardan Cihangir'de kırılan camlar olmuştu. Sonradan öğrendik, Rumen bandrah Independenta, Yunan band- ralı Evriali'yle çarpışmış, 43 kişi ölmüştü. Binlerce ton petrol denize dökülmüştü. Yarı batık Independenta'nın gövdesini yıllarca denizden çıkaramamışlardı. Batık bir gemi enkazı yıllarca açıklarda yattı, durdu. Bir de Ruhi Su'nun Osmanbey'de türkü söylediği yıl- lardı, "Karaköy iskelesi yanıyor" dediler. tsmet Ay'la birlikte fırlamıştık. Gerçekten iskele yanıyordu. Kıyıdan seyretmiştik. Kronolojik olarak bakarsanız, hemen her yıl Boğaz'da bir gemi yanar, bir gemi batar, bir korku dalgası kıyıları yalar geçer. Hisar'ın köşesinde bir yalı vardır, kendimi bildim bileli, bu yahya her yıl bir ya da iki gemi toslar, gazeteler resimlerini korlar. En ilginç çarpışmalardan biri bundan birkaç yıl Önce oldu. Anadoluhisarı açıklarında canlı hayvan yüklü Lüb- nan gemisiyle Mısır yüklü Filipinler gemisi çarpıştı. Gemilerden biri battı, 22 bin baş koyun boğularak telef oldu. Park Oteli, Boğaz'ın ziynetiydi. Şimdiki bilmem kaç yıl- dızlı oteller var olmadan önce, nerede olursanız olun, akşam üstleri balkonda oturup bir iki tek atmamışsanız, akşamınız akşam değildir. Balkonu ayrı doyumdadır, barı ayrı doyumda... Gedikli müşterileri vardır. Garson- ları tanırlar. Bardaki tabureye kıçlarını kor komaz buzlu viskileri, soğuk rakıları önlerine gelir. Gedikliler tamam olunca da, barda kahkahadan geçilmez. Şimdi Park Oteli, üstünde belediyelerin döğüştüğü bir beton enkazdır. Karşıdan baktınız mı öteki gökdelenler arasında en koyu katran olanı Park Oteli'dir. Yasadışı kat çıktılar diye yapılmış katlar yıkılıyor. Tuhaf bir yön- temdir, herkesin gözü önünde yapılan katlar, kaçaktır diye şimdi herkesin gözü önünde yıkılıyor. Sanibi "milli servet yıkılıyor" diye yakınırken, bir otelin nasıl ulusal servet olduğu datartışmalıdır. Belki seçimlerden sonra gelecek olanlar, yıkılanları, eskisine nispet olsun diye yeniden yaptırırlar. Katlar yıkılırken, "milli servet gidiyor" diyorlar ama, acaba tarih ne oluyor? Batı'da böylesi tarihi yerleri, üs- tüne kat çıkarak tanınmaz bir hale sokarlar mı? Rahmetli Adnan Menderes bu otele inerdi. Kapıdan girince sağdan birinci giriş katı Menderes'e ayrılmıştı. istanbul'da olsun olmasın, bu kat "emrine amade"tutu- lurdu. Park Oteli tiryakilerinden kimler var diye düşünüyo- rum. Belleğime çok kişi gelmiyor. MOcap Ofluoğlu dos- tumuz gözlerimden silinmiyor. Rumelikavağı açıklarında Kıbrıs Rum bandralı kuru yük gemisiyle, bir petrol tankeri çarpıştı. Az kalsın Bo- ğaz elden gidiyordu. Bir lodos Boğaz'ı kurtardı. Görün- mez lodos olmasaydı, Boğaz mı kalırdı. BULMACA 1 2 3SOLDAN SAĞA: 1/ Üstü hamurla örtülen .. et ya da üstü etle örtülen hamur yemeği. 2/ Kanşık 2 renkli... Takılmış ad. 3/ g Yapılması izne bağlı olan bir şey için yetkili ma- 4 kamlarca verilen izin ka- c ğıdı. 4/ Tapınak. 5/ İri taneli bezelye... Osmanlı 6 devleünin, Kuzey Af- y rika"daki son topraklan- nı da yitirdiği antlaşma- 8 nmadı.ö/Habeşimpara- g torlanna verilen unvan... Bir gıda maddesi. 7/ İri bir hıyar türü... Doğu Anadolu'da bir dağ. 8/ Bir tarafa yönehne, dönme. 9/ İlaç... Ünlü bir Roma imparatoru. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Anadolu'da yüzyıllardan bu ya- na göçerler arasında dokunan bir tür ensiz dokuma. 2/ Yüce...Taşa tutarak öldürme cezası. 3/ Bir tür kıymalı pide. 4/ Şeker hastalannın şeker yerine kullandığı. madenkö- mürü katranından elde edilen be- yaz toz. 5/ Sap kısmı yenen lahana çeşidi... Bir cetvel türü. 6/ Yapraklan çay gibi haşlanarak içilen bir Güney Amerika bitki- si... kira. 7/ Eski Mezopotamya halklannın en önemli bayra- mı... Kimliği belirlenemeyen uzay cisimlerine veriler ad. 8/ Bir zaman birimi... Ahi kuruluşlanna girenlerin törenle bellerine bağlanan kuşak. 9/ İştahı açmak için yemekten önce içilen içki. tLAN T.C. DERİNÇE GİRİŞ GÜMRÜK MÜDLRLÜCÜ Gümrüğümüzde Hamle Otomotiv San. Paz. Ser. ve Tic. A.Ş. adı- na işlem gören 3517-27.6.1991, 3513 27.6.1991, 3514 27.6.1991, 3508 27.6.1991. 3511 27.6.1991. 3512 27.6.1991 sayı ve günlü giriş beyannameleri muhteviyatı eşyalarla ilgili olarak tahsil edilmesi gere- ken 18.918.000.- TL.'nin ödenmesi için adı geçen fıraıanın müdürlü- ğümüzde mevcut adreskrine çıkartılan tebligaüar tebliğ edilemedi- ğinden amme alacağı tahsil edilememiştir. Tebligaıa esas olacak başka bir adres de tespit edilemediğinden 7201 sayılıTebligat Kanunu'nun 28. ve 31. maddeleri uyanncaüanen tebliğine karar verildi. Bu nedenle yukanda miktan gösterilen borcunuzu tebliğ tarihin- den iübaren 7 gün içerisinde. idaremiz veya tahsile selahiyeth idarele- re odemenizi, aksi takdirde voıkanda belirtilen meblağın 6183 sayılı kanun hükmunde tahsili >oluna gıdileceğinın bilinmesi üanen tebliğ olunur. Basın: 22652 T.C. SARIYER SLJLH HUKUK HÂKtMLİĞİ'NDEN 199415 Mahkememizin 1994 15 esas, 1994/144 karar sayılı ilamı ile Is- tanbul Sanyerv Demirciköy, cilt 015/01, sayfa 28, kütük 19'da nüfusa kayıtlı Hasan Serdar ile Yasemin'den olma 1976 doğumlu Tolga Madan ile, aynı yerde nüfusa kayıtb Hasari Serdar ile Serna'dan olma 1984 doğumlu Ash Madan'a babaanneleri Hakkı ile Fatma Zehra'- dan olma 1927 doğumlu Saime Bozoğlu vasi olarak atanmışür. Hüküm özeü yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basm. 3168
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle