25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 AĞUSTOS1993 PAZARTESİ: DIZIYAZI D ünyadayaklaşık 65 bin kimyasalmadde var. Her gün 3-5yeni kimyasal dahapiyasaya sürülüyor. Bu maddelerinyüzde 807 zehirlilik açısından denetimdengeçirilmemiş durumda. Bu kimyasallardan oluşan atıkgünlük 1 milyon tonu aşıyor. u olumsuzgidişe kim dur diyecek? Refahtan çatlayan az çocuklu zenginler mi, yoksa sayıları gitgide artan yoksullar mı? Köhnemiş ekonomileriyle bir zamanlann sosyalisîlerimi?Bunun,politik tartışmaları alevlendirmeye çok elverişli bir konu olduğu görülüyor. Atık sorununa çözüm yok•4- • ^ ğer insanlar şimdiki yaşam biçimleri- m J nı sürdüreceklerse, en kısa zamanda ğ 1 kaynaklann korunması ve hammade- M * lerin yenıden değerlendırilmesi konu- sunda teknolojiler gelışürmek zorun- dayız. Bütün materyallere yeryüzünün sınırlı ve değerh ürünleri gözüyle bakılmalı. "Kullan \e at" anlayışı artık sürdürûlemez. 1972 yılında Stockholm'de gerçekleşen çevre sorunlan konferansında görüldü ki sadece 10 ülkenin çevre bakanı ya da eşdeğerde bir kuru- mu var. Bugünse 100'den tazla ülke bu kurum- lanru oluşturmuş durumda. Bu gelişmeye daya- narak çevre sorunlannın daha ciddi biçimde ele ahndığıru ve sorunlann çözümünde aşama kaydedildiğını söyleyemeyiz. Ama, zehirli kim- yasallarla. savaşımda önemli başanlar ka- zaruldığı açık. DDT ve Dieldrin gibi maddelerin Japonya, Belçika ve Hollanda'da yasaklanma- sından sonra, bu bölgelerde sayısı azalan pek çok kuş türü yeniden görülmeye başlandı. Yüksek düzevde sanavilesmiş G7 ülkelerinde (ABD, Japonya, Almanya, İngıltere, Fransa, Italya ve Kanada) bacalara fıltre takılarak ve az kükürt içeren yakıt kullanılarak kükürtdioksıt yayılımı düşürüldü. Karbondioksit ve azotun kimyasal yapılan nedenıyle fıltre edilmesi güç. Yine de. enerjiden yararlanma derecesi yüksel- diğı ıçın, son 20 yıldır bu iki maddenin doğaya verilmesinde bir artış olmadı. Almanya'nm Ren Nehri, su kirliliğiyle müca- deleye ılışkin ilginç bir örnek. Önce antma tesis- leri kuruldu. Nehirdekı oksijen miktan böylece arttı. Zehir oluşturucuagırmetal kadmınyumun artışı durduruldurBu arada oelnrdibindeki tor» tulara kanşan madde, kımyasal olarak çözül- medıği için Ren'in tortusundakı kadrruyum oraru düşmedi. Ayru şekilde klond oraru da dü- zeyini korudu. Ren'in geçtiğı ülkelerin devletlen henüz Alsace'daki potas tuzu ocaklanndan yayılan kloridleri durduracak bir çare bu- lamadılar. Nehirdeki azot, kıyı boyunca yapılan tanmdan kaynaklaruyor. Bu kirliük kaynaklan geniş bir alana yayılmış durumda ve antma sis- temleriyle denetim altına abnmalan olanaksız. Tek çare azotlu gübreleri bırakmak ve yeni tanm yöntemleri uygulamak. Hollanda Ulusal Salık ve Çevre Koruma Kurumu'nun hesaplanna göre, ülkenin top- raklanna ve su yollanna venlen zararu durdur- mak ıçin yayılan kükürtdioksıt oranını yüzde 90, azotu yüzde 70, amonyakı yüzde 80 ve fosfo- ru yüzde 75 oranında azaltmak gerekiyor. Ku- rum raporunda "Artık hangı ölçüde büyüme- nin ekonomik olduğunu anlamanın zamanını gelmiştir" deniyor. ABD çevre kirliliğini önlemek için son 20 yıldır büyük harcamalar yapıyor. Zengin ül- kelerde zararh atıklarla mücadele edebılecek para var. ama ya yoksul ülkelerde? Su ve hava kırkhğı en ağır boyutlarda Doğu Avrupa ülkele- rinde görülüyor, ne var ki bu ülkelerin parasal kaynaklan sıaırlı ve kirlilikle mücadele başla- tamıyorlar. Nükleer atıklar Günümüzün en sorunlu zararh maddeleri kuşkusuz nükleer ve kimyasal atıklar. Bunlar, örneğın seragazı oluşumu gıbı küresel bıyokım- yasal süreçleri etkiliyor. Kimyasal olarak başka maddelerden güçlükle aynlıyor, güçlükle farke- dilebiliyorlar. Zehirli unsurlannın yok edilmesi neredeyse olanaksız. Bugüne dek hiçbir ülke nükleer atık sorununa bir çözüm bulamadı. Bu atıklar cardılar ve tüm yaşam biçimleri için büyük bir tehlike oluşturu- yorlar. Onlan zararsız bir maddeye dönüştür- menın olanağı yok. Bunlann yok olma süreci radyoaktif maddenin türüne göre yüzlerce hatta binİerce yıl sürebiliyor. Nükleer enerjınin kaçı- nılmaz yan ürünleri olduklan için, miktarlan hızla artıyor. Denetlenmesi en zor atık türleri arasında yeni geliştirilen kimyasal maddeler ilk sırada yer alı- yor. Daha önce bu gezegende hiç yer almadı- klan için, onlan yok edecek bir organizma yok. Bugün yaklaşık 65 bin kimyasal madde var dünyada. Her gün 3-5 yeni kimyasal daha piya- saya sürülüyor. Bu maddelerin yüzde 80'i zehir- lilik açısından denetimden geçirilmemiş durum- da. Bu kimyasallardan oluşan atık günlük 1 mil- yon tonu buluyor. ABD'de bu çöplerin kaldın- lması sırasında çeşitli kazalar yaşanıyor. Kim- Büyümenin Yeni Sınırlan Insanın yok ettiği DÜNYA YazamDenella veDsnis Meaâows Derleyen: Aıtea Ayakta yasallar toprağa veya sulara kanşıyor. Nor- veç'te, 7 bin değişik yerde, tehlikeü kimyasal- lann yol açtığı toprak zehirlenmeleri saptandı. Bunlann temizlenmeşinin hükümete 3 ile 6 mil- yar dolara mal olacağı tahmın edılıyor. Bir de gezegenimizden büyük enerji ve ma- teryal akımını etkileyip sekteye uğratan zararh maddeler var. Bunlann verdıği zarar bir bölge- yi değil, tüm yerküreyi, dolayısıyla tüm insanlı- ğı tehdit ediyor. CFC olarak bilinen kloro floro karbon, ozon tabakasına verdiği zararla kendi- sinden çokça sözettiren bir gaz. Bu "ozon öykü- sü"nü ileride daha geniş biçimde ele alacağjz. Sera etkisi Bilim adamlanna göre, tüm gezegeni tehdit eden bir başka küresel sınırlama da seragazı et- kisi. Yani, küresel bir iklim değişıkliği tehhkesı. Karbondioksit yüz yıldır yeryüzünün sıcak- Uğıru artınyor. Havaya dağılan, zehirsiz ve aslı- nda yaşamsal önemdeki bu gaz. yeryüzünü tıpkı bir seranın cam duvan ya da çatısı gibi sanyor. Güneş ışmlanm içeri geçiriyor ama, yeryüzünden uzun dalgalı ısı yansımasmı en- gelfiyor. Sera etkisi doğal bir oluşum, üstelik yaşamsa! önemi var; Dünya'yı sıcak ve yaşana- bilir kılıyor. Sera etkisi olmasaydı, Ekvator'a yakın denizler bile buzla kaplanırdı. Ancak fosil yakıtlar ve orman yangınlan nedeniyle ya- şanan aşın ısınma küresel bir ıklim değişikliği- ne vol açabilir. Son yirmi yıldır, bu tür seragazı yoğunluğunun atmosferde hızla arttığmı görü- yoruz. Neden, insanlann bu sonucu doğuran etkinlikleri? Karbondioksit. metan, azot ve CFC gazlannın yoğunluklan yükseldikçe, at- mosfere verdikleri zarar da artıyor. Bir küresel iklim değişıkliği hemen ayn- msarap göstenlemez. Hava durumu günden güne. yıldan yıla değişir, ama bilimsel olarak hesaplanan "hava ortalamalan", yani ıklim de- ğişikliklerini ortaya koymak on yıllan bulur. Belirtiler, küresel bir iklim ısınmasını gösteri- yor. Ortalama sıcaklık artıyor. Örneğin Kana- da göllerinin buz tutmadığı dönemler üç hafta uzadı. Böylece sucul türlerin fauna ve florası- nda da değişiklikler oluyor. Karayip mercan- lan beyazlaşıp ölüyor. Bılim adamlan bunun su sıcaklık artıştan kaynaklandığını düşünüyor. Uydulardan sağ- lanan verilere göre kuzey yanküredeki buz ve kar tabakası giderek inceliyor. Tabü, tüm bun- lar, sera etkisi dolayısıyla beliren bir küresel ik- hm değişikliğine kesin kanıt oluşturmuyor. Ama, böyle bir durum kanıtlansa bıle, ısınmanın insan ve çevre üstünde ne gibi etkiler yapacağı henüz tam olarak bilinemiyor. Bih- nen, insan etkinliklerinin, özelükle de fosil yakıtlann atmosferdekı seragazı yoğunluğunu artırdığı. Bunun sonuçlannı görebilmek için birçok on yıl beklemek gerekebilir. Çevre kırlililiğı bir ilerleme ve gelişme belırtisi degıl bir yetersizlik ve ağır ihmal göstergesıdır. Tüm sanayi dallan için üretim süreci yeniden gözden geçirilmelidir. "Temiz teknoloji'% "za- rarh maddelerin vayılmasmm önlenmesi" gibi kavramlar gerçek yaşamda karşıhklannı bul- malıdır Ancak bu şekilde yaşanan tehhkelı gı- diş yavaşlatılabilir. Bu konuda örnekler de var. Fransa'da bu anlayışla üretim vapan 600 kuru- luş, hammaddede yüzde 67, su harcamasında yüz- de 65 ve enerjide yüzde 8 tasarruf ettığini göz- lemledi. Hollandada temiz teknolojı ugulayan 45 kuruluşu da önemli ölçüde tasarruf ettiği bi- linivor. İnsanhk bu konuda daha yeni yeni kafa vormaya başladı. İnsanlar, dünyanın kaynaklannı ve atık ka- pasitesini. daha fazla kaldıramayacağı bir şekil- de kullanıyorlar. Verdiğımiz örnekler bunu açı- kça ortaya koymuştur sanınz Toprak, orman- lar, su yollan, göller. yeraltı sulan, nemli alan- lar ve doğanın öteki zenginlikleri sürekli olarak tahnp ediliyor. Fosil yakıtlar tükendikten son- ra, ekonomiye enerji sağlamak ıçin ne bir plan, ne de yeterh yatınm var. Sınırlar aşılnuştır Eğer sadece bazı kaynaklar tükenmekte olsa ve henüz değerlendirilmemiş başka kaynaklar bulunsaydı, o zaman bu kaynaklann almaşıklı kullanımıyla büyümenin güvenceye ahnabile- ceği öne sürülebilirdi. Ancak, kaynaklann tümü aynı anda tükeüliyor. Bu konuda olduk- ça ileri gidildiği açıkür. Atmosferin tüm kimya- sal yapısı değişmektedir. Sınırlar aşımuştır. İnsan. böyle bir sının aşınca. örneğin duvara fılan toslamaz. hatta, her şey bir süre daha es- kisi gibi devam edebilir, ama sonunda olumsuz çevrim gerçekleşır ve tüm gelişme sona erer. Sınır aşma tartışmalan başladığı zaman, he- men suçlunun kim olduğu sorusu ortaya atıh- yor. Kişı başına düşen materyal yayılımı zen- ginlerde daha fazla. Buna karşm Doğu Avrupa'nın eski ve venm- siz fabrikalan, Japonya'dakilerden daha fazla çeliğe gereksinim duyuyor. Bir İsviçre yurttaşı, bir Somaliliden 40 kat daha fazla kaynak tüke- tiyor. Evet. ama bütün bunlara karşı ilk adımı kim atacak? Refahtan çatlayan az çocuklu zengin- ler mi, yoksa sayılan gitgide artan yoksullar mı? Veva köhnemiş ekonomileriyle bir zamanlann sosyaüsüeri mı? Bunun. politik tartışmalan ale\ lendimıeye çok elverişL bir konu olduğu görülüyor. Amerika'daki Massachusetts Institute for Technology (kısaca MIT diye adlandınhr) ku- rumunda ekonomi bilimci olarak çalışan Lester Thurovv şöyle diyor: "Tüm dünj ada İsviçreüle- rin üretim \üksekliği. Çinlilerin rüketim alı- şkanlığı. tsveçlilerin toplumsal uzlaşma yeteneği ve Japonlann disiplini egemen olsaydı, yeryfizü bundan çok daha fazla bir nüfusu rahatlıkla barındırabUirdi. Ama eğer tüm dünyada üretim düzeyi Çad'daki gibi düşük, tükerim altşkanlığı bir ABD'li gibi. toplumsal sınıf bilinci Hindıs- tan'dakinin aynı ve toplumsal disiplin Arjantin'- deki gibi olsaydı, yeryüzü bugünküne yakın bir nüfusu bile kaldırama/dı.'" Yarın: Bilgisayar^daki Dünya POlMKA VE ÖTESİ ÇALIŞANLARIN SORULARl/SORUNLARI YILMAZ ŞÎPAL Özel sandık süper emeklisi olduın 1982 yümda bir özel bankanm emekli sandığmdan emekü oMum. 1987 yıiı sonunda süper emekliliğe gectik. Bu yılın sonunda süper emekliliğe gectik. Ben de özel sandık süper emeklisi oldum. 1989 yılında Anayasa Mah- kemesi'nin karan uyarınca avlıklarunı/ dondııruldu. Daha sonra emekli sandığı >akfımız. maaşlarunızı ağus- tos 1989'dan geçerli olarak şöyle bir ayarlama yoluna gitti. (Günün geçerli maaş katsayısı x 5.000 gösterge x % 75 aylık oranı + sosyal yardım zanunı) ve maaşlarunız bu formüle göre ödenmeye başlandı. Şu anda süper emeklileıie ilgili değişen kanuna göre, maaş bağla- ma oranının % 9.5 düşürûleceğini işitiyoruz. Bi/im bankanın özel emekli sandığı vakfı, bu oranı düşürmeden odeyebiKr mi? Yoksa, % 75'üı % 65.5'e indirilmesi kanuni bir mec- buriyetmidir?Bunuöğrenmekistiyonız. N.G. YANTT: Sosyal Sigortalar Yasası'nın Geçicı 20. Maddesi uyannca "Bankalar. sigorta ve reasürans şirkeüen, Ticaret Oda- lan, Sanayi Odalan, borsalar ve bunlann teşkil ettikleri birlikler, personelinin yaşhhk, malullük ve ölümlerinde yardım yapmak üzere" kurulan özel emekli sandıklan, Sosyal Sigortalar Yasası kapsamı dışında tutulmuştur. Ancak, bu sandıklar, çalışanlanna "ış kazalanyla meslek has- talıklan. hastahk. analık, malullük, yaşlılık ve ölüm. eşlerinin analık, eş ve çocuklannın hastahk hallerinde" en az Sosyal Sıgor- talar Yasası'nda öngörülen yardımlan yapmakla yükümlü tutul- muştur. Yasa ile kurulan bu özel emekli sandıklann yapacağı yardımlar ve bağlayacağı aylıklar, Sosyal Sigortalar Yasası'nda öngörülen yardım ve ayhklann altına düşemeyecektir. Ancak sandık, Sosyal Sigortalar Kurumu'nca sağlanan yardımlann üstünde yardımlar sağlamak konusunda serbest bırakılmışür. Süper emeklilerin 6.400 göstergeye göre aylık almalannı sağ- layan, 12 Mayıs 1993 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan 3910 Sayılı Yasa'da ayhklann "sıgortalının pnm ödeme gün sayısı"nın da gözönüne ahnarak hesaplanması öngörülmüştür. Buna göre 8.600 ile 8.839 prim gün sayısı olanlann eski ay- lıklanna uygulanan % 75 oranı, % 65.5 olarak değiştirilmiştir. Bu uygulama, Sosyal Sigortalar Kurumu süper emeklileri için ge- çerlidir. Özel emekli sandıklan da bu kurala uyarak bu oranın altına inemeyeceklerdir. Fakat, bu oranın üstünde aylık bağla- malan isteklerine bırakılmışür. Kısaca, Sosyal Sigortalar Yasası'nın Geçici 20. Maddesi'ne göre kurulan özel emekli sandıklann yapacağı yardım ve bağ- layacaklan ayhklann alt sının belirlenmış, ancak üst sınır ko- nusunda bir kısıtlama getirihnemışür. MEHMED KEMAL Sansüp Hamallapi». Ahmet ihsan Tokgöz'ün, 'MatbuatHatıralanm' adlı ki- tabını çok severim. Kitap ilk elime geçtiğinde ilgi ve he- yecanla okumuştum. İki ciltlik kitabın bende ilk baskısı vardır. Yeni baskısı lletişim Yayınlan'ndan bir cilt olarak çıktı. Birinci ve ikinci ciltlerin ilk baskıları 1930-31 yılların- da çıkmış. Az sayıda basıldığı söylenir. Bendekileri ara- sam, dağınık kitaplığımın neresinde bulabilirlm acaba? Kitap 1930-31'li yıllarda çıktığına göre, benim elime 1940larda geçmiş olabilir. Biz bu yıllarda gazeteciliğe bulaşır gibi oluyoruz. Gazeteciliğin, bugün olduğu gibi, ne öğrenimi var, ne okulu... Usta çırak ilişkisi içinde dö- nen, dönenen bir uğraş işte.. Bizim kuşak Cumhuriyet çocuğudur. İlk, orta, lise ög- renimimiz, Atatürk'ün sağlığında, onun devrimlerinin ışığında geçmiştir. Biz tam ilkokula başlarken yazı de- ğişmiş, yeni yazıyı anne, baba ve öğretmenlerimizle bi- likte ögrenmişizdir. Biz devletin resmi okuluna başlar- ken, büyüklerimiz de gece okullarında yeni yazıyı öğrenmişlerdir. Hızlı bir okuma-yazma seferberliği "ana yurdu dortbaştan sarmıştı." Herkes, bir okumayı- lını doldurmadan alfabeyi söküyordu. Gündüzleri çocuk yaştakilerin doldurduğu okullara, hava kararmaya yüz tutarken yetişkinler koşuyordu. Yazı ve dil devrimi tutu- yordu. Yıllar geçtikçe okuma yazma hevesimiz de artıyordu. Ne çare ki, okumak için elde çok az kitap vardı. Eski yazı- yı bilmediğimiz için eski kitapları da okuyamıyorduk. Eski kitaplara yönelmek, gizliden gizliye biraz da suç sayılıyordu. İşte bu sıraiardaydı, elime Ahmet İhsan Tokgöz'ün "Matbuat Hatıralarım"{ geçti. Servet-i Fünun'cu diye ta- nınan üstadın kitabı, birdönemin basın rejimine ışıktu- tuyordu. Anılarını bölüm bölüm yazmış, kendi dergisi Servet-i Fünun'da yayımlamıştı. Şimdi kitap haline sok- muştu. Ahmet İhsan Tokgöz (1891-1942), II. AbdûlhamMdöne- mi basınının içinde yaşamış, İkinci Meşrutıyet basının- daki hareketleri görmüştü. Şimdi üstat bunları yazıyor- du Bizim için çok önemliydı. Basına hevesimiz vardı. Basın-Yayın Genel Müdürlüğü'nün yayımladığı (Server Iskrfin Matbuat Rejimleri gibi) kitaplar varsa da, bunlar resmi görüşü yansıtıyordu. işin iç yüzünü bu kitaplarda bulamıyorduk. Basın deyince akta hep sansür gelir. Şimdi üstadın ki- tabının sansür bölümünden bir özet yapalım: (...Saraçhanebaşı'nda bahçe içinde beyaz bir konak... Her gün guneş battıktan sonra bu konağın kapısının çın- gırağı sık sık çalınır; her çalınışta içeriye elinde ya da koltuğunda tomar biçiminde sarılı kâğıtlarla bir hamal girer. Hamal yolu bilir; hiç kimseye bir şey sormadan doğru konağın kahve ocağına gider. Elindeki yan ıslak kâğıt tomarını oradaki uşağa uzatır, kendisi kahve oca- ğının bir köşesine çöker. Her akşam hamallar iki olur, üç olur, dört olur, kimi zaman ona kadar çıkar. Bu hamallar gazete matbaasından gelirler. Konak, Abdülhamitin Matbuat Müdürü ve başsansörü Hrfzı Bey'indir. Beyefendi yukarda, odasındadır Gazete provalarını, İ4k gelen hamal sırasıyla sansür beyin önüne dizer. Hıfzı Bey hepsini okur, beğenmediği yerleri bozar, kuruntuya dokunacak yerleri kaldırır. kimi zaman üç dört sütunluk bir yazıyı baştan aşağı kırmızı mürekkeple çiziverir, ya .da makalenin başına "istizan" (sorulması) yazar. Isti- zan" ya da "sual" işaretiyle gelen yazılar o gece mat- baada kullanılmaz. Bunun için gazete matbaaları, san- sürcü beyin konağına en az iki sayfafazla gönderirlerdi. llanları bile sansürcü beyin görmesi şarttı. Hıfzı Bey, Rumeli göçmenlerinden çok zeki bir adam- dı. Az öğrenim görmüştü. Aşırı hırslıydı. Tam on beşyıl, bir gün bıle ara vermeden, bin türlü tehlike ve tehdidi göze alıp, sabahlara kadar sansür yapardı. Nişanlar, rütbeler almıştı. Günün birinde hastalandı. Genç yaşta uğradığı müthiş bir "amboli" sonucu, ayak parmakları- nın uçları kuru kangrenden kömür gibi döküldü. Can vereceği masaya kadar götürdüm. Kulağıma şunları söyledi: "Hısasa yenildim, irianı boğanlann cellatiığtm yaptım. Bir gün gelir de sırası duşerse pişmanlığımı yaz." Hıfzı Bey öldükten sonra onun yerine Ebül-mukbil Kuru Ke- mal geldi, sansürü dayanılmaz dereceyeçıkardı.) Sansür basınımızdan hiç eksilmemiştir, denilebilir. "Basın, yasalar çerçevesinde ozgürdür" maddesi tepe- de hep durmuştur. Bu madde, istendığinde sansür ge- rekçesi olarak kullanılmıştır. "Matbuat Hatıralanm", lletişim Yayınları'ndan. Dilini Alpay Kabacalı dostum sadeleştirmiş.. Daha kolay, da- ha rahatokunuyor BULMACA SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 1/ Bir düşünce biçiminin yazıh ya da sözlü anlau- mı... Çıplak vücut resmi. 2/ Şarkı. türkü... Optik aygıtlannda objektiften aldığı ışınlan göze veren mercek dizgesi. 3/ Os- manlı donanmasında kullanılmış tek direkh' tekne tipi. 4/ Apansız... Palladyum elementinin simgesi... Asker. 5/ Akım şiddeti birimi kiloampe- rin simgesi... Tanrrİda kullanılan azotlu gübre. 6/ Japon- lara özgü kâğıt katlama sanatı. 7/ Kömürleştirilecek ağaç ya da pişi- rilecek tuğlalarla doîu olan ve dışı çamurla sıvanan kümbet.. Bir şeyi anımsamak için yazılan kısa yazı. 8/ İsviçre'de bir kanton... Eti lez- zetli büyük bir bahk. 9/ Müzikte sekiz sesten oluşan ses dizisi... Bir renk. YUKARTOAN AŞAĞIYA: 1/ Halk arasında arseniğe venlen ad. 2/ Edremit Körfezi kıyısında turistik bir yer... Bir tür deniz! taşımacüığı. 3/ Yerfısüğı. 4/ Borsada belli miktardaki hisse se-; nedini beürtmekte kullanılan işlem birimi... Cemal Gürsd'in; lakabı. 5/ Takım... Reçine. 6/ Receli yapılan bir cins küçük ve; siyah erik... Ferit Edgü'nün bir öykü kitabı. 7/ Adlan afat yap-| makta kullanılan bir yapım eki... Boks yapılan alan. 8/ Bir soru! sözü... Tavlada bir sayı... "Oyer" anlammda kullanılan sözcük.l 9/Panik...Ahlakbilim. 1 tLAN BAKIRKÖY1. SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NE Dosya No: 1993 454 Esas Mahkememizce verilen 13.7 1993 tarih 1993,454 esas, 1993/566 sayılı karan ile Tokat ılı, Reşadıye ilçesı, Karaağac köyü, cilt: 067, sayfa: 57, kütük 25Te nüfusa kayıtlı Zekeriya ve Ozlem Ozgül'den olma 1989 doğ. Ömer Altundağ ile 1991 doğ. kardeşı Emitıe Altun- dağ'a aynı yerde nüfusa kayıtlı Rıfat ve Yeter'den olma 1936 doğ. Muzaffer Altundağ'ın vasi olarak tayinıne karar venlmiş olup. kanu- nı süre ıçensinde ışbu karara ıtıraa olanlann ıüraz edebılecekleri. iti- raz vaki olmadığı takdirde hükmun kesinleşeceği tebliğ yerine kaım olmak uzere ilan olunur. Basın: 8205
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle