Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 1 ARALIK1993 ÇARŞAMB/
OLAYLAR VE GORUŞLER
Terkos Gölüve îstanburun su sorunu
Bir gölün ya da barajın havzasmda toprak erozyonu olursa,
yamaçlardan inen topraklar gölün dibinde toplanır, gölün
hacmini küçültür. Bu durum devam ettiği takdirde göl
tamamıyle batakbğa dönüşür.
Prof. Dr. TAHSİN TOKMANOĞLU İÜ Orman
Fak.,Emekli
luğumuzun temel direklerinden biri
olan ve mülkümüzün (ülkemizin) en
önemli dayanağı olan adaletin sağlan-
ması için gerekli koşullann oluşturul-
ması ya da yaratılması zorunludur. Bu
koşullann neler olduğunu bilmediği-
miz ve oluşturulması için gerekli bulu-
nan çabayı göstermediğimiz sürece,
ülkemize adaleti getirmeye olanak
yoktur. Çağdaş eğitim de aynı derece-
de önemlidir.
Ülkemizin adalete ve eğitime duy-
duğu gereksinme kadar, suya da ge-
reksinmesi vardır. Suyun sağlanabil-
mesi için, su veren kaynaklann bilim-
sel şekilde işletilmesi zorunludur.
Doğal kaynaklanmızın tamamını,
bilimsel yöntemlerle işletmek zorunda-
yız. Bumı yapmadığunız sürece, ulusal
gelirimi/in artmasına ve insanianmızın
da mutlu olmasına olanak yoktur. Hem
ulusal gelirimizi arttırmalı, hem de bu
geliri adaletli bir şekilde bölüşmeliyiz.
E
meklilik günlerimi de-
ğerlendirmek amacıyla,
ara sıra mahkemelerdeki
orman davalannda bilir-
kişilik yapmaktayım. Bu
çalışmalarla ilgili olarak.
birkaç defa Terkos Gölü'ne gittim ve
çevresindeta ormanlarda incelemeler
yaptım. Gördüklerimi ileri ülkelerde
gördiiklerimle kıyaslayarak ve arada-
ki farkın, ilerde bizleri ne kadar zor
dunımlara sokacağını aydınlanmıza.
özellikle konuyla ilgili ve görevli olan-
lara duyurma>ı gerekli buldum.
Ülkeleri ilerletenler de geriletenler
de ve batmasına neden olanlar da ay-
dınlandır. Aydınlar yanlış davranışlar
içerisinde bulunurlarsa ya da ülke
dertleriyle ılgilenmezlerse. ülke geriler
ve sonunda batar. Bu nedenle aydınla-
nn ülkenin bütün dertleriyle ilgilenme-
leri ve sorunlara çözüm getiren bilim-
sel yöntemlerin neler olduğunu araş-
tırmalan. sonra da uygulanmasını
sağlamak için. gerekirse savaşımlara
gjrmeleri zonınludur. Örneğin mutlu-
Su havzası kavramı
Doğal kaynaklann en önemlisi top-
rak'.ardır. Toprak, insanlann ve hay-
vanlann gereksinme duyduklan bitki-
lerin tamamını üretmektedir. Böyle-
likle, yaşamın temel dayanağı olan en
önemli kaynak unvanını almaktadır,
Toprak. yetiştirdiği bitkilerin su ge-
reksinmelerini karşılamak için, yağış-
larla gelen sulan içerisinde tutmakta
ve yavaş yavaş bitkilere vermektedir.
tnsanlar ve hayvanlar da aynı sudan
yararlanmaktadırlar. Toprağın su tut-
ma kapasitesinin asla azaltılmaması
gereklidir. Aksi halde bitkiler de. in-
sanlar da, havyanlar da susuz kalırlar.
Toprağın su tutma kapasitesi; de-
rinliğine. tanelerinin büyüklüğüne ve
suyun bu derinliklere inip çıkabilmesi-
ne bağlıdır. Suyun derinlere inebilmesi
için toprak yüzeyinde biraz beklemesi
ve yavaş yavaş içeriye sızması gerekli-
dir. Düz arazilerde bu iş hemen her
koşulda olmaktadır. Yağış çok hızlı
da gelse. önce gölcükler oluşur. sonra
da bu gölcüklerdekı sular toprağa sı-
zar.
Eğimli yamaçlarda ise çok farklı
olaylar olmaktadır. Yağışla gelen su-
lar, toprak yüzeyinde hemen akışa
geçmekte ve süratle aşağılara akmak-
tadır. Giderken de bir miktar toprağı
beraberinde sürüklemektedir. Boyle-
likle bitkilerin yetişmesi için gerekli
olan su da toprakta akıp gitmekte,
aşağı kısımlan da seller basmaktadır.
Yüzeydeki topraklar gittiği için. top-
rak derinliği de azalmaktadır. Bu azal-
ma devam ettiği takdirde, bir süre
sonra yamaç üzerinde hiç toprak kal-
mamakta, kayalar meydana çıkmakta
ve yamacın su tutma olanağı da taına-
mıyla yok olmaktadır.
Toprak erozyonu denilen bu feci
durum, ülkenin fakirleşmesine ve ya-
şanamayacak bir duruma gelmesine
sebep olmaktadır. Atalarımızı Orta
Asy a'dan göç ettiren nedenin de bu top-
rak erozyonu olduğu bilinmektedir.
Eğılimli yamaçlarda tanm yapmak
zorunda kalanlann. topraklannı hiç
olmazsa yatay (Eşyükselti eğrileri =
tesviye münhanileri doğnıltusunda)
sürmeleri gerekir. Yokuş aşağı sürün-
ce (îniş doğnıltusunda). sular süratle
aşağıya inmekte ve tarlanın en verimli
toprağı olan ince tanecikleri de bera-
berinde sürüklemektedirler.
Bu nedenle çıftçilerimize. yamaçlar-
daki tarlalarınızı iniş doğnıltusunda
sürmeyin diyoruz. fakat etkili olamıvo-
Sonuç olarak ülkemizin toprak
erozyonu devamlı şekilde artıyor.
Bir göle ya da baraja su gönderen
alanlann tamamına, o gölün ya da ba-
rajın Su Havzası denilmektedirBaraja
gelen suyun miktan, havzasının bü-
yüklüğüne ve yağışın çokluğuna bağlı-
dır. Gölün ya da barajın su tutma
kapasitesinin de (hacminin), gelen su-
yu tutacak büyüklükte olması gerekir.
Kapasite küçük olursa. fazla gelen su-
lar savaktan akarak gider. Savak yok-
sa. çevreye taşar ve zararlı olur. Göl ya
da baraj hacmi ile su miktan arasında
bir dengenin bulunması gerekir.
Bir gölün ya da barajın havzasında
toprak erozyonu olursa. yamaçlardan
inen topraklar gölün dibinde toplanır
ve gölün hacmini küçültür. Aynca ya-
maçlardaki toprak derinliği azalacağı
için yamaçlann su tutma kapasitesi de
azalır. Daha sonraki yağışlarla gelen
sular, yamaçlardan süratle iner ve kısa
zamanda göle dolar. Bu dunım devam
ettiği takdirde, bir süre sonra göl ta-
mamıyla bataklığa dönüşür ve su tuta-
maz hale gelir. Yamaçlar da kayahğa
dönüşür ve hiçbir bitkiyi yetiştiremez.
Bu feci durumla karşılaşmamak için
yapdması gereken iş. yamaçlardaki
toprakların yerlerinde durmasını sağla-
maktır. Bunun da en etkili yolu, eğimi
%10'dan fazla olan yamaçları, de\amlı
şekilde sık ve kalın bir bitki örtüsü ile
kaplı bulundurmaktır. Bunun en uygun
yöntemi. yamaçları kaliteli bir ormanla
kaplı tutmaktır. İkinci derecede de me-
ralar (otlak alanları) gebnektedir. Bu
meralardaki otlar asla yok edilmemeli,
hatta sevrekleşmesine dahi izin \erilme-
melidir. Bunun için de planlı otlatma
yapdması gerekir.
Yukanda açıklanan genel bilgıler çer-
çevesinde kalarak Terkos Göîü'nü in-
celediğimizde, çok hatalı işlerin yapıl-
makta olduğunu görmekteyiz. Terkos
Gölü ve çevresindeki durumu, gelecek
yazımda aynntısıyla belirteceğim.
ARADABIR
BURHAN GÜNEL
Kurnazlık
Toplumu yönlendirici, toplumsal ve bireysel ilişkileri
belirleyici ekonomik ve siyasal müdahaleler yalnızca bu
ilişkileri belirlemekle kalmıyor, insanın ve yaşadığı çev-
renin doğasını da belirliyor. Olguya böyle yaklaşınca
çevre kirlenmesini de, insansal değerlerdeki hızlı kir-
lenmeyi de kavrayabiliyoruz Bir yandan "vahşi kapita-
lizm"\n piyasa ekonomisini belirleyen kuralları askeri
müdahale yoluyla kayıtsız-koşulsuz yaşama geçirilir-
ken öte yandan dinsel eğilimler körükleniyorsa, insanla-
nn bu dünyadaki umutları söndürülürken öteki dünyada-
ki düşsel umutlar öne çıkarılıyorsa; bir yandan "birlik ve
beraberlik"\en söz edilirken öte yandan "köşeyidön, ne
pahasına olursa olsun malı götiir!" düşünçesı yaygın-
laştırılıyorsa, müthiş bir yozlaşma, çürüme sürecinin
tüm değerlerimizi etkileyecek biçimde yaşanıyor olması
doğallık kazanıyor. Bu aşınma süreci, günlük yaşamı-
mızdaki ilişkileryumağında, türlü kimliklerde. türlü dav-
ranışlarda karşımıza çıkıyor, canlı görüntüler veriyor.
Bu süreçte bireylerin bir savunma yöntemi geliştirmele-
ri kaçınılmaz oluyor. Devletin görevleri arasında olan
sosyal güvence kurumlarını geliştirme yolundaki etkin-
llkfer
1
gereksinmeyi karşılayamazken, bireyler kendi
savunmalarını oluşturma yoluyla var olma, ayakta kal-
ma savaşımını sürdürüyorlar. Elbette genel gidiş tek tek
bireyleri de olumsuz yönde etkiliyor. Onurun, erdemin
hızla tüketildiği toplumumuzda, öteki eğilimlerin yanı sı-
ra bir eğilimin çok yaygınlaştığı görülüyor: Kurnazlık.
Kurnazlık, başkalannın akıllı olmadığı varsayımı üze-
rine kurulur. O "başkalan" gerçekten akılsız değillerse,
kurnazlık ettiğini sanan kişinin tutumu, kendi akılsızlığı-
na dönüşür. Kurnazlık böyleyken, akıl kuşkucudur, ken-
dine ve başkalarına saygılıdır, dolayısıyla kapsamlı ve
derinliklidir. Hiçbir zaman kurnazhğın düzeysizliğine
düşmez. Düşerse, zaten akıl değildir, başka bir şeydir.
örneğin hayınlıktır, açgözlülüktür, sevgisizliktir, hırsız-
lıktır... Kısacası cinayettir. Çoğu kez intihara dönüşür,
ama o denli soyluca ve yüreklice değildir: kimliğini kay-
paklıktan, vurdumduymazlıktan, sorumsuzluktan, ken-
dine ve başkalarına saygısızlıktan alır. Yani akılsızlığa
dönüşür.
Dönekliklerin, kaypaklıkların, ilkesizliğin, yalan-dola-
nın, hırsızlığın bin türlüsünü gözlemlediğimiz günümüz
koşullarında bu yok oluş ve yok ediş süreçleriyle ne çok
karşılaşıyoruz. 12 Eylül sonrasının azgın eğilimlerinin
kötü çocukları bunlar. En yakınlarındaki insanları bile
sırtlarından hançerledikleri gibi, yüzleri kızarmadan ile-
ricilikten, giderek devrimcilikten. dürüstlükten, insan
haklarından, demokrasiden söz ederler. Kendi küçük-
lüklerini gizlemek için ne kadar değer varsa, ne kadar
değerli insan varsa onları karalamak, yok etmek için
kurnazca saldırılar düzenlerler. Ama günün birinde akıl-
sızlıkları ortaya çıkınca, hemen yön değiştirip günün
koşulları neyse ona göre davranmaktan da geri dur-
mazlar. Kendilerine göre bu da kurnazca bir geriye
dönüştür.
Ne dersiniz? Bunların kurnazlıklarını yüzlerine vurma
zamanı gelmedi mi? Bu yüzsüzlerin yüzlerinin kızarma-
yacağını da bile bile, yüzlerine vurarak, toplumu rahat-
latmak hizmetini yerine getirmeliyiz.
AMASAIAR
AÇISINDAN
Yargı Bağımsızlığının Kuvvetler Ayrılığı ile İlişkileri
y I\\ • • ı" 1 •
• . 1 * •
TARTIŞMA
Laiklik ilkesinin önemiugün
Türkiye'nin
karşı İcarşıya
bulunduğuiki
büyük sonın
vardır.
Bunlardan biri. kimilerine göre
"PKK sorunu", kimilerine göre
"Güneydoğu Anadolu sorunu'
1
,
kimilerine göre de "Kürt
sorunu..." Ikincisi ıse.eğitim ve
örgütlenme aşamasını
tamamlamış. aydınlannı
yetiştirmiş. yandaşlannı
devletin önemli kademelerine
yerleştirmış "dine dayalı bir
ilolet" oluşumunun koşullannı
hazırlayan "İslamcı
akunlar"dır.
"PKK sorunu" çözümlendiği.
"Güneydoğu Anadolu
sorunu" düze çıktığı ya da
"Kürt sorunu" demokratik
ağırlıklı yöntemlerle esenliğe
kavuştuğu anda. İslamcı
akımlar eylemsel olarak
Türkiye Cumhuriyeti
Devleti"nin başına en az PKK
kadar büyük bir sorun
açacaktır.
İslamcılar -daha kesin bir
deyişle "şeriatçüar"-
arzuladıklan toplumsal
düzenin propagandasını "din ve
vicdan özgürlüğü" temeline
oturtarak yürütmektedirler. Bu
propaganday a karşı olanlan da
"temel bir özgürlüğe" karşı
cıkan bir konuma
düşürmektedirler. Bu nedenle
de İslamı ideoloji dışında kalan
bazı "özgürlükçü demokrat"
aydınlar, bu konuma
düşmemek için İslamcılann
oyununa gelerek onlara destek
vermektedirler. Bunlann
bazılan demokratlıklannı o
kadar ileriye götürmektedirler
ki. "devlet laik olabilir, fakat
insanın laik olup olmaması
tamamen özgür iradesine kalmış
birtavırdır" şeklındeki
yaklaşımlan ile laikliği tartışılır
bir duruma sokarak, şeriat
yanlısı İslamcılann ekmeğine
yağ sürmektedirler.
Şeriat yanlıları da. bu tür
aydınlann hoşgörüsü ve desteği
ile önce TCK'nın 163.
maddesinin kaldınlmasında
etkin olmuşlar ve şeriatın
anlatım ve propaganda
olanağını elde etmişlerdir.
Daha sonra da düzen
değişikliğindeenetkin bir
kurum olarak görülen Silahlı
K u\ vetlerin gücünden
PENCERE
y ararlanmak ya da bu kurumu
arzuladıklan düzenin
destekle\icisi vapmak için,
imam-hatip lisesi çıkışlannın
harp okullanna girmesini
sağlayacak girişimlerde
bulunmuşlardır. Girışım
başanlı olamamıştır ama.
İslamcılar bu işin peşini
bırakmamışlardır.
Bilindiği_gibi. bir süre önce
Diyanet Işleri Başkanlığrnın
öncülüğünde toplanan "Din
Şûrası"nda laik düzen
sorgulanmış \ e dine dayalı bır
devlet düzeninin oluşumu için,
toplumu düzenleyen kurallann
dinden çıkanlması gereğı
üzerinde durulmuştur. Şeriat
yanlısı İslamcı kesim. son
olarak da. DYP, ANAP ve
RP*nin birlikteliğiıle
"Cumhuriyet'in laik niteliği"nc
yönelik karşıtlığı suç olmaktan
çıkarma başansını göstermiştir.
Böylece devletin laik nitelığine
yönelik saldınlara yeşil ışık
yakılarak şeriata dayalı
toplumsal düzene bir adım
daha yaklaşabilmenin koşullan
yaratılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti"nin
saygıdeğer yöneticileri.
demokrasinin özünü kavramış
saygıdeğer aydınlanmız,
yazarlanmız. Atatürk ilke ve
inkılaplannın gerçek
savunuculan... Lütfendikkat
edin... Atatürkçüdüşünce
sisteminin ana ilkesi. Türk
Dev'rimi'nin temel taşı, Türkiye
Cumhuriyeti'nin değişmez
nitelıği korkunç bir saldınya
hedefolmuştur... Birşeyler
yapın... İnsanımıza laikliği
anlatın... Laikliğin dine karşı
olmadığı. laikliğin insanın
düşünce yapısını özgürleştiren.
kişiyi ve toplumu
çağdaşlaştıran bir ilke, bir
yaşam prensibi olduğu
konusunda insanımızı
ınandınn... Laikliğin toplumu
ayırcı değıl. bırleştinci bir ilke
olduğunu insanımıza
benimsetin.
Şu bilinmelidir ki. laiklik
ilkesinin doğru anlaşılıp
yorumlanması, değennin iyi
kavranması halkın birlik ve
beraberliği, ülkenin bütünlüğü
ve Cumhuriyet rejiminin
korunması açısından yaşamsal
bir önem taşımaktadır.
Şu da bir gerçektir ki. laiklik
ilkesinin egemen olmadığı
yerde herkesın din ve inancına
kanşılır. eşitlik ilkesi ortadan
kalkar. özgürlükler yok olur,
insan haklanna. çağdaş bilim
ve sanatlara, düşünce
özgürlüğüne acık olması
gereken demokrasinin yolu
tıkanmış olur. Atatürk'ün,
laiklik ilkesine büyük önem
vermesinin nedeni de bu idi.( 1)
Dr. Şerafettin Yamaner
11) H.fa Veldet Vrfıdedeoğlu. 12 Eylûl
karçı-Devrim. tstanbul. Evrim Yayınlan.
1989 4
Solun çıkmazı: Birleşme düşü
.M.ZeldGENÇ
7. İş Mahkemesi Hâkiıni
Eylül
sonrasında
büyük bir
parçalan-
mışlık
yaşayansol
(özellikle sosyal demokratlar)
birçok birleşme denemesinden
ve her şeye karşın bölünme
inadıyla bu düşü kronik bir
hastalığa dönüştürmektedir.
Oysa bugün piyasadaki sosyal
demokrat olduğunu iddia eden
partiler gözden geçirildiğinde
bunlann aslında birleşmek için
değil de daha fazla
parçalanmamak için mücadele
etmeleri gerektiği gözden
kaçmıyor.
Sosyal Demokrat Halkçı Parti
önümüzdeki günlerde,
iktidarla birlikte yıpranması ve
skandallar nedeniyle. bırakın
birleşmeyi. bölünmezse bunu
bır bâşan olarak görmelidir.
CHP ise zaten bir bölünme
partidır. Bu bölünme partiler
ancak bölündükleri partiyı yok
ederek çok güçlü bir parti
olarak ana muhalefet gi>-
önemli parti konumur
yaşayabilir ve bölündüğü
partiyi siler. Ya da güçsüz
kalarak bir ara parti olarak
siyaset yaşamının cılız bır sesi
olarak kahr.
DSP ise bir "saF parti
konumundadır. Neredeyse
tamamen havası almmış
fanusta bulunan Bülent Ecevit
merkezli bir fan kulübüdür.
Artık böyle bir partinin ne denli
başka bir partiyle
birleşebileceğini sizdüşünün.
Bu partidekiler ne başka bir
partiye gidebilir ne de başka bir
parti bunlara tamamen teslim
olmadan giremezler.
Sözümüzü şöyle bağlamak
istiyoruz: Sosyal demokrat
partiler, artık birleşme
masalından vazgeçmelidirler.
Hangi partinin güçlü olacağını
Darwin'in mutasyon kurah
belirleyecek. Yani kimın
ayakta kalacağını politik
koşullar ve seçmen
belirleyecek. Kim ki bugünkü
politik ortama, sosyal
demokrat secmene uyarsa o
ayakta kalacaktır, belki de
b;
^n fazla "sosyal demokrat"
* ^ * l d
çekilecektir. Bunun sonucunda
birçok parti de sosyal demokrat
oylan paylaşarak ayakta
kalabilir, öyleyse bunu da
kabullenmek gerekir. Eğer
seçmen öyle dilerse neden
olmasın. O zaman
matematiksel olarak sosyal
demokrat partiler güçsüz
partiler olacaktır. Bunun
sonucunda da yeniden
"birleşmenin" zorunluluğu ve
kaçınılmazlığı üzerine nutuklar
çekmeden önce bir de acaba bu
bölünmüşlüğün sosyal
demokratlara y arannın olup
olmadığmı sormak gerekir.
Birçok sosyal demokrat
partinin olması sosyal
demokrat türün sürmesi için
aynı zamanda bir garantidir.
Çünkü ne kadar çok tür çeşidi
olursa o denli de o türün
yaşama şansı vardır. İkincisi
sosyal demokrat partilerin
çokluğu sosyal demokrat
düşünce üretimine olumlu
katkıda bulunabilir. Buna göre
her sosyal demokrat parti
diğerinden daha farklı bir görüş
üretmek zorundadır. Bövlece
zaten ideolojik krizde bulunan
sosyal demokratlara yalruz sağ
partilere karşı değil aynı
zamanda sosyal demokrat
tartışma çerçevesinde yeni
görüşler kazandınlabilir.
Uçüncüsü ise sosyal
demokratlar bu çok partililikte
birbirine hoşgörü göstermeyi,
ortak hareket etmeyi
(birleşmeyi değil) ve en önemlisi
yıkıcı tavizlere girmeden
uzlaşmayı deneyebilir. Bunlar
ise önümüzdeki siyaset
döneminde iktidarlann
koalisyonlaria oluşacağı
düşünülecek olursa çok değerli
deneyimlerdir. Böylece Türkiye
insanı ve sosyal demokratlar
tek parti. tek güç ve tek merkez
saplanusından kurtulma
olanağı bulmuş olacaktır; onun
yerine çok parti ve çok
düşünce, çok merkez ve böylece
de hoşgörü. uzlaşma ve ortak
hareket etme yeteneğinı
kazanacaktır. Bu ise hiç de
küçümsenecek bir kazanım
değildir.
İsmail Hakkı Ünsal
Toplumbilimci/Berlin
Park Otefe Bakan Göz...
Jorge Luis Borges kördü. Memet Baydur'un "Cum-
huriyet 2"de yayımlanan yazısından öğrendiğime göre
yazar, körlüğünü "a/çafcgönü//ü"diyetanımhyorveşöy-
le anlatıyor:
"... Beyazı tümüyle yitirdim ya da belki onu gri yerine
koydum. Kırmızı ise hiç yok artık. Mükemmel bir körlük
değil benimki, alçakgönüllü bir körlük. Ansızın görme
yetisini yitiren insanlann dramatik körlüğüne benzem'ı-
yor. Ben yavaş yavaş kör oldum. Gözümü dünyaya açth
ğım andan başlayarak gelişti körlüğüm. 1955 yılında o
hüzünlü an geldi, artık bir kör olöuğumu kabullendiğim
an. Okuyan gözlerim gitmişti. yazan gözlerim de.'
Sözcüklere anlamları teker teker yüklersek, çeşitleme
zenginleşir; Borges'in "okuyan göz" ve "yazan göz"-
ünün yanına "kızan göz, sevinengöz, bakan goz, gören
göz, bakıp da görmeyen göz" gibi günlük yaşantıların
sıradan eklemlerini iliştirmek istemenin nedeni. konuyu
Park Otel olayına getirmek içindir; hangi göz Park Otel'e
bakıp da korku filmlerindeki gibi birdehşetedüşmeyebi-
lir?..
Eskiden anneler hayırsız evlatlarından söz açarken
yakınırlardr
- Kör olaydım da bu halini görmeyeydim..
Park Otel sıradan bir olgu de^il; insan bakıp da gör-
meye dayanamıyor.
Baktığı zaman gören, gördüğû an çirkinle güzeli ay-
rımsayan göz, okuyan göz, yazan göz, düşünen goz, akıl
gözü, sağduyu gözü, Homeros'un gözü. Siklops'un gö-
zü, sıradan insanın gözü, ressam gözü, balık gözü,
manav gözü, mimar gözü, aydıngözü, kasap gözü, yu-
kardan bakan pilot gözü, yandan bakan yolcu gözü,
denizden bakan gemici gözü, çevreci gözü, yurtsever
gözü, evrensel göz, Âşık Veysel'in gözü, Jorge Luis
Borges'in gözü, Topkapı Sarayı'ndan bakan göz, Kızku-
lesi'nden bakan göz, Harem ya da Salacak'tan bakan
göz, Müslüman gözü, Hıristiyan gözü, Mecusi gözü, bi-
lim adamı gözü, ParkOtel'i gördüğü an:
-Yıkılsın!..
Park Otel'i gören böyle düşünür; ama, akıl düşünmeyi
sürdürür: Park Otel yoksa yıkılmasın mı? Olduğu gibi
kalsın mı' Gelecek kuşaklara ibret anıtı gibi korunsun
mu? Versailles Şatosu. Londra Kulesı, Çin Seddi, Top-
kapı Sarayı, Buckingham Sarayı, Piramitler ve ntce anıt
niteliğindeki yapı, bir dönemin, bir toplumun, bir düze-
nin, bir yaşama biçiminin, bir ekonomik sistemin ger-
çekliğini yapılarına sindirmiyorlar mı? Yalnız güzelliğin
değil, kimi zaman çirkinliğin anıtları da insanlığa ders
içeriğiyle korunmalı; Park Otel turisflere açılmalı. Reh-
ber, "1980'li yıllar"\ meraklılaraanlarmalı:
- O yıllarda askeri faşizmin artıklan, Yağma Hasan'm
böreğini paylaşıyorlardı. insanlığa, Istanbul'a, estetiğe,
tarihe, yurttaşlara saygı yoktu. Kentarsaları yağmalanı-
yor; Boğaz'ın tepeleri parselleniyor, yeşil alanlara be-
ton gökdelenler, tarihsel saraylarm bahçelerine beş
yıldızlı oteller dikiliyordu; zengin bayanlar sözüm ona
güzelleşmek için Paris. Londra, New York'u komşu ka-
pısı yaparlarken, her yandan çirkinlik anıtlan yükseli-
yordu. Hayat; pis, çamurlu, cıvık bir lağım suyunun
çukurunda döneniyor gibiydi. Yolsuzluklar, uğursuzluk-
lar, somürüler, soygunlar ve ruşvetlerle siyaset ve iş
yaşamı birbirine geçmişti; hızlı sermaye birikimi hırsı-
nın patlattığı yaradan akan cerahit, kanalizasyondan
yoksun metropolün caddelerinden tkıyordu. İşte bu gör-
düğünüz çirkinlik anıtı, o donemir görgüsüzlüğünden.
türemiştir. Yasalann, yurtaş onunmun, uygarlığın, es- •
tetiğin nasıl çiğnendiğini gelecek kuşaklara anlatmak
için bu yapıyı olduğu gibi koruduk..
* ı
Yok, hayır yıkılsın.. '
Okuyan göz de "yıkılsın" diyor, yazan göz de "yıkıl-
sın" diye yineliyor; insanları bu çirkinlik anıtıyla birlikte
yaşamaya zorlamak işkencenin koyusu değil midir?..
Bizim Tivatro
ŞEYTANİSTAN
Nâzjm llikmel'in yapulanndan
oyunlaşlıran vr yönelen Zafer Diper
müzik Şanar Yurdatapan
yazınsal dantşman Şükran Kurdakul
" Y u r t t a ş N â z ı ı r T i ç i n
İTÜ Maçka Eski Maden Fak.
G. Anfisi 230 73 75 C.tesi 18.30 - Paz. 15.00
K ü l t û r B a K a r l ı ğ ı ' n ı n k a t K ı l a r ı y l a
^ N
MACSEVER
yardımcı grafiker
aranıyor
AIDS'E KARŞI BİRLİKTE SAVAŞALIM
Bize başvurabilirsiniz...
Yardım da edebilirsiniz...
AIDS SAVAŞIM DERNEĞİ
Tel.:5334773
Hesap No: T.İş Bankası, İstanbulTıp Fak. Çaba Şb.
1200304403084081