18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 KASIM1993PERŞEMBE CUMHURİYET2 SAYFA KULTUR İnce bir nostaljiyi özenle damıtan, zamanıyla birlikte yaşayan dev bir sanatçıydı Fellini MEHMETBASUTÇU JL ARİS - Franz Kafka yirminci yüzyıl edebiyau ıçin ne> r se, Federico FeUÎni de. genç sanat sinema için oydu dıye düşünüyorum. Önce, her ikisi de bir dehaydı. Son- ra, sanat dünyalan öylesine kendileri- ne özgüydü ki, daha ilk sayfalar ya da ilk göriintülerle birlikte imzalan apa- çık ortaya çıkardı... Vc her gerçek de- ğer gibi. taklit edilmeleri olanaksızdı. Öyle ınce eleyıp sık dokumaya, birbir- lennden çok farklı bu iki dehanın ken- di sanat dallannda yaptıklan devrim- ler arasında koş_utluklar falan arama- ya gerek yok. Onemli olan. çağımıza yön veren on sanatçı arasında yer ala- cak olmalan. Önemlı olan. Kafkavari ve Fellinivari tanımlamalannı tüm dünyanın sanat sözlüklerine ekletmeyi başarmış olmalan... Fellini, cömertçe beslediği dûşler dünyasının renkli derinliklerini kulaç- lamaktan derin bir haz alırdı. Dev gö- ğüslü. in kalçalı kadınlann, cüce adamlann ya da sahte sanşın bomba- lann cirit attığı kalababk imgeler gale- risindeki aynalardan yansıyan bin bir fantezinin, yoğun dekorlann, gülünç ve kaba daranışlann ötesinde; ince bir nostaljiyi özenle damıtan melankobk bakışlannın gerisinde; zamanıyla bir- likte yaşayan dev bir sanatçı vardı. I Gerçekleştirmediği büyük I projesi: 'Mastorna' Asbnda, acımasız bir gözlemci ve hınzır bir mızah ustasıydı Fellini. Tele- vızyonlann gıderek yavanlaşan sıra- danlığını. tüketimin vazgecilmez pom- pası reklam dünyasını ondan daha iyi eleştiren bir sinema adamı var mıydı? (Ginger ve Fred/1986; La Voce Della Luna/1990)... Kadınlann büyüsünü, erkekleri yutan kaygan ve kıvnmb ca- zibelerinin salgıladığı bilinmedik gi- zemlı kokulann buharlan içinde entip yok etmelenni ondan daha iyı kım gö- rüntüleyebilir kı! (La Citta DeUe Don- ne / 1980)... Günlük yaşamın sıra- danlığını. kişisel çekişmelerin kısır- lığını. büyük kentlerdeki yaşamın an- lamsızlığını ve yüzeyselliğinı. insanoğ- lunun yalnızlığını ve ıç dünyasının bi- linmeyeni bol engınliğını onun kadar iyı yansıtan bir sinema yönetmeni daha var mıydı acaba? Kuşkusuz yoktu. Federico Fellini eşsiz bir yaratıcıydı. "Belleğim değiidir filmlerime hakim olan. Çocukluğum, anılar. diişler, nos- taljiler... Bütün bunları, hemen bemen tümüyle. anlatma zevkini tadabilmek için, ben uydurdum" derdi... "Amarcord" (1973) muydu en iyi fil- mi? "Dolce Vita" (1960)'mı? "Sekiz buçuk" (1963), "La Ştrada" (1954). "Prova D'ordıestra" (f978), "E La Nave Va" (1983) ya da "Kazanova" (1976)olmasınsakın? Fellini, yırmi beşinci fılminı çekeme- den. son bir kez daha selamladı herke- sı... Yüzünde anlamlı bır gülümseme vardı: gözlennde ıse muzip bır pınltı... Şapkasını çıkararak elveda dedi bizle- re: tıpkı altı ay önce yaptığı otoportre- dekı Fellini gibi. Bu>uk bir projesi vardı Feflini'nin: "Mastorna Yolculuğu" adlı bu fılmi yıllardır bir türlü gerçekleştiremiyor- du. Ve kuşkusuz hiçbir zamân çeke- Eşsizbiryaratiaydı... ı>cfuı$ ellini cömertçe beslediği düşler dünyasının renkli derinliklerini kulaçlamaktan derin bir haz alırdı. Aslında, acımasız bir gözlemci ve hınzır bir mizah ustasıydı. Altı ay önce yaptığı otoportresinde Fellini (sağda üstte) ve Le Monde gazetesinin baş sayfasmdaki ölümü üzerine karikatür(sağda altta). meyeceğini de biliyordu; en azından ıçın için duyumsuyordu... Şöyle anla- tıyordu bu projeyi: "Bu bir yolculuğun öyküsüdür. Bir adam uyuyakalıyor; sonra uvanıyor.. Her şey aynı, her şey değişik... Kendi yaşamı olduğunu sandı- ğı bir yaşamı yaşıyor, ama tanıyamı- yor. Çünkü ölmüştür... Nevse, daha fazla konuşmak Lstemiyorum. Çünkü yine acayip, kuşkulu bir hava esmeye başjadı bu proje konusunda..." ilk rahatsızlığından sonra, Cinecit- ta'daki beş numaralı stüdyova (Teatro 5) bir daha adım atarak motor komu- tunu veremeyeceğini anlamıştı. Sine- ma yapmadan yaşamanın olanağı yoktu Fellini için: belki tek bir anlamı kalmıştı yaşamının artık... İki hafta önce komaya girdiğinde. son bir kutlama törenine hazırlan- maktaydı; Eşı Giulietta Masina ıle 30 Ekim 1943 tanhınde evlenmişlerdi... Kimi hızlı gazetecilere göre, 31 Ekim 1993 günü son nefesıni vermesinin ardında, bu ellınci evlilik yılında "hazır" bulunmak isteği vardı... ICehenneme mi yoksa cennete mi alsııüar? Fellini"nin komada bu kadar uzun süre kalmasının nedeni, bana kahrsa. çok daha farklıydı. Le Monde gazete- sinin başanh çızeri Plantu fısıldadı bu nedeni kulağıma: Bütün mesele, yuka- ndakı baş meleklerin kararsızlığından kaynaklanıyormuş; bu ölümsüz kut- sal yöneticilerimiz çok sıkıntılıymışlar meğerse... Çünkü. Federico Fellini'yi nereye alacaklanna bır türlü karar veremi- yorlarmış. Cehenneme atsalar. adam orayı iki günde cennete çevirecek; cennete alsa- lar. ıkı saat içinde düzenı bozarak gü- rülıü patırtı çıkaracak. . 2 Kasım 1993 tarihli "Le Monde"un baş sayfasına işte bunu çızmişü PLan- tu. Fellini küçük bir hulut üzenne ka- merasıyla b'irlikte yerleşmiş, elinde ses yükseltici aygıt, iri göğüslü beş altı me- leğı toplamış etrafma, film çekjyor... Bir köşede, masası başında oturan uzun sakallı azızın tepesi atmış! Felli- ni'yi işaret eden yanındaki yardımcısı söyleniyor "Bu adam geldiğinden bu yana or- talık kanmakanşık!" Evet. hiç kuşkunuz olmasın. Fel- lini'yi hemen kovacaklar oradan: dün- yamıza geri yollayacaklar. Çok da iyi olacak! Çünkü. dünya si- nemasının yeni Fellini'lere her zaman- kinden daha çok ihtiyacı var... Ankara Devlet Tiyatrosu, Zühtü Erkan'ın yönettiği Ionesco'nun 'Sandalyeler' adlı oyımunu sahneliyor Yaşamla aramıza konanmerceğin gösterdüderiANKARA - Siyah beyaz bir sahnede, yırtık pırtık bir evlilik kakntısı. 85. belki 97. hatta 100 yıldır evli olabilirler. Bunu, kendileri de unutmuşlar. Zaten adamın adı da yok. hem de sokaklar uzun za- mandır ölü kuşlarla dolu. Belki de impa- raıor geldi çoktan. ve adam binbaşı ol- muştu yılar önce ve Semıramis yeterince semirmiştı. kim bılebilir ki? Eugene Ionesco'nun "absurd" (uyum- suz veya saçma) düşünme dizgesınde sü- rup gıden evalik oyunu. yer yer param- parça olan çarpıtılmış bir yaşam belge- seli Hıçbırmekan tanımlaması yapma- dan "bir bataklığın ortasındaki ada"dan, dizgesıni tanıdığımtz dünyaya ve günde- lık > aşama selam gönderen Ionesco, faz- la uzun sürmüş bir beraberliğı. binbir türlü bıkkınbğı. hırsı, diyeceklerinı bir türlü diyememiş bir adamı ve bir adamın diyeceklerinı bır türlü dedirtmemiş bir kadını anlaüyor "Sandalyeler" adlı oyu- nunda Oyunun vönetmem Zühtü Erkan, oyunculan Ayşenil Şamboğlu (Semira- mis) ve Şahap Sayügan(Semiramis'in kocası) ıle oyun ve oyunun yaşamlan- ndaki ızdüşümü ve Türkiye'de tıyatro üzenne konuştuk. lonesco'nun ve San- dalyeler oyunun başaşağı dizgesinde, ters yüz edilmiş bir çahşma sürecı ge- çiren oyuncular ve yönetmen Zühtü Er- kan sorulanmızı yanıtladılar. -Sanat gecmişinizdeıı biraz söz eder misiniz? ERK.VN- 1978 yılında konservatu- vardan mezun oldum. 15 yıl Devlet TiyatrolarTnda oy-uncu olarak çabşüm. Bu dönemde sanatsal kimliğimi ve düzeyimi, bu kurumun içinde sabit bır öge olarak öksuz bı- rakmamak ıçin sanatın yan sokaklan- nda da dolaştım. Yaşamımın bu dıbmin- de, sanatın dünyasında kulaç atabilmek için kişinın, besı kaynaklannı geniş tut- ması gerektiğmin ayırdma vardığım ıçin psikoloji ile ilgilendım, yöntem araştı- rmalan yaptım ve dünyanın farklı yerle- rindekı sanatçılarla ortak çahşmalanm oldu. Sandalyeler, benım Devlet Tiyatro- lan'ndaki ilk reji çalışmam. Farklı bir okuma ve anlamlandırma biçimi gerek- tiren bu çok katmanlı ve göndermeli oyunla başlamak benim için çok önemli veanlamhydı. - 'Farklı bir okuma ve anlamlandırma biçimi'...Bundan biraz söz eder misin? Sandalyeler'in kurgusu bıldiğımız Zühtü Erkan'ın yönettiği Sandalyeier'de Ayşenil Şamlıoğlu (kadm) ve Şahap Sayılgan (Erkek)o>ııuyoriar. kurgulann çok dışında. Herne kadar bence tiyatronun tarihi yaalmadıysa da, Ionesco absurd tiyatronun köşe taşlan- ndan bir tanesi. Bu niteliğiyle yazar. ya- şamı yeniden okumada farklı bir dile sa- hıp; bu yeniden okumanın temel özelli- ğiyse, göstermeyen ama sezdıren, söy- lemeyen ama an'lalan birdizgesı olması. Bütün bu tanımlamalar da metni farklı bir okuma ve anlamlandırma biçi- miyle karşı karşıya getiriyor. Bu bıçim, aynı zamanda oyunu seçmemde de bü- yük bir etken. Çünkü Ionesco'nun ya- şamı okuma biçimi benimkine olduİcça yakın. - BuluştuğuDuz okuma Mcimini tanı- mlar nusmz? Okuduğunuz şey, yani yaşam, zaten •"absurd"ün ta kendisi. Gerçek dün>a dediğinuz şey. yığınla olmazlığın buluş- tuğu sapkın bir mekan Bu mekandakı insanlar da. bugün kendi varlık nedenle- nnin ve mantığının hezeyanlanyla varo- luyor. Belki de tek gerçeklık, bu dünya- ya anlam verme çabamız. Gerçek olan tek şey, bu çabayı kabul etmek ve çaba- da kendi yaşamsal hazzını bulabilmek. Bu da yaşamı okuyuşumuzu biçimlendı- nyor zaten ve ancak böyle baküğımızda bu dengesiz dünyayı gerçekten görebili- yoruz. - Böyle baktığımzda gördükleriniz ne- ler ohıyor? Ne göreceğini yaşamla arana koydu- ğun mercek bebrler. Ömeğin, yaşamla aramda genış açıb bır mercek varsa bır komedı. hatta fars izlediğimi sanıyorum. Herşevm birbiny le bağlanüsız ve çelişki- li olmaya çaba gösterdiği çılgın bır fo- toğraf. Fakat alıp koyalım önümüze dar açılı bir mercek. O zaman ıştc, aslında bir tra- jedi izlediğınizin farkına vanrsınız. Dün- yayı bu dengelerde görmem Ionesco ile de örtüşüyor -Dünyaya böyle bakışınız oyuaa nasıl yanştdı? Öncelıkle metınden bır öykü bekle- medim. Metin benım için burda ve şimdi varo- Un bir olgu. Benım ıçin bır hesaplaşma süreciydi •Sandalyeler'. Başka türlüsü hem metne, hem sanata ihanet olurdu zaten. - Oyun bittiğinde sahnede neler gör- dünüz? ERKAN- Kendi görüşlenmin büyük bır kısmıru görüyorum. Fakat benim ıçın oyun yönetmek, kerameti kendin- den bir adamın gördüğü düşü sahneye aklarması değil. Bu anlamda oyuncu- lann görüşlen ve yaşamlan da çok önemli. Bu yüzden 'Sandalyeler'ı yöne- tırken oyunu, oyuncu eksenine oturt- tum. Onlar da oyunu yeniden yaratırken yüreklerinı ve bırikımlerini ortaya koy- dular. - Semiramis ve kocası bu konuda neler düşünüyoriar? Oyuncu olarak onlara ne- ler kattılar >e neler gördüler oyunda? ŞAMLIOĞLU- Hepimiz ü'ç aşağı beş yukan Ionesco oyunlan oynuyoruz za- ten. Ionesco'nun farkı. gerçekte yaşa- nanlann dizgesini değiştiımek. Yaşam zaten absurd bir olgu. o yüzden oyunda "Bu da neT dedığim hiçbir şey oİmadı Hatta hemen hemen bütün sözcüklerin benım yaşamında bin türlü uzantısı ol- duğu için oyunun çok içine girdim de- nebılir. Örneğin, oyunda geçen ve Semira- mıs'ın ağlayarak söylediğı *Ordaydı, bahçenin ucunun ucundaydı." cümlesı. Bir tek bu cümle bile yaşamımda hep bah- çenin ucunun ucunda durmuş olan ve benım hep yitırdiğim ınsanlan anımsa- tıvor. Bir tek bu cümle bile. anlaşılmak- tân ve anlatabilmekten dolayı yaşamsal bir enerji veriyor bana. Bir yandan da hırslan dünyalanndan büyük insanlan, ki hepimiz az çok böyleyiz, sahnede ya- ratmak büyük bir keyif benim için. SAYILGAN- Yaşamış ve bıkmış bir kan kocayı canlandınyoruz. Bu çift, yaşamak için oyun oynamak zorunda ve oyunun sürmesi ıçin de obnayan misa- fırler gelmeb evlenne . Oynadıklan oyunda bir sözcüğü bile unutmak ölüm demek onlar için. Bu yüzden ezberlerini unutmamaya çalışan gerçek ınsanlan anlatıyoruz bir bakıma. Bır türlü binbaşı olamamış bir adam, bir çocuğu olduğunu sanan bir kadın, sokaklar dolusu ölü kuş, yosunlar, im- paratorlar ve olmayan misafırlerle dolu öyküsü. Sahne tasanmını Suar Şeylan- ın. gıysi tasanmını Fatma Görgü'nün, ışık tasanmını Tevfik Cenker'ın yaptığı 'Sandalyeler" adlı oyun kasım ayı bo- yunca Oda Tiyatrosu'nda ızlenebibr. Baü'nın yeni çöküşü... AHMET CEMAL Saraybosna'da görevü bir sanat uzmarunın deyişiyle, kül- türel varlıklannın yüzde doksanım yaşadığı savaşta yitıren Bosna-Hersek'te olup bıtenler, Batı'nın insani değerler siste- mınin bütünüyleçöküşünün kesin göstergeşidir. Bu sistemın çatısı altında yer alanlar, Batı'nın özellikle İkinci Dünya Sa- vaşı'ndan bu yana. her fırsattan yararlanarak ve her ortam- da en hararetli savunuculujğunu yaptığı. kendine temel aldı- ğını söylediğı değerlerdir. Orneğin 1945 yılında, müttefıkle- rin AJmanya'da ilerlemeleriyle birbkte gün ışığına çıkan top- lama kamplan. daha doğrusu ölüm kamplan faciasına ibş- kin belgesel fılmler. daha onyıllar boyunca ve Batı tara- fından, bir ibret dersi nıteb'ğiyle gösterilmiş, Nürnberg'teki yargılamalar sırasında bunlann hesabı soruİmuştur İkinci büyük savaşın bıtiminden neredeyse yanm yüzyıl sonra, gerek ölüm kamplannın, gerekse toplu öldürmelenn Avrupa'nın ortalık yerinde yinelenmesi karşısında aynı Batı'nın tepkilen ise, az sayıda ilaç ve yiyecek kolileriyle, Bosna-Hersek'e gönderilen, fakat kuşatma altındaki kentle- rin ahabsini açlıktan kurtaracak gücü sergileyemeyen Birleş- mış Milletler güçleriyle, yine Bosna-Hersek göklenndeki göstermelik devriye ucuşlanyla sınırlı kalmıştır. İç savaşın başlangıcından bu yana - elbette savaşın çok uzağındakı sı- cacık. lüks mekanlarda olmak üzere - düzenlenen sayısız toplantı, Avrupa çapında bir eylemi bile karar altına almaya yetmemiştir. Bu evlemsizliğin nedeni ise, hiçbir tartışmayı gerekli kılmayacak kadar açıktır: Batı'mn Bosna-Hersek'- tekı savaşı durdurmakta -kendınce!- hiçbir parasal yaran yoktur. İnsani değerlen ise aynı Batı, gündeminden çoktan çıkarmıştır. Bugünün Bau'sı ya da Avrupa'şı ıçın tek insani değer. kendi insanlarııun asla çiğnenmemesi, karşı çıkılma- ması gereken değerlendir. Bunun dışındakiler ıse. ancak pa- rasal yapı taşımalan koşuluyla değer sıfatını taşıyabilecek değerlerdir. • Bu nedenledir kı Batı, Irak'ın Kuveyt'i ilhakı karşısında rekor sayılabilecek kısahkta bir süre içerisınde eyleme geçe- bilmiştir: Ortadoğu'daki petrol kaynaklannın üzennde biri- kebilecek kara bulutlann en ufağı bile, Batı'nın çoktandır abştığı rahat yaşamı ciddi biçimde tehlikeye sokabileceği için. Bosna-Hersek'te ise Batı'nın bu türden bir tehlıkeyle karşılaşması söz konusu değiidir. Bu durumda günümüzün Batılısı. televızyon ekranlanndan Bosna-Hersek'te olup bı- tenlere ılişkin en korkunç sahneler yansıtıldığmda bile, kendi devletinin oralara gönderdiği birkaç ilaç ve yiyecek kobsıyle vicdanının sesini susturmuş olarak bunlan izleyebilmekte, dahası. bu çerçeveyi aşabilecek bir ey lemi de kendi rahatı açı- sından tedırgin edici bulmaktadır. Batı, Erasmus'dan ve Montaigne'den Stefan Zweig'a, Romain Rolland'a ve Albert Camus'ye uzanan bir hümanizma çizgısıne karşı çoktan iha- netlerin en büyüğü içindedir. Burada sözünü ettiğımız Batı, kendi topraklannda insanlar yakılırken başka toplumlara insan haklan dersleri verebilen. kendi sınırlannda vize kuru- mu aracılığıyla. dolayısıyla devlet eliyle ırkçılık güdülürken. hala ırkçılığa karşı çıktığmı söyleyebılen, kendi başkentlenn- deki elçiliklere düzenlenen saldınlann değil. o elçiliklen sa- vunma eylemlerinin hesabını sorabilen, insan olmanın en te- mel nıtelikteki ahlakı değerlenni bile çoktan yitirmiş bır bü- tündür. Bundan böyle Türkiye'ye düşen ise. böyle bir Batı karşı- sında, Batı'nın hangi değerlenne yakınlık göstereceğını çok. ama çok iyı düşünmektir. Bu arada eğer gerçekten değer nı- tebğinı taşıyan kimı değerlerin benimsenmesi. aynı zamanda Batı'nın o değerlere ihanet etmesi eylemmı paylaşmak anla- mını taşıyacaksa, Türkıye'ye düşen, buradakı aynmı çok iyı gözetmektır Batılılaşma, ülkemiz bakımından asla Batı'nın değerier sistemine yönelik ihanetleri de benimsemekle eşan- lamlı olamaz, olmamabdır. Bılındiğı gibi, çok dikkatle kulla- nılması gereken, bu dıkkat gösterilmediği takdırde bağnaz bir Batı düşmanbğı anlamını kazanabılecek bir kavram vac-.; dır: Kültür emperyalizmi. Kammca bu kavramı bır de ele aldığımız bağlamda ırdelemek. aydmlatıcı olabılir Yanlış olan. bır önyargının etkisiyle. Batı ile kültürel ibşkiler kurul- masına toptan karşı çıkmaktır. Gelgelehm bır devlet. vatan- daşlanna - o da belki! - topraklanna gırme izni vermek ıçın konsolosluk kapılannda en onur kıncı dav ranışlan laynk gö- ren ülkelenn bu tutumlannı. o ülkede resmi kültürel ılişkıler kuıma va da var olan ilişkılen gözden geçırme bağlamında önemsemıyorsa, kendını gerçekten bır tür emperyalızme de açmış demektir. Çünkü \izeli kültür'ün gerçek adı, resmi ırk- çılık'tan başka bır şey değiidir. Bir vandan Bosna-Hersek'te yaşananlar ve bunlar karşı- sında Avrupa'nın o kan çanağına dönmüş umursamazlığı. öte vandan kendi ülkemizdekı konsolosluklann önünde. ei- lerinde tapulanyla ve o konsolosluğun ülkesi bakımından zararsız olduklannı göstermeye yarayan başkaca belgeleriy- le bekleyenlerin durumlan her gün gözümüzün önündev ken Batı üzerinde daha titiz düşünmek. Batı'nın gerçek değ'erle- rinden uzaklaşmak değil. fakat ancak o değerleri Batı'va rağmen savunmak anlamını taşıyabilir.. Kadın seramikçiler ajandası Kültür Servisi - Kadın Eserlen Kütüphanesi \e Bilgı Mer- kezi, kuruluşundan bu yana her yıl seçtığı bır konu özehn- de haarlayarak yayımladığı ajandalarîa kadın sanatçı- lanmızı ve yapıtlannı olabıldiğınce bır arava getırerek. ki- taphğı oluşturan kıtap, makale. belge, gazete kupürü vb yazılı malzemenın yanı sıra bır görsel arşıv oluşturma çalı- şmalannı da sürdüriiyor. 1994 ajandasının bu vılkı konuk- lan. kadın seramıkçılerimiz. "Kadın Seramikçilcrden Bir Kesit" adlı bu ajanda aynı zamanda Türkiye'nin ilk ve şim- dilik tek merkezinın 4. yılının da ilk yayını. 1991"de "Kadın Ressamlardan Bır Kesit" ile başlayan, 1992'de "Kadın Fo- toğrafçılardan Bir Kesit", 1993'te "Kadın Sinemacılardan Bır Kesit" ile süren ve bu yıl da 20 kadın seramik sa- natçımızın 2'şer >apıtlanyla katılarak oluşturduklan "Kadın Seramikcılerden Bir Kesit" başlıklı ajandalann bir önemli amacı da bu coğrafyada yaşayan kadın sanatçı- lanmızı ve vapıtlannı belgeleyerek. bugünden yanna ulaş- malanna. görünür kalmalanna aracı obnak. Ege Seramik AŞ'nin katkılanyla haarlanan 1994 ajandası. kütüphane- den ya da posta ıle ödemeb olarak edınılebileceğı gibi Ka- rum. Dunya Gençlik. Haşet. Gençlik. Pandora kitabevleri gıbı merkezlerden de satın ahnabilır Adres' Kadın Eserlen Kütüphanesi ve Bıleı Merkezi Fener Mah. 34220 Haliç-İstanbul. Tel. 534 95 50" Cevdet Kudret edebiyat ödülleri Kültür Servisi - lOTemmuz 1992tarihinde yitırdığimız Cevdet Kudret'in anısına ailesi tarafından konan edebiyat ödüllerinin ılki olan şiir ödülü, 1994 yılında Cevdet Kudret'in doğum günü olan 7 şubat tarihinde ._ verilecek. Ödülc katılmak ısteyenlerin, ödül yönetmehği gereğınce Aralık 1992 ile Ocak-Kasım 1993'te yayımlanmış şiir kitaplannın 6'şar nüshasını 5 Aralık 1993 gününe kadar "Cevdet Kudret Edebiyat Ödülleri, Amiral Fahn Engın Sok. Vaizoğlu Apt. 8/5. Rumelihisan-İstanbul" adresineelden ya da posta ile ulaştırmalan gerekmektedir. Ödüle, yayınevleri ve edebiyatla ilgili kuruluşlar da aynı biçimd* katılabilirler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle