02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 2 ŞUBAT1994 ÇARŞAMBA KULTUR AtıfYümaz, yeni fılminde bu kezmaıjinalleri anlatıyor: 'Gece, Melek ve Bizim Çocuklar' 'Bir çeşit roman, birçeşitde fresk' TUNAERDEM S inemalan kuşatan Amerikan fılmleri üzerine bitmek tüken- mek bilmez tartışmalann sü- regittiği ülkemizde "medya"- ya sıap en az Hollywood • • • • filmleri kadar "polemik" ya- ratmavı başaran tek yönetmen şüphesız Atrf Yümaz Üstelik "kadın"lan konu almaya başladığında Türk sinemasında bir "kadın filmleri fury asına" neden olu- yor. "Marjinaller" filminin konusu olunca birden her yanı marjinal karak- terli fılmler dolduruyor. Kısacası Atıf Yümaz en çok konuşulan, en çok eleşti- rilen ve en çok "esinlenflen" yönetmen. Geçen yıl iki kadın arasındaki ilişkiyi ele alan fılmi "Düş Gezgiııleri" ile büyük bir tarüşma yaratan Yılmaz, şimdi yeni fılmi "Gece, Melek ve Bizhn Çocuklar" ile bizi fahişeler, travestiler ve pezevenk- lerin dünyasına yani Beyoğlu'na götür- meye haarlanıyor. Son yıllardaki tüm filmleri gibi "Gece, Melek ve Birim Ço- cuklar" ile de yme marjinal dünyalara yolculuk eden Vılmaz. Türkiye'nin "en eski yönetmeni" olarak bunu kendine hak görûyor ve sosyal içerikli fılmlen gençlere bırakıyor. Yılmaz ile yeni fılmi. "marjinallik" ve Türk sinemasının so- runlan gibi "marjioal" olmayan konular üzerinde konuştuk: - Yeni filminiz "Gece, Melek ve Bizim Çocuklar"ı bize tanıtır mtsınız? Yeni fılmimizin senaryosu Yddıran Tûrker'e ait. Bu senaryonun beş, altı yıllık bir geçmişi var. Bir açıdan roman- sinema diyebiliriz bu senaryoya. kurulu- şunda roman yapısı var. Tek bir ilişkı ve çatışma, tek bir tema işlemiyor. Behrlı bir ortamda, çeşıtli insanlan, onlann za- man zaman birbirine değen sonra ayn- lan çizgikri. ılişküen konu alınıyor. Klasik sinema yapısından epeyce farklı bir kuruluşu var. Bir nevi roman, bir nevi de bir fresk. Beyoğlu'nun arka so- kaklannın freski. insan manzaralan Filrrun konusu pek anlatılabilecek bir şey değil. Bir bar müdürüne saplantı ha- linde tutulmuş orta yaşlı orospunun hı- kayesi var; Deniz Türkali ile Cengiz Sezi- ci oynuyorlar. Derya Arbaş genç bir fa- hişeyı oynuyor. Kendine hu pıyasada koruyacak bir delikanlı seçiyor. O delı- kanlı da aileden kopmuş, kumar o>- nayarak yakışıkhlığıyla kendine bir- takım çıkarlar sağlamaya çabşan bın Birbirlerini sevTnelerine rağmen o ilişkı yürümüyor. Buna benzer şeyler. Roman gibi ve bir romam anlatmak bir fılmi an- latmak kadar kolay değil. Film deyince "Pretty Woman"daki gibi, mutlu sonla bıten b'irşey anlatmalısınız. Rilm, marjinal bir çevreyi anlatıyor, Beyoğlu'nun arka sokaklannı. Ama asıl o yadsıdığımız insanlar arasında bizim kendi burjuva çevremizde bulunmayan dayanışma ve sevgi ilişkilerini ana tema olarak anlatıyor. - Ama siz sinemanın "mutlu son" ku- ralma hic uymuyorsunuz. Neden? Türkıye'de mutlu son kalmadı galıba. Geleceğe karanhk bakmaya başladık. - Yine maıjinal bir eevreyi konu edini- yorsunuz. Oysa Türk sinemasının son yı- flarda hep marjinal çevreleri konu alması eleştirilere neden oluyor... Bir açıdan hakb bu eleştinler. Nıhayet Türkiye'nin bugün çok temel sorunlan var, işlenebilecek. Bunlar dururken tu- tup marjinal birtakım kişilerin filmini yapmak Türkiye gibi bir ülke için biraz faila olabilir. Ama ben Türk sine- masının en eski çahşan yönetmeniyım, bir de Memduh Ün var, başka da bizim kuşaktan kimse kalmadı. O yüzden ken- dimize bu hakkı tanıyabiliyoruz herhal- de. Sosyal içerikli filmleri de gençlere bıraktık. - Onlar da size özeniyor herhalde... Türk sinemasında bir bıreyselleşme süreci yaşanıyor, bütün yönetmenler kendi özel dramlannı, kendi özel ilgi ' alanlannı anlatmaya başladılar. bu da ortalama seyirciyi kaçınyor diye bir dü- - şünce var. Ashnda bu doğru değil, çün- '. İcü zamanında Türk sinemasma gelen l orta sınıf ki- sinemanın hakiki seyircisi - onlardı-, zaten ekonomik sıkıntılardan, '- televizyonda her gün 15 film oynaması- - ndan dolayı evlerinden çıkmıyorlar. O zaman geriye lise ve üniversite öğrenci- leri ile aydınlar kahyor. Biraz da yönet- men arkadaşlann dışan açılma çabalan " var, tabii benim de. Öyle olunca artık eski klasik orta sınıf seyirciyi tatmin ede- cek fümler yapılamıyor, çünkü öyle bir seyirci yok. Yeni oluşan seyirciye göre fılmler ya da dışanya pazarlama ümidı\ - le birtakım fılmler yapıbyor. - Yine sirin öncülük ettiğiniz ve eleşti- rilen bir funaya dönüşen "kadın filmle- ri" var... Onlan kadın fılmi diye düşünmüyo- rum. Kadın kahramanlar aracılığıyla Türkiye'nin sorunlan daha iyi anlatıla- bilir diye düşünüyorum. Kadın bütün haklardan yoksun olarak dünyaya gelı- yor ve onlan elde etme mücadelesine gi- riyor. Bu yüzden bir erkek kahramanla anlaülabileceğinden daha iyi anlatıhyor Türkiye'nin durumu. Son dönem filmle- rimin ana teması, Türk insanının kimlik arayışı. Dinamik, her gün her şeyin de- ğiştiği bir toplum. Bütün çevrelerde bir kimfîk arayışı var Türkiye'de. Filmlen- min ortak teması aslında o. - "Düş Gezgüileri "filminiz bireok ekftiriye hedef oldu, şimdi geriye dönü'p bakttğinızda bu eleştirileri nasıl karşılı- yorsunuz? Film çok iyi anlaşılmadı diye düşünü- yorum . Kadın erkek ilişkisinde demin anlattığımız şeylerden dolayı erkek, her zaman iktidar oluyor. İki kadın bır ara- ya geldiği zaman bu sorun çözülebilir mi Travesti kulüplerinde geçen ve buradaki otantik müziğin kullanüdığı fılmde Derya Arbaş ve Kaan Girgin oynuyor. sorusunu soruyordu film. Toplum o dü- zeye gelmediği için kültür bakımından, ekonomik bakımdan güçlü olan taraf iktidar oluyor, eşit olması gereken bır ilişkıde, iktidar sorununu irdeleyen bir fılmdi, ama daha çok dış görünüşteki lezbiyen ilişkiye bakıldı. Fena da ol- madı, film iyi iş yaptı. - FUmleriniz üzerine yazılan eleştiri yazü&nnı okuyor musunuz? Doğrusu okuduğumu söyleyemem, sıkıhyorum çûnkü. Başhklanna bakıyo- rum, birisi de söylüyor nasıl olsa. şöyle yazmış diye. Bizim eleştirmenlerimizin gerçekten iyı eleştiri yaptıklannı söyle- yemeyeceğim. Mesela bir defa seyredi- yorlar fılmi, eleştiri yazıyorlar. Ame- rika'da saptamışlar; ilk görüşte yüzde 30'unu gorebihyormuşsunuz birfilrpta. Yüzde otuzunu gördüğün bir fîlmin ne- sini eleştireceksin. Eleştiri yapabilmek için en az üç dört defa gitmek lazım. Bi- zim çok incelikle hesaplayarak düşün- düğümüz bir sürü şeyin hiç farkına bile varmıyorlar. Gayet yüzeysel, ilk göze çarpan şeyleri yazıyorlar. Birbirini de tutmuyor hiçbirinin dediğj. Mesela Ata- ol Behramoğlu sinema eleştirmeni değil- di ve Düş Gezginleri'nin başyapıt oldu- ğuna karar verdi. Herkes de ona çok kızdı. Ötekiler berbat bir film olduğunu söylediler. - Yapımcılığını üstlendiğiniz te yeni tamamlanan"Sansür Belgeseli"nden söı edebilir misiniz? Sansür Belgeseli. Kültür Bakanlığı'- nın bize ısmarladığı bir şey. Gerçektefı çok kapsamlı \e önemli bır çalışma yapıldı. Bizden istenen 40-50 dakikahk bir film iken iki saatlik bir film çıktı orta- ya. Yüze yakın insana sansür konusun- da fıkir soruldu. Bir polisive film gibi il- giyle, şimdi ne olacak sorusuyla izlenen gerçekten güzel bir şey çıktı. Sanıyorum bu yakmlarda Kültür Bakanlığı Anka- ra, İstanbul ve İzmir'de birer gala yapa- rak bu fılmi tanıtacak. Filmin >apı- Unasının amaa Meclis'ten bir türlü geç- meyen sinema yasasını geçirtmekti. Yasa daha çok bu sansür konusuna özellikle Refah ve ANAP'lı mılletvekil- lerinin takılması yüzünden geçmiyor. Sansüriin ne kadar anlamsız olduğunu gösteren bır film aslında. Ben Sayın Kül- tür Bakam'na "Bunu TBMM'de oy- natın, yasaya hayır diyenler bunun ne kadar saçma bir iş olduğunu görsüıder ve anlasınlar" da dedim. Özellikle de korktuklan konu cinsellık Bugün Tür- kıye'de kapab salon 250 ile 300 arasında ve bunlann 194 tanesi sadece porno film oynatıyor kaçak olarak: pobse para ye- direrek falan. Öbür taraftan televızyon- lar. uydu yayınlan her şeyi gösteriyorlar. Şimdi o zaman neyi yasaklıyorsun sen? Biraz komik bir direnç haline gelmiş bu. Tabii biraz da Amerikan baskısı var bu yasanın çıkmaması için. Çünkü yasa ulusal fılmcilere birtakım yeni imkanlar ve haklar tanıdı, onun olmasını istemi- >orlar. - Amerikan basktsmdan söz açılmtşken sinema sektörünün GATT anlaşması dışında bırakılması mücadelesi konusun- da ne düşünüv orsunuz? Hakb bır mücadele. Çünkü her ülke yerel ve geleneksel kültürüyle ayaktadu- rabiliyor. Bütün dünya, Amerikan kül- tür emperyalızminin -ki bunun başlıca aracı sinema- etkısi altına gırdi. Bunun arkasında çok büyük bir ekonomik ve politık güç yatıyor ve engel olunamıyor. çünkü gereîcirse geliyor, sinema salonu- nu satın alıyor adam. Üç Avnıpab bır araya geldiği zaman Eurimages para desteği veriyor, gösterim imkanlan sağlıyor, böylece bir mücadele sürdürü- lüyor. Tabii Türkiye, bu ilişkıde en bi- linçsiz ve silahsız ülke. Onlar mücadele ediyorlar biz, mücadele etmeden silahsız teslım oluyoruz. -Türkiye'de iyi film yaparsak Ameri- kan stnemasıyia rekabet ederiz diye düşü- nülüyor... İyi filmle ilgisi yok. Dünyanın en iyi fılmini yapsak yine pazarlayamayız. Şimdi, bir Türk filminı bir yabancı niçin seyretsin? Çin sineması çok merak edili- yor. çünkü Çin, 1 milyar 165 milyon in- sanın yaşadığı ve hem teknolojisi hem de kültür birikimiyle dünyayı tehdn eden bır ülke. Onun için sanat ürünü merak edıliyor. Bizim öyle bir konumumuz yok. Müslüman bir ülke olmakla zaten reddedilme gündeme geliyor. Onun dı- şında da sevilen değil. dışlanan bir ülke- \ız. - Türk sineması tüm karmaşıklığıyla karakterier oluştuımayı beceremiyor sanki.. Oyunculuk bırey olmakla ilgili. Bizim toplulumuz belli bir olay karşısında or- tak bir reaksiyon gösteriyor. Sürü toplu- mu gibi. Yakın bir zamana kadar star- Unmızın hepsi belli duygulan benzer şe- kılde gösterirlerdi. Kartoteksten çıkmış gibi belli kalıplar içinde oynarlardı. As- lında lüm Doğu sanatlannda \ar bu. Orada tioler var, karakterier yok. Doğu toplumlan. zaten bu tür kabplan sevi- yor. Doğu toplumlannda felsefe yok, hikmet var. Yanı güzel özdeyişler var, ama Batı •anlamında felsefe yok. Ama bu 6ir özelbk. Aslında sinemacının bu özellikten yararlanıp iyi bir senteze var- ması gerek. Bu özelliği kullanabıliriz. Ama Batı'ya öykündüğümüz ıçın kulla- namıyonız maalesef. Geçerli olan, bize cumhuriyet ile birlikte empoze edilen kültür. Batı kültürü. - Gece, Melek ve Bizim Çocuklar'ı ne zaman görebileceğiz? Valla bu sezon göreceğiz de, kötü bir zamana geldik. Ramazan başlıyor. On- dan sonra da İstanbul Sinema Fesıivali. Ya bayramdan festivale kadar olan sü- reden yararlanmak ya da göze alıp festi- val zamanı girmek durumundayız. Ama gösterime girmesi için yabancı film pa- zarlayan bir fırmayla anlaşmamız gerek. U2, 'imaj'ını yenilerken grubun eski algılanışmı'tersyüz etmeyi' amaçlıyor îronininve ruhun dünyasıKültür Servisi - Tüm dünyada adını duyurmak isteyen bir müzik topluluğu için en önemli şey bir "imaj" yaratmak ve bu imajın tutulmasını sağlamak ol- duğuna göre kendine yıkılması im- kansız bir imaj yaratmış bir topluluk neden bu imajının değiştirmek istesin? "Grubun algüanış biçimini geçmişe gönunek istememizin nedeni muziğe ne- fes alacak daha geniş bir alan yarat- maktı. Müziğin eski bavullannı taşımak zorunda kahnadan ileri doğru yolculuk etmesini sağlamaktı. Artık seyircinin kişi olarak bizden beklentilerinin azalıp, müzik olarak beklentilerinin artacağını umuyorum" diye yanıtbyor bu sonıyu ünlü İrlandab topluluk "U2"nun solis- ti Bono. Eleşürmenler ise Ul'nun imaj değiştirmekten çok "ne yardan ne ser- den " vazgeçerek tüm imajlan bünye- sinde toplamaya çabştığı görüşünde. Yine de eskiden olduğu gibi bugün de U2 dünyanın dört bir yanında stad- yumlan doldurmayı başanyor. 'Her kafadan başka ses' Peki U2'nun imajı nerden nereye geldi ? Bir eleştirmen bu değişimi şöyle özetliyor : "Eskiden 12'nun şarkı- lannın "savaş" gibi isimleri vardı şimdi ise "limon" gibi isimleri var". 1976'da kurulan dört kışilık topluluk ,1989 dek toplumsal sorunlan konu alan. sade. içten, dolambaçsız bir müzik yapıyor- du.Ya da bir eleştirmenın dediği gibi "Sadece sahnede dunıp iyi müzik yapı- yorlardı ve böyle bir rock gnıbunun olabileceği kadar da ünlüydü." Bugün- lerde iki yıülk "Zoorapa" tumesinın sonuna gelen yeni "L*2" ise artık sah- nede şarkı söylemenin dışında nerdey- se her şeyi yapıyor. 47 tırla taşınan 450 ton ultra teknoîojik aygıtın yardımıyla dev ekranlarla. uydu bağlantılanyla bır teknoîojik şova dönüşmüş durum- da U2 konserleri. Ve en önemlisi eskiden "ironinin nı- hun katili olduğuna " inanan U2 üyele- rinin artık şarkı sözlerinden, sahne kı- yafetlerine kadar her şeyinin "ironik" olması. Her şeyden önce de kendilerine karşı ironikler. çünkü Bono'nun dediği gibi tüm bu imaj değışkliğmın amaa "U2'mın algüanışmı başaşağı cevir- Bono,v Artık seyircinin müzik beklentilerinin artacağını umuyorum' divor. mek, ters yüz ehnek." Bu amaçla stad- yumlarda \ erdikler konserlerde topla- ma kamplan ile stadyum konsen gö- rüntülerini üst üste bindirerek, kendi konserleriyle dalga geçmekten çekin- miyorlar. Gerçekten de 1991 "de piyasaya çıkan "Achtung Baby" ve 1993 tarihli "Zooropa" albümlen eski U2'yu öyle- sine ters yüz ediyordu ki tanınması ola- naksız hale gelmişti. Eskiden tek bir se- sın olduğu albümlerin yerini üstüste bi- nen ses çeşitliliği, birincı tekil şahsın ağzıdan söylenen basit ve belirgm bir bakış açısımn yennı. kaygan. belirsiz, kaypak "her kafadan başka ses çıkan" bir düşünce. kısacası "sosyal içeriğin" yerini "postmodernizm" a'lmıştı. Ama asıl sorun U2'nun ne vardan ne serden \ az geçemeyerek postmodem ve ironik shoNvlannm ortasma yıne de "sosyal içerikli" mesajlar serpiştirmekten kendilenni ahkoyamamalan. Eskiden tutulduklan "Aziz Bob Geldof Sendro- mu"ndan hala kurtulamamış olmalan. "Zooropa" turnesinde Saraybosna ile yapılan canb bağlantı da bunun örnek- lerinden biri. Hiç bir şeyin gerçek ol- madığı bu büyülü şovun tam ortasmda savaşın \ahşetinin naklen yayınlan- ması seyırcilerin çoğuna göre insanın ağzında aa bir tat bırakan "yersiz" bir davranışü. Artık gende bıraktıklan yardım konserleri devrinde hiç değjlse sözü edilen acılan dindirmek için de konserin gelirleri toplanır \e kullanı- Urdı oysa burada savaş adeta ""şovTjn" bir parçası haline geliyordu. "Bir rock şovunun ne olup ne olmadığtnı belirley.en bir kural yok. Rock şovlarında irtsan- ların rahatsız ounaması gerektiğini kim söylemiş. tngiliz eleştirmenler bu yaptığunı doğru bulmaddar ama bir a\u<; faşiste müdahale edılmesine engel olanlar yine onlarla Fransızlardı. Orta sınıf İngiliz duyarlılığını incirtiysem ne ounuş. Çok da umrumdaydı. Yaptığımın Saraybosna'dakiler için çok anlamlı olduğunu biliyorum, bu da ye- ter" diye cevapbyor bu eleştirileri Bono. İki dünya arasında Aslında "U2" ile ilgili yenibkler mü- zik \e "imaj'dan ibaret değil. Adam Clavton'un topmodel Naomi Campbell ile nişanlanması yeni "imaj"lannın ya- şama geçiribnesi olarak yorumlandı örneğin. Bono bu olayın da kesinlikle "eski U2'yu başaşağı çevinne" işine katkısı olduğunu söylüyor: "Bir sa- natçı olarak, tamamen yararjcı anlam- da yeni deneyimlerden kaçacak bir in- san değüim ve Naomi ile arkadaşları be- nim icin gerçekten yepyeni bir dünya. Ama yine de tanıdık bir yanı v ar. Çünkü sonuç olarak onlann da işi şov. Insanın birbirinden farklı iki ayrı dünyada bir- den var olabilınesi özgüriüşterici bir şey. İroninin dünyası ve ruhun düny ası, so- mut dünya ve soyut bir dünya, yüzeysel dünya ve derin dünya. Zaten insanlann çoğu işte bu iki dünyanın arasında ya- şar. U2'da burada yaşıyor. Ama belki de bu sadece geçici bir dönemdir ve yakı- nda yeniden değişiriz." 'Uçan Hollandalı'yeniden sahneleniyor Kültür Servisi - Richard NVagner'in 3 perdeük romantik operası"Uçan Hollandab" İstanbul Opera ve Balesi'nce yeniden sergileniyor. İstanbul"da sergilenen ilk NVagner operası olan "Uçan Hollandalf'yı konuk orkestra şefı Michel Sasson yönetiyor. La Scaladan Viyana Devlet Op»erası'na değjn dünyanın bütün büyük operalannın orkestralannı yönetmiş olan Sasson, halen Bonn Operası'nda daimı şef olarak çahşıyor. Gian-Carlo del Monaco tarafından sahneye konan eserin dekor ve kostümlen Michael Scott'a ait. Koro şefliğini Markus Oppeneiger'in yaptığı eserin ışık düzeni Ahmet Defne ve Reinhard Gröner tarafından gerçekleştirilmiş. "Uçan Hollandalı"da Seyit AhmetYıldız, Zehra Yıldız, Attila Manizade, Ender Anman. Yüksel Örses ve Hüseyin Likos rol alıyor. 'Yolcu'yeniden gösterimde Kültür Servisi - Başar Sabuncu'nun yönettiğT"Yolcu" adb film. Kadıköy Moda Sineması'nda yeniden gösterime girdi. Nazım Hikmet'ın ay.ni adh oyunundan beyazperdeye aktanlan film, daha önce Istanbul'un Avrupa yakasında gösterilmiş, fakat Kadıköy tarafında salon bulamarruştı. Kurtuluş Savaşı yıllannda bir tren istasyonunda yaşanan olaylan konu alan fılmde, Tank Akan. Müjde Ar, Haül Ergün ve Berhan Şimşek rol alıyor. IşıkseVin resimleri Parmakkapı GalerisVnde Kültür Servisi - Ressam Dilek Işıksel, yapıtlannı 23 şubat tarihine kadar İş Bankası İstanbul Parmakkapı Sanat Galerisi'nde sergilıy or. 1967 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Y üksek Resım Bölümü'ne gjren sanatçı, bir yıl Devnm Erbil ile desen çalıştıktan sonra Bedri Rahmi Eyüboğlu Atölyesi'ne girdi. 1972'de buradan atölyeden mezun olan Işıksel, halen Semiha Şakır Lisesi'nde resim öğretmeni olarak görev \apiyor. AbdülkadirGünyaz, sanatçmın resimleri için şöyle diyor."Dilek Işıksel resmı...Y'aşamla \ e doğa\ la iç ıçe, bütünlenmiş ve evrene sevgiylc bakan. kucaklayan.Nedendir böylesi biryakınlık ve duyarlılık? Bu soru, kimliğıni getırir gündeme Işıksel'in. Dilek Işıksel bır Bedn Rahmi öğrencisfdir ve onun o sevecen iç zenginliğıyle bakar hayata. Renk renk, ışıl ışıl ve coşku dolu kuşkusuz..." Laleper Aytek'ten 'Fotoğraf Geçmişi Sorar' Kültür Servisi-FotoğrafsanaıçısıLaleperAytek'insergisi yann Kadın Eserlen Kütüphanesi \c Bilgi Merkezi'nde açıbyor. "Fotoğraf Geçmişi Sorar" adını taşıyan sergi, 1978 yıbndan bu yana fotğrafçalışmalannı sürdüren sanatçının üçüncü kişisel sergisi. Laleper Aytek, fotoğraf hakkındaki düşüncelerini Roland Barthes'ın bir tek cümlesıyle özetliyor:"...sankı görüntü görmemize izin verdiğinin ötesinde bır tutku başlatmış gıbidir..."Fotoğraflannda. fotoğraf sanatı ile gjrdiği ilişkıde görüntüler \e o görüntülerin yarattığı imgelerle çıktığı v olculuğu anlatan sanatçının son dönem renkli ve siyah-be\ az çalışmalannın yer aldığj sergi, 2 mart tarihine kadar izlenebilir. Oğlak Yayınlan'ndan 'Kulağa Küpe' Kültür Servisi - Oğlak Yayınlan'nın "Kulağa Küpe" dizisinın dördüncü kitabı da yayımlandı: "Hayata Dair Küçük Elkitabı-Ikinci Cilt" Bu kitaplann y azannın son kitabı "En iyisini ve En Doğrusunu En Sonunda Anneler Söyler" ise şubat başında yayımlanacak. Aynca Oğlak-Edebiyat dizisinde de Türkçe'de hiç şiir kitaplan yayınlanmamış kadın şairlerin şürleri hazırlanıyor. Bunlardan ilki olan SyK ia Plath'ın kitabı y akında çıkıyor. Nahid Sırrı Örik'in "Kıskanmak" adh romam. Meksikalı ressam Diego Rivera'nın ••Sanatım...Hayatım" adb biyografı kitabı, Baudelaire'in "Mahrem Günce'*si, Melek Hanım'ın "Haremden Mahrem Hatıralar"ı da şubat ayından itibaren kıtapseverlere sunulacak. Ankara Sanatevi İstanbuVda Kültür Servisi - Ankara Sanatevi, "Cam Bardaklar Kınlsın" adh oy unu. vanndan itibaren Istanbul'da sergibyor. Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkaru Şenal Sanhan'ın kaleme aldığı"Kafes"adlı öyküve"Efirli Günlüğü" adlı anı kitaplanndan Adem Atar tarafından oyunlaştınlan "Cam Bardaklar Kınlsın"ın yönetmenliğini Selçuk Uluergüven üstlenmiş. Müziklerini Nurettin Özsuca. dekorlannı Sertel Çetinel. ışık tasanmıru da Mehmet Yaşayan'ın gerçekleştirdiği oyunda. Nazan Kınbruş oynuyor. Oyun, perşembe vecuma günleri 20.30, cumartesi ve pazar günleri ise 15.3Ove 18.30'daTüyap Tepebaşı Salonu'nda sergilenecek. Potifonik Korolar DerneğVnden ödiil Kültür Servisi - Polifonik Korolar Derneği, polifonik koro müziğine hizmet eden kişi. kurum ve kuruluşlara ödül veriyor. Geçen yıl, Eduard Zuckmayer, Saip Egüz, Mahir Dinçer. Hayrettin Akdemir ve Walter Strauss'a ödül veren dernek, bu yılki ödüllerin belirlenmesinde tüm polifonik koro müziği seven ve uygulayanlann yardımlannı bekliyor. Odüle layık görülen kişi. kurum ve kuruluşlann adlannın, bu müzik türüne yaptıklan katkılar ve varsa belgeleriyle birlikte 1 Mart 1994 tarihine kadar derneğe ulaştınlması gerekiyor. (Gökdelen 13 1311 Kıalay 06650-Ankara)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle