Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2 2 ŞUBAT1994 ÇARŞAMBA
KULTUR
AtıfYümaz, yeni fılminde bu kezmaıjinalleri anlatıyor: 'Gece, Melek ve Bizim Çocuklar'
'Bir çeşit roman, birçeşitde fresk'
TUNAERDEM
S
inemalan kuşatan Amerikan
fılmleri üzerine bitmek tüken-
mek bilmez tartışmalann sü-
regittiği ülkemizde "medya"-
ya sıap en az Hollywood
• • • • filmleri kadar "polemik" ya-
ratmavı başaran tek yönetmen şüphesız
Atrf Yümaz Üstelik "kadın"lan konu
almaya başladığında Türk sinemasında
bir "kadın filmleri fury asına" neden olu-
yor. "Marjinaller" filminin konusu
olunca birden her yanı marjinal karak-
terli fılmler dolduruyor. Kısacası Atıf
Yümaz en çok konuşulan, en çok eleşti-
rilen ve en çok "esinlenflen" yönetmen.
Geçen yıl iki kadın arasındaki ilişkiyi
ele alan fılmi "Düş Gezgiııleri" ile büyük
bir tarüşma yaratan Yılmaz, şimdi yeni
fılmi "Gece, Melek ve Bizhn Çocuklar"
ile bizi fahişeler, travestiler ve pezevenk-
lerin dünyasına yani Beyoğlu'na götür-
meye haarlanıyor. Son yıllardaki tüm
filmleri gibi "Gece, Melek ve Birim Ço-
cuklar" ile de yme marjinal dünyalara
yolculuk eden Vılmaz. Türkiye'nin "en
eski yönetmeni" olarak bunu kendine
hak görûyor ve sosyal içerikli fılmlen
gençlere bırakıyor. Yılmaz ile yeni fılmi.
"marjinallik" ve Türk sinemasının so-
runlan gibi "marjioal" olmayan konular
üzerinde konuştuk:
- Yeni filminiz "Gece, Melek ve Bizim
Çocuklar"ı bize tanıtır mtsınız?
Yeni fılmimizin senaryosu Yddıran
Tûrker'e ait. Bu senaryonun beş, altı
yıllık bir geçmişi var. Bir açıdan roman-
sinema diyebiliriz bu senaryoya. kurulu-
şunda roman yapısı var. Tek bir ilişkı ve
çatışma, tek bir tema işlemiyor. Behrlı
bir ortamda, çeşıtli insanlan, onlann za-
man zaman birbirine değen sonra ayn-
lan çizgikri. ılişküen konu alınıyor.
Klasik sinema yapısından epeyce farklı
bir kuruluşu var. Bir nevi roman, bir
nevi de bir fresk. Beyoğlu'nun arka so-
kaklannın freski. insan manzaralan
Filrrun konusu pek anlatılabilecek bir
şey değil. Bir bar müdürüne saplantı ha-
linde tutulmuş orta yaşlı orospunun hı-
kayesi var; Deniz Türkali ile Cengiz Sezi-
ci oynuyorlar. Derya Arbaş genç bir fa-
hişeyı oynuyor. Kendine hu pıyasada
koruyacak bir delikanlı seçiyor. O delı-
kanlı da aileden kopmuş, kumar o>-
nayarak yakışıkhlığıyla kendine bir-
takım çıkarlar sağlamaya çabşan bın
Birbirlerini sevTnelerine rağmen o ilişkı
yürümüyor. Buna benzer şeyler. Roman
gibi ve bir romam anlatmak bir fılmi an-
latmak kadar kolay değil. Film deyince
"Pretty Woman"daki gibi, mutlu sonla
bıten b'irşey anlatmalısınız.
Rilm, marjinal bir
çevreyi anlatıyor,
Beyoğlu'nun arka
sokaklannı. Ama asıl o
yadsıdığımız insanlar
arasında bizim kendi
burjuva çevremizde
bulunmayan dayanışma
ve sevgi ilişkilerini ana
tema olarak anlatıyor.
- Ama siz sinemanın "mutlu son" ku-
ralma hic uymuyorsunuz. Neden?
Türkıye'de mutlu son kalmadı galıba.
Geleceğe karanhk bakmaya başladık.
- Yine maıjinal bir eevreyi konu edini-
yorsunuz. Oysa Türk sinemasının son yı-
flarda hep marjinal çevreleri konu alması
eleştirilere neden oluyor...
Bir açıdan hakb bu eleştinler. Nıhayet
Türkiye'nin bugün çok temel sorunlan
var, işlenebilecek. Bunlar dururken tu-
tup marjinal birtakım kişilerin filmini
yapmak Türkiye gibi bir ülke için biraz
faila olabilir. Ama ben Türk sine-
masının en eski çahşan yönetmeniyım,
bir de Memduh Ün var, başka da bizim
kuşaktan kimse kalmadı. O yüzden ken-
dimize bu hakkı tanıyabiliyoruz herhal-
de. Sosyal içerikli filmleri de gençlere
bıraktık.
- Onlar da size özeniyor herhalde...
Türk sinemasında bir bıreyselleşme
süreci yaşanıyor, bütün yönetmenler
kendi özel dramlannı, kendi özel ilgi
' alanlannı anlatmaya başladılar. bu da
ortalama seyirciyi kaçınyor diye bir dü-
- şünce var. Ashnda bu doğru değil, çün-
'. İcü zamanında Türk sinemasma gelen
l orta sınıf ki- sinemanın hakiki seyircisi
- onlardı-, zaten ekonomik sıkıntılardan,
'- televizyonda her gün 15 film oynaması-
- ndan dolayı evlerinden çıkmıyorlar. O
zaman geriye lise ve üniversite öğrenci-
leri ile aydınlar kahyor. Biraz da yönet-
men arkadaşlann dışan açılma çabalan
" var, tabii benim de. Öyle olunca artık
eski klasik orta sınıf seyirciyi tatmin ede-
cek fümler yapılamıyor, çünkü öyle bir
seyirci yok. Yeni oluşan seyirciye göre
fılmler ya da dışanya pazarlama ümidı\ -
le birtakım fılmler yapıbyor.
- Yine sirin öncülük ettiğiniz ve eleşti-
rilen bir funaya dönüşen "kadın filmle-
ri" var...
Onlan kadın fılmi diye düşünmüyo-
rum. Kadın kahramanlar aracılığıyla
Türkiye'nin sorunlan daha iyi anlatıla-
bilir diye düşünüyorum. Kadın bütün
haklardan yoksun olarak dünyaya gelı-
yor ve onlan elde etme mücadelesine gi-
riyor. Bu yüzden bir erkek kahramanla
anlaülabileceğinden daha iyi anlatıhyor
Türkiye'nin durumu. Son dönem filmle-
rimin ana teması, Türk insanının kimlik
arayışı. Dinamik, her gün her şeyin de-
ğiştiği bir toplum. Bütün çevrelerde bir
kimfîk arayışı var Türkiye'de. Filmlen-
min ortak teması aslında o.
- "Düş Gezgüileri "filminiz bireok
ekftiriye hedef oldu, şimdi geriye dönü'p
bakttğinızda bu eleştirileri nasıl karşılı-
yorsunuz?
Film çok iyi anlaşılmadı diye düşünü-
yorum . Kadın erkek ilişkisinde demin
anlattığımız şeylerden dolayı erkek, her
zaman iktidar oluyor. İki kadın bır ara-
ya geldiği zaman bu sorun çözülebilir mi
Travesti kulüplerinde geçen ve buradaki otantik müziğin kullanüdığı fılmde Derya Arbaş ve Kaan Girgin oynuyor.
sorusunu soruyordu film. Toplum o dü-
zeye gelmediği için kültür bakımından,
ekonomik bakımdan güçlü olan taraf
iktidar oluyor, eşit olması gereken bır
ilişkıde, iktidar sorununu irdeleyen bir
fılmdi, ama daha çok dış görünüşteki
lezbiyen ilişkiye bakıldı. Fena da ol-
madı, film iyi iş yaptı.
- FUmleriniz üzerine yazılan eleştiri
yazü&nnı okuyor musunuz?
Doğrusu okuduğumu söyleyemem,
sıkıhyorum çûnkü. Başhklanna bakıyo-
rum, birisi de söylüyor nasıl olsa. şöyle
yazmış diye. Bizim eleştirmenlerimizin
gerçekten iyı eleştiri yaptıklannı söyle-
yemeyeceğim. Mesela bir defa seyredi-
yorlar fılmi, eleştiri yazıyorlar. Ame-
rika'da saptamışlar; ilk görüşte yüzde
30'unu gorebihyormuşsunuz birfilrpta.
Yüzde otuzunu gördüğün bir fîlmin ne-
sini eleştireceksin. Eleştiri yapabilmek
için en az üç dört defa gitmek lazım. Bi-
zim çok incelikle hesaplayarak düşün-
düğümüz bir sürü şeyin hiç farkına bile
varmıyorlar. Gayet yüzeysel, ilk göze
çarpan şeyleri yazıyorlar. Birbirini de
tutmuyor hiçbirinin dediğj. Mesela Ata-
ol Behramoğlu sinema eleştirmeni değil-
di ve Düş Gezginleri'nin başyapıt oldu-
ğuna karar verdi. Herkes de ona çok
kızdı. Ötekiler berbat bir film olduğunu
söylediler.
- Yapımcılığını üstlendiğiniz te yeni
tamamlanan"Sansür Belgeseli"nden
söı edebilir misiniz?
Sansür Belgeseli. Kültür Bakanlığı'-
nın bize ısmarladığı bir şey. Gerçektefı
çok kapsamlı \e önemli bır çalışma
yapıldı. Bizden istenen 40-50 dakikahk
bir film iken iki saatlik bir film çıktı orta-
ya. Yüze yakın insana sansür konusun-
da fıkir soruldu. Bir polisive film gibi il-
giyle, şimdi ne olacak sorusuyla izlenen
gerçekten güzel bir şey çıktı. Sanıyorum
bu yakmlarda Kültür Bakanlığı Anka-
ra, İstanbul ve İzmir'de birer gala yapa-
rak bu fılmi tanıtacak. Filmin >apı-
Unasının amaa Meclis'ten bir türlü geç-
meyen sinema yasasını geçirtmekti.
Yasa daha çok bu sansür konusuna
özellikle Refah ve ANAP'lı mılletvekil-
lerinin takılması yüzünden geçmiyor.
Sansüriin ne kadar anlamsız olduğunu
gösteren bır film aslında. Ben Sayın Kül-
tür Bakam'na "Bunu TBMM'de oy-
natın, yasaya hayır diyenler bunun ne
kadar saçma bir iş olduğunu görsüıder
ve anlasınlar" da dedim. Özellikle de
korktuklan konu cinsellık Bugün Tür-
kıye'de kapab salon 250 ile 300 arasında
ve bunlann 194 tanesi sadece porno film
oynatıyor kaçak olarak: pobse para ye-
direrek falan. Öbür taraftan televızyon-
lar. uydu yayınlan her şeyi gösteriyorlar.
Şimdi o zaman neyi yasaklıyorsun sen?
Biraz komik bir direnç haline gelmiş bu.
Tabii biraz da Amerikan baskısı var bu
yasanın çıkmaması için. Çünkü yasa
ulusal fılmcilere birtakım yeni imkanlar
ve haklar tanıdı, onun olmasını istemi-
>orlar.
- Amerikan basktsmdan söz açılmtşken
sinema sektörünün GATT anlaşması
dışında bırakılması mücadelesi konusun-
da ne düşünüv orsunuz?
Hakb bır mücadele. Çünkü her ülke
yerel ve geleneksel kültürüyle ayaktadu-
rabiliyor. Bütün dünya, Amerikan kül-
tür emperyalızminin -ki bunun başlıca
aracı sinema- etkısi altına gırdi. Bunun
arkasında çok büyük bir ekonomik ve
politık güç yatıyor ve engel olunamıyor.
çünkü gereîcirse geliyor, sinema salonu-
nu satın alıyor adam. Üç Avnıpab bır
araya geldiği zaman Eurimages para
desteği veriyor, gösterim imkanlan
sağlıyor, böylece bir mücadele sürdürü-
lüyor. Tabii Türkiye, bu ilişkıde en bi-
linçsiz ve silahsız ülke. Onlar mücadele
ediyorlar biz, mücadele etmeden silahsız
teslım oluyoruz.
-Türkiye'de iyi film yaparsak Ameri-
kan stnemasıyia rekabet ederiz diye düşü-
nülüyor...
İyi filmle ilgisi yok. Dünyanın en iyi
fılmini yapsak yine pazarlayamayız.
Şimdi, bir Türk filminı bir yabancı niçin
seyretsin? Çin sineması çok merak edili-
yor. çünkü Çin, 1 milyar 165 milyon in-
sanın yaşadığı ve hem teknolojisi hem de
kültür birikimiyle dünyayı tehdn eden
bır ülke. Onun için sanat ürünü merak
edıliyor. Bizim öyle bir konumumuz
yok. Müslüman bir ülke olmakla zaten
reddedilme gündeme geliyor. Onun dı-
şında da sevilen değil. dışlanan bir ülke-
\ız.
- Türk sineması tüm karmaşıklığıyla
karakterier oluştuımayı beceremiyor
sanki..
Oyunculuk bırey olmakla ilgili. Bizim
toplulumuz belli bir olay karşısında or-
tak bir reaksiyon gösteriyor. Sürü toplu-
mu gibi. Yakın bir zamana kadar star-
Unmızın hepsi belli duygulan benzer şe-
kılde gösterirlerdi. Kartoteksten çıkmış
gibi belli kalıplar içinde oynarlardı. As-
lında lüm Doğu sanatlannda \ar bu.
Orada tioler var, karakterier yok. Doğu
toplumlan. zaten bu tür kabplan sevi-
yor. Doğu toplumlannda felsefe yok,
hikmet var. Yanı güzel özdeyişler var,
ama Batı •anlamında felsefe yok. Ama
bu 6ir özelbk. Aslında sinemacının bu
özellikten yararlanıp iyi bir senteze var-
ması gerek. Bu özelliği kullanabıliriz.
Ama Batı'ya öykündüğümüz ıçın kulla-
namıyonız maalesef. Geçerli olan, bize
cumhuriyet ile birlikte empoze edilen
kültür. Batı kültürü.
- Gece, Melek ve Bizim Çocuklar'ı ne
zaman görebileceğiz?
Valla bu sezon göreceğiz de, kötü bir
zamana geldik. Ramazan başlıyor. On-
dan sonra da İstanbul Sinema Fesıivali.
Ya bayramdan festivale kadar olan sü-
reden yararlanmak ya da göze alıp festi-
val zamanı girmek durumundayız. Ama
gösterime girmesi için yabancı film pa-
zarlayan bir fırmayla anlaşmamız gerek.
U2, 'imaj'ını yenilerken grubun eski algılanışmı'tersyüz etmeyi' amaçlıyor
îronininve ruhun dünyasıKültür Servisi - Tüm dünyada adını
duyurmak isteyen bir müzik topluluğu
için en önemli şey bir "imaj" yaratmak
ve bu imajın tutulmasını sağlamak ol-
duğuna göre kendine yıkılması im-
kansız bir imaj yaratmış bir topluluk
neden bu imajının değiştirmek istesin?
"Grubun algüanış biçimini geçmişe
gönunek istememizin nedeni muziğe ne-
fes alacak daha geniş bir alan yarat-
maktı. Müziğin eski bavullannı taşımak
zorunda kahnadan ileri doğru yolculuk
etmesini sağlamaktı. Artık seyircinin
kişi olarak bizden beklentilerinin azalıp,
müzik olarak beklentilerinin artacağını
umuyorum" diye yanıtbyor bu sonıyu
ünlü İrlandab topluluk "U2"nun solis-
ti Bono. Eleşürmenler ise Ul'nun imaj
değiştirmekten çok "ne yardan ne ser-
den " vazgeçerek tüm imajlan bünye-
sinde toplamaya çabştığı görüşünde.
Yine de eskiden olduğu gibi bugün de
U2 dünyanın dört bir yanında stad-
yumlan doldurmayı başanyor.
'Her kafadan başka ses'
Peki U2'nun imajı nerden nereye
geldi ? Bir eleştirmen bu değişimi şöyle
özetliyor : "Eskiden 12'nun şarkı-
lannın "savaş" gibi isimleri vardı şimdi
ise "limon" gibi isimleri var". 1976'da
kurulan dört kışilık topluluk ,1989 dek
toplumsal sorunlan konu alan. sade.
içten, dolambaçsız bir müzik yapıyor-
du.Ya da bir eleştirmenın dediği gibi
"Sadece sahnede dunıp iyi müzik yapı-
yorlardı ve böyle bir rock gnıbunun
olabileceği kadar da ünlüydü." Bugün-
lerde iki yıülk "Zoorapa" tumesinın
sonuna gelen yeni "L*2" ise artık sah-
nede şarkı söylemenin dışında nerdey-
se her şeyi yapıyor. 47 tırla taşınan 450
ton ultra teknoîojik aygıtın yardımıyla
dev ekranlarla. uydu bağlantılanyla
bır teknoîojik şova dönüşmüş durum-
da U2 konserleri.
Ve en önemlisi eskiden "ironinin nı-
hun katili olduğuna " inanan U2 üyele-
rinin artık şarkı sözlerinden, sahne kı-
yafetlerine kadar her şeyinin "ironik"
olması. Her şeyden önce de kendilerine
karşı ironikler. çünkü Bono'nun dediği
gibi tüm bu imaj değışkliğmın amaa
"U2'mın algüanışmı başaşağı cevir-
Bono,v
Artık seyircinin müzik beklentilerinin artacağını umuyorum' divor.
mek, ters yüz ehnek." Bu amaçla stad-
yumlarda \ erdikler konserlerde topla-
ma kamplan ile stadyum konsen gö-
rüntülerini üst üste bindirerek, kendi
konserleriyle dalga geçmekten çekin-
miyorlar.
Gerçekten de 1991 "de piyasaya
çıkan "Achtung Baby" ve 1993 tarihli
"Zooropa" albümlen eski U2'yu öyle-
sine ters yüz ediyordu ki tanınması ola-
naksız hale gelmişti. Eskiden tek bir se-
sın olduğu albümlerin yerini üstüste bi-
nen ses çeşitliliği, birincı tekil şahsın
ağzıdan söylenen basit ve belirgm bir
bakış açısımn yennı. kaygan. belirsiz,
kaypak "her kafadan başka ses çıkan"
bir düşünce. kısacası "sosyal içeriğin"
yerini "postmodernizm" a'lmıştı. Ama
asıl sorun U2'nun ne vardan ne serden
\ az geçemeyerek postmodem ve ironik
shoNvlannm ortasma yıne de "sosyal
içerikli" mesajlar serpiştirmekten
kendilenni ahkoyamamalan. Eskiden
tutulduklan "Aziz Bob Geldof Sendro-
mu"ndan hala kurtulamamış olmalan.
"Zooropa" turnesinde Saraybosna ile
yapılan canb bağlantı da bunun örnek-
lerinden biri. Hiç bir şeyin gerçek ol-
madığı bu büyülü şovun tam ortasmda
savaşın \ahşetinin naklen yayınlan-
ması seyırcilerin çoğuna göre insanın
ağzında aa bir tat bırakan "yersiz" bir
davranışü. Artık gende bıraktıklan
yardım konserleri devrinde hiç değjlse
sözü edilen acılan dindirmek için de
konserin gelirleri toplanır \e kullanı-
Urdı oysa burada savaş adeta ""şovTjn"
bir parçası haline geliyordu. "Bir rock
şovunun ne olup ne olmadığtnı belirley.en
bir kural yok. Rock şovlarında irtsan-
ların rahatsız ounaması gerektiğini kim
söylemiş. tngiliz eleştirmenler bu
yaptığunı doğru bulmaddar ama bir
a\u<; faşiste müdahale edılmesine engel
olanlar yine onlarla Fransızlardı. Orta
sınıf İngiliz duyarlılığını incirtiysem ne
ounuş. Çok da umrumdaydı.
Yaptığımın Saraybosna'dakiler için çok
anlamlı olduğunu biliyorum, bu da ye-
ter" diye cevapbyor bu eleştirileri
Bono.
İki dünya arasında
Aslında "U2" ile ilgili yenibkler mü-
zik \e "imaj'dan ibaret değil. Adam
Clavton'un topmodel Naomi Campbell
ile nişanlanması yeni "imaj"lannın ya-
şama geçiribnesi olarak yorumlandı
örneğin. Bono bu olayın da kesinlikle
"eski U2'yu başaşağı çevinne" işine
katkısı olduğunu söylüyor: "Bir sa-
natçı olarak, tamamen yararjcı anlam-
da yeni deneyimlerden kaçacak bir in-
san değüim ve Naomi ile arkadaşları be-
nim icin gerçekten yepyeni bir dünya.
Ama yine de tanıdık bir yanı v ar. Çünkü
sonuç olarak onlann da işi şov. Insanın
birbirinden farklı iki ayrı dünyada bir-
den var olabilınesi özgüriüşterici bir şey.
İroninin dünyası ve ruhun düny ası, so-
mut dünya ve soyut bir dünya, yüzeysel
dünya ve derin dünya. Zaten insanlann
çoğu işte bu iki dünyanın arasında ya-
şar. U2'da burada yaşıyor. Ama belki
de bu sadece geçici bir dönemdir ve yakı-
nda yeniden değişiriz."
'Uçan Hollandalı'yeniden
sahneleniyor
Kültür Servisi - Richard NVagner'in 3 perdeük romantik
operası"Uçan Hollandab" İstanbul Opera ve Balesi'nce
yeniden sergileniyor. İstanbul"da sergilenen ilk NVagner
operası olan "Uçan Hollandalf'yı konuk orkestra şefı
Michel Sasson yönetiyor. La Scaladan Viyana Devlet
Op»erası'na değjn dünyanın bütün büyük operalannın
orkestralannı yönetmiş olan Sasson, halen Bonn
Operası'nda daimı şef olarak çahşıyor. Gian-Carlo del
Monaco tarafından sahneye konan eserin dekor ve
kostümlen Michael Scott'a ait. Koro şefliğini Markus
Oppeneiger'in yaptığı eserin ışık düzeni Ahmet Defne ve
Reinhard Gröner tarafından gerçekleştirilmiş. "Uçan
Hollandalı"da Seyit AhmetYıldız, Zehra Yıldız, Attila
Manizade, Ender Anman. Yüksel Örses ve Hüseyin Likos
rol alıyor.
'Yolcu'yeniden gösterimde
Kültür Servisi - Başar Sabuncu'nun yönettiğT"Yolcu" adb
film. Kadıköy Moda Sineması'nda yeniden gösterime
girdi. Nazım Hikmet'ın ay.ni adh oyunundan beyazperdeye
aktanlan film, daha önce Istanbul'un Avrupa yakasında
gösterilmiş, fakat Kadıköy tarafında salon bulamarruştı.
Kurtuluş Savaşı yıllannda bir tren istasyonunda yaşanan
olaylan konu alan fılmde, Tank Akan. Müjde Ar, Haül
Ergün ve Berhan Şimşek rol alıyor.
IşıkseVin resimleri Parmakkapı
GalerisVnde
Kültür Servisi - Ressam Dilek Işıksel, yapıtlannı 23 şubat
tarihine kadar İş Bankası İstanbul Parmakkapı Sanat
Galerisi'nde sergilıy or. 1967 yılında Devlet Güzel Sanatlar
Akademisi Y üksek Resım Bölümü'ne gjren sanatçı, bir yıl
Devnm Erbil ile desen çalıştıktan sonra Bedri Rahmi
Eyüboğlu Atölyesi'ne girdi. 1972'de buradan atölyeden
mezun olan Işıksel, halen Semiha Şakır Lisesi'nde resim
öğretmeni olarak görev \apiyor. AbdülkadirGünyaz,
sanatçmın resimleri için şöyle diyor."Dilek Işıksel
resmı...Y'aşamla \ e doğa\ la iç ıçe, bütünlenmiş ve evrene
sevgiylc bakan. kucaklayan.Nedendir böylesi biryakınlık
ve duyarlılık? Bu soru, kimliğıni getırir gündeme Işıksel'in.
Dilek Işıksel bır Bedn Rahmi öğrencisfdir ve onun o
sevecen iç zenginliğıyle bakar hayata. Renk renk, ışıl ışıl ve
coşku dolu kuşkusuz..."
Laleper Aytek'ten 'Fotoğraf
Geçmişi Sorar'
Kültür Servisi-FotoğrafsanaıçısıLaleperAytek'insergisi
yann Kadın Eserlen Kütüphanesi \c Bilgi Merkezi'nde
açıbyor. "Fotoğraf Geçmişi Sorar" adını taşıyan sergi,
1978 yıbndan bu yana fotğrafçalışmalannı sürdüren
sanatçının üçüncü kişisel sergisi. Laleper Aytek, fotoğraf
hakkındaki düşüncelerini Roland Barthes'ın bir tek
cümlesıyle özetliyor:"...sankı görüntü görmemize izin
verdiğinin ötesinde bır tutku başlatmış
gıbidir..."Fotoğraflannda. fotoğraf sanatı ile gjrdiği
ilişkıde görüntüler \e o görüntülerin yarattığı imgelerle
çıktığı v olculuğu anlatan sanatçının son dönem renkli ve
siyah-be\ az çalışmalannın yer aldığj sergi, 2 mart tarihine
kadar izlenebilir.
Oğlak Yayınlan'ndan 'Kulağa
Küpe'
Kültür Servisi - Oğlak Yayınlan'nın "Kulağa Küpe"
dizisinın dördüncü kitabı da yayımlandı: "Hayata Dair
Küçük Elkitabı-Ikinci Cilt" Bu kitaplann y azannın son
kitabı "En iyisini ve En Doğrusunu En Sonunda Anneler
Söyler" ise şubat başında yayımlanacak. Aynca
Oğlak-Edebiyat dizisinde de Türkçe'de hiç şiir kitaplan
yayınlanmamış kadın şairlerin şürleri hazırlanıyor.
Bunlardan ilki olan SyK ia Plath'ın kitabı y akında çıkıyor.
Nahid Sırrı Örik'in "Kıskanmak" adh romam. Meksikalı
ressam Diego Rivera'nın ••Sanatım...Hayatım" adb
biyografı kitabı, Baudelaire'in "Mahrem Günce'*si, Melek
Hanım'ın "Haremden Mahrem Hatıralar"ı da şubat
ayından itibaren kıtapseverlere sunulacak.
Ankara Sanatevi İstanbuVda
Kültür Servisi -
Ankara Sanatevi,
"Cam Bardaklar
Kınlsın" adh oy unu.
vanndan itibaren
Istanbul'da sergibyor.
Çağdaş Hukukçular
Derneği Genel
Başkaru Şenal
Sanhan'ın kaleme
aldığı"Kafes"adlı
öyküve"Efirli
Günlüğü" adlı anı
kitaplanndan Adem
Atar tarafından
oyunlaştınlan "Cam
Bardaklar Kınlsın"ın
yönetmenliğini
Selçuk Uluergüven
üstlenmiş.
Müziklerini Nurettin
Özsuca. dekorlannı
Sertel Çetinel. ışık
tasanmıru da
Mehmet Yaşayan'ın
gerçekleştirdiği
oyunda. Nazan
Kınbruş oynuyor. Oyun, perşembe vecuma günleri 20.30,
cumartesi ve pazar günleri ise 15.3Ove 18.30'daTüyap
Tepebaşı Salonu'nda sergilenecek.
Potifonik Korolar DerneğVnden
ödiil
Kültür Servisi - Polifonik Korolar Derneği, polifonik koro
müziğine hizmet eden kişi. kurum ve kuruluşlara ödül
veriyor. Geçen yıl, Eduard Zuckmayer, Saip Egüz, Mahir
Dinçer. Hayrettin Akdemir ve Walter Strauss'a ödül veren
dernek, bu yılki ödüllerin belirlenmesinde tüm polifonik
koro müziği seven ve uygulayanlann yardımlannı
bekliyor. Odüle layık görülen kişi. kurum ve kuruluşlann
adlannın, bu müzik türüne yaptıklan katkılar ve varsa
belgeleriyle birlikte 1 Mart 1994 tarihine kadar derneğe
ulaştınlması gerekiyor. (Gökdelen 13 1311 Kıalay
06650-Ankara)