03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4AĞUSTOS1992SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 11 Yaşar Kemal'e ödul ANKARA(UBA)-5-14 Mart 1993 tarihleri arasında 5.'si gerçekleştirilecek olan Uluslararası Ankara Film Festivali'nde Yaşar Kemal'in sınemaya uyarlanan eserleri toplu halde göslerime girecek. Aynca festival yüriitme kurulu, Yaşar Kemal'e eserleri ile Türk sinemasına yaptığı katkılardan dolayı festival özel ödülünün verilmesiru kararlaşlırdı. Jackson'ın konseriiptal •LONDRA (AFPV Mıchael Jackson'ın Londra Wembley stadyumunda 1 ağustos cumartesi gecesi vereceğı konser sanatçının gnp olması nedeniyle iplal edildi. Konsere 1 saat kala doktor, Jackson'ın sahneye çıkmamasını tavsiye edince, çevre kentlerden de gelen 72 bin izleyici sokaklarda kaldı. Ingiltere'de ilk defa böylesine büyük çapta bir konsere bu kadar kısa bir süre kala iptal karan veriliyor. Janacek Salzburg Festivali'nde Küitür Servisi - Herbert von Karajan'ın boykot ettiği Çek besteci Janacek, sonunda "ölûler Evinden" adlı operasıyla Salzburg Festivali'nde yer alarak büyük başan elde etti. Dostoyevski'nin aynı adlı romanının çok başanlı bir yorumu olan ve boş bir sahnede oynanan; Oon Juan'dan, Eros'tan ve ölümden bahseden operayı şef Claudio Abbado yönetti, Klaus Michael Grüber sahneyekoydu. ^,.ı *>i-.o Brecht, devlet sahnesinde ANKARA (ANKA)- Bertolt Brecht'in '"Mehagonny Kentinin Yükselişi ve Düşüşü" isimli yapıtı önümüzdeki yıl mayıs ayında Devlet Opera ve Balesi'nde sahnelenecek. Yönetmenliğini Rutkay Aziz'in yapacağı üç perdelik operayla Brecht, yıllar sonra yeniden devlet sahnelerine "merhaba" demiş olacak. Brecht'in 1928-1929 yjllan arasında yazmış olduğu liberal ekonomiye eleştiriler yönelten oyunun dekorlannı Nihat Karrnan, kostümlerini de Nursun Ünlü haarladı. Türk Dünyası Yazarlar jKongresi #lSTANBUL(tÜHA)- 1 Türkiye İlim ve Edebiyat »Eseri Sahıpleri Meslek Birliği /(İLESAM) tarafından { düzenlenen Türk Dünyası 'Yazarlar Kongresi 23 /ekimde Ankara'da î toplanacak. Türkiye, IKazakistan, Özbekistan, /Türkmenistan, Tacikistan, CAzerbaycan ve -Kırgjzistan'dan yazarlann •iaülacağı ve üç gün sürecek îolan kongrenin sonunda TTürk Dünyası Yazarlar [Federasyonu" kurulmaa 'amaçlanıyor. iîngiltere'den nidişi tuşlara c JCfihür Servisi - ABD'den jlngiltere'ye taşınırken jîiyanosunu da yanında götürmek isteyen Piskopos Michael Marshall, gümrük engeli ile karşılaştı. Gümrük tmüdürlüğünden yapılan • açıklamada. fildişinden j yapılmış olan piyano 5 tuşknnın'TilleriKoruma I VasasT'nı ihlal etmemek için |^ülkeye sokulmadığı acüdandı. Mimar, ressam, hikâyeci Cihat Burak, elli altı yıllık 'yazarlık serüveni'ni anlattı: Resmini yapamazsam hikâyesiniyazarım REFtKDURBAŞ Fenerbahçe'de ağaçlar içinde bir apartmanın ikinci katı. Dışanda şiddet-i azam bir yağ- mur. Ağaçlann dallanna vuran gök gürültüsü bütün şiddetiyle balkona düşüyor, oradan da odanın içine... Yüzünü balkona vermiş bir masa üzerinde gazete kesikleri, bölük pörçük kâğıtlar. Masanın yanında, dıpte bir masa daha. Üzerinde seramikten bir kuş evi. Kuş evinin alt sahanlığı du- vara monte edilmiş, ev ve çaüsı hazır ama daha monte edilme- miş. Evin kapısı önünde kırmızı bir plastik araba... Balkonun önünde bir sehpa. Onun da üzeri gazete kesikle- riyle dolu. Sehparun yanında büyükçe bir vazo, ici tozdan ka- rarmış plastik çiçeklerle dolu. Vazonun karşısında bir televiz- günü birlikte geçirecektik. Son yıllarda sürekü gittiği "Fıçı"da ikikadehparlatıphikâyeleriüze- rine konuşacakük. Ama yağ- mur bu niyetimizi salona kilitle- di. Teybi sehparun üzerine ko- yup tam düğmesine basacağım, "Bak" diyor "balkona bak." Bakıyorum kapısı açık bir ka- fes, kafesin içinde bir serçe. Bizi görür görmez pırrr diye dal- lann arasında kayboluyor ser- çe. "Benim işim daha çok mı- marlık. Resım, ressam falan.. hikâye, böyle sıtma nöbeti gibi bazen geliyor, yazıyorum." İlk hikâyeleri... "İlk hikâyelerim 1936 yılında İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu'nun çıkardığı 'Yeni Adam'da çıkü. Akhmda öyle kalmış. Bu hıkâyelerin hıçbiri şimdi bende yok. Belki 6-7 tane çıktı orada Cihat Burak en ünlü ressamlanmızdan biri. Ama tam 56 yıldır hikâye yaayor. İlk öyküleri 1936'da Yeni Adam dergisinde çıkmış. İlk öykü kitabı 'Car- donlar' 1981'de yayımlanmış. 1992 Yunus Nadi Ödülleri Yayımlanmanruş Öykü dalında ödül alan 'Yakutiler'i ise yayımlanmayı bekliyor. yon ve lambalı bir radyo. Radyonun altına, yere bir tablo konmuş. Sırtı çıplak bir kız ya da kadın, denize vuran geceyi seyrediyor... Tavandan iki avize kordonu sarkıyor, birinin ucu kopmuş, ötekinde iri bir ampulün ışığı gündüzü aydınlatıyor... Sırtımı balkona verip koltu- ğa oturuyorum. Elinde bir tep- siyle giriyor salona. Tepside iki tabak içinde iki karpuz dilimi, çatal bıçak, iki su bardağı. Yan- daki iki kışıük koltuğa oturu- yor. Sehpanın altından yansı içil- miş bir kırmızı şarap şışesi çı- kanyor. Ben tabağın birini ona veriyorum, o yanya kadar dol- durduğu şarap bardağını bana veriyor. Koridorun arahğından bir tualde kaba hatlan çızilmış bir "ayıağın" sevimli yüzü gö- rünüyor. Kendi deyişiyle "mimar", herkesüı ünlü bir "ressam" ola- rak tamdığı Cihat Burak';n evi burası... Ashnda Cihat Burak'la Kadıköy'de buluşup bütün Sonra Soyut dergisinde 10-11 hikâye çıktı. O zamanlar da sa- natçı olarak kimseyi tanı- mazdım. Efendim benim Saim Naim Bilga diye bir arkadaşım vardı. O komik var ya, Tevhit Bilge, onun abisi. Bizim eve gelirdi. O ilgilendi. Baltacıoğlu da bunlan neşretti. Bilga onu tanıyormuş. Yoksa benim Baltaaoğlu'yla bir tamşbğım yok. Nereden tanıyayım." "Bir yerde iyi oldu bu yağ- mur, serinledi hava."- diyerek konuşmasma ara veriyor. "Bir günün" diyorum, "nasıl geçiyor?" "Sabah erken kalkıyorum. Akşam da geç yaüyorum. Ak- şarnlan "Fıçı"ya gidiyorum. Kimse olmuyor. Mezeleri ber- bat ama, televizyon yok, gürül- tü yok. Orada okuyorum. Ben yalnızlığı seven adamım." Içerken sürekli okuyor, hatla yazıyor. Bir gün Krepen Pa- sajı'nda kitap okurken karşısı- nda oturan kerli ferli bir adam müthiş bozulmuş. "Bey bey" demiş, "ne okuyorsunuz öyle. Bana sıkınü basıyor." En çok nesı, Halk Partisi'nin biraz si- nirlerinin ayakta olduğu seney- dı. Birisi gjtmiş demiş ki 'Be- yanname okuyorlar.' Karakola yani... Biraz sonra iki adam gel- di. "Siz kimsıniz' dediler. Sivıl- ler. fötr şapkalan var. Sait dedi kı "Siz kunsiniz?' Adamlar 'po- lısiz' dediler. 'Ben Sait Faik'im' dedi o da... 'Tanımıyoruz' dedi polis- ler. Sait Faik de 'Siz beni tanımıyorsanız ben de sizi tanımıyorum.' dedi. Onun üze- nne "Buyrun karakola' dediler. Biz kalktık, 6-7 kişi, düştük polislerin peşine. Karakol da \akın. Hava soğuk. Sait dedi kı, 'Siz burada bekleyin, ben gıdip komiserle konuşacağım." Sait Faik gjrdi karakola. Aradan epey bir zaman geçtı. Üşüyoruz. Bir de baktık Sait komiser beyle kol kola çıktılar karakoldan. Meğer komiser Sait Faik'in hıkâyeleriniokurmuş. Kahvefi- Neyse komiser bunlan banştırmış. Orman'ın sahibi şi- kayetçi olmaktan vazgeçmiş, ne bileyim. Başımıza bir iş gelmedi ama, bir gecede iki kere kara- kola gitmiş olduk." Şarap bitmek üzere. Bakıyo- rum karpuza elini sürmemiş Burak. Öylece dunıyor. Duvan gösteriyor. Duvar kadar bir tual yapmış, Kıbns Banş Harekâtı'nı resmedecek. Sonra vazgeçmiş. "Çahşırken içki engel olmu- yor mu" diyorum. 'On altı yaşımdan beri içiyo- rum. Çahşırken ıçerim ama, zil zurna olmam. Günde bir şişe şarap içiyorum. Akşamdan akşama da bir küçük rakıyı bulmaz. Bu yaştan sonra da ne zevkimiz kaldı o da olmazsa..." Resim de konuşsa, yazı da konuşsa söz zaman zaman mi- marlığa değiyor. "Bak" diyor, "Beyazıt meydanı ne güzeldi havuzuyla. Kız gibidir meydan. Cihat Burak, evde, daktiloyla yazıyor. İki parmak- la. Tak tak, tak tak. Yok dışarda ise, elle eski harf- lerle yazıyor. Steno gibi. Ama ister resim, ister hikâ- ye konuşsun söz mutlaka mimarlığa geliyor: "Beyazıt Meydanı ne güzeldi havuzuyla. Kız gibidir meydan, bir bozuldu mu bitti artık.' Fenerbahçe'de ağaçlar içinde bir apartmanın ikinci katı. tçinde Cihat Burak. sınırlendiği adamlar bunlar. "Okumaya düşman oldular" diyor. Tam elli altı yıldır hikâye ya- zıyor Burak. Peki kazandığı pa- ra? "Işte Cumhuriyet beş milyon verdi. Yunus Nadi Yayım- lanmamış Hikâye Ödülü.Ön- dan evvel Habib Edip Törehan 'Yeni İstanbul' diye bir gazete çıkardıydı. New York Herald Tribune gazetesi bir dünya hi- kâye müsabakası açmışü.Tur- kiye kısmını Törehan almış. Orayabirhikâyegönderdimben de. 'Anneannem' adında bir hikâye. 600 hikâye gelmiş, 30 kişiyi seçmişler. Orada çıktı hi- kâye, otuz lira verdiler. Haya- tımda ilk kazandığım para odur. Yıl 1948 falan. Sevim Burak da o müsabakaya katıl- mış. Jüri bizi kardeş mi sanmış ne? Sevim'i tanımıyorum bile.. -Resimle hikâye nasıl birlikte gidiyor? "Bazı şeyler var, resmini ya- pamıyorsun. İşte o zaman hikâ- ye geliyor. Resmini yapamadı- ğım şeyin hikâyesini yazıyo- rum." - Nasıl yazıyorsun? "Daktiloyla yazıyorum evde. İki parmakla tak tak, tak tak... Dışanda yazarsam eski harfler- le. Steno gibi, o çabucak yazıb- yor." Eski yazıyı Galatasaray'da İsmail Hakkı Bey adlı bir hoca- dan öğrenmiş. "Ben öğrendim, belki başkalan öğrenemedi" di- yor, "Hem okumayı hem yaz- mayı. Kanuni devrine kadar olan eserleri okuyabiliyorum. Daha eskileri okumak biraz zor. Evli- ya Çelebi'yi eski yazıdan okuyabiliyorum." Evliya Çelebi zaten baş ucuy kitabı. Zaman zaman sözün 'ucunu Çelebi'ye bağlıyor. - Şiir? "Her çocuk şiir yazar tabii. Ben de denedim, baktım benim işim değıl. Bıraktım." - Roman? "püşünmedim." Hikâyeci olarak yazarlarla ül- feti? "Saik Faik'i severim ama. hi- kâyelerini pek bilmem. Sait'le 46-47 yıllannda her akşam beraberdik. Orhan Veli de vardı. Sait 'Benim fiikâyelcrimi okudun mu' diye sordu. "Valla okumadım' dedim. Bir SonKuşlar'hikâyesiniokumuş- tum, hoşuma gitmışti. Çok se- vindi. 'Oyleyse senınle arkadaş olabiliriz' dedi, 'çünkü hikâyelerimi okuyanlann hepsi bana düşman olmuştur. Sen okumadığın için senınle arka- daş oluruz." Sonra 'Sen de yazıyor musun?' dedi bana. Osırada 'Makam Otomobili" diye bir şey yazmıştım. 'Gel oku' dedi. Cuînhunyet lokan- tasına gıttik. okuyoruz. 46 se- lan ikram etmiş. Sivil polıslerle banştırmış Sait'i. Sait. 'Şimdi Orman'a gidece- ğiz' dedi. Gecenin on biri ol- muş. Orman, Beyoğlu'nda bir birahane. 'Kapalıdır' dedık. Sait 'Ben açtınnm' dedi. Gittik gerçekten Orman kapalı. Sait. parmağındaki yüzükle cama vurdu. Perde kalktı bir garson geldi. 'Yok' dedi. 'kapa- lı.' Sait bir daha vurdu cama. Gene bakülar, bizi almadılar içeri. O zaman Sait'in başında fötr şapka vardı, sırtında da palto. Kış çünkü. Sait şöyle bir gerindi, bir tos vurdu koca cama. Kocaman cam yahu kapının camı. Bir tos vurdu gir- di içeri. Biz de turna katan gibi peşinden... Biz, yani Orhan Veli, Kel Fehmi, Suavi Koçer. ben, sonra GalaUsaray'dan iki arkadaş... Bu sefer içerdekiler şikayetçi oldu bizden. Tekrar aynı kara- Jcola gittik. Fakat komiser yine aynı komiser ve SaitFaik'i tanı- yor. Sait yıne "Siz durun, ben ko- nuşacağım' dedi. Biz bekledik. bir bozuldu mu bitti artık. Bir daha yapamazsınız." 56 yıla dayanan bir hikâye bi- nkimı. Kımilen kaybolmuş, ki- müen dergilerde İcalmış. Tek hikâye kitabı 'Cardonlar'. 1981'de Ada Yayınlan arasın-V da çıkmış. Kimbilir o da hangi ' kitap deposunun tozlan ara- sında? Yunus Nadi Odülü'nü alan hikâyelerinın bıle bir kopyası yok kendisinde. Adını şimdılik "Yakutiler" koymuş ama, kim basar. kim yayımlar bunlan. Dünyadan haberi varda hikâ- yelerin akıbetinden yok... Yağmür hızını kesmiş. Ak- şam perdesini iyice indirmek üzere. "Yeni Hıkâyeler" diyorum. "Birkaç gün önce aklıma bir şeyler geldi. Yazayım dedim. Eve boyacılar geldiler, her şeyi bir yere taşıdılar. Daktiloyu buldum ama, kağnlan bulamadım. öylece kaldı. ama aklımda. Otursam yazanm." Cihat Burak'ı yeni yazacağı hikâyesiyle bırakıp çıkıyorum. İngiliz ressam Alfred Sisley'in 70 tablosu Londra Kraliyet Akademisi'nde Fraıısızuı işine burmınu sokaıı EDtPEMtLÖYMEN LONDRA - Bir renk ve ışık gözlemcisi Alfred Sisley. Yaşamı (1839-99) üç perdelik bir dram. 1860'larda 20 yaşındayken başına buruk bohem bir ressam. Bir on yıl içinde izlenımcılikte kararlı bir sanatçı. Bir on yıl içinde daha artık 40"lannda, beş parasız, ala- caklılardan kaçıp duran, kira evlerinden sürekli atılan bir berduş. Nihayet 1899'da kansının ardından birkaç ay içinde gırtlak kan- serinden öldüğünde kimsenin umurunda bile değil. Oysa Sisley, izlenimcilerin ön saflannda yürüyenlerden, ödün- süz ve su katılmamış bir izlenimci. Sanat tarihine adını yazdıran eserlerini de en mutsuz olduğu, en altta kaldığı dönemde vermiş. Çektiği sıkıntılan tuvale hiç yansıtmayan güneşli, parçalı bulutlu, ferah ve içaçıcı peysajlar. Onu yetersiz bulanlann deyişiyle, "man- zara resimleri." Ancak ölümünden sonra astronomik fıyatlara satılır türden. İzlenimciler denildi mi akla hemen Fransız sanatçı- lar ve Fransa'nın gdmesi doğal. Akım, Fransa'nın mah. Sisley, ise İngi- liz, ama Paris doğumlu. Tüccar babası Paris'e yerleştiği için, ilk eğitimi için İngiltere'ye gidiyor. Fransız vatandaşbğına hiç geç- meden. Renoir, Pisarro, Monet yakm dostlan. Ama onlar ka- dar dışa dönük değil. Öz tanıtımını onlar kadar başara- mamış, tablolannı pazarlaya- mamış. Tanınmak için çabalar- ken içine düştüğü parasızbk, Paris'te bu yüzden oturama- ması, bir taşra kasabası olan Moret'de tıkıhp kalması, Sis- ley'in kaderi. Moret- sanat tari- hine Sisley'in 133 tablosu ile geçmiş bu mecburiyetten. Arkadaşlannın başanlan karşısında Sisley'in kuşkuculuğu artıyor. Aalaşıyor. Zaten çok hassas yapısı. iyıce tahammülsüz artık. Sisley'in tüm yaşamını ge- çirdiği Fransa'da kendisini sürekli yabancı hissettiği, İngilizciliği- ni ise hiç yaşamadığı belli. Sisley'in ışık ve renk gözlemciliği, Londra'da Kraliyet Aka- demisi'nde yer alan sergide 70 tablosu ile belgeli. Yan yana duran ve hepsi farklı adresten getirtilen 7 tablosunda hele. Olümü ardı- ndan bahçesine gömüleceğini herhalde aklına getiımeden yaptığı "Moret Kilisesi"nde günün ve mevsimin 7 ayn anı yan yana... Winterthur, Lozan, Paris, Detroit, Glasgow, Birmingham müzele- rinde duruyor bugün. Monet de "Rouen Katedrali"ni resmetmişti ardı ardına. Ama sürekli bir ışık seli içinde. Sisley, bir sanat fotoğrafçısı gibi dav- ranmış ve ışık açılannın farkhhklan ile yetinmiş. Bu nedenle de izlenimcilerin Fransız duygusal zıpzıp coşkusu yerine, daha mantıklı, daha ölçülü bir İngilizce öne çıkıyor. Sanatta ise "İngiliz- cilik" olmaz. Belki de Sisley'in 'unutulması' İngilizciliğinden... Alfred Sisley, bır renk ve ışık gözlemcisLAma Izlenimcilik, Fransa'nın mah. Sisley'in resinılerinde, daha ölçiilü bir İngilizce öne çıkıyor. Sanatîa l İng$htik' oîmaz. Belkide, Sisley'in ımutulması, Ingftizliğinden. '- J Alfred Sisley: Ville d'Avray Sokağı, ruval üzerine vağlıboya, 1873. tLAN ERCİYES ÜNİVERStTESİ REKTÖRLÜĞÜ'NDEN Eylül 1992 dönemı Tıpta Uzmaniric Egıtirru Gınş Sınavı (TUS) kla- vuzunda 31549 kod numarası ile yer alan Çocuk Ruh Sağlığı ve Hasta- lıklan kontenjanı (3 adet) 31188 kod numaralı Çocuk Sağlığı ve Hasla- lıklan olarak düzeltılmıştir 31549 kod numarası ile Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıklan dalına japılacak olan başvunılar. 31188 kod numaralı Çocuk Sağlığı ve Has- tahklan (3 adet) dalına yapılmış sayılacak ve ÖSYM'ce yapılacak yer- leştırme ışlemı de buna gore yapılacakur tlan olunur. Basın: 33779 SATILIK FOTOĞRAF MAKİNESİ Nikon F2 body, MB1 motor (5 kademeü), Vivitar 24 mm objektif (f: 2.3) Tel: 512 05 05>n 437-439 tLAN MALATYA ASLİYE 1. HUKUK HAKİMLİĞİ'NDEN Sayı-1991 276 Davacı Seval özen (Erkut) vekılı tarafından davalı Hasan Hayn Erkut aleyhıne mahkememıze açılan şıddetlı gecımsızlık nedeniyle boşanma da- vasının yapılmakta olan duruşması sırasında venlen ara karan gereğince- Davalı Hasan Hayn Erkut adına davetıye çıkanlmış. tebliğ edilrnemış. zabıtaca da adresı temın edılmedığınden bu defa ılanen teblıgat vapılma- sına karar venlmış, olduğundan, bu davalının duruşma tanhı 1.10 1992 günû saat 9.00'da mahkememızde bızzat hazır bulunması veya kendısını bır vekılle temsil ettırmesı, aksı takdırde yokluğunda karar venleceğı hu- susu davetıye yerine gecmek üzere ılan olunur. 10 7.1992 Basm: 49127 Hollanda'nın Lahey kentinde yapılacak IJMCEFinÇocıık Ödülleriyartşması • Bu yıl beşincisi gerçŞkleştirilec^ olan yanşma- da ilkbaharda ulusal çapta yapılan ön elemelerle belirlenen yanşmacılar ilk seçmelere 11 ağustos günükatılacakiar. (DKICA) Yanşması"nda ülke- mizi 16 yaşındaki Hülya Keser temsil edecek. Küitür Senisi-Hollanda'nın Lahey kentinde yapılacak olan UNICEF'in "Danny Kaye Uluslararası Çocuk Ödüllen Yanşması"nda (DKICA), ül- kemizi löyaşındakı Hülya Ke- ser temsil edecek. Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatlan Fakültesi öğrencisi 16 yaşındaki Hülya Keser, yanşmada Rachmani- nofTun "Polichinelle"adlı ese- rini piyanoda seslendirecek. Bu yıl beşincisi gerçekleştin- lecek olan yanşmada ilkbahar- da ulusal çapta yapılan ön ele- melerle belirlenen yanşmacı- lann ilk seçmeleri 11 ağustos günü yapıla- sanatçılann UNlCEFe bagış çağnlanna da yer verilecek. "Danny Kaye Ulnslararası Çocuk Ödülleri Töreni "(DKI- CA), 34 yıl dünyayı gezerek UN1CEF 'in 30 ülkeyi kapsa- yan kaynak yaratma çalışma- lanna yardım etmenin yanısı- ra. UNICEF'İ destekleyen ilk ünlü olma sıfatını taşıması ne- deniyle Danny Kaye'in anısına düzenleniyor. Kaye. çocuklara klasik mü- zığı sevdirmek amacıyla hazır- ladığı şovlanyla da tanınıyor. Bu yıl beşincisi gerçekleştiri- lecek DKICAda, 90 dakikalık şovda. genç fınalistlerin yanısı- cak. Finalist-! ler 14 ağustos-1 ta büyükl galada yanşa-^ caklar. Katı- hmlar. şarki söylcmc, dans gösterisi ya da müzık aleti çalma biçi- minde olacak. Her yanş-. macının tem- UNICEF yararına yıllarca dünyayı dolaşanko- sıl suresı 2,5 medyen Danny Kaye, beş yıl önce öbnüştü. dakikavı aş- mayacak, temsillerde ülkelerin kültürel ve sanatsal gelenek- lerini yansıtması ve izleyicilerin ilgısini çekebilecek nitelikte ol- ması gibi koşullar aranıyor. Aynca yanşmaalann 15 Ağustos 1975 tanhinde ya da sonrasmda doğmuş olmalan gerekiyor. "UNICEF Sahne Sanatlan Özel Temsilcisi"Roger Moore ve UNICEF'in iyiniyet elçisi Audrey Hepburn'un sunucu- luğunu yapacağı gala>a. prog- ramın özel konuklan olarak Julio Iglesias, Al Jarreau gibi tanınmış sanatçılar da kaü- lacak. UNICEF'e gelır sağlamak amacıyla dünya telev izyonla- nnda yayınlanacak gala prog- ramını bir milyara yakın kışi- nın ızlemesi beklenıyor. Türkiyc'de yavınlanacak olan program siiresince. ünlü ra. "UNICEF Sahne Sanatlan Özel Temsilcisi" sıfatını taşı- yan Roger Moore eşliğinde, ünlü starlann gösterileri ye- ralacak ve UNICEF program- lannı kapsayan tanıtıa bilgiler verilecek. Yanşmanm birinci- sıne. Danny Kaye'in bronz büstü armağan edilecek, ayn- ca müzik eğitimi ya da genel öğrenımi için 20 bin İsviçre Frangı değennde bır burs ola- nağı sağlanacak. Diğer fina- lıstler 2500 İsviçre Franklık bir burstan faydanalacaklar ve tüm yanşmacılar boyuna ası- labılecek UNICEF amblemi ve bir belgeyle ödüllendirile- cekler. Büvük izleyici kitlelerinin il- gısini çekebilecek bir video programı yaratmayı hedefle- yen UNICEF, genel kaynak- lanna en az 6 milyon dolarlık bır gelır getırmek amacında.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle