04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 ŞUBAT1994 PAZARTESİ CUMHURİYET 2 SAYFA KULTUR Seyhun Topuz'un son yapıtlan Maçka Sanat Galerisi'nde sergileniyor Değişkenlik önernli bir unsur GÜLŞEN ÇALIK M açka Sanat Galerisi girişinde, seramik karo döşeli ön avluda kırmızı boyalı demir şerillerin kendi çevre- ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ lerinde kınhp yönlen- ^ ^ ^ ^ ^ * ^ meleriyle oluşmuş canh, oyun dolu bir heykel vardır. Bi- lirsiniz eminim, yoldan geçerken hiç ummadığınız anda karşınıza çıkar, yalnız galerinin yerini belirlemekle kalmaz, hi2İa büyüyen ve kendi büyü- mesine ayak uyduramayan şehirde nc cevherlerin kıpırdadığını bir an için de olsa size güçle iletir. Anlayan görür. Seyhun Topuz'un 'Kırmızı I' adh hey- kebdir bu. I986'da yapmıştır Topuz bunu ve o yıl yapıtı satın alan Maçka Sanat Galerisi 'Kumızı I'i galerinin önünde devamlı sergilemektedir Şimdi galeride 25 ocaktan 6 marta kadar Topuz'un son yapıtlan sergilen- mekte. Ben Seyhun Topuz'u 1972'de tanıdım; daha sonra Amerika'da da yaptığı çalışmalan izledim. Bu süre içınde kendi çizgisi üzerinde sağlam ve duyarh bir görüşle ilerlediğıni gör- düm. Seyhun Topuz sanatı ve sanatını ciddiye alır. Çağdaş Türk heykelcili- ğinde hak edilmiş yeri vardır. Akı- mdan akıma atlamadan. uluslararası sanat yapar, kendi estetiğini ulusal bir çerçeve içinde fakat kalıplaşmadan, kısırlaşmadan sürdürür. Modülün değişik büeşimleri Son yapıtlannda. belirgin bir modü- lün değişik büeşimleri gorülmektedir. Topuz'un "bozulmuş dörtgenler" dıye nitelendirdiği bu modüller 1970'lerde başlattığı geometrik yapıtlann bilinçli- bğınden kaynaklarur, fakat son yıllar- da duyduğu belki bilinçaltı bir şiirsel- likten de esinlenir. Geometrik heykel dendiğinde genellikle dık açılar. üç- genler, daireler, küpler, kesişmeler ve Sergide yer alan 6 rölyef ve yerde konunılanan 51i kompozisyon Topuz'un 1993'te yaptığı en son çalışmalan. durgun bir gerçekçilik gelir akla. Oysa galeride görülen bu işler sizd bir Zen tapınağına götürür. Damla damla benliğinize işler. Geometriden kay- naklanan lirik işlerdir bunlar. Her biri- nin içinde sanki bir rüzgar kıpırtısı, içe dinginlik verebilecek duru bir hışırtı vardır. öylesine sakin ve usla oturtul- muşlardır ki duvarlara, nedenini çöze- meseniz bile, gördüğünüzde sizi çeker- ler, salt aklınızı değil, gönlünüzü de. Sergide yer alan 6 rölyef ve yerde konumlanan 51i kompozisyon, Sey- hun'un 1993'te yaptığı en son çalışma- lan. Demir levhalara kavis verilmiş. sonra bu levhalar tekli, ikili ve üçlü olarak dikey ve yatay, içbükey ve dı- şbükey ilişkileri içinde yan yana gel- mişler. Gecen sergilerde, scyircinin bağımsız olarak çevresinde dolaşabile- ceği yapıtlar artık duvara iliştirilerek sadece cepheden görülmeyi şart koşar. Her değişken yamuk önce kendi içinde hareketli, sonra hemen yanındaki ya- muğa göre işlevseldir. Olay daha son- ra üçlülerin yukandan aşağıya ya da soldan sağa hareketiyle daha da canlılık kazanır. Ardından bu yapı- ijardaki hareket duvardan duvara at- lar, mekan yukanda sözünü ettiğim rüzgar tadıyla canlanır. Hışırtılar, hareketle özdeşleşen kıpırdaşmalar galen salonunu bu minimal görünüm- le yapıtlann güçlü iletişimiyle kımıldatır. Galeri girişinin hemen önündeki 5'li yapıtsa, duvardaki kavisleri yerde tek- rarlar. Fakat bir farkla: Kavislerdeki hareket artık ön plandan değil. dikey olarak izlenmektedir. Böylelikle bu yamuklar hem labirenten bir duvar kümelemesi görümündedirler, hem de duvardaki kavislerin kavramsal ya- taylan. Ortalama yükseklikleri 1 met- re çevresinde değişen bu beş yamuk, kendi kompozisyonlanyla bir başka hayalı yamuk çizgi oluştururlar. An- cak Topuz'un dedıği gıbi bu kompo- zisyon. "başka bir mekanda başka bir biçim alabilir, oturduğu mekana uydu- rulabilir". Bu değişkenlığe açık olma vizesi, yapıtın biçiminin mekana uy- durulması. seyircinin yapıtın kompo- zisyonunda, az da olsa, söz sahibi olmasına sanatçı tarafından izin veril- mesi, çağdaş bir düşüncedir. Hem sa- natçının son sözünü eünden ahr, hem de sanatı mekana uydurma amacıyla yapıta zenginlik ve anlam getirir. So- nunda değişkenlik. yapıtın önemli bir unsuru olur. Yirmi yılı geçen bir arayış XX. yüzyıbn sanat özetlemesi yapdırken sanat tarihçileri ve estetik felsefecileri, minimahst akımı ya mo- dernizmin son akımı ya da post- modernizmin modernist düşünceyi eleştirmeye başlamasmın temeü ola- rak nitelemektedirler. Seyhun Topuz'- un bu son yapıtlan, eski işlenne bağlı minimalist kökenli işlerdir. Daha önce yapıtlanna esas olan dörtgenler, ilk se- rılerde kendi içlerinde kesıklikler ve mekan kıvnmlanna uğramış. daha sonraki serilerde birbirleriyle kaynaşıp kınk şeritler oluşturmuş, bu seride ise eş açılannı yitirerek yamuklar haline dönüşmüşlerdir. Kendi üzerlerine dış ve iç bükey olarak kıvnlmışlardır. Es- pası çerceveleyip kucaklamasalar da, hareketleriyle onu vurgularlar. Sey- hun Topuz'un yirmi yıh geçen arayışı, soyut ifadenin belki de en ender rastla- nan sonuçlannı vermektedir. Doğal referanslardan annmış haliyle sadece içinde bulunduğu espası nitelemekle kalmaz, zamanda dondurulmuş gibi harekeü yakalayan biçimleriyle mini- malist düşüncenin maksimum tadını verir. Kuşkusuz "Az daha çoktur". Opera ve bale ödüllerini kazananlar ANKARA (AA) - Devlet Ti- yatrosu Opera ve Bale Çah- şanlan Yardımlaşma Vakfı (TGBAV) tarafından»opera ve bale sanatçılannı teşvık etmek ve bu sanatlann gelişerek yaygı- nlaşmasına yardımcı olmak amaayla ilk kez düzenlenen. "1993' Ydı Ankara Opefa ve Bale ödüUen""ni kazananlar açıklandı. TOBAV temsilcilerinden oluşturulan kurul, 1993 yılı içinde Ankara sahnelerinde gerçekleştirilen etkinlikleri de- ğerlendirdi. Toplam 19 eserin değerlendınlmesi sonucunda. *jüri özel üdülü', opera dabnda. 'Prens Igor' ve 'Aida' eserlerin- deki ağırhklı koro partilerinde gösterdikleri başanlı perfor- manstandolayı. Ankara Devlet Opera ve Balesi Korosu'na ve- rildi. Bale dalında ise jüri özel ödülüne, çocuk balesinin yö- neüm ve geliştirilmesinde öz- verili çalışmalan ile bu sanat dalının altyapısına katkılann- dan dolayı Ushîn Öztürk uygun görüldü. Bale dalında. en ba- şanlı koreograf ödülü verilmez- ken. opera dalında da "en ba- şanlı ışık" için yeterli oy sağla- namadı. Opera dalında ödül kazanan- lar şöyle:En başanh şef: Raırf Abdulİayev, en başanlı yönet- men: Yücel Erten, en başanlı er- kek solist: Eralp Kıyıcı, en ba- şanlı dekor. Savaş Camgöz, en başanlı kostüm: Nursun Cnlü, övgüye değer genç opera sa- natcısı: Şule Durham. Bale dalında ödül kazananlar da şunlanEn başanlı şef: Naci özgüç, en başanb kadın danscı: Zeynep Sunal Odabaşı, en ba- şarilı erkek danscı: Fahrettin Güven, en başanb dekor: Ate- xander Vassiliev, en başanb kostüm: tsmafl Dede, en başanb ışık: Şükrü Alper, övgüye değer genç bale sanatçısı: Ozden Ak- türk. Çisenti Sanat Topluluğu, 'Renkler ve Günce' adlı oyunla Baro Han'da Anlam, sezginin ardından gelir ASUMARO Baro Han Tiyatro Salonu; bugünlerde genç, dinamik sa- narçslarla soluk alıyor. "Biz se- yircimizin sezgisine güveniyor, anlamın ancak sezginin ardı- ndan geleceğine iıuuuyoruz." Yaptıklan işin dayandığı temeli böyle açıklıyorlar Çisenti Sanat Topluluğu üyeleri. Enver Ayse- ver'in yazıp yönettiği "Renkler ve Günce", günümüz insanmın yalruzlığmı, birbirinden kopuk- luğunu, izleyeni irkilten bir dille anlatıyor. Aylin Bilsel Deveci, Deniz Atamtürk ve Enver Ayse- ver'in rol aldığı oyunun müzik- lerinı Haluk Polât ve Mehroet Tez, dekor ve kostümünü ÜI- ker Paro ıle Gamze Atalay ger- çekleştirmiş. Mehmet Tez bas. Haluk Polat klavye, Murat Kıkgöz ise saksafon çalıyor. Enver Aysever'le "Renkler ve Günce" üzerine söyleştik. - "Renkler ve Günce"nin yapı- sı hakkında neler söyleyeceksi- niz? Hiçbir zaman klasik drama- tik yapıyı benimsemedik. Yir- mibirinci yüzyılda insarun en büyük probleminin haz duy- mak olduğunu düşünüyoruz ve insana sezgj yoluyla haz veren bir şey yapmayı düşündük. - Oyunun oluşum sürecinden söz eder misiniz? Oyun, tematik doğaçlama- larla başladı ve bunlardan par- ça parça tekst doğdu. Ortaya ç}kan her sözcüğün nota karşı- üğını Haluk ve Mehmet buldu. Tekstle müzik arasında birebir bir örtüşme var. Bu bir opera ya da müzikal değil ama müzikli oyun demek de doğru değil bence. Belki "Teatral Sahne Gösterisi" demek yakın olabi- lir. Şiirin imgeden gelen gücünü temel alarak her insanda farklı 'Bizsezgiyiçok önemsiyoruz. İnsanın belki artık son kozu sezgisf diyen Çisenti Sanat. Topluluğu üyeleri seyircilerinin sezgisine güveniyor, anlamın ancak sezginin ardından geleceğine inanıyor. Enver Aysever'in yazdığı ve yönettiği oyunda Aylin Bilsel Deveci, Deniz Atamtürk ve Enver Aysever rol alıyorlar. bir duyumsamaya gidebilecek bir metin ve müzik oluşturduk. Bir şiir her insanda farkb çağn- şımlar uyandınyorsa ve tekrar tekrar okunduğunda damakta farklı bir tat bırakıyorsa, bu anlamda şiirle buluşuyoruz. Çünkü bu oyunun da tekrar tekrar izlenmesının kışide farklı hazlar yaratacağına inanıyo- ruz. -Aniatmak istediğjniz bir aşk öyküsü müydii? Derinlemesine irdelenmedigi zaman sanki sıradan bir aşk öy- küsüymüş gibi duruyor. "Bir kadın, bir erkek, bir öykü" illa kı aşk öyküsü olmak zorunda değil. Böyle algılanmasından da çok şikayetçi değiliz ama de- rininde başka bir çok şey yatı- yor. Oyundaki durağan yapı bi- zim tercihimiz. Çünkü çok ha- reketli yaşıyormuş gibi görü- nüyoruz ama aslında çok dura- ğan yaşıyoruz, bunu göstermek istedik. Ikincisi, hiç diyalog yok. Kimse kımseyle konuşmu- yor. Kimse kimseyi dinlemiyor üstelik bir adım daha ileri gittı- ğimiz zaman. çığlık çığlığa ba- ğıran bir kadın var \e kimse onudaduymuyor. -Oj unda çok çarpıcı bir seviş- mesahnesi\ar.. Sevişme sahnesi asbnda son derece tehlikeli bir sahne. Ama bunu koymak zorundaydık, oyun o noktaya gelmişti artık. Ö kadmla o erkek düş bazında belki onu yaşıyorlardı. Birdesi- nema tekniği kullandık biz özellikle o sahnede. Fotoğraf fotoğraf, kare kare. Sinemasal bir takım kareleri sahnede ya- şatmak da hazla çok ilgili bir şey. O hazzı da kolayca değil duyarbbkla üişkilendiriyorum. - Bundan sonra neler yapmayı planlıyorsunuz? Geçen yıl oynadığımız "Dur- dundmuş Zamanın Fotoğrafı" ve "Renkler ve Günce" bir üç- lemenin ilk iki oyunu. Üçleme gelecek yıl tamamlanacak. Bi- rinci oyunda daha çok erkeğin dünyasından, ikincisinde kadı- nın dünyasından baktık. Üçün- cü oyunda kadınlık ve erkeklik de kalkacak. Oyunun sonunda insanlann deliliğe yaklaştığını verdik, oradan devam edeceğiz. Insanlar artık açmazlannı fark- lı bir edimle ortaya koyacak. -'Çisenti' olarak, sanatmızı dayandırdığınız temel nedir? Düşündüren tiyatro masal- lannı çok duyduk. Bizde öyle değil. Zaten oyun bittiğindc se- yirci bir şaşkmbk yaşıyor. bir- kaç kere izleme ihıiyacı duyan- lar var. Oyundan sonra bizimle konuşmak isteyenler var. Bu da bir ilişki. Önemli olan bu. Salih Kalyon Tiyatrosu, Akimopulos'un 'Umudunu Yitirme' adlı oyununu sahneliyor Türk -Yunan dosüuğuiçin tiyatroKûhflr Servisi- "Bir Türk'ün Türk ol- ması, bir Yunan'ın Yunan olması coğrafi bir rastlanndır. Ama her ikisinin de in- san olması rastlantı değiklir." Halikamas Bahkçısı'nın bu sözleri düşünmeye zorlu- yorinsanı. Asırlar öncesine dayanan ortak kül- türleriyle iki ülke ne zaman dost olabile- cek? Çünkü iki ülke insanı da banştan yana. 1930'larda olduğu gibi. 1930 yıbnın Nobel Banş Ödülü adayı Atatürk. Önerense, Venizelos. Oyleyse şimdi ne- den olamasın? Bu umutla, Sabh Kalyon Tiyatrosu'ndanbirgüvercinhavalanıyor, dostluğa davet eden:"Umudunu Yitir- me"1 .Yunanb yazar Kosta Akimopulos- un bu oyunu Panayot Abacı'nın çevi- risıyle buluşuyor Türk izleyicisiyle. Misak Toros'un sahneye koyduğu oyunda Türk tiyatrosuna yıllannı ver- miş oyuncular bir araya gebyor: Altan Kanndas, Necdet Mahfi Ayral, Salih Kalyon. Can Kolukısa, Anta Toros, Melih Laçinkaya. \tisak Toros ve Murat Genç. Oyunun müzikleri de Yunanb bir sanatçıya. Notis Mavrudis'e ait. 1975 yıbnda "Tiyatro ATÇ"adıyla kurulan Sabh Kalyon Tiyatrosu. bugün- lerde yeniden acılan Küçük Sahne'de se- yirciyle buluşmanın keyfini yaşıyor. Sa- lih Kalyon'la. "Umudunu Yitirme" üze- rine söyleştik. -Bize oyun hakkmda bilgi verir misj- niz? "Umudunu Yıtırme". Onasis ailesin- den yola çıkılarak yazılmış bir oyun. Zenginlerin dünyaya bakışlannı ve ya- şam biçimlerini anlaüyor. Çok zengin. parasal olarak bütün olanaklara sahip ama sevgisizlikten ölümü secen bir gen- cin öyküsü. Yaşama sevincini yitiren bu gencin kendini öldürmeye karar verme- siyle başbyor o>~un. Bu arada evi soymaya gelen iki hırsız, tam intihar etmek üzereyken adamın ha- yatını kurtanyorlar. Adama. yaşamla il- gili, milyonlarca yoksul insanla ilgili hiç bilmediği bir tartışma ortamı açıvorlar. Tekrar hayata dönen adamın dünya gö- riişü de değişiyor. Yaşamm asbnda çok güzel bir şey olduğunu anbyor. - Oyun seçiminde sizi etkiİeyen ne oldu? Panayot Abacı ve ben Türk-Yunan Dostluk Demegi üyesiyiz. Uzun süredir düşünüyorduk. Türk-Yunan dostluğu- nu pekiştirecek ne yapılabibr diye. Der- nek kurulab 10 yıl oldu. Livaneli-Theo- dorakis konseri ve Yunan fılmleri haf- tasından başka bir şey yapılmadı. Ma- dem biz tiyatrocuyuz, tiyatro yapalım dedik. Panayot Abaa'nın Kültür Bakanbğı'- yla bir anlaşması var: On beş tane Yu- nanb yazann oyununu Türkçe'ye çevire- cek. on beş tane Türk yazann oyununu da Yunanca'ya çevirecek. Böylece karşılıklı eskıden var olan ibşkiler tekrar kurulacak. Çünkü 1930'lara dayanan bir Türk- Yunan tiyatro ilişkisi var. O zamanlar ülkemize her ay Yunan tivatrolan gelir- miş ve zaman zaman oyuncu eksiklikle- rini Türk oyunculardan karşılarlarmış. Bu ilişki 60'lara kadar sürmüş. Biz bu ilişkiler, bu dostluk yeniden kurulsun is- tiyoruz. Oyunumuzun adı da olaya ayn bir an- lam kazandınyor. Biz de hayattan umu- dumuzu hiçbir zaman kesmedik. Insan- lara da "Umudunu Yitirme" diyoruz. Zaten sanatçının, sanaün görevi ne? tnsanlara umut vermek değil mi? - Oyunun yazanyla temasa geçtiniz mi? Haberi var mı Türkiye'de oynandığından? Oyunun yazannı Türkiye'ye davet et- tik, geldi, galamıza katıldı. Ve bizi ekim ayında Yunanistan'a davet ediyor. Sa- dece bu oyunla değil, bir de Türk ya- zannın oyununu hazırlayıp turneye iki oyunla gıdeceğiz. Bizim gittiğimiz tarihte de bir Yunan tiyatrosu Türk yazannın oyununu Yu- nanca oynayacak. Aynj gün aynı oyunu gundüi biz Türkçe oynayacağız, akşam da onlar Yunanca ovnavacak. ŞÜKRAN KURDAKUL II. Meşrutiyet döneminin Islam öğretisine bağlı kimi düşün adamları, Imparatorluğun yıkılış nedenlerini araştırırken gerçeklere yan çızmediler. Inanç/iskolastik ve düşünme ikilemi içinde sıkışmalarına karşın yeni çö- züm gereksinimlerine yaklaşımları belli ölçülerde ay- dınlanmacıların önerilerine ters düşmüyordu. Anayasanın getirdiği hakları kuşkuyla karşıladığını bildiğimiz Sait Hallm Paşa bile, söz Batı uygarlığına ge- lince, "Milli terakkimizi temin etmek için Batı medeniye- tinden büyük ölçüde faydalanmaya mecburuz" diyebil- mekteydi. Mütareke yıllannda toplumsal, siyasal olaylann neden- lerini görmeye çalışırken kapitalizm/emperyalizm olgu- sunu algılamayı başaran Mehmet Âkifin özeleştirileri de, yer yer Islam öğretisini kuşa çevirenleri "protesto" öğelerini içinde taşır. "Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile Adem aldatmaksa maksat, aldanan yok nafile. Kaç hakiki müslüman gördümse, hep makberdedir, Müslümanlık bilmem ama, gaiiba goklerdedir. (Safahat, Hâtıralar, IX. bölüm) Zh/a Gökalp ki, kuşkusuz dini bütün ulusçulardan bi- riydi, 1916'lardan sonra islamcılarla uyum ararken Sait Halim Paşa'nın önerilerine açıklık getirmiştir. "Batı'nın deneysel mantığı ile Doğu'nun ıskolastik mantığı birbiriyte bağdaşamaz. Bir millet ya Doğulu olur ya Batılı olur." Şu gerçeğin altı çizilebilir: Yüzyılın ilk çeyreğinde top- lumun gündemine giren değişmeler, islam öğretisine bağlı ideologları da etki alanına almıştır. imparatorlu- ğun geleneksel yapısı ile çelişir bu etkilenme. Uzaktan da olsa, uygarlık/bilimsellik birlikteliği içinde din-devlet bütünselliğine aykırı doğrultuda arayışların ilk belirtileri sayılabilir. Yüzyılın başındaki bu gelişmelere karşın, yıllar sonra Islam öğretisine bağlı ikinci kuşak ideologların 1945'ler- de "CemiyetlerKanunu'nun değişmesiyle başlattıkları hareket, erken Cumhuriyet dönemine yönelttikleri hak- sız eleştirilerle yeni bir eylem biçimine dönüşmüştür. Türkçemizi özleştirme çabalarını bile vatan hainliği sa- yacak kadar üsluplannı bozan ikinci kuşak ideologlar şöyle yazabilirler: "Laiklik adeta bir umacı mahiyeti almıştır. Onun yü- zünden bir aralık Allah adım anmak adeta bir kabadayı- lık, kabahat sayılır olmuştur." Çağdaş Türk Edebiyatı (son bas. 1992) adlı kitabımda II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde Islam öğreti- sine bağlı düşün adamlarımn temel görüşlerini yansıtır- ken şöyle yazmıştım: "//. Meşrutiyet dönemi Islamcıları Sultan Hamid'e kar- şıydılar. Sait Halim Paşa, İttihat ve Terakki'nin tahttan indirdiği padişahın otuz uç yıllık dönemini 'Müstebit ida- re' olarak nitelemiş, Mehmet Âkif ise Istibdaf şiirinde, 'mel'un insanlık istidadının mahrûmu' sözcükleriyle an- mıştı. Cumhuriyet dönemi Islamcıları ona Ulu Hakan' deyi- mini yakıştırıyorlardı. Mehmet Âkif'asnn idrâki', 'fen-bilim', 'cehaletten kur- tulmak' gibi olguları Islam oğretisinin temel koşulu ola- rak göstermiş, emperyalizmin sömürgeleştirdiği Doğu ülkeleri halklarının, bağımsızlıklannı kazanabilmek için bu gerçeği görmesi gerektiğini yazmıştı. Cumhuriyet dönemi Islamcıları, ancak 'dini tedrisat' ve 'Kur'an kursu' ile toplumsal çöküntünün önleneceği- ni savunuyorlardı. Laiklik y\rrr\\ sene süren komünizm umdeleri', 'din düşmanlığı' olarak nitelenmekteydi." Çağdaşlık ve çağdışılık.. İki sözcükte simgelenen bu çelişki, Tanrı adına karar verme/uygulama yetkisini kendilerinde gören bireylerin ortaya çıkmasına kadar gelmiştir. Sıvas'ta otuz yedi insanı yakanlarla, onları onaylaya- rak, susarak karşılayan -İsmet özel gibi- Islamcıların geldikleri nokta budur. Olayı, Müslümanların devam edecek olan zaferlennin ilki olarak niteleyenlerin geldik- leri yerse, Mehmet Âkifin "Nihayet dine oynayarak en rezil oyunu - Getirdiler ne yapıp yaptılar bu hâle onu" dizeleriyle hüzünlendiğı yerdir. Ve bu nedenle acımız, bireysel olduğu kadar toplum- saldır. Aslında cinayetlerle ne demek istediklerini biliyoruz özgür bireylere ve cumhuriyetimize düşman olanların. Bildiğimiz için, öldürülenlerimiz adına, düşünme ve ya- ratma özgürlüklerimizi koruma adına, ülkemizin gelece- ği adına laikliğe saygının kurumlaşmasını istiyoruz. Türkiye Yazarlar Sendikası, Pen Yazarlar Derneği ve Edebiyatçılar Derneği'nin, şimdi TBMM Başkanı olan Sayın Hüsamettin Cindoruk'a, ülkemizin onur simgesi olan sanatçıların ortak dilekçelerini sunduk. 2 temmu- zun "Laikliğe Saygı Günu" olarak yasallaşmasını iste- dik. Girişimimiz, ülkemizi ve özgürlüklerimizi koruma is- teminden kaynaklanıyor Meclis'i oluşturan bireylerle onların siyasal örgütlerinden görevlerini ihmal etme- melerini bekliyoruz. Bekleyeceğiz. Laik Cumhuriyet andı içenler. bu yaşamsal konuda da "mevzuat frazref/erfneyenikdüşmüşlerse.oluşturaca- ğımızSanatçılarKurultayı'nın2temmuzu "Laikliğe Say- gı Günü" ilan edecek ve yaşama geçirecek güçte oldu- ğu bilinmelidir. "Lmudunu Yitirme"den bir sahne. Meksika'da antik kent bulundu MEX1CO C1T\' (AA)- Meksika Körfezi kıyılannda yaklaşık bir yıldır süren arkeolojik kazılarsonucu. Meksika kültürünün en büyük eserlerinden biri olan antik "El Pital" kentinin kabntılan bulundu. Araştırmayı yürüten 100'ler Grubu Başkanı ve Meksikalı ünlü y azar Homero Aridjis. El Pital kentinin bulunuşunun Meksika kültüründe hSlâ yanıtlanmavan pek çok soruya ışık tutabileceğini bildirirken. bunun 1970'li yıllarda Aztek uygarlığmın en büyük eseri olan büyük tapınağın keşfinden sonraki en önemli buluş olduğunu belirtti. Çocuk ve Sinema'günleri KultürServisi-İstanbulBüyükşehlrBelediyesı Kültür İşleri Daire Başkanlığı Dış Ilişkiler Müdürlüğü. Tünel"deki Tank ZaferTunaya Kültür Merkezi'nde "Çocuk ve Sinema" başbklı bir etkinlik düzenliyor. 12 şubat tarihinden başlayarak şubat ayı içinde her cumartesi-pazar günleri MimarSinan Üniversitesi Sinema-TV Enstitüsü işbirliğiyle gerçekleştirilecek etkinlik çerçevesinde kısa metrajlı çocuk fılmleri gösterilecek. Ücretsizolarak gösterilecek fılmler, saat 11 .OO'de izlenebilecek. Etkinlik çerçevesinde 12 şubatta "Kırmızı Balon" ve "Matbaanın Mucidi Guttenberg". 13 şubatta "Beyaz Yele" ve "Akıllı Köylüler", 19 şubatta "On Vacation" ve "Matbaanın Mucidi Guttenberg". 20 şubatta "Kırmızı Balon" ve "Akılb Köylüler". 26 ve 27 şubatta da "Muppet Show " yer alacak. Jeane Manson 'ın konseri İSTANBUL (AA) - Ünlü şarkıcı Jeane Manson. 11 şubatta KlasisOtel'de bir konserverecek. Jeane Manson. bugün Avrupa'nın en çok dinlenen şarkıcılan arasında yer alıyor. Fransızca, İngilizce ve İspanyolca söylediğı şarkılarla üne kavuşan Manson'un konsersırasında Meksikalı bir grup eşliğinde Latin müziğinın sevilen şarkılannı söylcyecegi belirtildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle