07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 ARALIK 1994 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Altuı ma<lal\ mıııı sanatçısıEVİN İLYASOĞLU Bu yıl Sevda-Cenap And Müzik Vakfı Altın Onur Madalyası'nın sahibi Leyla Gencer oldu. Leyla Gencer için yurtiçinde böylesine bir ödül ka- zanmak ne kadar mutlu bir olaysa, onun gibi nite- likli bir sopranomuza. onun gibi Tûrk adinı tartı- şılmaz birşekilde dünyanın dört bir tarafında du- yuran bir sanatçıya böylesine bir ödülü sunabil- mek de bizler için o denli onurlu bir olay. Kimdir Leyla Gencer? Kimdir bu "yeryüzünde- ki tiim duygulan sesiyledile getirebilecek sanatçı?" Bugün opera tarihi kitaplanna, opera ansiklope- dilerine 'diva' olarak adını geçirmiş bir Türk sa- natçısıdır. Müzik tarihi kitaplannda divayı ararsa- nız, şu anlatımlan derleyebilirsiniz: "Tannça" an- lamına gelen bu ltalyanca kaynaklı sözcük, yete- neği ve saygınlıği ile ünlenmiş, baş kadın oyun- cudur. Bir opera evinin, bir opera kumpanyasının ve- ya bir mevsimin divası olabilir. Yalnız operada de- ğil. sinema ve tiyatroda da divalar vardır. Opera bestecileri tarihin herdöneminde belli seslere, ta- nıdıklan solistlere göre roller yazmışlardır. Tarihin ünlü dıvalan nasıl ortaya çıkmıştı. Bir göz atalım: 18. yüzyilda castrato sesinin sanatsal- lığı bestecileri büyülemiş, herbesteci belli bircast- ratonun özel ses rengine göre roller yazmıştır. Castratolann sahneden çekilmeye başlamasıyla 19. yüzyılda soprano kadın sesi gündeme gelir. llk ünlenen sopranonun Giuditta Pasta (1798-1865) olduğu sanılmaktadır. Bellinubu sopranonun sesi için Norma ve Uyurgezer'deki rolleri yazar. Sesini denetleyebilen, sesiyle rahatça sınırlarda gezinebilenbirsanatçıdır. Olağanüstübiryetenek de on yıllık kariyeri içide herkesi büyüleyen se- siyle Maria Malforan'dır (1808-1836). Aynı dö- nemin en önemli sopranosu Jenny Lind (1820- 1887), sesindeki saflık ve genç kız tazeliği ile özel- likle erkek dinleyicileri büyüler. Örnek bir diva olan Adelina Patti'nin (1843-1919) kariyeri tam yanm yüzyıl sürmüştür. Yetmiş yaşının hayli üs- tünde olduğu halde sahnedeki duyarlı oyunu ve se- sini dramatik kullanma sanatı ile izleyiciyi duy- gusal bir ortama soktuğu, hatta zaman zaman ağ- lattığı da söylenir. Amerikah diva Lilian Norton (1857-1914) Bay- reuth'a gelip Wagner operalannda ün yapmıştır. Renata TebakJi (1922), 1949-59 arasında La Sca- la'nın divası olmuş, 1950-73 arasında özellikle Verdi ve Puccini operalanndaki rolleriyle New York Metropolitan operasının baş kadını olmuş- tur. Eyet, La Scala'nın ünlü bir divası da Türk sop- rano Leyla Gencer'dir (1921). Donizetti ve Verdi operalannın başrollerindeki başansı ve disiplinli kişiliği ile seçkinleşmiştir. Leyla Gencer'in diva olabilmesi için tüm nitelikleri vardır. Zira diva ola- bılmek, yetenek, özel bir ses ve yaratıcılığın yanı sıra disiplin, özveri ve sağlam bir kişilik gerekti- rir. Leyla Gencer'in yüce sanatçıhğı, akıl almaz ça- lışkanlığı ne zaman gündeme gelse. bir dolu "ne yazık ki" sözcükleriyle başlayan cümleler de ar- dından sıralanır. Evet, ne yazık ki bizim kuşaklar ve bizden sonrakiler Leyla Gencer'in sesini tanı- mıyorlar. Elimizdeki birtakjm korsan kasetler ve CDlerden onun Donizetti, BeUini, Mozart, Verdi, Cherubini ve Massnet operalanndakı kayıtlanna ulaşıyoruz. Ne yazık ki sahnelerdeki temsillerden canlı yapılmış korsan kayıtlar, öksürük seslenyle, hışırtılarla ve yanlış yerleştirilmiş mikrofonlardan gelen uğultularla kanşık sesler. Ne yazık ki devlet sahip çıkamamış Leyla Gen- cer'e hiçbir zaman. Dünyanın dört bir yanında verdiği seminerlerde Leyla Gencer'den bir öğüt alabilmek için günlerce önceden insanlar sıraya gi- riyor. Ne yazık ki birkaç yıldır bıkıp usanmadan verdiği semınerlere çok az operacı katılıyor. Ne yazık ki bugüne dek yurtdışında 36 ödül kazan- mış sanatçımızın yurtiçinde aldığı unvanlar arasın- da ancak Boğaziçi Üniversitesi'nin fahri doktora- sını (1989) vetesisinden( 1971) 17 yıl sonraken- disine verilmesi uygun bulunan devlet sanatçıhğı (1988) unvanını sayabiliyoruz. Bırakın onun tüm opera tarihindeki inanılmaz dağarcığını; özellikle Türk konulu, Türk mekanlı operalan inceleyip, onlan nota sayfalanndan sah- neye kavuşturması, nicesinin temsilini gerçekleş- tirmesi ile Leyla Gencer ayn bir önem taşıyor. Böylece Türk sanatçılannın en seçkinı Türk diva- sı Leyla Gencer'e Sevda-Cenap And Vakfı Altın Madalyası verilirken kafamızdaki sorular bir kez daha canlanıyor: Sanata, sanatçımıza ne kadar önem veriyoruz? Yıllar boyunca Leyla Gencer kendi başına tüm savaşlann üstesinden gelirken ve dünya sahnele- rinde dakikalarca alkışlanırken yurtiçide ne kadar tanıtılmış. ne kadar önemsenmiş? Belkı bundan sonra bilinçli bir kuruluş onun tüm kayıtiannı top- Iayıp belli bir dizi halinde kompakt disklere alır, belkı de video kasetlerini buluşturup bir Leyla Gencer külliyatı oluşturur! Gönül isterdi ki bugün, "Sanatçıya karşı kadir- bilmeziikartıkeskilerdekaldı"denebilsin. Ne ya- zık ki şu sıralarda, daha dün. dahaevveli gün. Tür- kiye'de sanatın ve sanatçının zor koşullan canlı canlı gündeme gelmişken, sanatçımız. sanatseve- rimiz Istanbul Atatürk Kültür Merkezi'nin önün- de sokaklara dökülmüş. sanata destek ve sanatı temsil edecek yer ararken, hâlâ aynı kadirbilmez- lik içinde olduğumuz gözlemleniyor. Leyla Gencer gibi sanatçılanmızın varlığı bizi yannlara ulaştıracak bir ışık. Kenzaburo Oeİsveç'te GÜRHAN UÇKAN STOCKHOLM - Bu yılın Nobel Edebiyat ödülü'nü alan Japon yazar Kenzaburo Oe pa- zar gecesi Stockholm'e geldi. Aralanda havaalanında çok sa- yıda gazetecı tarafından karşı- lanan yazann yanında 31 yaşın- dakı oğlu Hıkan de vardı. Hika- ri doğuştan akıl özürlüyken an- ne-babasının ısrarla çaba gös- termelerınden sonra müzige il- gı göstermeye başlamıştı. Kenzaburo Oe. Arlanda'da yaptığı basın toplantısında ge- nellıkle oglundan söz ettı. Nobel konusunda oğlunun durumu an- layıp anlamadığı sorulunca şu yanıtı verdi: - Nobel Ödülü'nü anlatmak güç oluyor. Bazen benim kazan- dığımı anlayıp sevıniyor; bazen de müzığınden ötürü ödüllendi- rildığinı sanarak sevıniyor. 59 yaşındakı Kenzaburo Oe, 23 yaşındayken ülkesinin en bü- yük edebiyat ödülünü kazana- rak dikkat çekmişti. Oe'nin Ja- pon edebıyatının savaş sonrası yetıştırdığı yazarlann en iyisi ol- duğu söy leniyor. Oglu. 6 yaşına dek hiç konuş- mamış. 10 yaşmdan itibaren de müzığe merak salmıştı. Kenza- buro Oe, oğlunun artık eskisı kadar bakıma gereksınme duy- madığını. bu nedenle kendısinin de diğer işlere zaman ayırabile- ceğini belirterek şöyle konuştu: - Roman yazmadan beş uyıl geçireceğim. Nobel sayesınde bu olanağım var. Yazarlığıma bu süre ıçınde yeni bir boyut getı- rebilmeyı umud edıyorum. Ancak ondan sonra yeniden yazmayabaşlayacağım. Kenza- buro Öe, Selma Lagerlöfün ün- lü romanı "Nils Holgersson'un harika yolculuklan"nın kendi- sini çok etkilediğinisöyledi. Bu yılın Nobel ödüllen, 10 aralıkta, Isveç Kralı tarafından görkemlt bir törenle sahiplerine verılecek. Milletvekilleri ve opera-baleÜNERBtRKAN İZMİR- Özelleştirtne. erken scçim, falan fılan gibi önemli so- runlarla uğraşan çok sayın mil- letvekillerimiz, bu arada "önem- siz" bir konuyu küçücük bir "önerge r> yle sonuca ulaştınver- diler; TBMM Plan-Bütçe Ko- misyonu'nda, sağ kesimden dört partinin birleşmesiyle, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlü- ğü'nün ödeneğinden 44 milyar liralık bölümü budayıp, bu para- yı hayırlı bir ışe, halk kültürleri- nı araştırma işine aktardılar Elbette bu kadarla yetinmedi- ler, görüşmeler sırasında. engin kültür ve eğitim düzeylerini, sa- natsal eğilimlerini yansıtan (!) son derece ilginç konuşmalarla, opera ve baleye, senfonik orkest- ralara derin sevgilerini (!) dile getirmekten de geri kalmadılar. "Opera ve bale ne iş yapar, bun- lan kaç kişi seyrediyor"gibi dü- şündürücü sorularla. konuyu ne denli derinden bildiklerini tanıt- ladılar. Temsilcilerimizin bugünkü düzeyi ile Türk toplumu arasın- daki uçurumu pek güzel belirle- yen bu olay üzerine. önce TC Anayasası'nı açtım okudum. Şöyle deniyor anayasamızın 64'üncü maddesindc " Devlet, sanat faaliyetierini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değer- kndirilmesi. desteklenmesi ve sa- nat sev gisinin \ ayılması için gere- ken tedbirteri alır." Anlaşrlan. devletin sanatı. sa- natçıyı koruması, değerlendir- mesi. desteklemesı. o milletve- kıllerince böyle yorumlanıyor- muş. Sanat sevgisinin yayılması için gereken önlemlenn alınma- sını da sanata, sanatçıya küfiir savurmakla bir rutuyorlarmış kendileri. Bu davranışlanyla. anayasanın devlete açıkça, ke- sinlikle görev veren bir hükmü- nü çiğnemekte olduklannı da görmezden gelebılecek kadar gaflet içinde olabiliyorlarmış! Her şeyden önce. kırpılan 44 milyar liranın bu kuruluşun (An- kara, Istanbul, Izmir, Mersin opera ve balelennin) tüm dekor, kostüm, aksesuar, ışık. araç-ge- reç.. giderlerini alıp götürdüğü- nübehrtmekisterim. Komisyon- da kabul gören önerge genel ku- rulu da etkileyecek olursa, habe- rinız olsun. 1995 yılında hiçbir opera-bale temsili izleyemeye- ceğiz. Yalnızca (onu da lütfer- mişler) opera ve bale sanatçılan aydan aya maaşlannı alabilecek- ler, o kadar. Bu işin o kadar ucuzlamadığı- na, sağduyu sahibi milletvekil- lerinin, bu büyük yanlışlığı genel kurulda düzelteceklerine inanı- yorum. Bu arıza. yaklaşan bir tehlikenin alarmını verdiği için hayırlı da olmuştur diyorum. Merak bu ya; işlerin nasıl git- tiğini merak ettim de. geçen haf- ta iki kez. Izmir Devlet Opera ve Balesfnin ıkı gösterisini izle- dim. Daha önce de görüp dinle- diğim, değerlendirdiğim iki gös- teri: Giuseppe Verdi'nin "Mas- keli Balo"su ile "Messa di Requ- iem"i. Sanatçılanmızı her za- manki gibi sağlam moralli, coş- kulubuldum. IzmirOperasrnın, bürün olanaksızlıklan içinde top- layan görünümüne karşın... Mas- keli Balo'nun bu ikinci temsilin- de, Amelia'da genç soprano Nur- gün Babürhan'ı, geniş, hacimli. dramatik sesiyle; Istanbul Ope- rası sanatçılanndan tenorCema- lettin Kurugüllü'yü düzgün en- tonasyonu. dıkkatli söylemesiy- le; Ulrica'da alto Belgüı Tufan"ı. Oscar'da soprano NilüferGenç'i. bu önemli rolleri sevgiyle be- nimsemeleriyle övgüye değer buldum. Orkestrayı yöneten Ercan Ye- nal'a tek sözüm var Tempolan zaman zaman o kadar hızlı alıyor ki. dinlediği şarkının tadına va- ramıyor insan. Değerli yönet- men, bu hıza neden yöneliyor. hangı amaca ulaşfnak istıyor, bir türlü anlamış değilim. 1 aralık akşamı dinlediğim Requiem'de, gene tstanbul Ope- rası'ndan bir konut sanatçıyı, te- nor Erol Uras'ı dinledım: Her za- manki derin duygululuk, sağ- lamlık, ustalık. ızmir Opera- sı'nın bu "tenor gereksinimi" karşısında, sevgili Uras'ı öteki temsillerde de görüp dinleme umudundayım. Soprano Nurgün Babürhan'ın alto Tanju Ne- bol'un. bas Alparslan Mater'ın başanlı yorumlanyla dinlediğim Requiem'in yönetmeni. Alek- sandr SamuyTdı. Orkestrayı da koroyu da bu dopdolu "Verdi Müzigi Akşamı'"nda. doyurucu bulduğumu belirtmek isterim. ' 70lerin 'bebekyüzlüsü' hâlâ revaçtaKültür Servisi- David Essexbugün 47 yaşında olmasına karşın, 70'li yılla- nn diğer yıldızlan gibi unutulup girme- di. Bebek yüzünde kınşıklıklar oluşsa da, hayranlannın yaşı bıraz ilerlese de, plaklan bugün eskisi kadar satılıyor. Es- sex'i bugün dinlemeye gidenler, onu 20 yıl öncesinin mavi gözlü, yakışıklı ye- ni yetme şarkıcısı olarak tanıyan. bu- gün 30'lu yaşlarda olan ve rock konser- Ferinden çok West End'deki müzikalle- re vakışacak bir izleyici kitlesi oluştu- ruyorlar. Ender şarkıcılardan biri Essex, kendisiyle aynı dönemde par- layan topluluk ve şarkıcılann aksine hiçbir zaman karanlığa gömülmedi. Gençlik yıllanndaki hayranlannın bir kısmını bugün hâlâ korumayı başaran ender şarkıcılardan biri. 'Evita'da Che •İki yıl boyunca 'Godspell'de oynayan Essex, bu sürenin sonuna doğru 'That'll Be The Day' adlı filmini çevirdi. Aynca ilk albümünü çıkardı. Film, 1973 yılında gösterime girdiğinde, 'Rock On' adlı albümüyle de dünya çapuıda üne kavuştu. ikinci filmi 'Stardust' 1974 yılında gösterime girdiğinde, bu filmde canlandırdığı rock yıldızı kadar ünlüydü ve milyonlarca hayranı vardı. Guevara'yı oynadığmda hayranlan gi- dip onu izlediler. Varsın pop müzik eleş- tirmenleri, onun yaptığı orta yaşlı, gü- venli 'soft-rock'a burun kıvırsınlar. Hayranlan onun her yaptığını beğeni- yorlar. Müziği "çok gürültülü' değil. Üs- telik konserleri, akşamlan saat 10.00'da sona eriyor. Böylece "baby sitter'a ye- tişebiliyorlar. Hemkimdemiş 'popmü- zik yalnızca yeni yefmeler içindir' diye. Onlar David'i sevmeye başİadıklannda 14 yaşındaydıiar; şimdi ondan neden vazgeçsinler. Üne kavuşmadan önce baterist olan Essex, 14 yaşından itibaren blues mü- zik yapan bir toplulukta çalmanın ken- disi için çok yararlı olduğunu söylüyor. 17 yaşına geldiğinde. toplulukla bir plak için kontrat yapan tiyatro eleştir- meni Derek Btmman sanatçının mena- jeri oldu. Essex. o zamanlar gerçek adı David Cook'u kullanıyordu v e Essex'de yaşıyordu. Bovvman 'Essex'in ıyi birso- yadı olacağına karar verdi ve genç Co- ok"a kariyerini değiştirerek tiyatro oyuncusu olmasını önerdi. David Es- sex, küçük bir tiyatro topluluğuyla tur- neye çıktı. Bu da oyunculugu öğrenme- sinde çok büyük bir rol oynadı. 1971 yılında 'GodspelT adlı müzikal- de oynadı. 'Sunday Times' gazetesinin o zamanki tiyatro eleştırmeni Harold Hobson. Essex"in oyundaki en etkileyi- ci performansı gösterdiğini yazmıştı. Gerçekten de çok başanlı olan sanatçı- yı Ingrid Bergman, Katharine Hepburn ve George Cukor kuliste ziyaret ederek kutlamıştı. iki yıl boyunca 'Godspell'de oynayan Essex, bu sürenin sonuna doğru 'That'ü Be The Day' adlı filmini çevirdi. Ayn- ca ilk albümünü çıkardı. Film. 1973 yılında gösterime girdi- ğinde, 'Rock On' adlı albümüyle de dünya çapında üne kavuştu. tkinci fil- mi 'Stardust' 1974 yılında gösterime girdiğinde, bu filmde canlandırdığı rock yıldızı kadar ünlüydü ve milyonlarca hayranı vardı. 'Stardust'dan söz ederken Essex, "Çok garip bir filmdi. Gerçeklik çözü- lerek kurmacaya dönüşmüştü. Bu ade- ta bir kimlik kriziydi" diyor. Essex' in bu filme ilişkin unutamadığı bir anekdot da var: Filmdeki büyük konser sahnesi. davetli bir izleyici kitlesi önünde çekil- miş. Izleyicileri "David'iisteriz" yerine "Jim'i isteriz" diye bağırmaya ıkna et- mek yardımcı yönetmenin tam iki saa- tini almış. DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Gazetelerde Öykü Gazetelerde öykü yayımlanan günler çok geride kalmış. Sayfa yapanların öne çıkaracak haber bulamadıkları, kö- şe yazarlannın konu sıkıntısı çektikleri dönemleri bugün kimse anımsamıyormuş. Artık okur tutmak için romanla- ra, öykülere gereksinim kalmamış. Işı bilenlerden hep böyle sözler dinliyoruz. Daha geçen- lerde bir gazeteci arkadaş köşe yazılarını bile kimsenin okumadığını söylüyordu. Savaş, cinayet, yolsuzluk gibi çarpıcı haberler, dar geliriilerin şorunları, sosyetenin ünlü- leriyle, sinema sanatçılanyla ilgili dedikodular, bu arada açık saçık bir iki fotoğraf, bol bol da futbol yetermiş... Aslında böyle düşünenlerin de güne ayak uydurabildik- leri söylenemez. Bugün okur tutmak için gazetecilikle hiç ilgisi olmayan yöntemler kullanılıyor: Kuponlar, çekilişler, armağanlar... "Cumhuriyet"\r\ bu gidişe kapılmaması yöneticileri için övünülecek bir durum. Dahası çağdaş gazeteciliğin etki- leriyle vazgeçilmiş birtakım sanatsal yaklaşımlan da hiç çe- kinmeden uyguluyorlar: Bugün "Cumhuriyet"ten başka şiir yayımlayan gazete var mı? Geçenlerde gittiğim bir işyerinde delikanlı bir memur önüne "Cumhuriyet K/fap"taki "Şiir Atlası"n\ açmış ilgiy- le okuyordu. Bana ne istediğimi sorarken de gözü şiirier- deydi. Şımdi de sırada kısa öyküler var... Onceki pazartesi Cevat Çapan'la gazeteden çıkarken Ipek Çalışlar gelip bahçede ayaküstü "Cumhuriyet Der- gi"de her hafta bir kısa öykü yayımlayacaklannı söyledi- ğinde ne kadar sevindiğimi anlatamam. Eve gelir gelmez telefonlannı bildiğim öykücülerin hep- sini teker teker aradım. Aslında bütün öykücülere, artık öy- kü yazmayanlara bile duyurmak istiyordum bu haberi. Ulaşmam gerektiğini inandığım öykücülerimizden on al- tısının telefonlannı bilmıyordum. Aradıklarımdan ise Neca- ti Cumalı, Leylâ Erbil, Füruzan, Muzaffer Buyrukçu ev- de değillerdi. Selim lleri ile Necati Güngör'ün telefonla- rı da değişmiş, başkaları çıktı karşıma. On iki öykücüye ulaşabildım: Salim Şengil, Nezihe Me- riç, Ferit Edgü, Onat Kutlar, Erdal Öz, Adnan Özyalçı- ner, Ülkü Tamer, Tahsin Yücel, Tomris Uyar, Nursel Duruel, Murathan Mungan, Feride Çiçekoğlu... Bazıları yıllardır öykü yazmayan, bazıları da belki hiçbir- zaman "kısa kısa öykü" denilen üç dört daktilo sayfalık öy- kü yazmayacak olan bu seçkin sanatçılar, verdiğim habe- ri güzel sözlerle karşıladılar, öykücülüğümüz adına yansıt- tığım sevincı paylaştılar. Ertesi gün ilk işım aldığım bütün olumlu yanıtlan Ipek Ça- lışlar'a bildirmek oldu. Telefon numaralannı bilmediğim öy- kücülerimizin adlarını da yazıp verdim, onlar daha kolay arayıp bulabilirier diye düşünerek... Şimdi de bayağı coşkuyia bekliyorum "Cumhuriyet Der- gi"de öykülerin yayımlanmaya başlayacağı günü... Öykü dergisi konusunda ise yayımcılanmızdan hiç ses gelmedi, gelmiyor. Sanat çevrelerinden aldığım olumlu yankılar onların kulağına ulaşamıyor anlaşılan. Kitap Fuan'nda bu işi iyi yapabıleceğini, en azından ye- ni bir yaklaşımla ele alabileceğinı sandığım bir iki yayım- cıya, "öykü dergisi çıkanyormuşsunuz, ne kadar iyi" diye takılacak oldum. Gülümsemeden öte bir yanıt yok... Biri- nin kafasında gerçekten bir dergi varmış, ama öykü der- gisi değil, öykü de yayımlayacak bir yazın dergisi. Bence, içinde bulunduğumuz durumda, sanat ya da ya- zın dergilerinin öykü yayımlayıp yayımlamamaları o kadar önemli değil. Her şey yolunca gidiyor olsaydı, anlardım. Bugün salt öykü yayımlayan, öykünün sorunlannı ele alan, öykü eleştirileri getiren, öykü kitaplarını tanıtan, kısacası "öykü"yü her şeyin üstünde tutan, çok nitelikli bir dergiye gerek var. Öyle bir derginin öykü kitaplarının yayımlanmasını hız- landıracağına, yeni öykü yazarlannın ortaya çıkmasını sağ- layacağına, yazınımıza bambaşka bir hava getireceğine inanıyorum. "Adam Sanat"ın kasım 1994 sayısında okudum: Feri- de Çiçekoğlu'nun bir arkadaşı öyküyü "Şiirin uzun saçlı sevgihsi" diye tanımlıyormuş... Ne güzel!.. Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nun özerkliği için imza kampanyası (12) Cemal Reşit Rey Konser Sa- lonu'nun özerkliği için imza kampanyasi( 12): Halit Çelenk, Adalet Ağaoğlu, Turgay Fişek- çı. Can Dündar. Mehmet Ali Birand, Toktamış Ateş. Cevat Çapan, Doğu Perinçek, Tamer Levent, Tuğrul Asi Balkar. Cem Savran. Cihan Oğuz. M.Manzun Doğan, Gülten Da- yıoğlu, Ercan Karakaş, H.Fırat Ateş. Mete Tunça>', Alan Du- ben. Funda Emir. Verda Say- man. Arzu Demir. Çiğdem Er- laya. Lale Özkan. Çiğdem Ünal. Nila> Akdoğ, Ayfer Ze- ren, Aylin Özalpman, Esra Ü.Göğüş, Ömer Metin Koca- man. Sönmez Tuygun, Ömer Sabar. Cemalettin Kurugüllü, Ender Ormanlar. Serdar Yal- çın. Nezahat Süsen, Şelale Tu- ran, Semiramis Uyar, Bulut Kulgay Çongar, Mehmet Dag- İL Uğur llter. Murat tlter. Ha- luk Güçlü. Asım Ekren. Ercan Yüken, Oktay .\kso>, Ünal As- ter, Nur Berkan, Nıl Berkan, HaKse Çıg. Tülin Yitik, Seyit AB Yıldız. Mehmet Şahin, Ahmet Genç. Ihsan Coşar. Mehmet Bilge, Halil Yıldız, Alim Gü- nay. Mazlum Çimen, Tuvana Tunçer. Aşkın Şenol, Nil Kurt- dere, Yunus Daştan, Ayşegül Güvenç, Cezmi Başeğmez, Bü- lent Davran, Yeşim Becan, Uğur Polat Nihat lleri, Mahsel Özbaykal. Asım Kalyoncu, Os- man Çatalkaya, Nizami Ünver. Satılmış Karakaş, Murat Kir- manoğlu. Nihat Özkilitman, Remzi İpçizade. Ömer Öztel, Siyamj K.Kırca, Güüzar İpçi- zade, Özge Göze, Alpogan Er- doğan, Akın Tek. Altan Katık- çı, Serkan Öztengiz, Hakan Na- rin, Mete Çam, Salim Cem Tü- fekçi, Belgin Gültekin. Eser Kalpakçı. Nuran Kırca. Ertan Bezmez. Demet Bezmez, Zev- nep Akan. Uğur Ustaoğlu, II- han Maraşboğju. Ahmet Kes- kin, Şebnem Akhan, Memduh Çakın, Ülker Bora, Epher De- mirer, Av.Mehmet Demirci, M.Burç Bora, Utku Saçkıran, Zülfıkar Aktan. Nejat Girgin. Suna Çikarel Pınar Başbuğ, Gül Hisarh. A.Engin Kurtoğlu, Esra Kurç. Sedef Tüfekçioğlu, Kutlu Altıkujaç. Altan Altıku- laç. Pürnur Üner. Gönül Üner, Hakan F.kinci. Erol Eşin, Ha- luk Özberki. S.Sedat tçgören, Lamia Jçgören, Yegane Bez- mez, Duygu Bezmez. Ferit Ön- gören. ErhanGökseL Celal Üs- ter, Ömer Faruk. Tuncay Bir- kan, Füsun Yümaz, Gülbin Ak- yavaş. Sabriye Tandoğan, Ah- sen Ozgen, Işıl Ozgen, Sevgi Şenrürk. Meral Gezer, Saadet Çeşmecioğlu, Süleyman Gü- müş, Cüneyt Kaya, Ahu Ipek Somay, Buket Pekgöz, Ipek tl- ter. Şükran Bayatlı. O>a Bay saL Ülkü Somer, ŞenAkçit, Irdesel Göğüş, Binnur Özmen. Hülya Gürses. Deniz Som. Onat Kut- • lar. Yunus Çakır. Nebi Bule- koğlu, Ayşe Silrvri. Yüksel Ay- maz. Deniz Dündar, Özcan Öz- man, Kemal Bekar, Nedim Gürsel. Sina Baydilli, Okday Korunan, Mefin Can, Osman Yılmaz. Ehan Mirasoğlu. Ka- mi Suveren, Behiye Suveren, Engin Ulaş. Mehmet Aydın, Sebahat Baydur, Nezahat Bay- dur. Tony Gravine, Sennur Öz- tap. Selçuk Öztay, M.Taşhan, Esin Karakaş. YusufAksöz, Şa- fak Mula, Ayşe Bölükbaşı, Re- yent Bölükbaşı. Debora Suba- şı, Murat Gürol, M.Emin De- ğer, Çağdaş Asan, Lidya Altan, Atilla Birkiye, Esin Dalay. Ay- sel Türkay, İhsan Yılmaz, Le- vent Çağdaş, Yeşim Çetin, Fü- sun Onal. M.Emin Özistek, Hülya Birol, Alaaddin Yoğurt- çu. Ertuğrul Köse, Burak Çağ- man. Hüseyin Coşkun, Rasim Çapan. Mücahit Akyunalı, Ni- hat Özkilizman. Murat Kirma- noğlu. Nurettin Irmak. Levent Çoker. Yener Özeke, Mustafa Penin, Hüsamettin Demiray, Nedim Ertuna. SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle