Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
25ARAUK1994PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KÜLTUR 15
CUNDEMDEKI KONU:
ONATKUTLAR
...Yoksa Gülhane Parkı'nda mıyız?Atac, "Kesin de söylesem kuşkulu-
yum" sözünü sık sık kûllanmaktan hoş-
lanırdı. Hiçbir şeyi kestirip atmazdı.
Kendisınin ve başkalannın söyledikle-
rinin, yazdıklannın önünü arkasını dü-
şünür, saçmalamamaya, iyi anlamaya
ve anlatmaya özen gösterirdi.
Türkçe yazdığı, Türkçeyi ve sözcük-
leri doğru kullandığı, yanlışsız tümce
kurduğu ıçin de anlaşılırdı.
Şimdı ben Sayın Ertuğrul Özkök ya
da Sayın Mehmet Barias gibi müzik uz-
manı olmadığım, aynca "Çan Eğri-
si"nin ünlü WASP yazarlan gibi yük-
sek zekâya sahip bulunmadığım içın şu
"Türk Pop"u ve genel olarak Türk mü-
zik sanatı üstûne söylenenieri, yazılan-
lan anlamakta güçlük çekıyorum.
Sabahlara kadar AIi Kırca'nın Siya-
set Meydanı'nda dolaşıyorum, dostla-
nmdan bol bol Aysel hikâyesi dinliyo-
rum, lzzet Alünmeşe'nin Zap-
po-rappo klibini posttnodem
durumlar açısından bir kez da-
ha izleyıp notlar alıyorum,
Asafın Tarkan konusunda bir
kokteylde neler söylediğini ha-
tırlamaya çalışiyorum, YDH
programını Cengiz'in yazıla-
nndan bir kez daha okuyorum,
bir türlii olmuyor.
Neyse işe baştan başlayalım.
Sözcük ve sözlük bilgim be-
ni yanıltmıyorsa "pop" sözcü-
ğünün kökeni "popular"dır.
Bizim Hüseyin gibi laflan kı-
saltmayı seven Amerikalılar,
"halka ait-dair"anlamına ge-
len bu sözcüğü de kısaltıp baş-
ka sözcüklere eklemişler:
"Pop-musk", "pop-art" gibi.
Kısaca sözlükten hareket
edersenız pop müziğin Türk-
çesı, halk müzigi.
Ben bu halk müzigi ile ilk
kez yedi sekız yaslanndayken
tanıştım. lkinci Dünya Sava-
şı'nın son yılı olmalı. Yargıç-
lıktan aynlan babamın çiftçilik
yaptığı Gaziantep'in Hacıköp-
rü köyünde yaşlı Alevı Avşar
kocalan bir sabah gelip bizi ya-
kın bir köydeki toplantıya da-
vet ettiler. Yörenin en büyük
Alevi köyü Kazıklfya Aşık
Veysel gelecekti. Babamgitme-
dı, ama bana izin verdi. Eşek-
lere, atlara binerek Kazıklı Köyü'ne
girtik. Kazıklı'da binlerce insan harman
yerinde ic içe halkalar biçiminde otu-
ruyorlardı. Tam ortada. merkezde bir
boşluk vardı. Bu boşluğun da ortasın-
da. çıplak hasır üstünde Âşık Veysel ve
Küçiik Veysel oturuyorlardı.
Onca insana karşm ortalıkta derin bir
sessizlik vardı.
Bütün bir ikindi ve akşam, Âşık Vey-
sel çaldı, söyledi, bizler dinledik.
Tam birtörendi. Veysel'den çok etki-
lendim
lkinci çarpıcı karşılaşma için on beş
yıl beklemem gerekti. 1959 yıhnda Do-
ğan Kardeş dergisinin yazı işleri kad-
rosunda çalışmaya başladım. Derginin
Galata Kuledibi'ndekı yönetim merke-
zinde üçgene yakın, biraz çarpık bir
odada Gülen Hanım ve tbrahim Ersa-
raç'la bırlikte çahşıyordum. Genel ya-
yın müdürümüz Vedat Nedim Tör, ge-
nellikle gençlere önem verdiği için be-
ni de sever, sık sık odaya gelerek çeşit-
lı konuiarda düşüncelerini açıklardı.
İşe başladığım ikincı gün, öğleden
sonranın sessizrehaveti içindeyken yan
odadan gelen olağanüstü bir saz melo-
disine kulağım takıldı. Sonra bırden bir
bariton ses, bir çağlayan sesi gibi yük-
seldi:
Yine bir gariplik çöktü serime
Ben de biltnem ya nic'olur halımız
At sürüp bu ellerden gitnıek isterim
Belki ruz ekmektir baglar yolumuz»
Sanki Kul Halil. çocukluğumun çok
uzaklarda kalan Barak düzlüklerinden
efkârla sesleniyordu.
Ürperdim.
Coşkuyla sordum: "Kim bu?" Oda-
dakiler tuhaf tuhaf yüzüme baktılar.
"Bümiyor musun?" dedıler. "Ruhi Su!
Halk törküierini notaya alıyor.J' Ûnce
ınanamadım. Demek o efsane sanatçıy-
" Vedat Bey, bunun sesi nedir?"
u
Bas bariton efendinT dedi Vedat
Nedım Tör. Valı şaşırdı:
"Nasü olur?" dedi. "Erkek sesi be-
nim bildiğim üçe aynlır: Tenor, bas,
kontrbas!.."
Sonrakı uzun ve güzel dostluk yılla-
nmızda Ruhi Ağabey'den hem sanat
hemde ınsan konusunda. bırçokları gi-
bi ben de güzel şeyler öğrendim.
Özellıkle 12 Mart sonrasında, Behi-
ceBoran ın isteği üzerine, TlP'ın sana-
ta bakışını anlatan bir kitap için ona, ha-
fif müzık konusundaki düşüncelennı
sormuşlardı. Hoşgörülü bir gülümse-
yişle yanıtlamıştr. Hangi tür olursa ol-
sun, insan, yapılanın en kaliteli olanuu,
en müzik olanını yapmalıL
Yaptıklanndan ve söylediklerinden
sorumlu bir sanatçının biz gençlere ver-
diği bir derstı bu sözler.
yazısının ikınci bölümünü şöyle ta-
mamlıyon noktasına virgülüne dokun-
maksızın aynen alıyorum:
"Bu hafta beni heyecanlandıran bir
başka olaydan daha söz etmek istiyo-
rum: Önceki akşam Müslüm Gürses'in
' Haydar Haydar' adlı halk klasiğini yo-
rumladığı klibini ilk defa seyrettim...
Hem saz hem ses \orumu tam bir kla-
siktL. Bizler gençliğimizi Ruhi Su liriz-
miyle yaşadık. Şimdi m'raf edeyim. Ru-
hi Su'yu dinlerdim, ama aldığım zevk-
te ideolojik tutkulanmın küçümsenme-
yecek katkısı \ardı.
Daha sonralan. Zülfü Livaneli ve Ah-
met Kava aynı çizgi>i, farklı entelektü-
el kanallardan sürdürdüler. Şimdi
'Haydar Haydar' şarkısında Müslüm
Gürses'in bu geleneği daha kaynaklan-
na yakın bir kanala soktuğunu görüyo-
rum. Ama bu kadar müzikolojik bilgi-
la kapı komşu idik. Elbette çok kısa sü-
rede tanıştık. Ve ben onun, bugün bile
elde ettiğim için onur duyduğum yıllar-
ca sürecek dostluğunu kazandım.
Ruhi Su üstüne benim anı ve izle-
nimlerimi yazmam bile bu sütunlann
çerçevesini çok asar. Bunu bir başka
yazıya bırakarak, onunla ılgili bir kü-
çük anekdot anlatacağım:
Gene bir yaz günü, öğleden sonra, o
zamanki lstanbul Valisi, Vedat Nedim
Bey'i ziyarete geldı. Ben o sırada Vedat
Bey'le sohbet ediyordum. Vali, odada
kalabileceğımi işaret ettı. Bordo atkılı,
şezlong biçiminde yapılmış, Vedat Ne-
dim Bey'in öğle uykulanna elvenşlı
koltuklarda kahvelerimizi yudumlama-
ya başladık.
Bir sessizlik anında yan odadan Ru-
hi Bey'in kalın ve güzel sesi duyuldu.
Vedat Bey, valiye kısa bir açıklama yap-
tı. Sonra aralannda şöyle bir konuşma
geçti:
Sonrakı yıllarda bırçok halk sanatçı-
sı dostum oldu. Ikisıni de ınanılmaz bir
'acımasaük'la ya yoksulluğun çembe-
nnde yakarak ya da kestırmeden otel-
de yakarak kurban ettiğimiz Feyzullah
Çnar ve Nesimi Çimen başta olmak
üzere bırçok değerli, seçkin dost.
Sonra Orta Anadolu bozlaklarının
büyük ustalan Muharrem ve Ne$et Er-
taş'lan, Urfa Mukkim Tahir geleneğı-
nin artçısı tbrahim Tatlıses'i. türkü ve
saz sanatlannın doyulmaz ses ve sazla-
n, Nline Koşan'lan, Arif Sağ'lan, din-
leme mutluluğunu yaşadım. Zülfii, Ti-
mur,Sezen dostlanm oldular. Kısaca şu
popüler müziğin hiç yabancısı olma-
dım. Ama otuz yıldır, Sayın Ertuğrul
Özkök'ün H Arahk 1994 Pazar günü
yazdığı yazıya benzerbir 'performans'ı
gösteremedim. Yanı 'beceri'yi!
Sn. Özkök. önce. 900'lü hat üslubu
ile "Ben insanı gülüşünden tanınm" di-
yerek Levent Kırca'yı övdükten sonra
redivonım veşunu söylemek ihtiyacı du-
yuyonım: İyi ki varsınız. Bir de radyo-
lardaki televiz>onlardaki arkadaşlar-
dan rica edivorum. Şu 'Havdar Hay-
dar'ı, birkaç kez üst üste çalsınlar, gös-
tersinler.
Göstersinler ki, sanaün halkın kıkal
damaıianna nüftız etmesi ne demektir
göreUm!-"
Gördünüz mü?
Ne yapacağız şimdi? Bildiğimiz tüm
kavramlar Türk pop müzigi gibi patla-
dı gitti Klasik sözünü de yeniden ta-
nımlamak gerek, oratoryo sözünü de.
Türk klasiği gerçekten var mı diye so-
ran Sayın Anday'a hemen haber uçur-
malı. Yunus Emre Oratoryosu'nu bir
şey zanneden müzık tarihçilerine de
gerçek öğretilmeli.
Bir de bu yazı mutlaka Müslüm
Abim'ın hayranlanna okutulmalı, zor-
la. Yalnız çevrede jilet, ustura vs.
bulundurulmamasına dikkat
edilmeli. Kendi göğüslerine iki
çentık daha atmasınlar. Ben bü-
tün bunlan düsünüp, Hasan Hü-
seyin Ceylan'labirlikte KadirÇe-
lik programına çıkmış, Mustafa
Kulgibi apışıp kalmışken, Yeni
Asır, affedersiniz Yeni Yüzyıl
ımdada yetışti. Orada, insana ye-
ni 'perspektirien fevkaladepro-
fesyonel kadrolarla açan bir say-
fada şu başlığa rastlamayayım
mı? "Türk Pop'u: Yerleşik kül-
tüıie kaygan kültür arasındaki
kavga - Yazan: Doç. Dr. Ali
Akay.-" Çok şükür, dedim. ken-
di kendıme. Işte burada ciddi bir
açıklama bulabilinm aklıma ta-
kılan sorulara. Merakla yazıya
eğildim.
Sayın Ali Akay, eskıler-yenı-
ler çatışmasını yeni sınema, Lu-
kacs, Baudelaire, Racine, Moli-
ere medıatıze olmak gıbı akım,
sanatçı ve kavramlar çevresinde
ele aldıktan sonra şu sonuca va-
nyor:
"Öyleyse Türk Pop'u, eski bir
tartışmanın konusunun dışında
kalmamaktadır. Eskiler \e yeni-
ler tartışmasL Bu aynı zamanda
modern ve postmodern arasında-
ki tartışmanın da odaklanndan
(Fotoğraf: FlLİZ KUTLAR)
b i r i d i n B
,
u t a r t l
*
m a
>?• >
üz
>
ll<
î
a
romantık sanaün oluşumuyla
birtikte sanaün kendi kendisini eriüne-
sini ortaya çıkardığını yazan Hegel'in
ve Schiüer'in de sorunsalıdır!»"
(Ah Sezen ah, gordün mü neler açtın
başımıza!)
Ali Akay, şöyle tamamlıyoryazısını:
"İlerdeki bir yazımda Türk
Pop' unun estetik idealar ile ras>ond ide-
alar arasındaki ilişkileri kapsavan kav-
ra\ış ve tanıma biçimlerini ele almaya
çaiışacağun^
Neyse, bunu okuyunca içime biraz
su serpildi. Bu estetik ve rasyonel ide-
alar arasındaki ilişkiler(nemeneilişki-
lerse bunlar) tanımlanınca. Türk
Pop'unu da daha iyi tanıyacağız. Vak-
tımiz çok, bekleriz.
Bekleriz de. o zamana kadar 'karan-
lıklann aylağı' gibi bir şey olarak kala-
cağız.
Bayanlar baylar!
Ne söylediğimizin, ne yazdığımızın
farkında mıyız? Yoksa...
lere ihriyaç yok. Müslüm GürsesM iki
defa anlı\orum. Onca insanı bu konser-
lere çeken cazibenin nereden geldiğini
şimdi daha iyi fark edivorum.
Herkese tavsive edivorum. Bu nıuh-
teşem oratoryx)'yu başından sonuna bir
kere dinlesinîer. Bu Türkiye'nin gerçek
anlamda ilk oratoryosundaki mükem-
melliğe, sadeliğe, müzikaliteye hayran
oldum. O yüzden hiçbir yüceltici sıfatı
kûllanmaktan kendimi alıkoymuyo-
rum.
Bir de klibin görüntülerindeki güzel-
likten sözetmek istiyorum. İbrahim Tat-
lıses'in 'Saza Niye Gelmedin" kübinde-
ki görüntülert Âhmet Kaya'nuıkinden
çok sevmiştim. Anıa Müslüm Gürses'in
'Haydar Haydar' klibindekileri daha
daçoksevdim.
Ben televizyon a\aresiyim. Gecelerin
gerillast, karanlıklann a>lağıyım.O yüz-
den tele\izyona çıkan insanlar benim
için çok önemli. Bütün bu insanlan sey-
Büar'da
'Türk
ModernizmV
seminerleri
üüsürüyor
Kültür Servisi - BÎLAR'da
gerçekleştirilen 'Türk
Modernizmi' başlıklı seminer
dizısı ıçınde yann 18.30'da
Onıç Aruobâ, BUge
Karasu'nun modernizmle
kurduğu bağı inceleyecek.
Yann aynca saat 20.00'de
yapılacak 'Depresyon' başlıklı
semınerde. Süreyya Köker,
'Çaresizliği Oğrenmek:
Davranışçı Açıklamalar'
konulu bir seminer sunacak.
'Plan, Piyasa, Sosyalizm'
başlıklı seminer dizisi
kapsamında gerçekleştirilecek,
Fikret Adaman ve Nail
Satügan'ın 'Planlamada Yeni
Yakiaşunlar' konusunu
tartışacaklan seminer, salı
günü saat 20.00'de
gerçekleştirilecek.
Cem Kum'un vereceği 'Askeri
Tarih' başlıklı seminer,
perşembe günü 18.30'da. Aziz
Başan'ın sunacağı 'Oznel Bir
Aravış: Türk KimKgj' başlıklı
seminerle, Oruç Aruoba'nın
vereceği 'Uzun Sürmüş Bir
Günün Akşamı' semineri ise
saat 20.00'de izlenebilir.
Geçen hafta yapılması
gereken, ancak ertelenen
Özal'danBoyner'eYenl
Liberalizm' seminer dizisinin
kapanış paneli ise cuma günü
19.00'da gerçekleştirilecek.
Gazetemiz yazarlanndan
Toktamış Ateş, Yeni
Dernokrası Hareketi'nden
Zülfü Dkleli ve gazeteci-yazar
Ertuğrul Kürkçü'nün
katılımıyla gerçekleştirilecek
panelin konusu 'Türkiye
Cumhuriyeti'nde Reform
Mûmküm mü?'.
Dünyanın önde gelen insülin ve endüstriyel enzim üreticisi,
ilaç üretiminde genetik mühendisliği ve bioteknolojiye yaptığı
yoğun yatırımlarla konusunda pek çok "ilk"e imzasını atan,
dünyanın dokuz ülkesinde üretim, elli bir ülkesinde
pazarlama faaliyetlerinf bn iki bin altı yüz çalışamyla sürdüren,
ürünlerinin kaynak bulduğu doğanm maruz kalabileceği
etkilere karşı bilinçie mücadele eden, yirmi yılı aşkın bir süredir
Türk tıp doktorlarmın güvenle hastalarma ürünlerini tavsiye ettikleri
Novo Nordisk
kendi pazarlama, satış ve dağrtım ağıyla,
tıp dünyasının saygısını kazanmış
üstün kaliteli hizmet felsefesiyle
1 Ocak 1995
tarihinden itibaren Türkiye'de,
«,i Türk doktor ve eczacılarının hizmetinde.
Novo Nordisk
Sağlık Ürünlert Tic Ltd. Şti
Yapı Kredı Plaza ,
Buyükdere Cad B Blok K 9
80620 Leventlstanbut
Tel (0-212)282 46 05
Fax: (0-212)269 70 99
PENALTI
MEMET BAYDUR
Tembei, Katıf
Zalîm...
Bir tiyatrocu dostum üç-beş ay kadar önce bir oyun
yazmamı istedi. Saygıdeğer bir hukukçunun anıları üstü-
ne çalışmam gerekecekti. Adalet, hak, hukuk üstüne ba-
zı kaynak kitapları okumaya başladım. Saygıdeğer hukuk-
çumuzun kitabı ise başucumdaydı hep. Okudukça haya-
tımızı şekıllendiren, ona yön veren kimi kavramlar üstüne
ne kadar az düşündüğümü fark ettım. Hukukun varlığına,
adaletin yokluğuna inanan bir yarı-aydın olarak oturdum
yazı makinemin başına, düşünmeye başladım. Ne yaza-
caktım? Hukuk ile adaletin birbiriyle ilintili, ama iki ayrı kav-
ram olduğunu anlayıp anlatabılir miydim? Anılannı okudu-
ğum saygın insana göre hukuka uygun her çözüm, ada-
letli olmayabilirdi. Ben de aynı düşüncedeyim. Kimi zaman-
sa adalet yerini buluyordu, ama çözüm hukuk dışıydı. Han-
gisini yeğleyeceğiz dıye soruyordu yazarımız. Hukuk ile
adalet arasında kalırsa insan neyı seçmelidir?
Bu sorunun temeli yanlıştır. İnsan hukuk ile adalet ara-
sında kalmamalıdır. Bu çözüm elbette adalet ile hukukun
birbirine yakın durduğu toplumlarda geçerli. Bu ve benze-
ri ikilemler adalet-hukuk uzaklaşması olmayan toplumla-
rın ınsanlannı daha çok ilgilendırıyor nedense. Yazarımızın
haklı olarak belırttığı çok önemli bir nokta daha var: Yasa
ile insan arasında uçurumlar yaratmayan bir sistem gere-
kiyor. Buysa ahlak değerlerı çürümemiş bir ınsan toplumu-
nu gerektiriyor doğal olarak. Yoksa sonunda bir 'adalet'
kavramı olan (en ilkel kabilelerde bile vardır bu kavram),
hukuk bilimiyle ilgisi olmayan bir topluluğa mı dönüşüyo-
ruz diye düşündüm. Ceza verenle ceza görenin, mahkûm-
la gardiyanın, ıtenle kakılanın, yumruğu atanla burnu ka-
nayanın, suçlayanla suçlunun, kurnazla aptalın, parayı ça-
lanla parası çalınanın, kaçanla kovalayanın birbirine ben-
zediği, birbiriyle özleştiği, birbirine dönüştüğü birtoplum-
da, kimi suçlayacaksınız?
Herkesin suçlu olduğu bir toplum var mıdır?
Okuduğum kitapta daha nice ılgınç ikilemler var. Örne-
ğtn: Bir kanunun yanlışlığını, haksızlığını göstermek ıçin ve
degişmesını sağlamak içın o kanuna 'itaat' fikrini küçüm-
sememek gerekır. Sokrates ile Aristo ikilemi. Sokrates,
kendinı söylediklerinden öturü ölüme mahkûm eden ada-
letten kaçabilirdi. Kaçmadı. Kaçmadığı için, kendıni yargı-
layan beş yüz hâkimlı mahkemeyi kabul etmiş mi oluyor?
Mahkemeyı, kendinı ölüme mahkûm eden mahkemeyi,
kaçmamakla reddediyordu. Kaçsaydı Atina'nın düşmanı
sayılır, karann doğru görülmesine neden olurdu. Sokrates'i
ölüme mahkûm eden hâkımlerden birtanesi bile anımsan-
maz bugün, ama sayın Sokrates hep aramızda. Yaşıyor!
Sokrates'ten yetmiş altı yıl sonra yargılanan Aristo ise
sürgünü yeğlemış. Aristo ne demiş ama giderken? "Atı-
nalılann özgür düşünme hakkına karşı ikinci bir suç işle-
melerine izin vermeyeceğim." İki ayn davranış. Ikısi de du-
şündürücü. Sokrates "Benden nefret ediyoriarsa, söyle-
dıklerim doğru olmalı" dıyordu. Aristo ise "Benden nefret
edihrse, söyledıklehmin doğruluğunu kanıtlayamam"de-
meyi seçmiş.
Bazı ülkelenn hukuk sistemlerinde ve adalet anlayışla-
rında, avukatların Sokrates'i yeğlemeleri doğaldır.
Bütün bu satıriarı yazmamın nedeni yazar ve kitabı: Sa-
yın Faruk Erem'in Bir Ceza Avukatının Anılan'dır. Hukuk
üstüne, hak üstüne, adalet üstüne yazılmış eskımeyecek
bir yapıt. Hukukun tek başına hiçbir işe yaramayacağını
bir kere daha öğreniyor insan okurken. Tek başına hiçbir
işe yaramaz hukuk. Yanına bir şey daha eklemek gereki-
yor. Bir şey daha? Nedir o? Insandır. Insan ile hukuku yan
yana getirebilirsek, ancak o zaman tembel, katı ve zalim
bir topluma karşı koruyabiliriz insanı.
Hukukun asıl hedefı, işlevi, amacı da budur zaten. Kö-
tülüğün zaman zaman da olsa egemen olduğu, tembel,
katı ve zalim toplumlarda insanı, o topluma karşı korumak.
Hukuk, insanı topluma karşı ne kadar iyi koruyorsa o ka-
dar hukuktur. İnsanı yok sayan bir hukuksa, hukuk değil-
dir. Guguktur.
Cemal Reşit Rey Konser
Salonu'nun özerkliği için
imza kampanyası (30)
Yıldız Teknık Ünıversitesı
Fen-Edebiyat Fakültesı Öğre-
tim Üyeleri ve Öğrencılerı
Prof. Dr .Hasan Patır, Prof.
Dr.Şevket Erk, Prof. Dr. Durul
Ören, Prof. Dr .Lütfi Özbılgın,
Doç. Dr. Mehmet Ahc, Doç. Dr
Mehmet Şümer. Yrd. Doç. Dr.
Sündüz Oztürk Kasar. Doç.
Dr.Nur Alkış, M.Hakan Patır.
Harun Candemir, Nedim Sağ-
lam. Mustafa K.Mert, Deniz
Özeren, Zelal Erkovan, Dilay
Yiğit, Elif Kulaç, Hilal Lygur.
Arzu Coşkun, Lale Şena>', Al-
gar Altuğ, Ayşim Elmas. Berna
Çıkınoğlu. Yunus İnsal. Pınar
Karagülle, EsinTopuz. llke Er-
dem, Bige Burat, Dılek Dön-
mez, Özlem Gülşen, Emine
G.Özen. Bahıhan Çilli. B Ke-
mal Özkul, Vedat Doruk, Sem-
ra Meral. Banu Çetinsaraç. As-
lı Erarabacı. Çetin Sezgin. Aslı
Ulus, Alper Duman. Ayşe Şe-
nel, Serpil Tunç. M.Akif Ek-
men. Bülent Ölmez, Zekeriya
Şırın, Yılmaz Karap, Erdinç
Bulut. Emine Tektaş. YavuzTe-
pe, Şahin Uluşahin, Tuncay Ka-
ra. Niyazi Karadoğan, Yusuf
Çakmak. Serkan Filiz, Ali Mert
Yurt. Sevinç Kürtür. Sertaç
Okan. Ayşegül Ercan. Deniz
Yağdoğan. Nuriye Canbeskr,
Yener Pervan, Ayla Kervan,
Meltem Karayel, Ayfer Oku-
dan, Recep Serbest, Serhan Ak-
yü. Pınar Akpınar, RüyaKanık,
Deniz Sedefoğlu. Nurten Çağ-
lar. Jbrahım Beşlioğlu, Müge
Pulat. Hüseyin Dalkıran, Gül-
pelin Demirei Didem Tetik, Ke-
ran İmirzalıoğlu, Armağan A\ -
şar, Osman Gençoğlu, Şebnem
Oral. Be\^a Gürbüz, Şule Ka-
ya. Filiz Kaval. Korhan Gürler,
Levent Kaya. Cüneyt Çalık,
Emel Hoşer, Aylin Toker, NU
Aytimur. Serkan Öztürk, Sinem
YeneL Zeynep Saygı, Erbil Ka-
rakuş, M Armağan Özzengın,
Betül Yumuşak, Adem Şimşek,
dcay Keskbı. Kunter Manısa,
İbrahim Özyiğit. Didem Ayı-
ran, Soner Kuşcuoğlu, Tolga
Sezgin, Ufuk Ozden. Nilüfer
Özden, Bülent Türegün. Tuba
Doğruöz.
Emel Evren, Yusuf Evren,
Şükrü Koç, Aysel Koç, Nafia
Özdemır. SemihaSertkaşa. Sü-
reyya Atamer. Kadriye Gülse-
ver, Münevver Koçlar, Sabahat
Akman, Aysel Önel. Yüksel
Gühekin. Türkan Hankuş. Ülkü
Arpar, Şüknye Akpınar. Meb-
rure Korkot, Abdürrahım Yo-
mat, Leman Özdemir. Güner
Daman. Nemika Ergöven, Ül-
ker İzgı, Türkan Çelik. Nilüfer
Izgı. Yonca Kayhan. Çımen
Akın. Kızıltan Aksu. Ganimet
Culfa, Fatma Gürbüz. Cennet
Bilsel, Münüre Tosuner, Fen-
de Arpacıoğlu, Eşref Arpacıog-
lu. Manuel Akcanbaz, Ani Ak-
canbaz. S.Erdağ. Niy^ziÖzlen,
Rüksan Tuna, Neriman Erdu-
man, Nemide Aksoy, Mediha
Şentürk, Nilüfer Tıryakioğlu,
Nurten Araman. Şükriye Saka-
oğlu, NebahatGül. Suna Zaim,
Perihan Akkalkan, Neriman
Özata, A\han Gül, Türkan San-
lı, Esengül Erol, Aysel Gümüş,
Naciye Kaya. Halide Hatay, Se-
vim Okan, Feriha Başak. Gö-
nül Noyan, E.Seba Baltaoğlu,
A.Sadık Baltaoğlu, Ali Talat
Borahan, Ali Baltaoğlu. Hatice
Baltaoğlu, Zerrin Tan, Naime
Tan, Ferit Akşener, Remziye
Akşener, Tülay Parmaksuoğlu.
Berrin ICasapoğlu. Birsen Işık,
M.Necati Işık. M.Ender Işık,
Şemsi Yadigar, GünscliGünıü-
şer, Hüseyin Alp Gümüşer,
Fahrettin Özatalay, Hasene
Özatalay, Turga>r
Ozkeser. Nur-
dan Ersan, Resan Baltaoğlu, ll-
han Baltaoğlu. Gönül Savaş.
Suna Köse, Şenkut Ural. Ertan
Simer, Fuat Cudi Özgür, Neri-
man Ural, Emine Aydın, Feri-
dun Andaç, Piraye Akan. Gül-
sev Ersoy, Fıkriye Ça>uşoğlu,
Serap Yoğundu, Işılay Atakan,
Süleyman Kahvelioğlu, Süley-
man Yalçm, Zeynep Av cı, Sevin
Okyay, Suna Tanaltay. Erdoğan
Tanaltay, Şennur Erdönmez,
Özgül Üste, Ülker Gülbir,
CGüngök, Asuman Demirsöz,
Ajşegül Vlğit, Ayten Küçük,
Emel Şarvarh, Şule Öge, Cengiz
Erdönmez, Nilgün Bilgiç, Fat-
ma Çakır, Nazık Uğursal, Erol
Baaruter, Nuran Kaptanoğlu,
Inci Öncül. Aysel Kürşat.
SÜRECEK