Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 TEMMUZ1993 PERŞEMBE
12 DIZIYAZI
Hükümetcidditedbirlerle halkı kazanabilir
UGUR MUMCU'NUN
SON ARAŞT1RMAS1
n
K u
Korgeneral Alpdoğan, Tunceli'nin kalkınması ile ilgili
önerilerini sıraladıktan sonra sözü Tunceli'de kurulacak bir
hükümet konusundaki söylentilere geliriyordu:
"Tunceli içinde ayn bir hükümet tesisi fikri ve bumın tetkiki
Ermeni Muses meselesi:
Bu Ermeni aslen Tuncelilidir. Güneye gitmiş. Fransızların
hizmetinde bulunmuş, Fransızlar bunu tay yare kıtalarma da
almtşlardır ki, Fransızlar olur olmaz tebatarını dahi tayyare
kıtalannda kullanmazlar. Bu da gösterir ki, Enneni \Iuses
mûhim bir casustur.
Bu casus akıllı bir Ermeniydi. Ankara'da İtalyanlarla çalışmtş,
İtalyanca bilir. Beraberinde bir de telsiz getirmiştir. Bunun
muhakemesinde aşiret reislerinin de şahitleri dinlendi. Hemeo
hepsi bunun çropagandasını sö>lemişterdir.
Bir ikinci de Izzettin adında birisidir.
BuTürktür.
Korgeneral Alpdoğan, konuşmasından sonra hazırladığı raporu Bakan Şükrü Kaya'ya ver-
mişli.
Alpdoğan raporunda. göreve başladığı gûnlerde bölgede mal ve can güvenliğinin olmadığını
yazıyor ve o günkü koşullan şöyle anlatıyordu:
"Bingöl ve Tunceli vilayetlerinde silahlı çapul kollan gezer, halkı ve köyleri vurur. Bu kollar Erzu-
rum, Erzincan, Muş gibi yakın vilavetler mıntikasına geçerek oralardan aldıkları yardımcılarla bir-
likte yolları keser, adartı öidürür: köy, ağıl. değirmen. karakol basar; davar, eşya, paçal çaiarlardı.
Yabancı memleketlerden ve yakın vilayetlerden bizim mıntıkaya gelmiş bazı insanlar halkı devlet
aleyhine ayaklanmaya ve silâh kullarunay a teşvik ederlerdi.
Teşkilatımız kunûunca bu suçları işleyenler ve işletenler eodişeye düşmüşlerdi. Bu endişeli insan-
\
JDOSUS\
lar, aralarında mektupla, topianma suretiyle komışmalar y apmış
>e kararlar almışJardır. Bunlar da şunlardır:
Hükümet cRJdi tedbüier alıy or. Bunun neticesi olarak:
A) Bizleri Ermeniler gibi kırıp imha edecek,
B) Öldürücü havalı yerlere göndermek suretiyle ötdürecek,
C) Islahat yaprp adam edecek.
(A, B) maddeleri tatbik olunursa silahla ölünceve kadar karşı
koymak kararı halk tarafından alınmış olduğu, işifilmiş ve
öğreıülmlşti. Halkın kafasında esen rüzgar da bu idi.
L'mumi Meclis'ten dönen kay makamlann ve sey ahatimde
kendimin halkla y apttğım temaslara hükümetin maksadı:
A) Mıntıkayı ıslan etmek,
B) Mıntıkayı diğer vilayetler gibi imar etmek olduğu, kanuna
itaat lüzumu, suç işley enlerin cezalandırılacakları, suçsudann
hükümetten hakiki evlat muamelesi görecekleri anlatdmıstır.
Bu meyanda, kendilerinin Türk tohumundan ve aslından gelmiş oldukları, yabancı ve ayn bir ırka
mensup ölmadıkları ve Türk devletinin sadık evladı kalmak isteyenlcrin devlet Türkçesi konuşmala-
n iktiza ettiği ve bunun için bütçenin müsaadesi nisbetinde mektepler açılacağı da söylenmişti.
Şimdive kadar bunlara Kürt denmiştir. Başka bir ırktan dobnuş insan mumelesi yapümıştır. Hü-
kümetin Sünni ve cahil memurları. bunlara Kızılbaş ve gavurdan da aşağı dine salik insanlar muame-
lesi göstermiştir.
Cumhuriyet hükümetinin kendilerini Kürt soyundan bildiği ve herkean vicdani akidesine kanş-
madığı ve fâkat kimsenin kimseyi de şu veya bu mezhebe girroeye teşvik ve icbara selahiyetli obnadı-
ğı da anlatdınca gönülden hükümete bağlılık duygulan doğduğu da sezildi.
Ekrad, Kürtler demek mi?
Uğur Mumcu 'nun disketlerine
geçirebildiği 'Kürt Dosyası' yukarıdaki
bölümde sona eriyor. Daha doğru bir
tanımla kendisineyöneltilen haince saldırı
yüzünden sadece Uğur 'dan değil,
disketlereyazı halinde geçirmemiş olduğu
arastırmasınm son bölümünden de yoksun
kahyoruz. Disketteki son cümle, bir
sonrakiyazının konusunu belirleyen
"EkradKürtler demek mi?" cümlesi. Bu
nedenle Uğur Mumcu nun son araştırma
dizisini, konuya iliskin olarak daha önce
yayımladığı bilgi ve çözüm önerilerinden
yapttğımız alınlılarla kendisine
duyduğumuz saygı. sevgi ve özlemi
belirterek bitirivoruz.
Sıkışmış Kar!
"Kürt" sözcük olarak nereden çıkmış biliyor
musunuz?
Devletimizin yayınlarından birinde savunu-
lan görüşü özetleyelim:
Dağlann yûksek kesimlerinde yaz ve kış eri-
meyen karlar varmış. Bu karlar, güneş açınca
eriverek buzlanırmış... Buzlarunca kann üstü
parlak ve sert tabaka ile kaplanırmış... Bu taba-
İcanın üst sırtı sert, alt kısmı da yumuşak olur-
muş.
İşte bu kann üstünde yürüyünce "kırt-kürt"
diye sesler çıkarmış; bu yüzden sıkışmış kara
"kürt'" denirmiş... Kürt buradan kaynaklanır-
mış; aynca, yüksek yaylalarda ve karlı bölgeler-
de yaşayan Türkler'e de "Kürdak" denirmiş!
Bir kısım öğreüm üyesince yayımlanan bir ki-
taba göre de "Kurt" sözcüğü Kazakça'da "ka-
hn kar yıgını" demekmiş... "Kürtük" de "yeni
yağmış kar"aiıla(mıha gelirmiş... ŞorTürkçesi'-
nde Kürt sözcüğü "çığ", Kazan Tatarcasfnda
"kar yığını", Uygurca'da da "körtük" sözcüğü
"kar denizi" karşıhğı kullanılırmış.
Bu gibi yorumlardan sonra devlet "Kürt
yoktur. Onlar dağ Türkleridir" yargısını resmi
görüş haline getirmiştir.
Bugünkü açmazlara biraz da bu yasakçı dev-
let anlayışı ile gelinmiş değil midir?
Hakkâri ve Şırnak'tan çok Istanbul. Ankara ve
İzmir gibi kentlerde yaşaması ile kanıtlanmıştır.
Evet, nereden çizeceksiniz sının?
Bunun için Mustafa Kemal, 1922 yriında
"Türkiye'run halkı söz konusu olurken onlan
daberaber ifade etmek gerekir" dıyor.
İşte bu, yurttaşhk bağıdır.
Lozan Antlaşması. yalnızca "gayrimüslimle-
ri" aanlık kapsamı ıçınde görmüştür. Diğer
etnik topluluklar Lozan Antlaşmasfna göre
"azınlık" sayılmazlar.
Son demokratik gelişmelere damgasını vuran
AGİK süreci ve "Paris Şaru" da bir ulus içinde-
ki çeşitli soy, kültür. dil ve din gibi sahip olduk-
lan "kimliklerin korunacağını" belirtiyor.
Lozan Antlaşması"ndan ve cumhuriyeün ku-
rulmasından bu yana köprülerin altından çok
sular akü. Aradan geçen yıllarda dünya. İkinci
Dünya Savaşı ile büyük bir hesaplaşma dönemi
yaşadı.
Faşizmin siyaset sahnesinden çekilmesi ile so-
nuçlanan bu sıcak savaş. yerini iki kutuplu dün-
yaya ve "soğuk savaş"a bıraktı.
Soğuk savaş da komünizmi siyaset sahnesin-
den indirirken. Ortadoğu, Balkanlar, Kafkas-
lar, eski Sovyet Cumhuriyetleri ve Türkiye'de
etnik kargaşalara ve Amerika'nın egemenliğin-
dekı '•yeni dünya düzeni"ne yol açtı.
Bu siyasal ve ideolojik karanlık içinde pusu-
lamız, "Türkiye halkı" ve bütün etnik topluluk-
lan kucaklayan bu kavrama dayalı "'yurttaşlık
>••
da karşı çıkmayacaklardır.
Emperyalizmin 1920 yılındaki Kürt siyaseü
işte buydu.
Lozan görüşmelennde İsmet Paşa, Musul'da
bir plebısıt yapılmasını. Musul'un geleceğinin
bu halkovlaması ile belirlenmesini' istemiş; bu
öneriye İngiliz delagasyonu başkanı Lord Cur-
zon "Kürtler plebisitin ne anlama geldiğini bil-
mezler" gerekçesiyle karşı çıkmıştı.
Bugün bu siyaset yine uygulanıyor. Bu oyun-
da baş aktör değişmiş, Bntanya İmparator-
luğu'nun yerini ABD almıştır.
Evet Sevres hortluyor!
Kürt Şovenizmi...
Şovenîzm. kendi soyunu öteki soylardan üs-
tün gören bağnaz ulusçuluk anlamına gelir. Bu
bağnaz ulusçuluk, saldırgan siyasetlerin, ideo-
lojilerin de temel kaynağıdır.
Napoleon'un askerlerinden Nicholas Chau-
ven'in adından üretilen "şovenizrn". bir "ulus
fetişizmi"dir. Fetişizm de Portekizce "büyü"'
anlamına gelen '•feitiog" sözcüğünden üretil-
miştir.
Şoven ulusçuluk. bu ulusu oluşturan soya ta-
pınma ölçüsüne bağlıdır.
Her ulusun devrimcileri ve sosyalistleri oldu-
ğu gibi şovenleri de vardır; Almarun da vardır...
Italyanın da vardır... İspanyolun da vardır...
Türkiye Halkı.
Türkive Cumhuriyeti, "ırk esası" üzerine ku-
rulmuş bir devlet değildir. Cumhuriyet'in kuru-
luş yıllannda "Türk halkı" değil, "Türkiye-
halkı" söz konusudur.
Türkiye halkı; Türk. Kürt, Laz, Çerkez, Çe-
çen, Amavut, Arap, Zaza. Süryani, Ermeni.
Musevi... bütün etnik topluluklar ile "gayri-
müslim azınlıklan" kucaklayan bir kavramdır.
Bu çeşiüi etnik topluluk ve azınlıklan birleşti-
ren ortak bağ yurttaşlıktır.
'"Ne mutlu Türküm diyene" sözleri de bu
bağlamda değerlendirilmelidir.
Ummet toplumundan millet toplumuna geç-
mekte ortak bağ, yurttaşlık bilıncidir. "Ne
mutlu Türküm diyene" sözleri. Kurtuluş Sa-
vaşı ve devrimleri yapan cumhuriyet kuşağıru
kutlamak ve geleceğe de güvenle bakdması
için söylenmiş sözlerdir.
Bu sözlerden bir ırkın bir başka ırkı ezmesi
anlamı çıkanlamciz.
Cumhuriyet'in kuruluş yıllanndaki bu de-
mokratik anlayış, "Şeyh Sait Ayaklanması" ve
bu ayaklanmayı izleyen etnik ayaklanmalar so-
nunda yerini baskıa yönetimlere ve "asimilas-
yon siyasetine" bırakinıştır.
Bu siyaset değişikliğinde, İngilizler tarafın-
dan desteklenen "Nasturi Ayaklanması" ile
Ermenilerce desteklenen "Ağn Ayaklanması"-
nın da paylannı unutmamak gerekir.
Kurtuluş Savaşı'nı yürüten lider kadrosu
Batı'da Yunan ordusu ile savaşırken, 6 Mart
1921 günü "Koçgiri Ayaklanması" ile karşılaş-
tılar. Bu ayaklanmanın bastınlmasından sonra
Hakkâri çevresinde yaşayan Nasturiler, İngiliz
uçaklannın desteğinde 7 Ağustos 1924 günü
ayaklandılar.
Nasturi Ayaklanması, 28 eylül gününe kadar
sürdü. Aynı gûnlerde ErzurunVda Şeyh Sait
Ayaklanması hazırlıklan tamamlandı. Ayak-
lanma, 1925 yıh şubat ayında başladı; bu ayak-
lanma da bastınldı.
Bu ayaklanmalar sonunda Musul, Türkiye'-
nin elinden alındı.
Bu ayaklanmaların bir tek galibi vardı. O da
İngiltere'ydi!
Kurtuluş Savaşı öncesi ve sonrasında "Tür-
kiye halkı" bütün bu etnik toplulukan da kap-
sarken, bu kavrama dayanan yönetim neden
yasakçı bir rejime dönüştü?
Bunun nedeni bu ayaklanmalar ve bu ayak-
lanmalann kazanç sağladığı İngiltere gibi dev-
letlerdir.
Evet, bütün etnik topluluklar, Kurtuluş Sa-
vaşı ve cumhuriyetin ilk yıllannda "Türkiye
halkı" kapsamı içinde görülmüştür.
Açın Mustafa Kemal'in 1922 İzmit konuş-
masını ve okuyun... Ne diyor Mustafa Kemal?
-... Bizim ulusal sırurlanmız içinde Kürt öğe-
len öylesıne yerleşmıştir kı, pek sınırlı yerde
yoğun olarak yaşarlar. Bu yoğunluklannı kay-
bede kaybede ve Türklerin içine gire gire öyle
bir sınır oluşmuştur ki. Kürtlük adma bir sınır
cizsek Türkiye'yi mahvetmek gerekir.
Mustafa Kemal'in 1922'de ne kadar gerçekçi
olduğu, bugünkü Kürt nüfusunun, Diyarbakır,
biünci" olmabdır.
"Paris Şartı"da bu demokratik yaklaşımı ge-
rektiriyor.
Bu yolda adımlar atılırken, Güneydoğu'da
kan gövdeyi götürüyorsa, Kürdü ve Türkü ile
düşünelim:
- Bu uğursuz planın ardmda hangi çokuluslu
çıkarlar yaüyor?
Özerk Kürt Devleti...
İngiltere'nin 1920'lerdeki Kürt siyaseti ken-
dileri için çok başanh sonuçlar vermiştir.
Emperyalizmin Kürt siyaseti 10 Ağustos
1920 tarihli Sevres Antlaşması'nın 62 ve 64'-
üncü maddelerine de yansımıştır.
Bugün dönüp dolaşıp aynı noktaya gelindi:
Sevres Antlaşması'nın 62'nci maddesi şöyle
bir düzenleme getirmeyi amaçlıyordu:
Fırat Nehri'nin doğusunda kurulacak bir Er-
menistan devleti sınırlan güneyinde Kürtlerin
yoğun olarak yaşadıklan bolgede bir özerk sta-
tüye sahip Kürt devleti kurulacak; bu çalışma-
lar da İngiltere, Fransa ve İtalya tarafından
yürütülecekti. Bu üç devletin temsilcilerinden
oluşan komisyon oybirliğjyle bir karar vere-
mezse o zaman İngiltere, Fransa. İtalya, İran ve
Kürt temsikaleri, Türk-İran suıınnda gerekli
düzeltmeleri yapacaklardı.
64'üncü madde de bağımsız bir Kürt devleti
için şu koşullan öngörmüştü.
Antlaşmanın yayımlanmasından bir yıl son-
ra yörede yaşayan Kürtler, bağımsız bir devlet
kuracaklannı kanıtlarsa, Milletler Cemiyeü'ne
başvuracaklardır. Milletler Cemiyeti Akvam
Meclisi, Kürtleri, bağımsız devlet kurmaya la-
yık görürse o zaman Türkiye de bu çözüm yolu-
nu benimseyecektir.
Musul Kürtleri. bu bağımsız Kürt devletine
katılmak isterlerse, Müttefik hükümetler buna
Türkün de... Kürdün de vardır!
Türkiye'de son yıllarda bir "Kürt şovenizmi"
yaraülmışür. Bu akımın kaçtnılmaz sonucu
"Türkçülük" ve "şovenlik" ve bu iki akımın
kamçılayacağı militarizmdir.
Bu bir büyük tehlikedir.
Bugün Türkiye'de Türk ve Kürt birbirleriyle
kaynaşrruş olarak yaşıyorlar. Hangimizin Kürt
kökenli akrabası ya da arkadaşı yok? Hangi
Kürt kökenliye generallik, öğretim üyeliği. mü-
letvekilliği, bakanhk, başbakanlık ve cumhur-
başkanlığı yolu kapahdır?
Kürtleri yok saymakla, bu konuda yasak
üzerine yasak koymakla sorunlann çözülmedi-
ği ve çözülemeyeceği anlaşıldı.
Kürt sorununun ABD desteği ile çözüleme-
yeceği. ABD destekli Kürt şovenizminin bölge-
de yeni yeni sorunlar doğuracağı da pek yakın-
da anlaşılacaktır.
Türkü Kürde; Kürdü Türke, Türkü, Arap ve
Kürde; Aleviyi Sünniye kırdıran dünkü emper-
yalist siyaset, bugün, tankı ve topu ile bombar-
dıman uçağı ve radarlan ile... Amerikan man-
daalığına sığınan Kürt liderleri ile... Çokuluslu
diplomasisı ve yerli işbirlikçisi ile... Irk ve mez-
hep aynmlan ile... Kışkırttığı Kürt şovenizmi
ile sınırlanmızın ötesinde ve ülkemizde yine
uğursuz oyunlar oynuyor.
Lübnanlaşma...
Kamuoyu. 1984 yılından bu yana tırmanan
Güneydoğu'daki terör olaylannı yıllarca "Lüb-
nan iç savaşını izler gibi" izledi.
Bu kayıtsızlıkla bugünlere gelindi.
Devlet, "Eşkiyanın kökü kazındı" diyerek bu
aymazlığın başını çekti.
Bugün Şımak, tam anlamıyla "küçük Bey-
rut" oldu.
Silahlı örgüt tarafından basılan kent merkezi
, yanan binalar ve göç eden halkla tam bir
"küçük Beyrut". PKK. 1984 yılı ağustos ayın-
da Türkiye'de bir "ayaklanma girişimi" başlat-
tı.
Bu ayaklanmayı başlattığını da Almanya'da
yayımlanan "Serxebun" adlı yaym organında
hazırlıyor.
"Kısmi ve genel ayaklanma" hazırladığını da
açık açık ilan edıyor.
Bu ayaklanma hazırlığında PKK'nm değiş-
mez taktiği; halkı öne sürüp. halkı elden geldiği
ölçüde çatışmalara sürükleyip. halk ve güvenlik
güçleri arasında gerilim ve silahlı çatışma yarat-
maktır.
Nevruz olaylannda bu taktiği denedi, Şımak
olaylannda da bu taktiği uyguladı.
Ayaklanmalan bastınrken bütün güçlük,
halk ile ayaklanmaalan birbirinden ayırmak-
tır.
Olaylann en duyarh halkası da bu noktada-
dır.
"Lübnanlaşma" etnik çatışmalann yol açtığı
kanlı bir sürecin adıdır.
1984 yılından bu yana PKK, Güneydoğu'yu
"Lübnanlaştırma"ya çabşıyor.
Yıllarca Türkiye, Kürt sorununa hep yasakçı
kafalarla baktı. Bu yasaklar nedeniyle Kürt so-
runun ne kökeni araştınlabildi. ne Kürt örgüt-
leri arasındaki çelişkiler sergüerifbildi.
Tersine...
Kürt sorunu, Ortadoğu'da doğan iktidar
boşluklan ve oluşan yeni dengeler içinde ele
alınması gereken çok yönlü ve karmaşık bir so-
rundur.
Bu sorun, çokuluslu desteklerle evrensel bo-
yutlara ulaşmıştır. Amerika'sından, Fransa'-
sına, Fransa'sından Almanya'sına kadar bir-
çok Batılı hükümet, bu sorunu kendi çıkarlan
acısından çözmeye çalışıyor.
Su sorunu nedeniyle Suriye, Körfez Savaşı
nedeniyle de Irak, PKK'ya destek oluyorlar.
Dün olduğu gibi bugün de Kürt sorunu, Batı
ülkeleri. çokuluslu diplomasi ağlan içinde gö-
rünüyor.
Sorun, yalnızca Kürtler ve yalnızca Türklerle
ilgili değildir. Böyle olsaydı sorunun çözümü
hiç şüphesiz çok kolay olurdu.
Araya binbir türlü çıkar ve değişik stratejiler
giriyor.
Dün öyle oldu, bugün de böyle oluyor.
Kürt sorununun çözümü Şırnak'ta değil,
Washington"da. Paris'te, Bonn ve Berlin'dedir.
Sorun, yalnızca Güneydoğu ile ilgili yerel ni-
telikte bir sorun da değildir.
Kürt kökenli yurttaşlanmız, Türkıye'nin he-
men hemen her ilınde yaşıyorlar. Örneğin, İs-
tanbul'un yalnızca bir semtinde Kürt sayısı
Şırnak'taki sayısından kat kat fazladır.
İstanbul'da olduğu gibi Ankara ve İzmir gi-
bi büyük kentlerde de mılyonlarca Kürt yaşı-
yor.
Bu milyonlarca Kürdün bir kısmı devlet ku-
rumlannda memur-j kamu ve özel sektörde işçi
olarak çalışıyor. Ünlü holdinglenn sahipleri
Kürt işadamlan. Türk burjuvazisinin bol ka-
zançlı katmanlannda dolaşıyorlar.
Bakanlar Kurulu'nda Kürt bakanlar,
TBMM'de Kürt milletvekilleri, silahlı kuvvet-
lerde çeşitli rütbelerde Kün subaylar ve general
rütbesinde Kürtler var.
Kürt sorunu yerel bir sorun değil. Türkiye
genelindeki bütün bu toplum kesimlerini de
kapsıyor. Övleyse ne yapmalı?
Bu gibi sorunlar, emperyalist siyasetlerin çı-
kar ağlanndan kurtulmadıkça çözüm kolay
değildir. Bu yüzden bölgedeki çokuluslu çıkar-
lar sürdükçe. bu sorun da yaşanacaktır.
Değer Yargıları...
İnsan haklan ve insan haklannın en önemlisi
olan yaşama hakkı herkes için savunulmalıdır.
Evinin girişinde kurşunlanan Prof. Muam-
mer Aksoy için de... Gazeteci Çetin Emeç için
de... Evine gönderilen bomba ile öldürülen
Doç. Bahriye Üçok için de... Turan Dursun için
de... Albay Durmuş Akşen için de... Hiram Ab-
bas için de... Korgeneral Hulusi Sayın ve İsmail
Selen için de... Orgeneral Adnan Ersöz ve Ora-
miral Kemal Kayacan için de...
Yaşama hakkında ne ırk aynmı vardır ne
meslek ne görev ne rütbe ve de si>asal görüş far-
kı!
Bugün öylesine değer yargılan oluşuyor ki
Kürt. Türkün cinayetine; Türk, Kürtün cinaye-
tine karşı çıkmasın; hele öldürülen eski askerse
bu cinayetler hoşgörülsün!
Katilin sağcısı, solcusu; ilericisi. gericisi; İs-
lamcısı, laiki; Türkü, Kürdü, Lazı. Arnavutu
olmaz.
Kaü'l, katildir; cinayet, cinayet; terör de terör!
İnsan haklan herkesi -renk, ırk, milliyet din,
dil, felsefı düşünce aynmı tarumadan- kucakla-
yan bir kavramdır.
Sokak ortasında karanlık örgütlerce kurşun-
lanan Kürt gazeteciyi de... Yargısız infazlarla
öldürülen silahlı çete üyelerini de... Karakollar-
da şehit edilen erleri ve subaylan da... Polisleri
de... Atatürkçü laik aydınlan da... Terör çetele-
rince evinde gezici infaz mangalannca kurşuna
dizilen 77 yaşındaki emekli komutanlan da.
Evet, herkesi, insan olan herkesi...
Tersini düşünmek; bu kanlı, bu aşağılık ve bu
yüz kızartıcı insanlık suçuna bilerek ve susarak
ortak olmak demektir...
A1NKAR4 NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Olülere Sahip Çıknuk...
Sıvas'ta gerici dazlakların yakarak öldürdüğü yazar-
larla sanatçıların yirmi dördünün cenazeleri Ankara'da
kaldırıldı. Törenden izlenimlerimi aktaracağım. Ancak
önce "Dirilerine sahip çıkamadık, bari ölülerine sahip
çıkalım" diye düşündüğüm bir görüşü ortaya atmak isti-
yorum. Şöyle diyorum: Devletölenlerinyakınlarına "taz-
minat" vermeli. Bunu Dikmen'de, cenazeler daha yola
çıkıptörene başlanmadan Erdal Bey'e söyledim:
-O/ab;7/r..dedi.
Kültür Bakanı Fikri Sağlar da öneriyi Bakanlar Ku-
rulu'na götüreceğini söyledi. Aynı konuyu, Anayasa
Profesörü Bahri Savc/ya actım. Bahri Savcı şunlan söy-
ledi:
"- Bugün modern toptumtar bireyi, aileyi, mesleği ve
toplumu koruyan bir örgütlenmedir. Onun için, insan
haklan çerçevesinde hareket eder, insan haklannın
yap' dediğini yapar, 'yapma' dediğini yapmaz. Bunun
için, çağdaş devlet, çağdaş örgütlenme, uluorta istediği-
ni yapmak, uluorta yasaklarla karşılaşma değildir. Bire-
yin, ailenin, mesleğin, toplumun yararına olan şeylerin
yapılması işidir. Bu, ne demektir? Bu, bireyin doğumdan
ölümüne kadar ve ölümünden sonra da kendisine bağlı
kalanlann geleceğiyle meşgul olma demektir. Çünkü
bunu yaratma gö'revi kendisindedir ve bundan doğan
sorumluluklar da, toplumun ve onun siyasi örgütü olan
devletin omuzları üzerindedir. Bir adam, en verimli ça-
ğında verimlilikten düşmüş, kendi elinde olmayan ne-
denlerle verimini kaybetmişse bunun yükünü taşıyacak
olan toplumdur ve onun siyasi örgütü olan devlettir.
Kaldı ki burada, bu olayda, devletkendi üzerine düşen
görevi yapmış mı, yapmam/ş mı: yani güvenlik görevle-
rini yapmış mı yapmamış mı meselesi de geniş ölçüde
tartışma konusudur. Bunun için bu katliamda, yaşamla-
rını yitirerek Türk toplumuna verim getirme yetenekleri-
ni, olanaklannı yitirmiş olanlann geri kalantarının ko-
runması için, devletin mutlaka bir 'tazminat' vermesi
gerekir. Bunu dava yoluyta da, halk deyimiyle söyleye-
lim, 'söke söke almak' mümkündür, fakat bir devlet ken-
disinden söke söke
1
bu gibi hakların alınmasına razı
olmamalıdır, kendisi 'seve seve' bir mecburiyetini, bir
zorunluluğunu yerine getirmelidir. Zorunluluk çok açık
ve seçiktir. Devlet; bireyi, aileyi, mesleği, sosyal katma-
nı sefaletle, korku ile, yokluk ile karşılaştırmamak zorun-
dadır. Burada yokluk ile karşılaştırmıştır; karşılaşmış
olan insanları da korumak zorundcdır. O insanların ko-
runması, 'Artık ölüp gitmişlerdir, nesini koruyacağız?'
değil, geri kalanlann korunması demektir. Bu, aynı za-
manda topluma karşı da bir borcu yerine getirmedir.
Sadece geri kalanlann ailelerine değil, topluma karşı
olan borcunu yerine getirebilmesi için devletin bu hu-
sustaki 'zararı' -zararki verimlilikten düşmedir- madde-
ten ifadesi mümkündür, bunu gidermesi gerekir.
- örnegin, yazarların, sanatçıların kitaplarını basmak,
onlara sahip çıkmak, devletin görevleri arasında olmatı
değil mi?
- Bunu devlet, türlü şekillerde yapar. Bir defa alenen
hukuk dilinde 'tazminat' denen bir müesseseyi işleterek
yapar, ondan sonra da kalmış yapıtlanmn türlü baskıla-
rını halkın ayağına, halkın okumasma varabilecek ucuz
paskılar halinde, piyasaya yaymak suretiyle bu görevini
yerine getirir. Bu hem telifhakkı hem de toplumun o ölen
sanatçmın, hayatını boşu boşuna yitirmiş olan sanatçı-
nm bir tür devamı, toplumla olan ilişkisinin sürmesi an-
lammadır. Alelade, hukuk dilindeki bir 'tazminat' değil,
bir yaratıcılığm sürdürülmesini teşviktir, devletin bura-
daki görevi, kendi üzerine düşeni yapmasıdır.
- Bir çeşit borç ödemesidir?
- Evet, evet söylüyorum işte. Bireyin, onun ailesinin,
onun mesleğinin ve onun bağlı olduğu sosyal katmanın
korunmasıdır. Çağdaş devlet, bu dörtlü korumayı yapan
devlettir. Yoksa 'birisi öldü gitti, Tanrısı rahmet eyleye'
değil. Ölümünden sonra da korunmayı içerir. Çağdaş
toplumun ve onun siyasi örgütü olan devletin görevi; bi-
reyi, aileyi, mesleği, sosyal katmanı, her hal ve karda,
her koşul içehsinde korumaktır. Hele bunda kendisinin
de hatasını, payını bir tarafa koyalım, eski deyimle 'sey-
yiatı' olan olaylarda bu kesin bir zorunluluktur."
Dikmen'de kalabalık büyüktü. Aziz Nesin, Pir Sultan
Abdal Dernegi'ne gelmişti. Başbakan Yardımcısı Erdal
Bey, bakanlardan Sağlar, Kahraman, Köse, Moğultay,
Oktay, Tez oradaydılar. Aziz Nesin kalabalıkların bulun-
duğu yere inmedi. Erdal Bey arkadaşlarıyla saatler sü-
ren protestogösterilerini izledi. "Hükümetistifa", "Erdal
Inönü istifa", "Faşist iktidar", "Faşist devlet" sözlerini
hiç yerinden kıpırdamadan dinleyen Erdal Bey.
- Bu hükümet istifa ederse, gelecek hükümete "istifa"
bile diyemeyecekler! dedi.
Erdal Bey ile bakanlar, protokole alınmamışlardı. Yü-
rüyüştekiler, ellerinde pankartlarıyla tnönü'ye yöneli-
yorlar, onun istifasını istiyorlardı. Içlerinde sövenler,
"O... çocuğu!" diye bağtranlar vardı. Biri "hırsız!" dedi.
"Katil SHP" diyenler de vardı. inönü:
- Şimdi bağırsınlar da, sonra birşey yapmasınlar! de-
di. Demokrat olmak nasıl da güçtti. inönü'yü sabrından
dolayı kutladım!
Burada sövüp bağıranların, Sıvas'ta otel yakanlardan
aynmı ne acaba diye düşündüm. Kalabalıklara karışın-
ca bilinçsiz mi olunuyor ne? Bu konuda, dernekler, yö-
neticilersorumlu olmalı! AN Balkız, beni de ısrarlaçağır-
dıydı Sıvas'a. gidemediydim!..
ölülere böyle mi sahip çıkılır? Aziz Nesin'e bir daha
hakverdim!
BULMACA
1 2 3 4 5SOLDAN SAĞA:
1/ Alfred Hitchcock'un 1
tanınmış bir fılmi... Türk
resim sanatında önemli 2
bir grubun ad olarak be- o
nimsediği harfin okunu-
şu. 2/ Müstahkem yer... 4
Bir yerde oturma. 3/ c
Alevi-Bektaşi törenlerine
verilen ad... Ege bölgesin- 6
de bir dağ. 4/ Peşin pa- j
rayla belli bir süre için bir
şeye alıcı olma işi... Dar, 8
uzun ve hafif bir yanş ka- g
yığı. 5/ Birçok ünlü traje-
diye konu olmuş Thebai kralı. 6/
Gümrüklere gelmiş ticari eşyanıri
konulduğu yer. 7/ Bir nota... Sod-
yumun simgesi... Küçük taneli bir
bakla türii. 8/ Konser. 9/ Yapısına
girdiği sözcüğe "yeni" anlamı ka-
tan yabancı önek... Kenar süsü...
Tarla sının.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Orhan Asena'nın bir oyunu. 2/
Afrika'da yaşayan bir antilop. 3/
Toplum yaşamına giren gecici ye-
nilik... Bir nota. 4/ Adlan sıfat yapmakta kullarulan bir yapım
eki... Küçük çocuklan uyutmak için söylenen türkü. 5/ Yaban-
cı ülkelerde okuyacak öğrenciler için gönderilen kabul belgesi.
6/ Şarkının sert bir biçimde vurgulandığı disko müzik üslubu...
Tümör... Lütesyum elementinin simgesi. 7/ Otomobillerde kul-
lanılan, içi elektrik enerjisiyle dolu alet.8/ "Gören bizi sanır - -
-/Usludan yeğdir delimiz" (Muhyi)... Yelek bölümü iki kanş
uzunluğunda bir tür ok. 9/ Bir gıda maddesi... Porselen yapı-
mmda kullarulan bir çeşit beyaz ve gevrek kiL