Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20 OCAK1994 PERŞEMBE CUMHURİYET2 SAYFA
KULTUR
'Don Juanhâlâçağdaş...'Jean- Gabriel Nordmann, bu kez Istanbul Devlet Tiyatrosu'ncla oyun sahneliyor
PELtNÖZER
Taksim Sahnesi'nde bir grup
prova yapıyor. Fransız yönet-
men Jean-Gabriel Nordmann ve
tüm ekip sahnede. önce herkes
sıraya giriyor ve öne doğru iler-
leyerek tek tek selam veriyor.
Verilen dingin selamı, önceden
tasarlanmamış, herkesin için-
den gelerek yaptığı bir hareket
izliyor. Prova grubun birlikte
ürettiği doğaçİama çalışmalarla
sürüyor. Bu çalışmayla hem
grubun dinamiğı sağlaruyor,
hem de tûm oyuncular yaraücı
potansiyellerini özgiirce kullan-
ma fırsatı buluyorlar.
IÇalıştığun ekibi
çok seviyorum
Fransız tiyatro adamı Jean-
Gabriel Nordmann 1992 yılında
da fstanbul'a gelerek burada
bir work-shop düzenlemiştı
Peter Brook'la uzun süre çalı-
şan ve sürekli araştırmalar ya-
pan Nordmann, İstanbul Dev-
let Tiyatrolan'nın davetlisi ola-
rak Don Juan'ı sahnelemek
üzere yeniden Türk tiyatrocu-
larla buluştu.
Oyunda "Don Juan"ı Metin
Beigin yorumluyor. Oyuncu
kadrosu Atilla Şeodik, Gfilizar
Irmak, Faik Ertener, Kürşat
Alnıaçık, Seray Gözler, Melek
Gökçer ve Murat Ersanoluşu-
yor. Şerif Sezer ve Kürşat Aln-
ıaçık yönetmen yardımcılığı. sı-
mültane çevıriyı de Füsun Erbu-
lak yapıyor. Dekorlan Nurertin
Özkönü ve Serpil Tezcan hazır-
lı>or. Jean-Gabnel Nord-
mann'Ia tıyatro ve Don Juan
üzerine konuştuk:
- Araştırmacı bir riyatrocusu-
nuz...
Ben herşeyden önce oyuncu-
yum. Daha sonra yönetmen ve
tiyatro yazan ve eğitmenim.
Fakat bana göre tüm bu vasıf-
lar bir bütündür. Şımdı yıne bir
work-shop >apıyorum, ama bir
tiyatro oyunuyla. Çahşmanın
temeli hep aynı. Zaten herşey-
den önce tiyatronun kaynağını
bulmamız gerekiyor.
- Isfanbul'a yeniden gelnteniz-
de ıtici güç ne oldu?
Bence Türkıye'deki oyuncu-
lar da dünyadaki dığer oyuncu-
lar gibi. Çok iyi oyuncular da
var, yetersiz oyuncular da.
Bazılan ticari zihniyetle bu işi
götürürken, bazılan sürekli
arayış içinde. Fakat insanlar
yabancı bir ülkeye gitüklerinde
tüm sorunlann çözüleceğini
düşünüyorlar. Bu yanhş. çünkü
her ülkede ayru sorunlar ya-
şanıyor.
Buraya gelmemde bazı dost-
luklar zemin hazırladı. Füsun
Erbulak, Sema Çeyrekbaşı
gıbi... Sedef Ecer ile daha önce
çahşmıştım. Bu arkadaşlıklar
ve şartlann uygunluğu sonucu
yeniden İstanbul'a geldim.
- Moliere'in 17. yüzyılda yaz-
dığı "Don Juan"a nasıl bir yo-
rum getiriyorsunuz?
Bence "Don Juan" dünya ti-
yatro repertuvanrun en güzel ör-
. f
ürkiye*de, Fransa'da olduğundan çok daha fazla dini sorunlar
yaşanıyor. Bu yüzden Türkiye'de Don Jııan'a larklı aglardan
vaklaşrnak ncrckivor. Molicrc bu ovunu vazdıizında Tann'nın
olnıadığından söz cdcrck büyük bir riske girmis,li. Tiirkiye
tarihine baktjgımızda bu riskin Fransa'dan daha önceliklc göze
alınması iicrckıiüine inanıvorum.
Fransız yönetmen Jean- Gabriel Nordmann, grubun enerjisinin ve Oetişinıin güzeUiğinin çalışmaiarı verimli kıldığını söylüyor.
neklerinden biri. Aynı zaman-
da da çok zor bir oyun. Bu
oyun günümüzde hala cevapla-
namamış sorular soruyor. Ben
de bu oyunda çözûmler öne
sürmüyorum. Fakat kendi so-
rulanmı soruyorum ve Don Ju-
an'ı anlamaya çalışıyorum.
Tüm kadroyla birlikte Don Ju-
an'ın bugün bizim için kim ol-
duğunu bulup çıkarmaya calışı-
yoruz. Bugün Don Juan'ın öy-
küsü bizi ilgilendiriyor mu ilgi-
lendırmiyor mu? 0nun Tann'y-
la, kadercilikle, özgürlükle iliş-
kileri üzerine kadroyla o kadar
tartışıyoruz ki, bu bize onun
hala çağdaş olduğunu kanıtlı-
yor.
- Don Juan'ı sahnelerken nasıl
bir dekor-kostüm anla\ ışı getiri-
yorsunuz?
Ben "Boş Alan"ı seviyorum
tiyatroda. Peter Brook'un kita-
bına verdiği isim gibi. Grotows-
kı buna "yoksul tiyatro" diyor,
aslında çıkış noİctalan aynı.
Ben boş bir sahnede tiyatronun
nasıl doğduğunu görmek isti-
yorum.
- Devlet Tiyatrosu'mın çaltş-
ma şartlanm, ekibinizi nasıl bu-
luvorsunuz?
Benim için Devlet Tiyat-
rosu'nda çalışmak bir şans.
Çünkü bu tiyatrolann pek çok
olanaklan var. Bu Fransa'da
da böyle. Oradaki kurumlarda
da ayru engeller söz konusu. Bu
tip devlet kurumlannda çalı-
şanlakendilerini memur gıbı
hissediyorlar. Oysa tiyatroda
mernur zihniyeti çok tehlikeli.
Tabii ki tiyatroculann yıl bo-
yunca belirli bir maaş almalan-
nı eleştirmiyorum. Ancak bazı
tiyatrocular maaşlannı alarak
köşeye çekilmeyi. önemli roller-
de oynamayarak kendilenni
yormamayı ilkeediniyorlar. Bu
tip sorunlar dünyanm her ye-
rinde yaşanıyor. Fransa'da da
bu böyle. Sonuç olarak ben bu-
rada karşılaştığım sorunlan
yadırgamadım. Bu her yerde
aynı. Çalıştığım ekibi çok sevi-
yorum.
- Tiyatroyla evrensel bir dil
bulunabileceğine inanıyor musu-
nuz, yoksa bu yalnızca bir düş
mü?
öncelikle yaşadığımız günün
evrensel dilint bulmamız gere-
kir. Tiyatroda ve tüm sanat dal-
lannda sihirli olan budur. Hıç
bir yerde durup da 'işte okhı' dı-
yeraezsiniz. Her seferinde yaşa-
yan insanlann konuştuğu dih'
yeniden keşfetmek gerekir.
Çünkü insanlar sürekli dcğişir.
Ben tiyatronun geleceği konu-
sunda ne iyimser, ne de karam-
sanm. Zaman zaman dünyada
çok büyük çatışmalann oldu-
ğu, olanlann bize çok eski çağ-
lan anımsauığı söyleniyor. Ya-
şamın mükemmelliğinden, bü-
yüsünden de sözediliyor. Ben
hep bu iki düşünce arasında gi-
dip geliyorum. Bence tiyatro
her zaman varoluş sebebini sor-
gulamalıdır.Tiyatro yaşayanbir
şeydir.Yaşamı, yaşama zevkini
aşkı. çağdaşlığı yeniden keşfet-
mehdir. Çünkü kötülükler de
bir yandan varlığıni sürdür-
mektedir. Bir toz bulutu var ti-
yatronun üstünde. Temizlik
Tiyatrocu olmanın önemli bir ayncalık olduğunu vurgulayan yönetmene göre tüm engeller ilginç.
yapmak gerekiyor.
- Paris'teki çauşmalanııızdan
sözedermisiniz?
Pans'te yalnız çalışıyorum.
Bir anlamda bunu ben seçtim.
Çünkü bazı kurumlarda çalış-
mayı reddettim. Yalnız çalış-
mayı, özgür olabilmeyi çok se-
viyorum. İstediğiniz zaman ra-
hat rahat küiûr edebiliyorsu-
nuz hiç değilse. Ben özgürlüğü-
ne tutkun bir insanım. Belki de
bu yüzden Don Juan'ı çok sevi-
yorum.
Paris'te çok çeşitli işler yapı-
yorum. Tiyatroda ve sinemada
oyunculuk yaparak para kaza-
myorum. Bazen yazı yazmak
için fırsat buiuyorum ve yaayo-
rum. Bazen hiç çalışmıyorum.
Batılı ülkelerde bir kendini be-
ğenme vardır. Oysa Doğu'da
tüm oyuncular, danscılar, mü-
zisyenler gibi her gün ısınrnak
egzersiz yapmak gerektiğirü bi-
lırler. Ne yazık ki Batı'da bu bir
zorunluluk olarak görülmüyor.
Peter Brook bana bu zorunlu-
luğu öğretti. Grotowski ve Pe-
ter Brook ile çalıştım. Gerçek-
ten de onlar benim usta-
lanmdır. Ticari tiyatro yüzün-
den yitirdiğim inana yeniden
kazanmamı sağladılar. Çünkü
bir ara yavaş yavaş tiyatrodan
sıkılmaya başlamışüm. Artık ti-
yatrodan asla sıkılmıyorum.
Onlar tiyatroya yeni bir kan ge-
tirdiler. Ben tiyatrodan sıkılan
pek çok oyuncu ve yönetmen
olduğuna inanıyorum. Eğer
gerçekten sıkılıyorlarsa kendi-
lerine başka bir iş bulsunlar.
Çünkü bence tiyatrocu olmak
çok önemli birayncalıktır.
I Deneysel tiyatro
I asla ölmez
- Oyuncular bedenlerini tanı-
mryor ve bizde oyuncuhık gend-
de yûzlerde donup kalan duygu-
larla smırlı kalıyor.
Tiyatro tarihinde tiyatroda
vazgeçilmez olan çahşmanın
psikolojik çalışma olduğuna
ınanılır. Oysa bu yanlış bir dü-
şüncedir, tiyatroda hem ente-
lektüel, hem psikolojik hem de
vücut çahşmalan yapmak gere-
kir. Nasıl olursa olsun oyuncu
vücudunu çalıştırmak zorun-
dadır. Batı sürekli düşünceyi
yüceltmiştir. Doğu ise bize dü-
şüncenin sağlıklı bir vücutla
birlikte gelişüğıni gösterrniştir.
- Tiirki\e"de. sizin dilinizi an-
lamayan insaniarla çalışmanın
zorlukları ounayor mu?
Bu tabii ki bir engel. Bence
tüm engeller ilginçtir. Ama,
onlan kullanmayı bilmek gere-
kir. Tiyatro dille çalışır, fakat
aynı zamanda görüntülerle.
sembollerle ve duygularla da
çalışır. Ben engelleri severim.
• Deneysel tiyatronun gdece-
ğini nasıl görüyorsunuz?
Deneysel tiyatro asla ölmez.
İnsan aşkın ne demek olduğu-
nu asla unutamaz. Deneysel ti-
yatro bir mücadeledir. Sanatçı
masaya yumruğunu vurabil-
melıdir. mücadele edebilmeli-
dir.
Yitirdiği
oğlunun
anısma...
KûMr Servisi - 1992de"Ha-
yat Agacr'1
adlı romanıyla "Gon-
court Dk Roman" ödülü kazanan
Bemard Chambaz, kaybettiği
oğlunun anısına bir kitap yazdı.
11 temmuz 1992"de İngiltere'de
bir trafik kazasında öldüğündc.
Martin Chambaz 16 yaşındaydı.
12 temmuz pazar günü, tanh
profesörü, şair, üç erkek çocuk
babası Bemard Chambaz hafta
sonunu geçirdıği tatil yerinden
dönüyordu. Bisikletinin arkası-
nda "Hayat Ağaa" adıru taşıyan
ilk romanının bir örneğini taşıya-
rak evine dönerken çok mutluy-
du. Eve girdiğinde, kansının
ağandan, oğullannın öldüğünü
duydu. Bemard Chambaz, gün
gün, saat saat yaşadıklan cehen-
nem azabını anlatıyor. Alelacele
ıngiltere'ye gıdiş, kazanın olduğu
yere yapılan kuisal zıyaret, morg-
daki Martin'in bacaklan üzerine
bırakılan çiçek demeti...
Bu noktadan sonra, yaşanan
umutsuzluk, özel bir romana dö-
nüşüyor. Çünkü, Bemard Cham-
baz, ailelerini parça parça eden
dramı anlatırken, bir yandan da
yazdığj her sayfayla aile bireyleri-
nı bu ölümün çevresinde sonsuza
dek bırleştinyor. "Antoine, kar-
deşinin ölümünden sonra bana
şöyle dedi." Bfliyor musun baba,
16 yıWa >aşayabileceğimiz en bü-
yük mutluluğu yaşadık birlikte. "
Bu romanı yazmak ıçın, Bernard
Chambaz, Martin'ın odasma ka-
panıyor. Bemard Chambaz'ın bu
hayal edilmesi bile güç romanı
yazdığı yazı masasını terk etmesı
gerekiyor. İşe, öğrenaleriyle
buluşarak başlıyor. Onlardan
yaşadıklanna daır hiçbir şey sak-
lamadan..Ve ardından "Hayat
Ağaa" adlı romanıyla katıldığı
ve kazandığı Goncourt Ödülü...
''Ben baba olmak içindoğmuşum..
.Kimüerinin kral olmak için doğ-
duğu gibi."dıyor ve bunu kanıtlı-
yor.
Kültür Bakanlığı yurtdışında tanıtıma yönelik çalışmalannı sürdürüyor
'ŞehirPrestij Kitaplan'Kültür Servisi - Kültür Bakanlığı.
Türkiye'nin yurtdışında tanıtılmasına
yönelik çahşmalannı sürdürüyor.
Türkçe ve Ingilizce olarak hazırlatılan
"Şehir Prestij KjtapJan" dizisi de bun-
lardan bin. Dızinın ılk üç kitabı"İstan-
bul", "tzmir" ve "Edirne"nin basımlan
tamamlanarak Kültür Bakanı Fikri
Sağlar tarafmdan basına tanıtıldı. Söz
konusu şehirlerin dününü, bugününü
ve yannını anlatan metinlerin ve ünlü
fotoğraf sanatçılanmn objektifınden
görüntülerin yer aldığı kitaplar, özel
kutulann içinde okurlara sunuluyor.
I Dizinin ilk üç kitabı:
I Istanbul,Izmir ve Edirne
Kitaplardan ilki, Dr.Kazım Çeçen'in
danışrnanlığında hazırlanan "İstan-
bul". Kültür Bakanı Fikn Sağlar, 1993
yılı ve bunu izleyen on yılın "İstanbul on
yıJı" ilan edilmesi ve ardından yayımma
başlanan İstanbul Ansiklopedisi ile de-
vam eden çalışmalann İstanbul Prestij
kitabıyla yeni bir boyut kazandığmı be-
lirtiyor:"Tûrkiye'yi bir 'Kültür Devleti',
İstanbul'u bir 'Kültür Başkenti" olarak
dünyaya tanıtırken, İstanbullıılara da
Istanbullu olmanın onunı ve sorumlulu-
ğunu hatırlatmak isthoruz." İstanbul'-
un "Prestij Kitabı"nda, ilk olarak Prof.
Semavi Evice, İstanbul'u "Şehrin Coğ-
rafyası ve Topoğrafyası", "Şehrin Ku-
ruluşu ve GelişmesT, "Fetibten Önceki
Dönemlere Ait Eserier" adlan altmda
dört bolümde ele alıyor.
Eyıce, 136 sayfa süren yazısında oku-
ra Istanbul'un geçmişini her yönüyle
tanıüyor. Ardından Doç.Dr.Murat Bel-
ge'nin "Çağdaş İstanbul", "Cumhuri-
yet'in Değiştirdikleri'' ve "Gelecek
Perspektilî"ara başlıklanyla incelediği
"Geçmişi ve Geleceği ile İstanbul" bölü-
mü yer alıyor. Son olarak da Prof.Dr.
Metin Sdzen, "Istanbul'un Kültürel
Varlığının Yeniden DegerlendiriJmesinin
Önemi"ne dikkat çeklyor. Kitabı, fo-
toğraf sanatçısı Ara GiÛer'in 90 dolayı-
ndaki fotoğrafı ile 12 adet eski foloğraf
ve gravür süslüyor. İkinci kitap, Fikri raflanyla zenginleşen kitapta. Yahya
Sağlar'ın "Antik Ege uygaruğının, Kemal'in "Eğil Dağlar" adlı eseriyle Sa-
çağlar boyu Batı Anadolu uygaruğınm mim Kocagözün "Kalpaklılar" ve
ve Ege kıyılanndaki 500 yıüık Türk kûl- "İzmirTn tçinden" romanlanndan pa-
türii sentezinin günümüzdeki metropolü" sajlar da bulunuyor.
diye tanımladığı İzmir'e ait. Kürşat Bu-
min'in danışmanlığında hazırlanan ki-
tapta, Prof.Dr.Hasan Malay'ın "Aırtik
Devirde Smyrnav>
, Prof.Dr.Necmi Ül-
ker'in "Bizans'ın Son Dönemlerinden
Cumhuriyet Devrine Kadar İzmir(14.-
20,yüzyıllar)"\ Metih Gûrsoy'un
"İzmir'de Ekonominin Dünü Bugü-
nü", Prof.Dr.Çmar Atay'ın "Gelışün
Sürecınde îzmir", Ptof.Dr.Gürhan Tû-
mer'in "İzmir'de Kültür ve Sanat" adlı
yazılan yer alıyor. 1991 yılında yitirdi-
ğimiz fotoğraf sanatçısı Sami Göner'in
koleksiyonuyla, Hüseyin Türkmenoğ-
lu'nun ilk kez basılan eski İzmir fotoğ-
Dizinin son kitabı, "Edirne". Köprü-
leri. camileri, çarşılanrun mımarisiyle
tarihı kültürümüzü en i\a yansıtan şe-
hirlerimizden olan Edirne'nin kitabı,
Kürşat Bumin'in önsözüyle sunuluyor.
Ardından, sekizinci yüzyılda yaşanan
ilginç bir olaya tanıklık eden bir mek-
tup geliyor: Lady Monteque'in "Şark
Mektuplan"ndan "Çiçek Aşısı"bölü-
mü. Öğreniyoruz ki. çiçek aşısı, Edir-
ne'der yazılan bir mektupla Batı Dün-
yası tanıtılmış. Prof. Dr. Rahmi Hü-
seyin Ünal'ın Selimiye Camii'ni tarutan
yazısı, Prof.Dr.ZekJ Ankan'ın "İmar-
İskan, Ticaret ve Ekonomisivk 14.-17.
vüzyülarda Edirne", Prof.Dr.özdemir
Nutku'nım "Edirne ŞenliklerT adlı
yazılan, Edirne'yi tarihi. kültürü ve bu-
günkü yaşamıyla tanıtıyor. Türkçe'de
ilk kez yayımlanan, 16. yüzyılda îngilte-
re'nın Türkiye elçilik rahibi görevlisi
JohnCovel'in"1675 Ydmda Edinıe Yol-
curağu Notian"nın da yer aldığı kitap.
Edirne'nin, Sami Pekşirin tarafından
havadan çekilen fotoğraflan, Sami Gü-
ner'e ait 102 fotoğraf, \4 eski fotoğraf
ve gravürle süslenmiş. Ülkemizi ziyaret
edecek yabancı konuklara armağan
edilmek üzere ikişer bin tane Türkçe.
üçer bin tane de İngilizce basılan kitap-
lara şu anda ulaşmak pek kolay dcğil.
Ama bir süre sonra satışa çıktıklannda,'
sadece yabanalann değıl. kendi şehirle-
rini tanımak isteyenlerin de ilgisini top-
layacak gibi görünüyor.
ÖzgüHük Billncjmn
Dayamftnaz Hafifliği.
AHMETCEMAL
Özgürlüklerin doğrudan sahıplerine karşı korunması uğ-
runa verilen savaşımlar, özgürlüğün tarihinde özel ve kü-
çümsenemeyecek bir yer tutar. Bunun nedeni, özgürlüklerin
kötüye kullanılmasmın özgürlükler açısından en az özgür-
lüklerin başkalannca tanınmaması kadar büyük bir tehdıt
oluşturmasıdır. Dahası, kötüye kuUanmanın bu bağlamda
çok daha öldürücü bir tehlike olduğu da söylenebiür. Çünkü
kötüye kullanma yoluyla sahibi tarafından yıkıma uğratılan
bir özgürlüğün varoiuş gerekçesini başkalanna karşı ınandı-
ncı biçimde savunabilmek, neredeyse olanaksızlaşır; böyle
bir dunımda bir kez kötüye kullanma yoluyla kendi varlığını
yadsımış bir özgürlüğün gereklıliğini kanıtlamak, çoğu kez o
özgürlüğün başlangıçta elde edılebilmesi için venlen sava-
şımdan çok daha uzun ve çetin bir savaşımı gereklı kılar; o
özgürlüğün gerekliliğine ilişkın inancı yeniden uyandırabil-
mek, kimi zaman özgürlüğü kazanmaktan da zordur.
Bu söylenenler düşünce özgürlüğü ve onun önemli bir par-
çası olan basın özgürlüğü için de öncelikle geçerlidir. Düşün-
celerini dile getirebilme özgürlüğünün hakaret eylemine,
basının haber verme özgürlüğünün ise kişilik haklanna yö-
nelik smırsız bir saldınya dönüşmesi gibi konulara ılışkin
tartışmalar ve bunlan engellemek için alınan önlemler, gü-
nümüzde uygar dünyada doğrudan demokrasinin bir gereği
ve yine doğrudan sözü cdılen haklann güvencesi sayılmakta-
dır. Bu anlayışdoğrultusunda özgürlük kavramı, birsımrsız-
Iıkla değıl, fakat kendi sınırlannın bilincinde olmayla örtüş-
mektedir.
Ülkemizde özellikle son zamanlarda sahnelenen ise, nere-
deyse bilerek ve isteyerek, bu özgürlüklere doğrudan sahip-
lenince öldürücü darbeler yöneltilmesinden başka bir şey de-
ğildir. Türkiye'nin genç demokrasisinin tarihi bugüne kadar
daha çok özgürlüklerin, onlan kullananlarca, bu özgürlük-
leri dışardan yadsıyanlara karşı savunulmasının tarihi ol-
muştu. Görünüşe bakılırsa bundan böyle aynı tanh, sayfa-
lannda bu kez özgürlüklerin doğrudan onlardan yaraıia-
nanlara karşı korunmasının hikayeferini banndıracakur.
Bunun böyle olacağını şimdiden görebilmek için kapsamlı
ya da bilimse] araştırmalann yapılmasına hiç gerek yoktur.
Gazete ve özel televizyonlar bağlamında birkaç saptama,
durumun ciddiyetini göstermeye yeterlıdır.
İlk örnek ıçın bıraz geriye dönersek, yaklaşık iki yıl kadar
önce basınımızda "ansikJopedi olayı" adıyla başlayan olayın,
bazı büyük tirajlı gazeteler arasında ne ölçüde düzeysiz ve
"rekabet" diye adlandınldığmda bu kavramı ancak çamura
bulayabılecek bir kapışmaya yol açtığmı kolaylıkla görebili-
riz. Bu kapışma, sonunda okura karşı tam anlamıyla bir
saygKtzlık kampanyasına dönüşmüş, ansiklopedi dağıtan
gazeteler birbirlerinin verdikleri ansiklopedilerin "kalitesiz-
Hgf* konusunda okurlannı uyanrken, gerçekte genel olarak
basmm güvenirliğini nasıl tehlikeye attıklannın ya bilıncine
varamamışlar, ya da her ne pahasına olursa olsun daha çok
satma uğruna gerçekte kendi saygınlıklannı satmaktan çe-
kinmemişlerdir! Bu aradagazetecilığın birincO görevi, başka
deyişle haber verroe görevi de. örneğin bu ülkenin başbakanı-
nın yurtdışı gezilerinin doğru yorumlannı yansıtamayacak
kadar geri plana ıtilmıştir. Bu arada sözü edilen kapışma,
ansiklopedi kavramını çabura bulamakla da yetinmeyerek
kimi gazetelerin sahiplerini ve onlann ailelerini de hedefle-
meye başlamıştır. Bunun sonucunda Türkiye'de her sabah
haber almayı bekleyen yüz binlerce gazete okuru. gazete sa-
hiplerinden kimin ailesınde "gayrimüslimlerin" bulunduğu-
nu. kimin "psikopat" olduğunu, kımlerin özel yaşamlannda
hangı "yakışıksız" ilişkilen kurduklannı birer haber(') diye
okumak zorunda bırakılmıştır. Bu kara çalma kampanyası-
na özel televizyon medyasının da kanşmasıyla birlikte ola-
yın boyutlan çok genişlemiş, böylece Türk okuru her gün
sergilenen düzeysizlikleri hem görsel. hem de rşitsel yoldan ••
izleyebilme olanağına kavuşmuştur! Bütün bunlann sonu-
cunda Türk okuruna ve televizyon izleyicisine verilen mesaj
ise "kişisel yararlan ve parasal kazanç sağlama amaçlan ge-
rekü küryorsa, tstedikJerine istedikleri gibi sövüp sayabilecek-
leri, çamur atabilecekleri" mesajından başkası olmamıştır!
Devletin resmi televızyonunun yanında özel televızv onla-
nn da etkinlik göstermeleri. Batı demokrasilerinde bireylerin
doğru haber alma özgürlüklerinin güvencelerinden bin sayı-
lır. Bu güvence, aynı zamanda sağlıklı ve sağduyulu bir ka-
muoyu oluşturma açısından da önem taşımaktadır Yıne
Batı demokrasilerindeki özel televizyonlara ilişkin yasal dü-
zenlemelerde, bu medyanın çok büyük olan koşullandırma
gücü göz önünde tutularak. olumsuz koşullandırmalann
olasılığı bağlamında önlemler açısından tıtızlik gösterilmek-
tedir. Bu arada televizyon medyasında -izleyıcılen etkileme
gücü nedeniyle- üshıp öğesimn yozlaştınlmamasına da dik-
kat edilmektedir. Bütün bunlardan kolayca anlaşılabıleceği
gibi. Batı'daki gelişme sürecine egemen olan anlayış açısın-
dan özel televizyonculuk. kesinlikle ekrana çıkıp ıstediğini
istediğı biçimde söyleme gibi bir sınırsızhkla eşanlamlı değil-
dir. Oysa ülkemizdeki bazı özel televizyonlar. en sert eleştiri-
Ieri yapmarun bile üshıpsuzluğu koşul kılmadığının. tam ter-
sine üslupsuzluk ve saldırganlık çıkış noktası alındığında.
cleştirinın hedefinden saparak insanlan düşündürmek \erinc
aşın duygusalhğa ve nesnellikten aynlma>a ıtecegının bılin-
dne henüz yeterince varamamış gözükmektedırler.
Haklann, dolayısıyla da özgürlüklerin kötüye kullanılma-
ması. günümüzün hukuk devletlerinde. başta ana>asalar ol-
mak üzere, çeşitli yasal düzenlemelerde değişik yaptınmlarla
güvence altına alınmıştır. Ancak bu bağlamda en güçlü gü-
vence hiç kuşkusuz o özgürlüklerin sahiplerinin çok sağlam.
kendi sınırlannı dışardan uyanya gerek bırakmaksızın sap-
tamasına olanak sağlayacak bir özgürlük bilincini geliştirmiş
olmalandır.
Bir hukuk devleti olduğu anayasasında belirtilen Türki\e
Cumhuriyeti'nde özgürlükleri. onlann kötüye kullanılması-
nın yol açacağı sonuçlar konusunda uyanda bulunarak ko-
rumak, günümüzdeki durum karşısında. kendini aydın s;ı-
yanlann birincil görevlendir...
Kültür Bakanı Fikri Sağlar, yabancı konuklara armağan edilecek prestij kitaplarını bir basm toplantısıyla tanıtü.
Zühtü Müridoğlu anısına sergi
KültürServisi - İstanbul Mine Sanat Galerisi'nde. 21
ocak-21 şubat tarihleri arasında Zühtü Müridoğlunun
anısına belgesel ağırlıklı bir sergi yer alıyor. Sergidc.
izleyiciye Müridoğlu'nun karakalem, suluboya ve pastel
desenlerinin yanı sıra tahta ve bronz heykelleri ile Prof.
Adnan Çoker'in koleksiyonunda bulunan bir he> kcli de
sunuluyor. Serginın bır özelliğı de Müridoğlu'nun
tamamlayamadan öldüğü bir heykelinin de bulunması. 35
cm yükseklikteki bronz balerin heykelinı sanatçının >anm
bıraktığı dunımda MimarSinan Universitesi öğretım üyesi
Ferit Ozşen döktü. Bunlann dışmda. sanatçının
fotoğraflan, ödülleri ve kimi kişisel eşyalan da görülebilir.
Tansu Bele'nin ikincikitabı
Kültür Servisi -Tansu Bele'nin "Ay Geceye Yalnız Doğar"
adlı ikinci öykü kitabı, Demet Yayıncılık'ın öykü dizısinde
yayımlandı. İlk kitabı "Ah Benim Bir Başıma İstanbul
Kadınlığım" adını taşıyan yazann bu kitabında dokuz
öykü yer alıyor. Düşle gerçeğin karmaşık bütünluğü
üzerine kunılu öykülerinde Bele, fantastik betimlemelere
yer verirken, toplumumuz insarunın iç vedış dünyasmda
ortaya çıkan çaüşmalar üzerinde duruyor.
îsviçre'de Uluslararası Dans
Yarışması
Kölrör Servisi -İsviçre'deyapılacak Uluslararası Dans
Yanşması'na iki Türk öğrenci katılacak. 25-30 ocak
tarihleri arasında îsviçre'nin Lozan kentindeyapılacak
yanşmadaülkemizi MimarSinan Universitesi Devlet
Konservatuvan Bale Anasanat Dalı Klasik Bale Bölümü
lise 2. ve 3. sınıf öğrencilerinden İlke Kodal ile Ahu Özgür
temsil ediyor.