29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 ŞUBAT1994 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER Tüneldenkaçan yılan... Türk toplumu başını duvarlara çarpmak sürecini hızlı bir tempcxla yaşıyor. Birim maliyetler arttıkça, kâr oranlan azalma eğilimi gösterdikçe sermaye çevrelerinde öfke ve hiddet gözleniyor. Bu böyle gider mi? Bu sorulara şimdilik yanıt bulunamıyor. Prof. Dr. ERDOĞAN SORAL Y ılanı tünelde tutanlar: İkinci Dünya Savaşf nın yıkıcı etkilerini ve büyük actlannı yaşamış ülkelerin çökmüş eko- nomilerini yeniden ya- şama geçirmek ve dünya ticaretini canlandırmak için ABD'nin öncülii- ğünde 1944 yılında Bretton-VVoods'ta toplanan uluslararası konferansa Tür- kiye de katılıvordu. Cephelerde silah- lann henüz susmadım bir ortamda zamanın Cumhurbaşkaru saygıdeğer İnönü'nün engin politik becerisiyle sa- vaş dışında kalma>ı başarmış Tür- kiye'nin böyle bir toplantıya katılması ilginçli. Türkiye böyle bir gereksinme- yi acaba neden duymuştu? Bretton-VVoods'ta abnan kararlar iki noktada toplanıyordu: - Üretimin arttınlması için "dünya ekonomisi" yeniden örgütlenmeliydi. - Arian üretimin dünya pazarlanna düzenli akışını sağlayacak politika ka- rarlan alınmalıydı. Bunun için ekonomik kararhlığın sağlanması temel koşul olarak ortava çıkıyordu. Ekonomik kararlılık nispi fıyat sisteminde yansıyordu. Savaş yıl- iannda Türkiye'de, fiyatlar genel dü- zeyinde önemli artışlar gözlenmişti. TL'nin savaşan ülkelere göre daha az olmakla birlikte iç değerinin aşındığı biliniyordu. Buna rağmen savaşan dünyada ürettiğinin bir kısmını ihraç edebilen ender ülkeler arasında Tür- kiye'de yer alıyordu. İthalatın yok denecek düzeyde kalması ihracattan bir fazlanın doğmasını sağlamıştı. TC Merkez Bankası. rezervlerinde 130 ton dolayında altın biriktirmişti. Bu- nunla ve dışandan sağlanacak kav- naklarla ülkenin ekonomik ve sosval altyapısına önemli katkılar yapılabi- lirdi. Cretimin artışına ivme kazandı- nlabilirdi. Sayın Şfikhi Saraçoğlu başkaniığın- da Kuvayi Milliye'nin genç kuşağın- dan oluşan Cumhuriyet hükümeti bu tutku ile yoğun bir biçimde çalışıyor- du. Savaş sonrası için tasanmlar. ön- görüler, özenle projelere dökülüvor- du. 1944 kabinesinde, yürekleri yurt sevgisiyle çarpan vatanlannı cüzdan- lannın önünde tutan, sağlıklı bir eği- timden geçmiş, kültürlü, daha da önemlisi onurlu ve dürüst insanlar yer alıyordu. Bunlann ne konakları ne villalan. ne de başlanna bela çocuklan ya da hısım \e akrabalan vardı. O ta- rihlerde Türk üniversitelerinde J.M. Keynes belki okutulmuyordu. Ama onlar Keynes'i özümsemiş olarak yo- rumlayabiliyorlardı. Farkh milli gelir düzeylerine koşut. farklı faiz oranla- nnda para arzırun. para talebine eşit olduğunu. anılan milli gelir düzeyle- rinde ve faiz oranlannda bir başka eşitliğin, tasarruf-yatınm eşitliğinin oîuştuğunu biliyorlardı. Buradan. bir ekonomide mal \e hizmet akınına özdeş parasal akıma ulaşılabileceğini ve ekonomide genel dengenin bu öz- deşlikte sağlanabileceğine inanıyorlar- dı. O nedenle önce üretim ve bu üreti- me uyumlu para politikalan diyorlar- dı. Ğelişmekte olan bir ekonomide üretimi göz ardı ederek para politikası denemeleriyle ekonomiden dengeye değil dengesizüğe itileceğini ve bunun topluma fırsat maliyetinin çok yüksek olacağını düşünüyorlardı. Sınırlı ser- maye mallan stokuyla üretime aktan- labilecek kaynaklannı (işgücü, doğal kaynak. girişim) fazlasıyla kullanan ve bu anlamda tam kullanım durumun- da olan az gelişmiş bir ekonomide. denetimsiz bir para politikasının fiyat- lar genel düzeyini nasıl şahlandıraca- ğını, enflasyonun hangi bovutlara ulaşacağını. sonuç olarak TL'nin dış değerinin ne gibi yaralar alacağını ön- ceden görüy orlardı. Ulusal paranın değerinin içeride ve dışanda devletin ekonomik gücünün bir ölçütü olarak algılandığının bilinci içindeydiler. O nedenle yılanın tünel- den kaçıp başı boş ortamlarda ara- besk müziğin eşliğinde bir Hint yılanı gibi diklenip. başı göklerde kı\ nlması- na izin vermiyorlardı. Bunun da ancak tünelin devlet gözetimine alınmasıyla gerçekleşeceğıne inamvorlardı. Sabit kur sistemine alınmasıyla gerçekleşe- ceğine inanıyorlardı. Sabit kur siste- mine olan inançlan. ölçüsüz ve başı- boş borçlanmadan sakınmalan, devlet kaynaklannı kullanmada ahlak normlanna olan saygılan ve kendileri- ne duyduklan güvenle Bretton- Woods yolculuğuna çıkıvorlardı. Para politikasını. 20 Şubat 1930 ta- rihli ve 1567 sayılı "Türk Parasını Ko- ruma Kanunu" çerçe\esinde çıkardık- lan hükümet kararlanyla yönettiler. Devlet gözetimini ön planda tutan 17 sayılı karar çok tartışıldı. çok taşlandı: buna karşın 1980'li yıllara kadar yü- rürlükıe kaldı. Çünkü aynntılar bir yana bırakılırsa özünde tutarlı ve sağ- lam temellere oturtuimuş akılcı bir karardı. 17 sayılı kararın temel ilkeleri ABD dahil tüm kapitalist ülkelerde bugün de yürürlüktedir. Liberal kapi- talizm. Türkiye dışındaki tüm ülkeler- de her alanda devlet gözetimi altında uygulanmaktadır. Yılanı tünelden kaçıranlar 1980'li yıllarda ülkemizde önemli değişiklikler oluvor: Vatan verine cüz- dan'a öncelik veren bilisizler (cahiller) topluluğu iktıdan ele geçirivor. 17 sa- yılı karann yerini 32 sayılı karar alı- yor. Bu kararla ödemeler bilançosun- dakiaktifvepasifteveralan işlemlerin tümü devlet gözetimi dışına çıkanlı- yor. İthalat ve ihracat rejimleri değişti- riliyor. Mal ve hizmet dolaşımının önündeki koruvucu hız kesicıleri birer birer kaldınlıvor. Sermaye gıriş ve çı- kışlanna önemli ölçüde serbestlik ta- nınmanın ötesinde "Teş>ik Önlemle- ri" başlığı altında Türk halkına büyük pahalar yükleyen uygulamalara gjrişi- liyordu. Ve bütün bunlar "Dünyadaki bütiin değişmeye uyum sağlıyoruz", "Çağ atlama savaşı verivoruz". gibi boş laflarla Türk halkına sunuluyor- du. Sözü edilen dünyadaki değışim aca- ba nedir? Önce kısaca bu nokta üze- rindedurmakgerekir. 1971-1972 yılla- nnda Bretton-VVoods'ta geliştirilen uluslararası para sisteminin çöküşün- den sonra kimi kapitalist ülkeler sabit kur siseminden çıkıp paralannı dalga- lanmaya bırakıvorlar. Paralannın de- ğerlerinin piyasasının doğal işleyişi içinde belirlenmesini istiv orlar. Bunlar ABD. Japonva gibi dünya ekonomisi- ne egemen ülkelerdir. İ970'te başla- yan krizden çıkışı kendileri açısından örtülü bir liberalizm uvgulamasında görüyorlar. Avrupa'nın orta boy ülke- leri önceki yazımızda açıkladığımız gibi dev let gözetiminin egemen olduğu tüneldeki yılan olgusunu, çözüm yolu olarak görüy orlar. Türkiye ğelişmekte olan bir ülke olarak dünya ülkelerinin önünde koşuyor. Acaba nereye koşu- yor? Clkemizde bugün iki konu tartı- şılıyor: 1) Kamu açıklan 2) Para piya- salan. Tartışmanın ıçeriğinde reel ekonomi yok. "L'retim" olgusu yeral- mıvor. Üretim. özel sektöre ihaleedili- yor. Özel sektör. üretmek için teşvik. bol ve geri dönüşü olmavan teşvik is- ter. 1980 yönetimlen cömerttir. Bir is- teyene iki veriyor. Bu istekler devletin içerive ve dışany a borçlanmasıy la kar- şılanıvor. Borç almanın bir tek yolu var: Faiz oranlannı arttırmak. Yük- sek faiz politikası bilinçli olarak ujgu- lanıyor. Türkiye'ye kısa vadeli. yüksek faizîi sermaye ad'eta akıvor. Dış öde- meler bilançosunun birikimli açıklan hızla artıyor. Kamu açıklan hem ço- ğalıyor. liem de bileşim değişikliğine uğruyor. Kamu açıklan içinde ilk sıra- yı faiz ödemeleri alıyor. 1986 yılına kadar sermayenin fıyatı hızla artmaya devam ederken. ücretler bilinçli olarak çok düşük düzeylerde tutuluvor. Üc- retlerin satınalma gücü bir başka söy- leyişle reel ücretler %50 dolayında düşüyor. Emekçiler yoksullaşıyor. Nispi fıvat sistemi adeta çöküyor. 1986"dan sonra seçim şansını yıtirmiş iktidarpartısi, bir yandan teşvik politi- kasına devam ederken. öte yandan kamuda çalışanlannı okşamak için iş- çi ücretlenni arttırmaya yöneliyor. Reel ücretler yükselmeye başlıyor. Bu- nun enflasvonist ektisinin olmaması ancak ekonomide kurulu kapasitele- rin(yatınmlann)veveriminartmasına bağlıdır. Çünkü bu göstergelerdeki olumlu gelişmeler milli gelire yansıyor. Böyle bir gelişmede büvume hjzlan- nın. kapasite kullanımının. işçi başına verimliliğinin artması gerekiyor. Bun- lann hiçbiri gerçekleşmiyor. 1980 öncesi beş yılın. ortalama bü- yüme hızı bir sonraki dönemin büyü- me hızından yüksek; kapasite kulla- nım oranı Portekiz'in altında yürüyor. Devletin artan harcamalan faize gidi- yor. Personel giderleri yükseliyor. Devlet yatınmdan elini çekıyor. Para piyasalan ve finans araçlan çeşitleni- yor ve renkleniyor. Türk halkı çalış- madan yaşamanın tılsımlı arayışına girişiyor. Bankalar düşlemedikleri kârlan ucuz döviz alıp pahahya sata- rak, devletin kıymetli kağıtlannı yük- sek faizlerle satın alarak, menkul kıymetler borsasında oynayarak ger- çeklestiriyorlar. Trilyonlarla TL başı boş dolaşımda sürekli el ve yer değişti- riyor. Türk toplumu başını duvarlara çarpmak sürecini hızlı bir tempoda >a- şıvor. Birim maliyetler arttıkça. kâr oranlan azalma eğilimi gösterdikçe sermaye çevrelerinde öfke ve hiddet gözleniyor. Bu böyle gider mı? Bu so- rulara şimdilik yanıt bulunamıyor. Çünkü yılan tünelden çoktan kaçmış- tır. Bulunup tünele tekrar konulamı- yor. ARADABIR SÜREYYA HAMİ ŞEHİDOĞLU Atatürkçü Düşünce Demeği Genel Başkanı Gerçek Bu... 1854ten beri aldığı borçları ödeyemeyen Osmanlı Devleti, yabancıların kurduğu "borç tahsilkurumu"olan "Düyun-u Umumiye"yedevleti teslim etmişti. Köylümüz yetiştirdiği tütünden bir okka saklasa, reji kolcusu alnın- dan vuruyordu. Trablusgarp'ı almak için Osmanlıya savaş açan italya, masraflarını bu kuruldan, yaniTürkün alınterinden aldığı parayla karşılıyordu. işte bu zilletin boyunduruğundaki Osmanlı Devleti, sı- nırları ıçindeki Ermeni, Rum. Arap, Yahudi gibi unsurları daha iyi yaşatmak için her külfeti, daima aşağılanan Tür- ke yüklüyordu. Türk. küfür anlamındaydı Ösmanlıda. iti- len kakılan, aşağılanan, "idraksiz Tür/c'diyetanımlanan Türke sadece "Burası MuşYur'türküsündeki yazgıyı re- va görmüştü Osmanlılar. Birinci Dünya Savaşını Sevr ile noktalayan Osmanlı Devleti, bugünkü Anadolu'yu dahi parçalayıp düşman- lara sunmuştu bu antlaşma ile. Korkunç bir yokluk... Devlet yok, ulus yok, para yok, silah yok. Toplumsal ruhbilim laboratuvarında bir Mustafa Ke- mal, iç-dış düşmanlarınm dahi "O oimasaydı olmazdı" dedikleri yokluktan, acıdan, kandan, terden, bir yeni ulus, bir yeni devlet yarattı. Aklın, bilimin ışığında, çağı aşacak bir ruhla doldurdu taze ulusunun tüm varlığını; tam bağımsız. çağdaş uy- garlığın son verilerini amaç edinmiş, geleceğe koşan bir ulus, tüm dünyanın saygı duyduğu bir yeni devletti bu. Kafaların içi değişen dışı ile çağı aşacaktı bu oluş. Tüm acunun en büyük bilim ve devlet adamlarının kendisine koştuğu Atatürk, laiklik ilke'si ile de dini en yüksek yerine, hiçbir kişisel. siyasal. ticari amaca araç kılınmayacak bir tanrı-kul yüceliğine erdirdi, erdirmek idealiydi, ihanete uğradı. Tutsaklıktan özgürlüğe. kulluktan vatandaşlığa, bili- nen düşüncenin "mal" olarak gördüğü kadını en ileri kişiliğe ulaştıran, Anadolu'da Sevr ile doğacak sayısız kiliseyi camiye döndüren onların cuma namazlarını kıl- malarını sağlayan bu kurtarıcıya şimdi saldırıyor, saldı- rıyorlar. Bunlar, Prof. Herbert Menzig'in şu sözlerinden utan- malı, varsa vicdanları sızlamalıdır: "Kemal Atatürk'ün sözleri ve yaptıkları, daha iyi bir insanlık geleceğine doğru göz kamaştırıcı bir meşale gibi parlıyor. Öyle bir mutlu geleceğe doğru ki, bizler onun ufuklarını bile görebilecek güçte değiliz. Acı çeken dünyada barış ve esenliği yeniden kurmak ve insanlığm yalnız maddi değil. manevi gelişmesini de sağlamak is- teyenler Atatürk 'ün iman verici ve yön gösterici dersle- rinden örnek ve kuvvet alsınlar." HOLLANDA-TÜRKİYE ŞİİRVEFİLMHAFTASI ll-l6Şubat 1994 Hollanda Başkonsolosluğu Hollanda-Türkiye Dostluk Derneei ve TÜRSAK Not: Etkinliüin pro»ramı ve ücretsizdavetiveleri TÜRSÂK'tanalınabılir. ErolDernekSok. II 2Bcyoğlu244 52 5l Devekuşlan'na MektupL. de habersız olmalılar. bu. "tarihi bilimsel eleştirel yöntemlerle incele.veüm" diven ay- mazlar!.. Birinci ve İkinci Inönü Savaşlan"- Tarihimizin Aydınlanma De\rimi'ninyiğit devrimdsi Mustafa Keman diktatörlükle karalamaya çalışan bu yaratıklara şunu sormak gerek: "Siz bu ülke, bu halk için neler yaptınız; kendilerinize sağlam yemlikler bulmaktan başka?!" ÖZGÜNÖZGÜR Tarihçi Meğerneyalanlar(!) varmış Ulusal Kur- tuluş Savaşı tarihimizde! Zaten unvanı ta- rih öğretmeni olan. bana da öğretmen!ik(!) yapan birisi, benzer bir şey söylemişti de "ne diyor bu adam" demiştim. kendi kendi- me. Şö>leydi. "Llusal KurtuluşSavaşıfaJan hep hikâye!" Şimdi Ulusal Kurtuluş Savaşımız için yazdıgım yazıyı görse. herhalde bu öğren- cisini iyi eğitemediği (!) için çok üzülürdü. Söz konusu yalanlar(!); 1. İnönü Savaşı diye bir savaş olmadığı. Ulusal Kurtuluş Savaşımızda halkın ver almadığı. tarihin aslında yeniden yazılması gerektiği. Mus- tafa Kemal'ı diktatörlükle suçlamava ça- lışmak konulan ve benzeri çabaîardan oluşuvor. Bu valanlan keşfedenler(l) ken- dilerini topluma ilenci diye tanıtmava çalı- şan, aslında zibiıfiliğı ilke edinmiş aymaz- lardır. Tarıhimızin Aydınlanma Dev rimi'- nin yiğit devriijicisi Mustafa Kemal'i diktatörlükle karalamava çalışan bu vara- tıklara şunu sormak gerek: "Siz bu ülke, bu halk için neler yaptınız; kendilerinize sağlam \ emlikler bulmaktan başka?!" Bu tav fa bize yabancı değil... TavTanın üvelerinden bazı- lan gazetemizCumhuriyet'i yok etmeevle- mine giriştiklerinde de ilerici. vurtsever yazarlanmızı "düşünce diktatörü(!)" olarak nitelemişlerdi! Bu sayın bay ve bayanlar, yalanlardan(!) bıri olarak ileri sürdükieri I. İnönü Savaşı sonucunda. Türk ordusunun kazandığı ut- kunun; Londra Konferansı'nın toplanma- sına neden olduğunu. itilaf devletlennin görüşmelere İstanbul hükümetıni çağırdı- ğını, TBM M "nın bu gelişmeve karşı çıkma- sı üzerine. istemeyerek de olsa konferansa TBMM'nin temsilcilenni de çağırmak zo- runda kaldıklannı tarihsel beleelerden bir savdır. Öyle bir diktatör (!) ki. "önce Meclis!" diyecek. Kurtuluş Savaşfnın kan ve ateşi içinde. başta "başkomutan" olabil- mesi olmak üzere. bütün kararlan millet- vekillerinin oylanvla alacak! Bu davranış biçimi bir diktatöre değil. gerçek bir "de- mokrat"a özgüdür. Biline!.. , . , , , - . , , , Ataıürk Devrimi'ni vavgınlaştıracak. okumamışlar sanınm! Kuçuk çaplı bir sağlamlaşuracak. aeliştıfecek kurumlar. çarpışma olarak yansıtılmava çalışılan bu e g ^ t i m k u r u m ı a n i d i. 1938 yılında. Köy şavaş sonucunda kazanılan utkunun. bov- E n s l i t ü | e n . yarat.cısı İsmail Hakkı TongiH? leşı onemlı bir sonuç doğurması. asıl yalan- v e u > g u ıa v ıcı Bakan Hasan Âli Yücel on- c.lann kımhğını serg.leyen bir ışık olarak cülüğünde yaşamsallaştınldı. Türk Eğnim Tarihi'nin yüzakı kunımlan olan bu ku- rumlar. "insanı insan olmanın olanaklan- kavuşturan özellikleri ile insanımızana önümüzü aydınlatmaktadır! Öteki valan(!); "halkın Kurtuluş Savaşı'- na katılmamtşlığf'na gelince.. Ulusal Kurtuluş Savaşımız öncesinde yaşanan. düşmana karşı halk.mızın silahl. vönteıiıiıûn bütün vurt okullannda uygu- dırenışı olan Kuvav. Mıll.ye gerçegınden j a n m a s ı 0 , a n a ğ ] «Aydınlanma" yolumu^u bir ışık gibi aydınlatıyordu. Gerçek de- mokrasiye bu yodan erişecektik! Yetiştiri- çağdaş eğitimin ufkunu açıyor; bu eğitim lecek kendi aklı ile bilimsel vöntemlerle nda. Sakarva Mevdan Savaş, nda. Buyuk d ü ü n e n ü r e t ı c ı a r a l ı c ı . ö z g u r v e b a ğ ı m . Taarruzda halk.m.z -ozellıkle son ık, sa- »k i i H k l j l ' İ l " l l ! A vaşta-, yurt çapında başlatılan savaş hazır- silah savaşmava değin. her evresinde, bü- yük özverilcrle Kurtuluş Savaşımıza katıl- mıştır. Kişiliklerinin temel özelliği aymaz- lık olan söz konusu kâşifler(l). belirttiğimiz bu gerçekleri de okuvup öğrenmemişler belgelerden! Açıkoturum izlencelerinde, Mustafa Ke- mal'i "diktatör" oiarak vurgulamalannı sağlamak için. konuşmacılara olmadık söz ve davranış ovunlan düzenleyen yönetici- ler görüy oruz!.. Mustafa Kemal gerçek bir toplumsever. yurtseverdi. Tek başına. kelle koltukta yo- la çıkması, bunun en açık kanıtıdır. Tarihte gerçekleşen her dev rim sürecinin öznel ko- şullan vardır. Atatürk De\rimi de bu süreç- lerden biridir. Bu devrim, her aşaması halkın içten katılımıvla büyüyen birbütün- dür. Fildişikulelerinde fanteziler üretmek. karalavıcılıktan başka yetenekleri olma- yanlann sövlediğı "'Cumhuriyet rejimi de- mokrasivi gerçekJeştirememiştir" savı. boş siz kişiliklı insanlaşmış 'İnsan"larla! Ama ışıktan korkan yarasalar buna izin verme- mişlerdir. Önce Köy Enstitüleri'ni yıkmış- lar. sonra da Atatürk Devrimleri'ni. 'Atatürk" diye diye, için için oymuşlardır. Şimdi gelinen noktada. ülkede köküne kibrit suyu ekilen demokrasinin yokluğun- dan. Atatürk'ü, devrimlerimizi sorumlu tutan Osmanlf yı yüceltir. İkinci Cumhuri- vet zırvalan ile öterseniz. sadece gülerler adama! Buna da "ihanet çeteciliği" derler! Tarih. belgelere dayanılarak bilimsel vöntemle incelenebilir, değerlendirilebilir. Hem belgeleri görmezden gelip. yok saya- cak; "tarih yeniden yazılacak" diyeceksiniz (bu sözü okuduğum yüksekokulda genci bir öğretmen de söylemişti!); hem de bilim- sel-eleştirel tarih çalışması yapacaksınız... Hani belgeler?.. Onlar sayılmaz! Bu da bi- limsellik. eleştirellik. 'avdın'lık olacak! Bu kopkoyu karanlıktır sadece!.. Türkiye avdınlanacak birgünelbet!Çok uzak değil. Çünkü gecenin en karanlık an'ı sabaha en vakın an'dır' PENCERE TARTIŞMA Sıvas davası kan davası değildir SATILIK İŞYERİ ARANIYOR Şehir içinde İstanbul yakasında yayın merkezi olarak kullanılmak üzere toplam kapah alanı 4.000 metrekare olan bir işyeri aranıyor. Yapının yeni veya eski olmasının önemi yoktur. Bahçeli olanlar tercih edilir. 5209696-5124737 S ıvas katliamı davası Ankara DGM'dc sürüyor. Budava37 seçkin insanımızın katledilmelerinin hesabının sorulması dışında anlamlar taşıyor. Elbette her damla kanın hesabı sorulmalıdır. Bu 37 güzel insanın nasıl ve kimler tarafından katledildiği açığa çıkartılmalı. bağlantıları belirlenmeli vegereken ceza ile cezalandınlmalıdır. Ama bunun yanında, en az bunun kadar önemli olan. yeni Sıvaslann olmaması için, bu dava laiklik vc demokrasinin savunulması vekazanılmasının da bir aracı kılınmalıdır. Eğer I Mayıs 1977'nın hesabı sorulabilscydi Maraş, Sıvas, Çorum katliamlannın hesabı sorulabilseydi, Madımak kaıliamı olmazdı. Sıvas kınmında tek hcdcf, o anda Madımak'ta bulunan insanlar dcğildi. Madımak'takilcrlc aynı düşünccyi paylaşan Ağn Dağı'nın başındak' çoban ile amfidcdcrs veren profcsördü dc aynı zamanda. Öylcy se bu dava.yakınlannı kaybetmiş insanlarla.şuanda yargılanmakta olan sanıklar arasında süren bir kan dav ası değildir. Davanın toplumsal \e düşünsel yönleri çok ağırdır. Bütün bunları. toplumumuzun kimi kcsimlerinin budava karşısında takındıklan vurdumduymazlığı vc boşvcrmişliğı yakından gördüğüm ve bildiğim için söylüvorum. Başından beri bu davayı aile bireyien ve Pir Sultan Abdal Kültür ve Tanıtma Derneği yöneticileri dışında kimseizlemedi. İHDve Edebiyatçılar Demeği gözlemcilerinin bir-iki katılımları dışında ne vazık ki bu böyle. Ovsa bu ülkcdc. üyelcrini. taraftarlannı ve yoldaşlannı kaybetmiş. sosyalist partiler. sosyal demokrat partiler. DİSK, Türk-İş. Kamu Çalışanlan Platformu. odalar. meslek kuruluşlan, Yazarlar Sendikası. PEN Vazarlar Derneâi. Ses Sanatçılan Derneği, TOBAV. Halk Ozanlan Derneği. Karikatürcüler Derneği. Fotoğraf Sanatçılan Derneğı. Sinema Sanatçılan Derneği gibi kuruluşlar. Yaşar Kemal gibi yazarlar. Zülfü Li\aneli gibi sanatçılar. Ali L'/vi, Semih Balcıoğlugibi karikatüristler Erden Kıral gibi sinemacılar. Rutkay Aziz gibi tiyatrocular. Alpaslan Işıklı gibi profesörler de v ar değil mi? Bu dava aynı zamanda onlann da davası değil mi? Hani nerede? Bu dostlan 14 Şubat 1994 tarihindeki duruşmaya, Ankara DGM salonuna bekliv oruz. Onlan devlet copla da karşılayabilir. bu bir olasılık. Ama lütfen söy ler misiniz. yeni Sıvaslan önlemenin başka yollan var mı? Birbirimize sahipçıkmazsak, dayanışmazsak. örgütlenmezsek. düşmanı birlikte karşılamazsak. nasıl çıkacak karanlıklaraydınlığa? Sıvas'ın hesabı nasıl sorulacak? Ali Balkız Ah Deme, 0h De! Bunalım edebiyatı yaşamın her kesiminde geçerlidir; kadın bunalır: -Ah, of,aman... - Ne oluyor? - Üstüme fenalıklargeliyor... - Kız koş kolonyayı getir, hanımın düğmelerini gevşe- tin, göğsünü açın, kollarını ovun! Hanım neden bunaldı? Yaşdönümü mü başladı? Ko- cası bir başka kadınla iş mi pişirdi? Gizli bir sevdası mı var? Dünyanın binbir derdi birbirine dolanmış, yaşa ya- şa, gör temaşa! Tanıdığımız bir hanım bunalmış, yatağa serilmiş, dok- tor çağırmışlar, kadıncağız inliyor: -Ah...ah... Hekim durumu anlamış: - Hanımefendi, buna 'ah hastalığı' derler, bir çaresi var: Ah demeyeceksin, oh diyeceksin! Bunalım kuşkusuz yalnız bayanlara özgü bir hastalık değil. erkek daha çok bunalır da erkekliğe sığmaz' diye belli etmemeye çabalar. Yaşadığımız çağda bunalımı benimsemiş kişiye 'bungun' diyorlar; elini sallasan bun- gunun ellisi, saçını sallasan tellisi... Ekonomide bungundan geçilmiyor... En başta sermayemiz bungundur. • Sermaye bunaldı mı, bilin ki bir şeyler olacak, civciv çıkacak, kuş çıkacak... Çünkü bu işin artık ciddiyeti kalmadı; bunalımdan çık- manın reçetesi kocakarı ilacına dönüştü... Oysa 12 Eylül askeri rejimiyle liboşizme geçerken her şey ne kadar güzeldi! Almanya'da İkinci Dünya Savaşı- ndan sonra yaşanan ErhardtMucizesi'Türkiye'de sah- neye konuyordu. Ah!.. insan belleği unutkanlıkla sakat oimasaydı da o günleri bir anımsayabilseydik!.. Özal'ın liderliğinde neler söylemiş, neler yazmıştık! Borç harç vitrinlerimizi tıka basa ne güzel doldurmuştuk! Çikita muz ithaline karşı çıkanlara ders vermiştik: - Almanya daki gibi vitrinler dolacak, insanlar vitrin- lerdeki mallan almak için çalışacaklar! Tüketim olma- dan üretim olmaz; tüketim, üretimi pompalayacak... Manavda çikita muz, bakkalda Fransız şampanyasıy- la Hollanda peyniri, mağazada Italyan ayakkabısıyla, Ingiliz giysileri bize çağ atlatmıştı. O günleri ne çabuk unuttuk; liboş. bungunlaşmış konuşuyor: - Ekonomide bunalım var, bu toplum ürettiğinden faz- lasınıtüketiyor... Vay benim köse sakalım!.. Hani insanlar vitrinlerdeki mallan almak için çalışacaklardı? Tüketim üretimi pom- palayacaktı? Çağ atlamıştık? Düze çıkmıştık? • Bungun sermayemiz. kendisini yatağa atmış, acele doktor bekliyor: - Ah, of. aman... Bunalımm reçetesinde kocakarı ilaçları var: Köklü de- valüasyon. okkalı zam, KİT'lerin kamanço edılmesi, yeniden borçlanmayı sağlayacak önlemler ve bunlar yapıldıktan sonra yine yahey!.. Sermaye birikimi tıkne- fes kaldı mı, hep aynı tiyatroda aynı oyun oynanıyor; dün oyunun adı Özalizm idi, bugün liboşizm, yarın bir başka- sını yakıştırırız. Savurganlığı yaşam biçimine dönüştü- rerek, tüketimi pompalayarak, hesapsız kitapsız borçla- narak, ürettiğinden fazlasını tüketerek, adaletsizliği erdem sayarak yaşamaya kışkırtılan toplum bunalım- dan kurtulamaz. Oysa bunalacak ne var?.. Çikita muz ye, Fransız şam- panyası iç, Hollanda tereyağını kızarmış ekmeğine sür, Italyan ayakkabısını ve Ingiliz kazağını giy, gel keyfim gel! Şu kandilli dünyaya iki günlük ömür için gelmişsin, keyfini sür... Ahdeme, ohde!.. Özalizm sizlere ömür, liboşizm iflas etmiş, tasası sa- na mı kaldı... Bungunlaşma... Dinginleş!.. Derneğimiz üyesi değerli şair ve edebiyatçı İBRAHİMYILDIZ ani bir rahatsızhk sonucu aramızdan aynlmıştır. Ailesine ve edebiyatçı dostlanna başsağlıeı dileriz. EDEBİYATÇILAR DERNEĞİ HOLLANDA - TÜRKİYE ŞİİR VE FİLMHAFTASI 11-16 Şubat 1994 Program: 11 Şubat Cuma: Açılış 12 Şubat Cumartesi: 17.00 Bir Düğün Masalı Yön.: Ragıp Taranç 19.00 Madame L'eau \ön.: Jean Rouch 13 Şubat Pazar: 14.00Şiir Dinletisi Şairler: Rein Bloem. Judith Herzberg. Hester Knibbe. Gerry van der Linden. Hans v an der VVaarsenburg. Rob Schouten. Gülten Akın. Şükran Kurdakul. Ali Cengizkan, Murathan Mungan. Erdal Alova. : 19.00Ankara'yıSeviyorum Yön.:NesliÇölgecen 19.45DeAvonden(Akşamlar) Yön.: Rudolfvanden Berg 14Şubat Pazartesi: 20.00 Hoşçakal Umut, Yön.: Canan Evcimen İçö'z(Gala) 15 Şubat Salı: 17.00 Madame L'eau Yön.: Jean Rouch 19.00 Ankara"yı Seviyorum Yön.: Nesli Çölgeçen 19.45 Hoşçakal L'mut Yön.: Canan Evcimen İçöz 16ŞubatÇarşamba: 17.00DeAvonden(Akşamlar) Yön.: Rudolfvanden Berg 19.00 Bir Düğün Masalı Yön.: Ragıp Taranç Yer: Atatürk Kültür Merkezi HOLLANDA BAŞKONSOLOSLUĞU HOLLANDA TL RKİYE DOSTLUK DERNEĞİ TÜRSAK Not: Etkinliğin programı ve ücretsizdavetiyeleri TÜRSAK'tanalınabilir. Erol Dernek Sok. 11 2 Bevoelu 244 52 51 TEMSILIVEKATILIMCI DEMOKRASİNİN KÖKENÎ Doc.Dr.SamiSelcuk 30.000(KD\'ıçınde) Yuyınlcın Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-Isıanbul Ödemeli gönderilmez
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle