Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 12 ARAUK1993 PAZAR
8 PAZAR YAZILARI
Mektep
mezunu
uşaklar
LONDRA
EDtPEMtL
ÖYMEN
Bir zamanlar Londra'da en kalabahk
işçi grubu, uşaklarmış. 1851 sayımına
göre sayılan İ2l bin. Bunlann yandan
çoğu da 25 yaşın altındaymış. Seksen yıl
sonra, I931'de tüm İngiltere'de kayıth
uşak ve hizmelçi sayısı 1.5 milyona
yakın. Çalışma BakanhğYna göre on yıl
öncesinde de kayıth 180 bin uşak ve hız-
metçi varmış.
Ama uşak ve hizmetçi dediysek, günü
birlik gelen, toz abp hah silken birileri
akla gelmesin. Fraklı, kolalı yakah uşak-
lar; fırfirh gömlekb, siyah etekb, rugan
pabuçlu hizmetçiler gelmeli aklınıza.
Şimdilerde artık sadece kırlık bölgelerde
malikanelerde görûlen işçi sınıfınm bu
türü, gıderek tanh oluyor. Malikanele-
rinde oturan aristokratlar metehğe kur-
şun attıkça işlen de zor. Genç Türk kız-
lannın da heves ettikleri dadıhk ve au-
paır'lik de Viktorya dönemine özgü
uşak-hizmetçi tabakasının bugüne yan-
sıyan yüzü.
Sadece evin beyine ve hanınuna hiz-
metle yetinmeyen, evın bütün ihtiyaçla-
nnı bey ve hanımdan ıyi bilen baş uşak
ve yardımcılanyla hizmetçiler bugün
okuldan yetişiyor. Öyle ki, şampanya şi-
şesi patlatılmadan nasıl açılır, sabahlığı
içinde hayli dekolte evin harumına göz
süzmeden nasıl çay servisi yapıhr, hiç yûz
ifadesi olmaksızın bir köşede nasıl duy-
gusuz durulur ve en önemb'si. gün bo-
yunca ağız kokusu olmadan nasıl yaşa-
nır. bütün bunlar hala okulda öğretilı-
yor.
Ama burası bir otelcilik okulu değil. O
ayn. Burası, çok yüksek ücretlerle calı-
şan bu tür uşak ve hizmetçileri yetiştiren,
lngiltere"nin en geleneksel okullan. Son-
ra da pratık yapsınlar diye Londra'nın
en klasik otellerinden Dorchester'e gön-
deriliyorlar.
Safkan tngiliz uşak-hizmetçi takımına
en büyük rekabet. Türklerden ve Filipin-
lilerden geliyor. Hem daha az paraya
razı oluyorlar, hem daha kolay itilip ka-
kılıyorlar, hem de daha az şikayet edi-
yorlar hayatlanndan. Yasal bakımdan.
au-pair olarak çalışan bir genç kızın, sa-
dece çocuk bakması ve hafıf ev işi yap-
ması gerek. Ama bu hiçbir zaman böyle
öİmaz. Sömürü hikayelen anlatan iki
ğozü iki çeşme Türk kızlan alışılmadık
bir manzara değildir.
Haftasonu
savaşçılan
ZÜRİH
AHMET
ARPAD
İsviçre'de yaşayan ve çalışan Sırplar
her haftasonu akın akın Bosna'ya gidi-
yor. Otomobiller ve otobüslerle. Tahmı-
nen binin üzerinde Sırp haftasonlannı
savaşta geciriyor.
Basın ve televizypnun ortaya çıkardığı
bu gerçek üzerine İsviçre parlamentosu-
nun 40 üyesi hükümetten bu soruna bir
çıkar yol bulmasını talep ettı. Cuma gün-
leri Yugoslavya'ya doğru yola çıkan
Sırplar, Bosna'da 2-3 gün savaşıp, hafta
başında tekrar ışlerine dönüyor, hiçbir
şey olmamış gibi çalışmaya devam edi-
yor. Sayılan en az bin olarak tahmin edi-
len bu İcimseler, belki haftasonu izinleri-
ni insan öldürmekle geciriyor, Sırbis-
tan'a silah da kaçınyor.
İsviçre hükumeti bir yandan Bosna'ya
insani yardımda bulunuyor. Sırbıstan'a
uygulanan ambargoya da resmen katıb-
yor. Sorunu ortava atan öfkelı parla-
menterlere göre "Ote > andan da ülkeden
gidenlerin silah kaçırmasını \e Bosna'da
insan öldürmesini engelleyemiyor."
Her hafıabaşı savaştan dönen binlerce
Sırp, İsviçre'de güven içinde yaşamaya
devam ediyor. Ta ki cuma gelip de, yine
otomobil ve otobüslere binip. cephenin
yolunu tutana kadar. İçlerinde tüm izin-
lerini savaşta geçirenler de var.
Parlamenterler, hükumeti Bosna'daki
etnik temizliğe katkıda bulunmakla suç-
luyor. Bu "savaş turizmf'nı önlemesini,
silah kaçırdığı ve haftasonlannı Bosna'-
da insan öldürmekle geçirdiği tespit edi-
lenlerin derhal İsviçre'den çıkanlmasını
talep ediyor. Aynca bu gibi seferleri ya-
pan otobüs ve otomobillerin ülke sını-
rlannda oldukça dikkatb kontrol edil-
mesini de istiyor parlamenterler.
Hükümet ise verdiği yanıtta, böyle bir
"saraş turizmi"nin varlığını kabullen-
mekte, ancak tamamen önüne geçmenin
de zorluğunu belirtmekte. "Haftason-
larını ülkelerinde geçiren bazı Sırplann
orada ne \aptıklinnı tespit etmenin güç-
lûğü umıtulmamair diyen hükümet söz-
cüsü. bu insanlann İsviçre'den çıktıktan
sonra diğer sınır kapılannda kontrol
edilmesi gerektiğine de dikkati çekiyor.
İtalya. Avusturya, hatta Macar hükü-
metlerinin de önlem alması gerektiğini
açıkça belirtiyor.
Ancak komuoyu. haftasonunu bir iç
savaşta insan öldürmek için başka ülkc-
de geçirenleri katil olarak görüyor. Hele
haftanın dığer günlerinde isviçre'de ya-
şayıp, onlarla yan yana çalışmalannı ve
para kazanmalanru kabullenemıyor.
HitlerııılııısolııklanmayaçahşıyorBen her rengi sevenm. Onun için birileri-
nin bazı renkleri gasp etmelerine katla-
namıyorum. Kırrruzı. komünistlerin rengi.
yeşil köktendincilenn. Aynı yeşil, Küba'da
Fidel Castro'nun zeytin renkli yemyeşil
üniforması. Siyah. faşistlerin. mavi de fa-
şistlerin! Mavi, nasıl olur da faşist bir renk
olur, anlayamıyorum. Bizim özgürlük,
umut, banş rengımizdir mavi Ama mavi,
İspanya'da Frankoculann rengi! Herkes
özgürce sevebibneli, takıp takıştırabibneb
renkleri. Madnd'in ortasında dazlaklar
durdurmuşlar gözlerine kestirdikleri birini,
çıkarmışlar giysilerini; "kırmızı renkli bir
şey giyiyor mu" diye. Yırtıa bir boğa kişili-
ğiyle kırmızıya saldınyorlar. Kırmızı bir
anorakla dolaşmak, aşın bir yüreklilik
şimdi Madrid gecelerinde.
Giysi, bir iietişim aracıdır. Konuş-
maktır. Cıvıl cıvıl gjysiler, coşkuyu konu-
şur insanlara, sevinci bağınr. Kırmızı ya-
sağı getirerek, başkalannın iietişim özgür-
lüğüne saldınyor dazlaklar. Ama kendilen
zorbabkla istedikleri iletişimi kurabibyor-
lar. Özgürlüğü kazır gibi kazınmış kafalar,
askeri botlar, demirferle süslenmiş siyah
ceketler, siyah kot pantolonlar. "ben daz-
lağun!" diye bağınyor.
Sorunlann baş kaynağı yoksulluk. Ka-
falann kazınması. ekonomik krizin azı-
tmasıyla doğru orantılı. Dazlaklar, Mad-
rid'in güneyindeki kırmızı kuşak diye bib-
nen yoksul semtlerde doğuyorlar, futbol
kulüplerinde yetişıyorlar ve genelbkle gece-
leri, Madrid'in en canb eğlence sokaklan-
nda boy gösteriyorlar, avlannı anyorlar.
Olay çıkartıp birilerini döverek ya da öldü-
rerek kişibk kazanıyorlar. Her dazlağın an-
latacak, övünecek bir öyküsü olmab. Hiç
konuşmadan. bir şey sormadan hoşlanna
gitmeyen birini tutup patakbyorlar ve kah-
raman oluyorlar.
Toplumun dışlanmış, marjinal bir kesi-
mi, toplumun diğer kesimlerine düşmanlık
duyuyor. Dazlaklann düşmanlan da ya-
bancılar -özelbkle siyah renküleri- göç-
menler, Çingeneler, hayat kadınlan. eşcin-
seller, uyuşturucu kullananlar, hippiler.
yuppiler, solcular. ya da kendilennden ol-
mavan herhangi birileri. Yabancılan sevi-
yorlar ama. kendı ülkelennde olduklan sü-
rece; İsyanya'da istemiyorlar.
Dazlakbk, saçlann değil beynin sıfır nu-
mara kazınması. Pobsin kovalamacalan-
ndan kurtulabilmek için saçlannı kaatmı-
yorlar artık. Binsinin dazlakbğını anlaya-
bilmek için beynini okumak gerek. Dazlak
bir beynin içine kimler girmıyor ki... Beyin
dazlakhğı olarak hepsi "deri kafa", yani
"skin head". Anarşist komünıstler "kızıl
derililer", yani "red skins". Irkçılığa ve fa-
şızme karşı dazlaklar SHARP, yani. Skin
Head Against Racist Prejudice. Milliyetçi
Sosyalist dazlaklar "bone heads" yani "ke-
mik kafalar" ya da "kuru kafalar". Kısa-
cası. dazlakhğn temel ölçüsü. "demokrasi
düşmanlığı." İspanya'da bır hak hukuk
devleti vardır. En azından bircok topluma
göre özgürlükler daha bir garanülenmiştir.
Yasalara göre saldırgan dazlaklan tutakla-
yamıyor polis. Birilerini dövmek
"yanlıştır'' ama
44
suç" değildir! Dazlaklann
ifadesini abp salıveriyor polis de. Ama du-
rum kötüye gidiyor. Savalar. hakimler,
dazlaklann tutuklanabilmesi isteklerini
dile getırmeye başladılar. Saldınlann sayısı
gittikçe artıyor. Bu yıl 130 saldın olayı ol-
muş Madrid'de. Polis kayıtlanna geçmiş
800 kadar dazlağıyla Madrid başı çekiyor.
Hitler'in torunlan. Avrupa'nın gebşmiş
toplumlan için büyüyen bir tehlike oluştu-
rurken. Hitler'in ruhu. Franco'nun ruhuna
kanşmış. soluklanmaya çahşıyor İspanya'-
da. Franco'yu gömebibnek için 40 yıl bek-
lemiş İspanyollar, herhalde kolay kolay
davetiye çıkarmazlar Franco'ya.
! v f a l e z
y a
' m n
başkenti Kuala Lumpur'da dün 12 katlı
J ^ lüks bir apartmanın çökmesi sonucu çok sa> ıda kişinin
enkaz altında kaldigı bildiriHî. Kazaya, şiddetli yağmur sonucu gercekleşen toprak ka>masının neden olduğu sanılı-
yor. Malezyalı yctkililcr. kaza sırasında binada çoğu yabancı 160 kişinin bulunması olasılığından endişe du>duklarını
söylediler. Olay yerine çok sayıda kurtarma ve sağlık görevlisinin yani sıra >inç ve askeri belikopterkrin de sevkedildi-
ği belirtikü. Görgü tanıklan, binanın çökmesinden önce büyûk pariama sesleri duyduklarını söylediler. (REUTER)
Kanlıkavgalar modaoldu
Kişilerde olduğu gibi, her
mılletin başka milletler hakkı-
nda önyargjlan vardır. Tek tek
kişiler gibi. milletlerin de ortak
kompleksleri vardır.
Danimarkablar ıçın bütün
Finliler. yanlannda bıçak taşı-
yan yan barbar garıp insanlar-
dır. Norveçliler kendılerine gü-
vensizlikleri, Danımarkalılar
küçük ülke olma kompleksle-
nyle tanınırlar
Ama artık Danımarkalılar
da Finliler gibi oldu. Buluğ ça-
ğındaki gençıer arasında bıçak
laşımak ve haftasonlan bıçak-
lann da çckildiği kanlı kavgala-
ra kanşmak moda haline geldi.
Son iki haftasonunda özelhkle
Kopenhang ve çevresi kan gö-
lüne döndü. Kopcnhag ana
tren istas\onunda kendisine
"yan baktığı" için 15 yaşındaki
bir genç. 17 yaşındaki başka bir
genci bıcaklayarak öldürdü.
Çaniasındaki birkaç yüz kronu
alabılmek için yaşlı bır kadını
öldüren 16 yaşlanndaki ıkı gen-
cin de derdinın. haftasonunu
karakolda geçirmemek. tclcvız-
vondaki maçı seyredcbilmek
olması, bir insani öldürdüklen-
nın dahi farkında olmamalan,
tüm Danimarka'yı şoka soktu.
Danimarka şimdi, gençler
arasındaki şiddeti tartışıyor.
Danimarka şimdi. bıçak laşı-
yan, birkaç yüz kron için insan
öldüren gençlerin vurdumduy-
FERRUH
MLMAZ
mazlığırun nedenlerini araştın-
yor. Politikaalar konuşuyor.
psikologlar konuşuyor, sosyal
sorunlarla ugraşan uzmanlar
konuşuyor. Halk konuşuyor.
Halk konuştugu zaman da do-
ğallıkla. şiddet suçlanna verilen
cezalann arttınbnasını istiyor.
Cezalann arttınlmasının şiddet
suçlannı işleyenler üzerinde
caydıncı etki yapacağını düşü-
nüvor. Bu isteğin altında. her
zaman her \erde gecerli görü-
nen "Asacaksın beş kisi>i, baka-
lım bir daha yapıvoıiar mı"
mantığı yatıyor.
Sosyal alanlarda çalışan uz-
manlarla psikologlann cevabı
ısc açık: Kendisine \an baktığı
ıçın herhangi binnı oracıkta bı-
çaklavan kişı. o anda eyleminin
kendisi için doğuracağı sonuç-
lan kesinlikle düşünmüyor.
Öyle ya. birkaç kuruş için yaşb
bir kadını öldüren gençler, ya-
kalandıktan sonra karakolda
maçlann sonucunu kendi akı-
bellerinden daha çok merak
ediyorlarsa, cezalan arttırma-
nın ne anlamı olur?
Danimarkahlan diğer İskan-
divan milletlerinden ayıran or-
tak karakteristik özellikleri, li-
beral yaşam tarzlandır. Dani-
markalı şovmen Eddie Skoler,
Amerikah Tom Packsen'in
•'\Vhat did you learn in school
today-Bugün okulda ne öğren-
dinr' diye başlayan şarkısını
kullanarak, çeşiûi milletlerin
İngilizce aksanlanyla dalga ge-
çerken, aynı zamanda o millet-
lerin tipik özelliklerini de ti'ye
alıyor ve sıra Danimarkahlara
geldiğinde. "Bugün okulda ne
öğrendin? Okula gittin değil
rai?" diye soruyor, Danimarka-
blann, çocuklannın okula gidip
gitmediğine bile aldırmaz ola-
bilmelerini hicvediyor. Yıllar
önce doldurduğu plakta başka
bir çıkış nokıasında olsa da,
psikolog Steen Mogens'la aynı
özelliğe dikkati çekiyor.
Sorun tabii ki Danimarkalı-
lann liberal ya da aldırmaz ta-
vırlannda değil yalnızca. 60'b
refah yıllannda İcadınlann ça-
lışma piyasasına en fazla çıktık-
lan ülkelerden bin olan Dani-
marka'da artık hem anne. hem
de baba çahşıyor. Çalışmayan,
anne-babalar ise, emeğin kutsal
sayıldığı sosyal demokraük ide-
olojiyle dor.anmış bu toplum-
da. kendilerini dışlanmış his-
setmenın getirdiğı kışisel sorun-
larla uğraşmaktan. çocuklanna
ayıracak değil vakit, enerji bile
bulamıvorlar.
Sııçlaıııı, günahların dizginlerielalemdeElalem ne der sonra? Bu soru bizi bütün
bir yaşam boyu gölgemiz gibi izler. Başka-
lanndan olumsuz not alma korkusu, bize
bir şeyleri zorla yaptınr, başka şeyleri ise
yapmaktan abkoyar.
- Elinle yeme, çatal bıçak kullan. Gören-
ler ne der sonra?
- Öyle her aklına geleni söyleme. Sükut
altındır derler.
Ve "kendimiz" değil, "başkalanıun gö-
zündeki biz" olmaya cahşınz hep. İçimız
çifte standartlarla doludur.
Yakınlanmız, bizim falanca beyin ve fı-
lanca hanımın karşısındaki tavırlanmızm
yapmacık olduğunu bilir. Biz de biliriz bu-
nu. Hatta falanca bey ile fılanca hanım da
bilir. Ama herkes benzeri oyunlan oynadı-
ğından kimse bu işi kurcalamaz, üzerine
gitmez.
Bu iş büsbütün felaket de değildir . Kö-
tülüklerin ve kabalıklann bir kısmı. "Ela-
lem ne der sonra?" yaklaşımıyla önlenir.
Sıkışık bir minıbüste kimseyi arka koltukta
sere serpe oturtmazlar; bunu bildiğimız
için böyle bir rahata kavuşmayı deneme-
yiz. Suçlanmızı, günahlanmızı sınırlayabil-
memizi de, ne yazık ki önemü ölçüde baş-
kalanndan çekinmemize borçluyuzdur.
Bu "ehüem" dizginleri, yalnızca insanla-
nn değil, toplumlann ve devletlerin yaşan-
tısında da gecerlıdır. Günümüz dünyasın-
da hangj hükümet, kendi sınırlannın içinde
istediği her şeyi yapabıldiğını öne sürebilir?
Hele hele istekler sınırlann dışına taşıyor-
HAKAN
AKSAY
sa. ış çok daha zorlaşır.
Örneğin, Türkiye kafası bozulunca Er-
menistan'a giremez. Ya da bir dıktatör çı-
kıp da "Detnokrasi-memokrasi VE geîir
bana!" diyemez. Deveden büyük fil vardır.
Dünyanın tepkısınden çekinmek artık sağ-
duyunun bir parçasıdır.
. Rusya da bu gerçeği giderek daha iyı an-
layan ülkelerden biridir. İçeride her ne ka-
dar otoriter bir yöneümin tüm belirtileri
görülüyorsa da, dışanya çıkarken, çizmele-
rin yerine şık ayakkabılar giyilmektedir.
Gorbaçov'a pasaport verilmesini engel-
leyen karar bu yüzden geri abnmıştır. Ko-
münist Partisi bu yüzden tekrar acılmıştır.
Ve nihayet. bu yüzden seçımlere gjdilmiş-
tir.
Seçim kampanyasının çok kısa tutulma-
sı, bazı partilerin aday olmasının önlenme-
si, gazetelerin kapatılması, iktidarpartileri-
nin başı okşanırken. muhalif adaylara işa-
ret parmağının sallanması gibi konular
ikinci planda kalabilır: "yeni dünya dilzeni*-
'nde uluslararası kamuoyu bu gıbı sorunla-
ra anlayış gösterebilir. Ama secimlerden
vazgeçilmesi durumunda. Rusya yönetimi-
nin "yanlış anlaşdmavacağuıın". dünyada
tepki görmeyeceğinin hiçbir garantisi yok-
tur. Bu yüzden seçimleri yapmak, "deıııok-
ratikkşmede zorunhı bir adtmdır".
Türkiye, "Elalem ne der sonra?" duygu-
sunu ıyi bilir. Komünist Partısi'nin yasal-
laşmasıvla bu duygu arasında çok yakın
bir bağlantı olduğu hissedilmiştir. 1983 se-
çimlerine hangi koşullarda gidildiği de bel-
leklerdedır. Rusya şimdi aşağı yukan aynı
dönemden geçmektedir. Bizde 83 seçimle-
rinden sonra gelışen süreç. seçimlerin ya-
pılmasına "kendi bağımsız iradesiyle" ka-
rar verdiğini iddia edenlerin, kamuoyunun
bilincinde yargılandığı koşullardoğurmuş-
tur.
Bakalım Rusya'da durum ne olacak?
Avmpada
Noel
görkemi
Noelheyecanı
Avrupalılan sardı.
Büyük küçük herkes.
yaklaşan25arabk
tarihiyle birlikte
politikayı ve hayat
pahablığını
konuşmayı bırakıp
kendilerini Noel'in
sıcaklığına bırakacak.
Dükkânlar. yılın en
kârlı dönemi için Noel
Babalı, çam ağaçb ve
tabii ki bol karlı
vitrinleriniçoktan
hazırladı. Belediyeler
de Noel coşkusuna
katkıda bulunmak
üzerekeııtleri
ışıklandırdı. Noel.
artık gönül
rahatbğıylaheryılki
eörkemi içinde
gelebıhr.( REUTER)
Başkanlarmkapıkonışusu
La Fayette Park. Pennsylva-
nia Caddesi üzerinde. Beyaz
Saray'ın hemen karşısında.
Parkta yer bulabilmek ola-
naksız gibi. Banklann üzeri,
naylon ve kartonlarla yapılmış
küçük çadır görünümlü. "Ko-
nutlann" sakinlen ise. sayılan
hergecen gün artan evsizler. Bir
anlamda ABD Başkanı'nın
"kapı komşulan".
Arkadaşlan tarafından "ko-
ni" diye bibnen Bayan Picciat-
to, parkın en eskisi. ABD lider-
lerinin değişmez komşusu. na>-
lon ve birkaç battaniye üzerin-
de geçireceği 13. kışına ha-
zırlanıyor.
Sabahın erken saatlennde
Beyaz Saray'ı gezmek ıçın sıra-
ya giren turistler ilk olarak
onunla karşılaşıyorlar. O. elinı
kaldınp, "banş işareti" anlamı-
na gelen iki parmağıyla onlan
selamlıyor.
Bayan Picciatto, La Fayette
parka 1981 Ağustosu'nda gelip
yerleşmiş!.. Naylon sanlı eşya-
WASHINCTON
RJAT
KOZHJKLU
lan dışında bir de pankartlan
var; "Bombalar öldürûr", "Ger-
çek insan. nükleer silahlann kar-
şBindadır", "Bombalar yani
başmızda" yazıvor.
Birkaç adım ötesınde ise
Thomas isimli arkadaşı var.
Thomas da Bayan Piccıotto gi-
bi. yaşamını sadece "prorestoy-
la" geçırenlerden. "Bevaz Sa-
ray Anti-nükleer Banş Örgütü"-
'nün kuruculan olan Picciatto
ve arkadaşı. ABD'nin '"modern
protestocuîarır'
Onlara göre mesajlan çok
basıt(!|: "Banş-özgurlük ve in-
san eşitliği". Ancak, o kadar da
basıt! Değil.. Bayan Picaatto.
polis tarafından defalarca dö-
Albenili cilasahtecennetigerçekyapmıyorBüyüleyici manzara. "lşte cennet
burası" diye fısıldıyor adeta. Deniz-
de yakamoz panlüsı, geride birkaç
yelİcenli, beride yeşilin gözalıa ton-
îan... İstihbaratımız da hayh sağ-
lam. Alister ballandıra ballandıra
anlatıyor Isle Of Wightı. "Aman"
diyor. "Şehir tarafına gitmevin. AJı-
şveriş merkezinden başka bir şey
yok. Adanın güzelliklerini keşfetmek
istiyorsanız bati ucuna girmelisiniz,
beıiden söylemesi."
Ada'nın pınl pınl baskılı broşür-
leri. bıze "bir aşk ıtıasabndan şarkı-
lar" söylüyor. Bu kadar cazip dave-
tin üzerine, kalkıp da Isle Of
VV'ight'a gitmemek olur mu?
İngiltere'nin güneyindeki bu bü-
yük ada, Manş Denızi'nin
kıyısında. ülke çapında önemli tatil
yörelerinden biri sayılıyor. Turizm
broşürlerinin hemen hepsinde Isle
Of Wright'a adanmış özel bir bölüm
görmek mümkün.
Bir pazar sabahı yola düşüyoruz.
Southampton'dan trenle Lyming-
ton'a, oradan vapurla adaya... Yağ-
mur ülkesinde bugün inadına güneş
tepemizde panldıyor. Kendimizi
şansb sayıyoruz. Şansımızı bu güzel
adaya bağbyoruz. Vapurda habire
"Ne iyi ettik'de geldik" diyoruz.
Daha adaya ayak basar basmaz
şemsiye tersine dönüyor. Görüntü
pek de iç açıcı degil. Yarmouth'tan
batı burnuna doğru, patika yollara
vuruyoruz. İyi hoş da, bu ada bize
anlatılana. resımlerde gördüğümü-
SOUTHAMPTON
SUAT
TAŞPINAR
ze benzemiyor. İngiltere'nin yeşilli-
ğine inat. burası fukara mı fukara..
Burunda minık bir fenerden başka
"oripnal" olarak vasıflandınlacak
hiçbir şey yok. Ama bu sıradan böl-
geyi öyle bir allayıp pullamışlar ki,
sanırsınız Dünyanın 8. Harikası bu-
radadır. Boz bır tepenin yamacı-
ndan sahile inen modern bir tele-
ferik kurulmuş. Turistik eşya satan
mağazalarda, cim karnında nokta
kalan, sözümona deniz fenerinin
resmi bardaktan tabağa, vazoya ka-
dar bin türlü ürüne işlenmiş. Bır
satılan kartpostallara. bir de dünya
gözü ile aynı manzaraya bakınca.
çölü vahaya çeviren fotoğrafçının
hünerine gıpta etmemek elde değil.
Sonuçta. fena halde tufaya getınl-
diğımizi anlıyoruz. "Ne halt ettik de
buraya geldik" dıyoruz. Kjrk yılda
bir denk düşecek bu pınltılı günü.
adanın mahrumiyet tarafında heba
ettiğimize yanıyoruz.
Bu acı tecriibeden hepimizin payı-
na kıssadan hısse düşüyor. Bırakın
yabancı turistlere pazarlamayı; ken-
dimizin bile varlığından haberdar
olmadığımız memleket köşelerini
düşünüyonız. Turizm pazarla-
masının da herhangi bir ürün pazar-
laması kadar reklama baktığı nı söy-
lemeye gerek var mı acaba?
Ertesi gün. hikayeyi arkadaşlara
anlatırken onlann da yarasına tuz
ekiyoruz. İtalyan Ciara öfkeli mi öf-
keli. "Biz de dün Stonage'e girtik"
dıyor. "Anlata anlata bitiremeraiş-
lerdi, nesi varmış ben aniamadım!"
Her şey bir yana, İngiltere aşlında
güzei bir ülke... Ama, Eminönü ıs-
kelelerinin önünde seyyar satıcılann
çürük domatesi de poşete
sıkışurması gibi, İngilizler ıyinin
yanında kötüyü de satıyorlar insa-
na. Albenili broşürlerle alahyorlar.
Görmeyen bır pişman oluyor, gören
iki...
vülüp gözaltına abnmış. Gelip
geçen de tartaklamış. Hiro-
şima'dan Halepçe'ye, katbam-
lann fotoğraflannı astığı pano-
da aynca, uğradığı saldınlara
ilişkin yüzü gözü patlak resim-
lerin yer aldığı gazete kupürleri
de ekli.. 49 yaşındaki Bayan
Picciatto, banşa hayatını ada-
mış! "Başımı koydum, çok çeki-
yorum ama değer" diyor.
Başka protestocularla olan
arkadaşhğı, süreç içinde Bayan
Piccıatto'yu nükleer savaşa
karşı durmaya sürüklemiş. Ka-
vurucu bir yaz sabahı. eşyalan-
nı toplayıp o günlerde Reagan'-
ın oturduğu Beyaz Saray'ın
karşısındaki parka taşınmış. O
gün bu gündür de parkın saki-
ni!
Bir elli boylannda ufak tefek,
oldukça saygılı. güngörmüş ve
msanlarla rahatlıkla iietişim
kurabilen Bayan Picciatto, in-
sanlann verdiği bağışlarla geçi-
niyor. 20 dolan geçmeyen gün-
lük gelirini, kahve. ekmek ve ki-
taba harcadığını söylüyor.
Yıllardır "banş kayalan" adım
verdiği ağzında zeytin dalı uçan
güveran fıgürlü eserlerini tu-
ristler kapışıyor. Ancak o. bun-
lan para karşıhğı satmamakta
direniyor.
Tartaklanmak, Bayan Piccı-
atto'nun en büyük korkusu.
Sözlü saldınlan "kanıksadığı-
nı" belirtiyor. 10 yıl önce bir
Amerikan deniz piyadesi yiizü-
ne yumruk atmış!.. Tüm gazete-
ler olaya yer vermiş. Güvercin-
leri beslesin diye evsizler derne-
ği tarafından verilen fıstık pa-
ketini >irtarken, iki sincap çev-
resinde dolanıyor. "ABD sizin-
kileri de kandırıvor, bomba veri-
yor, silah veriyor, cûıayetlerin
her tûrüne destek ohıyor" deyip
ekliyor.
"Bu parkta donarak öknleri
gördüm ve karşı kakunmda dün-
yayı yöneten adam onınıyor."