Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3 ŞUBAT1994 PERŞEMBE CUMHURİYET2 SAYFA
KULTUR
En devrimci büyükkadınBediş'im...
tSMETAY
n dedrimci,ama en
devrimci büyük
kadın Bediş'im se-
lam sana. Gidişin,
gidişdeğilkiBediş...
Sanınm kimse inan-
madı gidişine başta büyülderi-
miz. Kimisi bilmem kimin ni-
kahına, diğerleri ya komşuya
ya döviz bürolannı düzeltmek-
le uğraşıyorlardı çaresiz! Çok
ama çok üzgündüler! Devrimci
kadınlar derneği, laiklik sa-
vaşçılan, Atatûrkçüler çok ama
çok perişan oldular sen gittik-
ten sonra seni göremediklerine.
Acaba ne giymiştin kıyafet ola-
rak? Hartgi kûrkünü, hangi
mûcevherini takmıştın gidera-
yak Saçını, o güzel. bakımlı saç-
lanm yine taramış nııydın özen-
lc.Makyajm nasıldı? Her za-
manki şıkhğın yerinde miydi?
T.C.'nin ilk ve son şık kadını
neler giymişti giderayak?
Bütün ilerici kadın dernekle-
n. Atatûrkçüler, laiklik savunu-
cuJan kaçırdılar bu son şıklı-
ğını...Gitmiş dediler..Gitmiş
ama...Ah...Vah...Duysaydık
gitmezdik bir şarkıarun nika-
hına...Bilseydik eğer Paris,
Londra, Viyana radyolannın
anonsunda giderken Bediş'in
neler giydiğini haber verdikteri-
ni.
Ah...Vah...Kaçırdık bir dev-
rimci kadının. bir ulusal sanat
savaşçısının giderken, beyaz,
ak, pak, namuslu gelinliğini gö-
remedik. Başında tacı. elinde
büyük Ata'nın resmi ve küçü-
cük dost çiçekJeriyle. Göreme-
dik gidişini..
Ah...Vah...Vah.. Bedia Muvahhit'in 7O.sanat yüının kutiadığı gecede tsmet Ay sahneden seslenmişti:'Benimle evlenir misin Bediş?..'
Hep başrolde yaşadı, bir yıldızgibi parladı
DtKMEN GÜRÜN UÇARER
Küçük Sahne'nin yeniden perdele-
rini açtığı gün Türk tiyatro tarihinin
değerli isimlerinden biri son yolculu-
ğuna çıktı.
Bedia Muvahhit Atatürk'ün emriy-
le sahneye çıkan ilk "Müslüman Türk
kadını olmanın ötesinde çağdaş Türk
kadının da simgesiydi, simgesi olarak
da kalacak.
İlk kez sahneye çıkışından dört yıl
sonra, I927'de İcendisiyle yapılan bir
konuşmada şöyle diyordu Bedia
Hanım:
"Evleninceye kadar artist olacağım
aklıma gelmezdi.
Bir gün Muvahhit bir ziyarette sah-
neyi bırakıp giden RozaJar, Eiizekr ye-
rine sanatkar bulmak meselesi konuşu-
lurken "Bedıa'yı sahneye çıkaracağım'
demiş.
çok sevilen bir çiçektir. Türk hanı-
mlarmın iştiraki ile bu çiçek daha serpi-
lecek, daha sevimli bir tıale gelecektir."
(2) Bugün, Bedia Muvahhit'in ilk kez
sahneye çıkışından 70 küsur yıl sonra
bazı kesimlerde "kadmsız" tiyatro
yapmaktan söz edilirken Ahmet Mu-
vahhidBey'in I924'teanlatuklan,dik-
kat çekicidir:
"Gaa Paşa •Ateşten Gömlek'i gör-
müşler, 'Bedia Hanım niçin sahneye
çıkmıyor' diye sordular. Bu sual metn-,
leket ve istikbal hesabına iyi bir garanti
oiduğu için Bedia, ilk İzmir'de Ibn-ür
Refik Ahmet Nureddin Bey'in Ceza
B'edia Hanım hep
başrolde yaşadı, hep bir
yıldızgibi parladı. Tiyatro
sanatına tutkusu, tiyatro
sanatına saygısı onucumhu-
riyetimizin çığır açan
kadınlan arasında ön sıralara
yerleştirdi.
Hakikaten bir hafta sonra ben de
kendimi evvela kuliskr arasında, sonra
tiyatro sahnesinde buldum; fakat aile-
lerimizden gizlemek şartıyla... Lakin
aksi gibi Muvahhit, benim resmim olan
bir gazeteyi masanın üzerinde umıtmuş,
bunu da dadmuz Hafize Hanım gör-
müş, anneme göstermiş; aile arasında
yayüdı. Bir daha gerek benim gerekse
Muvahhit'iiı anoesi oyatroya gehnedi-
ter. İlk rolüm Ibn-ür Refik Ahmet
Nuri Bey'in Ceza Kanunu' piyesinde,
Sacide idi; rolümün zamanı gelmiş ge-
çiyordu. Ben hala nefsimle mücadele
etmeye uğraşıyordum; fakat Muvah-
hit'in 'Haydi Bedia!" diyerek beni sah-
neye itroesini hiç unutmam. Bu amirane
sesi her sahneye çıkışnnda hatırlarım."
(l)
Bedia Muvahhit'ten sonra pek çok
aydm Müslüman kadın Atatürk'ün
îzmir'de söylediği şu sözlere kulak ve-
recek ve tiyatro dünyamıza imzalannı
atacaklardı: "Dar-ül Bedavi bu mem-
leketin hayat-ı sanatında çok sevimli ve
Yaşanarak kaziuvhmş devktsanatçıhğL..
Türk tiyatrosunım ilk kadın sanatçılarmdan olan Be-
dia Muvahhit bilindiği gibi bir "devlet sanatçısi"dır. Bu
sı/atı taşıyan bir çok sanatçımız var ve eminim ki bun-
larm büyük çoğunluğu da yaptıkları işlerle, bu namı tası-
maya hak kazanmışlardır.
Ama bence Bedia Muvahhit 'in devlet sanatçılığı son-
radan verilmiş bir sıfat değil, çok önceden kazanılmış bir
"özellik"tir. Bu özellik Bedia Muvahhit'in bizzat kendi
varoluşuyla ilgilidir. Bu devlet sanatçılığı yaşanarak ka-
zanılmıştır: Ikinci Meşrutiyet sonrasmda Türk kadının
çalışma yaşamına girişindeki rolünden, sinemada gö'rev
alan ilk Türk kadmlarından biri oluşuna; Cumhuriyetin
kuruluşu öncesi İzmir 'de Mustafa Kemal'in önünde sah-
neye çıkmasmdan, Cumhuriyetin kuruluşundan hemen
sonra İstanbul'da Desdemona'yı oynayışına kadar...
Hatta öğreımen olarak çalıştığı dönemde çarşafa karşı
çıktşıyla bile bir düşüncenin öncülüğûnü yapmıştır.
Bu nedenle inanıyorum ki, Bedia Muvahhit 'in damar-
larında Cumhuriyet düşüncesibir kan gibi dolaşmıştır. O
yaşammı bütünüyle bu düşünceye adamıs bir insandır.
Bu alandaki öncü niteliğini düşünerek Bedia Muvahhit 'i
bir cumhuriyet meşalesine benzetebiliriz. Bu mesale
1923'lerde, Cumhuriyetin kuruluşuna paralel olarak
yakılmış, onunla birlikte güçlenmiş ve yeni ateşlerin
yakılmasını sağlamıstır. Ozellikle sahneye çıkan her
Türk kadınının ruhunda yanmaya başlayan aıeşte, mut-
laka bu meşaleden sıçramış bir kıvılcım vardır. Bedia
Muvahhit bir devleı sanatçısıdır.(Gökhan Akçura'run
'Bir Cumhuriyet Sanatçısi' Bedia Muvahhit'adlı ki-
tabından)
Kanunu1
piyesinde, küçük bir rol
yaptı, sonra yine İzmir'de... Nebile ro-
İünü yaptı, iyi karşılandı; sonra Ana-
dolu'da Akhisar'da. Kırkağaç'ta bera-
ber temsiller verdik. Bu benim derin
hayretime mucip olmuştur; biz halkı
müteassıp zannederiz, haJbuki hiç zan-
nedildiği gibi karşılanmadı." (3)
Birden aklıma geljyor ve hayli ilerle-
miş yaşına karşın belleği çok kuvvetli
olan anneme soruyorum: "Ogünlerde
iziediniz mi Bedia Hanmu?" Hemen
yanıtlıyor: "Evet, ilk kez Giresun'da
izledint İbn-ür Refik Ahmet Nuri'nin
bir oyununda." Orada oynadıklan üç
gün de gitmiş tiyatroya. Perçemli ve
yuvarlak kesilmiş siyah saçlanndan
başının açık oluşuna giysilerinin ren-
gine, biçimine kadar hemen her şeyi
hatırlıyor. "Pembe tonlanndaydı elbi-
seJeri" diyor, "Şık, zarif, güzel, rahat
bir oyuncuydu. Şaziye >e kınar ha-
nımlar da oynuyordu, ama başrol Bedia
Hanım'ındı." Evet, Bedia Hanım hep
başrolde yaşadı. hep bir yıldız gibi
parladı. Tiyatro sanatına tutkusu, ti-
yatro sanatına saygısı onu cumhuriye-
timizin çığır açan kadınlan arasında
ön sıralara yerleştirdi.
1923'ten, emekliye aynldığı 1975
yılına dek Şehir Tiyatrolan'nda 500
dolayında oyunda rol aldı. Oynadığı
bazı rollerle adeta özdeşleşü. 1993'te
sahneye çıkışının 70. yılı onuruna Şe-
hir Tiyatrolan'nın düzenlediği "Bedia
Muvahhit'e Saygı Gecesi" bir değerbi-
lirlik örneğıydi. Doksan küsur yıllık
anlamlı, onurlu. mutlu, pınltıiı, bir ya-
şam noktalanıverdi. Keşke Harbiye
Şehir Tiyatrolan'ndan ve Bebek'ten
son yolculuğuna çıktığı günde de bu
değerli sanatçıyı, bu aydın hanımefen-
diyi coşkumuzu. sevgimizi. kıymetbi-
lirliğimizi mekanlara taşıyarak uğur-
layabileydik... Bedia Muvahhit'in
Şehir Tiyatrolan'nın 70. yılında söyle-
dikleri; onun, çahşüğı kuruma ve ti-
yatro sanatına sevgisinin, saygısının
bir küçük kanıtı: "... Temenni ederim
ki; Darülbedayi'yi kurup yıkılmaması
için omuz veren o geçmişteİd sanatkar-
lar gibi. onlardan sonra geienJer de bir-
birlerine karşı olan sevgiye dayanarak
sonuna kadar bu tarihi Türk tiyarrosu-
nu yaşatıp yürütsünler." (4)
1 Refik .Ahmet Sevengil "Mtşnıtijet Tiyat-
rosu", 1968. ME Basıme»i sa>fa 315.
2a)nıeser, s.315
3 a>iıı eser, s. 314
4 Şehir Tivatrolan 70. Yri özH Sayta.
1985. sayfa 84.
Sinemadan koptu ama sanattan asla...TURHANGÜRKAN
Sanat yaşamı Cumhuriyet'-
imizle yaşıtü. Cumhuriyet'in ku-
rulduğu 1923 yıbnda ilk Kurtuluş
Savaşı fılmimiz "Ateşten Göın-
Iek"te oynayan iki Tûrk kadın
sanatcımızdan biriydi. Aynı yıl
Atatürk'ün buyruğuyla "Ceza
Kannmı" oyunuyla Izinir'de sah-
neye çıkan ilk Türk kadın tiyatro
sanatçısi da yine oydu. Bedia Mn-
vahhit'ten. tüm yaşamım sanata
adamış asırlık sinema ve tiyatro
emekçimizden söz ediyoruz.
Cumhuriyet'in kunıluş yıldö-
nümleri. onun sanat yaşamıyla
özdeşleşmiş gibiydi. Cumhuri-
yet'in 50.yıldönümü olan 1973'te
Bedia Muvahhit de 50. sanat
yüını bir jübileyle kutlamıştı.
Cumhuriyet'in 70. yıldönümü de
sanatçımızın 7O.yıl kutlamalan-
na koşuttu. Katıİcsız bir Cumhu-
riyet kızıydı.
Dile kolay, sahnede ve perdede
70 yıJ. Dolaşun ve solunum yet-
mezliği, Türk Tiyatrosu ve Türk
Sineması'nda bir çağa damgasını
vuran büyük sanatçıyı, 1994'ün
ilk ayında 97 yaşmda aramızdan
ahp götürüverdi. Sanat dün-
yamızın sevimli, esprili,
yıllanmış, tatlı 'Bediş'i, eskidikce
değeri artan Büyük Bedia'sı artık
yok. Yaprak dökümü sürüyor-
du. Son günlerde peşpeşe gelen
acılarla Hulusi Kentmen ve Nu-
bar Terziyan'ın ardından Bedia
Muvahhit de sonsuza uğurlandı.
Çok panltılı bir yıldız kaydı. Sa-
nat ulkesinde görkemli bir taht
yıkıldı. Ramp ışıklan önünde
alfcşlarla yankılanan 70 yılın üze-
rine ağır bir perde indi.
Bedia Muvahhit birçok filmde
oynamasma karşın. daha çok bir
tiyatro sanatçısıydı. Öyle tanındı
Bedia Muvahhit birçok filmde oynamasma karşın, daha çok bir tiyatro sanatçısıydı. Hüseyin Baradan ve Selda Alkor'la birlikte.
ve tiyatrocu olarak kalmayı ye|-
ledi. Tiyatro her şeyiydi onun,
tüm yaşamıydı, tek dünyasıydı.
Belki de varoluş nedeniydi. Tüm
benliğiyle bağlandığı, ilk adı Da-
rülb^ayi olan îstanbul Şehir Ti-
yatrosu dışında hiçbir sahnede
oynamadı. Sinema ise onun için
ek bir uğraştı. llk fılmi "Ateşten
Gömlek"i çevirirken. sinema, ka-
mera nedir, bilmiyordu. Ha-
zırlıksız yakalandığı bu ilk de-
nemeden yüzakıyla çtküktan
sonra da sinemayı hep geri plan-
da tutmayı ilke edindi. ilk filmle-
rinde başrole çıkmasına karşın,
sonraki yıllarda, tanıdığı yönet-
menlerin isteklerini, ricalannı kı-
ramayıp, biraz da isteksiz, kame-
ra karşısına geçip, ikinci derecede
karakter rolleri oynadı.
Onuruna düşkün, gururlu bir
insandı. Yine bir yönetmenin
hatın için oynadığı filmin afışin-
de adım göremeyince, sinemaya
küsüp, bir daha fılm çevirmedi.
Sinemadan kopmuştu ama sa-
nattan asla. TV'de kendi yazdığı
skeçlerde oynadı, meddah prog-
ramı hazırladı. Oyuncıduğu
dışında iyi bir yazardı. Fransızca
ve Rumca bilen Bedia Muvahhit
çocukluğunda ada komşulan
Yahya Kemal, Vakup Kadri gibi
edebiyatçılardan aldığı esinle, ilk
eşi Muvahhit ve V asfi Rıza Zobu
ile birlikte 290 dolayında "adap-
tasyoo" oyun yazdı ve oynadı.
Kimine göre 495, kendisine göre
600'ün üstünde oyunda rol ala-
rak erişilmesi güç bir rekorun sa-
iuoı oidu.
Emine Bedia 1897'de İstinaf
Mahkemesi Müdde-i Umumisi
Mısırlıoğlu Şefık Bey'le Refika
Hanım'ın kızı olarak İstanbul
Büyükada'da doğdu. Moda'da
Dame de Sion Fransız Okulu.
Kadıköy Terakki Lisesı'nde oku-
du. 1921'de Erenköy Kız Lisesi'-
nde Fransızca öğretmenliği yaptı.
1923'te tiyatro sanatçısi Ahmet
Muvahhit'le eviendi. Aynı yıl
Muhsüı Ertuğnıl'un Haüde Edip
Adıvar'ın romanından u>arladığı
Kurtuluş Savaşı'mıza ilişkin
"Ateşten Gömlek"filminde oy-
nadığı Ayşe rolüyle sinemaya gir-
di. Neyire Neyir de o filmde Kez-
ban'ı oynadı. Aynı yıl filmini gö-
ren Atatürk'ün buyruğuyla tiyat-
ro sahnesine çıktı ve bir daha hiç
inmedi. 1924'tedeoğluSinadün-
yaya geldi. İlk eşinin 1927'de öiü-
mü üzerine 1933'te konservatu-
var öğretmeni piyanist Ferdi Von
Statzer'le yeniden eviendi. Kimi
fılmlerinde Statzer soyadını kul-
landığı halde, ikinci eşinden
aynldıktan sonra yeniden Mu-
vahhit soyadını benimsedi.
Sinemadaki ilk yıllannda
Muhsin Ertuğnıl'un sesli olarak
çektiği filmlerde başrol oynayan
Bedia Muvahhit, "Kanm Beni
Aldahrsa" gibi operet filmlerinde
kendi sesiyle şarkı da söyledi.
1931de Yunan Eğitim Ba-
kanlığı'nın çağnlısı olarak Ati-
na'ya gidip "OmeDo"da oynayan
sanatçının 1950 ve 1973'te iki kez
jübilesi yapıldı. Ancak bunlar
onu sanattan koparmaya yetme-
di. Devlet sanatçısi sanını taşıyan
sanatçı, bundan sonra tiyatro ve
sinema tarihinin derinliklerinde
yaşayacak.
Bedia Muvahhit'in bazı film-
leri: "Ateşten Gömlek", "İstanbul
Sokaklartnda", "Karım Beni Al-
datırsa", "Söz Bir Allah Bir",
"Beklenen Şarkı", "Paydos",
"Bir Gecelik Gelin","Bozûk Dü-
zen", "Şpfb'rün Kızı", "Sokak
Kızt". "Uvey Ana", "Zehirli Ha-
yat", "Bizim Kız".
ODAKNOKTASI
AHMET CEMAL
BiP Kurumun Otuzuncu
Yaşı...
Geridebıraktığımızyılda, Istanbul'daki/VusfuryaKü/-
tür Ofisi, otuzuncu yaşını doldurdu. ilk kez 1963 yılında
gözlerini Istanbul'un kültür yaşamına açan kurum, etkin-
liklerini günümüze kadar kesintisiz sürdürdü. Üstelik
yalnızca sürdürmekle de kalmadı; aradan geçen zaman
boyunca kurumun çalışmaları her yıl daha da yoğunla-
şıp farklı boyutlar kazandı. Böylece başlangıçta gözleri-
ni yalnızca Istanbul'un kültür yaşamına açmış olan
Avusturya Kültür Ofisi, zaman içersinde Türkiye'nin çe-
şitli kentlerini kapsamına alan bir etkinlik alanına dönüş-
tü.
Eğer bu kurumun çalışma amaçları. yalnızca bir baş-
ka ülkenin sanahnı, kültürünü, düşünce dünyasmı Tür-
kiye'de tanıtmakla sınırlı kalsaydı, başka deyişle tek
yanlı bir propagandayı hedefleseydi, kanımca aradan
otuz değil, elli yıl bile geçmiş olsa, karşımızda ozellikle
sözü edilmeye değer bir olgu bulunmayacaktı. Oysa te-
melleri, bu kurumu bir anlamda yaratan ve yirmi yılı
aşkın bir süre boyunca yöneten Prof. Hans Erich Kasper
tarafından atılıp, onun emekliye ayrılmasından sonra
yerine atanan Or. Erwln Lucius'un değerli çabalarıyla
daha da kökleştirilen bir anlayış ya da bu bağlamda ger-
çekten çok özel diye nitelendirilebilecek bir bakış açısı,
Avusturya Kültür Ofisi'ne, benzer kurumlar arasında
seçkin bir yer kazandırdı. Kurumun her iki yöneticisinin
kurum etkinliklerini yalnızca tek yanlı bir tanıtım değil,
fakat iki kültürün karşılıklı etkileşimi açısından verimli
birzem/nsaymaları.yukarıdasözünüettiğim "çoközel"
bakış açısınm odak noktasını oluşturur. Bu anlayış çer-
çevesinde başlangıcından günümüze oluşan bir süreç
içersinde Avusturya Kültür Ofisi'nin gerçekleştirdiği tür-
lü katkılarla Türk kültürünün de bir parçası olduğunu
söylemek, kanımca hiç de abartma olmayacaktır.
Otuz yılın dökümünü böyle bir yazı çerçevesinde ger-
çekleştirebilmek, elbet olanaksız. Ama günümüze ka-
dar gerçekleştirdiği hemen bütün etkinlikleriyle bizim
kültürümüzün, sanat ve düşünce dünyamızın zenginleş-
mesine katkıda bulunan bir kurumun çalışmaları bağla-
mında küçük bir örneklemeye gitmek, böyle bir "doğum
gününde" belki küçük bir armağan yerine geçebilir.
Otuz yıllık geçmişinin 26 yılı aşan bir bölümünü pay-
laştığım Avusturya Kültür Ofisi, önce tam anlamıyfa bir
buluşma mekanı olarak anılmaya değer. Teşvikiye Ca-
mii'nin karşısındaki Belveder Apartmanı'nın 2 numaralı
dairesinde bulunan kurum, rahmetli HaMun Taner'in ve
Faruk Yener'in deyişleriyle, bir "a//e yuvasınm sıcaklı-
ğını" hep korudu. Ister konser veya konferans vermek
için, isterbilimseltoplantılarayada yuvarlakmasa'\op-
lantılarına katılmak için gelsinler, insanlar bu kurumun
salonlarında hep "resmi" olmanın çok uzağında kalan
bir atmosferde ağırlandılar. Bunda elbet kurum yönetici-
lerinin de payları büyük oldu. Gerek Prof. Kasper'den,
gerekse Dr.Lucius'tan, hangi nedenle olursa olsun ran-
devu almak, hiç kimse için hemen hiçbir zaman bir "so-
run" olmadı. Kültürel etkinliklerin düzenlenmesine iliş-
kin dileklerin kurum yöneticilerince hemen hiçbir za-
man geri çevrilmemesi, kimi zaman Avusturya Kültür
Ofisi'nin - sayılan beşi ya da altıyı aşmayan - çalışanları-
nı bunalımlara soktu; ama kapılar, ne olursa olsun hep
açık kaldı...
Bugün aradan geçen otuz yıl içersinde Avusturya Kül-
tür Ofisi aracılığıyla verilmiş bursların, her iki ülkede
gerçekleştirilmiş bilimsel konferansların, açılan sergile-
rin, karşılıklı sanatçı ve bilim adamı değişimlerinin sayı-
sını verebilmek, gerçekten zor. Bu arada - ozellikle son
yıllarda - Türk üniversiteleriyle Avusturya'daki çeşitli
üniversiteler arasında kurulan yoğun ilişkiler ve bunla-
rın son derece olumlu sonuçları da hiç kuşkusuz ayrıca
ele alınmaya değer.
Yanılmıyorsam 1970lerde kurum salonlarında başla-
tılan ve zaman içersinde her ay düzenlenen "Yuvarlak
Masa Toplantıları", Avusturya Kültür Ofisi salonlarına,
hiçbir ayrım gözetmeksizin, yalnızca uygar düşüncele-
rin dünyasında yaşamayı ve tartışmayı yeğleyen yeni
"tiryakiler" kazandırdı. Akşlt Göktürk, Cevat Çapan,
Burhan Arpad, Hilmi Yavuz, Doğan Hızian, Selim İleri,
Tahsin Yücel, Enis Batur, Zeynep Davran, Zeliha Berk-
soy, Haldun Taner, Murat Belge, Şara Saym, Zehra
İpşiroğlu, Hulki Aktunç, Bertan Onaran, ŞerH Mardin,
Bedia Akarsu, İsmail Tunalı, Doğan Kuban, Bülent
özer, Zeynep Oral, Azra Erhat, Erdal Öz, Berke Var-
dar, Gül Işık, Yurdanur Salman, Faruk Yener, Filiz Ali,
Evin İlyasoğlu.. bunlar, yalnızca rasgele anımsadığım
ve yıllar boyu akşam toplantılarında bilgi'nin, aydınlık-
ların yolunu açan tartışmaların ortamını hazırlamış ad-
larından bazıları...
Avusturya Kültür Ofisi'nde geçen yıllanm boyunca
belli bir kültüre değil, fakat insana ancak bir 'dünya va-
tandaşlığı' atmosferini tattırabilecek ortak bir kültüre
hizmet ettiğim duygusunu hep taşımış olmam, şimdi
otuzuncu yaşını geride bırakan bir kültür kurumunun ba-
şarısı açısından herhalde önemli bir gösterge sayılabi-
lir!
Ayşe Cesur'un resimleri
Akbank Sanat GalerisVnde
Kültür Servisi - Ressam Ayşe Cesur'un "Burçlar ve Uçup
Giden Mevsimler" başlıklı sergisi Akbank Bebek Sanat
Galerisi'nde devam ediyor. Bulgaristan-Razgard'da
doğan sanatçı. Bulgaristan Stanke Dimitrov Üniversitesi
Resim Bölümü'ndeöğrenimgördü. Yağhboya.pastel.
batik ve seramik üzerine çalışmalar yapan Cesur,
Bulganstan'da çeşitli sergilere katıldı. kişisel sergiler açtı ve
ödüller aldı. 1989'da Türkiye'ye gelen sanatçı, halen Silivri
Kız Meslek Lisesı'nde resim öğretmenliği yapıyor.
Cesur'un sergisi 8 şubat tarihine kadardevam edecek.
Aynntı'dan 'Ekotopya'
Kültür Servisi - Aynntı Yaymlan, Ernest Callenbach'ın
"Ekotopya" adlı romanıru Osman Akınhay'ın
Türkçesiyle yayımladı. Okurlara bir 'ekolojik ütopya'
sunan kitapta, ABD'den aynlarak yeni bir dünya kuranlar
anlaülıyor. Ekotopya'da, insanlar diğer canhlarla doğal
dengeyi bozmadan yan yana yaşamayı hedefliyorlar. Suyu.
havayı kirletenlerin cezalandınldığı, kağıdın yeniden
kullamlması için gazetelerin iki hafta sonra uçan
mürekkeple basıldığı, atıklann yüzde 99'unun kullanıldığı
bir toplum kuruyorlar. Yeryüzünü korumak için pek çok
öneri getiren romanın yazan Callenbach. dünyanın dört
bir yanında çevre ile ilgili konferanslar veriyor.
Dostlar Tiyatrosu'nda son ikihafta
Kültür Servisi - Genco Erkal'ın Fransa'daki oyunlan
nedeniyie Dostlar Tiyatrosu'nun İstanbul sezonu 13 şubat
pazartesi günü sona erecek. Bu tarihe kadar cuma ve pazar
günleri "Bir Deünin Hatıra Defteri." perşembe ve
cumartesi günleri ise Naam Hikmet'ten uyarlanan
"İnsanlanm" oyunlan sürecek. 16 şubat günü Fransa'ya
gidecek olan Genco Erkal, ilk kez geçen yaz aylannda
Avignon Festivali'nde sergilenen Philippe Minyana'nın
"NereyeGidiyorsun, Jeremie" adlı oyununu 2 mart-2
nisan tarihleri arasında Paris'teki Gerard Philipe
tiyatrosunda oynayacak.