Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 30 OCAK1994 PAZAR
8 PAZAR YAZILARI
Soğukkanlı
olmak asaletişi
Ingilizler soğukkanülıklany-
la ünlü, malum. Avustralya'da
Prens Charies'a biri ateş etti de
Prens Charles nasıl kılını kıpı-
rdatmadı, kol manşetleriyle
oynamakla yetindi. Bütün te-
levizyon haberlerinde üst üste,
ardı ardına bu sahne gösterildi.
Prens Charles çok acaip so-
ğukkanh olduğu için mi? Bu
sorunun yanıtı hem evet, hem
evet.
Soğukkanlılık Ingilizler için
sınıfsal birözellik. Sınıf yüksel-
dikçe soğukkanlıhk artıyor,
sınıf düştükçe azahyor. Duru-
mu Türkiye ile karşılaştı-
rmayın. Bizde soğukkanhlık
yoktur. Sınıf isteryüksek, ister
düşük olsun.
Prens Charles bir de meğer-
se, ünlü SAS komandolan ta-
rafından yetiştirilmiş. Zaten
kraliyet ailesinin önde gelen
üyeleri, yaşamlannın bir aşa-
masında mutlaka askeri bir
eğitimden geçiriür. Prens
Charles da öyle. SAS koman-
dolan gerçek mermiler kulla-
narak, etrafa ateş ederek, at-
layıp sıçrayarak bir terörist ey-
lemi kimbilir kaç kere can-
landırmışlardır. O da öğren-
miş.
Hadi diyelim ki Prens Char-
les'dan dünyada bir tane var.
Ona bir şey olursa Ingilizlerin
hayatı kayar. Onun için iyi
eğitmişler soğukkanlılık konu-
sunda. Ama ya halka ne diye-
ceğiz? Ingiliz denilince akla ne-
den soğukkanlılık geüyor?
İngiüzlerinki soğukkanlılık
ile ağırkanlılık arasında bir
yerde. İklimden midir nedir?
Ilıman bir iklimde sinir herhal-
de kolay bozulmuyor. Yazı
yaza, kışı kışa benzemeyen, her
zaman orta yolcu bir iklimde
atlıklar bir İcere doğada yok.
İnsanda nereden olacak?
Ancak Ingilizlerin tümü için
geçerli bir formül değil de sayı-
lmaz bu genelleme. Sınıf basa-
maklannda aşağı katlara doğ-
ru inildikçe ağızlar bozulmaya,
küfürler edilmeye, bütün
bastınlmış ırkçı ve maço duy-
gular ortahğa dökülmeye baş-
lar. Siyahlara saldıranlar, pub-
larda kavga çıkartanlar, maç-
larda karmaşa çıkartanlar, so-
kaklara dökülüp poüsle iüşip
kakışanlar onlardır. Onlar da
tngiliz. Orta sınıf tngiliz, tutuk
olmak zorunda sayar kendisi-
ni. Duygulannı belli etmemek,
yaygara koparmamak. gürül-
tüsüz ve sakin bir ifade. Akde-
nizi gidip görenlerin ise ahlakı
bozuluyor.
Manastır,mülteci
sığmağı olclıı6O'lı yıllarda Stockholm'ün
göbeğindeki birparktaki tarihi
meşeler kesilmek istenince bü-
yûk olay çıkmış. Ağaçlara el
ele tutuşarak sanlan gençleri
atlı polis coplamış. dağıtmaya
çalışmış. Şimdi 30 yıl önce ora-
dan geçerken bütün görkemiy-
le dimdik duran ağaçlan gö-
renler, o günü anımsıyorlar.
Bireyler bir araya gelmiş, doğ-
ruyusavunmuşlardı. Ne"kunı-
ludüzen bozulmuş" ne de "anar-
şi yaratılmıştı."
Bosna-Hersek'teki trajedi
artık "Hırisriyan Avrupairnm,
ıMüskman Avrupalı") ı anlama-
ması" konumunu aşu. Bal gibi
anhyor sokaktaki insan iki
adım ötesinde işlenen insanlık
suçunun nedenlerini ve görü-
yor kimlerin katil olduğunu.
Ne var ki üst düzeydeki beyler
her bir araya geüp kurusıkı
atıp tuttuklannda değişen hiç-
bir şey olmadığı için sokaktaki
insan kendini çaresiz hissedi-
yor.
Oysa işe bir yerden başla-
mak gerek.
Buradan iki örnek: Rahibe
Mariaıme, işe kendi manastın-
ndan başladı. Hakkmda
yurtdışı edilme karan olan,
böyle durumda Kosova'ya
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
gönderilip Sırp ordusunda as-
kerlik yapmak tehlikesiyle
karşılaşacak olan Arnavut
mültecileri, benzer durumdaki
Irakh ve Iranlı Kürtleri ma-
nasunnda saklıyor. Polis bir
kez baskın yaptı, saklanan-
lann bir kısmını götürdü.
Ikinci örnek, geçen hafta so-
nundan. Stockholm'deki kili-
selerden birinin bölgesindeki
iki kadm, "hemen şimdi" diye-
rek Bosnalılar için kışlık gjysi
ve ayakkabı toplama kampan-
yası açtı. İşin ilginç yanı bu
yardımın yalnızca pazar günü
6 saatte olmasıydı. Çünkü er-
tesi gün, 24 metre uzunluğun-
daki özel bir kamyon Bosna'-
ya doğru yola çıkacaktı bile. 6
saatte 5 bin çuval toplandı!
Çuvallar şu anda yolda. Belki
vanr, belki Sırplar el koyar; bi-
lemeyiz. Ama tek bir çocuğun
soğuktan korunması, her şeye
değer...
P E N
PEN YAZARLAR DERNEĞİ'NİN
1993-1994 ÖDÜLÜ
"DÜŞÛNCE ÖZGÜRLÜĞÜ
VEIAİKMJK"
1.1991de Nâzım Hikmet'in 90. doğum yılı nedenıyle "Düşünce Suçu
ve Türkiye'de Dûşûnce Suçlan", 1992de Sabahattin Eyuboğlu nun 10.
ölüm yılı nedeniyle "Deneme" konulu yanşma açan PEN Yazarlar
Derneği, 2 Temmuz 1993 günü Sıvas'ta devlet güçlerinin gözû önünde
Ortacağ ateşinde yakılan 37 yazar, sanatçı ve aydının anısını yaşat-
mak amacıyla "Dûşûnce özgürlüğü ve Laiklik" konulu bir yanşma
düzenlemiştir.
2. Yanşma, PEN Yazarlar Demeği'nin "ödüller Yönetmeliği"nde
öngörûlen kişiler (Demeğın Yönetim, Denetim, Onur Kurulları üyeleri)
ile Seçiciler Kurulu üyeleri dışında herkese açıktır.
3. Yarışmaya, çift aralıklı daktiloyla yazılmış en az 30 sayfalık incele-
me ve araşbrmalarla katılımr. Katılanlar. 5 kopya olarak derneğe gön-
derecekleri ya da elden verecekleri çalışmalanna, kısa yaşamöyküle-
rini, adreslerinı ve birfotoğraflarını eklerler.
4. Yanşmaya bireysel çalışmalarla katılınabileceği gibi, birden çok
kişi ortak çalışma ürünü yapıtlarla da katılabilirler.
5.15 Mayıs 1994'ten sonra gönderilen ya da bırakılan çalışmalar
değerlendirmeye alınmaz.
6. Seçtciler Kurulu Prof. Dr. Bedia Akarsu, Prof. Dr. Cem Eroğul,
Vedat Günyol, Alpay Kabacalı, Prof. Dr. Zafer Üskül'den oluşmaktadır.
7. Seçiciler Kurulu, ödülû bir tek çalışmaya verebıleceğı gibi ödülün
iki çalışma arasında paylaştırılması yolunda da karar alabilir. Gerekli
görûrse, sayısı ûçü geçmemek üzere "Mansiyon" venlmesmi de ka-
rarlaştırabilir.
8. Seçiciler Kurulu karan,toplantnınertesi günü PEN Yazarlar Der-
neği'nce basına açıklanır; kazanana ya da kazananlara da mektupla
bildirilir.
9. ödül, Temmuz 1994'te düzenlenecek törende verilecektir.
10. Birincilik ödülü'nû kazanan ya da kazananlara "Ödül Belgesi"
ve "ödül Plaketi" ile 5.000.000 TL tutarında "Rüştü Koray özel ödülü"
verilecektir. Birinci ya da bınnciler, ayrıca, Nâzım Hikmet Vakfı'nın
Foça'daki Ferit Oğuz Bayır Dinlenme Evi'nde bir hafta süreyle konuk
edilecektir.
CUMHURBAŞKANIGAZİ M.KEMAL
PAŞA'NIN SONBAHAR GEZİLERİ
Nuri Onat (Yayına hazırlayan)
30.000 (KDVıçinde)
Çağdaş Yaymları Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İstanbul
ödemeli gönderihnez
BütünÂlmanlar faşistdeğildiÜnlü yönetmen Steven Spielberg,
insan yiyen köpek balıklanndan. E.T.
'yle İndiana Jones'tan ve Dinozarlar'-
dan sonra Almanlara kendi tarihlerini
anlatmaya karar verdi. Siyah-beyaz
çektiği ve gerçek bir olaydan esinlendi-
ği "Schindİer'in Listesi". 3 martta Ber-
lin'de vizyona girecek. Şimdiden dört
gözle beklenen filmde, Oskar Schind-
ler adındaki Alman sanayicinin İkinci
Dünya Savaşı yıllannda Yahudileri
nasıl kendi inisiyatifiyle gaz ocakla-
nndan kurtardığı anlatıhyor.
Oskar'a birçok dalda aday gösteril-
mesi beklenen film Hollywood stüd-
yolannda çekilmeden önce Oskar
Schindler adı Almanya için E.T. kadar
yabancıydı. Nazi döneminin belgeleri-
ni tarayıp Almanlann hepsinin faşist
olmadığını kanıtlamaya çalışan tarih-
çiler de nasıl olmuşsa Schindler'i tozlu
raflardan bulup çıkaramamışlardı.
Filmin öyküsü, Avustralyalı yazar
Thomas KenealJy'nın 1980lerin başı-
nda yazdığı kitaba dayanıyor. Alman
sanayici Oskar Schindler, 1939 yılının
sonbahannda Hitler ordularınca işgal
edilmiş olan Polonya'nın Krakau ken-
tine yerleşiyor. Maceraa bir adam.
Klasik Alman meziyetlerini kişiliğinde
banndırmayan, hayattaki bâşansını
disiplinli çalışmaya değil rüşvete,
kumara ve dolandıncılığa borçlu.
Ama Oskar Schidler'in içki-kadın-
kumar üçgeninde pek göze çarpma-
yan bir meziyeti var ki Hitler faşizmin-
de onu kaçınılmaz olarak "muhalifler"
safına katıyor: Acıma duygusu. Disip-
lin, çalışkanlık, yurtseverlik, ka-
rarlılık, sertlik ve cesaret gibi meziyet-
leriyle övünenler bunlan kolaylıkla
Führer'in emrine sunarken insani aa-
ma duygusu Schindler'i, Yahudi
soykınmına seyirci kalmamaya itiyor.
Schindler 1939'da geldiği Krakau'-
da bir emaye fabrikası kuruyor ve za-
manın en ucuz işgücü durumundakı
Polonyalı Yahudileri istihdam ediyor.
BERLİN
cekleri odada duş deliklerinden su ye- nevlerinde basılan ve "anti faşist dire-
DtLEK
ZAPTÇIOĞLU
1943 yılının mart ayında Krakau'daki
Yahudi gettosu dağıübyor ve hayatta
kalanlar toplama kampına sevk edili-
yorlar. SS komutanlanyla rüşvet
İcarşılığı anlaşan Schindler, fabrika-
sındaki Yahudi işciler için burada özel
bir kamp kurma izni alıyor. Ancak
1944 sonlannda bu kamp da dağıtılı-
yor ve bütün Yahudiierin Auschwitz'e
gönderilmeleri emrediliyor.
Filmden bir sahne: Auschvvitz imha
kampında kadın, çoluk çocuk
çınlçıplak soydurulmuş, "duş yapma-
ya" gönderilmektedir. Birazdan gire-
nne gaz çıkacağını bilen insanlar
haykınr: "Dunın yapmaym, biz
Schindkr'in Yahudi"leri>iz!" Gaz
odasında dolaşan kamera bize biraz-
dan korkunç sahneler gösterecek diye
beklerken duşlar çalışır ve insanlar
ıslanmaya başlar. Gaz değil sudur
akan. "Schindler'in Listesi"ndeki 1300
isim, muhasebecisı tzak Stern tarafı-
ndan tamamen akıldan haarlanmış.
Avrupa'da 6 milyon Yahudi katledi-
lirken kurtulan bu 1300 kişiden çoğu
sonra İsrail'e yerleşmişler. Schindler,
1974'de Franİcfurt'ta yapayalnız ve
yoksulluk içinde öbnüş. Onu Kudüs'-
teki Katolik Mezarbğı'na gömen İsra-
illiler, Musevi olmadıklan halde Ya-
hudi soykınmına karşı çıkmış olan
"36 BUge"nin adını verdikleri anıtlar-
dan birini Schindler'e ayırmışlar.
Almanya'da hiçbir sokak Oskar
Schindler'in adını taşımıyor; okul ki-
taplan ondan söz etmiyor; sol yayı-
nişi" anlatan yayınlarda Schindler adı
yok. Haftabk "Die Zeit" geçen haftaki
nüshasında
u
HoUywood Alman tarihi-
ne tsık tutarken biz ne yapıyoruz" diye
soruyor ve yanıtı kendişi veriyordu:
Evet, Hitler faşizmini ve İkinci Dünya
Savaşı'nı konu alan yığınla fılm çevril-
mişti. Ama çoğu, Almanlan*
kandınlmış, aldanmış ve sonunda fe-'
laketini kendisi hazırlamış "kurban-,
1
lar" olarak gösteriyordu.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra
ünlü "Alman mucizesf'nj gerçekleşti-
rerek yeniden dünyanın ileri sanayi üU
kelerinden biri haline~gelen Alman-'
lann, Yahudi soykınmına ağıt yaka-
cak zamanı olmamışü.
Spielberg'in filmi şimdiden gişe re-
korlan kırmaya aday. Ama Dinozor-'
lar'dan çok iş yapması beklenmiyor,'
konu "agu
1
" diye herhalde. Hatta
konu kimi sinema sahibine öyle ağır.
gelmiş ki filmi ısmarlamamış. '
HOSOKAVVA'NIN YÜZÜ GÜLDÜ - Japon>a'da gem, riaşuaKan Morihiro Hosoka^a'nın
koltuğunu bir an için tehlikeye düşûren siyasi rcform paketi uzun süren tartışmalar sonunda
onaylandı. Reform pakefinde hükümete özellikle ekonomide güçlü müdahalelerde bulunma >et-
kisâ veriliyor. Reformlara karşı olan bir grup kör gösterici, parlamento önünde. (REUTER)
DetnokrasininnaylonlanPolitika aşktır. Seçmen ile se-
çilenin aşklannın kesiştiği yer-
dedir demokrasi. Karşıhküdır
aşk. Çıkarlar besler büyütür
aşkı. Demokrasilerde çözümler
de tükenmez, aşklar da.
Çokluktur, çeşnidir demok-
rasi. Daha çok çeşnilemeü,
daha çok çoklamalı. Gerçi aynı
anda birden fazla partiye üye
olmalara sıkça rastlanıyor, ama
bunu bir gelenek haline getir-
meli, gizlilikten kurtanp gide-
rek herkesin her partiye üye ol-
ması olanağı sağlanmalı. De-
mokrasilerde ölülere de söz ve-
rilmeli, dinlenmelidir. Partilerin
ölüleri de üye yapmalan gizli-
likten çıkanhp bir gelenek hali-
ne getirildiğinde demokrasi
daha bir sağlamlaştınlmış ola-
caktır.
Sevmek zordur; duyarhlık is-
ter. bilgi gerektirir. Sevmesini
bilemeyince halk, politikacılan
"kötü aşıklık"la suçlama hakkı
doğar mı? Bir yüce aşk yarata-
mamanın suçlusu halk mıdır?
"Bir kez yanılabilir, ama ikinci
kez aynı yanlışı yaparsa, suclu
MADRID
ALİ
KIŞLAK
halktır" diyor Komünist Partisi
lideri Julio Anguita. Julio'ya
göre İspanyol halkı on küsur
seneden beri komünistlere değil
de Felipe'nin sosyaüstlerine oy
vermekle suçlu durumuna dü-
şüyorlar.
Mart sonunda Sosyalist İşçi
Partisi'nin kongresi var. Felipo
GonzaJez, yirmi yıldır tartışı-
lmaz lider. Lider belli de, kong-
re İspanya'nın, sosyalizmin ne-
resinde olduğunu belirleyecek.
Yenilikçiler kazanırsa sosya-
lizm daha bir yenilenip günü-
müze uydurulacak. Guerracı-
lar'ın kazanması zor: sosyalist
değerlerin "yumuşadtğı" bir dö-
nemden geçiyor tarih. Mart
kongresi, Yenilikçi-Guerracı
seçimi demek. Seçim üye de-
Başkasımn derdinde keyifyakalaıııakKoşun, koşun! Kavga çıku!
Herkes hemen elindeki işi bırakıp
heyecanla çığırtkanın yanına koşar.
Olay yerine vanldığında duygular do-
ruk noktaya ulaşır. iki insanın kıyasıya
birbirini dövmesi büyük bir ilgiyle izle-
nir.
"Yapmaym, eöneyin" diyen bir iki
kişi dışında, ötekiler kendilerini bedava
boks maçı izliyormuş gibi duyumsar.
Gözler hiçbir aynntıyı kaçırmamak için
iyice açılır. Gecikenler önce gelenlere
"N'otaıuş" diye sorar. Bir şey bilenler.
bir otorite havasına gınp bire bin kata-
rak anlatırlar; kesinlikle kendi yorum-
lannı, eklemeyi unutmazlar. Kimin
hakh olduğu ve kimin daha "profesyo-
nelce" dövüştüğü konusunda -bahse gi-
rilmese de- hararetli tartışmalar yapılır.
Kan revan içindeki dövüşçüler iyice
MOSKOVA
halsızleşınce kavgayı
aralama rolündekıler
aktifleşme karan alı-
rlar. Araya girip savaşı
durdururlar. Küfürler
ve tehditlerle geri çekil-
me aşaması başlar. Şu
artık son fasıldır. Ve iz-
leyiciler heyecanlannı
yitirmek üzeredir. Ya-
vaş yavaş dağılmaktan başka çare kal-
mamışür.
Kimse yüksek sesle açıklamasa da
çıkan kavga ve dökülen kan, izleyici kit-
lenin hoşuna gitmiştir. Vücutlannı bir
heyecan dalgası sarmış, mıymıntılıklan-
ndan sıynlmışlardır. Konuşacak ve
daha sonra anlatacak bir konu
çıkmıştır. Kendilerini dövüşenlerin yeri-
ne koyup fantazilerini geliştirmişlerdir.
HAKAN
AKSAY
Kavgayı sönümlenme
aşamasında aralayan-
lar, BMÖ banş temsil-
cisi gibidirler artık.
Olay yerini kan için-
de terk edenlerin du-
rumunu, ruh halini
yakından duyumsa-
yanlann, onlar için
üzülenlerin sayısı par-
makla sayılacak kadar azdır.
Başkalannın düştüğü zor durum, ço-
ğunluk açısından ilginç sahnelerin
doğmasına yol açtığı için sevinç ya-
ratmıştır. Birinin üzüntüsü, ötekinin
mutsuzluğunda coşkulu bir çıkışa dö-
nüşmüştür.
Günlük yaşam sıkıcıdır gerçekten.
Ekmek kavgası, iş ortamı, trafik karga-
şası, çevre kirliliği, akmayan sular, ısı-
nmayan havalar, kan dırdın, çocuk gü-
rültüsü derken, yaşam canlılığını yitirir;
sürgün cezasmı andınr. Hele son za-
manlarda hızla yükselen enflasyon, fı-
yat artışlan. alım gücü giderek düşen
gelirler düşünülecek olursa. Üstelik
elindeki olanaklan kullanarak kendini
ve çevresindekileri mutlu etmeyi dene-
yenlerin, hoş söyleşilerle zaman geçi-
rebilenlerin, hele hele yaşamında si-
nemaya, tiyatroya, gezmeye, spora yer
verenlerin sayısmın son derece az oldu-
ğu göz önüne alınacak olursa.
İyilik, dürüstlük, vicdan gibi ahlaki
kavramlar üzerine bin yıllardan beri
sayısız tanımlama yapılmıştır. Bunlar-
dan biri de herhalde kendisini baş-
kasımn yerine koymayı, onun sevinç ve
üzüntüsüne ortak olmayı başarabilme
sanatı olsa gerektir.
mek. delege demek. Kongre dö-;
nemlerinde. gerçek olmayan,!
yapay-naylon delegeler-türeyi-i
veriyor.
Halkının genellikle tanmla
uğraştığı Leon bölgesinde 1000
küsur köylü bir gün Sosyalist
Partfnin Genel Sekreteri
Başbakan Felipe Gonzalez'den
"Sevgili Yoldaş" diye başlayan
birer mektup alınca. önce
"şaka" sandılar. Durup durur-
ken nereden Felipenin yoldaşı
oluyorlardı ki... Ama, kısa sü-
rede mektubun şaka değil ger-
çek olduğu anlaşıldı. "Leon
Çiftçiteri Birliği" sendikası tut-
muş tüm üyelerini, üyelerin ana
babalan çocuklan kardeşleri ile
birlikte hep beraber Sosyalist
Parti'ye üye kaydedivermiş.
Değişik siyasi görüşten çiftçile-
rin üyeükleriyle birgecede "çok-
sesliÛk" sağlanıvermiş.
Partınin yönetimi, birkaç üye
dışında tüm yeni üyelerin üye-
liklerini askıya aldı. Ne kadar
naylon ne kadar has Hint ku-
maşı olduklan inceleniyor.
Naylondan olduklan için bir
kısmına da ulaşılamıyor; adres-
ler hayali, postaa hayali delege-
yi bulamıyor. Naylon delegeler
önümüzdeki kongrede oy kul-
lanamayacaklar. Sendika yö-\
neticilerinin olayı örtbas etıaek.
için naylon delegelere "naylon
ohnadıklarmı" kendi nzalan ile
üye olduklannı söylemeleri için
para teklif ettikleri söyleniyor.
Bazı olaylar bazı ülkelerde
"normal" karşılanır da başka
ülkelerde "olamaz" gibi gehr.
Üyelere fıyat bicilmesi de de-
mokrasi yolunda hayli ilerlemiş
İspanya"da biraz şaşırttı beni.
"Bazen bizde delegenin oyu rakı
şişesinden geçer. Sizde
nasıldır?" Sosyalist Parti'den
Maria Antonia, "Bizde belli bir
şişe yok" diyor. "Gerçi her
kongre öncesi böyle küçük olay-
lar ortaya çıkıyor ama genelde
üyeler, ideolojileri doğnıltusun-
da ov verirler."
Parlez-Vous Francais:Fransızca konusur musunuz?
FRANSIZCA DİL KURSLARI
Kurs başlangıç tarihi:
7 Şubat1994
Kayıtlar ve Test:
31 Ocak - 5 Şubat 1994
(Gün boyunca)
Saat: 09.30- 18.00Arası
IEFIISTANBLL FR^NSIZ KULTlıR MERKEZl .
ISSTITLT D ETl DES FRA\ÇMSE<İ D ISTASBLL
Istiklal Cad. No*
Taksim Tol: 252 02 62
BEYKOZ 2. ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ
1993,323
Davacı Mümtaz Yeşil vekili müvekkilinin davalı eşi Dudu Yeşil
aleyhine daha önce boşanma davası açüğını, davanınretlesonuçian-
dığıru. bu karann kesinleştiğı tarihten itibaren 3 yıllık sürenin geçtiği-
ni, müşterek hayatın yeniden tesisedilemediğiniıddia ile MK 134 son
maddesi gereğince taraflann boşanmalanna karar verilmesini iste-
miştir.
Davalının bildirilen Kiraz ilçesi, Gedik köyii adresine çıkanlan
tebligat bila tebliğ iade edilmiş. yapılan adres tahkikatı da sonuç ver-
medığınden davalı Dudu Yeşil mahkememızde yapılacak 28 3.1994
günü saat 9.30"da bizzat hazır bulunmadığı ya da bir vekille temsil
edimediği takdırde yargılamanın yokluğunda yapılarak karar verile-
ceği ilanen tebliğ olunur. 25.1.1994
Basm:1132
ANTALYA ASLİYE 3. HUKUK
MAHKEMESİ
1992 710
1993,870
Davacı vekili. verdiği dilekçeyle davalılar Mustafa Arslan ve İbra-
hım Ethem Sek aleyhine toplam 6.300 000 lıra alacak davası açmış
olup. davalı Mustafa Arslan'ın bildirilen adresine tebliğ yapılamamış
ve gerekli araştırmalar sonucunda da adresi tesbit edilemedığinden
gazete ilaru ile duruşma günü tebliğ edilmiş,
Davacının davasının kabulüne ve 3.450.000 liranın 10.8.1991 tari-
hinden itibaren %54 iskonto faizi, 2.85O.OOO liranın 10 9 1991 tari-
hinden itibaren %54 iskonto faizi ile birlikte davalılardan alınıp
davacıya verilmesine karar verildığinden:
Işbu karar adına tebligat yapılamayan davalı Mustafa Arslan'a
ilanen tebliğ olunur. 13.1.1994
Basm:45530
İLAN
ANTALYA 6. ASLİY E HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
1993694
Davacı SS. Akdenız Küçük Sanayi Sitesi Yapı Koop. Vekili
Av. Salih Pınar tarafından verilen dava dilekçesinde; Antalya Mer-
kez Duraliler köyünde kain ve tapunun 2593 parsel nosunda kayıtlı
bulunan taşınmazın kooperaüfe bedelı mukabilinde temin ve teslim
edildiğini. kooperatifin bu arsasına davalının vaki haksız tecavüz ve
müdahalesinin, el atmanın önlenmesine, haksız tecavüz ve mûdahale
ile japılan kaçak ruhsatsız ve mûdahale ile yapdan kaçak ruhsatsız
gecekondu bina. duvar, çit. subasman ve sair muhtesatlann kalinc.
ağaç bıtki vesair suç evratlannda sökülmesine, muarazanın gideril-
mesine. yargılama masraflan ile ücreti vekaleün karşı yanlara tahmı-
lıne karar verilmesini talep eden işbu dava dilekçesi davalı Ali Boz-
kur'un Duraliler Ünsal Mah. Bila Sokak-Antalya adresine tebüğe
verilmiş olup bu adresinde tebliğ edilemediği gibi yapünlan zabıta
araştırmasında adresi tesbit edilemediğirKİen ilanen tebliğine karar
verilmiş olduğundan.
Davalı Ali Bozkurta. ışbu dava dilekçesi \erine kaim olmak üzere
ilanen tebliğine, davalının bırakıldığı 9.2.1994 günü satt 9.55"teki du-
ruşmaya bizzat gelmesi veva kendisini bir vekille temsil ettirmediği
takdirde yargılamava yokluğunda devam edilip karar verileceği
(HUMK.nun 509. md. gereğince) hususu ilanen tebliğ olunur. 13.1.
1994
Basm:45532
İLAN
ÇARDAK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
199070
Davacı Çardak Mal Müdürlüğü tarafından davalılar Çardak'-
tan Necip Şen, Şerife Tomnıkçu, Kerim Şen, Hanife Kökcü. Şerif
Karakan, Sevim Şen. Mazlum Şen, Hüseyin Şen, Mesut Şen, Musta-
fa Apatay, Remziye Orhan. Sevim Ay, Sabri Apatay, Fikret Apatay,
Mustafa Şen, Ayşe Şen alevhine açtığı aleceel koymadavasının mah-
kememizde yapılan açık duruşması sırasında verilen ara karan gere-
ğince:
Davalılann adresleri Çardak Saray Mahallesi olarak bildirilmiş ise
de tüm aramalara rağmen adı geçenlerin adresteri tesbit edilememiş
ve adı geçenlere tebligat vapılamamış olduğundan ilanen tebliğine
karar verilmiştir.
Davalıiann Çardak Aslive Hukuk Mahkemesi duruşma salonun-
da 7.4.1994 günü saat 09'da yapılacak olan duruşmaya bizzat gelme-
leri veya vekil göndermeleri. delillerini ibraz etmeleri aksi halde
HUMK.nun 509 ve 510. maddeleri gereğince yokluklannda duruş-
ma yapıbp karar verileceği ilanen tebliğ olunur.
Basın: 45535
İST. 1. SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN
1992 111 Vasıyetname
Mahkememizde açılan Müteveffa Fatma Naciye Gencan'a ait
Beşiktasö. Noterliği'ndetevdi edilmiş bulunan 19.4.1993tarih, 11694
yevmiye sayılı el yaab vasiyetnamesinin aynen tenfızine dair karar
mahkememizce 14.7.1993 tarihinde verilmiş olup, adresi bilinmeyen
ve ilanen celbine karar verilen mirasçı tsmail Hakkı ve Lütfiye'den
olma Fevziye, Fahriye ve Mustafa'dan olma Saüha Sıdıka Akçay'a,
Fahriye ve Mustafa'dan olma Fahamettin Akçay'a iş bu karar tebliğ
yerine kaim olmak üzere ve duruşmanın 4.3.1994 günü saat 10'a mu-
allak olduğu ilanen tebliğ olunur. 27.1.1994
Basm:1177
Tunusgüneşi
insanıniçine doğarFrankfurt Havaalanı'na iniş
yaptığımız sırada pilot nedense
dışandaki hava ile ilgili bilgi
verme gereğini hissetti ve yolcu-
lann tamamından homurtuyla
kanşık bir yakınma sesi yüksel-
mesine yol açtı. Hava 5 dere-
ceydi.
Tunus'un Manastır Havaa-
lanf ndan aynldığımızda. arka-
mızda taze bir bahar havası
bıraktığımızı hepimiz biliyor-
duk. Ama henüz gözlerimiz gü-
neşsizliğe alışmaya haar değil-
di. Mavi-yeşil Tunus'un renkle-
rinin ne denli berrak olduğunu.
gri-kahverengi Almanya'ya
döndüğümüzde anlayabildik
tam olarak.
Tunus dönüşü Almanya"da
Noel hazırlıklan son hızıyla de-
vam ediyordu. Hayatın genel
renksizliği içerisinde insancık-
lar kendilerini zorluyorlardı se-
vinçli olabilmek için.
Ama bu başdöndürücü hare-
ket ve tüketim furyası ağızda
bir "zoriama" tadı bırakıyor.
Oysa Tunus'ta ne yılbaşı kut-
laması vardı ne de Noel. Aralık
başında sokaklar süslü değildi,
insanlann coşkulu olması için
özel bir sebep yoktu. Öyleyse
nasıl oluyordu da etraf renk do-
luydu?
Şöyle bir şey: Hammamet'-
ten başkent Tunus"a giden dol-
muşu beklerken kahyayla ah-
bap oluveriyoruz. Tunus'un
çarşısında pazarlık ettiğimiz
dükkanın bizim gibi müşterisi
olan Arap şarkıcı bizi cumartesi
akşamki galasına davet ediyor
ayaküstü.
Dönüşte aynı kahya bu sefer
Tunus'ta karşımıza çıkıyor. Bi-
zi doğru dolmuşa kadar götü-
rüp el ediyor. Hammamet'ten
15 kilometre uzaklıktaki Na-
beul'a gitmek için Macar yapı-
mı Ikarus belediye otobüsüne
biniyoruz. İstanbul'daki eski
MAINZ
ZEYNEP
ÇAĞLAYAN
troleybüs usulü. arkada biletçi
duruyor.
Hammamet'te hep aynı kö-
şede aynı trafik polisleri bekli-
yor. Bir motosikletliyi durdur-
muşlar. ceza yazacaklar. Moto-
sikletli hem kıkırdıyor hem de
"ValIahi-vaUahi diyor polise.
Polis de kahkahalar atıyor,
kafa sallıyor. Biz de karşılanna
geçip gülüyoruz. Biliyorum,
polis her yerde polistir. Ama
Alman polisiyle ceza yazma
anında şakalaşmayı denediniz
mi hiç?
İnsanın içine kadife gibi yu-
muşak bir his yayan bir bağ var
sokakta yanımdan geçen ya-
banayla benim aramda. tnsan-
lar birbirlerine görünmez iplik-
lerle bağlanmışlar, birbirlerin-
den kaçmıyorlar, zoriama yok
gülüşlerinde.
Hammamet'te, Akdeniz'e
yaslanmış surlarla çevrili "Me-
dtoa"da Tunus usulü pizza dihv
mimi. yanıma sokulan bir ço-
cukla paylaşıyorum. Ağabeyi
beliriyor derken yanımızda, pü-
rüzsüz bir Fransızcayla özür di-
liyor kardeşi adına. Cin gibi
bakıyor beriki ağabeyi konuş-
tukça. "Seni Almanya'ya götü-
reyim yanımda" diyorum küçü-
ğe. "Almanya'yı görmedim,
ama oralarda yaşamak istemez-
dim" diyor 12 yaşındaki ağabe-
yi. "Neden" diye soruyorum,
yanıtıbilmiyormuşumgibi."Bu-
rada güneş var, insanlar rahat.
Almanya'da her şey soğuk ola-
cakmış gibi geüyor bana" diyor.
Ne kadar hakh olduğunu ona
anlatmama imkan var mı?