Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11 EKİM1994SALI
DIZIYAZI
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Mısırlı gazeteci, yazar Enis Mansur geleceğe ilişkin görüşlerini Cumhurİyet 'e yazdı
Nuh'un gemisinibeklerken
I
nsanm aklına gelen bütün ünlü dizeler, yak-
laşmakta olan yeni çağın başlangıcını be-
tımlemekte yetersiz kalıyor. Bu sav, Dan-
te'nin insanlık komedyasmın "Cehennem'"
bolümündekı dizeler ıçın tümüyle geçerlı-
dır: Buradan içeri adımlannızı atarken siz-
ler, Lmutlarınızı dışarıda bırakın.
Bundan başka Heraclius'un ünlü özdeyişi vardır:
Çeüşki, her şeyin anasıdır.
Fakat insanoglu sevgisi. sevecenlıgi, huzuru, ya-
şama arzusu ile hastalıklara, eziyetlere, adaletsız-
liğe. baskıya karşı sabretmeyı hep bilmıştır.
Alman psikolog Fritz Ferts olaya şöyle yaklaşı-
yor:
- Ben kendi işimi, sen de kendi işini vapıyorsun.
- Ben ve sen, bu dünyaya birbirimizin "beklen-
tileri uğruna yaşamak için gelmedik. Sen ken-
dinsin, ben de ben ve şans eseri birbirimizle kar-
şılaşırsak bu güzel bir rastlantı oiur. Aksi du-
rumda yapılacak herhangi birşey yoktur.
Bununlabırlıkte insan yaşadığımız dünyada yal-
nız değıldir. Insanoğlunun varlığı milyonlarca yıl
öncesıne dayansa bile, aıle yaşamı bıçimınde son
yüz bin yıldır yaşamaktadır. Tarihin gelişimi ıçe-
risinde "aile" hep bir bağlayıcı. birleştirici doku
olarak kalmıştır.
Alman şaır Brechtkısaca şöyle demiş:
Bana, ye ve iç diyorlar.
Bunları vapabildiğin için kendini mutlu sav.
Fakat yediklerimi aç adamın elinden kapmış ve
tçtiğim bir bardak suyu
Susuzluktan ölen birisinden esirgerken
Nasıl olur da yiyip içebilirim?
Ama.. yine de yiyip içiyorum.
Lnsanoğlu kendi ırkını kötüye
kullanıp ihanet ederek birbirinin
kanı ve eti üzerinde yürüyerek
günümüze değin yaşamıştır.
Önümüzdeki yüzyılda insanoglu
daha uzun ve daha sağlıklı
yaşayacak, kurulacak olan uzay
kentlerinde karşılaşacağı denge
kayıplanna karşı daha dayanıklı
olacaktır. insanoglu Ay'ın ve
Mars'ın yüzeyinde yaşayacak,
ama kişiliği büyük bir
değişikliğe uğramadan aynı
,' . kalacak.
fnsari'oğiu'kendi ırkını kötüye kullanıp ihanet
ederek birbinnın kanı ve eti üzerinde yürüyerek gü-
nümüze değın yaşamıştır.
Yaşam yine de yaşamaya değer ve insanoglu da
bir biçimde yaşamını sürdürmeyi. standartlannı
yükseltmeyı ve bundan tatmin olmayı başardı. So-
nuç olarak bütün ganplıklere ve sorunlara karşın
mücadelesinı sürdürebilmek için sürekli isyan et-
tı. Bu. hava akımının yardımıyla uçabilen, ama sü-
reklı olarak hava koşullanyla mücadele eden bir
uçaga ya da sürekli olarak denizle ve dalgalarla bo-
ğuşan, ama yine de denizde yüzebilen bir gemiye
benzemektedir.
Varoluşcu filozoflardan Sartre'ın belırttıgıne gö-
re atalanmız. ölümün bütün canlılann sonu ve ya-
şamımızdakı tek kesın gerçek oldugunu sürekli
anımsamak için günlük yaşamın en olagan ışi olan
yemek sırasında bile büyü torbalarını yanlanndan
ayırmazlarmış. Fakat kendisi yaşasaydı. fiziki, psi-
kolojik, ahlaksal ya da ruhsal bütün ölümlere kar-
şı çıkardı. Zaman içerisinde değışen şeyin ınsanoğ-
lunun değil. yaşam biçiminin olduğu yadsınamaya-
cak bir gerçektır.
1 - Havva. cınselligini gizleyebilmek için incir
yaprağı kullanmış. Moda sanayii ise bu incir yap-
ragının sürekli olarak degişime ugraması sonucu
gelınen noktadan başka bir şey değildir. Giyimde-
ki zarafet ise şu anda kadın \-iicudunda nerenin giz-
lenip nerenin sergilenmesi gerektiğine karar vere-
bilmiş durumda değıldir.
2 - İnsanoglu bir zamanlar hayvanlan öldünnek
için taş kullanırdı. Taşın yerinı silahlar. jetler ve
kimyasal silahlar alsa da insanoglu açgözlülüğünü,
öldürme, kendini koruma ve hükmetme arzusunu
nasıl denetim altına alabilir?
3 - İnsanoglu taşlarla hayvanlan öldürmeye alı-
şıktı. Her ne kadar taşlar. silahlara \ e kimyasal bom-
balara dönüştüyse de insanoglu öldürme. kendini
koruma ve egemen olma arzusunu korudu.
4- Kleopatra, aksesuar nıyetine boynuna doladı-
ğı yılanlann zehirli olup olmadığmı anlamak için
köleleri kobay olarak kullanırmış.
Amerikan, Rus ve Dogu Alman istihbarat örgüt-
leri ise hasta, tutsak, akli dengesinı yitirmiş insan-
lar ve hatta kendi vatandaşlan üzennde eletnk şok-
lan. beyin yıkama gibı bütün bilimsel ve nükleer sı-
lahlan sadece düşmanlan üzerinde nasıl bıretki ya-
pacagından emin olabilmek için denemışlerdir.
5 - Havvaiili yerliler, James Cook'u, masallarda
anlatılan uzun boylu, mavi gözlü \e bir gün yüzen
bir ada üzerinde kendilerine gelecek beyaz tann
sandıklan için ayaklanna kapanmışlar. ama daha
sonra ugradıklan zulüm yüzünden onu öldürmüş-
lerdir. insanoglu hala adaletsizlige, baskıya ve şid-
dete karşı çıkmaktadır.
I İnsan gtttiğiyere
I uygartğmı da götürür
İnsanoglu. geçen yüzyıllar içerisinde kurdugu
uygarlıgı bir yerden başka bir yere taşıyabilen ve
geliştirebilen, ama öte yandan temel insan davra-
nışlannı hiçbır değişikliğe uğramadan günümüze
ulaştıran masalcı bir yaratık. Robinson Crusoe ıs-
sız bir adada yalnız başına yaşasa da eski uygar-
lıklann bütün izlerinı üzerinde taşımaktaydı.
6 - lkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, savaşın bit-
tiğinden habersız bir biçimde Guam'da yaşayan bir
Japon askeri 25 yıl boyunca silahını yanından ek-
sik etmedi. Böcek, bahk yiyerek ve tavuk çalarak
yaşamını sürdürmeyi başaran bu asker, imparato-
rundan savaşın bittiğinı kendisine bildiren bir bel-
ge gelene değin bu gerçeğe inanmak istemedı.
7 - Ay yüzeyı üzerinde ilk yürüyen insan olan Ne-
Portre
fld kez Devlet
Yazm Odülü aldı
Muhammed Enis Mansur, 18 Ağustos 1924'te
Dkahliye-Mansura kentinde doğdu.
1947'de Kahire Üniversitesi Yazın Fakültesi'nin
Felsefe Bölümü'nden mezun olduktan sonra yazın
kürsüsünde asistan kaldı.
1950'den sonra serbest gazeteci olarak çalışmaya
başladı ve "Sanat-Eğitioı'*in yayın kurulunda görev
aldı. "Oktoberr
'dergisinde başyazar ve yayın yönet-
meni oldu.
I980'de senatoya seçildi.
Şu anda romaniar yazan Mansur, Mısır Yazarlar
Birligi ve Uluslararası PEN Klub ile çeşitli uluslararası
kuruluşlann da üyesidir.
Al-Ahram gazetesinde günlük yazılan yayım-
lanıyor.
1963 ve 1981'de u
De\1et Yazm Ödülüw
nü kazandı.
Muhammed Enis Mansur
Mansur, insanoğlunun çelişkisini şu sözlerle ifade ediyor: A\ yüze> i üzerinde ilk > iiriiyen insan
olan Neil Armstrong, boynunda annesinin biricik oğluna onu herhangi bir talihsizlikten
komnmasını umarak armağan ettiği eşarpı taşıyordu. Armstrong'un ayağmdaki havalandırmalı
elektronik botlar insanoğlunun teknolojide ulaştığı en uç noktayı sergiİerken. boynundaki eşarp
ise insanoğlunun tininin derinliklerinde bulunan batıl inançlann bir simgesiydi.
üzyıllar boyunca altın
çağlannı yaşayan 'dinsel inanç'
bugün çözülme ve belirsizlik
çağını yaşamaktadır. Bazı
böcekler başları olmadığı halde
günlerce yaşayabilmektedir.
Aynı biçimde, bazı uluslar da
kavrama yetenekleri olmadan
yaşamlannı sürdürebilirler.
il Armstrong, güvenlı-
ğinden sorumlu binler-
ce insan ve bılgısavarca
sürekli ızlenmesıne kar-
şın boynunda annesinin
birıcık oğluna onu her-
hangi bir talihsizlikten
korumasmı umarak ar-
mağan ettigı eşarbı taşı-
yordu. Her ıkisi de bu
eşarbın onu ölümden
koruyacağını düşün-
müştü. Armstrong'un
ayağındaki ha\alandır-
malı elektronik botlar
insanoğlunun teknoloji-
de ulaştığı en uç nokta-
vı sergiİerken, boynundaki eşarp ise insanoğlunun
tininin derinliklerinde bulunan batıl inançlann bir
simgesiydi.
8 - Pompei'de yapılan kazılarda ınsanlar. aynı
Los Angeles ve Kahire depremleri sonrasında bu-
lunan cesetler gıbı. korkudan bırbirlenne sanlmış
bir biçimde ortaya çıkmışlardı. Bir tehlıkeyle kar-
şılaştıklarında ınsanlar ne kadar birbırlenne kenet-
lenıyorlarsa. barış ve huzur ortamında o kadar bır-
bırlerinden uzaklaşıyorlar \e hatta boşanma oran-
lan bile artıyor. Çaglar boyunca bu böyle oldu ve
çağlar boyunca da böyle olmayı sürdürecek. Fakat
bızlere neler olmakta'
1
Kesın olan şu kı yaşama hakkını sadece kendı-
miz için isterken ölümü başkası için ıstemekten
çekınmiyoruz. Ne var ki yaşam, yaşayabilme ve
çevremize egemen olma arzumuzla geçiyor.
İnsanoglu. artık başka gezegenlere göç etmeyi
arzuluyor. Bunun öncesinde bir kıtadan bir ötekı-
sine göç etmek vardı. ama insanoglu yine de hep
aynı kaldı. Butürgöçler. onun kişiliğınde hıçbırdc-
gişiklik yaratm3dı. Ömeğın Ingiltere'den Avust-
ralya'ya sürülen Britanyalı suçlular. orada da birer
canı olma özellıklerını sürdürdüler.
Amenkalılar \e Ruslar. yeryüzü üzerindeki sa-
vaşlannı, yıldız sa\aşları bıçımıne sokarak uzaya
da taşıdılar. Savaşlann azalıp barış sürecinın ön
plana çıkması ise geçıci bir dönemdir. Bir süre son-
ra bilimsel gücünü yenıden canlandıran Rusya, bir
tehlike olarak dünya sahnesine yeniden çıkacaktır.
Yüzyıllar boyunca altın çağlannı yaşayan 'din-
sel inanç' bugün çözülme \e belirsizlik çağını ya-
şamaktadır.
Bazı böcekler başları olmadığı halde günlerce
ziyaret arasında geçen süre ise 20 yıldan fazla de-
ğildi.
Tayvan'da, genetik uzmanlığı yardımıyla siyah
birdevekuşununtüylerininbeyazadöndürülüp.ba-
lıklann boylarının ve üretkenlıklerinin arttırıldığı-
na v e bir zamanlar serbest sulara açılarak Japon ba-
lıkçılarca avlanan karideslerin davranış bıçimleri-
nin yönlendirildiğine tanık oldum. Genetik mü-
hendisliği yardımıyla karideslerin bellı biralanda
daıresel hareketleryapmaları sağlanıyor ve kolay-
ca aglara düşürülüyordu.
Genetik mühendisliği yardımıyla bitkilerin, hay-
\anların ve insanlann davranış biçımleri değiştirı-
lebılecektir ve pek çok hastalığın tedavısınin ola-
nağı olacaktır.
İnsanoglu daha uzun ve daha sağlıklı yaşaya-
cak. hastalıklara karşı daha dayanıklı olacak ve bu
yüzyıl bıtmeden kurulacak olan uzay kentlerinde
karşılaşacağı denge kayıplanna karşı daha dayanık-
lı olacaktır. İnsanoglu Ay'ın ve Mars'ın yüzeyin-
de yaşayacak, ama kişiliği büyük bir değişikliğe
uğramadan aynı kalacak. İnsanoglu, bir gezegen-
den ötekisine yolculuk başarabilir. Uzay gemileri.
Dünya'nın yerçekimine karşı koyabilmek için sa-
nıyede 8 kılometre yol gidebılmelı ve saniyede 300
bin kilometre olan ışık hızına ulaşabilmeli. Bu her
ne kadar uzak bir olasılık olarak görülse de. eger
insanoglu, ışık hızına ulaşabılmeyı başarırsa. şu
anda bir mucıze gıbı gözüken enerjıyı kütleye dö-
nüştürme düşünü de gerçekleştirebilır.Bununla bir-
lıkte. bunu gerçekleştirmeyi başarsak bile, evren
yine de genış. boş, denn \e bilinmez olmayı sür-
dürecektır. Bızim galaksimıze en yakın gezegen
bınlerce ışık yılı uzaklıktadır.
7e,
yaşayabilmektedir. Aynı
biçimde. bazı uluslar da
kavrama yetenekleri ol-
madan yaşamlarını sürdü-
rebilirler.
Hiç kuşku yok ki bilgi
alışverişi de inanılmaz bir
biçimde gelıştı. Bu ışlem.
artık daha çeşitli vollarla.
bütün bılim. sanat ve va-
zın dallanndan daha hızlı
bir biçimde yapılabılmek-
tedir
Kral Salamon, nehirle-
rin sürekli olarak denıze
akması. ama buna karşı-
lık ne nehırlenn kuruma-
ması. ne de denizlerin taşmaması olavına hayretle
bakmıştı. Fakat bugün her çocuk bunun basıt bir
buharlaşma olayından ibaret oldugunu. buharla-
şan suyun bulut bıçimını alıp daglara yagmur yag-
dırdığını ve bunun da yine nehırler aracıîığıyla de-
nize aktığını ve bunun bir sürekli devır oldugunu
açıklayabılir.
Toynbee, Heredot'tan daha büyük bırtarihçiydı.
çünkü gözlemlemeye daha çok zaman a\ ırırdı.
Fransız filozof Sartre Voltaire'den. Shakespeare
ise Europides'ten. Nevvton ise Pythagoras'tan da-
ha büyüktü.
Büyük Mısır reformisti Tahtavv^ 19. yüzyılda
Paris'e geldiğinde gördüğü. bir atın çektığı sula-
ma arabasını, insanoğlunun o zamana değın keş-
fettiğı en büyük buluş olarak nıtelendırmışti: çün-
kü o zaman Mısır'da su taşımak içın kovalar kul-
lanılıyordu. Tahtavvy birisinın bu keşfi Mısır"a ge-
tırmesı için dua etmıştı.
Mesleğimın başlangıç yıllarında. henüz daha
genç bir gazeteci iken. bir Mısırlı bılım adamıyla
röportaj yapmaya gitmiştim. Çalışma odasında
gördüğüm bir gazocağı beni hayretler içensinde bı-
rakmıştı ve makaleyle beraber yavımlanmak üze-
re bunun bir resminı çekmek istemıştım. Ne ben.
ne yazıişlen müdürüm. ne de başka yayınların ya-
zıışlerı müdürlen bövle inanılmaz bir keşfı daha
önce görmüşlerdı. Bir zaman sonra Amerika'daki
bir füze fırlatma üssüne yaptığım zıyarette bu fü-
zelenn herhangi bir fotoğrafını çekme gereksıni-
mi duymadım: çünkü bu tür resımler daha önce
milyonlarca kez yayımlandığı ıçın gördüklenm ne
benım. ne de okurlarım ıçın yenı bir şeydı. Gazo-
cağını ilk kez görmem ile bu füze üssüne yaptığım
eni açmış bir çiçek ya da bir
çocuğun bakışlanndaki
gülümseme hepimizin içindeki
yaşama coşkusunu canlandınp
bizleri mutlu kılar ve işte
insanın içindeki gerçek
büyüklük de budur. Kimbilir,
belki de insanoğlunun sürekli
Nuh'un gemisini araması
kendisini bu dünyada ya da
başka gezegenlerde kendisinden
kurtaracak bir peygamberin
özlemi içinde olmasından
kaynaklanıyordur.
Nevvton'un zamanında evrenin çok kesin çizgi-
lerle çızilmış bir geometrik düzen olduğuna ve
Tann'nın en görkemlı matematikçi olduğuna ına-
nılırdı.GörelilikteorisinıEinsteinkeşfettiginde ın-
sanlar neredeyse Tann'ya olan inançlannı yitire-
ceklerdi ve bazılan gerçekten de yitirdi. Bu teori
dördüncü boyutu zaman olan yeni bir evren ka\ ra-
mını ele alıyordu.
Alman fizıkçi Reısenberg'in ele aldığı bir baş-
ka teon ise "Belirsizlik Teorisi
1
" adı altında yayım-
landı. Bu teori evrenin. bızim, üzerinde hiçbirdü-
şünce sahibi olmadığımız. birbiriyle çelişen ve hiç-
bir fizik ve matematık yasası çerçevesınde tanım-
lanamayacak bölümleri oldugunu savlıyordu.
Bundan sonraki yüz ya da binyıl içerisinde in-
sanoglu neler başaracak? Evrenin yaşının şu anda
365 oldugunu varsayıp Tann'nın evreni. I ocağın
birinci saatinın. bırıncı dakikasının birinci saniye-
sinde yarattığım kabul edip aklını kullanarak ya-
şayan insanın yaradılışının 31 araltğın son saatinın
son dakikasının son sanıyesinde oldugunu kabul
edebiliriz. Bu kısa zaman içerisinde insanoglu bi-
limın bütün dallannda pek çok görkemlı şey başar-
dı. Evrenin yaşı 15 milyar yıldır ama, insanın sa-
dece 40.000 yıllık bir geçmışi vardır ve bütün bu
mucizeleri son 40 yıl içerisinde başarmıştır.
insan ılışkılennin kanmaşıklığını bilmemıze kar-
şın bunlann yaşamımıza yansımasını engelleme-
ye çalışmamaktayız. Aynı. kupkuru, donuk bir gök
parçası oldugunu bildiğımız Ay'a geceleyin bak-
maktan zevk alıp güzelliğini övmemiz ve bundan
sonra hep övmevi sürdüreceğımız gibi.
I Nüfus artışını
I genetik büimi çözecek
Kaç yaşında oldugumuzdan ve beklentilerimizin
büyüklügünden bağımsız bir biçimde yeni açmış
bir çiçek ya da bir çocuğun bakışlanndaki gülüm-
seme hepimizin içindeki yaşama coşkusunu can-
landınp bizlen mutlu kılar ve işte insanın içindeki
gerçek büyüklük de budur.
Kimbilir. belkı de insanoğlunun sürekli Nuh'un
gemisini araması kendisini bu dünyada ya da baş-
ka gezegenlerde kendisinden kurtaracak bir pey-
gamberin özlemi içinde olmasından kaynaklanı-
yordur.
Nüfustaki hızlı artış önümüzdeki yıllarda da en
önemli sorunlarımızdan bırisi olmayı sürdürecek-
tır ve bu sorun da insanlar kendilerinı denetleme-
dikleri için genetik mühendisliğince çözülecektir.
Yunan mitolojısi bu soruna çözümü. kadın ile er-
keğı ikı ayn adaya bırakarak çözmüş. Bir başka çö-
züm ise kadınlann göğüslenni keserek dogan be-
bekleri besleyememelerini sağlamak ve ölümleri-
ne yol açmakmış. Bir başka çözüm ise genetik mü-
hendislığının böceklerdeki bir takım davranış bi-
çımlennin ınsanlara aktanlması olabilır. Örneğin
dişı örümcek çiftleştıkten sonra erkeği öldürür ve
bu ışlemi günde 25 defa yineleyıp erkek örümcek-
lerinçoğundankurtulur. Budavranışbiçimi kadın-
lara karşı uygulanmak üzere erkeklere aktanlabi-
lirse insan nüfusu bir gezengende artarken bir di-
ğerinde kendiliğınden azalıverir. Insana şaka gibi
gelıyor ama, yaşamın acı bir gerçegi.
Yaşam giderek daha iyıye daha güzele ve daha
üst düzeye doğru ılerlıyor.
insan ise Tann'nın büyüklügünün küçük bir yan-
sıması olan evrenin büyüklüğü karşısında daha
inançlı. daha emın ve daha alçak gönüllü oluyor.
Yarın: Polonyalı bayan yontucu
Magdelena Abkonowicz
Y A Y I N H A K K I C u m h u r İ y e t ' E A İ T T İ R . İ Z İ N S İ Z Y A Y I M L A N A M A Z
Asılmışların Türküsü...
Katip dedem, okur-yazar bir kişi. Adı Mustafa, benim adım
ondan mı geliyor, yoksa Frenk Mustafendi'den mi, kesin bil-
miyorum. Benden önce doğmuş Mustafa adında bir karde-
şim varmış. Küçük yaşta ölmüş. Sonra ben doğmuşum.
Anam:
- Senin adın, kendi adın! derdi.
Çocukluğumda anlatılanlardan dinlerdim, Katip Mustafa
dedem, köyde oturur, çocuklarının ediklerine, çarıklarına dek
diker, ilçeye de gider mustantik (sorgu yargıcı) gibi çalışırmış.
'Katipler' ya da 'Katibeyil' adı, ya ondan ya da daha büyük
olan Frenk Mustafendi'den kalmış. Frenk Mustafendi, ozan,
yazar. Gömüt taşlarına şiiıier yazıyor. Mermer götüren bir ge-
miye binip, ver elini Londra, oralarda on yıldan çok kalıyor. Mu-
harrem amcam, dava vekiliydi, bir çeşit savunman. Emin am-
cam ilçe mahkemesinde yazman (zabıt katibi). Bir babamla,
Kamil amcam, okumamışlar. Babam, galiba eski harfleri bilir,
yazardı; ancak yazdıklannı yalnız kendisi okurdu. Anamın oku-
ması-yazması yoktu. Bir ara, 1928'lerde kurulan 'Millet Mek-
tebi'ne gitmiş, ancak iş-güçle okulu bağdaştıramayıp, bırak-
mak zorunda kalmış. Babam da anam da çalışmalarımızı çok
sıkı izlerlerdi. Babam, gece yansı fınndan dönünce anama so-
rarmış:
- Mustafa dersine çalıştı mı?
- Çalıştı, çalıştı. Şimdi yattı!
Anam, uyuyayım diye kollamaya çalışırmış. Albaylıktan
emeklı olduktan sonra ölen Muharrem amcamın oğlu Hilmi
Yazıcr'yla, dedelenmizi, bu arada Frenk Mustafendi'yi konu-
şurduk. Bir gün, Yargıtay üyeliğinden emekli olduktan sonra,
geçen yıl 27 Eylül'de ölen ağabeyım Haltt Ziya Ekmekçioğ-
lu'na:
- Abi, bir gün seninle anam, babam üstüne konuşmak is-
tiyorum. Biliyorsun zaman zaman onlan yazıyorum! deyince,
- Hay hay kardeşım, olur konuşalım, sana anlatayım! de-
mişti. Ondan anamı, babamı dinlemek bir türlü içımden gel-
medi.
Açamadığım, açmadığım konulardan biri de, halalarımdan
bırinin acı ölümüydü. Babamın ablası, adını bilmiyorum bile.
Evde hıç konuşulmazmış. Bir gün köyde, oturdukları evin alt
katında, ahırda, kendini asmış. Babam, bir görünüp bir yiten
ablasını görünce, anasına seslenmiş:
- Ana, abam ahırda bı görûnup, bı saklanıyor!
Gelip görmüşler acı gerçeği. Işin ıçyüzü şuymuş: Katip de-
dem, ikı evliymiş. İlk eşi olan Meryem ebemden önceleri ço-
cuğu olmamış. Onun uzerıne, bir daha evlenmış. Bu kez ara-
ya kıskançlıklar girmiş. Meryem ebem, sonradan çocuklar
doğurmuş ama, iş işten geçmiş. Halam genç kız, ilçeden bi-
risi istemiş. Dedemin ikinci eşi üvey ebe -biz ona 'Halil Ebe'
derdik. Halillenn kızı demek, çocukluğumda gördüm onu- ha-
lamı bir gün azarlamış:
- Seni babana söyleyeceğım, o oğlana mendil vermişsin
sen!
Bunun üzerine kızcağız, ahıra gidip canına kıymış!
Katip dedem olayı duyunca, çok üzülmüş:
- An çocuk, niye böyle yaptın ? Seni ıstediğine vermez miy-
dım hiç? diye dövunmuş.
Tanımadığım bu halam, hıç usumdan çıkmaz!
Ankara'da, Çankaya tepelenndeki Yıldızevler llkokulu Mü-
düru Fevzi lyian, karşılaştığı bir olay üzenne, gece yansından
sonra, saat 03.00'te, yönetıcilik yaptığı okuluna giderek, oku-
lun toplantı odastnda ıple kendini astı! 8 ekim günlü Hürriyet'te
bir yerde şöyle denıyordu.
"Yıldızevler llkokulu'na bu yıl 1. sınıf öğrencisi olarak baş-
layan 7 yaşındakı B.C. 'nin dudaklarının mor oldugunu gören
babası Mehmet Caymaz, 'Kızım duştun mu?' diye sorduğun-
da kızından 'Hayır, müdur bey beni öptu' cevabını aldı. Bu-
nun üzerine Cumhunyet Savcılığı'na başvurarak 50yaşında-
ki okul müdürü Fevzı lyian hakkında şikayetçı olan baba Meh-
met Caymaz, müdürün ifadesinı aldırttı. Fevzı lyian, ifadesini
verdikten sonra eve gelmedi. Çamaşır ipiyle kendisini kalorı-
ferborusuna asarak ıntıhar eden müdürün cesedinı okul mus-
tahdemi buldu."
Öğretmen Fevzi lyian'yı tanırdım. Basın Srtesi'nde D Blok
kapıcısı Ziya Efendi'nin kardeşıydı. Sıvaslı bir Alevi çocuğu.
Fevzi lyian, kendini asmadan önce arkadaşlarına:
- Bu iddianın şakası bile ağırgeldi! demiş. Eşine yazdığı not-
ta:
"Seni, çocuklan çok seviyorum. Benden sonra, çıkacakla-
ra inanma!" diye yazmış. Yıldızevler Ilkokulu'nda yapılan tö-
rene gittim. Bayrağa sanlı tabutu onünde ağlamayan yoktu.
Tabut, Yıldızevler flkokulu'ndan Çankaya'ya dek omuzlarda
taşındı. Ziya Efendi'nin dalı kınlmıştı. Fevzi lyian, oğlunun adı-
nı 'Deniz' koymuştu. Evinde, Uğur Mumcu'nun fotoğrafı ası-
lıydı. Bir arkadaşı şöyle dedı:
- Ben size bilgi vermek için bayan arkadaşlarla da konuş-
tum. Okuluna son derece düşkündü. Çumartesi, pazar ben
de biliyorum, okuluna gelir, ilgilenirdi. Ögretmenlere karşı son
derece ölçülü vesaygılıydı. Arkadaşlar, "Hıçbirzaman beş da-
kıkadersı ıhmal edemezdik"diyorlar. "Bırzayıfhğını düşünmek
mümkündeğil"diyoriar, "cinseltaciz"konusunda. "Fakatço-
cuklan çok severdi. Bizim yanımızda da okşardı. Kiminın sa-
çını, kiminın yanağını okşardı. Bu, sevgisindenolurdu. Bunun
dışında herhangi bir çocuğu odasında eğlediğini ya da yal-
nız kaldığını duymadık, görmedik" diyoriar. On dört yıldır bır-
likte çalışıyorlar bu sordugum arkadaşlar. "Çocuk, duvara da
çarpar dudağını, müdür sıkmış da olabilır. Bunu nıye kötüye
yorumladılar?" diyoriar.
Karakolda küçük düşürücü sözler mi söylenmiş?
- Sübyancısın sen! gibisine. Bu çok ağnna gitmiş.
Fevzicik gitti, gider. Uğraşanlar mı varmış. "Bu müdür, hem
solcu hem Alevi!" diye.
Büyük Fransız ozanı François Villon'un (1431 -1463) "Asıl-
mışların Türküsü" geliyor usuma. Orhan Veli çevırisi şıir şöy-
le başlıyor:
"Olmayın bu kadar katı yüreklil Ey dünyada kalan insan kar-
deşler;/ Allah da sizden razı olur belkı/ Sizler acırsanız bizle-
re eğer;/ Şurada asılmışız üçer beşer;/ Kuş sütüyle beslenen
şu bedenel Bir bakın, dağılmada günden günej Bakın kül
olan kemiklerimize;/ Gülmeyin dostlar, bu hale düşene;/ Tan-
ndan mağfiret dileyin bize..."
(Mağfiret: Bağışlama.)
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Yetişkinlerde, heyecan
ve doyumun yalnızca ço-
cuklarla yaşanması biçi-
minde görülen cinsel
sapma. 2/ Kokulu tohu-
mu hamur işlerinde ve
rakıcıhkta kullanılan bit-
ki... Baryumun simgesi.
3/ Ressamlann boyalan
üzerine dizerek fırça ile
kanştırdıklan levha... Bir
tür geçirimsiz toprak. 4/
Parola... Yassı gümüş
külçesi. 5/ Bir nota...
Utanç duyma. 6/ Tanmda kullanı-
lan azotlu gübre... Gelenek. 7/
Sozün anlatılmak istenene tam
karşıbk olması... Şarap. 8/ Pasifık
Okyanusu'nda bir ülke. 9/ Aynı
adlı ağaçtan elde edilen ve saçlan
ya da elleri boyamakta kullanılan
toz... Gözü kapalı inanılan düşün-
ce.
YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Nil
kıyılannda yetişen, eski Mısırhla-
nn kağıt yapmakta kullandıklan
bitki. 2/ Kuran'da bir sure... "Bir de - - - şişesinde babk olsam"
(Orhan Veli). 3/ Şube.kol... Sincap. 4/ Kürkü değerli bir yaban
kedisi... Karakter. 5/ İçinde şarap yapılan bir çeşit fıçı... Kars
yakınlanndaki ünlü eskiçağ kenti. 6/ Kaçak mağara... Atlann
taşınması için yapılmış kapalı taşıma aracı... Olumsuzluk belir-
ten bir önek. 7/ Bir ilimiz. 8/ Ortaoyunda çoğu kez aptal uşak
rolünü oynayan komik... Gemicilikte "temiz, düzgün, derli top-
lu" anlamında kullanılan sözcük. 9/ Ziya Gökalp'in manzum
masalı.