27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25ARAUK1994PAZAR CUMHURİYET SAYFA KÜLTUR 15 CUNDEMDEKI KONU: ONATKUTLAR ...Yoksa Gülhane Parkı'nda mıyız?Atac, "Kesin de söylesem kuşkulu- yum" sözünü sık sık kûllanmaktan hoş- lanırdı. Hiçbir şeyi kestirip atmazdı. Kendisınin ve başkalannın söyledikle- rinin, yazdıklannın önünü arkasını dü- şünür, saçmalamamaya, iyi anlamaya ve anlatmaya özen gösterirdi. Türkçe yazdığı, Türkçeyi ve sözcük- leri doğru kullandığı, yanlışsız tümce kurduğu ıçin de anlaşılırdı. Şimdı ben Sayın Ertuğrul Özkök ya da Sayın Mehmet Barias gibi müzik uz- manı olmadığım, aynca "Çan Eğri- si"nin ünlü WASP yazarlan gibi yük- sek zekâya sahip bulunmadığım içın şu "Türk Pop"u ve genel olarak Türk mü- zik sanatı üstûne söylenenieri, yazılan- lan anlamakta güçlük çekıyorum. Sabahlara kadar AIi Kırca'nın Siya- set Meydanı'nda dolaşıyorum, dostla- nmdan bol bol Aysel hikâyesi dinliyo- rum, lzzet Alünmeşe'nin Zap- po-rappo klibini posttnodem durumlar açısından bir kez da- ha izleyıp notlar alıyorum, Asafın Tarkan konusunda bir kokteylde neler söylediğini ha- tırlamaya çalışiyorum, YDH programını Cengiz'in yazıla- nndan bir kez daha okuyorum, bir türlii olmuyor. Neyse işe baştan başlayalım. Sözcük ve sözlük bilgim be- ni yanıltmıyorsa "pop" sözcü- ğünün kökeni "popular"dır. Bizim Hüseyin gibi laflan kı- saltmayı seven Amerikalılar, "halka ait-dair"anlamına ge- len bu sözcüğü de kısaltıp baş- ka sözcüklere eklemişler: "Pop-musk", "pop-art" gibi. Kısaca sözlükten hareket edersenız pop müziğin Türk- çesı, halk müzigi. Ben bu halk müzigi ile ilk kez yedi sekız yaslanndayken tanıştım. lkinci Dünya Sava- şı'nın son yılı olmalı. Yargıç- lıktan aynlan babamın çiftçilik yaptığı Gaziantep'in Hacıköp- rü köyünde yaşlı Alevı Avşar kocalan bir sabah gelip bizi ya- kın bir köydeki toplantıya da- vet ettiler. Yörenin en büyük Alevi köyü Kazıklfya Aşık Veysel gelecekti. Babamgitme- dı, ama bana izin verdi. Eşek- lere, atlara binerek Kazıklı Köyü'ne girtik. Kazıklı'da binlerce insan harman yerinde ic içe halkalar biçiminde otu- ruyorlardı. Tam ortada. merkezde bir boşluk vardı. Bu boşluğun da ortasın- da. çıplak hasır üstünde Âşık Veysel ve Küçiik Veysel oturuyorlardı. Onca insana karşm ortalıkta derin bir sessizlik vardı. Bütün bir ikindi ve akşam, Âşık Vey- sel çaldı, söyledi, bizler dinledik. Tam birtörendi. Veysel'den çok etki- lendim lkinci çarpıcı karşılaşma için on beş yıl beklemem gerekti. 1959 yıhnda Do- ğan Kardeş dergisinin yazı işleri kad- rosunda çalışmaya başladım. Derginin Galata Kuledibi'ndekı yönetim merke- zinde üçgene yakın, biraz çarpık bir odada Gülen Hanım ve tbrahim Ersa- raç'la bırlikte çahşıyordum. Genel ya- yın müdürümüz Vedat Nedim Tör, ge- nellikle gençlere önem verdiği için be- ni de sever, sık sık odaya gelerek çeşit- lı konuiarda düşüncelerini açıklardı. İşe başladığım ikincı gün, öğleden sonranın sessizrehaveti içindeyken yan odadan gelen olağanüstü bir saz melo- disine kulağım takıldı. Sonra bırden bir bariton ses, bir çağlayan sesi gibi yük- seldi: Yine bir gariplik çöktü serime Ben de biltnem ya nic'olur halımız At sürüp bu ellerden gitnıek isterim Belki ruz ekmektir baglar yolumuz» Sanki Kul Halil. çocukluğumun çok uzaklarda kalan Barak düzlüklerinden efkârla sesleniyordu. Ürperdim. Coşkuyla sordum: "Kim bu?" Oda- dakiler tuhaf tuhaf yüzüme baktılar. "Bümiyor musun?" dedıler. "Ruhi Su! Halk törküierini notaya alıyor.J' Ûnce ınanamadım. Demek o efsane sanatçıy- " Vedat Bey, bunun sesi nedir?" u Bas bariton efendinT dedi Vedat Nedım Tör. Valı şaşırdı: "Nasü olur?" dedi. "Erkek sesi be- nim bildiğim üçe aynlır: Tenor, bas, kontrbas!.." Sonrakı uzun ve güzel dostluk yılla- nmızda Ruhi Ağabey'den hem sanat hemde ınsan konusunda. bırçokları gi- bi ben de güzel şeyler öğrendim. Özellıkle 12 Mart sonrasında, Behi- ceBoran ın isteği üzerine, TlP'ın sana- ta bakışını anlatan bir kitap için ona, ha- fif müzık konusundaki düşüncelennı sormuşlardı. Hoşgörülü bir gülümse- yişle yanıtlamıştr. Hangi tür olursa ol- sun, insan, yapılanın en kaliteli olanuu, en müzik olanını yapmalıL Yaptıklanndan ve söylediklerinden sorumlu bir sanatçının biz gençlere ver- diği bir derstı bu sözler. yazısının ikınci bölümünü şöyle ta- mamlıyon noktasına virgülüne dokun- maksızın aynen alıyorum: "Bu hafta beni heyecanlandıran bir başka olaydan daha söz etmek istiyo- rum: Önceki akşam Müslüm Gürses'in ' Haydar Haydar' adlı halk klasiğini yo- rumladığı klibini ilk defa seyrettim... Hem saz hem ses \orumu tam bir kla- siktL. Bizler gençliğimizi Ruhi Su liriz- miyle yaşadık. Şimdi m'raf edeyim. Ru- hi Su'yu dinlerdim, ama aldığım zevk- te ideolojik tutkulanmın küçümsenme- yecek katkısı \ardı. Daha sonralan. Zülfü Livaneli ve Ah- met Kava aynı çizgi>i, farklı entelektü- el kanallardan sürdürdüler. Şimdi 'Haydar Haydar' şarkısında Müslüm Gürses'in bu geleneği daha kaynaklan- na yakın bir kanala soktuğunu görüyo- rum. Ama bu kadar müzikolojik bilgi- la kapı komşu idik. Elbette çok kısa sü- rede tanıştık. Ve ben onun, bugün bile elde ettiğim için onur duyduğum yıllar- ca sürecek dostluğunu kazandım. Ruhi Su üstüne benim anı ve izle- nimlerimi yazmam bile bu sütunlann çerçevesini çok asar. Bunu bir başka yazıya bırakarak, onunla ılgili bir kü- çük anekdot anlatacağım: Gene bir yaz günü, öğleden sonra, o zamanki lstanbul Valisi, Vedat Nedim Bey'i ziyarete geldı. Ben o sırada Vedat Bey'le sohbet ediyordum. Vali, odada kalabileceğımi işaret ettı. Bordo atkılı, şezlong biçiminde yapılmış, Vedat Ne- dim Bey'in öğle uykulanna elvenşlı koltuklarda kahvelerimizi yudumlama- ya başladık. Bir sessizlik anında yan odadan Ru- hi Bey'in kalın ve güzel sesi duyuldu. Vedat Bey, valiye kısa bir açıklama yap- tı. Sonra aralannda şöyle bir konuşma geçti: Sonrakı yıllarda bırçok halk sanatçı- sı dostum oldu. Ikisıni de ınanılmaz bir 'acımasaük'la ya yoksulluğun çembe- nnde yakarak ya da kestırmeden otel- de yakarak kurban ettiğimiz Feyzullah Çnar ve Nesimi Çimen başta olmak üzere bırçok değerli, seçkin dost. Sonra Orta Anadolu bozlaklarının büyük ustalan Muharrem ve Ne$et Er- taş'lan, Urfa Mukkim Tahir geleneğı- nin artçısı tbrahim Tatlıses'i. türkü ve saz sanatlannın doyulmaz ses ve sazla- n, Nline Koşan'lan, Arif Sağ'lan, din- leme mutluluğunu yaşadım. Zülfii, Ti- mur,Sezen dostlanm oldular. Kısaca şu popüler müziğin hiç yabancısı olma- dım. Ama otuz yıldır, Sayın Ertuğrul Özkök'ün H Arahk 1994 Pazar günü yazdığı yazıya benzerbir 'performans'ı gösteremedim. Yanı 'beceri'yi! Sn. Özkök. önce. 900'lü hat üslubu ile "Ben insanı gülüşünden tanınm" di- yerek Levent Kırca'yı övdükten sonra redivonım veşunu söylemek ihtiyacı du- yuyonım: İyi ki varsınız. Bir de radyo- lardaki televiz>onlardaki arkadaşlar- dan rica edivorum. Şu 'Havdar Hay- dar'ı, birkaç kez üst üste çalsınlar, gös- tersinler. Göstersinler ki, sanaün halkın kıkal damaıianna nüftız etmesi ne demektir göreUm!-" Gördünüz mü? Ne yapacağız şimdi? Bildiğimiz tüm kavramlar Türk pop müzigi gibi patla- dı gitti Klasik sözünü de yeniden ta- nımlamak gerek, oratoryo sözünü de. Türk klasiği gerçekten var mı diye so- ran Sayın Anday'a hemen haber uçur- malı. Yunus Emre Oratoryosu'nu bir şey zanneden müzık tarihçilerine de gerçek öğretilmeli. Bir de bu yazı mutlaka Müslüm Abim'ın hayranlanna okutulmalı, zor- la. Yalnız çevrede jilet, ustura vs. bulundurulmamasına dikkat edilmeli. Kendi göğüslerine iki çentık daha atmasınlar. Ben bü- tün bunlan düsünüp, Hasan Hü- seyin Ceylan'labirlikte KadirÇe- lik programına çıkmış, Mustafa Kulgibi apışıp kalmışken, Yeni Asır, affedersiniz Yeni Yüzyıl ımdada yetışti. Orada, insana ye- ni 'perspektirien fevkaladepro- fesyonel kadrolarla açan bir say- fada şu başlığa rastlamayayım mı? "Türk Pop'u: Yerleşik kül- tüıie kaygan kültür arasındaki kavga - Yazan: Doç. Dr. Ali Akay.-" Çok şükür, dedim. ken- di kendıme. Işte burada ciddi bir açıklama bulabilinm aklıma ta- kılan sorulara. Merakla yazıya eğildim. Sayın Ali Akay, eskıler-yenı- ler çatışmasını yeni sınema, Lu- kacs, Baudelaire, Racine, Moli- ere medıatıze olmak gıbı akım, sanatçı ve kavramlar çevresinde ele aldıktan sonra şu sonuca va- nyor: "Öyleyse Türk Pop'u, eski bir tartışmanın konusunun dışında kalmamaktadır. Eskiler \e yeni- ler tartışmasL Bu aynı zamanda modern ve postmodern arasında- ki tartışmanın da odaklanndan (Fotoğraf: FlLİZ KUTLAR) b i r i d i n B , u t a r t l * m a >?• > üz > ll< î a romantık sanaün oluşumuyla birtikte sanaün kendi kendisini eriüne- sini ortaya çıkardığını yazan Hegel'in ve Schiüer'in de sorunsalıdır!»" (Ah Sezen ah, gordün mü neler açtın başımıza!) Ali Akay, şöyle tamamlıyoryazısını: "İlerdeki bir yazımda Türk Pop' unun estetik idealar ile ras>ond ide- alar arasındaki ilişkileri kapsavan kav- ra\ış ve tanıma biçimlerini ele almaya çaiışacağun^ Neyse, bunu okuyunca içime biraz su serpildi. Bu estetik ve rasyonel ide- alar arasındaki ilişkiler(nemeneilişki- lerse bunlar) tanımlanınca. Türk Pop'unu da daha iyi tanıyacağız. Vak- tımiz çok, bekleriz. Bekleriz de. o zamana kadar 'karan- lıklann aylağı' gibi bir şey olarak kala- cağız. Bayanlar baylar! Ne söylediğimizin, ne yazdığımızın farkında mıyız? Yoksa... lere ihriyaç yok. Müslüm GürsesM iki defa anlı\orum. Onca insanı bu konser- lere çeken cazibenin nereden geldiğini şimdi daha iyi fark edivorum. Herkese tavsive edivorum. Bu nıuh- teşem oratoryx)'yu başından sonuna bir kere dinlesinîer. Bu Türkiye'nin gerçek anlamda ilk oratoryosundaki mükem- melliğe, sadeliğe, müzikaliteye hayran oldum. O yüzden hiçbir yüceltici sıfatı kûllanmaktan kendimi alıkoymuyo- rum. Bir de klibin görüntülerindeki güzel- likten sözetmek istiyorum. İbrahim Tat- lıses'in 'Saza Niye Gelmedin" kübinde- ki görüntülert Âhmet Kaya'nuıkinden çok sevmiştim. Anıa Müslüm Gürses'in 'Haydar Haydar' klibindekileri daha daçoksevdim. Ben televizyon a\aresiyim. Gecelerin gerillast, karanlıklann a>lağıyım.O yüz- den tele\izyona çıkan insanlar benim için çok önemli. Bütün bu insanlan sey- Büar'da 'Türk ModernizmV seminerleri üüsürüyor Kültür Servisi - BÎLAR'da gerçekleştirilen 'Türk Modernizmi' başlıklı seminer dizısı ıçınde yann 18.30'da Onıç Aruobâ, BUge Karasu'nun modernizmle kurduğu bağı inceleyecek. Yann aynca saat 20.00'de yapılacak 'Depresyon' başlıklı semınerde. Süreyya Köker, 'Çaresizliği Oğrenmek: Davranışçı Açıklamalar' konulu bir seminer sunacak. 'Plan, Piyasa, Sosyalizm' başlıklı seminer dizisi kapsamında gerçekleştirilecek, Fikret Adaman ve Nail Satügan'ın 'Planlamada Yeni Yakiaşunlar' konusunu tartışacaklan seminer, salı günü saat 20.00'de gerçekleştirilecek. Cem Kum'un vereceği 'Askeri Tarih' başlıklı seminer, perşembe günü 18.30'da. Aziz Başan'ın sunacağı 'Oznel Bir Aravış: Türk KimKgj' başlıklı seminerle, Oruç Aruoba'nın vereceği 'Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı' semineri ise saat 20.00'de izlenebilir. Geçen hafta yapılması gereken, ancak ertelenen Özal'danBoyner'eYenl Liberalizm' seminer dizisinin kapanış paneli ise cuma günü 19.00'da gerçekleştirilecek. Gazetemiz yazarlanndan Toktamış Ateş, Yeni Dernokrası Hareketi'nden Zülfü Dkleli ve gazeteci-yazar Ertuğrul Kürkçü'nün katılımıyla gerçekleştirilecek panelin konusu 'Türkiye Cumhuriyeti'nde Reform Mûmküm mü?'. Dünyanın önde gelen insülin ve endüstriyel enzim üreticisi, ilaç üretiminde genetik mühendisliği ve bioteknolojiye yaptığı yoğun yatırımlarla konusunda pek çok "ilk"e imzasını atan, dünyanın dokuz ülkesinde üretim, elli bir ülkesinde pazarlama faaliyetlerinf bn iki bin altı yüz çalışamyla sürdüren, ürünlerinin kaynak bulduğu doğanm maruz kalabileceği etkilere karşı bilinçie mücadele eden, yirmi yılı aşkın bir süredir Türk tıp doktorlarmın güvenle hastalarma ürünlerini tavsiye ettikleri Novo Nordisk kendi pazarlama, satış ve dağrtım ağıyla, tıp dünyasının saygısını kazanmış üstün kaliteli hizmet felsefesiyle 1 Ocak 1995 tarihinden itibaren Türkiye'de, «,i Türk doktor ve eczacılarının hizmetinde. Novo Nordisk Sağlık Ürünlert Tic Ltd. Şti Yapı Kredı Plaza , Buyükdere Cad B Blok K 9 80620 Leventlstanbut Tel (0-212)282 46 05 Fax: (0-212)269 70 99 PENALTI MEMET BAYDUR Tembei, Katıf Zalîm... Bir tiyatrocu dostum üç-beş ay kadar önce bir oyun yazmamı istedi. Saygıdeğer bir hukukçunun anıları üstü- ne çalışmam gerekecekti. Adalet, hak, hukuk üstüne ba- zı kaynak kitapları okumaya başladım. Saygıdeğer hukuk- çumuzun kitabı ise başucumdaydı hep. Okudukça haya- tımızı şekıllendiren, ona yön veren kimi kavramlar üstüne ne kadar az düşündüğümü fark ettım. Hukukun varlığına, adaletin yokluğuna inanan bir yarı-aydın olarak oturdum yazı makinemin başına, düşünmeye başladım. Ne yaza- caktım? Hukuk ile adaletin birbiriyle ilintili, ama iki ayrı kav- ram olduğunu anlayıp anlatabılir miydim? Anılannı okudu- ğum saygın insana göre hukuka uygun her çözüm, ada- letli olmayabilirdi. Ben de aynı düşüncedeyim. Kimi zaman- sa adalet yerini buluyordu, ama çözüm hukuk dışıydı. Han- gisini yeğleyeceğiz dıye soruyordu yazarımız. Hukuk ile adalet arasında kalırsa insan neyı seçmelidir? Bu sorunun temeli yanlıştır. İnsan hukuk ile adalet ara- sında kalmamalıdır. Bu çözüm elbette adalet ile hukukun birbirine yakın durduğu toplumlarda geçerli. Bu ve benze- ri ikilemler adalet-hukuk uzaklaşması olmayan toplumla- rın ınsanlannı daha çok ilgilendırıyor nedense. Yazarımızın haklı olarak belırttığı çok önemli bir nokta daha var: Yasa ile insan arasında uçurumlar yaratmayan bir sistem gere- kiyor. Buysa ahlak değerlerı çürümemiş bir ınsan toplumu- nu gerektiriyor doğal olarak. Yoksa sonunda bir 'adalet' kavramı olan (en ilkel kabilelerde bile vardır bu kavram), hukuk bilimiyle ilgisi olmayan bir topluluğa mı dönüşüyo- ruz diye düşündüm. Ceza verenle ceza görenin, mahkûm- la gardiyanın, ıtenle kakılanın, yumruğu atanla burnu ka- nayanın, suçlayanla suçlunun, kurnazla aptalın, parayı ça- lanla parası çalınanın, kaçanla kovalayanın birbirine ben- zediği, birbiriyle özleştiği, birbirine dönüştüğü birtoplum- da, kimi suçlayacaksınız? Herkesin suçlu olduğu bir toplum var mıdır? Okuduğum kitapta daha nice ılgınç ikilemler var. Örne- ğtn: Bir kanunun yanlışlığını, haksızlığını göstermek ıçin ve degişmesını sağlamak içın o kanuna 'itaat' fikrini küçüm- sememek gerekır. Sokrates ile Aristo ikilemi. Sokrates, kendinı söylediklerinden öturü ölüme mahkûm eden ada- letten kaçabilirdi. Kaçmadı. Kaçmadığı için, kendıni yargı- layan beş yüz hâkimlı mahkemeyi kabul etmiş mi oluyor? Mahkemeyı, kendinı ölüme mahkûm eden mahkemeyi, kaçmamakla reddediyordu. Kaçsaydı Atina'nın düşmanı sayılır, karann doğru görülmesine neden olurdu. Sokrates'i ölüme mahkûm eden hâkımlerden birtanesi bile anımsan- maz bugün, ama sayın Sokrates hep aramızda. Yaşıyor! Sokrates'ten yetmiş altı yıl sonra yargılanan Aristo ise sürgünü yeğlemış. Aristo ne demiş ama giderken? "Atı- nalılann özgür düşünme hakkına karşı ikinci bir suç işle- melerine izin vermeyeceğim." İki ayn davranış. Ikısi de du- şündürücü. Sokrates "Benden nefret ediyoriarsa, söyle- dıklerim doğru olmalı" dıyordu. Aristo ise "Benden nefret edihrse, söyledıklehmin doğruluğunu kanıtlayamam"de- meyi seçmiş. Bazı ülkelenn hukuk sistemlerinde ve adalet anlayışla- rında, avukatların Sokrates'i yeğlemeleri doğaldır. Bütün bu satıriarı yazmamın nedeni yazar ve kitabı: Sa- yın Faruk Erem'in Bir Ceza Avukatının Anılan'dır. Hukuk üstüne, hak üstüne, adalet üstüne yazılmış eskımeyecek bir yapıt. Hukukun tek başına hiçbir işe yaramayacağını bir kere daha öğreniyor insan okurken. Tek başına hiçbir işe yaramaz hukuk. Yanına bir şey daha eklemek gereki- yor. Bir şey daha? Nedir o? Insandır. Insan ile hukuku yan yana getirebilirsek, ancak o zaman tembel, katı ve zalim bir topluma karşı koruyabiliriz insanı. Hukukun asıl hedefı, işlevi, amacı da budur zaten. Kö- tülüğün zaman zaman da olsa egemen olduğu, tembel, katı ve zalim toplumlarda insanı, o topluma karşı korumak. Hukuk, insanı topluma karşı ne kadar iyi koruyorsa o ka- dar hukuktur. İnsanı yok sayan bir hukuksa, hukuk değil- dir. Guguktur. Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nun özerkliği için imza kampanyası (30) Yıldız Teknık Ünıversitesı Fen-Edebiyat Fakültesı Öğre- tim Üyeleri ve Öğrencılerı Prof. Dr .Hasan Patır, Prof. Dr.Şevket Erk, Prof. Dr. Durul Ören, Prof. Dr .Lütfi Özbılgın, Doç. Dr. Mehmet Ahc, Doç. Dr Mehmet Şümer. Yrd. Doç. Dr. Sündüz Oztürk Kasar. Doç. Dr.Nur Alkış, M.Hakan Patır. Harun Candemir, Nedim Sağ- lam. Mustafa K.Mert, Deniz Özeren, Zelal Erkovan, Dilay Yiğit, Elif Kulaç, Hilal Lygur. Arzu Coşkun, Lale Şena>', Al- gar Altuğ, Ayşim Elmas. Berna Çıkınoğlu. Yunus İnsal. Pınar Karagülle, EsinTopuz. llke Er- dem, Bige Burat, Dılek Dön- mez, Özlem Gülşen, Emine G.Özen. Bahıhan Çilli. B Ke- mal Özkul, Vedat Doruk, Sem- ra Meral. Banu Çetinsaraç. As- lı Erarabacı. Çetin Sezgin. Aslı Ulus, Alper Duman. Ayşe Şe- nel, Serpil Tunç. M.Akif Ek- men. Bülent Ölmez, Zekeriya Şırın, Yılmaz Karap, Erdinç Bulut. Emine Tektaş. YavuzTe- pe, Şahin Uluşahin, Tuncay Ka- ra. Niyazi Karadoğan, Yusuf Çakmak. Serkan Filiz, Ali Mert Yurt. Sevinç Kürtür. Sertaç Okan. Ayşegül Ercan. Deniz Yağdoğan. Nuriye Canbeskr, Yener Pervan, Ayla Kervan, Meltem Karayel, Ayfer Oku- dan, Recep Serbest, Serhan Ak- yü. Pınar Akpınar, RüyaKanık, Deniz Sedefoğlu. Nurten Çağ- lar. Jbrahım Beşlioğlu, Müge Pulat. Hüseyin Dalkıran, Gül- pelin Demirei Didem Tetik, Ke- ran İmirzalıoğlu, Armağan A\ - şar, Osman Gençoğlu, Şebnem Oral. Be\^a Gürbüz, Şule Ka- ya. Filiz Kaval. Korhan Gürler, Levent Kaya. Cüneyt Çalık, Emel Hoşer, Aylin Toker, NU Aytimur. Serkan Öztürk, Sinem YeneL Zeynep Saygı, Erbil Ka- rakuş, M Armağan Özzengın, Betül Yumuşak, Adem Şimşek, dcay Keskbı. Kunter Manısa, İbrahim Özyiğit. Didem Ayı- ran, Soner Kuşcuoğlu, Tolga Sezgin, Ufuk Ozden. Nilüfer Özden, Bülent Türegün. Tuba Doğruöz. Emel Evren, Yusuf Evren, Şükrü Koç, Aysel Koç, Nafia Özdemır. SemihaSertkaşa. Sü- reyya Atamer. Kadriye Gülse- ver, Münevver Koçlar, Sabahat Akman, Aysel Önel. Yüksel Gühekin. Türkan Hankuş. Ülkü Arpar, Şüknye Akpınar. Meb- rure Korkot, Abdürrahım Yo- mat, Leman Özdemir. Güner Daman. Nemika Ergöven, Ül- ker İzgı, Türkan Çelik. Nilüfer Izgı. Yonca Kayhan. Çımen Akın. Kızıltan Aksu. Ganimet Culfa, Fatma Gürbüz. Cennet Bilsel, Münüre Tosuner, Fen- de Arpacıoğlu, Eşref Arpacıog- lu. Manuel Akcanbaz, Ani Ak- canbaz. S.Erdağ. Niy^ziÖzlen, Rüksan Tuna, Neriman Erdu- man, Nemide Aksoy, Mediha Şentürk, Nilüfer Tıryakioğlu, Nurten Araman. Şükriye Saka- oğlu, NebahatGül. Suna Zaim, Perihan Akkalkan, Neriman Özata, A\han Gül, Türkan San- lı, Esengül Erol, Aysel Gümüş, Naciye Kaya. Halide Hatay, Se- vim Okan, Feriha Başak. Gö- nül Noyan, E.Seba Baltaoğlu, A.Sadık Baltaoğlu, Ali Talat Borahan, Ali Baltaoğlu. Hatice Baltaoğlu, Zerrin Tan, Naime Tan, Ferit Akşener, Remziye Akşener, Tülay Parmaksuoğlu. Berrin ICasapoğlu. Birsen Işık, M.Necati Işık. M.Ender Işık, Şemsi Yadigar, GünscliGünıü- şer, Hüseyin Alp Gümüşer, Fahrettin Özatalay, Hasene Özatalay, Turga>r Ozkeser. Nur- dan Ersan, Resan Baltaoğlu, ll- han Baltaoğlu. Gönül Savaş. Suna Köse, Şenkut Ural. Ertan Simer, Fuat Cudi Özgür, Neri- man Ural, Emine Aydın, Feri- dun Andaç, Piraye Akan. Gül- sev Ersoy, Fıkriye Ça>uşoğlu, Serap Yoğundu, Işılay Atakan, Süleyman Kahvelioğlu, Süley- man Yalçm, Zeynep Av cı, Sevin Okyay, Suna Tanaltay. Erdoğan Tanaltay, Şennur Erdönmez, Özgül Üste, Ülker Gülbir, CGüngök, Asuman Demirsöz, Ajşegül Vlğit, Ayten Küçük, Emel Şarvarh, Şule Öge, Cengiz Erdönmez, Nilgün Bilgiç, Fat- ma Çakır, Nazık Uğursal, Erol Baaruter, Nuran Kaptanoğlu, Inci Öncül. Aysel Kürşat. SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle