29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
-—i SAYFA CUMHURİYET 25ARAUK1994PA2AR 12 DİZİYAZI Gerilimler ve çelişkiler ülkesi.. Bir ülke düşünün, yeryüzünde nüfiısuna ornnla en çok okulu ve öğretmeni bulunan bir ülke olsun; örneğin her 13 ilkokul öğrencisine bir öğretmen düşsün, okuma- yazma oramyüzde 96'lara ulaşsın.. ama, böylesi bir eğitim düzeyine karşın aynı ülkede öğrencüer kalem bulamasınlar; dejier, silgi, cetvel, kitap sıkıntısı çeksinler... Yine bir ülke düşünün, her mahallesinde mutlaka bir doktoru olan, ayrıcayine doktor başına düşen kişi sayısı bahmından da Dünyada liderliğe ulaşan ve üstelik tüm sağlık hizmetlerinin de parasızyapıldığı ve herkesin sürekli sağlık denetimi altında tutulduğu bir ülke olsun..ama, bu kez de ilaç bulunamasın, araç-gereç yokluğu yaşansın... Dilersent, düşündüğünüz bu ülkenin kültür yaşamındaki düzeye de birgöz atın. Hemen her kentinde çoksayıda tiyatro, opera, dans salonları, köylerine vanncaya dek de kütüphaneler ve sanatevleri bulunsun. 11 milyo'nluk bir nüjusa karşın, örneğin Türkiyedeki ortalama rakam 2500-3000 civanndayken, bu ülkede kitaplar en az 30 bin, 50 bin adetle ilk baslalannı yapsınlar. Ne var ki aynı ülkede gün gelip bu kez kâğıt da bulunamaz olsun; matbaa mürekkebi, bash makineleri parçalan ve diğer gereksinmelerin de eksikliği başlasın... 20. yüzyılın sonuna doğru, işte böylesine "düşünmesi bile zor"olan, toplumsaldüzeyiyle olanaklan arasında korkunç uçurumlar gözlenen ve sahip olduğu değerlerle sahip olamadığı araçların yaratnğı "gerilimler ve çelişkiler" içerisinde kıvranan bir ülke var. Adı Küba. Başkenti Havancu Konuşulan resmi dili ise ulusal tarihinde sürekli mücadele ettiği sömürgecilerin dili, yani İspanyolca... Oktay Eldnci Havana'dayapıJan dayaıuşma toplanbsı sırasında. Ambaıgo altındaki uygarlık Ç ok değil, henüz üç-beş yıl öncesine kadar böylesine bir gerilim ve çelişkiler yumağı elbette ki yoktu. Ne kalem sıkıntısı, ne ilaç sıkıntısı, ne de kitap basımında zorlan- mak ya da herhangi bir sosyal hizmetin görülmesinde malze- me yokluğunu yaşamak Kü- ba'nın gündemindeydi. Dahası Küba, 1959'dan bu ya- na, yani "devrimini yapmasın- dansonra"geçenyaklaşık30yıl içerisinde, yeryüzünün belki de hiçbirdevletinin sunamadığı dü- zeyde sosyal ve külriirel hizme- ti kendi halkına verebilmişti. Örneğın aynı sürede ülke dü- zeyinde 60 kadar üniversite, çok sayıda ve dünyaca nam salmış tıp fakültesi, sadece Havana'da sayılan bine ulasan on binlerce spor tesisi kurmuştu. ABD'de binde 12, Türkiye'de ise binde 80 olan çocuk ölümü oranını binde 7,8'e düşürmüşrü. Tropikal iklimin olumsuz etkile- rine ve yine 1959'a kadar birkaç yüzyıl süren sömürge dönemi- nin yarattığı hastalıklı birtoplum mirasına karşın, ortalama yaşa- ma süresini erkeklerde 75'e, ka- dınlarda 77 yıla çıkarmıştı. 1991 'de Havana'da yapılan Pan American (Amerika Kıtası) Oiimpiyatlan'nda ABD bile top- lam 40 altın madalyada kalırken, Kübalı sporcular ülkelerine tam 120 altın madalya kazandırmış- lardı. Yeşil alanlanyla övünen Avru- pa kentlerinden çok daha geniş ve zengin bitkilere sahip park alanlannı. görkemli bulvarlan- nı, bakımlı yollannı ve hemen tümü heykellerle, anıtlarla beze- li meydanlannı kentlerine kat- mışlardı. Bu arada yine özellik- le Havana. Santiago, Guantaga- mo gibı kentlenndekı 16. yüz- yıldan bu yana inşa edilen tarih- sel binalannı ve eski kent doku- lannı da korumayı başarmışlar, restorasyon ve sağlıklaştırma ça- lışmalanyla kültür mirasını da yaşatmışlardı. Üstelik, "devrim- le son verdikleri" ve bundan ötü- rü onur da duyduklan bir eski dönemin. yani "sömürge döne- minin" kültür mirası olmasma karşın... Araba var, yedek parça yok Evet. Devrimden sonra ve on- ca kısa bir sürede böylesine ka- zanımlar elde eden, kimilerine göre de en önemlı kazanım ola- rak halkına "Kübalıoima" bilin- cini, yani bir anlamda "ulusal kimüğini" armağan eden bir ül- ke, şimdi tüm bu değerlerini teh- dit etme düzeyine tırmanan bir gerilim ve yokluk dönemi yaşı- yor. Hemen her yetişkinin ehliyeti ve çoğu kimsenin de bir Lada'sı ya da Moskoviç'i var; ama, yedek parça sıkıntısından otomobiller çalışa- mıyor. Sağlığa ve temizlığe düşkünlü- ğüyle nam salan halk şu günlerde artık sabun bile bulamıyor. Diş macunu. şampuan, deterjan gibı sıradan tüketim mallan da ancak kara- borsada ya da "turistier için" olduğu söylenen "dolariaalışverişyapüabilen'" mağazalarda bulunabiliyor. Ekmek, meyve, şeker gibi temel be- sin maddeleri ise kişi başına saptanan belli miktarlar içersinde "karneyte" sa- tılabiliyor... ABO-nii "aMukası" Küba'da yaşanan bu dramın, daha doğrusu halkın sosyal bilinci ile yaşam koşullan arasındaki çelişkinin birbiri- ne bağlı iki temel nedeni var. Birincisi, hiç kuşkusuz bugünkü yolduklann baş- lıca kaynağını oluşturan "ABDambar- gosu". Daha açığı, ABD'nin 35 yıldır Küba'ya uyguladığı ve önemli ölçüde bu nedenle yine Küba'nın salt eski sos- YÜZYILIN DİRENİŞÇİSİ Geçmişten Bugüne Küba Gerçeği OKTAY EKİNCİ • ABD'nin 35 yıldır uyguladığı ambargo, Sovyetler'in dağılmasından sonra "ablukaya" dönüşmüş durumda. Küba'da her 13 çocuğa bir ilkokul öğretmeni düşüyor ama kalem yok. Nüfusa oranla en çok doktor sayısı yine Küba'da, ama ilaç yok... • Küba artık dışanya ne doğru düzgün mal satabiliyor, ne de en yaşamsal gereksinmelerini satın alabilecek bir ülke bulabiliyor. Çünkü ABD ambargosunun en can alıcı yanını, Küba'yla alışveriş yapan diğer ülkeler üzerindeki ABD tehdidi oluşturuyor. Kübalılar ekonomik sıkınfılarını aşmak için el sanatı ürünkrini pazarlıyorlar (en üstte). De\Tim öncesinden kalma Amerikan arabala- n yedek parça yokluğundan parklann ve caddelerin kenarlannda yatıyor (üstte solda). Ambargo yaşam koşullannı ne denli zorlaştırsa da Kübalı gençler neşelerini yitirmiyoriar (üstte sağda). yalıst ülkelerde dış tıcaretini geliştir- mesini zorunlu kılan "abhıkası". Ikinci temel neden ise Küba'nın ay- nı süre içerisinde ekonomisini ayakta tutan "sosyalistdayanışmanur, ağırlık- lı olarak sadece tek taraflı bir "yardım" anlayışıyla hep süregelmesi. Özellikle eski Sovyetler Birliği'nin Küba'yla olan ticari ilişkilerinde temel gereksin- melerin hep SSCB'den karşılanması; buna karşın yine Küba'nın hiç değilse "olası bir zor durumda"kendı kendisi- ne yetebilecek düzeyde bir ulusal tanm ve sanayi potansiyeline kavuşmasının yeterince önemsenmemesi. Nitekim, bu ikinci nedenden ötürü. ABD'nin sanki "intikam aJma" düze- yine ulaşan ambargosu, özellikle Sov- yetler'in dağılmasından sonra her yö- nüyle tam bir "ablukaya"' dönüşmüş durumda. Küba artık dışanya ne doğru düzgün mal satabiliyor, ne de en yaşamsal ge- reksinmelerini bile satın alabilecek bir ülke, ya da firma bulabiliyor. Başlıça ihraç ürünleri olan şekerkamışı, tütün, kahve gibi "dünyaca ünlü" zenginlik- lerini değerlendiremıyor. Çünkü ABD ambargosunun en can alıcı yanını, salt ABD firmalanna konulan Küba'yla ti- caret yasağı değiJ, Küba'yla alışveriş yapan diğer ülkelerin de yine ABD'yle olan ticari ilişkilerinin "kesilmesi teh- dkli" oluşturuyor. Küba limanları leMkefi bölge' Örneğin, Küba limanlannamal indi- ren ya da mal alan gemilere ABD li- manları kapanmış durumda. Böylece dünya deniz ticaretinde büyük ağırlığı olan ABD ve ABD kökenli şirketlerle ilişkilerini bozmak istemeyenler, gemi- lerini Küba'nın yakınından bile geçir- miyorlar. Ambargo öylesine "sıkı''uygulanı- yor ki yine örneğin Küba'nın önemli madenlerinden nikeli bu ülkeden satın alıp, ürettikJeri mallarda kullanan ya- bancı firmalann ürünleri bile "Küba nikeiiyle yapıldıklan için" ABD pazar- lanna sokulmuyor. Böylesi bir süreçte özellikle ilaç hammaddeleri ve sağlık için gerekli diğer mallar. her türlü araç- gereç, kimyasal madde ve yaşam için gerekîi tüketim mallan da ABD'nin ab- lukası yüzünden Küba'ya giremiyor. Dahası var. Küba hükümeti. son bir- kaç yıldır ülkede yabancı yatınmlan özendiren kararlar almış. Ne var ki ABD buna da engel olmaya çahşıyor ve yatırım yapmaya niyetlenenlerle de ekonomik ilişkisini keseceğini duyuru- yor. Özetle denebilir ki ABD tüm insan- lığın gözü önünde ve üsteiik Birleşmış Milletler'in karşı karan olmasma da hiç aldırmadan, uluslararası düzeydeki he- men tüm ekonomik ve siyasi gücünü kullanarak. Küba'yı ve Küba halkını "çökertmeye" niyetlenmiş, durmadan bastınyor. Küba'nın kendi kendisine yetebilecek bir tanm ve sanayi sektörü- nün olmamasından da sonuna dek yararlanmayı elden bırak- mayan ABD, bu "inatçı" ve "ka- pitalizme karşı" haşan ülkey i dı- ze getirmek için yüzyılın belki de en acımasız insan haklan ve uygarlık suçunu işliyor. Oysa bu abluka, Havana ıle Moskova arasındaki eski "dost- luk köprükrinin" bulunduğu dönemde. böylesine etkili ve Küba'yı yaşamsal bir tehdit al- tına sokabilecek düzeyde değil- di. Küba, dış ticaretinin yüzde 85'ini eski sosyalist ülkelerleya- pıyor. bunun yüzde 70'ini ise yi- ne eski SSCB karşılıyordu. Sov- yetler Birliği'yle olan ticaret hacmi, yani sosyalist blokun bu en büyük devletinin Küba'ya ak- tardığı para ise yıllık 6 milyar doian buluyordu. Dahası, yine Sovyetler Birliğı örneğin Küba şekerini "dünya fîyaüanndan daha pahalı" fiyat- larla bu ülkeden alırken, petrolü ve sanayi ürünlenni de tam ter- sine oldukça ucuza veriyordu Böylece Küba. ABD'nin ekono- mik savaşını, "sosyalist dünya- nın bir üyesi olma" niteliğiyle. pek fazla etkilenmeden göğüsle- yebilıyordu. Şımdi ise Sovyetler'in dağıl- masından sonra yeryüzüne ege- men olan "tek kutupluyeni dün- ya düzeni" içerisinde. Küba tüm bu eski tican olanağını da yüzde 70'e varan bir oranda yitirmiş durumda. Temel mal ve teknik malze- melerdeki sıkıntısının yani sıra, ciddi bir "enerji darboğazını" da yaşamaya başlamış. Ülke düze- yinde tüketilen elektrik enerjisi vaktiyle Sovyetler'den alınan ucuz petrole dayalı santrallarda üretıldiğinden, bugün aynı sant- ralın çalışması bir yana, bakımı ve onanmı bile neredeyse yapı- lamıyor. Rusyadışındapetrol sa- tın alabileceği ve "ABD'den çe- kinmeyecek" bir ülkeyi bujabil- mesi ise olası görünmüyor. Ülke- deki tüm evlerin yüzde 90'ına elektrik tesisatı götüriilmüş ol- ması da bu enerji çıkmazı içinde yine sadece bir "başan ölçüsü" olarak "devrimin kazanımlan" arasında yer alıyor. Ancak. pet- rol bulunabildiğinde yeniden işe yarayabilecek bir kazanım... Tapflısel gelenek Denebilir kı Küba \e Küba halkı, eğer bugün düşülen duru- mun bu iki temel nedenini, yani tek amacı Küba'daki direnişi kır- mak olan ABD'nin insanlık dışı ambargosunu ve vaktiyle Sov- yetler Birliği ile olan ekonomik ilişkilerde ulusal sanayi ve tan- mın ihmal edilmiş olmasını bil- meseydi, şimdiye dek çoktan "çözülmüş'" ve belki de teslim olmuştu. Ama. 21-25 Kasım 1994 tarihlerinde Havana'da dü- zenlenen "Küba'\ la Dayanışma Dünya Buluşması*" adlı uluslararası toplantıy- la birlikte bu ülkede yaptığımız göz- lemler ve izlenimler sonucunda gördük ki Fidel Castro ve O'na yürekten ina- nan "aydınlanmış" bir halk varken. ABD kolay kolay amacına ulaşamaya- cak. Zaten "Kübalı" demek, 1500'lü yıl- lann başlanndan bu yana, tarihın he- men her döneminde "sömürgeciliğe karşı direnen halk" demek. Fidel ve ekibi de işte bu "tarihselgeleneğe"gü- veniyor. 1995'teölümünün 100. yılıne- deniyle büyük kutlamalarla anılacak olan Kübalı özgürlük savaşçılanndan Jose Marti. sosyalist olmadığı halde ül- kenin en saygın "ulusal kahramam" olarak kaldığı sürece. "•yüzyılın direniş- çisinin" ABD'ye karşı pes etmesi pek olası görünmüyor... Yann: Jose Marti'den Che Guevapa'ya.» D O °o° o o i o o o c o o o Bebek Otel Bebek Bar ve YILBASI1 Jose's Trto, Jose Martin Hunt (Pıyano), Alex Layne (Bas) Frieda Mırns (Şant;t • Oryantal Dans Show • Dısco Eğlence • Zengin Açık Büfe t s • Hındı veya Strogonof • Tatlı ve Meyveler • Sınırsız Yerîı ve Avrupa içkiler (Ithal Şampanya Harıç) Kişi Başı 2.500.000 TL KDV dahil. Rezervasyon 263 30 00 (Yuksel Bey) Bebek Otel Cevdel Paşa Cd. No: 113-115 > Şevket Uğurluel Trio • Oryantal Dans Show > Zengin Açık Büfe • Hindi veya Izgara balık • Tatlı ve meyveler 1 Sınırsız yerli ve yabancı içkiler (İthal Şampanya hariç) gizemin ve ahengin doyumuz evrelerini yaşayacaksımz ve keyfin hiç bu kadar tadma varmadığımzı anlayacahımz Kişi Başı 3.000.000 TL KDV dahil. Rezervasyon 263 30 02 (Ali Bey) Bebek Otel'i altı Cevdet Paşa Cd. No: 113-115 ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Bosnalı Sürgünün Anlattıkları: (6) İzzetbegoviç Diktatör mü? Eski Bosna-Hersek Başba<an Yardımcısı Muhammed Çen- giç'le konuşmalanmız, zam^n zaman heyecanlı oluyordu. Be- nım dikkatimi çeken; Bosna-Hersek konusunda sık sık yazı ya- zanlann, Muhammed Çengiv açıklamalarda bulunalı beri sus- pus olmalan, dillerini yutmalanvdi- Kendi payıma, Muhammed Çengiç'in açıklamalarını gündeme getirerek kamuoyunun ay- dınlanmasına katkıda bulunduğumu düşünüp seviniyordum. Bosna savaşının çok daha öncesi vardı. Çengiç onu anlatıyor- du, şöyle dedi: - İkinci Dünya Savaşı'nda Mareşal Trto olmasaydı, Mûslü- manlar belki de yok olurdu. Tıto'nun katkısı çok büyük oldu Müslümanlara. - Ne bakımdan çok büyük? - İkinci Dünya Savaşı 'nda da Sırplar, Müslümanlan yok et- meye çalıştılar. Hın/atlar, fakatHırvatMüslümanlan, Hırvatmil- liyetçileri diye ayırmışlardı. İşte böyle kanşıklaşan durumu 77- to engelledi. Sırplarta Hırvatlann, Müslümanlan kendilerine çekmelerini engelledi. Savaştan sonra, tüm komünistülkeler- de diktatöhük vardı. Bu, 196O'lı yıllara değin bizde de sürdü. 1960'lardan sonra bizdeki yönetim, öbür komünist ülkelerin en iyisiydi. özyönetim, özelleştirme vardı. Halk da rahatyaşı- yordu. Fakat Tıto'nun ölümuyte, 1980'lerde Yugoslavya'nın parçalanma tehlikesi ortaya çıktı. Tito 'nun çalışma arkadaşla- n, Rusya'da komünizmin yıkılma dönemine değin, Yugoslav- ya'nın parçalanmaması için ıdare ettiler. - Ama, hep bir filizlenme vardı parçalanma yolunda... - O arzu vardı. Bu cumhunyetlerden Slovenya'da ilk başta demokrasi kuruldu, Komünist Partı, Sosyalist Parti'ye dönüş- tü. Öbürcumhuriyetlerdekibaşkanlar, Tito'yutaklitetmeyeça- lıştılar, pek fazla değişıklık yapmadan. Böylece onlar "halkın lideri" havasına giriyorlardı, oysa "demokratık lider" olmalan gerekirdi. Bosna-Hersek'te de öyle oldu. Üç lider, "halkın üç lideri"d/ye ortaya çıktılar. Bu üç liderin amacı, başlarda ortak- laşa, komünizmi yenmek, daha özgüriükçü bir yönetim kur- makiı. Ancak, Sırplann partisı, esas demokrat değil, daha çok faşistbirpartiydi. Ama, onlann amacı, ilk başlardan Bosna'nın parçalanıp Yugoslavya 'ya katılmasıydı. Seçimlerde SDA (Sos- yal Demokrat Aksiyon) partisi kazandı, fakat ortaklık kurmak zorundaydık. Hem Sırp, hem Hırvat milliyetçi partileriyle or- taklık kurduk. Sırplann başında Karaçiç vardı. Onlann nasılbir Bosna istediklerını bilmiyoruz. öyle ki, bizbu ortaklığa (koalis- yona) yetersız bilgiyle biraz acemice girdik. Hükümeti kurdu- ğumuzda da, daha ilkbaşlarda, Meclis 'te görüş aynlıklan baş- ladı. Bizim bu ortaklığımız 1 yıl 8 aysürdü. Koalisyonu kurmak- la büyük yanlış yaptık. Bu, bizim büyük bir yanlışımızdı. Parti- mizin yanlışıydı, seçilenin yanlışı. Oysa, öbür solpartilerie or- taklık kurabilirdik... - Kimlerdi onlar? - Solculardı. Eski komünistler, Markoviç'/n reformculan, sosyaldemokrat, liberalpartiler... MilZütfikar'dansözetmiş- tik anımsarsınız, onunla biriikte SDA'yı kurmuştuk, seçimler- den bir ay önce aynlıp LJberal Parti'yi kurdu. Bütün öbür sol partilerin amacı, Bosna'nın kurtulması için çalışmaktı. Milliyet- çipartiler ise faşizme değin kayıyoriardı, bunlar milliyetçi, ırk- çı partilerdi. Sırp partisi milliyetçi, bizimki de biraz milliyetçi, ama öyle ırkçı degil. Biz ortaklar Meclis 'te karar alamıyorduk, lideherin söylediğı bıçımde karartar alınıyordu. Üç partinin li- deri her zaman kapı arkasında görüşüyoriar, öyle ki milletve- killeri, kendi liderierinin dediklerinden istediklerini uyguluyor- lardı. Ne yazık ki, o gün bugün bu sürüyor. Karaçiç ne derse Sırp milletvekilleri onu uyguluyoriar. - Hırvatlar? - Hırvatlann tek lideri Tuçman, Zagreb'de. Ancak, Bos- na 'daki Hırvatlar, 2-3 kez liderierini değiştirdiler. Bizim Müslü- manlar da, İzzetbegoviç ne derse onu yapıyoriar. Güç tama- men İzzetbegoviç 'ın elınde. - Yani, diktatör mü? - Diktatörden de ilen. Çünkü, hem parti başkanı, hem cum- hurbaşkanı. Tek parti başta olduğu için tüm başkanlan o atı- yor. Pariamento çoğunluğu da onda olduğundan, doğal ola- rak o karar veriyor. Bir de genel kuımaytn, ordunun da başı- dır. Boşnaklann başında, cumhurbaşkanı olunca, Sırplann, Hırvatlann da başkanı olması gerekir. Sırplartanımıyor, Hırvat- lartanıyor. Boşnak Müslümanlarla Hırvat Müslümanlararasın- da bir federasyon kuruldu ve o hükümeti tanıyor Hırvatlar, Sırplar tanımıyor tabii. Fakat dünyada, Bosna-Hersek'i Birieş- miş Milletler tanıdı... Tabii, İzzetbegoviç, kendini diktatör gibı gibi göstermiyor. Ancak, kimse onun sözünden çıkamaz, öyle bir durum yarat- tı. ömeğin, ben onun yardımcısıydım partide. Parti kurucu- suydum, ilkkongrede, kongre başkanıydım. Başbakan yardım- cılığıgörevimibitirdikleri andan başlayarak öbüryetkilerimi de kestiler, uzaklaştırdılar. öyle ki ben bugün ne partide, ne hü- kümette, hıçbiryerde değilim. - Neden uzaklaştırdılar? - Çünkü, İzzetbegoviç 'e enyakın bendim. Hemalde, herza- man açık açık dobra dobra konuştuğum için. Izzetbegoviç'in yanlışlannı da herzaman eleştinyordum. Bence nedenlerden biri odur. - Yani, kendi gelecegini karanlık mı gördü? - Evet, kendisine rakip gördü. Şubat 1992'deydi. Bosna kantonlarının bir toplantısıydı. 250 bin kışınin karşısında ko- nuşuyordum."İzzetbegoviç'le, Halil Slayziç, Bosna'ya vann- ca görüşmeleri yapamazlar, yapamıyorlar. Bu nitelikte de- ğiller" dedım, şöyle konuştum: "Bu savaş kazanılırsa, kimler odüllendirilecek? Savaş yitirilirse suçlu kim olacak?" Belki be- ni bu yüzden ayıkladılar. Çünkü, hiçbir lider, bu sözleri dinle- mek istemez. Aynlırken de dedim ki: "Benim gibi birini bul ki, gerçekleri ve yanlışlan cesaretle o yüzüne söylesin!" Çünkü, İzzetbegoviç'i ben kırk yıldır tanıyorum. Benden 17 yaş büyük. Eşi (Halide jzzetbegoviçj, halamın kızı olur. Yani, bizde akrabalık var. (Gülüşmeler) Ancak, benim için önemli olan, Bosna'nın politikasıdır. Din, özel işler, akrabalık bağlan ikinci gelir. Resmi görevimiz halka olan hizmetimizdir. (Konuşmalan Deniz Emrullah çeviriyordu. Izzetbegoviç'e yakın bir Bosna gazetesinde, bir röportaj vardı; adı şöyle: "İz- zetbegoviç Mehdi mi, Firavun mu?" Gazeteci şöyle bağlıyor- du: "Ne mehdidir, ne firavundur!" Muhammed Çengiç, "Bunu böyle düşünmesinin bile biranlamı olmalı" dedi, ekledi:) - Yalnız, tek adam! BULMACA 1 2 3 4 5SOLDA.N SAĞA: 1/ Eskiden esirlenn ve ağır suçlulann boynuna geçirilen demir halka... Çocuk. 2/ "Hüsnün gü- lüyle bağ-ı cihan gülşen- i — " (Baki)... Güneydo- ğu Anadolu'da birdağ. 3/ Sert ve fazla kızarmayan bir domates türü... Tuza- ğa düşürülen şey. 4/Öküz yemliği... Gelecek. 5/ Ölüleri mezannda sorgu- ya çekecek iki melekten biri. 6/ Yemin... Bir şeyi yapıp yapmamaya karar verme gücü. II Jtalya'nm en uzun ır- mağı... Başlıklı bir spor ceket. 8/Kır yaşamı içinde aşk konusunu işleyen kısa şiir... Ortaçağda açık denizde kullanılmış yelkenli bir gemi. 9/ Türkiye ile Gürcistan arasındaki sı- nır kapısı... Paylama, azarlama. YUKARIDAN AŞAGIYA: 1/ Mürekkep hokkalanna konulan ham ıpek... Eski Mısırlılar'ın kutsal saydıklan öküz. 2/ "Çalma, hırsız- lık" anlamında argo sözcük... Üstü toprakla örtülü saman yığını. 3/ Osmanlı donanmasında görev yapan asker... Iran'ın plaka işa- reti. 4/ Belirti... Orta Avrupa'daki dağ sırası. 5/ Eski Türkler'de bir babanın taşınmaz mallannın mirasçısı olan en küçiik oğul. 6/ fCuyruksokumu kemiği... Edebiyattaetkiyi çoğaltmak için bir şe- yin tersini söyleyerekalay etme. 7/Birgösterme sıfatı... Ağn Da- ğı'na verilen bir başka ad. 8/ Faıze temel oluşturacak miktar ile günlerin çarpımı sonucunda bulunan rakam... Franz Kafka'nın bir romanı. 9/ Kahverengi ve tüylü kabuğu olan bir meyve... Ta-! kım.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle