25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 18MART1994CUMA Saten, ipek, organze yerini PVC'ye bırakıyor ModayauyanbuyılparlayacakHaber Merkezi - Bir zamanlar sa- dece hayatlannı kaldınmlar üzerin- de bulduklan müşterilerden kaza- nanlann ya da punk'lann giydikleri P\r C. kauçuk ve plastik giysiler mo- da olmaya başladı. Bu yıl. geleneksel tutumlanyla ta- nınan Mary Quant, Helen Storey, Helmut Lang ve Jean Colonna gıbi ünlü modacılar bile çekingenlikleri- ni yenip, bu yeni kumaşlardan deği- şik giysiler yarattılar. Genellikle şö- mine kenannda oturup. şür oku- mak için ideal giysiler tasarlamasıy- la ünlü Joseph bile 1994 için hazırla- dığı siyah ve kahverengi PVC'den blucinlerle moda dünyasını şoke et- ti. Uçuşan, hafif, kadınsı elbiseleriy- le ünlü Martine Sitbone ise eskiden saten, ipek ya da organzeden başka bir kumaşa tenezzül etmezken mo- da dünyasına dar, streç kumaştan yapılmış bluzlan hediye etti. Jean Paul Gaultier'in son kreas- yonlan ise bu moda akımının hızlı adımlarla geldığini bir kez daha ka- t/ eean Paul Gaultier'in son kreasyonlan bu moda akımının hızlı adımlarla geldiğini bir kez daha kanıtladı. Ünlü modacı, PVC giysilerin en ateşli savunuculanndan. nıtladı. "Günümüz kadını tek bir gö- riinüş altında topianamaz. Bir giin uçuşan bir kumaştan şık bir elbise gjvmeyi, sonraki gün dar ve parlak bir gjysiyle vamplaşmayı isteyebilir" diyen ünlü modacı, PVC giysilerin en ateşli savunuculanndan. Jane Fonda, 1967 yılında çevirdiği 'Bar- barella'da vücudunu sımsıkı saran kauçuk giysileri meşhuretmişti. Fa- kat PVC giysilerin gerçek öncüsü Mary Quant'tı. Mary Quant'ın 60'- lann başlannda yarattığı pınltı giy- silerin, 70'lerin sonlanna hakım olan punk hareketiyle moda olan plastik giysilerle ne biçim ne de amaç olarak benzerliği vardı. Qu- ant'ın pantolonlannı satın alan ka- dınlar, erkekleri baştan çıkartmaya çalışırken punklar cinsel açıdan çe- kici olmayı değil, PVC giysilerle şoke etmeyi amaçhyorlardı. Seksi. üç dakikalık kuru gürültü olarak gören punklardan biri olan Sex Pistols üyesi Johnny Rotten gibi- ler için cinsellik ve erotizm tamamen aforoz edilmiş olgulardı ve bunu en iyi itici PVC pantolonlar giyerek simgelediklerine inanıyorlardı. Bu- gün de kötü kızlar ve kötü delikanlı- lar tahammül edilmez olmaktan hoşlanıyorlar. 1960'larda deri montlanyla halkı şoke etmeye çalı- şan rock'n roll'culara artık 'muhal- lebi çocuğu' olarak bakılıyor. PVC ise hedefıne hala en kısa yoldan eri- şiyor. Günümüz kadını aynı zaman- da seksi de görünmek istediği için. vücut hatlannı iyice ortaya çıkartan PVC kumaşlardan çok hoşlanıyor. 1994 yazı için hazırladığı, siyah, be- yaz ve lame PVC pantolonlarla dik- kat çeken Helmut Lang. içinde ya- şadığımız çağı yansıttıklanna inan- dığı için sentetik kumaşlarla çalıştı- ğını söy lüyor ve "Kadınlar, eğer can- lan istiyorsa olaylara karşı çıkabil- meliler. Değişimin esas olduğu bir dö- nemde yaşıyonız. Bu da bizi hem bir insan hem de tasarımcı olarak etkili- yor. Moda da tutumlarla ilgili bir ol- gudur. Eğer etrafımda gördüğüm bir şey beni kızdırıyor, üziiyor ya da he- yecanlandırıyorsa bunu moda olarak niteleyebilirim" diyor. Lang'ın dünya görüşünün, dantel bustiyer ve ipek giysilerle pek ilgisi yok. Aksine ünlü modacı, pejmurde fakat, iddiah ve gösterişli olan şeyle- ri değerlendirmeye çalışıyor. Lang'ın postmodern modaya önemli katkılan arasında şifon ce- ketler ve naylon gece giysileri var. "Göründüğü gjbi olmayan mal- zemelerle çalışmayı seviyorum. L'cuz gibi göriinen fakat dikkatle hazırlanmtş bir kumaşla eski pöskii duran fakat son derece pahaiı bir başka kumaşı aynı giyside kullana- bilirim" diyen Helmut Lang, plastı- ğin beğenilen ve istenen bir madde haline geldiğini ve kolayca biçim ve- nlebildiği için giysi tasanmına uy- gun olduğunu söylüyor. Jane Fonda, 1%7'de çevirdiği Barberella 'da kauçuk giysiler giymişti. Kalpkrizi yaşı25'e indi İZMİR (AA>- Kent yaşamının hızlı temposu. stres ve özellikle küçük yaşlarda sigara içiminin yaygınİaşması sonucu, kalp enfarktüsü geçirme yaşının 25"e indiğı bildirildı. Ege Üniversilesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji AnabiÛm Dalı öğretim üyesı Doç. Dr. Azem Akıllı, Türkiye'de. bir y ıl içinde 150-200 bin kişınin enfarktüs nedeni ılehastaneyeyattığını, bunlann yüzde 10'unun hayaünı kaybettiğini söyledi. Akıllı. 15-20 sene önce yüzde 25"lerde seyreden ölüm oranının. bugün için yeni ilaçlar. tedavi yöntemleri ve koroner bakım ünitelerinin devreye girmesiyle yüzde 8'lere indiğini belirterek şöyle konuştu: "Şeker hastalığı, hipertansiyon, beslenme bozuklukları ve sigara içme, kalp enfarktüsü geçirme riskini \ükseltiyor. Eğer kişi bu riskleri taşıyorsa kesinlikle 35 yaşından sonra kalp kontrolünden geçmelidjr. Eskiden 50 yaşından sonra enfarktüs geçirme riski artıyordu. Ancak günümüzde stres, yaşama koşullannın ağırlığı nedeniyle bu yaş 25'Iere üuniş dunımda. Kentte yaşayanlar daha fazla riski altında, iş, ekonomi. trafık, hava kirliği. gürültü enfarktüsü etkiliyor." Daha çok memurlann enfarktüs geçirdığının saptandığını kaydeden Doç. Dr. Akıllı. pilotlar, doktorlar ve yöneticilerde de enfarktüs geçirmenin yaygın olarak görüldüğünü söyledi. 50 yaşına kadar erkeklerin kadınlara oranla kalp enfarktüsü geçirme riskinin daha yüksek olduğunu da ifade eden Akıllı, "Hormonlar kadınlan bir ölçüde konıyor. Ancak menopoz döneminden sonra erkekler ve kadınlar arasında kalp enfarktüsü geçirme riski aynı oranda seyrediyor" dedi. Koroner damar hastalığına yakalananlann yüzde 92"sinin sigara içtiğinin gözlendiğini belırten Doç. Dr. Akıllı. istatistikler doğrultusunda enfarktüs geçirenlerin yüzde 80'inin erkek ve yaş ortalamasının da 40-45 arasında olduğunu kaydetti. Yapay tohumlama daha ucuz KONYA (AA) - Yüksek verim sağlamak amaayla yerli hayvanlann kültür ırkına dönüştürülmesinde.yapay tohumlamanm doğal tohumlamadan daha verimli, sağlıklı, ucuz ve kolay olduğu bildirildı. Konya Tanm îl Müdürlüğü yetkilileri, et ve süt veriminin yükseltilmesi için yerli ırkın kültür ırkına dönüştüriilmesi çahşmalannın aralıksız sürdürüldügünü belirterek. normalde damızlık bir boğadan tabii yolla 60-100 ineğin tohumlanmasına karşm. aynı boğadan suni yolla 20-25 bin ineğin tohumlanabildiğini, aynca suni yöntemlerde tohumun uzun süre saklanarak korunması imkanının bulunduğunu ve taşınabildiğini söylediler. Yetkililer. suni tohumlama yöntemiyle hastahk bulaşma riskinin de yok denecek düzeye düştüğünü kaydederek, bu yöntemin tercih edilmesiyle damızlık boğa beslenmesinin de ortadan kalktığını belirttiler. BisiklethatırasıHep 'tstanbul hatırası' çektirilecek değil ya! Bu iki küçük de 'bisiklet hatırası' çektirjyor- lar. Nasıl çektirmesinler? Bisiklet yepyeni, pınl pınl. Hani insana "gel üstüme bin de şöyle bir doyasıya gezdireyim seni" diyen cinsten. Çocukların bu çağrıya içlerinin gittiği kuş- kusuz. Ama ya 'büyükleri' göriirse? Ya başını örttükleri küçük kı/larını 'şeytan arabasına' binmekle suçlarlar, daha da beteri pataklarlarsa? Oğlamn derdi daha farklı; boyu yetmiyor. Biraz u/ayıp serpilsin. bakın o zaman nasıl kurum kurum kurulacak selenin üstüne ve nasıl tüm gücüyle basacak pedalla- ra. Ne var ki bisiklet, ikisi için de "binilmelik" değil, 'seyirlik'... (FOTOĞRAF: ÖZGL R SARGIN) Davraz tmnanışı ile başlayan serüven GÜLÇİN tLCİ BURDLR - Süleyman Demirel Üniversitesi"nin çeşitli birimlerinde görev yapan bir grup öğretim üyesi- nin Davraz tırmanışı ile başlayan doğa gezileri, tutkuya dönüştü ve sonunda bilimselliğe aktı. Genç öğ- retim üyeleri, öteki üniversitelerle bilimsel boyutlarda yanşması müm- kün olmayan üniversitelerini belge- sellerle ulusal ve uluslararası boyut- lara taşımayı hedefliyorlar. Dağcılık ve Mağaracılık Kulübü adı altında örgütlenme çabasında olan grup, ilk gezisini 1989 yılında Isparta'nın Davraz DağTna gerçek- leştirdi. AbduUah Tanyolaç başkan- hğındaki ekip. sonraki yıllarda Dav- raz tırmanışını geleneksel hale getir- di ve Barla, Dede Göl Dağı ve böl- gedeki değişik mağaralarla etkinlik- lerini sürdürdü. Büinmeyen dağlann keşfı Yrd. Doç. Dr. Mahmut Mutlu- türk, "Merak '3 kilometre dibimizde çok güzel bir dağ var, biz onu bilmi- yoruz' diye başladı ve bu noktaya gel- di" diyor ve sözlenni şöyle sürdürü- yor: "1992'deki Köprüçay kanyonumı geçtik. İşte o gecişin sonrasnida, Is- parta yöresinde yaptığunız dağcılık- mağaracılık faaiiyetlerinin, yörenin çok güzel doğal, tarihi ve kültürel özellikler sunduğunu görerek, bir ekip çalışmasıyla yürütülmesi gerek- tiğini düşündük. Yaptığunız her gezi Dağcılık ve Mağaracılık Kulübü adı altında örgütlenme çabasında olan grup, ilk gezisini 1989 yılında Isparta'nın Davraz Dağı'na gerçekleştirdi. AbduUah Tanyolaç başkanlığındaki ekip, sonraki yıllarda Davraz tırmanışını geleneksel hale getirdi ve Barla, Dede Göl Dağı ve bölgedeki değişik mağaralarla etkinliklerini sürdürdü. yeni bir şeyler kattı. Bu güzelUklerin hepsinin. kulüp bazında daha düzenli bir şekilde gezilmesi fıkrini doğur- du.|' Önce "Fakültespor Kulübü' bün- yesinde faaliyetlerini sürdürmeyi düşündüklerini belirten Mutlutürİc, çahşmalannın asıl amacını şöyle özetledi: "Her gittiğimiz yerde karşılaştığı- mız önemli bir olay vardı. însanlar kendi yörelerini tanunıyorlardı. Şu sonucavardık: Yörede yaşayan insanlar, kendi çevTelerini bilmiyorlar. Kendi yörele- rini insanlara anlatabilir miyiz dedik. Belgesel hazırlama ve izlettirme fikri doğdu. Böyle olunca ekibin niteliği de değişiyor tabii." Bundan sonra İnsuyu Mağarası çalışması yapıldığını ve ilk kez ma- ğaranın bilinmeyen bölümlerine gi- rildiğini anlatan Mahmut Mutlu- türk, "Yörede önemli antik merkez- ler var. Buralara da gidildi. gezildi ve şu sonuç ortaya çıktı: Geçmişte in- sanlar Pamfılya ile Pisidya antik böl- geleri arasında bir yol kullanmışlar ve bu yolun sağında solunda farklı küitürler geliştirmişler. Önce yaprt- ğımız doğa gezileri ile tarih gezileri ni üst üste koyduğumuz zaman, 'Fakül- tespor adı altında > ürütemcyiz' de- dik. Dağcılık-Mağaracılık Kulübü'- nü kurmaya karar verdik" dedi. Kulübün çahşmalannın bir şekil- de bağlı bulunduklan üniversite ile bütünleşmesi gereğine de dikk?t çe- ken Mutlutürk, "Biz yola, önce yö- remizi, yöre insanma tanıtarak yöre- mizle bürünJeşelim diye çıkmıştık. İşte bu noktada yeni bir amaç belirdi. O da çalışmalarunızı üniversitemiz adıyla ulusal boyuta taşımaktı. Sü- leyman Demirel Ünhersitesi'nin öte- ki üniversitelerle bilimsel boyutlarda yanşması mümkün değil, ama bu tür etkinliklerle üniversitemizle ortak çalışma yapmamız mümkün. Böyle- ce ulusal boyutta kendi üniversitemizi de tamrmış oluyoruz. Çalışmaları evrensel boyuta aç- mak, bu şekilde Süleyman Demirel Üniversitesi'ni uluslararası boyuta taşımak mümkün. Ana ilke bu" diye konuştu. Araç veizin konusunda Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörü Prof. Hasan Gürbüz'den çok büyük destek gördüklerini belirten Yrd. Doç. Dr. Mutlutürk. çalışmalanna üniversite dergisinde yer verilmesinin de bir sa- hıp çıkma örneği olduğunu vurgu- ladı. Desteğın yanı sıra bazı çevrelerin tepkisini de çektiklenni dile getiren Mutlutürk. bu konuda şunlan söy- ledi: "Yaptığunız işlerden rahatsız olan çok fazla. 'Dört çapulcu bir araya gelnıiş, kendilerince bir şeyler yapı- yorlar'diyorlar. İkinci bir rahatsızlık, üretememe rahatsızlığı. 'Biz üretemiyonız, bun- lar nasd oluyor da üretiyorlar' diye rahatsızlık duyuluyor." Roma. Bızans \e Yunan kultürü- nün de ınsanlan rahatsız ettığını sövle\en Mutlutürk. "Buradaki in- sanlan inkar edemezsin. 4-5 bin \ ıllık bir geçmişi var. Örneğin. Köphiçay ırmağının bir tanrısı \ ar. Bunu bir \ a- zi) la belirttiğimiz zaman müthiş tep- ki oluşuyor. İnanmnorlar böyle bir gecmişe. Sanki gökten zembille in- mişler. Oysa buranın geçmişini inkar etmek mümkün değil. Bu açıdan ba- kıldığında çevremizdeki insanların tepkisi çok farklı oluyor. lsparta çev- resindeki camileri gezsek, yazsak, son derece mutlu olacaklar" dedi. Mutlutürk doğal. tanhi ve kültü- rel güzellikleri salt gezip tozup dön- mediklerini belirterek. şöyle konuş- tu: "İnsanlarla oturup konuşuyonız. Onlara yörelerinin zenginliğini anla- tıyoruz. "Siz yörenize şovenist gözle bakmayıp benimserseniz, sahip çı- karsanız, bu zenginlikler sizin için ge- lecekte ekmek kapısı' diyoruz." Çahşmalannın zaman içinde ar- şivleneceğirii belirten Mutlutürk. sözlerini şöyle noktaladı: "Belki, 'lsparta Çevresindeki Do- ğal, Tarihi ve Kültürel Zenginlikler' adıyla bir kitap olabilir gelecekte. Merak ve doğa sevgisi ile başladık. Yola çıkışımız böy le, ama sonuçta gi- deceğimiz noktayı da biliyoruz. Tüm zoriuklara ve aldığımız tepkilere kar- şm. bize güç veren tek şey var: O da, her y erde karşılaştığımız y ozlaşmay a karşı direnen bir Anadolu insanı, bo- zuunamış..." UNICEFe göreçocuk katilleri İSTANBLL(ANKA)- Gelişmekte olan ülkelerde her yıl meydana gelen 13 milyon çocuk ölümünden hemen hemen üçte ıkısıne zatürree. ıshal \ e kızamık hastalığının yol açtığı bildirildi. UNICEF"in araştırmasına göre, "çocuk katilleri" olarak tanımlanan bu hastalıklardan zatürrce. tek başına en çok çocuk ölümüne neden oluyor. Zatürree nedeniy le her ) ıl 3.5 milyon çocuk hayatını kaybedıyor. Her yıl 3 mil> on çocuğun ölümüne neden olan ishal. az bir farkla ıkınci sıradayeralıyor. Kızamık hastalığı > üzünden de her yıl 800 bin çocuk \aşamını yıtıriyor. Araştırmada. en fazla çocuk öl ümüne y ol açan zatürree, kızamık % e ishal hastalıklan, denenmış. sınanmış. elde hazır ve maliv etine katianabılır yöntemlerle önlenebıliyor. Yüzde 80 ile yüzde 90"ında ba'kteriyel sorun bulunan zatürree. 5 gün süreyle alınan antibiy otik tedavisıylekontrolaltına alınabiliyor. Anne babalara. neredey se hiç masrafı olmayan ağızdan sıvı tedavisinin öğretilmesıy le. ıshal \ üzünden me\dana gelen ölümlerin sayısını \ an \ an> a azaltmak mümkün oluyor. Kanserli hastaya nasıl davranmalı? İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu)- Kanserli bir kişiye. hastalığı nı söylememek yerine sorduğu sorulann cevaplandınlması. hastalığının anlaşılır bir dille anlatılması gerektiği vurgulanı\or. Uzmanlar, ötanazinin Türkiye'de uygulanmıyor sanılmasına karşın. özellikle kanserli hastanın yakınlanna. "Yapdacak bir şey yok, hastanızı alın götürün" denilmesinin. pasif ötanazi olduğunu söylüyor. Kanser hastaîannın. kendilerine konulan tanıyı bılmesi durumunda. hastahkla mücadele edebileceğini. ha\atını planlayabileceğini vurgulayan Dokuz Eylül Üniversitesi Psıkıvatri Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. ZelihaTunca, "Hastanın tanıyı bilmesi tedavide olumlu bir rol üstleniyor" dedi. Hastayı belırsızliktebırakmak \enne. en azından bilmek istediği kadannın mutlaka verilmesi gerektiğini vurgulayan Tunca, doktorun, hastasına yalan söylemeden. umut verici şekilde. anlaşılır bir dille tanıyı anlatması gerektiğini söyledi. İstatistiklerden alınan ortalama sonuçlanna göre bir hasta için ne kadar ömrü kaldığı konusunda zaman biçmenin yanlış olduğunu belirten Zeliha Tunca. "Tek bir hastanın Lstatistiği yok. Hastalığın seyri herkeste değişik şekiller gösterebiüyor. Bu nedenle doktorlann, hastalarına istarisriklere bakarak şu kadar ömrün kaldı demesi çok y anlış" diy e konuştu. Tunca, doktorun hastasn la ıyi bir iletişim kurarak onu ızlemesi gerektiğini söyledi. Uygulamada, ilaç vererek ya da intihara yardım ederek aktif ötanazinin yaru sıra özellikle Türkiye'de pasif ötanizi yapıldığını savunan Tunca. "Hastaya. yapılacak bir şey yok, alın götürün demek, onu ölüme terk etmekrir zaten. Bu pasif bir ötanazidir. Doktorlar, hastasını sürekli izlemeli, elinden geleni y apmak için çaba harcamalıdır" dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle