Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 24EYLÜL1993CUMA
OLAYLAR VE GORUŞLER
Ne güç şeymiş!
MELİH CEVDET ANDAY
E
ski bir Türk fılminde İs-
tanbul'un zaptı konusu
ele alınmıştı; yeniçerinin
biri elinde bayrakla Bi-
zans surlannı aşarken,
hiç unutmam. "Ortaçağ
kapanıyor!" diye bağırdı idı. Oysa
"Ortaçağ" adı takılmamıştı daha o za-
man. Aynca Ortaçağ'ın İstanbul fethi
ile sona erdigi bugün bik tartışmalıdır;
kimi tarihçiye göre, Ortaçağ. Ame-
rika'nın bulunması ile kapanır. Genel-
likle çağlann bölümlenmesi, bilimsel
bir temele dayanmaz.
Demek yüzyıhmıza ne ad takılaca-
ğını şimdiden bilemeyiz. Çok yıl olu-
yor. bir İngiliz düşünürü, "Çağınuz,
utopyaların gerçekleştirilmeğe kalktşıl-
dığı çağdır" diye yazmıştı. Kendi ken-
dime hep tartışagelmişimdir bu sözü.
Yazann deyişinden. "Olmayacak şey"
anlamı da çıkıyordu. Bense "Neden ol-
nusın?" diye düşünüyordum. Evet.
utopya bir düştür; ama biz düşlenmizi
gerçekleştirmeğe kalkmayacaksak ne
işimiz var bu yeryüzünde!
Bu adı ilk kullanan, daha doğrusu
"bulan" İngiliz humanisti Thomas
More'dur. Yunanca'dan yapmış söz-
cüğü: " U " yok demek, ÎTTopia" ise yer
anlamına gelir, ikisi bırden "yokyer"
oluyor. More. anlattığı yer için, '*Böy-
le bir yer yok" demek istiyor, "ben
uydurdum, sakın inanmayın!" ve o ül-
kede. o yokyer'de insanlann nasıl eşit-
lik, kardeşlik içinde yaşadıklannı dile
getiriyor.
Bu elbette düşsel bir anlatımdır,
ama altında düşün gerçekleşmesi dile-
ği ya da pekâlâ gerçekleşebileceği savı
gızlidir. Bütün bulgular. keşifler düş-
lerdendoğmadır.
Demek istediğım, utopia sözcüğünü
küçümseme anlamında kullanmak hiç
de doğru değildir. İşte yazımın başın-
da sözünü ettiğım, İngiliz düşünürü de
"utopysdan gerçekleştirmeğe kalk-
mak" derken böyle bir küçümseme
içindeydi.
Buraya kadar söylediklerimden
"düşçülük" sözcüğünü de tümden
doğru bulduğum sanılmasın. Düşçü.
aklına eseni gerçekleştirebileceğine
inanan bir zavallıdır. bu işe kalkıştı-
ğında başını taştan laşa vurur. Demek
ki. akla hcr gclen hcr zaman gerçek de-
ğildir. Aklımızıanlamayaçalışmalıyız.
Bugün laptığımız akıl. bir zamanlar
pek üstün düzeyde sayılmıyordu, 'in-
tellect" (anlık, müdrike) daha yukar-
daydı. Ne demektır akıl (Aıapçası
ak!)? Devenin ayağını bağladıklan ipe.
ya da zincire Araplar bu adı takmışlar.
Ben sözcüklerin kaynaktdki anlamlu-
nna çok önem veririm. dahası ordan
öğrenirim sözcüğü. Demek Arapça'da
Akl, tutan. durduran. bağlayan anla-
mına geliyor. Ne öğretici!
Öyleyse insan. aklını. düşlerine ka-
pılmamak, düşlerine tutsak olmamak
için kullanmalı. Akıl bir bekçidir. bızi
gözetliyor.
Şunu da söylemem gerekiyor; -'aklı-
ma geldi" bir deyimdir. bunu "usuma
geldi" diye Türkçeleştırmcği ben doğ-
ru bulmuyorum. "Ls" her insana eşıt
olarak verilmiştir. "akıT değil. "Akıl-
sız" yerine "ussuz" divemey iz. Öyleyse
her aklına geleni gerçekleşebilir sanan
kişi, aklını kullanmıvordemektir.
Marx ile Engels'in dile gctirdikleri
komünist toplum bir düş müydü?
"Evet, düşmüş"diyeceklerin. hcle Sov-
yetler Birliği'nin dağıldığı bugünlerde.
epey bir çoğunluk oluşturduğunu gö-
rüyorum. Ne kolay gorüş değiştiriyor
bu insanlar! Sovyetlcr Birliği ayakta
iken "İşte sosyalist toplum" diyor da.
düzen değişince "Düşmüş!" diye düşü-
ncbiliyor. Sovyetler Birliği'nin orta-
dan kalkmasına şaşınyoruz da. kafa-
mızın bunca hızla değişmesini görmez-
liklcn gcliyoruz. Yukarda adı geçen
bu iki büyük düşünür. toplumun nere-
ye doğru gittiğini. tarihsel gelişimi in-
celeyerek bulmuşlardı; bundan ötürü
de öğretilerine "Bilimsel Toplumcu-
luk" adını taktılar. onu "Düşçü Top-
lumculuk"tan ayırmak için.
Nereye geleceğim... Rusya dcvlet
başkanı Yeltsin, geçenlerde, "Keşke
\1arx hiç gelmeseydi, keşke Lenin er-
ken ölseydi!" dedi ya, günlerden beri
aklımı yoruyor bu söz. Neresindcn ele
alayım. bilemiyorum. Geçmişe yöne-
lik bu tür dilekler, düşçülüğü de aşan
boş kalıplardan başka bir şey degildir;
çünkü geçmişi değiştiı:nek elimızde
degildir. Yeltsin. hangi usavurma yön-
temiyle bu sonuca vardı, anlayamıyo-
rum. Sovyetler Birliğı yaşarken, bu
ülkede Marx"ın. Lenin'in eleştirisi ya-
pılmamıştır: onların her sözü tek doğ-
ru olarak bcllenmiştir. Dahası öğreti.
dinsel inanç durumuna getirilmiştir;
öy le ki. "Ben bu öğreriyi doğru buluyo-
rum" denmezdı de. "Ben bu öğretiye
inanıyorum" denirdı. Şimdi benzeri bir
bağnazlıkla. bu büyük düşünürleri ta-
rihten silmcğe kalkıyorlar! Yanlışlık
bu büyük düşünürlerin sözlerinde dc-
ğil. onlan elealıştadır. Onlara birer
yalvaç gibi değıl de, birer düşünür gibı
davranılsaydı. Yeltsin'in böyle konuş-
masına hiç gerek kalmazdı. Geçmişı
yoksamaktan başka umar yoksa. doğ-
ru yolu bulma umudu da yok demek-
!>imdi kalcmımin ucuna geldi...
Atatürk, bir yabancı gazeieciye verdiği
bir demeçte. "Benim isteyip de yapa-
mayacağım şey yoktur" demişti. Ilk
bakışta fazla gözüpek, bu yüzden de
yadırgatıcı bir söz gibi görünüyor,
ama Atatürk. "Benim yapamavaca-
ğım şey yoktur" demiyor Kİ. sözüne
"isteyip de" diye başlıyor. Demek edi-
mi istekle sınırlandmyor; böylece ger-
çekçiliği, düşçülükten ayırmış oluyor.
Ona, sözgelişi, "Turan devleti kurabilir
misniz?" diye sorsaydık. "Öyle saçma
bir şeyi ister miyim hiç!" biçıminde ya-
nıtlayacaklı bizi. Demek bu büyük
adam. isteklerini (düşlerini) aklın buy-
ruğunda lutuyordu. "Keşke Atatürk
gelmeseydi" diyen, Yeltsin'in durumu-
na düşmüş olur.
Olumlu ya da olumsuz bir toplum-
sal olayı. şunun bunun istencine. dav-
ranışlanna bağlamak, akla karşı çık-
makla kalmaz sadece. kolaycılık olur;
başka bir deyişle. bireyin sorumlulu-
ğunu hiçe saymaktır bu. Aydınlanma-
cılık bize aklımızı kullanmayı öğütle-
mişti.
Meecr nc güç şeymiş bu öğüdü tut-
mak!
ARADABIR
VEDATGÜNYOL
Yaşam Nedir?
Bir iki kişi benim gibi düşünürse seviniyorum, ama iki
kişi benim gibi düşünmüyorsa yine seviniyorum. Çünkü
düşüncede gelişme. aykırı düşüncelerle sağlanır; aynı
düşünceye saplanıp kalmak, bir çeşit donmaktır, ilerle-
meye engel olan. Dinler, düşünceleri donduruyorlar.
insanlann ayrıntısız, aynı düşüncenin tutsağı olması,
acınası ve insanlığın ilerlemesini engelleyen birtutum,
bir durumdur.
Evet, bir bilmece yaşamımız. Albert Camus buna,
"saçma" diyordu. Ama bu saçmalık içinde insanlaradü-
şen görevler vardı. Nitekim bunu, 'Veba'adlı romanın-
dasergiledi, dincilere hadlerini bildirerek...
Insanı yaşama bağlayan en guçlü duygular içinde,
yurt sevgisi geliyor başta. Yurt sevgisi, Namık Kemal'in
şiirlerinde soyut bir kavram olarak zamanmın insanları-
nı coşturan bir etkenlik dürtüsü olmuştur. Bugün, yurt
sevgisi üstünde durunca, soyuttan somutadönünce, da-
ha bir gerçekçi olma zorunluğunu duyuyoruz. Albert
Camus'ye sorarsanız, "Önce annemi, sonra yurdumu
severim " diyor, tam bir gerçekçi olarak.
Fransız büyük düşünürü Fenelon da: "Yurdumu ai-
lemden çok severim ama, insanlığı yurdumdan da çok
severim " derken aynı gerçeği dile getiriyor.
Ben, yurdum nedir diye düşünürken şu gerçeğe varı-
yorum ki, benim yurdum, yıllarca kullandığım, içime sin-
dirip özümsediğim dilimdir, yani Türkçem. Senin yurdun
neresidir diye sorsalar, Türkçemdir derim. Fransızcam
baba yadigârıdır. yani ikinci dilim. Babam 1900lerde
Paris'e kapağı atan Jön Türk ardıllarındandı. Baba oca-
ğında gözümü açtığımda, Fransızca Larus ve başkaca
Fransız yapıtları vardı. Ben, bu ortamda yaşadım ve
Fransızcayı anadilim Türkçeden sonra benimsedim.
Çok dil bilmek bir marifet degildir. Bir düşünür, şimdi
adını unuttum, bir düşünceyi üç dilde anlatmak yerine,
onu bir dilde adamakıllı dile getirmek daha önemlidir di-
yordu. Ona hak vermemek elden gelmez.
Şimdi "yaşam nedir" sorusuna geliyorum. Thomas
Mann şöyle diyor: "İnsan, yalnız kişisel yaşamını yaşa-
maz, aynı zamanda çağının ve çağdaşlannın yaşamını
da yaşar, bilinçli ya da bilinçsiz olarak."
Ben diyorum ki, insan tek başına düşünemez. Kendin-
den önce gelenlerin düşüncelerinden yararlana yarar-
lana kişilik kazanır, tıpkı Montaigne gibi, denemelerinin
altında üstünde, eski dönem düşünürlerinin etkilerini di-
le getirerek.
Yaşam nedir sorusuna geliyorum ve diyorum ki ya-
şam, gerçekten düşe, düşten gerçeğe gele geçe oluşup
duran bir süreçtir, acısını tattısını içimde taşıyan.
TARTIŞMA
Yurtdışındaki biüm insanuruzazetenizde
çıkan Sayın
Prof. Dr. Ali
Ö
güzel yaasını
ilgiyleokudum.
Hoşgörüsüne sığınarak baa
eklemeleryapmak istiyorum.
Yazımın bilim-kurgu (ya da
antibilim-kurgu) gibi olmaması
için konulann gerçek
durumlardan seçilmesine özen
gösterdim.
Yurtdışında eğitim görmüş bir
kişinin ülkemizdeki
üniversitelerin birine
başvurabilmesi için eğıtimine
"denklik" alması. y ani
eğitiminin seviyesinin
ülkemizdeki ile eşdeğer
olduğunu belgelemesi gerekir.
Bu değerlendirmeyi yapan
Üniversitelerarası Kurul
kararlan bazen sürprizler içerir:
Örnegin, Fransa'daki
üniversitelerde çalışma için
yeterli olmayan bir Fransız
eğitim derecesi, bizim
üniversitelerimiz için yeterlidir.
yani doktora sayılır. Diğer
yandan duvara asılacak tipte
doktora diploması vermeyen
bir Avrupa üniversitesinden
alınma doktora derecesinin
eşdeğerliğini kabul ettirmek
kişiye epey ter döktürebilir.
Yurtdışındaki
akademisyenlerimizden
birçogu da ileride yurda dönme
fıkrini akhndan tümüyle
çıkaramadığından Türkiye'de
doçentlik unvanı alma
arzusundadırlar. Böyle bir kişi
önce devlet dil sınavına girerek
bir yabancı dil bildiğini
kanıtlamak zorundadır. Budil
ltaly anca ve İspanyoica dahil
birçok batı dillerinden biri
olabilir. Ancak baa konularda
(kendi konum olan moleküler
biyoloji gibi) tüm uluslararası
yaymlarIngilizce oMuğundan,
bu gibi dillerin birçok bilim
alamnda ne gibi bir yararı
otacağı kestirilememektedir.
Aday daha sonra hilimsel
> a\ ınlarını içeren dosy asını jüri
aday larının inceleyebilmeleri
için sunar. Ancak iki konuda
dezavantajıolacaktır: Birincisi
araştırma aJanının bir tek konu
ile sınırlandınlmamış olması.
Batı üniversitelerinde lisansüstü.
doktora, doktora sonrası
çalışma ve öğretim üy eliği için
aynı kunımda kalmışolmak ya
da hep aynı konuda çalışmış
olmak çok nadir olduğundan
(ben şahsen buna uy an hiçbir
örnck bilmiyorum)ı \e üstelik
makbul say ılmadığından.
adayın yayınları birkaç konuya
dağılmcşolacaktır. Bu nedenle
örneğin üç ay rı konuda drirder
yayın y apmış bir adayın "belli
bir konuda ihrisaslaşmamış"
olması doçentliğe engel teşkil
edebilecektir. Ama yalnızça bir
tek yayını olan biraday için bu
tür bir zorluk söz konusu
degildir. Doçent unvanı almak
isteyen yurtdışından biraday
için ikinci sorun ise ihtisasını
kapsayacak bir "bilimdalı"
bulabilmesidir. Örneğin
günümüzün en önemli bilim
alanlanndan olan moleküler
biyolojidc doçentlik için
yalnızça dört bilimdalı
bulunuyor. Adayın
yayınlarının bunlardan birine
uyması büyük şanstır. Jüri
üyeleri, adayın konusunun
başvurduğu bilimdalına
uymadığına karar verirse bir yıl
sonra aday bir başka
bilimdalına başvurtnak
zorunda kalır. Sonuçta aday
değerli on iki yayınının hiçbir
bılımdalına girmediğini birgün
öğrenebilecektir. Sanınm rekor
İstanbul Üniversitesi'nden
başvuran bir adayda: Geçen yıl
beşinci kez başvurmuş.
Umalım aday ümidini
kaybetmemiş olsun. fakat ilk
baş\ urusunda muhtemelen
konusuna en yakın bilimdahnı
seçmiş bulunduğundan bence
daha sonraki başvurularda
şansı fazla olmayacaktır.
Diyelim ki adayımız her türlü
engeli aşıp ve 525 dolara razı
olup ülkemize döndü. Acaba
negibısürpnzlerle
karşılaşabilir? Umalım ki
girmişolduğu bölümdemalum
nedenlerlemalumtürdebır
kadrolaşma olmuş olmasın;
bölümde bilim ve eğitim
ilkeleriyle davramhyor olsun.
Aksi takdirdeaday. bilim ve
eğitime değil, kişilere hizmet
etmck gibi yurtdışındaki
eğitimindeeksik kahnışbir
durumla karşılaşabilecekür.
Avnca doktora bile yapmadan
YÖK'ün sihirli değneği ile bir
geccde doçent olan.
profcsörlük için bilimsel yayın
şartı dönem dönem
aranmadığından bugün hâlâ
hiçbir yayını olmayan
profesörlere bakıp da yıllannı
neden harcadığına şaşacaktır.
Sonuç olarak
üniversitelerimizin iyi yetişmiş
bilimadamlannı çekebilmeleri
için önce yüksek eğitimin
vazgeçilmez unsuru olan "bilim
üretmek" için uygun ortam
yaratmalan gerekmektedir.
Yurtdışında yıllardırçalışmış
bilımadamlanmızdan 525
dolara razı olabileceklerin
sayısının yabana atılamayacak
kadar çok olduğunu sanıyorum.
Umalım kı yanda sözü edilen
durumlar bir gün hikâye olsun.
Ama ne dersinız, yundışındaki
bilim insanımızı geri getirmeyi
şimdilik istiyor muyuz?
Prof. Dr. Aslıhan Tolun
Boğaziçi Üniv. Biyoloji
Bölümü
Nol: Sayın Prof. Dr. Ali Özçelık'in
kadınlan ayırmamak ıçın kullandığı
"htlim insaı»" deyımı güzel. Ancak
bıhmadamı devımı bence daha da güzel.
cünkü dıhmızde "adam" sözcüğûnün
anlamı genış Bılimadamı olabilmek ıçm
de önce adam olmak gerekiyor.
PENCERE
Karun Gibi Zenginiz...
Tozkoparanfırtınası sürüyor...
Adı üstünde tozkoparan fırtınası tozları koparır; ağaç-
ları devirmez, yapıları etkilemez; göz gözü görmez olur,
rüzgâr dindiğinde her şey yerli yerindedir.
Tozkoparan fırtınası medyada eserken, şu günlerde
yaşanan çok önemli birolayın üstünde kimsedurmuyor.
"Karun Hazinesi"r\in Türkiye'ye geri verilmesini öngö-
ren anlaşma, New York'ta imzalandı. 1960'larda Tür-
kiye'den kaçırılan bu hazine, Metropolitan Sanat Mü-
zesi'nin elindeydi. Türkiye'nin Amerika'da açtığı dava
sona ermeden Metropolitan Müzesi geri çekildi, hazine-
yi sahibine geri vermeyi kabul etti.
Karun Hazinesi'ningeçmiştekisahibi, Isa'danÖnceö.
yüzyılda Anadolu'da yaşayan Lidya Kralı (Karun) Kro-
zeus'tu.
Altın, gümüş ve değerli taşlardan oluşan 260 parçalık
"Karun Hazinesi" Uşak ve Manisa yörelerinde çeşitli
anıtmezarlardan kaçırılarak Amerika'ya götürülmüştü;
Türkiye'nin açtığı bir davayla geri alınmasının anlamı
nedir?
•
Anadolu uygarlığı katmanlardan oluşur, tümünün sa-
hibi Türkiye Cumhuriyeti'dir
"Anadoluculuk" bu dünya görüşünün adıdır; yaşadı-
ğımız topraklardaki bütün uygarlıkların benimsenmesi-
ni öngören kültürün, günümüzde toplumsal bilince
dönüşmesidir.
Karun Hazinesi'nin sahibine verilmesi gerçekte derin
biranlam içeriyor.
Osmanlı döneminde Anadoluculuk kültürü yoktu,
mülk kültürü geçerliydi; fethedilen toprağı yönetirdik,
ama sahibi değildik; fethedilen toprak, yurdumuz değil,
mülkümüzdü. Bu bilinçsizlik yüzünden Anadolu'daki ta-
rihsel değerler Avrupa müzelerine aktarıldı ya da kaçı-
rıldı. Bergama'nın Zeus Sunağını Carl Humann, Al-
manya ya taşımıştır; Heinrich Schlieman, Troya'nın
altını üstüne getirmıştir. Batı müzelerinde Anadolu'dan
kaçırılmış tarihsel kalıntılar sergilenir; ünlü Fransız ya-
zarı Andre Malraux'nun Mindiçini'de eski eser hırsızlı-
ğından hüküm giymesi, doğal görülür. Uygarlar, barbar-
ların değerini bilmedikleri. koruyamadıkları tarihsel
mirası neden ülkelerine kaçırıp da koruma altına alma-
sınlar?
Çağımızda bu sapkın kanı düzeltiliyor; Anadoluculuk
bilinci ışıyor; Aydınlanma Devrimi'nin kültürümüze yan-
sıması, bu güzelliği yaratıyor.
Peki, Amerika'ya kaçırılan "Karun Hazinesi"ne nasıl
sahip çıkabildik?
Bu soruya ben yanıt vermeyeyim, Mümtaz Soysal
Hürriyet'teki köşesinde açıkladı:
"Türkiye, 'Karun Hazineleri' denilen yapıtlar konu-
sunda bu noktaya, bir gazeteci sayesinde geldi. Özgen
Acar, tam 16 yıllık bir izleme ve incelemeden sonra ka-
çakçılığa ve satışa ilişkin bütün kanıtlan, belgeleriyle
ortaya koydu. Türk hükümeti de bunların sağladığı sağ-
lam zemin üzerinde davayı açtı. Acar'ın çırpınışı, geçen
yaz Amerika'nın ünlü dergilerinden The New Yorker'da
ayrıntılarıyla anlatılan kaçakçılık öyküsünün kirli yanları
karşısında bir yurtsever gazetecilik anıtı olarak değer
kazanıyor. Aynı zamanda soruşturucu ve araştırıcı ga-
zetecilik çabasının somut sonuç vermiş örneklerinden
biri olarak da Özgen Acar, kendinden önce Örsan Öy-
men'le Uğur Mumcu'nun başlattıkları zincire bir halka
daha eklemiştir." (11.4.1993 Hürriyet)
•
Anadolu bizimdir...
Üstüyle, altıyla, geçmişiyle. geleceğiyle bizimdir; bu
topraklarda yaşayanların mirasçısıyız; dilleri, kültürleri,
dinleri, mezhepleriyle Anadolu'nun sahibiyiz. Misak-ı
Milli'nin ve Lozan'ın da anlamı budur.
"Karun gibi zengin" sözü Türkçemize Harun Reşkf-
den mi, yoksa Krozeustan mı armağandır?..
Kimbilir?..
Sizin dininiz size, benim dinim bana.
Kur'an I Kâfirûn Suresi, Ayet 6
AKİS•vorunısu/ haber... vaiansız vorum''
2 6 E Y L U L ' D E B A Y I N I Z D E
İLAN
T.C.
ŞİŞLİASLİYE
HUKUK
HÂKİMLtĞİ
1993 95
Davaa Aysun Baharay ve-
kili Av. Ayhan Çevik tarafın-
dan davali Bayram Baharay
aleyhıne rnahkememize açılan
boşanma davasımn verilen ara
karan gereğince;
Kmahtepe Sok. Öztütüncü
Apt. No: 4 Merter İstanbul ad-
resinde ikamet ettiği bildirilen
davali Bayram Baharay. tüm
aramalara rağmen adresinde
bulunamadığından ve zabuaca
yapılan tahkikatta da adresi tes-
pit exlilemediğinden duruşma
günü olan 6.10.1993 günü saat
13.30'da mahkememizde hazu
bulunmanız, veya kendinizi bir
vekille temsil ettirmeniz, aksi
halde duruşmanın y okluğuntız-
da vapılıp bitirileceği hususu
dava dilekçesi yerine kaim ol-
mak üzere ilanen tebliğ olunur.
Basın. 9580
Zeytinburnu Yüzüncü Yıl
Ticaret Lisesi'nden aldığım
1988-1989 öğretim yılı
diplomamı kaybettim.
Hükümsüzdür.
BİRGÜLERYILMAZ
KOY
ENSTİTÜSÜ
YILLARI
TaJipApaydın
30.000 (K.DV içinde)
Çağdaş Yayınları Türkocağı Cad.
39-41 Cağaloğlu-Istanbul
Ödemeli gönderilmez
YÜZYÜZE
AtUlâ Dorsay
30.000(KDV içinde)
Çağdaş Yayınları Türkocağı Cad.
3V-41 Cağaloğlu-lslanbul
Ödemeli gönderilmez