29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 EKİM1994SALI DIZIYAZI ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Mısırlı gazeteci, yazar Enis Mansur geleceğe ilişkin görüşlerini Cumhurİyet 'e yazdı Nuh'un gemisinibeklerken I nsanm aklına gelen bütün ünlü dizeler, yak- laşmakta olan yeni çağın başlangıcını be- tımlemekte yetersiz kalıyor. Bu sav, Dan- te'nin insanlık komedyasmın "Cehennem'" bolümündekı dizeler ıçın tümüyle geçerlı- dır: Buradan içeri adımlannızı atarken siz- ler, Lmutlarınızı dışarıda bırakın. Bundan başka Heraclius'un ünlü özdeyişi vardır: Çeüşki, her şeyin anasıdır. Fakat insanoglu sevgisi. sevecenlıgi, huzuru, ya- şama arzusu ile hastalıklara, eziyetlere, adaletsız- liğe. baskıya karşı sabretmeyı hep bilmıştır. Alman psikolog Fritz Ferts olaya şöyle yaklaşı- yor: - Ben kendi işimi, sen de kendi işini vapıyorsun. - Ben ve sen, bu dünyaya birbirimizin "beklen- tileri uğruna yaşamak için gelmedik. Sen ken- dinsin, ben de ben ve şans eseri birbirimizle kar- şılaşırsak bu güzel bir rastlantı oiur. Aksi du- rumda yapılacak herhangi birşey yoktur. Bununlabırlıkte insan yaşadığımız dünyada yal- nız değıldir. Insanoğlunun varlığı milyonlarca yıl öncesıne dayansa bile, aıle yaşamı bıçimınde son yüz bin yıldır yaşamaktadır. Tarihin gelişimi ıçe- risinde "aile" hep bir bağlayıcı. birleştirici doku olarak kalmıştır. Alman şaır Brechtkısaca şöyle demiş: Bana, ye ve iç diyorlar. Bunları vapabildiğin için kendini mutlu sav. Fakat yediklerimi aç adamın elinden kapmış ve tçtiğim bir bardak suyu Susuzluktan ölen birisinden esirgerken Nasıl olur da yiyip içebilirim? Ama.. yine de yiyip içiyorum. Lnsanoğlu kendi ırkını kötüye kullanıp ihanet ederek birbirinin kanı ve eti üzerinde yürüyerek günümüze değin yaşamıştır. Önümüzdeki yüzyılda insanoglu daha uzun ve daha sağlıklı yaşayacak, kurulacak olan uzay kentlerinde karşılaşacağı denge kayıplanna karşı daha dayanıklı olacaktır. insanoglu Ay'ın ve Mars'ın yüzeyinde yaşayacak, ama kişiliği büyük bir değişikliğe uğramadan aynı ,' . kalacak. fnsari'oğiu'kendi ırkını kötüye kullanıp ihanet ederek birbinnın kanı ve eti üzerinde yürüyerek gü- nümüze değın yaşamıştır. Yaşam yine de yaşamaya değer ve insanoglu da bir biçimde yaşamını sürdürmeyi. standartlannı yükseltmeyı ve bundan tatmin olmayı başardı. So- nuç olarak bütün ganplıklere ve sorunlara karşın mücadelesinı sürdürebilmek için sürekli isyan et- tı. Bu. hava akımının yardımıyla uçabilen, ama sü- reklı olarak hava koşullanyla mücadele eden bir uçaga ya da sürekli olarak denizle ve dalgalarla bo- ğuşan, ama yine de denizde yüzebilen bir gemiye benzemektedir. Varoluşcu filozoflardan Sartre'ın belırttıgıne gö- re atalanmız. ölümün bütün canlılann sonu ve ya- şamımızdakı tek kesın gerçek oldugunu sürekli anımsamak için günlük yaşamın en olagan ışi olan yemek sırasında bile büyü torbalarını yanlanndan ayırmazlarmış. Fakat kendisi yaşasaydı. fiziki, psi- kolojik, ahlaksal ya da ruhsal bütün ölümlere kar- şı çıkardı. Zaman içerisinde değışen şeyin ınsanoğ- lunun değil. yaşam biçiminin olduğu yadsınamaya- cak bir gerçektır. 1 - Havva. cınselligini gizleyebilmek için incir yaprağı kullanmış. Moda sanayii ise bu incir yap- ragının sürekli olarak degişime ugraması sonucu gelınen noktadan başka bir şey değildir. Giyimde- ki zarafet ise şu anda kadın \-iicudunda nerenin giz- lenip nerenin sergilenmesi gerektiğine karar vere- bilmiş durumda değıldir. 2 - İnsanoglu bir zamanlar hayvanlan öldünnek için taş kullanırdı. Taşın yerinı silahlar. jetler ve kimyasal silahlar alsa da insanoglu açgözlülüğünü, öldürme, kendini koruma ve hükmetme arzusunu nasıl denetim altına alabilir? 3 - İnsanoglu taşlarla hayvanlan öldürmeye alı- şıktı. Her ne kadar taşlar. silahlara \ e kimyasal bom- balara dönüştüyse de insanoglu öldürme. kendini koruma ve egemen olma arzusunu korudu. 4- Kleopatra, aksesuar nıyetine boynuna doladı- ğı yılanlann zehirli olup olmadığmı anlamak için köleleri kobay olarak kullanırmış. Amerikan, Rus ve Dogu Alman istihbarat örgüt- leri ise hasta, tutsak, akli dengesinı yitirmiş insan- lar ve hatta kendi vatandaşlan üzennde eletnk şok- lan. beyin yıkama gibı bütün bilimsel ve nükleer sı- lahlan sadece düşmanlan üzerinde nasıl bıretki ya- pacagından emin olabilmek için denemışlerdir. 5 - Havvaiili yerliler, James Cook'u, masallarda anlatılan uzun boylu, mavi gözlü \e bir gün yüzen bir ada üzerinde kendilerine gelecek beyaz tann sandıklan için ayaklanna kapanmışlar. ama daha sonra ugradıklan zulüm yüzünden onu öldürmüş- lerdir. insanoglu hala adaletsizlige, baskıya ve şid- dete karşı çıkmaktadır. I İnsan gtttiğiyere I uygartğmı da götürür İnsanoglu. geçen yüzyıllar içerisinde kurdugu uygarlıgı bir yerden başka bir yere taşıyabilen ve geliştirebilen, ama öte yandan temel insan davra- nışlannı hiçbır değişikliğe uğramadan günümüze ulaştıran masalcı bir yaratık. Robinson Crusoe ıs- sız bir adada yalnız başına yaşasa da eski uygar- lıklann bütün izlerinı üzerinde taşımaktaydı. 6 - lkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, savaşın bit- tiğinden habersız bir biçimde Guam'da yaşayan bir Japon askeri 25 yıl boyunca silahını yanından ek- sik etmedi. Böcek, bahk yiyerek ve tavuk çalarak yaşamını sürdürmeyi başaran bu asker, imparato- rundan savaşın bittiğinı kendisine bildiren bir bel- ge gelene değin bu gerçeğe inanmak istemedı. 7 - Ay yüzeyı üzerinde ilk yürüyen insan olan Ne- Portre fld kez Devlet Yazm Odülü aldı Muhammed Enis Mansur, 18 Ağustos 1924'te Dkahliye-Mansura kentinde doğdu. 1947'de Kahire Üniversitesi Yazın Fakültesi'nin Felsefe Bölümü'nden mezun olduktan sonra yazın kürsüsünde asistan kaldı. 1950'den sonra serbest gazeteci olarak çalışmaya başladı ve "Sanat-Eğitioı'*in yayın kurulunda görev aldı. "Oktoberr 'dergisinde başyazar ve yayın yönet- meni oldu. I980'de senatoya seçildi. Şu anda romaniar yazan Mansur, Mısır Yazarlar Birligi ve Uluslararası PEN Klub ile çeşitli uluslararası kuruluşlann da üyesidir. Al-Ahram gazetesinde günlük yazılan yayım- lanıyor. 1963 ve 1981'de u De\1et Yazm Ödülüw nü kazandı. Muhammed Enis Mansur Mansur, insanoğlunun çelişkisini şu sözlerle ifade ediyor: A\ yüze> i üzerinde ilk > iiriiyen insan olan Neil Armstrong, boynunda annesinin biricik oğluna onu herhangi bir talihsizlikten komnmasını umarak armağan ettiği eşarpı taşıyordu. Armstrong'un ayağmdaki havalandırmalı elektronik botlar insanoğlunun teknolojide ulaştığı en uç noktayı sergiİerken. boynundaki eşarp ise insanoğlunun tininin derinliklerinde bulunan batıl inançlann bir simgesiydi. üzyıllar boyunca altın çağlannı yaşayan 'dinsel inanç' bugün çözülme ve belirsizlik çağını yaşamaktadır. Bazı böcekler başları olmadığı halde günlerce yaşayabilmektedir. Aynı biçimde, bazı uluslar da kavrama yetenekleri olmadan yaşamlannı sürdürebilirler. il Armstrong, güvenlı- ğinden sorumlu binler- ce insan ve bılgısavarca sürekli ızlenmesıne kar- şın boynunda annesinin birıcık oğluna onu her- hangi bir talihsizlikten korumasmı umarak ar- mağan ettigı eşarbı taşı- yordu. Her ıkisi de bu eşarbın onu ölümden koruyacağını düşün- müştü. Armstrong'un ayağındaki ha\alandır- malı elektronik botlar insanoğlunun teknoloji- de ulaştığı en uç nokta- vı sergiİerken, boynundaki eşarp ise insanoğlunun tininin derinliklerinde bulunan batıl inançlann bir simgesiydi. 8 - Pompei'de yapılan kazılarda ınsanlar. aynı Los Angeles ve Kahire depremleri sonrasında bu- lunan cesetler gıbı. korkudan bırbirlenne sanlmış bir biçimde ortaya çıkmışlardı. Bir tehlıkeyle kar- şılaştıklarında ınsanlar ne kadar birbırlenne kenet- lenıyorlarsa. barış ve huzur ortamında o kadar bır- bırlerinden uzaklaşıyorlar \e hatta boşanma oran- lan bile artıyor. Çaglar boyunca bu böyle oldu ve çağlar boyunca da böyle olmayı sürdürecek. Fakat bızlere neler olmakta' 1 Kesın olan şu kı yaşama hakkını sadece kendı- miz için isterken ölümü başkası için ıstemekten çekınmiyoruz. Ne var ki yaşam, yaşayabilme ve çevremize egemen olma arzumuzla geçiyor. İnsanoglu. artık başka gezegenlere göç etmeyi arzuluyor. Bunun öncesinde bir kıtadan bir ötekı- sine göç etmek vardı. ama insanoglu yine de hep aynı kaldı. Butürgöçler. onun kişiliğınde hıçbırdc- gişiklik yaratm3dı. Ömeğın Ingiltere'den Avust- ralya'ya sürülen Britanyalı suçlular. orada da birer canı olma özellıklerını sürdürdüler. Amenkalılar \e Ruslar. yeryüzü üzerindeki sa- vaşlannı, yıldız sa\aşları bıçımıne sokarak uzaya da taşıdılar. Savaşlann azalıp barış sürecinın ön plana çıkması ise geçıci bir dönemdir. Bir süre son- ra bilimsel gücünü yenıden canlandıran Rusya, bir tehlike olarak dünya sahnesine yeniden çıkacaktır. Yüzyıllar boyunca altın çağlannı yaşayan 'din- sel inanç' bugün çözülme \e belirsizlik çağını ya- şamaktadır. Bazı böcekler başları olmadığı halde günlerce ziyaret arasında geçen süre ise 20 yıldan fazla de- ğildi. Tayvan'da, genetik uzmanlığı yardımıyla siyah birdevekuşununtüylerininbeyazadöndürülüp.ba- lıklann boylarının ve üretkenlıklerinin arttırıldığı- na v e bir zamanlar serbest sulara açılarak Japon ba- lıkçılarca avlanan karideslerin davranış bıçimleri- nin yönlendirildiğine tanık oldum. Genetik mü- hendisliği yardımıyla karideslerin bellı biralanda daıresel hareketleryapmaları sağlanıyor ve kolay- ca aglara düşürülüyordu. Genetik mühendisliği yardımıyla bitkilerin, hay- \anların ve insanlann davranış biçımleri değiştirı- lebılecektir ve pek çok hastalığın tedavısınin ola- nağı olacaktır. İnsanoglu daha uzun ve daha sağlıklı yaşaya- cak. hastalıklara karşı daha dayanıklı olacak ve bu yüzyıl bıtmeden kurulacak olan uzay kentlerinde karşılaşacağı denge kayıplanna karşı daha dayanık- lı olacaktır. İnsanoglu Ay'ın ve Mars'ın yüzeyin- de yaşayacak, ama kişiliği büyük bir değişikliğe uğramadan aynı kalacak. İnsanoglu, bir gezegen- den ötekisine yolculuk başarabilir. Uzay gemileri. Dünya'nın yerçekimine karşı koyabilmek için sa- nıyede 8 kılometre yol gidebılmelı ve saniyede 300 bin kilometre olan ışık hızına ulaşabilmeli. Bu her ne kadar uzak bir olasılık olarak görülse de. eger insanoglu, ışık hızına ulaşabılmeyı başarırsa. şu anda bir mucıze gıbı gözüken enerjıyı kütleye dö- nüştürme düşünü de gerçekleştirebilır.Bununla bir- lıkte. bunu gerçekleştirmeyi başarsak bile, evren yine de genış. boş, denn \e bilinmez olmayı sür- dürecektır. Bızim galaksimıze en yakın gezegen bınlerce ışık yılı uzaklıktadır. 7e, yaşayabilmektedir. Aynı biçimde. bazı uluslar da kavrama yetenekleri ol- madan yaşamlarını sürdü- rebilirler. Hiç kuşku yok ki bilgi alışverişi de inanılmaz bir biçimde gelıştı. Bu ışlem. artık daha çeşitli vollarla. bütün bılim. sanat ve va- zın dallanndan daha hızlı bir biçimde yapılabılmek- tedir Kral Salamon, nehirle- rin sürekli olarak denıze akması. ama buna karşı- lık ne nehırlenn kuruma- ması. ne de denizlerin taşmaması olavına hayretle bakmıştı. Fakat bugün her çocuk bunun basıt bir buharlaşma olayından ibaret oldugunu. buharla- şan suyun bulut bıçimını alıp daglara yagmur yag- dırdığını ve bunun da yine nehırler aracıîığıyla de- nize aktığını ve bunun bir sürekli devır oldugunu açıklayabılir. Toynbee, Heredot'tan daha büyük bırtarihçiydı. çünkü gözlemlemeye daha çok zaman a\ ırırdı. Fransız filozof Sartre Voltaire'den. Shakespeare ise Europides'ten. Nevvton ise Pythagoras'tan da- ha büyüktü. Büyük Mısır reformisti Tahtavv^ 19. yüzyılda Paris'e geldiğinde gördüğü. bir atın çektığı sula- ma arabasını, insanoğlunun o zamana değın keş- fettiğı en büyük buluş olarak nıtelendırmışti: çün- kü o zaman Mısır'da su taşımak içın kovalar kul- lanılıyordu. Tahtavvy birisinın bu keşfi Mısır"a ge- tırmesı için dua etmıştı. Mesleğimın başlangıç yıllarında. henüz daha genç bir gazeteci iken. bir Mısırlı bılım adamıyla röportaj yapmaya gitmiştim. Çalışma odasında gördüğüm bir gazocağı beni hayretler içensinde bı- rakmıştı ve makaleyle beraber yavımlanmak üze- re bunun bir resminı çekmek istemıştım. Ne ben. ne yazıişlen müdürüm. ne de başka yayınların ya- zıışlerı müdürlen bövle inanılmaz bir keşfı daha önce görmüşlerdı. Bir zaman sonra Amerika'daki bir füze fırlatma üssüne yaptığım zıyarette bu fü- zelenn herhangi bir fotoğrafını çekme gereksıni- mi duymadım: çünkü bu tür resımler daha önce milyonlarca kez yayımlandığı ıçın gördüklenm ne benım. ne de okurlarım ıçın yenı bir şeydı. Gazo- cağını ilk kez görmem ile bu füze üssüne yaptığım eni açmış bir çiçek ya da bir çocuğun bakışlanndaki gülümseme hepimizin içindeki yaşama coşkusunu canlandınp bizleri mutlu kılar ve işte insanın içindeki gerçek büyüklük de budur. Kimbilir, belki de insanoğlunun sürekli Nuh'un gemisini araması kendisini bu dünyada ya da başka gezegenlerde kendisinden kurtaracak bir peygamberin özlemi içinde olmasından kaynaklanıyordur. Nevvton'un zamanında evrenin çok kesin çizgi- lerle çızilmış bir geometrik düzen olduğuna ve Tann'nın en görkemlı matematikçi olduğuna ına- nılırdı.GörelilikteorisinıEinsteinkeşfettiginde ın- sanlar neredeyse Tann'ya olan inançlannı yitire- ceklerdi ve bazılan gerçekten de yitirdi. Bu teori dördüncü boyutu zaman olan yeni bir evren ka\ ra- mını ele alıyordu. Alman fizıkçi Reısenberg'in ele aldığı bir baş- ka teon ise "Belirsizlik Teorisi 1 " adı altında yayım- landı. Bu teori evrenin. bızim, üzerinde hiçbirdü- şünce sahibi olmadığımız. birbiriyle çelişen ve hiç- bir fizik ve matematık yasası çerçevesınde tanım- lanamayacak bölümleri oldugunu savlıyordu. Bundan sonraki yüz ya da binyıl içerisinde in- sanoglu neler başaracak? Evrenin yaşının şu anda 365 oldugunu varsayıp Tann'nın evreni. I ocağın birinci saatinın. bırıncı dakikasının birinci saniye- sinde yarattığım kabul edip aklını kullanarak ya- şayan insanın yaradılışının 31 araltğın son saatinın son dakikasının son sanıyesinde oldugunu kabul edebiliriz. Bu kısa zaman içerisinde insanoglu bi- limın bütün dallannda pek çok görkemlı şey başar- dı. Evrenin yaşı 15 milyar yıldır ama, insanın sa- dece 40.000 yıllık bir geçmışi vardır ve bütün bu mucizeleri son 40 yıl içerisinde başarmıştır. insan ılışkılennin kanmaşıklığını bilmemıze kar- şın bunlann yaşamımıza yansımasını engelleme- ye çalışmamaktayız. Aynı. kupkuru, donuk bir gök parçası oldugunu bildiğımız Ay'a geceleyin bak- maktan zevk alıp güzelliğini övmemiz ve bundan sonra hep övmevi sürdüreceğımız gibi. I Nüfus artışını I genetik büimi çözecek Kaç yaşında oldugumuzdan ve beklentilerimizin büyüklügünden bağımsız bir biçimde yeni açmış bir çiçek ya da bir çocuğun bakışlanndaki gülüm- seme hepimizin içindeki yaşama coşkusunu can- landınp bizlen mutlu kılar ve işte insanın içindeki gerçek büyüklük de budur. Kimbilir. belkı de insanoğlunun sürekli Nuh'un gemisini araması kendisini bu dünyada ya da baş- ka gezegenlerde kendisinden kurtaracak bir pey- gamberin özlemi içinde olmasından kaynaklanı- yordur. Nüfustaki hızlı artış önümüzdeki yıllarda da en önemli sorunlarımızdan bırisi olmayı sürdürecek- tır ve bu sorun da insanlar kendilerinı denetleme- dikleri için genetik mühendisliğince çözülecektir. Yunan mitolojısi bu soruna çözümü. kadın ile er- keğı ikı ayn adaya bırakarak çözmüş. Bir başka çö- züm ise kadınlann göğüslenni keserek dogan be- bekleri besleyememelerini sağlamak ve ölümleri- ne yol açmakmış. Bir başka çözüm ise genetik mü- hendislığının böceklerdeki bir takım davranış bi- çımlennin ınsanlara aktanlması olabilır. Örneğin dişı örümcek çiftleştıkten sonra erkeği öldürür ve bu ışlemi günde 25 defa yineleyıp erkek örümcek- lerinçoğundankurtulur. Budavranışbiçimi kadın- lara karşı uygulanmak üzere erkeklere aktanlabi- lirse insan nüfusu bir gezengende artarken bir di- ğerinde kendiliğınden azalıverir. Insana şaka gibi gelıyor ama, yaşamın acı bir gerçegi. Yaşam giderek daha iyıye daha güzele ve daha üst düzeye doğru ılerlıyor. insan ise Tann'nın büyüklügünün küçük bir yan- sıması olan evrenin büyüklüğü karşısında daha inançlı. daha emın ve daha alçak gönüllü oluyor. Yarın: Polonyalı bayan yontucu Magdelena Abkonowicz Y A Y I N H A K K I C u m h u r İ y e t ' E A İ T T İ R . İ Z İ N S İ Z Y A Y I M L A N A M A Z Asılmışların Türküsü... Katip dedem, okur-yazar bir kişi. Adı Mustafa, benim adım ondan mı geliyor, yoksa Frenk Mustafendi'den mi, kesin bil- miyorum. Benden önce doğmuş Mustafa adında bir karde- şim varmış. Küçük yaşta ölmüş. Sonra ben doğmuşum. Anam: - Senin adın, kendi adın! derdi. Çocukluğumda anlatılanlardan dinlerdim, Katip Mustafa dedem, köyde oturur, çocuklarının ediklerine, çarıklarına dek diker, ilçeye de gider mustantik (sorgu yargıcı) gibi çalışırmış. 'Katipler' ya da 'Katibeyil' adı, ya ondan ya da daha büyük olan Frenk Mustafendi'den kalmış. Frenk Mustafendi, ozan, yazar. Gömüt taşlarına şiiıier yazıyor. Mermer götüren bir ge- miye binip, ver elini Londra, oralarda on yıldan çok kalıyor. Mu- harrem amcam, dava vekiliydi, bir çeşit savunman. Emin am- cam ilçe mahkemesinde yazman (zabıt katibi). Bir babamla, Kamil amcam, okumamışlar. Babam, galiba eski harfleri bilir, yazardı; ancak yazdıklannı yalnız kendisi okurdu. Anamın oku- ması-yazması yoktu. Bir ara, 1928'lerde kurulan 'Millet Mek- tebi'ne gitmiş, ancak iş-güçle okulu bağdaştıramayıp, bırak- mak zorunda kalmış. Babam da anam da çalışmalarımızı çok sıkı izlerlerdi. Babam, gece yansı fınndan dönünce anama so- rarmış: - Mustafa dersine çalıştı mı? - Çalıştı, çalıştı. Şimdi yattı! Anam, uyuyayım diye kollamaya çalışırmış. Albaylıktan emeklı olduktan sonra ölen Muharrem amcamın oğlu Hilmi Yazıcr'yla, dedelenmizi, bu arada Frenk Mustafendi'yi konu- şurduk. Bir gün, Yargıtay üyeliğinden emekli olduktan sonra, geçen yıl 27 Eylül'de ölen ağabeyım Haltt Ziya Ekmekçioğ- lu'na: - Abi, bir gün seninle anam, babam üstüne konuşmak is- tiyorum. Biliyorsun zaman zaman onlan yazıyorum! deyince, - Hay hay kardeşım, olur konuşalım, sana anlatayım! de- mişti. Ondan anamı, babamı dinlemek bir türlü içımden gel- medi. Açamadığım, açmadığım konulardan biri de, halalarımdan bırinin acı ölümüydü. Babamın ablası, adını bilmiyorum bile. Evde hıç konuşulmazmış. Bir gün köyde, oturdukları evin alt katında, ahırda, kendini asmış. Babam, bir görünüp bir yiten ablasını görünce, anasına seslenmiş: - Ana, abam ahırda bı görûnup, bı saklanıyor! Gelip görmüşler acı gerçeği. Işin ıçyüzü şuymuş: Katip de- dem, ikı evliymiş. İlk eşi olan Meryem ebemden önceleri ço- cuğu olmamış. Onun uzerıne, bir daha evlenmış. Bu kez ara- ya kıskançlıklar girmiş. Meryem ebem, sonradan çocuklar doğurmuş ama, iş işten geçmiş. Halam genç kız, ilçeden bi- risi istemiş. Dedemin ikinci eşi üvey ebe -biz ona 'Halil Ebe' derdik. Halillenn kızı demek, çocukluğumda gördüm onu- ha- lamı bir gün azarlamış: - Seni babana söyleyeceğım, o oğlana mendil vermişsin sen! Bunun üzerine kızcağız, ahıra gidip canına kıymış! Katip dedem olayı duyunca, çok üzülmüş: - An çocuk, niye böyle yaptın ? Seni ıstediğine vermez miy- dım hiç? diye dövunmuş. Tanımadığım bu halam, hıç usumdan çıkmaz! Ankara'da, Çankaya tepelenndeki Yıldızevler llkokulu Mü- düru Fevzi lyian, karşılaştığı bir olay üzenne, gece yansından sonra, saat 03.00'te, yönetıcilik yaptığı okuluna giderek, oku- lun toplantı odastnda ıple kendini astı! 8 ekim günlü Hürriyet'te bir yerde şöyle denıyordu. "Yıldızevler llkokulu'na bu yıl 1. sınıf öğrencisi olarak baş- layan 7 yaşındakı B.C. 'nin dudaklarının mor oldugunu gören babası Mehmet Caymaz, 'Kızım duştun mu?' diye sorduğun- da kızından 'Hayır, müdur bey beni öptu' cevabını aldı. Bu- nun üzerine Cumhunyet Savcılığı'na başvurarak 50yaşında- ki okul müdürü Fevzı lyian hakkında şikayetçı olan baba Meh- met Caymaz, müdürün ifadesinı aldırttı. Fevzı lyian, ifadesini verdikten sonra eve gelmedi. Çamaşır ipiyle kendisini kalorı- ferborusuna asarak ıntıhar eden müdürün cesedinı okul mus- tahdemi buldu." Öğretmen Fevzi lyian'yı tanırdım. Basın Srtesi'nde D Blok kapıcısı Ziya Efendi'nin kardeşıydı. Sıvaslı bir Alevi çocuğu. Fevzi lyian, kendini asmadan önce arkadaşlarına: - Bu iddianın şakası bile ağırgeldi! demiş. Eşine yazdığı not- ta: "Seni, çocuklan çok seviyorum. Benden sonra, çıkacakla- ra inanma!" diye yazmış. Yıldızevler Ilkokulu'nda yapılan tö- rene gittim. Bayrağa sanlı tabutu onünde ağlamayan yoktu. Tabut, Yıldızevler flkokulu'ndan Çankaya'ya dek omuzlarda taşındı. Ziya Efendi'nin dalı kınlmıştı. Fevzi lyian, oğlunun adı- nı 'Deniz' koymuştu. Evinde, Uğur Mumcu'nun fotoğrafı ası- lıydı. Bir arkadaşı şöyle dedı: - Ben size bilgi vermek için bayan arkadaşlarla da konuş- tum. Okuluna son derece düşkündü. Çumartesi, pazar ben de biliyorum, okuluna gelir, ilgilenirdi. Ögretmenlere karşı son derece ölçülü vesaygılıydı. Arkadaşlar, "Hıçbirzaman beş da- kıkadersı ıhmal edemezdik"diyorlar. "Bırzayıfhğını düşünmek mümkündeğil"diyoriar, "cinseltaciz"konusunda. "Fakatço- cuklan çok severdi. Bizim yanımızda da okşardı. Kiminın sa- çını, kiminın yanağını okşardı. Bu, sevgisindenolurdu. Bunun dışında herhangi bir çocuğu odasında eğlediğini ya da yal- nız kaldığını duymadık, görmedik" diyoriar. On dört yıldır bır- likte çalışıyorlar bu sordugum arkadaşlar. "Çocuk, duvara da çarpar dudağını, müdür sıkmış da olabilır. Bunu nıye kötüye yorumladılar?" diyoriar. Karakolda küçük düşürücü sözler mi söylenmiş? - Sübyancısın sen! gibisine. Bu çok ağnna gitmiş. Fevzicik gitti, gider. Uğraşanlar mı varmış. "Bu müdür, hem solcu hem Alevi!" diye. Büyük Fransız ozanı François Villon'un (1431 -1463) "Asıl- mışların Türküsü" geliyor usuma. Orhan Veli çevırisi şıir şöy- le başlıyor: "Olmayın bu kadar katı yüreklil Ey dünyada kalan insan kar- deşler;/ Allah da sizden razı olur belkı/ Sizler acırsanız bizle- re eğer;/ Şurada asılmışız üçer beşer;/ Kuş sütüyle beslenen şu bedenel Bir bakın, dağılmada günden günej Bakın kül olan kemiklerimize;/ Gülmeyin dostlar, bu hale düşene;/ Tan- ndan mağfiret dileyin bize..." (Mağfiret: Bağışlama.) BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Yetişkinlerde, heyecan ve doyumun yalnızca ço- cuklarla yaşanması biçi- minde görülen cinsel sapma. 2/ Kokulu tohu- mu hamur işlerinde ve rakıcıhkta kullanılan bit- ki... Baryumun simgesi. 3/ Ressamlann boyalan üzerine dizerek fırça ile kanştırdıklan levha... Bir tür geçirimsiz toprak. 4/ Parola... Yassı gümüş külçesi. 5/ Bir nota... Utanç duyma. 6/ Tanmda kullanı- lan azotlu gübre... Gelenek. 7/ Sozün anlatılmak istenene tam karşıbk olması... Şarap. 8/ Pasifık Okyanusu'nda bir ülke. 9/ Aynı adlı ağaçtan elde edilen ve saçlan ya da elleri boyamakta kullanılan toz... Gözü kapalı inanılan düşün- ce. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Nil kıyılannda yetişen, eski Mısırhla- nn kağıt yapmakta kullandıklan bitki. 2/ Kuran'da bir sure... "Bir de - - - şişesinde babk olsam" (Orhan Veli). 3/ Şube.kol... Sincap. 4/ Kürkü değerli bir yaban kedisi... Karakter. 5/ İçinde şarap yapılan bir çeşit fıçı... Kars yakınlanndaki ünlü eskiçağ kenti. 6/ Kaçak mağara... Atlann taşınması için yapılmış kapalı taşıma aracı... Olumsuzluk belir- ten bir önek. 7/ Bir ilimiz. 8/ Ortaoyunda çoğu kez aptal uşak rolünü oynayan komik... Gemicilikte "temiz, düzgün, derli top- lu" anlamında kullanılan sözcük. 9/ Ziya Gökalp'in manzum masalı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle