Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
7 ŞUBAT1994 PAZARTESİ CUMHURİYET 2 SAYFA
KULTUR
Seyhun Topuz'un son yapıtlan Maçka Sanat Galerisi'nde sergileniyor
Değişkenlik önernli bir unsur
GÜLŞEN ÇALIK
M
açka Sanat Galerisi
girişinde, seramik
karo döşeli ön avluda
kırmızı boyalı demir
şerillerin kendi çevre-
^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ lerinde kınhp yönlen-
^ ^ ^ ^ ^ * ^ meleriyle oluşmuş
canh, oyun dolu bir heykel vardır. Bi-
lirsiniz eminim, yoldan geçerken hiç
ummadığınız anda karşınıza çıkar,
yalnız galerinin yerini belirlemekle
kalmaz, hi2İa büyüyen ve kendi büyü-
mesine ayak uyduramayan şehirde nc
cevherlerin kıpırdadığını bir an için de
olsa size güçle iletir. Anlayan görür.
Seyhun Topuz'un 'Kırmızı I' adh hey-
kebdir bu. I986'da yapmıştır Topuz
bunu ve o yıl yapıtı satın alan Maçka
Sanat Galerisi 'Kumızı I'i galerinin
önünde devamlı sergilemektedir
Şimdi galeride 25 ocaktan 6 marta
kadar Topuz'un son yapıtlan sergilen-
mekte. Ben Seyhun Topuz'u 1972'de
tanıdım; daha sonra Amerika'da da
yaptığı çalışmalan izledim. Bu süre
içınde kendi çizgisi üzerinde sağlam ve
duyarh bir görüşle ilerlediğıni gör-
düm. Seyhun Topuz sanatı ve sanatını
ciddiye alır. Çağdaş Türk heykelcili-
ğinde hak edilmiş yeri vardır. Akı-
mdan akıma atlamadan. uluslararası
sanat yapar, kendi estetiğini ulusal bir
çerçeve içinde fakat kalıplaşmadan,
kısırlaşmadan sürdürür.
Modülün değişik büeşimleri
Son yapıtlannda. belirgin bir modü-
lün değişik büeşimleri gorülmektedir.
Topuz'un "bozulmuş dörtgenler" dıye
nitelendirdiği bu modüller 1970'lerde
başlattığı geometrik yapıtlann bilinçli-
bğınden kaynaklarur, fakat son yıllar-
da duyduğu belki bilinçaltı bir şiirsel-
likten de esinlenir. Geometrik heykel
dendiğinde genellikle dık açılar. üç-
genler, daireler, küpler, kesişmeler ve
Sergide yer alan 6 rölyef ve yerde konunılanan 51i kompozisyon Topuz'un 1993'te yaptığı en son çalışmalan.
durgun bir gerçekçilik gelir akla. Oysa
galeride görülen bu işler sizd bir Zen
tapınağına götürür. Damla damla
benliğinize işler. Geometriden kay-
naklanan lirik işlerdir bunlar. Her biri-
nin içinde sanki bir rüzgar kıpırtısı, içe
dinginlik verebilecek duru bir hışırtı
vardır. öylesine sakin ve usla oturtul-
muşlardır ki duvarlara, nedenini çöze-
meseniz bile, gördüğünüzde sizi çeker-
ler, salt aklınızı değil, gönlünüzü de.
Sergide yer alan 6 rölyef ve yerde
konumlanan 51i kompozisyon, Sey-
hun'un 1993'te yaptığı en son çalışma-
lan. Demir levhalara kavis verilmiş.
sonra bu levhalar tekli, ikili ve üçlü
olarak dikey ve yatay, içbükey ve dı-
şbükey ilişkileri içinde yan yana gel-
mişler.
Gecen sergilerde, scyircinin
bağımsız olarak çevresinde dolaşabile-
ceği yapıtlar artık duvara iliştirilerek
sadece cepheden görülmeyi şart koşar.
Her değişken yamuk önce kendi içinde
hareketli, sonra hemen yanındaki ya-
muğa göre işlevseldir. Olay daha son-
ra üçlülerin yukandan aşağıya ya da
soldan sağa hareketiyle daha da
canlılık kazanır. Ardından bu yapı-
ijardaki hareket duvardan duvara at-
lar, mekan yukanda sözünü ettiğim
rüzgar tadıyla canlanır. Hışırtılar,
hareketle özdeşleşen kıpırdaşmalar
galen salonunu bu minimal görünüm-
le yapıtlann güçlü iletişimiyle
kımıldatır.
Galeri girişinin hemen önündeki 5'li
yapıtsa, duvardaki kavisleri yerde tek-
rarlar. Fakat bir farkla: Kavislerdeki
hareket artık ön plandan değil. dikey
olarak izlenmektedir. Böylelikle bu
yamuklar hem labirenten bir duvar
kümelemesi görümündedirler, hem de
duvardaki kavislerin kavramsal ya-
taylan. Ortalama yükseklikleri 1 met-
re çevresinde değişen bu beş yamuk,
kendi kompozisyonlanyla bir başka
hayalı yamuk çizgi oluştururlar. An-
cak Topuz'un dedıği gıbi bu kompo-
zisyon. "başka bir mekanda başka bir
biçim alabilir, oturduğu mekana uydu-
rulabilir". Bu değişkenlığe açık olma
vizesi, yapıtın biçiminin mekana uy-
durulması. seyircinin yapıtın kompo-
zisyonunda, az da olsa, söz sahibi
olmasına sanatçı tarafından izin veril-
mesi, çağdaş bir düşüncedir. Hem sa-
natçının son sözünü eünden ahr, hem
de sanatı mekana uydurma amacıyla
yapıta zenginlik ve anlam getirir. So-
nunda değişkenlik. yapıtın önemli bir
unsuru olur.
Yirmi yılı geçen bir arayış
XX. yüzyıbn sanat özetlemesi
yapdırken sanat tarihçileri ve estetik
felsefecileri, minimahst akımı ya mo-
dernizmin son akımı ya da post-
modernizmin modernist düşünceyi
eleştirmeye başlamasmın temeü ola-
rak nitelemektedirler. Seyhun Topuz'-
un bu son yapıtlan, eski işlenne bağlı
minimalist kökenli işlerdir. Daha önce
yapıtlanna esas olan dörtgenler, ilk se-
rılerde kendi içlerinde kesıklikler ve
mekan kıvnmlanna uğramış. daha
sonraki serilerde birbirleriyle kaynaşıp
kınk şeritler oluşturmuş, bu seride ise
eş açılannı yitirerek yamuklar haline
dönüşmüşlerdir. Kendi üzerlerine dış
ve iç bükey olarak kıvnlmışlardır. Es-
pası çerceveleyip kucaklamasalar da,
hareketleriyle onu vurgularlar. Sey-
hun Topuz'un yirmi yıh geçen arayışı,
soyut ifadenin belki de en ender rastla-
nan sonuçlannı vermektedir. Doğal
referanslardan annmış haliyle sadece
içinde bulunduğu espası nitelemekle
kalmaz, zamanda dondurulmuş gibi
harekeü yakalayan biçimleriyle mini-
malist düşüncenin maksimum tadını
verir. Kuşkusuz "Az daha çoktur".
Opera ve
bale
ödüllerini
kazananlar
ANKARA (AA) - Devlet Ti-
yatrosu Opera ve Bale Çah-
şanlan Yardımlaşma Vakfı
(TGBAV) tarafından»opera ve
bale sanatçılannı teşvık etmek
ve bu sanatlann gelişerek yaygı-
nlaşmasına yardımcı olmak
amaayla ilk kez düzenlenen.
"1993' Ydı Ankara Opefa ve
Bale ödüUen""ni kazananlar
açıklandı.
TOBAV temsilcilerinden
oluşturulan kurul, 1993 yılı
içinde Ankara sahnelerinde
gerçekleştirilen etkinlikleri de-
ğerlendirdi. Toplam 19 eserin
değerlendınlmesi sonucunda.
*jüri özel üdülü', opera dabnda.
'Prens Igor' ve 'Aida' eserlerin-
deki ağırhklı koro partilerinde
gösterdikleri başanlı perfor-
manstandolayı. Ankara Devlet
Opera ve Balesi Korosu'na ve-
rildi. Bale dalında ise jüri özel
ödülüne, çocuk balesinin yö-
neüm ve geliştirilmesinde öz-
verili çalışmalan ile bu sanat
dalının altyapısına katkılann-
dan dolayı Ushîn Öztürk uygun
görüldü. Bale dalında. en ba-
şanlı koreograf ödülü verilmez-
ken. opera dalında da "en ba-
şanlı ışık" için yeterli oy sağla-
namadı.
Opera dalında ödül kazanan-
lar şöyle:En başanh şef: Raırf
Abdulİayev, en başanlı yönet-
men: Yücel Erten, en başanlı er-
kek solist: Eralp Kıyıcı, en ba-
şanlı dekor. Savaş Camgöz, en
başanlı kostüm: Nursun Cnlü,
övgüye değer genç opera sa-
natcısı: Şule Durham.
Bale dalında ödül kazananlar
da şunlanEn başanlı şef: Naci
özgüç, en başanb kadın danscı:
Zeynep Sunal Odabaşı, en ba-
şarilı erkek danscı: Fahrettin
Güven, en başanb dekor: Ate-
xander Vassiliev, en başanb
kostüm: tsmafl Dede, en başanb
ışık: Şükrü Alper, övgüye değer
genç bale sanatçısı: Ozden Ak-
türk.
Çisenti Sanat Topluluğu, 'Renkler ve Günce' adlı oyunla Baro Han'da
Anlam, sezginin ardından gelir
ASUMARO
Baro Han Tiyatro Salonu;
bugünlerde genç, dinamik sa-
narçslarla soluk alıyor. "Biz se-
yircimizin sezgisine güveniyor,
anlamın ancak sezginin ardı-
ndan geleceğine iıuuuyoruz."
Yaptıklan işin dayandığı temeli
böyle açıklıyorlar Çisenti Sanat
Topluluğu üyeleri. Enver Ayse-
ver'in yazıp yönettiği "Renkler
ve Günce", günümüz insanmın
yalruzlığmı, birbirinden kopuk-
luğunu, izleyeni irkilten bir dille
anlatıyor. Aylin Bilsel Deveci,
Deniz Atamtürk ve Enver Ayse-
ver'in rol aldığı oyunun müzik-
lerinı Haluk Polât ve Mehroet
Tez, dekor ve kostümünü ÜI-
ker Paro ıle Gamze Atalay ger-
çekleştirmiş. Mehmet Tez bas.
Haluk Polat klavye, Murat
Kıkgöz ise saksafon çalıyor.
Enver Aysever'le "Renkler ve
Günce" üzerine söyleştik.
- "Renkler ve Günce"nin yapı-
sı hakkında neler söyleyeceksi-
niz?
Hiçbir zaman klasik drama-
tik yapıyı benimsemedik. Yir-
mibirinci yüzyılda insarun en
büyük probleminin haz duy-
mak olduğunu düşünüyoruz ve
insana sezgj yoluyla haz veren
bir şey yapmayı düşündük.
- Oyunun oluşum sürecinden
söz eder misiniz?
Oyun, tematik doğaçlama-
larla başladı ve bunlardan par-
ça parça tekst doğdu. Ortaya
ç}kan her sözcüğün nota karşı-
üğını Haluk ve Mehmet buldu.
Tekstle müzik arasında birebir
bir örtüşme var. Bu bir opera ya
da müzikal değil ama müzikli
oyun demek de doğru değil
bence. Belki "Teatral Sahne
Gösterisi" demek yakın olabi-
lir. Şiirin imgeden gelen gücünü
temel alarak her insanda farklı
'Bizsezgiyiçok
önemsiyoruz.
İnsanın belki
artık son kozu
sezgisf diyen
Çisenti Sanat.
Topluluğu üyeleri
seyircilerinin
sezgisine
güveniyor,
anlamın ancak
sezginin ardından
geleceğine
inanıyor. Enver
Aysever'in
yazdığı ve
yönettiği
oyunda Aylin
Bilsel Deveci,
Deniz Atamtürk
ve Enver Aysever
rol alıyorlar.
bir duyumsamaya gidebilecek
bir metin ve müzik oluşturduk.
Bir şiir her insanda farkb çağn-
şımlar uyandınyorsa ve tekrar
tekrar okunduğunda damakta
farklı bir tat bırakıyorsa, bu
anlamda şiirle buluşuyoruz.
Çünkü bu oyunun da tekrar
tekrar izlenmesının kışide farklı
hazlar yaratacağına inanıyo-
ruz.
-Aniatmak istediğjniz bir aşk
öyküsü müydii?
Derinlemesine irdelenmedigi
zaman sanki sıradan bir aşk öy-
küsüymüş gibi duruyor. "Bir
kadın, bir erkek, bir öykü" illa
kı aşk öyküsü olmak zorunda
değil. Böyle algılanmasından
da çok şikayetçi değiliz ama de-
rininde başka bir çok şey yatı-
yor. Oyundaki durağan yapı bi-
zim tercihimiz. Çünkü çok ha-
reketli yaşıyormuş gibi görü-
nüyoruz ama aslında çok dura-
ğan yaşıyoruz, bunu göstermek
istedik. Ikincisi, hiç diyalog
yok. Kimse kımseyle konuşmu-
yor. Kimse kimseyi dinlemiyor
üstelik bir adım daha ileri gittı-
ğimiz zaman. çığlık çığlığa ba-
ğıran bir kadın var \e kimse
onudaduymuyor.
-Oj unda çok çarpıcı bir seviş-
mesahnesi\ar..
Sevişme sahnesi asbnda son
derece tehlikeli bir sahne. Ama
bunu koymak zorundaydık,
oyun o noktaya gelmişti artık.
Ö kadmla o erkek düş bazında
belki onu yaşıyorlardı. Birdesi-
nema tekniği kullandık biz
özellikle o sahnede. Fotoğraf
fotoğraf, kare kare. Sinemasal
bir takım kareleri sahnede ya-
şatmak da hazla çok ilgili bir
şey. O hazzı da kolayca değil
duyarbbkla üişkilendiriyorum.
- Bundan sonra neler yapmayı
planlıyorsunuz?
Geçen yıl oynadığımız "Dur-
dundmuş Zamanın Fotoğrafı"
ve "Renkler ve Günce" bir üç-
lemenin ilk iki oyunu. Üçleme
gelecek yıl tamamlanacak. Bi-
rinci oyunda daha çok erkeğin
dünyasından, ikincisinde kadı-
nın dünyasından baktık. Üçün-
cü oyunda kadınlık ve erkeklik
de kalkacak. Oyunun sonunda
insanlann deliliğe yaklaştığını
verdik, oradan devam edeceğiz.
Insanlar artık açmazlannı fark-
lı bir edimle ortaya koyacak.
-'Çisenti' olarak, sanatmızı
dayandırdığınız temel nedir?
Düşündüren tiyatro masal-
lannı çok duyduk. Bizde öyle
değil. Zaten oyun bittiğindc se-
yirci bir şaşkmbk yaşıyor. bir-
kaç kere izleme ihıiyacı duyan-
lar var. Oyundan sonra bizimle
konuşmak isteyenler var. Bu da
bir ilişki. Önemli olan bu.
Salih Kalyon Tiyatrosu, Akimopulos'un 'Umudunu Yitirme' adlı oyununu sahneliyor
Türk -Yunan dosüuğuiçin tiyatroKûhflr Servisi- "Bir Türk'ün Türk ol-
ması, bir Yunan'ın Yunan olması coğrafi
bir rastlanndır. Ama her ikisinin de in-
san olması rastlantı değiklir." Halikamas
Bahkçısı'nın bu sözleri düşünmeye zorlu-
yorinsanı.
Asırlar öncesine dayanan ortak kül-
türleriyle iki ülke ne zaman dost olabile-
cek? Çünkü iki ülke insanı da banştan
yana. 1930'larda olduğu gibi. 1930
yıbnın Nobel Banş Ödülü adayı Atatürk.
Önerense, Venizelos. Oyleyse şimdi ne-
den olamasın? Bu umutla, Sabh Kalyon
Tiyatrosu'ndanbirgüvercinhavalanıyor,
dostluğa davet eden:"Umudunu Yitir-
me"1
.Yunanb yazar Kosta Akimopulos-
un bu oyunu Panayot Abacı'nın çevi-
risıyle buluşuyor Türk izleyicisiyle.
Misak Toros'un sahneye koyduğu
oyunda Türk tiyatrosuna yıllannı ver-
miş oyuncular bir araya gebyor:
Altan Kanndas, Necdet Mahfi Ayral,
Salih Kalyon. Can Kolukısa, Anta Toros,
Melih Laçinkaya. \tisak Toros ve Murat
Genç. Oyunun müzikleri de Yunanb bir
sanatçıya. Notis Mavrudis'e ait.
1975 yıbnda "Tiyatro ATÇ"adıyla
kurulan Sabh Kalyon Tiyatrosu. bugün-
lerde yeniden acılan Küçük Sahne'de se-
yirciyle buluşmanın keyfini yaşıyor. Sa-
lih Kalyon'la. "Umudunu Yitirme" üze-
rine söyleştik.
-Bize oyun hakkmda bilgi verir misj-
niz?
"Umudunu Yıtırme". Onasis ailesin-
den yola çıkılarak yazılmış bir oyun.
Zenginlerin dünyaya bakışlannı ve ya-
şam biçimlerini anlaüyor. Çok zengin.
parasal olarak bütün olanaklara sahip
ama sevgisizlikten ölümü secen bir gen-
cin öyküsü. Yaşama sevincini yitiren bu
gencin kendini öldürmeye karar verme-
siyle başbyor o>~un.
Bu arada evi soymaya gelen iki hırsız,
tam intihar etmek üzereyken adamın ha-
yatını kurtanyorlar. Adama. yaşamla il-
gili, milyonlarca yoksul insanla ilgili hiç
bilmediği bir tartışma ortamı açıvorlar.
Tekrar hayata dönen adamın dünya gö-
riişü de değişiyor. Yaşamm asbnda çok
güzel bir şey olduğunu anbyor.
- Oyun seçiminde sizi etkiİeyen ne oldu?
Panayot Abacı ve ben Türk-Yunan
Dostluk Demegi üyesiyiz. Uzun süredir
düşünüyorduk. Türk-Yunan dostluğu-
nu pekiştirecek ne yapılabibr diye. Der-
nek kurulab 10 yıl oldu. Livaneli-Theo-
dorakis konseri ve Yunan fılmleri haf-
tasından başka bir şey yapılmadı. Ma-
dem biz tiyatrocuyuz, tiyatro yapalım
dedik.
Panayot Abaa'nın Kültür Bakanbğı'-
yla bir anlaşması var: On beş tane Yu-
nanb yazann oyununu Türkçe'ye çevire-
cek. on beş tane Türk yazann oyununu
da Yunanca'ya çevirecek. Böylece
karşılıklı eskıden var olan ibşkiler tekrar
kurulacak.
Çünkü 1930'lara dayanan bir Türk-
Yunan tiyatro ilişkisi var. O zamanlar
ülkemize her ay Yunan tivatrolan gelir-
miş ve zaman zaman oyuncu eksiklikle-
rini Türk oyunculardan karşılarlarmış.
Bu ilişki 60'lara kadar sürmüş. Biz bu
ilişkiler, bu dostluk yeniden kurulsun is-
tiyoruz.
Oyunumuzun adı da olaya ayn bir an-
lam kazandınyor. Biz de hayattan umu-
dumuzu hiçbir zaman kesmedik. Insan-
lara da "Umudunu Yitirme" diyoruz.
Zaten sanatçının, sanaün görevi ne?
tnsanlara umut vermek değil mi?
- Oyunun yazanyla temasa geçtiniz mi?
Haberi var mı Türkiye'de oynandığından?
Oyunun yazannı Türkiye'ye davet et-
tik, geldi, galamıza katıldı. Ve bizi ekim
ayında Yunanistan'a davet ediyor. Sa-
dece bu oyunla değil, bir de Türk ya-
zannın oyununu hazırlayıp turneye iki
oyunla gıdeceğiz.
Bizim gittiğimiz tarihte de bir Yunan
tiyatrosu Türk yazannın oyununu Yu-
nanca oynayacak.
Aynj gün aynı oyunu gundüi biz
Türkçe oynayacağız, akşam da onlar
Yunanca ovnavacak.
ŞÜKRAN KURDAKUL
II. Meşrutiyet döneminin Islam öğretisine bağlı kimi
düşün adamları, Imparatorluğun yıkılış nedenlerini
araştırırken gerçeklere yan çızmediler. Inanç/iskolastik
ve düşünme ikilemi içinde sıkışmalarına karşın yeni çö-
züm gereksinimlerine yaklaşımları belli ölçülerde ay-
dınlanmacıların önerilerine ters düşmüyordu.
Anayasanın getirdiği hakları kuşkuyla karşıladığını
bildiğimiz Sait Hallm Paşa bile, söz Batı uygarlığına ge-
lince, "Milli terakkimizi temin etmek için Batı medeniye-
tinden büyük ölçüde faydalanmaya mecburuz" diyebil-
mekteydi.
Mütareke yıllannda toplumsal, siyasal olaylann neden-
lerini görmeye çalışırken kapitalizm/emperyalizm olgu-
sunu algılamayı başaran Mehmet Âkifin özeleştirileri
de, yer yer Islam öğretisini kuşa çevirenleri "protesto"
öğelerini içinde taşır.
"Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile
Adem aldatmaksa maksat, aldanan yok nafile.
Kaç hakiki müslüman gördümse, hep makberdedir,
Müslümanlık bilmem ama, gaiiba goklerdedir.
(Safahat, Hâtıralar, IX. bölüm)
Zh/a Gökalp ki, kuşkusuz dini bütün ulusçulardan bi-
riydi, 1916'lardan sonra islamcılarla uyum ararken Sait
Halim Paşa'nın önerilerine açıklık getirmiştir.
"Batı'nın deneysel mantığı ile Doğu'nun ıskolastik
mantığı birbiriyte bağdaşamaz. Bir millet ya Doğulu olur
ya Batılı olur."
Şu gerçeğin altı çizilebilir: Yüzyılın ilk çeyreğinde top-
lumun gündemine giren değişmeler, islam öğretisine
bağlı ideologları da etki alanına almıştır. imparatorlu-
ğun geleneksel yapısı ile çelişir bu etkilenme. Uzaktan
da olsa, uygarlık/bilimsellik birlikteliği içinde din-devlet
bütünselliğine aykırı doğrultuda arayışların ilk belirtileri
sayılabilir.
Yüzyılın başındaki bu gelişmelere karşın, yıllar sonra
Islam öğretisine bağlı ikinci kuşak ideologların 1945'ler-
de "CemiyetlerKanunu'nun değişmesiyle başlattıkları
hareket, erken Cumhuriyet dönemine yönelttikleri hak-
sız eleştirilerle yeni bir eylem biçimine dönüşmüştür.
Türkçemizi özleştirme çabalarını bile vatan hainliği sa-
yacak kadar üsluplannı bozan ikinci kuşak ideologlar
şöyle yazabilirler:
"Laiklik adeta bir umacı mahiyeti almıştır. Onun yü-
zünden bir aralık Allah adım anmak adeta bir kabadayı-
lık, kabahat sayılır olmuştur."
Çağdaş Türk Edebiyatı (son bas. 1992) adlı kitabımda
II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde Islam öğreti-
sine bağlı düşün adamlarımn temel görüşlerini yansıtır-
ken şöyle yazmıştım:
"//. Meşrutiyet dönemi Islamcıları Sultan Hamid'e kar-
şıydılar. Sait Halim Paşa, İttihat ve Terakki'nin tahttan
indirdiği padişahın otuz uç yıllık dönemini 'Müstebit ida-
re' olarak nitelemiş, Mehmet Âkif ise Istibdaf şiirinde,
'mel'un insanlık istidadının mahrûmu' sözcükleriyle an-
mıştı.
Cumhuriyet dönemi Islamcıları ona Ulu Hakan' deyi-
mini yakıştırıyorlardı.
Mehmet Âkif'asnn idrâki', 'fen-bilim', 'cehaletten kur-
tulmak' gibi olguları Islam oğretisinin temel koşulu ola-
rak göstermiş, emperyalizmin sömürgeleştirdiği Doğu
ülkeleri halklarının, bağımsızlıklannı kazanabilmek için
bu gerçeği görmesi gerektiğini yazmıştı.
Cumhuriyet dönemi Islamcıları, ancak 'dini tedrisat'
ve 'Kur'an kursu' ile toplumsal çöküntünün önleneceği-
ni savunuyorlardı. Laiklik y\rrr\\ sene süren komünizm
umdeleri', 'din düşmanlığı' olarak nitelenmekteydi."
Çağdaşlık ve çağdışılık..
İki sözcükte simgelenen bu çelişki, Tanrı adına karar
verme/uygulama yetkisini kendilerinde gören bireylerin
ortaya çıkmasına kadar gelmiştir.
Sıvas'ta otuz yedi insanı yakanlarla, onları onaylaya-
rak, susarak karşılayan -İsmet özel gibi- Islamcıların
geldikleri nokta budur. Olayı, Müslümanların devam
edecek olan zaferlennin ilki olarak niteleyenlerin geldik-
leri yerse, Mehmet Âkifin "Nihayet dine oynayarak en
rezil oyunu - Getirdiler ne yapıp yaptılar bu hâle onu"
dizeleriyle hüzünlendiğı yerdir.
Ve bu nedenle acımız, bireysel olduğu kadar toplum-
saldır.
Aslında cinayetlerle ne demek istediklerini biliyoruz
özgür bireylere ve cumhuriyetimize düşman olanların.
Bildiğimiz için, öldürülenlerimiz adına, düşünme ve ya-
ratma özgürlüklerimizi koruma adına, ülkemizin gelece-
ği adına laikliğe saygının kurumlaşmasını istiyoruz.
Türkiye Yazarlar Sendikası, Pen Yazarlar Derneği ve
Edebiyatçılar Derneği'nin, şimdi TBMM Başkanı olan
Sayın Hüsamettin Cindoruk'a, ülkemizin onur simgesi
olan sanatçıların ortak dilekçelerini sunduk. 2 temmu-
zun "Laikliğe Saygı Günu" olarak yasallaşmasını iste-
dik.
Girişimimiz, ülkemizi ve özgürlüklerimizi koruma is-
teminden kaynaklanıyor Meclis'i oluşturan bireylerle
onların siyasal örgütlerinden görevlerini ihmal etme-
melerini bekliyoruz.
Bekleyeceğiz.
Laik Cumhuriyet andı içenler. bu yaşamsal konuda da
"mevzuat frazref/erfneyenikdüşmüşlerse.oluşturaca-
ğımızSanatçılarKurultayı'nın2temmuzu "Laikliğe Say-
gı Günü" ilan edecek ve yaşama geçirecek güçte oldu-
ğu bilinmelidir.
"Lmudunu Yitirme"den bir sahne.
Meksika'da antik kent bulundu
MEX1CO C1T\' (AA)- Meksika Körfezi kıyılannda
yaklaşık bir yıldır süren arkeolojik kazılarsonucu.
Meksika kültürünün en büyük eserlerinden biri olan antik
"El Pital" kentinin kabntılan bulundu. Araştırmayı yürüten
100'ler Grubu Başkanı ve Meksikalı ünlü y azar Homero
Aridjis. El Pital kentinin bulunuşunun Meksika
kültüründe hSlâ yanıtlanmavan pek çok soruya ışık
tutabileceğini bildirirken. bunun 1970'li yıllarda Aztek
uygarlığmın en büyük eseri olan büyük tapınağın
keşfinden sonraki en önemli buluş olduğunu belirtti.
Çocuk ve Sinema'günleri
KultürServisi-İstanbulBüyükşehlrBelediyesı Kültür
İşleri Daire Başkanlığı Dış Ilişkiler Müdürlüğü. Tünel"deki
Tank ZaferTunaya Kültür Merkezi'nde "Çocuk ve
Sinema" başbklı bir etkinlik düzenliyor. 12 şubat
tarihinden başlayarak şubat ayı içinde her cumartesi-pazar
günleri MimarSinan Üniversitesi Sinema-TV Enstitüsü
işbirliğiyle gerçekleştirilecek etkinlik çerçevesinde kısa
metrajlı çocuk fılmleri gösterilecek. Ücretsizolarak
gösterilecek fılmler, saat 11 .OO'de izlenebilecek. Etkinlik
çerçevesinde 12 şubatta "Kırmızı Balon" ve "Matbaanın
Mucidi Guttenberg". 13 şubatta "Beyaz Yele" ve "Akıllı
Köylüler", 19 şubatta "On Vacation" ve "Matbaanın
Mucidi Guttenberg". 20 şubatta "Kırmızı Balon" ve
"Akılb Köylüler". 26 ve 27 şubatta da "Muppet Show " yer
alacak.
Jeane Manson 'ın konseri
İSTANBUL (AA) - Ünlü şarkıcı Jeane Manson. 11 şubatta
KlasisOtel'de bir konserverecek. Jeane Manson. bugün
Avrupa'nın en çok dinlenen şarkıcılan arasında yer alıyor.
Fransızca, İngilizce ve İspanyolca söylediğı şarkılarla üne
kavuşan Manson'un konsersırasında Meksikalı bir
grup eşliğinde Latin müziğinın sevilen şarkılannı
söylcyecegi belirtildi.