25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 ARALIK1993 ÇARŞAMB/ OLAYLAR VE GORUŞLER Terkos Gölüve îstanburun su sorunu Bir gölün ya da barajın havzasmda toprak erozyonu olursa, yamaçlardan inen topraklar gölün dibinde toplanır, gölün hacmini küçültür. Bu durum devam ettiği takdirde göl tamamıyle batakbğa dönüşür. Prof. Dr. TAHSİN TOKMANOĞLU İÜ Orman Fak.,Emekli luğumuzun temel direklerinden biri olan ve mülkümüzün (ülkemizin) en önemli dayanağı olan adaletin sağlan- ması için gerekli koşullann oluşturul- ması ya da yaratılması zorunludur. Bu koşullann neler olduğunu bilmediği- miz ve oluşturulması için gerekli bulu- nan çabayı göstermediğimiz sürece, ülkemize adaleti getirmeye olanak yoktur. Çağdaş eğitim de aynı derece- de önemlidir. Ülkemizin adalete ve eğitime duy- duğu gereksinme kadar, suya da ge- reksinmesi vardır. Suyun sağlanabil- mesi için, su veren kaynaklann bilim- sel şekilde işletilmesi zorunludur. Doğal kaynaklanmızın tamamını, bilimsel yöntemlerle işletmek zorunda- yız. Bumı yapmadığunız sürece, ulusal gelirimi/in artmasına ve insanianmızın da mutlu olmasına olanak yoktur. Hem ulusal gelirimizi arttırmalı, hem de bu geliri adaletli bir şekilde bölüşmeliyiz. E meklilik günlerimi de- ğerlendirmek amacıyla, ara sıra mahkemelerdeki orman davalannda bilir- kişilik yapmaktayım. Bu çalışmalarla ilgili olarak. birkaç defa Terkos Gölü'ne gittim ve çevresindeta ormanlarda incelemeler yaptım. Gördüklerimi ileri ülkelerde gördiiklerimle kıyaslayarak ve arada- ki farkın, ilerde bizleri ne kadar zor dunımlara sokacağını aydınlanmıza. özellikle konuyla ilgili ve görevli olan- lara duyurma>ı gerekli buldum. Ülkeleri ilerletenler de geriletenler de ve batmasına neden olanlar da ay- dınlandır. Aydınlar yanlış davranışlar içerisinde bulunurlarsa ya da ülke dertleriyle ılgilenmezlerse. ülke geriler ve sonunda batar. Bu nedenle aydınla- nn ülkenin bütün dertleriyle ilgilenme- leri ve sorunlara çözüm getiren bilim- sel yöntemlerin neler olduğunu araş- tırmalan. sonra da uygulanmasını sağlamak için. gerekirse savaşımlara gjrmeleri zonınludur. Örneğin mutlu- Su havzası kavramı Doğal kaynaklann en önemlisi top- rak'.ardır. Toprak, insanlann ve hay- vanlann gereksinme duyduklan bitki- lerin tamamını üretmektedir. Böyle- likle, yaşamın temel dayanağı olan en önemli kaynak unvanını almaktadır, Toprak. yetiştirdiği bitkilerin su ge- reksinmelerini karşılamak için, yağış- larla gelen sulan içerisinde tutmakta ve yavaş yavaş bitkilere vermektedir. tnsanlar ve hayvanlar da aynı sudan yararlanmaktadırlar. Toprağın su tut- ma kapasitesinin asla azaltılmaması gereklidir. Aksi halde bitkiler de. in- sanlar da, havyanlar da susuz kalırlar. Toprağın su tutma kapasitesi; de- rinliğine. tanelerinin büyüklüğüne ve suyun bu derinliklere inip çıkabilmesi- ne bağlıdır. Suyun derinlere inebilmesi için toprak yüzeyinde biraz beklemesi ve yavaş yavaş içeriye sızması gerekli- dir. Düz arazilerde bu iş hemen her koşulda olmaktadır. Yağış çok hızlı da gelse. önce gölcükler oluşur. sonra da bu gölcüklerdekı sular toprağa sı- zar. Eğimli yamaçlarda ise çok farklı olaylar olmaktadır. Yağışla gelen su- lar, toprak yüzeyinde hemen akışa geçmekte ve süratle aşağılara akmak- tadır. Giderken de bir miktar toprağı beraberinde sürüklemektedir. Boyle- likle bitkilerin yetişmesi için gerekli olan su da toprakta akıp gitmekte, aşağı kısımlan da seller basmaktadır. Yüzeydeki topraklar gittiği için. top- rak derinliği de azalmaktadır. Bu azal- ma devam ettiği takdirde, bir süre sonra yamaç üzerinde hiç toprak kal- mamakta, kayalar meydana çıkmakta ve yamacın su tutma olanağı da taına- mıyla yok olmaktadır. Toprak erozyonu denilen bu feci durum, ülkenin fakirleşmesine ve ya- şanamayacak bir duruma gelmesine sebep olmaktadır. Atalarımızı Orta Asy a'dan göç ettiren nedenin de bu top- rak erozyonu olduğu bilinmektedir. Eğılimli yamaçlarda tanm yapmak zorunda kalanlann. topraklannı hiç olmazsa yatay (Eşyükselti eğrileri = tesviye münhanileri doğnıltusunda) sürmeleri gerekir. Yokuş aşağı sürün- ce (îniş doğnıltusunda). sular süratle aşağıya inmekte ve tarlanın en verimli toprağı olan ince tanecikleri de bera- berinde sürüklemektedirler. Bu nedenle çıftçilerimize. yamaçlar- daki tarlalarınızı iniş doğnıltusunda sürmeyin diyoruz. fakat etkili olamıvo- Sonuç olarak ülkemizin toprak erozyonu devamlı şekilde artıyor. Bir göle ya da baraja su gönderen alanlann tamamına, o gölün ya da ba- rajın Su Havzası denilmektedirBaraja gelen suyun miktan, havzasının bü- yüklüğüne ve yağışın çokluğuna bağlı- dır. Gölün ya da barajın su tutma kapasitesinin de (hacminin), gelen su- yu tutacak büyüklükte olması gerekir. Kapasite küçük olursa. fazla gelen su- lar savaktan akarak gider. Savak yok- sa. çevreye taşar ve zararlı olur. Göl ya da baraj hacmi ile su miktan arasında bir dengenin bulunması gerekir. Bir gölün ya da barajın havzasında toprak erozyonu olursa. yamaçlardan inen topraklar gölün dibinde toplanır ve gölün hacmini küçültür. Aynca ya- maçlardaki toprak derinliği azalacağı için yamaçlann su tutma kapasitesi de azalır. Daha sonraki yağışlarla gelen sular, yamaçlardan süratle iner ve kısa zamanda göle dolar. Bu dunım devam ettiği takdirde, bir süre sonra göl ta- mamıyla bataklığa dönüşür ve su tuta- maz hale gelir. Yamaçlar da kayahğa dönüşür ve hiçbir bitkiyi yetiştiremez. Bu feci durumla karşılaşmamak için yapdması gereken iş. yamaçlardaki toprakların yerlerinde durmasını sağla- maktır. Bunun da en etkili yolu, eğimi %10'dan fazla olan yamaçları, de\amlı şekilde sık ve kalın bir bitki örtüsü ile kaplı bulundurmaktır. Bunun en uygun yöntemi. yamaçları kaliteli bir ormanla kaplı tutmaktır. İkinci derecede de me- ralar (otlak alanları) gebnektedir. Bu meralardaki otlar asla yok edilmemeli, hatta sevrekleşmesine dahi izin \erilme- melidir. Bunun için de planlı otlatma yapdması gerekir. Yukanda açıklanan genel bilgıler çer- çevesinde kalarak Terkos Göîü'nü in- celediğimizde, çok hatalı işlerin yapıl- makta olduğunu görmekteyiz. Terkos Gölü ve çevresindeki durumu, gelecek yazımda aynntısıyla belirteceğim. ARADABIR BURHAN GÜNEL Kurnazlık Toplumu yönlendirici, toplumsal ve bireysel ilişkileri belirleyici ekonomik ve siyasal müdahaleler yalnızca bu ilişkileri belirlemekle kalmıyor, insanın ve yaşadığı çev- renin doğasını da belirliyor. Olguya böyle yaklaşınca çevre kirlenmesini de, insansal değerlerdeki hızlı kir- lenmeyi de kavrayabiliyoruz Bir yandan "vahşi kapita- lizm"\n piyasa ekonomisini belirleyen kuralları askeri müdahale yoluyla kayıtsız-koşulsuz yaşama geçirilir- ken öte yandan dinsel eğilimler körükleniyorsa, insanla- nn bu dünyadaki umutları söndürülürken öteki dünyada- ki düşsel umutlar öne çıkarılıyorsa; bir yandan "birlik ve beraberlik"\en söz edilirken öte yandan "köşeyidön, ne pahasına olursa olsun malı götiir!" düşünçesı yaygın- laştırılıyorsa, müthiş bir yozlaşma, çürüme sürecinin tüm değerlerimizi etkileyecek biçimde yaşanıyor olması doğallık kazanıyor. Bu aşınma süreci, günlük yaşamı- mızdaki ilişkileryumağında, türlü kimliklerde. türlü dav- ranışlarda karşımıza çıkıyor, canlı görüntüler veriyor. Bu süreçte bireylerin bir savunma yöntemi geliştirmele- ri kaçınılmaz oluyor. Devletin görevleri arasında olan sosyal güvence kurumlarını geliştirme yolundaki etkin- llkfer 1 gereksinmeyi karşılayamazken, bireyler kendi savunmalarını oluşturma yoluyla var olma, ayakta kal- ma savaşımını sürdürüyorlar. Elbette genel gidiş tek tek bireyleri de olumsuz yönde etkiliyor. Onurun, erdemin hızla tüketildiği toplumumuzda, öteki eğilimlerin yanı sı- ra bir eğilimin çok yaygınlaştığı görülüyor: Kurnazlık. Kurnazlık, başkalannın akıllı olmadığı varsayımı üze- rine kurulur. O "başkalan" gerçekten akılsız değillerse, kurnazlık ettiğini sanan kişinin tutumu, kendi akılsızlığı- na dönüşür. Kurnazlık böyleyken, akıl kuşkucudur, ken- dine ve başkalarına saygılıdır, dolayısıyla kapsamlı ve derinliklidir. Hiçbir zaman kurnazhğın düzeysizliğine düşmez. Düşerse, zaten akıl değildir, başka bir şeydir. örneğin hayınlıktır, açgözlülüktür, sevgisizliktir, hırsız- lıktır... Kısacası cinayettir. Çoğu kez intihara dönüşür, ama o denli soyluca ve yüreklice değildir: kimliğini kay- paklıktan, vurdumduymazlıktan, sorumsuzluktan, ken- dine ve başkalarına saygısızlıktan alır. Yani akılsızlığa dönüşür. Dönekliklerin, kaypaklıkların, ilkesizliğin, yalan-dola- nın, hırsızlığın bin türlüsünü gözlemlediğimiz günümüz koşullarında bu yok oluş ve yok ediş süreçleriyle ne çok karşılaşıyoruz. 12 Eylül sonrasının azgın eğilimlerinin kötü çocukları bunlar. En yakınlarındaki insanları bile sırtlarından hançerledikleri gibi, yüzleri kızarmadan ile- ricilikten, giderek devrimcilikten. dürüstlükten, insan haklarından, demokrasiden söz ederler. Kendi küçük- lüklerini gizlemek için ne kadar değer varsa, ne kadar değerli insan varsa onları karalamak, yok etmek için kurnazca saldırılar düzenlerler. Ama günün birinde akıl- sızlıkları ortaya çıkınca, hemen yön değiştirip günün koşulları neyse ona göre davranmaktan da geri dur- mazlar. Kendilerine göre bu da kurnazca bir geriye dönüştür. Ne dersiniz? Bunların kurnazlıklarını yüzlerine vurma zamanı gelmedi mi? Bu yüzsüzlerin yüzlerinin kızarma- yacağını da bile bile, yüzlerine vurarak, toplumu rahat- latmak hizmetini yerine getirmeliyiz. AMASAIAR AÇISINDAN Yargı Bağımsızlığının Kuvvetler Ayrılığı ile İlişkileri y I\\ • • ı" 1 • • . 1 * • TARTIŞMA Laiklik ilkesinin önemiugün Türkiye'nin karşı İcarşıya bulunduğuiki büyük sonın vardır. Bunlardan biri. kimilerine göre "PKK sorunu", kimilerine göre "Güneydoğu Anadolu sorunu' 1 , kimilerine göre de "Kürt sorunu..." Ikincisi ıse.eğitim ve örgütlenme aşamasını tamamlamış. aydınlannı yetiştirmiş. yandaşlannı devletin önemli kademelerine yerleştirmış "dine dayalı bir ilolet" oluşumunun koşullannı hazırlayan "İslamcı akunlar"dır. "PKK sorunu" çözümlendiği. "Güneydoğu Anadolu sorunu" düze çıktığı ya da "Kürt sorunu" demokratik ağırlıklı yöntemlerle esenliğe kavuştuğu anda. İslamcı akımlar eylemsel olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti"nin başına en az PKK kadar büyük bir sorun açacaktır. İslamcılar -daha kesin bir deyişle "şeriatçüar"- arzuladıklan toplumsal düzenin propagandasını "din ve vicdan özgürlüğü" temeline oturtarak yürütmektedirler. Bu propaganday a karşı olanlan da "temel bir özgürlüğe" karşı cıkan bir konuma düşürmektedirler. Bu nedenle de İslamı ideoloji dışında kalan bazı "özgürlükçü demokrat" aydınlar, bu konuma düşmemek için İslamcılann oyununa gelerek onlara destek vermektedirler. Bunlann bazılan demokratlıklannı o kadar ileriye götürmektedirler ki. "devlet laik olabilir, fakat insanın laik olup olmaması tamamen özgür iradesine kalmış birtavırdır" şeklındeki yaklaşımlan ile laikliği tartışılır bir duruma sokarak, şeriat yanlısı İslamcılann ekmeğine yağ sürmektedirler. Şeriat yanlıları da. bu tür aydınlann hoşgörüsü ve desteği ile önce TCK'nın 163. maddesinin kaldınlmasında etkin olmuşlar ve şeriatın anlatım ve propaganda olanağını elde etmişlerdir. Daha sonra da düzen değişikliğindeenetkin bir kurum olarak görülen Silahlı K u\ vetlerin gücünden PENCERE y ararlanmak ya da bu kurumu arzuladıklan düzenin destekle\icisi vapmak için, imam-hatip lisesi çıkışlannın harp okullanna girmesini sağlayacak girişimlerde bulunmuşlardır. Girışım başanlı olamamıştır ama. İslamcılar bu işin peşini bırakmamışlardır. Bilindiği_gibi. bir süre önce Diyanet Işleri Başkanlığrnın öncülüğünde toplanan "Din Şûrası"nda laik düzen sorgulanmış \ e dine dayalı bır devlet düzeninin oluşumu için, toplumu düzenleyen kurallann dinden çıkanlması gereğı üzerinde durulmuştur. Şeriat yanlısı İslamcı kesim. son olarak da. DYP, ANAP ve RP*nin birlikteliğiıle "Cumhuriyet'in laik niteliği"nc yönelik karşıtlığı suç olmaktan çıkarma başansını göstermiştir. Böylece devletin laik nitelığine yönelik saldınlara yeşil ışık yakılarak şeriata dayalı toplumsal düzene bir adım daha yaklaşabilmenin koşullan yaratılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti"nin saygıdeğer yöneticileri. demokrasinin özünü kavramış saygıdeğer aydınlanmız, yazarlanmız. Atatürk ilke ve inkılaplannın gerçek savunuculan... Lütfendikkat edin... Atatürkçüdüşünce sisteminin ana ilkesi. Türk Dev'rimi'nin temel taşı, Türkiye Cumhuriyeti'nin değişmez nitelıği korkunç bir saldınya hedefolmuştur... Birşeyler yapın... İnsanımıza laikliği anlatın... Laikliğin dine karşı olmadığı. laikliğin insanın düşünce yapısını özgürleştiren. kişiyi ve toplumu çağdaşlaştıran bir ilke, bir yaşam prensibi olduğu konusunda insanımızı ınandınn... Laikliğin toplumu ayırcı değıl. bırleştinci bir ilke olduğunu insanımıza benimsetin. Şu bilinmelidir ki. laiklik ilkesinin doğru anlaşılıp yorumlanması, değennin iyi kavranması halkın birlik ve beraberliği, ülkenin bütünlüğü ve Cumhuriyet rejiminin korunması açısından yaşamsal bir önem taşımaktadır. Şu da bir gerçektir ki. laiklik ilkesinin egemen olmadığı yerde herkesın din ve inancına kanşılır. eşitlik ilkesi ortadan kalkar. özgürlükler yok olur, insan haklanna. çağdaş bilim ve sanatlara, düşünce özgürlüğüne acık olması gereken demokrasinin yolu tıkanmış olur. Atatürk'ün, laiklik ilkesine büyük önem vermesinin nedeni de bu idi.( 1) Dr. Şerafettin Yamaner 11) H.fa Veldet Vrfıdedeoğlu. 12 Eylûl karçı-Devrim. tstanbul. Evrim Yayınlan. 1989 4 Solun çıkmazı: Birleşme düşü .M.ZeldGENÇ 7. İş Mahkemesi Hâkiıni Eylül sonrasında büyük bir parçalan- mışlık yaşayansol (özellikle sosyal demokratlar) birçok birleşme denemesinden ve her şeye karşın bölünme inadıyla bu düşü kronik bir hastalığa dönüştürmektedir. Oysa bugün piyasadaki sosyal demokrat olduğunu iddia eden partiler gözden geçirildiğinde bunlann aslında birleşmek için değil de daha fazla parçalanmamak için mücadele etmeleri gerektiği gözden kaçmıyor. Sosyal Demokrat Halkçı Parti önümüzdeki günlerde, iktidarla birlikte yıpranması ve skandallar nedeniyle. bırakın birleşmeyi. bölünmezse bunu bır bâşan olarak görmelidir. CHP ise zaten bir bölünme partidır. Bu bölünme partiler ancak bölündükleri partiyı yok ederek çok güçlü bir parti olarak ana muhalefet gi>- önemli parti konumur yaşayabilir ve bölündüğü partiyi siler. Ya da güçsüz kalarak bir ara parti olarak siyaset yaşamının cılız bır sesi olarak kahr. DSP ise bir "saF parti konumundadır. Neredeyse tamamen havası almmış fanusta bulunan Bülent Ecevit merkezli bir fan kulübüdür. Artık böyle bir partinin ne denli başka bir partiyle birleşebileceğini sizdüşünün. Bu partidekiler ne başka bir partiye gidebilir ne de başka bir parti bunlara tamamen teslim olmadan giremezler. Sözümüzü şöyle bağlamak istiyoruz: Sosyal demokrat partiler, artık birleşme masalından vazgeçmelidirler. Hangi partinin güçlü olacağını Darwin'in mutasyon kurah belirleyecek. Yani kimın ayakta kalacağını politik koşullar ve seçmen belirleyecek. Kim ki bugünkü politik ortama, sosyal demokrat secmene uyarsa o ayakta kalacaktır, belki de b; ^n fazla "sosyal demokrat" * ^ * l d çekilecektir. Bunun sonucunda birçok parti de sosyal demokrat oylan paylaşarak ayakta kalabilir, öyleyse bunu da kabullenmek gerekir. Eğer seçmen öyle dilerse neden olmasın. O zaman matematiksel olarak sosyal demokrat partiler güçsüz partiler olacaktır. Bunun sonucunda da yeniden "birleşmenin" zorunluluğu ve kaçınılmazlığı üzerine nutuklar çekmeden önce bir de acaba bu bölünmüşlüğün sosyal demokratlara y arannın olup olmadığmı sormak gerekir. Birçok sosyal demokrat partinin olması sosyal demokrat türün sürmesi için aynı zamanda bir garantidir. Çünkü ne kadar çok tür çeşidi olursa o denli de o türün yaşama şansı vardır. İkincisi sosyal demokrat partilerin çokluğu sosyal demokrat düşünce üretimine olumlu katkıda bulunabilir. Buna göre her sosyal demokrat parti diğerinden daha farklı bir görüş üretmek zorundadır. Bövlece zaten ideolojik krizde bulunan sosyal demokratlara yalruz sağ partilere karşı değil aynı zamanda sosyal demokrat tartışma çerçevesinde yeni görüşler kazandınlabilir. Uçüncüsü ise sosyal demokratlar bu çok partililikte birbirine hoşgörü göstermeyi, ortak hareket etmeyi (birleşmeyi değil) ve en önemlisi yıkıcı tavizlere girmeden uzlaşmayı deneyebilir. Bunlar ise önümüzdeki siyaset döneminde iktidarlann koalisyonlaria oluşacağı düşünülecek olursa çok değerli deneyimlerdir. Böylece Türkiye insanı ve sosyal demokratlar tek parti. tek güç ve tek merkez saplanusından kurtulma olanağı bulmuş olacaktır; onun yerine çok parti ve çok düşünce, çok merkez ve böylece de hoşgörü. uzlaşma ve ortak hareket etme yeteneğinı kazanacaktır. Bu ise hiç de küçümsenecek bir kazanım değildir. İsmail Hakkı Ünsal Toplumbilimci/Berlin Park Otefe Bakan Göz... Jorge Luis Borges kördü. Memet Baydur'un "Cum- huriyet 2"de yayımlanan yazısından öğrendiğime göre yazar, körlüğünü "a/çafcgönü//ü"diyetanımhyorveşöy- le anlatıyor: "... Beyazı tümüyle yitirdim ya da belki onu gri yerine koydum. Kırmızı ise hiç yok artık. Mükemmel bir körlük değil benimki, alçakgönüllü bir körlük. Ansızın görme yetisini yitiren insanlann dramatik körlüğüne benzem'ı- yor. Ben yavaş yavaş kör oldum. Gözümü dünyaya açth ğım andan başlayarak gelişti körlüğüm. 1955 yılında o hüzünlü an geldi, artık bir kör olöuğumu kabullendiğim an. Okuyan gözlerim gitmişti. yazan gözlerim de.' Sözcüklere anlamları teker teker yüklersek, çeşitleme zenginleşir; Borges'in "okuyan göz" ve "yazan göz"- ünün yanına "kızan göz, sevinengöz, bakan goz, gören göz, bakıp da görmeyen göz" gibi günlük yaşantıların sıradan eklemlerini iliştirmek istemenin nedeni. konuyu Park Otel olayına getirmek içindir; hangi göz Park Otel'e bakıp da korku filmlerindeki gibi birdehşetedüşmeyebi- lir?.. Eskiden anneler hayırsız evlatlarından söz açarken yakınırlardr - Kör olaydım da bu halini görmeyeydim.. Park Otel sıradan bir olgu de^il; insan bakıp da gör- meye dayanamıyor. Baktığı zaman gören, gördüğû an çirkinle güzeli ay- rımsayan göz, okuyan göz, yazan göz, düşünen goz, akıl gözü, sağduyu gözü, Homeros'un gözü. Siklops'un gö- zü, sıradan insanın gözü, ressam gözü, balık gözü, manav gözü, mimar gözü, aydıngözü, kasap gözü, yu- kardan bakan pilot gözü, yandan bakan yolcu gözü, denizden bakan gemici gözü, çevreci gözü, yurtsever gözü, evrensel göz, Âşık Veysel'in gözü, Jorge Luis Borges'in gözü, Topkapı Sarayı'ndan bakan göz, Kızku- lesi'nden bakan göz, Harem ya da Salacak'tan bakan göz, Müslüman gözü, Hıristiyan gözü, Mecusi gözü, bi- lim adamı gözü, ParkOtel'i gördüğü an: -Yıkılsın!.. Park Otel'i gören böyle düşünür; ama, akıl düşünmeyi sürdürür: Park Otel yoksa yıkılmasın mı? Olduğu gibi kalsın mı' Gelecek kuşaklara ibret anıtı gibi korunsun mu? Versailles Şatosu. Londra Kulesı, Çin Seddi, Top- kapı Sarayı, Buckingham Sarayı, Piramitler ve ntce anıt niteliğindeki yapı, bir dönemin, bir toplumun, bir düze- nin, bir yaşama biçiminin, bir ekonomik sistemin ger- çekliğini yapılarına sindirmiyorlar mı? Yalnız güzelliğin değil, kimi zaman çirkinliğin anıtları da insanlığa ders içeriğiyle korunmalı; Park Otel turisflere açılmalı. Reh- ber, "1980'li yıllar"\ meraklılaraanlarmalı: - O yıllarda askeri faşizmin artıklan, Yağma Hasan'm böreğini paylaşıyorlardı. insanlığa, Istanbul'a, estetiğe, tarihe, yurttaşlara saygı yoktu. Kentarsaları yağmalanı- yor; Boğaz'ın tepeleri parselleniyor, yeşil alanlara be- ton gökdelenler, tarihsel saraylarm bahçelerine beş yıldızlı oteller dikiliyordu; zengin bayanlar sözüm ona güzelleşmek için Paris. Londra, New York'u komşu ka- pısı yaparlarken, her yandan çirkinlik anıtlan yükseli- yordu. Hayat; pis, çamurlu, cıvık bir lağım suyunun çukurunda döneniyor gibiydi. Yolsuzluklar, uğursuzluk- lar, somürüler, soygunlar ve ruşvetlerle siyaset ve iş yaşamı birbirine geçmişti; hızlı sermaye birikimi hırsı- nın patlattığı yaradan akan cerahit, kanalizasyondan yoksun metropolün caddelerinden tkıyordu. İşte bu gör- düğünüz çirkinlik anıtı, o donemir görgüsüzlüğünden. türemiştir. Yasalann, yurtaş onunmun, uygarlığın, es- • tetiğin nasıl çiğnendiğini gelecek kuşaklara anlatmak için bu yapıyı olduğu gibi koruduk.. * ı Yok, hayır yıkılsın.. ' Okuyan göz de "yıkılsın" diyor, yazan göz de "yıkıl- sın" diye yineliyor; insanları bu çirkinlik anıtıyla birlikte yaşamaya zorlamak işkencenin koyusu değil midir?.. Bizim Tivatro ŞEYTANİSTAN Nâzjm llikmel'in yapulanndan oyunlaşlıran vr yönelen Zafer Diper müzik Şanar Yurdatapan yazınsal dantşman Şükran Kurdakul " Y u r t t a ş N â z ı ı r T i ç i n İTÜ Maçka Eski Maden Fak. G. Anfisi 230 73 75 C.tesi 18.30 - Paz. 15.00 K ü l t û r B a K a r l ı ğ ı ' n ı n k a t K ı l a r ı y l a ^ N MACSEVER yardımcı grafiker aranıyor AIDS'E KARŞI BİRLİKTE SAVAŞALIM Bize başvurabilirsiniz... Yardım da edebilirsiniz... AIDS SAVAŞIM DERNEĞİ Tel.:5334773 Hesap No: T.İş Bankası, İstanbulTıp Fak. Çaba Şb. 1200304403084081
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle